büyü sihir ve niceleri falcılık mı dersin ya da gaipten haber almaya çalışmak mı dersin bilmiyorum ama bence bunların alayı yalan.. büyü vardır ama yalan dememin nedeni iyi şeyler olmamalarıdır.. gerçekten evlerden ırak yha..
Contrapunctus I, alto partisinde giren temanın cevabı, soprano partisinde duyulur... Tek temalı ve basit yapıdadır... Daha önce klavye füglerinde rastladığımız örneklere benzer... Temanın her partide işlenişi ve buna eşlik eden kontrpuanların yapısı büyük bir değişiklik göstermez...
Contrapunctus II'de tema, en sonundaki sekizliklerin noktalı olarak duyurulmasıyla başlar... İlk örnektekine benzer bir yapı vardır... Ancak noktalı sekizlikler, temanın dışında da kontrpuan olarak sürekli duyurulur...
Contrapunctus III, temanın ters çevrilmiş şeklini duyurarak başlar... Böylece temada zorunlu bazı nota değişiklikleri, bölüm boyunca partilerin işlenmesinde farklı renkler ortaya çıkmasına neden olur...
Contrapunctus IV, bir önceki bölümdeki temayı değiştirmeden duyurmasına karşın, temanın en sonundaki motiften türetilmiş kontrpuan, genel karakteri bir anda değiştirir... Bu bölüm Bach'ın 1742'den sonra eklediği kısımlar arasındadır...
Contrapunctus V, temanın alto partisinde duyurulmasıyla başlar... Ancak bu kez ilk üç ölçüde ritim değişiklikleri olmuştur... İlk giriş asıl temanın ters çevrimi şeklinde duyurulur... Bas partisinde duyulan cevap dört ölçünün sona ermesini beklemeden üçüncü ölçüde başlar... Tüm girişlerde aynı özellik göze çarpar... Böylece bölümün tümünde daha iç içe ve daha sıkı bir yazı kendini ortaya koyar...
Contrapunctus VI, parçanın başına eklenen bir notla 'Fransız Tarzında' diye tarif edilmiştir... Bach bunu, temayı 'Fransız üvertürü' karakterinde işlediğini belirtmek için yazmıştır... Bas partisinde bir önceki bölümdeki düz şekliyle duyduğumuz tema, soprano ve tenor partisinde ters çevrilmiş ve ritmik olarak çeşitlenmiş haliyle duyulur; alto partisinde yine düz gelir... Ufak bir ritim değişikliğinin tüm karakteri nasıl etkileyebileceğinin en güzel örneklerindendir...
Contrapunctus VII, bir önceki bölümün devamı gibidir... Tema hem önceki fügde duyduğumuz haliyle hem de iki misli büyümüş ve küçülmüş olarak duyulur... Böylece son derece yoğun ve işlek bir yazıyla karşılaşırız...
Contrapunctus VIII, üç temalı bir fügdür ve bu temaların parçanın asıl temasıyla doğrudan ilişkisi yoktur... Her tema bölümün belli bir kısmında işlendikten sonra birlikte fügü sona erdirir...
Contrapunctus XI, şimdiye dek kullanılan farklı temaları bir arada kullanan ve yeni çeşitlemeler ekleyen bir fügdür... Değişik kaynaklarda iki, üç veya dört temalı füg olarak tanımlandığı olur... Bunun nedeni, önceki temaları sürekli olarak birbiriyle ilişkili olarak kullanmasındadır... Böylece kimi bu partilerin bazılarını sürekli yinelenen kontrpuan partileri olarak görürken, kimi ayrı bir tema olarak algılar...
