Kültür Sanat Edebiyat Şiir

alevi sizce ne demek, alevi size neyi çağrıştırıyor?

alevi terimi Sadullah Bayar tarafından tarihinde eklendi

  • Gözde
    Gözde

    ALEVILIKTE YAPTIRIM YOKTUR...

    Alevilikte allahla kul arasina kimse giremez...alevilik demek kultur, egitim, ogretim, Ataturkculuk demektir...

    Yobazligi birakin, at gozluklerinizi atin artik...
    Soyleyin yobazlar (sozum tumuyle sunnilere degildir, yobaz olanlaradir) simdiye kadar kafanizi g,zlerinizi kapattiniz da noldu? elinize ne gecti?
    ne kazandiniz?

    birakinda aydinlarin bari onunu kesmeyin!

  • Yaralı Ceylan
    Yaralı Ceylan

    Hz.Ali yi öldürenlerin peşinden gitmek eğer namaz kılıp oruç tutup hacca gitmek yada Kuranı yaşamaksa evet onların peşinden gidiyorum ve söylediklerini söylüyorum..ama Hz.Ali namaz kılarken öldürüldü bizde namaz kılmayız yok biz muharremde oruç tutarız ama benim annem ramazanda da tutar yok din dersleri okullardan kaldırılsın yok işte Atatürk! ! ! ! başbuğmuz(ki istiklal mahkemelerini bu noktada hatırlatırım...) vs..vss.bumudur müslümanlık yani? namaz kılmaz oruç tutmaz içki içer ondan sonra da derki Allah içkiyi haram kılmadı zarar verecek derecede içmek yasak e zaten o dereceye geldikten sonra yapacak bişey yokki..neyse ben bu konularda haddimden fazla doluyum vede herzaman tartışmaya açığım ama karşımdaki yeterki davasında samimi olsun..tabii eğer bi davası varsa............................

  • Hasan Gürelliler
    Hasan Gürelliler

    Aydın müslüman

  • Yaralı Ceylan
    Yaralı Ceylan

    inandıklarını 'zannettikleri' Hz.Ali(r.a) gibi yaşasınlar yeter......

  • Yaralı Ceylan
    Yaralı Ceylan

    tanıdığım hiçbir alevi namaz kılmıyor oruç tutmuyor zekat vermiyor bununla beraber içkisi de var ama sonra da kalkmış bana HZ.EBUBEKİRİ HZ.ÖMERİ HZ.OSMAN I sevmeyiz diyorlar...onları kınamıyorum çünkü sonuçta efendimizin ehl_i beyti onlar ama biyerlerde yanlışlık var ama ben henüz çözebilmiş değilim.yardım eden olursa (samimi olarak) memnun olurum..

  • Dolce Farniente
    Dolce Farniente

    bence alevilik yalnızca bir felsefedir.

  • Ahmet Dinler
    Ahmet Dinler

    bence

    HAK

    MUHAMMED (sas)








    ALİ (kv)

  • Berfin Berfin
    Berfin Berfin

    Hararet nârdadır, sacda değildir,
    Keramet baştadır, tacda değildir,
    Her ne arar isen kendinde ara,
    Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir

    Alevilerde inanc ve ibadet anlayisinin kendine özgü yönleri bulunmaktadir. Bu anlayisin temeli bicimden cok özü esas almasina dayanir. Bicimsel anlamda ibadetin bir arac, olgun insan olmanin ise esas amac oldugu kabul edildiginden cemlere katilmak, oruc tutmak yetmez. Eline, diline, beline bagli olmak gerekir.Alevi inancinin temeli Hak-Muhammed-Ali sevgisine dayanir.

  • Aslı Sibel
    Aslı Sibel

    medeniyet......

  • Nurkamer Kamisli
    Nurkamer Kamisli

    ne bu sacmalik ya, ne alevisi, ne sünnisi, islamiyet tektir arkadaslar...

  • Tülay İcen
    Tülay İcen

    Ben öncelikle ALLAHA İNANIRIM Onun bize gönderdiği Kuranı kerime
    HZ.muhhamed peygamberim HZ.Ali yol göstericimdir. Ben aleviyim inanclarım doğrultusuna orucumuda tutarım namazımıda kılarım. İslamı tanımayan yobazlara tek sözüm.OKU. OKU. Allahın bizlere ilk gönderdiği ayet OKU dur.bilmediğin konularda yorum yapmadan önce okuyun. Müslümanlıkta YALAN ve İFTİRA.KALP kırma. varmıdır.
    Alevilerin hepsi ALLAH MUHAMMED ALİ der bunun anlamını öğrenin.

