Osmanlı Devleti’nin altı yüz yıllık uzun ömrü,bütün dünya devletlerinin ilgisini çekmiştir.Bir devletin bu denli uzun müddet yaşaması dikkate şayandır.Bunun sırrı,sözkonusu devletin köklü ve âdil bir adalet mekanizmasına sahip olmasında aranmalıdır.Devletin zirve sindeki padişahlar iyi eğitim görmüşlerdir.Tahta oturmadan evvel staj mahiyetinde değişik illerde valilik görevlerinde bulunurlardı.Padişahlık makamına geleceklerini evvelden bildikleri için kendilerini buna hazırlarlardı. Osmanlı’nın son dönemleri çok sancılı geçmiştir.İçerden ve dışardan sokulan çomaklarla sarsıntılar geçirmiştir.Üç kıtaya hakim olan bir devletin elbette ki düşmanları çok olur.Osmanlı’nın düşmanları da çoktu.Haçlılar, Osmanlı Devleti’ne karşı et ve tırnak misali bir bütün olmuşlardı.Çünkü Osmanlı,İslâmı ölçü olarak almıştı.Ötekilerse hırıstiyanlığın birer gönüllü mensubuydular.Yani aslında Hac’la Hilâl’in mücadelesiydi bu.Onlarca değişik ırkın mensubunu aynı çatı altında birleştirmek ve barındırmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Osmanlı bu zorluğun üstesinden tam altı yüz yıl boyunca gelmiştir.Bunu yaparken asla zorbalığa başvurmamıştır.Daima ikna metodunu kullanmışlardır. Osmanlı Devleti’nin o uzun ömrünün son çeyreği,büyük sarsıntılara sahne olmuştur.Bunlardan birisi de İkinci Meşrutiyet’in ilânıdır.İç ve dış müdahalelerle oluşturulan suni gerginlik,hat safhaya erişmişti.Devlet ekonomik bakımdan da güçsüzleşmişti.Tahtta bulunan ikinci Abdülhamit 24Temmuz 1908’de,1876 Kanun-i Esasisi’ni tekrar yürürlüğe koymak zorunda kaldı.Halk,sözde hürriyet kazanmışlığın getirdiği sevinçle sokaklara döküldü.Oysa bu zorlamayla yapılmış,dış mihraklı bir değişimdi.Gaye,Osmanlı’yı bitirmekti.Halk,işin iç yüzünü bilmediği halde,bazı kendini bilmezlerin yönlendirmesiyle sevinç naraları atıyordu.Bu durumu Mehmet Akif, bakın nasıl dile getiriyor: “Birde İstanbul’a geldim ki bütün çarşı pazar Nar’adan çalkalanıyor, öyle ya:hürriyet var! Galeyan geldi mi, mantık savuşurmuş.Doğru: Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru. Kimse farkında değil,anlaşılan, yaptığının; Kafalar tütsülü hûyla ile,gözler kızgın. Sanki zincirdekiler hep boşanıp zincirden Yakıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden! Zurnalar şehrin ahalisini takmış peşine; Yedisinden tutarak dayanın yetmişine! Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli: En ağır başlısının bir zili eksik,belli! Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük. Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük! Kim ne söylerse,hemen el vurup alkışlayacak... -Yaşasın /Kim yaşasın/-Ömrü olan/-Şak! şak! şak! ” Ne hazin bir tablo çizmiş Akif! .. İnsanlar nasıl da kolayca oyuna gelebiliyor.Oysa Abdülhamit çok merhametli ve kabiliyetli bir padişahtı.Zaten onun bu yönünden yararlandılar.Bazı insanlara iyi niyet ve hoşgörü yaramıyor.Akif,İkinci Meşrutiyetin ilân edildiği yıllarda 35 yaşında olgun bir insandı. Bu durum kendisini fazlasıyla üzmüştü.Gerçi İkinci Abdülhamit’i başarılı bulmazdı.Fakat ondan sonra gelenler İkinci Abdülhamit’i aratmışlardır Akif’e…Abdülhamit’i çok pasif buluyordu.Böyle olmasaydı,düşmanları bu gibi ayaklanmalara cesaret edemezlerdi.Sokaklarda sözde sevinç gösterileri sürerken idareciler adeta ortadan kaybolmuştur.Hayat durmuştur sanki…Bu manzarayı tasvir etmek için kelimeler yetersiz kalıyordu. Rabbim bizleri böyle şuursuz kalabalıkların şerrinden korusun.