Contrapunctus XII, 'Ayna Füg' olarak anılır... Bach burada her şeyden önce 3/4'lük ölçüye geçerek temayı ona göre düzenlemiştir... Daha sonra bu temayı kullanarak işlediği dört sesli fügünü sonuna dek yazmış ve tüm eseri aynadan yansıyormuşçasına bir kez daha kâğıda geçirmiştir... Böylece ilk fügdeki bas partisinin ters çevrilmiş şekli, yeni fügde soprano partisi olmuştur... Bu düzenlemeye göre, alto ve tenor partilerinin ters dönmüş şekilleri de birbirlerinin yerini almıştır...
Contrapunctus XIII, bir başka 'Ayna Füg' örneğidir... Bu kez tema onaltılık üçlemelerle sürekli bir hareket kazanmıştır... Bir önceki bölümde olduğu gibi, füg sonuna dek yazıldıktan sonra yine aynadan yansıtılmıştır...
Füg Sanatı'nda ayrıca dört tane kanon yer alır:
Canon alla Ottava, Gigue karakterinde temanın (parçanın ana temasından esinlenmiş) oktav aralığında kanonik olarak işlenmesidir...
Canon alla Decima in Contrapunto alla Terza, temanın senkoplarla değiştirilerek duyurulmasıyla başlar... Kanon yazısı parçanın onuncu derecesinden girer (decima) . Bu ses aynı zamanda üçüncü derecenin bir oktav üstüdür... Üçlemelerle duyduğumuz ikinci bir hareket daha vardır... Son ölçüden önceki bekleyiş, eserin klavyeli bir çalgıyla yorumlanmasında, sanki kadansa olanak vermek için düşünülmüş gibidir...
Kur'anı Kerim büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır. Bakara Sûresinin 102. Ayetinde; ' Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr) i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi. '
denilerek, büyünün varlığından bahsedilerek, bunlarla uğraşanlara ciddi ikazlar yapılmıştır.
Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah'ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6): Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49): (ez-Zâriyat, 51/39) , Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102) , Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir. Başka bir ayette, inanmayan kişilerin bütün peygamberleri büyücülükle suçladıkları görülmektedir (ez-Zâriyat, 51/52) . Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde yedi şeyden sakınınız' buyururken ikinci sırada 'sihir yapmayı' zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144) . Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19) . Büyüye inanan kişinin Cennet'e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.
Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur'an'ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21) .
Büyü yapmak, fala bakmak, yıldıza bakmak, avuca bakmak, bu ve benzeri şeyleri Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri men etmiştir. Rasulullah (sav) Hazretleri de men etmiştir. Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hâdis-i şerifte buyruldu ki:
“Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imânı gittikten sonra büyü te’sir eder.'
Konuyla alakalı birkaç hadis-i şeriften bahsetmekte fayda var. Zira bu konular günümüzde insanların önemsediği mevzulardandır.
“Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, 40 gün namazı kabûl olmaz.” (Müslîm)
“Fala bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek puta tapmak gibidir.” (Ebû Dâvûd)
“Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.”(Buhârî)
Peygamberimiz (sav) Hazretleri fala bakanlara, yıldıznameye bakanlara, “lanet olsun” buyurmuştur. Bu tür işlerle uğraşanlar tayfa-i cin’den istifade ederler.
Rasulullah (sav) Efendimizden önce tayfa-i cinler görünürdü. Hatta Rasulullah Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinde dahi tayfa-i cin görünürdü. Şeytan da görünürdü. O dönemde büyücülük çok ileride idi. Yıldızlara bakarak bazı şeyleri keşfederlerdi. Bunun sebebi de tayfa-i cinlerdir. Çünkü tayfa-i cinlerin ömürleri çok uzundur. 900 sene yaşayanları da vardır.
Tayfa-i cin, bazı hadiseler hakkında birbirleriyle konuşurlar. Şu şöyle oldu, bu böyle oldu, derler. Aralarında geçen hadiseleri bir takım inançsız insanlara bildirir ve onlara sihir yapmasını ilaç yapmasını öğretirlerdi.
Günümüzde insanlar bu tür kişilere gidip medet umuyorlar. Halbuki bu kişilerden medet ummak, insanların itikadını bozar.