    BEN DÖNMEZEM DÖNEN DÖNSÜN YOLUNDAN

    Hararet nardadır sacda değil.
    Akıl baştadır saç ta değil.
    Her ne ararsan kendinde ara
    Kudüste Mekkede Hacda değil

  • Nurkamer Kamisli
    Nurkamer Kamisli

    insanlari bölmek adina ortaya atilmis bi olaydir. yok kardesim bunun asli ya yok aleviymis, yok sünniymis. islamiyet tektir. ve her kim ben müslümanim diyosa olay bitmistir.

  • Dido
    Dido

    Kuran her dönemde yeniden yorumlansın


    Süleyman DEMİRKAN

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu'nun Hürriyet'e önemli açıklamalarda bulunduğu mülakatın ikinci bölümü.

    İHTİYAÇLARI KARŞILAMALI

    Tarih boyunca Kuran’ın çeşitli dillere çevirisi ve tefsiri yapılmıştır. Meal ve tefsirler yapıldıkları dönemin bilgi birikimini yansıtmaları sebebiyle Kuran-ı Kerim’in her dönemde insanların ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için çağın yeni bilgilerine göre yeniden yorumlanması gerekir. O bakımdan Kuran-ı Kerim’in tefsiri her çağda o çağın ihtiyaçlarına göre yenilenir ve değişir. Böyle olunca da Kuran-ı Kerim’in yorumunda son söz söylenemez ve bir kimsenin söylediği söz, bir kimsenin veya bir gurubun yazdığı tefsir Kuran-ı Kerim’in son sözü, son yorumu değildir.

    AYET YORUMLARI ESKİDİ

    Kuran-ı Kerim’deki pek çok ayetin modern hayatın gerekleri ile bağdaşmadığı şeklindeki değerlendirmeler yanlıştır ve konuya yüzeysel bir yaklaşımın sonucudur. Ancak Kuran’daki bazı ayetlerin geçmiş dönemlerde yapılan yorumunun eskidiği ve günümüz toplumlarının şart ve ihtiyaçlarıyla bağdaşmadığı ise bir gerçektir. Bu nedenle de Kuran’ın her dönemde o dönemin bilgi birikimiyle yeniden yorumlanması bir ihtiyaçtır ve öteden beri İslam bilginlerince önerilen/savunulan bir husustur.

    KADINA ÖNCELİK GEREK

    Kuran’da inanma ve vazifeler bakımından kadın ve erkek arasında bir ayırım bulunmamaktadır. İnsanın sırf insan olması özelliği ile hak sahibi ve değerli olması İslam’ın temel ilkelerinden biridir. Kadın-erkek eşitliği de, bu temel ilkenin gereğidir. Hatta günümüzde kadın haklarını önceleyen ve destekleyen bir anlayışın ve hizmet politikasının benimsenmesi gerekir.

    Diyanet’in Alevilere hatası varsa düzelmeli

    Diyanet İşleri Başkanlığı bir devlet kuruluşudur, bir kamu kuruluşudur, Diyanet İşleri Başkanlığı bir sünni kuruluş değildir. Yani Başkanlığımızın sünni politikayı izleme ve sürdürme ve Alevilere karşı tavır alma gibi bir görevi veya eğilimi olamaz. Kaldı ki Aleviliğin zıddı Sünnilik değildir, Aleviliğin zıddı Emeviliktir. O da tarihte kalmış bir mücadeleyi hatırlatır bize. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir görevlimizin dini söyleminde Alevileri kuşatmayan bir yaklaşım bu güne kadar olmuş ise biz bunu düzeltmeliyiz. Yani Diyanetin din anlayışını herkesi kuşatan bir yelpazeye kavuşturmalıyız. Camiye gelen-gelmeyen, dini ritüellerini yapan-yapmayan herkesi muhatap almalıyız. Çünkü biz günümüz din anlatımında artık ritüel merkezli bir dindarlık değil, ahlak merkezli bir dindarlık, etkili ve anlamlı bir dindarlık üzerinde duruyoruz. Böyle olunca, camiye gelen-gelmeyen herkesi kuşatan, dine karşı yaklaşımı, ibadetlere devamlılığı ne olursa olsun herkesi ferahlatan, aydınlatan, bilgilendiren bir İslam anlayışını, anlatımını öne çıkarıyoruz.