MEHMET AKİF’E GÖRE EĞİTİM VE ÖĞRETİM M.NİHAT MALKOÇ
Hayatı idame ettirebilmek için eğitim ve öğretim şarttır.İnsan, Resulullah’ın deyimiyle; beşikten mezara kadar ilim tahsil etmelidir.Dinimiz,mürebbilere ve âlimlere büyük bir ehemmiyet vermiştir.Öyle ki âlimler, peygamberlerin varisleri olarak görülmüştür. Müslümanı bir bütün olarak ele alan ve Safahat’ında, onun yaşamından pasajlar sunan Mehmet Akif Ersoy,eğitimi hayatın olmazsa olmazlarından biri olarak görmüştür.Cehaleti en büyük düşman olarak kabul etmiş ve bunu bir şiirinde şöyle dile getirmiştir: “Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet… Ey derd-i cehalet sana düşmekle bu millet, Bir hâle getirdin ki, ne din kaldı ne namus Ey sine-i İslâm’a çöken kapkara kâbus Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel: Sesin bize düşmanları üstün çıkarılan el! ” Gerçekten de Akif’in teşhisi çok doğrudur Hiçbir şeyden çekmedik cehaletten çektiğimiz kadar... Hep cahilliğimizin kurbanı olduk. Kendi hatalarımızı görmek istemeyince, kabahati yüce İslâm dinine attık. Geri kalışımıza gerekçe olarak onu gördük. Oysa kendimizi kandırdık. Yanlış teşhis, tedaviyi geciktirir; hatta imkânsız kılar. Gaflet uykusundan uyanmak gerekir.Çünkü Akif’in dediği gibi, uyanık olmalıyız: “Yıllarca,asırlarca süren uykudan artık, Silkin de: muhitindeki zulmetleri yak,yık! Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır; Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır! ” Memleketin kalkınması ve çağdaş medeniyetler seviyesine erişmesi için kadın-erkek,yaşlı- genç demeden herkes eğitimden, üzerine düşen payı almalıdır. Eğitim, çağın gereklerine uygun ve millî olmalıdır. Genç nesiller fennî ilimlerin yanında, dinini de öğrenmelidir. Çünkü dinî ve fennî ilimler terazinin iki ayrı kefesi gibidir. Birinin boşluğu ötekinin dengesini sarsar. Akif,“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ”(Zümer S.9.Ayet) ilâhi sualine karşılık şu cevabı veriyor: “ Olmaz ya … Tabiî… Biri insan, biri hayvan! ” Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız.”buyurmuştu. Buradaki Çin, uzaklığı sebebiyle, özellikle belirtilmiştir. Akif bu hadisten yola çıkarak Müslümanlara şu tavsiyede bulunuyor: “Müslüman,elde asâ, belde divit, başta sarık; Sonra sırtında yedek şaplı beş on deste çarık; Altı aylık yolu, dağ taş demeyip çiğneyerek, Çin-i Maçin’deki bir ilmi gidip öğrenecek.” Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku” diye,bariz bir emirle gönderilmiş olması tesadüf değildir.İslâm,okumayı terakkinin vazgeçilmez bir şartı olarak görmektedir. Müslümanlar bu gerçeği idrak edemediği için müstemleke durumuna düşmüşlerdir.Oysa Müslümanların sahip olduğu topraklar,yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından çok zengindir.Fakat çağın ilmine sırt çevirdikleri için ellerinin altındaki hazineleri çağdaş ülkelerle paylaşmak zorunda kalmışlardır.Akif bakın nasıl bir dünya hayal ediyor: “Sayısız mektep açılmış:Kadın,erkek okuyor; İşliyor fabrikalar,yerli kumaşlar dokuyor Gece gündüz basıyor millete nâfi âsâr Adeta matbaalar bir uyumaz hizmetkâr Mülkü baştan başa imâr edecek şirketler; Halkın irşâdına hâdim yeni cemiyetler, Durmayıp iş buluyor,gösteriyor,uğraşıyor; Gemiler sahile boydan boya servet taşıyor… Hasır üstünde bu rüyaları görmekte iken, İki mel’un gözün altında ayıldım birden.”