İnsanlar başlarına gelen bir sıkıntı yüzünden böyle sapık kişilere gidiyorlar. O kişi de;
– Kitaba bakıyım, yıldıza bakıyım, falına bakıyım sana büyü yapılmış, deyip birkaç yalan ifade ile; uzun boylu mu desem, kısa boylu mu desem, falında sana sihir yapmışlar, yatağına hınzır tüyü dökmüşler, gibi sözler söyleyip insanları kandırıyorlar.
Bu saçmalıkları dinleyen kişi de;
– Evet, doğru canım, kısa boylu”,
– Ha! bu benim kardeşimin karısı kesin bu yaptı” diyor ve kardeş kardeşiyle, akraba akrabalarıyla düşman oluyor.
Bu işlerle uğraşanların sonu da iyi olmuyor. En sonunda onlar da tayfa-i cin tarafından boğuluyor, kimi deliriyor, kimisi cinnet geçirip helak oluyor.”
Canon alla Duodecima in Contrapunto alla Quinta, temanın değişik bir çeşitlemesiyle girer... Üçleme figürlerinin kullanıldığı ilk ölçünün ardından esas temayı anımsatan karakter ağır basar... Kanon onikinci dereceden girer (duodecima, beşlinin oktavı) .
Canon per Augmentationem in Contrario Motu, ters hareketlerin ve nota değerlerinin büyütülerek kullanıldığı bir parçadır... Alt ses, önceden başlayan üst partiye iki misli değerdeki notalardan oluşmuş bir temayla cevap verir...
Tüm eserin finalinde yer alan dört temalı füg taslağı, ilk baskıda 'Fuga a 3 Soggetti' olarak yer almıştır... Bach burada kullandığı üç yeni temayı önce teker teker işlemiştir... Temalardan sonuncusu bestecinin adıyla başlar... Bu aynı zamanda parçada kromatik yazıyı kullanmayı sağlayacak ve böylece yeni renkleri de beraberinde getirecektir... Ancak bu üç temanın birlikte nasıl işleneceği ve yapının nasıl dört temalı füg şeklini alacağına dair ne yazık ki elimizde hiçbir bilgi yok... Büyük olasılıkla eserin en başındaki temanın ilk şekliyle parçanın sonunda, dördüncü tema olarak fügün içine katılması gerekiyordu...
Bu kadın unutulması güç bir yahudiydi. Gerçi İsrail'de yaşamıyordu ama Yahudi ırkına, kültürüne toz kondurmazdı. Sadece kendi ırkı için yaşadı ve öldü. 90 yaşının üstündeyken Avustralya'da bir gazeteci ile aralarında geçen konuşma şöyle;
- Bayan Rubinstein. Kadınları süslemek, güzelleştirmek için yetmiş yıldır yüzlerce kozmetik üretiyorsunuz. Dünya güzellik piyasası sizin elinizde. Bunca krem, allık, pudra, losyon ve müstahzarın sahibisiniz. Doğru söyleyin, bu yaşınıza kadar hangilerini kullandınız?
- Hiçbirini.
- Anlamadım efendim. Hiçbirini mi dediniz?
- Evet hiçbirini.
- Niye ama.
- Çünkü kozmetiğin faydasına inanmam.
- Peki ama, o halde yetmiş yıldır niçin imal ediyor ve dünyanın dört bir yanına pazarlıyorsunuz?