    KARDEŞLERİMİZ

    Aleviler müslüman kardeşlerimizdir. Alevilik İslam kültür tarihinin içinde mevcut olan ve benzerleri de bulunan bir tarikat veya kültürel eğilimdir. Alevilik İslam içinde kalan, kültürel öğelerin daha belirgin olduğu alt bir yorum ve anlayıştır. Mezhep saymak, tarihten akıp gelen bilimsel ölçütleri kullanırsak, zordur. Şia mezheptir ama Alevilik daha çok bizim Anadolu coğrafyasına ait bir kültürel eğilimdir. Ancak, önemle belirteyim, laik ve demokratik yapı içinde insanları vatandaşlık esasına göre ele almalı, tarikat ve mezheplerine göre ayrıştırmaktan mutlaka kaçınmalıyız. Diyanet’in bir kamu kurumu olarak Alevi kardeşlerimizi de kuşatan bir din anlatımı, din tanıtımı yapması gerekir. Zaten öyle de yapıyoruz.

    Hürriyet, 07.10.04

  • Suleyli Suleyli
    Suleyli Suleyli

    Anadolu'da yaşamış ve yaşamakta olan heterodoks yapıdaki topluluklara, çağlar boyunca tarihi bir adla, 'Kızılbaş' denmiş; ayrıca bu topluluklar, muhalif oldukları düşünce taraftarlarınca 'sapmış' anlamında kullanılan 'Rafızi', 'Mülhid' gibi küçültücü adlarla anılmışlardır. Kızılbaş (Alevi-Bektaşi) topluluklarının “Ayini Cemleri” ve sır saklama töresi, Sünni topluluklar arasında asılsız birçok söylentinin ve iftiranın yayılmasına yol açmıştır. Örneğin, Sünni topluluklar arasında en yaygın suçlama, 'mum söndü' suçlamasıdır. Kızılbaş (Alevi-Bektaşi) toplulukları için 'mum söndürme' suçlaması; aile namusuna önem vermeyen, ana-bacı ayrımı gözetmeden tüm kan yakınları ile cinsel ilişkiye girenler anlamında kullanılmaktadır.

    Bu ön yargılı hüküm, cahili ve okumuşu ile Sünni inançta olanların bireysel ve toplumsal vicdanlarına kazınmıştır. İnsafsızca ve bilgisizce çıkartılan, günümüzde de devam ettirilen bu inanış; fısıltı ve dedikodu halinde Sünni toplulukların vicdanlarına yerleştirilmektedir. Ulusal bütünlüğümüz ve ulusal birliğimiz için büyük tehlikeler oluşturan, bu yanlış inanış ve düşünüş günümüzde de yaşatılmaya çalışılmaktadır.

  • Atsız Kurt
    Atsız Kurt

    Oruç şöyle, namaz yok. Şu şu kadar, bu bukadar.
    Dininize sahip çıkın böyle lokma bir din bulunmaz ha.

  • Noname
    Noname

    Hıristiyanlaşma oranındaki artış Alevileri düşündürüyor.
    Hıristiyanların Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde Alevilere yönelik çalışma yapması bu camiayı rahatsız etti. Fermani Altun, İzmir'de 80 Alevi gencinin Hıristiyanlığa geçtiğine şahit olduğunu belirtti

  • Erhan Gül
    Erhan Gül

    İslam'da 4 mezhebin olması gibi bi saçmalık görmedim.
    Mezhep demek yorum demektir zaten.
    Alevilik ise temeli 4 kapı 40 makama dayanan ve tüm yönüyle islam adabına uygun bir yaşam biçimidir.
    Bir takım kendini bilmez gerici cahiller asırlardır aleviliği hep yanlış tanııtılar.
    Hz.Muhammedi ve Ehli Beyti sevmek suçmudur günahmıdır yani.
    Sevgilerimle
    Erhan
    Amasya

  • Oktay Pasalı
    Oktay Pasalı

    İyisiyle kötüsüyle bizim insanımız ve kardeşlerimiz

  • Ebru Sayın
    Ebru Sayın

    selamlar şöyle bir baktımda bilgisi olanda konuşuyo olmayanda ben bir alevi olarak söyyliyim mum söndürme diye bişey yok tamamen saçmalık ayrıca alevilerin kendilerine ait cem evleri vardır.cem evlerinde semah dönerler...

  • Aleviyol
    Aleviyol

    Dünyada insanoğlunun var olduğu andan itibaren kardeş kardeşe aile aileye ülke ülkeye daha fazla sahip olma daha fazla iktidar hükmetme kavgası da hep vardır.
    Bu yüzden bu savaş ta her yol mübah sayılmıştır. İftira da bu yollardan birisidir. En son güncel İftira Irak ta kimyasal silah üretimidir.
    Herkes biliyor ki kimyasal silahları üreten de ürettirende bu iftirayı ortaya cıkaranlardır.

    Her toplum her gün gencleserek yeniden dogar ve düne nazaran daha cağdastır cünkü dünü görmüstür. O yüzdende dünü yasayanlarla celıskı icindedir.