Hepimiz aynı rüyayı görmüyor muyuz yüzyıllardır? Bu rüyanın gerçek olması için daha ne bekliyorsunuz? Herkes vazifesinin başına! ... e-mektup: [email protected]
BATI MEDENİYETİ KARŞISINDA MEHMET AKİF M.NİHAT MALKOÇ
Her milletin kendine mahsus bir medeniyeti mevcuttur.Bunun yanında medeniyetlerin beynelmilel uzantıları da vardır.Bugün,medeniyet kelimesi “Uygarlık”la karşılık bulmaktadır.Kültür ve medeniyet kavramlarının içeriği ve kapsamı konusu,bugüne dek çokça tartışılmıştır.Bazıları kültürü millî,medeniyeti evrensel olarak nitelemiştir.Her ikisinin de millî olduğunu söyleyenler de vardır.Mevzumuz bu olmadığı için bunun üzerinde durmayacağız. Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy,ömrü boyunca kâmil bir mümin olarak yaşamıştır.Dünyaya bakış açısı Kur’anî ölçüler dahilindedir.Müslümanlığın gereği de budur zaten…Dinin bir kısmını kabul edip,bir kısmını çağdışı olarak görmek mümine yakışmaz.O da Müslümanlığı bir bütün olarak görmüş ve öylece yaşamıştır. Bazı insanlar Mehmet Akif’i,yobaz ve medeniyet düşmanı olarak kabul ederler.Buna dayanak olarak da İslâma tavizsiz bağlanmasını gösterirler.Onlara göre, dünya zamanla değişiyor.Değişen dünyaya ayak uydurmak gerekir.Oysa Akif çağdaş bir insandı.Yani çağın ilminden ve tekniğinden haberdardı.Hiçbir zaman,başını kuma gömerek dünyadan habersiz yaşamayı tercih etmemiştir.Lâkin manevî değerlerinden de asla taviz vermemiştir.Onun için de,bazılarının gözünde taassupkâr bir kişi olarak görülmüştür. Bilindiği gibi “medeniyet” Arapça kökenli bir kelimedir.Bu kelimenin başındaki “mim” harfi kaldırıldığında “deniyet” olarak okunur. “Deniyet” de “hayvanlaşma” demektir.Akif,medeniyetin,deniyete dönüşmesine karşıdır.Onun için,Batı medeniyeti hususunda ince eleyip sık dokumuştur.Çünkü onların inançlarıyla bizimkiler hiçbir zaman birbiriyle bağdaşmaz.Osmanlı Devleti’nin yıkılışına sebep olarak da,Batı’ya körü körüne bağlanışımızı gösterir.Çünkü Osmanlı’nın son dönemlerinde Batı’nın ilim ve tekniğinden ziyade,modası takip edilmiştir.Avrupa’ya teknoloji transferi gayesiyle gönderdiğimiz talebeler,kimliklerini kaybederek melez bir hâl üzere geri dönmüşlerdir.Bilimden nasiplerini alamamışlardır.Akif bu hususta Japonlar’ı takdir etmektedir.Çünkü onlar yozlaşmadan Batı’nın teknolojisini ülkelerine taşımışlardır.Gelenek,görenek ve inançlarından asla taviz vermemişlerdir.Ona göre Japonlar,tevhid hariç,müslümanlığın bütün gereklerini, farkında olmadan, yerine getirmektedirler.Akif,biz Müslüman- Türk milletine şu tavsiyede bulunmaktadır: “Alınız ilmini Garb’ın,alınız sanatını, Veriniz mesainize hem de son süratini ………. Sade Garb’ın,yalnız ilmine dönsün yüzünüz Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız Çünkü milliyeti yok sanatın,ilmin yalnız.” Akif,ilme ve teknolojiye hayrandır.İnsanların yerinde sayması,onu rahatsız eder.Batı’dan gelen her şeye önyargıyla yaklaşan kaba softalara da kızar.İfrat ve tefritten uzak durulmasını ister.Her konuda ölçülü hareket edilmesinden yanadır.Batı’nın teknolojisini alırken,onu da kendi millî rengimize boyamamız gerektiğini ifade eder.Yani taklide şiddetle karşı çıkar.Çünkü taklit hiçbir zaman aslı kadar mükemmel olamaz. Akif’e göre Batı,geçmişte Müslüman Türkler’e karşı kötü bir imtihan vermiştir.Onun için İstiklâl Marşı’nda Batı medeniyetini “tek dişi kalmış canavar” a benzetir: “Ulusun,korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar? ” Burada sözü edilen medeniyet,Batı’nın ahlâksızlıklarıdır; yoksa,ilim ve teknik değildir.Sözlerimi,Akif’in,Batı’nın ilim ve tekniğiyle alâkalı değerlendirmesiyle bitirmek istiyorum: “Avrupalılar’ın ilimleri,irfanları inkâr olunur şey değildir.Heriflerin ilimlerini,fenlerini almalı; fakat kendilerine asla inanmamalı,kapılmamalı.” Akif’in ne kadar doğru söylediğini bugün yaşadıklarımız göstermiyor mu?