Büyü'nün varlığı tartışılamaz. Yok demek yanlış olur. Zira Kur'anı Kerim büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır. Olmayan bir şey yasaklanmaz. Elbette büyü vardır, yapanlar, yaptıranlar cehennemliktir. Bu arada büyü adı altında şarlatanlık yapıp, kötü ameller peşide koşanlarda vardır buda ayrı bir konudur.
gerçektir ve büyü yapılan birini bile görecek kadar inandım. Bundan yıllar önce çok yakınımdaki birine yapılmıştı, o bir anda inanılmaz derece değişmişti ve gözlerinin feri de sönmüştü,bozmak için bir sürü hocanın kapısı çalındı o zamanlar ve en sonunda biri evin nerelerinde ne gibi yazılar, yağlar konmuş eliyle gösterir gibi tarif etmiş ve büyüyü bozmuştu. Kim bilir belkide o yapmıştı günahı boynuna ama çok kötü birşey olduğunu biliyorum. Dinimizce yasak olduğunu ve yapanında cematimizden kovulacağı bildirilmiştir.
en etkili en yakıcı büyü.... aşk ve sorasında gelen ayrılık.... ne kadar uğraşılsana etkisi giderilemezz..... unutmak istemedikçe zaman bile çare olmazz...! ! ! !
elbette vardır ve günahtır. ama herkes yapamaz, herşeyede yapılmaz, bazılarınada etki etmez. fakat toplum olarak pisikolojik etkisinde kaldığımız malum.
Büyü de gel cocuk, büyülende de gel.
büyümeli,
büyülenmeli mi?
büyülenmeden mi büyümeli,
yoksa büyülenerek mi?
Soru : Sizce sair yukaridaki dörtlükte büyüyebilmis midir?
" bizi
büyüleyen her şey ,
gece rengini
t a ş ı m ı y o r _ m u . . ? "
" yurtsuz
rüzgarların
büyüsü dokundu bana ;
ne zaman , nerede bilmiyorum. . "
" tagore _
büyüyle, sihirle, cinlerle falan ilgilenmiyorum. inanıyorum ama ilgilenmiyorum.
Çok para dönüyor bu işte.
En kötü zamanlarımda her şeyi en güzele çeviren Canım METİN TUNÇEL :))
büyü sihir ve niceleri falcılık mı dersin ya da gaipten haber almaya çalışmak mı dersin bilmiyorum ama bence bunların alayı yalan.. büyü vardır ama yalan dememin nedeni iyi şeyler olmamalarıdır.. gerçekten evlerden ırak yha..
'16:44' 'Australia' 'XE33-86'
'Retroactive'
...
Contrapunctus I, alto partisinde giren temanın cevabı, soprano partisinde duyulur... Tek temalı ve basit yapıdadır... Daha önce klavye füglerinde rastladığımız örneklere benzer... Temanın her partide işlenişi ve buna eşlik eden kontrpuanların yapısı büyük bir değişiklik göstermez...
Contrapunctus II'de tema, en sonundaki sekizliklerin noktalı olarak duyurulmasıyla başlar... İlk örnektekine benzer bir yapı vardır... Ancak noktalı sekizlikler, temanın dışında da kontrpuan olarak sürekli duyurulur...
Contrapunctus III, temanın ters çevrilmiş şeklini duyurarak başlar... Böylece temada zorunlu bazı nota değişiklikleri, bölüm boyunca partilerin işlenmesinde farklı renkler ortaya çıkmasına neden olur...
Contrapunctus IV, bir önceki bölümdeki temayı değiştirmeden duyurmasına karşın, temanın en sonundaki motiften türetilmiş kontrpuan, genel karakteri bir anda değiştirir... Bu bölüm Bach'ın 1742'den sonra eklediği kısımlar arasındadır...
Contrapunctus V, temanın alto partisinde duyurulmasıyla başlar... Ancak bu kez ilk üç ölçüde ritim değişiklikleri olmuştur... İlk giriş asıl temanın ters çevrimi şeklinde duyurulur... Bas partisinde duyulan cevap dört ölçünün sona ermesini beklemeden üçüncü ölçüde başlar... Tüm girişlerde aynı özellik göze çarpar... Böylece bölümün tümünde daha iç içe ve daha sıkı bir yazı kendini ortaya koyar...