    Afganistan da burkalar icinde dolasan kadın ile sadece gözlerini acabilen kadın arasında bir cağdaslık ve celişki söz konusudur. Burka içinde yasamanın gerekliliğine dinen inanmış bir kadın gözlerini gösteren kadını dinden cıkmıs olarak görür ve onun cehennemde gözlerinin yanacagını düsünür.

    Ülkemizde de sorun üc asagı bes yukarı aynıdır. Karacarsaf icindeki kadın modern giyim dedigimiz giysi icindeki kadını cehennemlik görür. Halbukı Afganıstanda kı hemcınsı onun rengarenk tessettür adı altındaki giyiminden dolayı onunda cehennemlık oldugunu düsündüğünü bilmek istemez.

    Şimdi alevi sorunu na gelelim. Her din her cagda yenı kusaklar tarafından daha cagdas bir bicimde yorumlanır. Buna mezhep diyebiliriz tarikat diyebiliriz. Hiristiyanlık gibi Musevılk gibi bütün dinler cagdas bir biçimde yorumlanmıs ve bunu yapanlar din de yorum olmaz diyen kendi ataları tarafından cezalandırılmıs iftiralara katlıamlara ugramıslardır.
    İste İslam dinide aleviler tarafından cagdas bir bicimde yorumlanmıs yok olmaması tarihte yok olan dinler arasına karısmaması icin cagdas bir bicimde ortaya konmustur.
    Tabii ki onlarda kendi zamanlarına göre iftiralara ugrayacak katliamlara ugrayacaktır ve oluyorda. Fakat günesin tersıne dönmeyecegi gibi cagdas yorumlarda tersine dönmeyecek ilerlemesine devam edecektir.

    Sünnı ınancında olan kardeslerimize sunu söylemek isterım. Aramız daki tek fark 200 senedir. baska birsey degıldlr. Su anda yapmıs oldugunuz ibadete ınancınıza bakarsanız dedeleriniz den cok ilerde oldugunu göreceksiniz. Simdi kadınlarınızla camiye gidip ibadet yapabiliyorsunuz. Bu 200 sene evvel imkansız dı. Kadının disari cıkması cok daha zordu. Simdi meydanlarda eşlerizle birlikte siyaset yapabiliyorsunuz bunu 50 sene evvel düsünemezdiniz bile.

    Bu yüzden hicbir alevi ve sünni ınancındakı cagdas insanlara dinden cıkmıs gözüyle bakmayın. Onlar dinimizi gelecege tasıyan akıncıları öncüleridir. Cagdas yorumları getiremeyen dinler tarihten silinmişlerdir.

    Ne mutlu ki Anadolu insanı Ugur Mumcu Tarık Dursun A.T. kıslalı Hacı Bektas Velileri Yunus Emrelerı Pır Sultan Abdal ları Mustafa Kemalları cıkarmıs ve İslam dinini ve Ülkemizi ortacag karanlıgından kurtarmıslardır.

    Daha fazla bilgi isteyen arkadaslar www.aleviyol.com ve www.alewiten.com dan yararlanabilir.