Milletlerin ayakta durabilmesi için birlik ve beraberlik şarttır.Bizleri birbirimize bağlayan ortak değerlerin deforme olmasına müsaade etmemeliyiz.Osmanlı Devleti’nin çöküşüne zemin hazırlayan hadiselerin başında milliyetçilik ve kavmiyetçilik hareketleri gelmektedir.Asabiyet davası cahiliyye adetlerinden biridir.Resulullah Efendimiz pek çok hadis-i şeriflerinde ırkçılığı lânetlemiş ve yasaklamıştır: “…Allah indinde en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır.Arap’ın Arap olmayan(Acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur.Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur.Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur.Beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur.Üstünlük sadece takva iledir.” “Kim Cahiliyye davasında(kavmiyetçilikte) bulunursa cehenneme iki dizi üzerine çökmüş demektir.Dediler ki:Ey Allah’ın Resulü,oruç tutsa,namaz kılsa da mı? “Evet” cevabını verdi; oruç tutsa da, namaz kılsa da.” Merhum Mehmet Akif,İstiklâl Marşı’nın bir dörtlüğünde: “Ebediyen sana yok IRKIMA yok izmihlâl” diyordu.Yani mısrada açıkça ırk kelimesini kullanıyordu.Fakat O,bu ifadeyi kavmiyetçilik gayesiyle kullanmış değildir.Onun koca Safahat’ını bir kenara atıp,bir mısrasında “ırk” kelimesini kullandı diye,onu ırkçılıkla(kavmiyetçilikle) suçlamak haksızlıktır doğrusu….Çünkü onun pek çok şiirinde ırkçılık kerih görülmüştür: “Ne Araplık,ne de Türklük kalacak aç gözünü! Dinle Peygamber-i Zîşanın ilâhî sözünü! Müslümanlık sizi gayet sıkı,gayet sağlam, Bağlamak lâzım iken,anlamadım, anlayamam, Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize? Birbirinden müteferrik bu kadar akvamı, Aynı milliyetin altında tutan İslâm’ı, Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir…” Şayet Mehmet Akif ırkçı olsaydı,Arnavut ırkını ön plana çıkarırdı.Zira kendisi Arnavut kökenlidir.Onun Arnavutluğunu arkadaşı Mithat Cemal Kuntay bakın nasıl ifade ediyor: “Zola ne kadar İtalyansa, Heredis ne kadar İspanyolsa, Nice ne kadar Lehistanlı ise, Kamus mütercimi Âsım ne kadar Arap’sa, Kamus sahibi Şemsettin Sami ne kadar Arnavutsa, Akif de o kadar Arnavut’tu.” Akif,Osmanlı’nın güçlü devlet teşkilâtı altında ömrü boyunca huzurla yaşamıştır.Arnavut olduğu hiçbir zaman aklına gelmemiştir.Daima İslâmî ölçüleri hayat tarzı olarak benimsemiştir.Çünkü O biliyordu ki kavmiyetçilikle müslümanlık aynı sinede barınamaz.İslâm,ırkçılığı her halûkârda reddetmiştir.İslâm’ın kabul etmediğini, bir inanç abidesi olan Akif’in sahiplenmesi düşünülemez.Hatta O, ırkçılık yapanlara şu çağrıda bulunmuştur: “Kavmiyet cereyanı en medenî,en ilerlemiş cemiyetleri birbirine düşürür.Bizim gibi bir araya gelmiş ırkları, istisnasız câhil bulunan bir cemaati ise tarumar eder.Geliniz bu cereyanı körüklemeyiniz.” Sözlerimi Akif’in,ırkçılığı lânetleyen mısralarıyla bitiriyorum: “Müslümanlıkta anâsır mı olurmuş? Ne gezer! Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber! Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatte yeri? Küfr olur,başka değil,kavmini sürmek ileri.”