Contrapunctus VI, parçanın başına eklenen bir notla 'Fransız Tarzında' diye tarif edilmiştir... Bach bunu, temayı 'Fransız üvertürü' karakterinde işlediğini belirtmek için yazmıştır... Bas partisinde bir önceki bölümdeki düz şekliyle duyduğumuz tema, soprano ve tenor partisinde ters çevrilmiş ve ritmik olarak çeşitlenmiş haliyle duyulur; alto partisinde yine düz gelir... Ufak bir ritim değişikliğinin tüm karakteri nasıl etkileyebileceğinin en güzel örneklerindendir...
Contrapunctus VII, bir önceki bölümün devamı gibidir... Tema hem önceki fügde duyduğumuz haliyle hem de iki misli büyümüş ve küçülmüş olarak duyulur... Böylece son derece yoğun ve işlek bir yazıyla karşılaşırız...
Contrapunctus VIII, üç temalı bir fügdür ve bu temaların parçanın asıl temasıyla doğrudan ilişkisi yoktur... Her tema bölümün belli bir kısmında işlendikten sonra birlikte fügü sona erdirir...
müzik...
rüzgar...
karanlık...anlayabiliyor musunuz?
Contrapunctus XI, şimdiye dek kullanılan farklı temaları bir arada kullanan ve yeni çeşitlemeler ekleyen bir fügdür... Değişik kaynaklarda iki, üç veya dört temalı füg olarak tanımlandığı olur... Bunun nedeni, önceki temaları sürekli olarak birbiriyle ilişkili olarak kullanmasındadır... Böylece kimi bu partilerin bazılarını sürekli yinelenen kontrpuan partileri olarak görürken, kimi ayrı bir tema olarak algılar...
Contrapunctus XII, 'Ayna Füg' olarak anılır... Bach burada her şeyden önce 3/4'lük ölçüye geçerek temayı ona göre düzenlemiştir... Daha sonra bu temayı kullanarak işlediği dört sesli fügünü sonuna dek yazmış ve tüm eseri aynadan yansıyormuşçasına bir kez daha kâğıda geçirmiştir... Böylece ilk fügdeki bas partisinin ters çevrilmiş şekli, yeni fügde soprano partisi olmuştur... Bu düzenlemeye göre, alto ve tenor partilerinin ters dönmüş şekilleri de birbirlerinin yerini almıştır...
Contrapunctus XIII, bir başka 'Ayna Füg' örneğidir... Bu kez tema onaltılık üçlemelerle sürekli bir hareket kazanmıştır... Bir önceki bölümde olduğu gibi, füg sonuna dek yazıldıktan sonra yine aynadan yansıtılmıştır...
Füg Sanatı'nda ayrıca dört tane kanon yer alır:
Canon alla Ottava, Gigue karakterinde temanın (parçanın ana temasından esinlenmiş) oktav aralığında kanonik olarak işlenmesidir...
Canon alla Decima in Contrapunto alla Terza, temanın senkoplarla değiştirilerek duyurulmasıyla başlar... Kanon yazısı parçanın onuncu derecesinden girer (decima) . Bu ses aynı zamanda üçüncü derecenin bir oktav üstüdür... Üçlemelerle duyduğumuz ikinci bir hareket daha vardır... Son ölçüden önceki bekleyiş, eserin klavyeli bir çalgıyla yorumlanmasında, sanki kadansa olanak vermek için düşünülmüş gibidir...
KV 472... 'Der Zauberer'
Kur'anı Kerim büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır.
Bakara Sûresinin 102. Ayetinde;
' Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr) i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi. '
denilerek, büyünün varlığından bahsedilerek, bunlarla uğraşanlara ciddi ikazlar yapılmıştır.
Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah'ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6): Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49): (ez-Zâriyat, 51/39) , Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102) , Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir. Başka bir ayette, inanmayan kişilerin bütün peygamberleri büyücülükle suçladıkları görülmektedir (ez-Zâriyat, 51/52) . Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde yedi şeyden sakınınız' buyururken ikinci sırada 'sihir yapmayı' zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144) . Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19) . Büyüye inanan kişinin Cennet'e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.
Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur'an'ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21) .
Büyü yapmak, fala bakmak, yıldıza bakmak, avuca bakmak, bu ve benzeri şeyleri Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri men etmiştir. Rasulullah (sav) Hazretleri de men etmiştir. Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hâdis-i şerifte buyruldu ki:
“Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imânı gittikten sonra büyü te’sir eder.'
Konuyla alakalı birkaç hadis-i şeriften bahsetmekte fayda var. Zira bu konular günümüzde insanların önemsediği mevzulardandır.
Rasulullah Efendimiz Buyuruyor ki;
“Büyü yapan Allah’a şirk koşmuş olur.” (Nesâî)
“Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan Kur-ân’ı kerîme inanmamış olur.” (Taberânî)
“Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, 40 gün namazı kabûl olmaz.” (Müslîm)
“Fala bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek puta tapmak gibidir.” (Ebû Dâvûd)
“Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.”(Buhârî)
Peygamberimiz (sav) Hazretleri fala bakanlara, yıldıznameye bakanlara, “lanet olsun” buyurmuştur. Bu tür işlerle uğraşanlar tayfa-i cin’den istifade ederler.
Rasulullah (sav) Efendimizden önce tayfa-i cinler görünürdü. Hatta Rasulullah Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinde dahi tayfa-i cin görünürdü. Şeytan da görünürdü. O dönemde büyücülük çok ileride idi. Yıldızlara bakarak bazı şeyleri keşfederlerdi. Bunun sebebi de tayfa-i cinlerdir. Çünkü tayfa-i cinlerin ömürleri çok uzundur. 900 sene yaşayanları da vardır.
Tayfa-i cin, bazı hadiseler hakkında birbirleriyle konuşurlar. Şu şöyle oldu, bu böyle oldu, derler. Aralarında geçen hadiseleri bir takım inançsız insanlara bildirir ve onlara sihir yapmasını ilaç yapmasını öğretirlerdi.
Günümüzde insanlar bu tür kişilere gidip medet umuyorlar. Halbuki bu kişilerden medet ummak, insanların itikadını bozar.
İnsanlar başlarına gelen bir sıkıntı yüzünden böyle sapık kişilere gidiyorlar. O kişi de;
– Kitaba bakıyım, yıldıza bakıyım, falına bakıyım sana büyü yapılmış, deyip birkaç yalan ifade ile; uzun boylu mu desem, kısa boylu mu desem, falında sana sihir yapmışlar, yatağına hınzır tüyü dökmüşler, gibi sözler söyleyip insanları kandırıyorlar.
Bu saçmalıkları dinleyen kişi de;
– Evet, doğru canım, kısa boylu”,
– Ha! bu benim kardeşimin karısı kesin bu yaptı” diyor ve kardeş kardeşiyle, akraba akrabalarıyla düşman oluyor.
Bu işlerle uğraşanların sonu da iyi olmuyor. En sonunda onlar da tayfa-i cin tarafından boğuluyor, kimi deliriyor, kimisi cinnet geçirip helak oluyor.”
Canon alla Duodecima in Contrapunto alla Quinta, temanın değişik bir çeşitlemesiyle girer... Üçleme figürlerinin kullanıldığı ilk ölçünün ardından esas temayı anımsatan karakter ağır basar... Kanon onikinci dereceden girer (duodecima, beşlinin oktavı) .
Canon per Augmentationem in Contrario Motu, ters hareketlerin ve nota değerlerinin büyütülerek kullanıldığı bir parçadır... Alt ses, önceden başlayan üst partiye iki misli değerdeki notalardan oluşmuş bir temayla cevap verir...