    Aleviyol

  • F
    F

    Aleviler ve Sünnilik

    Hiç kuşku yok, demokrasi adabı, onun ötesinde insani duyarlılık, her türden azınlığın haklarına titizlenmeyi gerektirir. Çoğunluk, zaten, sadece çoğunluk olması yüzünden bile 'baskın' ve dolayısı ile 'baskı' olmaya yatkındır. Dahası, bu baskınlık kolaylıkla, 'çoğunluk hoyratlığı'na dönüşebilir. Ve dahası, bu ihtimali göz önünde bulundurmadan sergilenecek her davranış, söylenecek her söz, hoyratlık yoluna en azından zemin hazırlar.
    Buraya kadar, her türden azınlığın her türden şikâyetine, talebine, sonuna kadar katılmaya hazırım. Ancak, bu başka; azınlıklarla ilgili her konuda, azınlıkların her söylediğinin, koşulsuz olarak, haklı, adil, demokratik kabul edilmesi, tartışılmasına tahammül edilememesi ve nihayet, çoğunluk diye, her konuda 'Sünni Türk'ü, sanık sandalyesine oturtmaya çalışmak ayrı.
    Alevilik, hukuki çerçevede 'azınlık statüsünde' olmasa da, toplumsal çerçevede Türkiye'nin en kalabalık dini azınlığı, bu anlamda siyasal-toplumsal taleplerinin tartışılması son derece doğal. Ancak, Hacı Bektaş Şenlikleri vesilesiyle, şu günlerde, Aleviliğin gündeme gelmesiyle, bir kez daha aynı şey oldu, bu çerçevedeki talep ve şikâyetler, yine Sünnileri itham üslubuna büründü. Örneğin, Radikal İki'de Yüksel Işık, yine, başörtüsünün siyasal simge olması yolundaki 'değerlendirmelerini' Alevilerin haklarının görmezden gelinmesine sorunsuzca bağlayan bir yazı yazmış.
    Cevap yazmak niyetinde değilim, ama yaklaşımı çok tipik ve bu tartışmanın gelişmesi açısından dikkate değer. Yüksel, 'Başörtüsü konusunda duyarlı olanlar, inanç özgürlüğüne duyarlı iseler, Alevilere kulak vermeliler' dediği sürece haklı. Nitekim, tren kazasında sergiledikleri yaklaşım dolayısıyla, demokratik hassasiyet açısından, İslami çevreleri ben de, tutarsız olmakla eleştirdim. Ancak, Sünnilerden, kendileri adına bir şey talep ederken, sadece ve sadece Alevilerin taleplerine kulaklarını kapatmamayı, set çekmemelerini bekleyebiliriz. Demokratik hassasiyet, herkes herkesin talebini canhıraş bir şekilde savunacak anlamına gelmiyor. Bu, her grup ve düşünce için geçerli, kendi talebinize yoğunlaşırsınız, başkalarınınkine kör ve engel olmazsınız, o kadar. Aksi takdirde zaten, demokrasiye, azınlıklara hassasiyete gerek kalmazdı, her konuda aynı düşünen, eşit hassasiyet gösteren homojen bir 'kitle' olurduk.
    Aleviler de, tabii ki, öncelikle kendi taleplerine yoğunlaşacaklar, ama bu noktada bir sorun var. Sünniler çoğunluk diye, her taleplerini, Sünnilere yüklenmek biçiminde ifade etme alışkanlığından vazgeçmeliler. Alevilerin, nedense, kendilerine ilişkin özgürlük alanını genişletme talebi, hep Sünnilerin alanını daraltma talebi ile birlikte geliyor. Örneğin, imam-hatip liselerinin önündeki engellere tam destek veriyorlar. Diyanet İşleri'nde ve İHL konusunda mesele vergilerinin Sünni kurumlarına akması ise, bunu bir şekilde düzeltmenin yolu bulunur. Ancak, onların itikadı, uzun bir ilahiyat eğitimini gerektirmiyor, ibadet alışkanlıkları farklı diye, Sünni kurumlarının topyekûn ortadan kalkmasını öngöremezler.
    Dahası var, bu ülkede Sünnilik çoğunluk mezhebi olabilir, toplumsal ve kültürel bir hegemonyası da olabilir, ama bu çoğunluk halen, çok gündelik
    bazı haklarının bile kısıtlandığı bir çoğunluk.
    Alevilik ise, sırası geldiğinde, Sünniliğe karşı resmi ideolojiyle birlikte davranabilen, dahası, yeri geldiğinde 'gerçek İslam' söylemi ile, Sünnilik üzerine otorite iddiasında bulunan bir 'azınlık'. Burada da çok ciddi bir sorun yok mu?
    Dışarıdan bakıldığında, şöyle bir tuhaflık olduğu doğru; resmi bir kurum olan Diyanet İşleri, Sünniliğin uzantısı, ama sürekli İslam'ı modernize etme yönündeki, yine 'resmi' gayretlerin baş müttefiki ise Aleviler. Olay biraz karmaşık görünüyor değil mi? Evet, öyle. Öyle olduğu için, tartışmanın cemevi-başörtüsü çekişmesinden öteye götürülmesi gerekiyor

    Nuray Mert - 17/08/2004 - Radikal

  • F
    F

    Yavuz Sultan Selim'den sonra Osmanlı'nın baskılarına-katliamlarına maruz kalan kişiler.

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    her zaman her parti tarafından kullanılmışlardır..herkes kendi çıkarına göre yönlendirmişdir onları..

  • Ekrem Erbil
    Ekrem Erbil

    okadar çok insan aleviler adına tvlerde konuşuyor ki, okadar çok aydın bizim adımıza ahkam kesiyor biz ne diyelim...

  • Arzu Seval
    Arzu Seval

    yarattı mülcemi sandı ki yaran
    ALİ'ye kastetti oldu bin pişman
    hangi kitapta var ömerle osman
    kuranda okunan ALİ değil mi

  • Arzu Seval
    Arzu Seval

    çok değerli ve elleri öpülesi insanlar...