Merhum Mehmet Akif,dünü,bugünü ve yarını engin ufkuyla kuşatan mümtaz bir inanç abidesiydi.Bir ahlâk,ülkü ve aksiyon adamıydı.Onun kişiliğini şu mısralarından yola çıkarak kolayca anlayabiliriz:
“Zulmü alkışlayamam,zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç bucuk soysuzun ardında zağarlık yapamam, Hele Hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum, Kesilir belki,fakat çekmeğe gelmez boynum.”
Millî Şair Akif,özü sözü bir olan bir kişiydi.Prensiplerinden asla taviz vermezdi.Geniş bir bilgi birikimine sahipti.Çok okur ve düşünürdü.Millî ve manevî değerler her şeyden önce gelirdi onun için…Vatan,millet ve maneviyat konularında asla geri adım atmazdı.Din mezhep ve soy farkı gözetmezdi.Allah için sever,yine Allah için nefret ederdi.Gurur ve kibir onun tabiatıyla asla bağdaşmazdı.Çok bilge bir insan olmasına rağmen,konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih ederdi.Hazırcevaplılıkta üzerine yoktu.Emeğe azamî derecede saygı gösterirdi.Mevlâna kadar hoşgörülü,Yunus gibi sevgi doluydu. Akif, toplumcu bir sanat görüşünü savunmaktaydı.Yani ona göre sanat toplum içindir.Şiiri,düşünceleri kitlelere ulaştırmada bir araç olarak kullanmıştır.Akif’i ümmetçi olarak göstermek doğru olmasa gerek.O, imanlı bir kişi olmasının yanında milliyetçidir de.Fakat ırkçılığa şiddetle karşıdır.Bilindiği gibi O Arnavut kökenli bir insandır.Fakat her zaman kendisini Müslüman-Türk olarak görmüştür.İstiklâl Marşı’nda geçen “Ebediyen sana yok,ırkıma yok izmihlâl” mısrasındaki “ırk” kelimesi Müslüman-Türk’ü anlatmaktadır. İstiklâl Marşı’mızın şairi olan Mehmet Akif,İslâmcı bir düşünceye mensuptur.Fakat onun İslâmcılığı siyasî değildir.Müslümanların,kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i yanlış yorumlamaları ve uyuşuk bir yaşam sürmeleri karsısında fevkalâde rahatsız olur.Aslında dinimiz çalışmayı öncelikli olarak emrediyor.Çağın teknolojik gelişmelerine ayak uydurmamızı istiyor.İbni Sinalar,Farabiler,Gazaliler ve İbni Haldunlar bu dinin mensuplarıydı.Buna rağmen dünyayı buluş ve görüşleriyle sarstılar.Demek ki tembellik dinden değil,Müslümanların gevşekliğinden kaynaklanıyor.O,Müslümanlara şunu tavsiye ediyor:
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”
Akif,şiirlerini Safahat adlı eserde bir araya getirmiştir.Bu şiir kitabı yedi bölümden meydana gelmiştir:Safahat,Süleymaniye Kürsüsünde,Hakkın Sesleri,Fatih Kürsüsünde,Hatıralar, Asım,Gölgeler…O,Sebilürreşat ve Sırat-ı Müstakim adlı iki ayrı dergi de çıkarmıştır.Zaman zaman nesir yazıları da yazmıştır.Ona göre şiir hayalden çok,hakikatleri anlatmalıdır.Bu onun aynı zamanda hayata bakış açısıdır.Bunu şu mısralarda açıkça görebiliriz:
“Hayır,hayâl ile yoktur benim alış verişim İnan ki:her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun,hakikat olsun tek..”
Akif,sözü tılsıma büründürerek ebedî kıldı.Her mısrasına bir mesaj sokuşturdu.Türk gençliğine iyi bir örnek oldu.Bu abide şahsiyeti rahmet ve minnetle anıyor,hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? ' Tarih ' i ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? .
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy anısına aşağıya şiirimi alıyorum.
Gönüller İnsanına Selam Olsun! ! ! ! !