Tüm eserin finalinde yer alan dört temalı füg taslağı, ilk baskıda 'Fuga a 3 Soggetti' olarak yer almıştır... Bach burada kullandığı üç yeni temayı önce teker teker işlemiştir... Temalardan sonuncusu bestecinin adıyla başlar... Bu aynı zamanda parçada kromatik yazıyı kullanmayı sağlayacak ve böylece yeni renkleri de beraberinde getirecektir... Ancak bu üç temanın birlikte nasıl işleneceği ve yapının nasıl dört temalı füg şeklini alacağına dair ne yazık ki elimizde hiçbir bilgi yok... Büyük olasılıkla eserin en başındaki temanın ilk şekliyle parçanın sonunda, dördüncü tema olarak fügün içine katılması gerekiyordu...
Aşk bir büyüdür...
'Mantık insana ancak ihtiyacı olan şeyi verir,' diye kekeledi. 'Oysa büyü, neyi istiyorsa onu verir.'
Dur bir mola ver
Tom Robbins
İlkellerde, büyücü aynı zamanda hastalara bakan bir tür doktordur.
keske hic büyümeseydim
dizimdeki yarayi en büyük aci sansaydim! :(
Helena Rubinstein
Bu kadın unutulması güç bir yahudiydi. Gerçi İsrail'de yaşamıyordu ama Yahudi ırkına, kültürüne toz kondurmazdı. Sadece kendi ırkı için yaşadı ve öldü. 90 yaşının üstündeyken Avustralya'da bir gazeteci ile aralarında geçen konuşma şöyle;
- Bayan Rubinstein. Kadınları süslemek, güzelleştirmek için yetmiş yıldır yüzlerce kozmetik üretiyorsunuz. Dünya güzellik piyasası sizin elinizde. Bunca krem, allık, pudra, losyon ve müstahzarın sahibisiniz. Doğru söyleyin, bu yaşınıza kadar hangilerini kullandınız?
- Hiçbirini.
- Anlamadım efendim. Hiçbirini mi dediniz?
- Evet hiçbirini.
- Niye ama.
- Çünkü kozmetiğin faydasına inanmam.
- Peki ama, o halde yetmiş yıldır niçin imal ediyor ve dünyanın dört bir yanına pazarlıyorsunuz?
- Herşey İsrail için.
Hiç anlamam,anlayanları da anlamam.
Büyü'nün varlığı tartışılamaz. Yok demek yanlış olur.
Zira Kur'anı Kerim büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır.
Olmayan bir şey yasaklanmaz.
Elbette büyü vardır, yapanlar, yaptıranlar cehennemliktir.
Bu arada büyü adı altında şarlatanlık yapıp, kötü ameller peşide koşanlarda vardır buda ayrı bir konudur.
büyü bence seytana uyanlar yapar
büyü bence cadılar yapar ve bir cok büyü cü vardi knight onlinede mage psychhic-doom da sm ne dersen var
gerçektir ve büyü yapılan birini bile görecek kadar inandım. Bundan yıllar önce çok yakınımdaki birine yapılmıştı, o bir anda inanılmaz derece değişmişti ve gözlerinin feri de sönmüştü,bozmak için bir sürü hocanın kapısı çalındı o zamanlar ve en sonunda biri evin nerelerinde ne gibi yazılar, yağlar konmuş eliyle gösterir gibi tarif etmiş ve büyüyü bozmuştu. Kim bilir belkide o yapmıştı günahı boynuna ama çok kötü birşey olduğunu biliyorum.
Dinimizce yasak olduğunu ve yapanında cematimizden kovulacağı bildirilmiştir.
en etkili en yakıcı büyü.... aşk ve sorasında gelen ayrılık.... ne kadar uğraşılsana etkisi giderilemezz..... unutmak istemedikçe zaman bile çare olmazz...! ! ! !
Allah büyücülerdende onların büyülerindende bizleri korusun...amen
inanın aşkın büyüsünden başka bir büyü yok...
elbette vardır ve günahtır. ama herkes yapamaz, herşeyede yapılmaz, bazılarınada etki etmez. fakat toplum olarak pisikolojik etkisinde kaldığımız malum.