  • Abdulkadir Köseoğlu
    Abdulkadir Köseoğlu

    ALEVÎ-ALEVÎLİK

    Dördüncü halife Hz. Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse. Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (s.a.s.) 'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin* onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan' hareketin genel adıdır. Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali'ye (r.a.) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da 'tarafını tutan' anlamında 'Şia'* denilmiştir. Şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve İslâm âlimleri Alevîlik için Şia'dan farklı olarak 'Râfıza' 'Ravâfız' tabirlerini kullanırlar. İslâm tarihinde Hz. Peygamber'den sonra halîfe olarak Hz. Ali'yi tanıyanlara, Ali'ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında 'Alevî' tabiri kullanıldı. Alevîlik, halifelikte Hz. Ali'nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz. Peygamber'den sonra Ebû Bekr*'e bey'at etmekle, İslâm'a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır. Alevîler Hz. Ali'nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali*, Hz. Peygamber'in tabii olarak varisiydi. O, İslam'ı ilk kabul eden kimsedir. Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in amcasının oğlu ve damadıdır. İslâm savaşlarının kahramanıydı. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed'in en yakın yardımcısıydı. Onun bütün işlerine bakardı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Ali'ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer* ve Osman*'ın işbaşına getirilişini batıl saydılar. Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz. Peygamber'in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler. Ancak, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali hakkında söyledikleri ve Ali'nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir. Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz. Ebû Bekr'i geçirmiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır. Böyle bir hadîs olsaydı, Hz. Ebû Bekr'in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi. Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz. Peygamber'den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir. Ancak, Allah Resulü'nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz. Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir. Fakat, Ensâr'ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz. Ömer'le Hz. Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı. Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz. Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır. Nitekim daha sonra Hz. Ali de Ebû Bekr'e bey'at* etmiştir.

    Müslümanlar, Ehl-i Beyt denen 'Ali ve ailesini' öteki Ashâb-ı Kîram'dan ve Allah Resulü'nün öteki halîfelerinden ayırmadan severler. Onun ailesine yapılan haksızlığa ve zulme karşıdırlar ve tarih içinde de karşı olmuşlardır. Meselâ, Ahmed b. Hanbel* (rh.a) , 'Ehlü's-Sünne ve'-l Hadîs' taraftarlarının Hz. Muhammed (s.a.s.) ' in ailesine hak ettikleri muhabbeti gösterdikleri ve Ali İbn Ebî Tâlib'in (r.a.) haklarını tanıdıkları için 'Ali'nin 'şiası, taraftarı' olduğunu ifade etmektedir. Aynı tavrı İmam-ı Â'zam da takınarak Abbasîlere karşı İmam Zeyd'i desteklemiştir. Bu anlamda Şia, îtikâdî ve siyasî bir mezhep olarak kabul edilirken, Alevîlik, Hz. Ebû Bekr es-Sıddık'a (r.a.) , Ömer el-Faruk'a (r.a.) ve Osman Zünnureyn (r.a.) 'e ve daha pek çok ashâb-ı kirâm'a buğz ve düşmanlık taşıyan fikirlerle dolu bir tarîkat görünümündedir. Bu ifrata sebep olan Emevilerdi. Emeviler devrinde, Ömer İbn-i Abdulaziz'in hilâfetine kadar cuma hutbelerinde Ali İbn Ebî Tâlib'e (r.a.) ve ehl-i beytine hakaret edilir ve lânetler okunurdu. Onların bu yanlış hareketleri öteki müslümanları bağlamazdı. Çünkü onlar, bütün müslümanları temsil edemezlerdi. Hele hilâfet konusundaki olayları göze alarak öteki, müslümanları zalim görmek ve göstermek haksızlıktır ve hakdan sapmadır. Ne Resulullah'ın üç halifesi ne de Ashâb-ı Kirâm, Ali İbn Ebi Talib hakkında düşmanlık eseri bırakmamışlardır. Alevîlik, zaman içinde parçalanmış ve sayısı yüze varan tarîkatlara ve yollara ayrılmıştır. Ancak bunları İmam Ebu Câ'fer es-Sâdık'ın içtihatlarıyla amel eden ve müslümanlarla aralarında bir fark görmediklerini söyleyen, yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini istediklerini haykıran Ca'feriyye ve Zeydiye kollarına bağlı müslümanlarla karıştırmamak gerekir. Câferî müslümanları Şia içerisinde incelerken, dünü, bugünü ve îman-amel ilişkisiyle gözönüne almak ve ona göre değerlendirme yapmak faydalı olacaktır. Câferîlerle, Zeydîleri Alevîliğin diğer kolları olan Batînîler, * Karmatîler, * hatta kuzey Afrika ve Mısır'da uzun yıllar hüküm süren Fâtımîlerden, bugün Anadolu'da yaşayan Alevîler'den, Lübnan ve Suriye'deki Dürzî ve Nusayrîlerden ayırt etmek gerekir.