Alperenler otağı doruklardan Selam olsun Alperenlere Mesafeler uzun yolculuk meçhul Bir düş gördüm yar bir düş Meçhulden gelen meçhule giden Hayra yor yorabilirsen erenler
Selam olsun Sancılı dönemlerin şairine Sarsar hassas ruhu çalkantılar Ataların dedelerin ninelerin Ahu vahları feryadı figanları Duyulur kesik kısık sesinde Savaş meydanlarında Er meydanlarında Vatanın sesi olur Mazlumun nefesi olur
Selam olsun Alperenlere Kuran ahlakı ile ahlaklanan Ömürünce mütevazı yaşayan Dostlarına dosttan dost olan Haksızlık etmeyen Haksızlığa uğramayı yeğleyen Örnek insana Gönül insanına Selam olsun
Milletin ızdırabını ızdırabı bilen Hiçbir şeye asla başeğmeyen Hiçbir değerle satın alınamayan Cami ezanlar mabetler Ahiret kader tevekkül Tema olan Konu olan Hayat olan Hayat şekli olan Gönüllerde bestelenen şarkıların Törenlerde söylenen marşın Ahlâk seciye idael insanına Gönüller insanına Kalblerde yaşayan İman dolu yüreklerde yaşayan Alperenlere selam olsun Selam olsun.......
Necmiye Sarpkaya
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, İslâmı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak, Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım? Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun? Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım; Feryâdımı artık boğarak, na'şını, tuttum, Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım. Seller gibi vâdîyi enînim saracakken, Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım. Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; İnler 'Safahât'ımdaki husran bile sessiz!
Bir gün genc bir adam bir mecliste Akif´e alayvari bir eda ile 'siz baytarmisiniz ' diye sorar.Üstat su cevabi verir; evet bir yeriniz mi agriyor? (Allahim hem iyi siir yazsin hemde bu kadar hazir cevap olsun) ee Üstad olmak kolay olsaydi her halde Akif baska bir sey olurdu..
Hani Akif ´den bahsederken cogumuz sahip cikilmamis bir deger diye tanim yapiyoruz ya! hani devlet sahip ciksaydi hic böyle olurmuydu Allah askina devlet ne zaman sahip cikmis ki sanatkara simdi ciksin aklima istiklal marsi icin kendisine verilen parayi geri cevirmesi geliryorda bilemiyorum onlar bir asri aydinlattilar aydinlanmasini bilemeyenler sanslarina küssünler ben derimki onlar ne anlar aydinlikdan...
Yasadigi caga ayak uyduramadigi yönünde elestiriye maruz kalan Akif bunu sabirla ve anlayisla karsilamistir.Ve hayati boyunca etrafindaki insanlari hosnut ede bilmek ve memnuniyetlerini kazana bilmek icin degerlerini askiya almamistir.Evet Akifi cagin gerisinde yasamakla suclayanlar bir bakima hakliydilar. Cünkü o Asr-i saadete asik bir insandi bu sebeple kendini bulundugu cagda hissedememesi cok normal degilmi nedersiniz?
'Hayal ile yokdur benim alisverisim Inan ki her ne demissem görüpde söylemisim.. Siir sanki en basit kelimeler bile elinde can buluyor.Kapisindan iceri giren her kelime hazine olarak geri dönüyor.Siirsel terimine anlam kazandiran sairlerden biri olan AKIF inanci,kisiligi,degerleri toplumu ahlak kivamina getire bilmek icin bir amac ve arac olarak saydigi siiri su hissiz kalblerimize bir deger olarak akitmasini bilmistir..
“Bir gün Çengelköyü’nde oturduğu Fıstıklı Köşk’te biraraya geldik. Oradan bir yere gidecektik. Vapurun hareketine de pek az kalmıştı. Bir de baktık, Hüseyin Kazım, Fatih Hoca daha bir iki kişi çıkageldiler. Üstad onlara buyurun dedi. Her birine ayrı ayrı iltifattan sonra:
“Müsadenizi rica ederim. Biz Asım’la bir yere gidiyoruz. Söz verdik. Mazur görünüz. Siz buyurun. İstirahat edin. Başka bir gün gene görüşürüz inşaallah.” dedi ve çıktık. Misafirler evde kaldı. Süratle yokuşu indik. Vapura yetiştik. Bu hareketi benim havsalam pek almadı:
“Üstad dedim. Bu tuhaf bir iş oldu.