    Alevîlerden Gulât olanlar yani aşırı gidenler Hz. Ali'de, diğer halifelerde bulunmayan ilâhî nitelikler ve özellikler olduğuna inanıyorlar. İslâm tarihinde bu görüşü ve inancı daha da ileri götürerek, Allah'ın Ali'nin varlığında, insan suretinde görünüş alanına çıktığını, onun bir ilâh-insan olduğunu söyleyenler bile çıktı. Ali'nin mehdi olduğunu, ölmediğini ve kıyamet gününden önce çıkarak dünyada adaleti sağlayacağını öne sürdüler. Bunlar 'sebeîler'dir. İslâm'da ilk dînî ayrılık hareketini teşkil eden ilk Alevîlik, Hz. Ali daha hayatta iken San'alı bir Yahudi olan İbn Sebe'nin telkini ile başlamıştır. Bundan sonra Ali'nin ve soyunun, hatta İbn Sem'an, Ebû Mansur el-İclî, Ebu'l-Hattâb, Horasanlı Ebû Müslim gibi Ali ile aile bağı bulunmayan ve sadece taraftarlık yapan birtakım yabancıların öncülük ettiği tenâsüha, ibâhaya, farzları terketmenin caiz olduğuna ve imanın, imamı bilmekten ibaret bulunduğuna inanan birçok Alevî kolları meydana çıkmıştır.

    Dağınık Alevî kollarını birleştiren Câ'fer es-Sâdık'*a bir aralık gidip gelen ve inanışlarında İslâm'a aykırı şeyler bulunduğu için kovulan, İmam Câfer'in lânetlemesine uğrayan Ebî Mansur el-İclî ile Ebû'l-Hattâb'ın ekolü, 'İsmâiliye*' veya 'Yedi İmam' mezhebini oluşturmuştur. Batınîlik adı verilen bu mezhep Yemen'de kökleşmiş, Irak, İran, Horasan ve Türkistan'a kol atmış ve batıda Endülüs'e kadar yayılmıştır. Bu mezhepten olanlar Bahreyn'de ve Ahsâ'da Karmatiyye mezhep ve hükümetini, Kûfe'de ve Basra'da birçok ihtilâlleri, Mağrip'te önce 'Alevî Hükûmeti'ni, sonra Mısır'da Fâtımî halifeliğini vücûda getirmişlerdir. Cebel-i Dürûz'da Lübnan'da yaşamakta olan 'Dürzîlik'le daha birçok fırka ve mezhepler Batınîlikten doğmuştur. Muhammed b. Nusayr de bu arada bugün Suriye, Lübnan ve Adana yöresinde sâlikleri bulunan 'Nusayrîlik'i kurmuştur.

    Hz. Ali'nin ölümünden sonraki gelişmeler, özellikle Kerbelâ olayı Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi, Alevî topluluğun siyasî bir görüş çevresinde toplanmasına yol açtı. Sonraları Şia (Şiîlik) adını alan ve daha çok İran'da gelişen Alevî mezhebinin özünü besleyen bu olaylar zinciri oldu. İslâm ordusunun doğuya doğru ilerlediğini gören İran, bağımsızlığını kaybedeceğini anlayınca, İslâm'ın içinde doğan ve gelişen Hz. Ali taraftarlığını eski dîn ve siyasetleriyle kaynaştırarak benimsedi. Bundan Alevîliğin, bir başka kolu doğdu. Alevî inancı bu yeni ad altında hızla gelişti. Bu inanca, ruhun bedenden bedene geçişini (tenâsüh) kabul eden Hind inançları da yine İran etkisiyle karıştı.

    Anadolu Alevîliği ise, sadece Batınîlik'in devamı değildir. Yesevî, Kalenderî, Hayderî gibi Türk tarikatlarının, Hurûfiliğin, Vücûdiyye ve Dehriyye inançlarının karıştığı, bazı Türk gelenek ve göreneklerinin ve halk şiirinin yaşadığı bir dünyadır. Onda 'tenâsüh', 'hulûl', 'ibâha' ve bir çeşit 'iştirak' ilkeleriyle birlikte, Türk şölenlerini andıran âyinler de görülür. XIII. yüzyılda Anadolu'nun fikir hayatında Orta Asya'dan ve Horasan'dan göçen bilgin ve mutasavvıfların derin etkileri olmuştur. Bu arada Harezm'li göçmenler, köylere varıncaya kadar Anadolu'nun dînî havasının değişmesine yol açmışlardır. Bu tarihi kökenlere dayanan Alevîlik günümüzde varlığını sürdürmektedir. Şiîlik, Bektâşîlik ve Kızılbaşlık gibi Alevî kollarının özel törenleri, toplantıları bulunmaktadır. Bu kolların hepsinde Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edildiği 10. Muharrem günü kutsal olup, matem günü kabul edilir. Şiîler o gün, özel anma törenleri düzenler, dövünür, ağlar, yakınırlar. Kızılbaş ve Bektâşîler bu günün acısını çeker, fakat dövünmezler. Alevî törenlerinin en büyüğü kadınların da katıldığı 'cem âyini'dir. Bu tören cuma günleri düzenlenir. Cem âyininin küçüğüne 'dernek' denir. Bu toplantılar sazlısözlü, içkili olur. Özel zikirler yapılır. Töreni yöneten dede tarafından bir sure veya ayet okunur. Ayrıca cem'âyininden başka 'görgü âyini', canlardan birinin diğerini şikâyeti hâlinde 'sorgu âyini' düzenlenir. Nevrûz, hem bahar bayramı, hem de Hz. Ali'nin doğum günü sayıldığı için, genellikle kutsal kabul edilir ve törenler düzenlenir.

    Alevîlik İran'da olduğu gibi Anadolu'da da daha çok şiir ve edebiyatla yayılmıştır. Alevîlerin büyük tanıdığı yedi şair; Nesimî, Fuzûlî, Hatâî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Yeminî ve Virânî'dir. Bunlardan Nesimî ve Fuzûlî dışındakiler tam batinîdirler.

    Yollarını müstakil bir dîn ekolü ve İslâmiyetin esası kabul eden Alevîler, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Oniki İmam ve Hacı Bektaş Velî'yi kendi yorumcu ve düşünürleri sayarlar.

  • Reyhan Varol
    Reyhan Varol

    Burada anlatılanlara göre ALEVİLİK dinsel bir olgu,etnik bir özellik değil, Türk alevi de olabilir, Kürt alevi de..
    ATEİST olduklarını söyleyip biz aleviler diye konuşan arkadaşlar lütfen okuyun... ya ATEİST siniz yada ALEVİ. Karar verin lütfen..

    Bilgi veren, satırlar dolusu yazıp emek verenlere teşekkürler..

  • Sedat Ağdağ
    Sedat Ağdağ

    aleviliği tartışacak kadar bilmiyorum ama hümanist olmak gerekir eğer allahın varlığını kabul ediyorsan inananıda inanmayanıda gayrimüslimide kabul etmek zorundasın islamiyetin özü budur herkes kendinden sorumludur ve kimse kimseyi yargılayamaz yargılamak zaten en büyük günahlardan biridir naçizhane fikrim budur

  • Murat Sözen
    Murat Sözen

    Öncelikle çok mutluyum, çünki aleviyim. Alevilik eşsiz bir kültür, insancıl bir yaklaşım, gönül ibadetidir. Şekilsel olmayan inançsal bir ibadettir. Alevilik insanı sevmektir. Böyle bir kültürü olan kişi zaten ayrım yapamaz. Ayrımı yapan saçma sapan inanışları beyin yıkamada kullananlardır. Peygamber efendimizin en sevdiği kişinin Hz.Ali oladuğunu her mezhep kabul ediyor ama gel gör ki Hz.Ali taraftarı pek sevilmiyor. Bu nasıl bir kaostur anlamam. Ben aleviyim bugüne kadar hiç ayrım yapmadım, sevgililerimin hepsi sünni idi, en yakın dostum da öyle. Bizler böyle dostça insanca yaşarken kim o zaman bizi birbirimize düşüren, burada antolojide alevi üzerine sünnilik üzerine yazılar yazdıran kim. Bu yazıyı okuyacak herkesten şunu rica ediyorum, başkalarının sizi etkilemesine izin vermeyin. Hepimizin herşeyi anlayacak kadar düşünsel kabiliyeti var. Bu ülkede biz aleviler olduğu sürece Cumhuriyet ilkeleri, demokrasi, laiklik ve hoşgörü olacaktır.

    Açılın Kapılar Şaha Gidelim

    Hızır paşa bizi berdar etmeden
    Açılın kapılar şaha gidelim
    Siyaset günleri gelip yetmeden
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Gönül çıkmak ister, şahın köşküne
    Can boyanmak ister, Ali müşküne
    Pirim Ali on ik'imam aşkına
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Her nereye gitsem, yolum dumandır
    Bizi böyle kılan, ahd-ü amandır
    Zincir boynum sıktı hayli zamandır
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Yaz selleri gibi akar çağlarım
    Hançer aldım, ciğerciğim dağlarım
    Garip kaldım, şu arada ağlarım
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Ilgın ılgın eser seher yelleri
    Yare selam eylen urum erleri
    Bize peyik geldi, şah bülbülleri
    Açılın kapılar şaha gidelim

    PİR SULTAN'ım eydür mürvetli şah'ım
    Yaram baş verdi, sızlar ciğergahım
    Arşa direk direk olmuştur ahım
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Pir Sultan Abdal