“Hayır. Hiç de tuhaf değil. Söz verdik. Bizi bekliyorlar. Her medenî insanın bunu kabul etmesi tabiidir. Hele Hüseyin Kazım böyle şeyleri pekala tabii görür.” (4)
Türkiye’deki değişiklikleri gören Akif, her zaman doğrunun yanında olma vasfıyla müdahalelerde bulunmuştur. Nitekim Paris’e tahsile gitmiş ve büsbütün kibirle dönmüş olan Şevki Hoca’nın evinde:
“Siz, insanlara eskiden Fatih minaresinden bakardınız, şimdi Eyfel kulesinden bakıyorsunuz.” diyerek ülke insanının nasıl değiştiğini nasıl da ifade etmekte.
Öyle ki: “İki yüzlüleri artık sever oldum: Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” yaklaşımıyla farklılaşan toplumun dejeneresine işaret etmekte.
Müslümanlığı Akif, “güzel” diye değil “doğru” diye sevdi. Bu dini bir sanatkar gibi değil, bir mütefekkir gibi sevdi. Onun içindir ki, “secde”, “leyla”, “gece, “hicran” gibi ihtiyarlığında yazdığı tasavvuflu şiirlerinde bile “his mistitizm”i değil, “fikir mistizm”i var. Akif tekke müslümanı değil, cami müslümanıdır; onda cezbeden ziyade secde var... (**)
Bu anlayışa sahip olan Akif, gördüğü müslümanlardaki durumdan mütevellid şunları söylüyor:
Müslümanlık nerede? Bizden geçmiş insanlık bile, Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir Müslümanlık bilmem amma galibe göklerdedir.
1873 yılında Akif’in doğduğu dönemi Sezai Karakoç şöyle izah ediyor:
“Sultan Aziz’in devrilmesinin arefe yıllarında Balkanlar, makyavelist(*) batılıların elbirliği ile allak bullak olur; köy köy, şehir şehir, Osmanlıların çekilişi, Rumeli’nde bir medeniyetin yıkılışı, saadet dolu evlerin kan gölüne dönüşü… Rus baskısının bizi boğuntudan boğuntuya sürükleyişi… Devletin bütün yivlerinin çözülürken bir eski zaman şatosunun, demir kapısından daha çok hıçkırışı… ve daha neler neler.. Sosyal yapının umutsuzluktan sünger gibi delik deşik olduğu o yıllarda, imparatorluğun gözbebeği İstanbul’un kalp noktasında bir çocuk doğdu… Baba soyu Rumelili ana soyu Buharalı, doğuş yeri Fatih. Yani tam bir Doğu İslamlığının Batı İslamlığının ve Merkez İslamlığının sentezi bir çocuk… Çağ bir batış çağı. Anne çizgisi duyarlılığı, sağ duyuyu, kendini bir ülkeye adayışı, şairliği getirecek; baba çizgisi, ataklığı, savaşkanlığı, yılmaz ve her vuruşunda daha çelikleşen bir savaş adamını, gözü pekliği, korkmazlığı, ürkmezliği, dönmezliği gerektirecektir…”
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan. Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez... En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile sirkin; Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman, Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan, Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma; Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş... Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! ' Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından, Tek kol da demiyor bir tarafından! Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır. Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar... Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! 'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma. Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
M.A.ERSOY Akif büyük şair,inanmış adam der Nazım Hikmet..Ancak Nazıma göre İstiklal marşımızda aksayan bir taraflar var.Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak'kın; Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.Dizelerinde Nazım şu noktayı işaret eder:gökten ayet inmedi yarının daha güzel olacağına dair, onu kendimiz vaad ettik kendimize. Eğer ye'se kapılır, kendimize söz verdiğimiz güzel genleri Allah'tan bekler hiçbir şey yapmadan durursak o güzel günler güzel bir rüyadan başka bir anlam ifade etmez...
Akif Çanakkale zaferinin haberini Necit Çöllerinde alır; . Gerisini Kuşçubaşı Eşref Bey şöyle anlatıyor:
«...Ay bedir halindeydi. Çöl gecelerinin parlak yıldızlı semasını, zaferimizin şerefine aydınlatan ayın bu efsanevi ışıkları altında, Mehmet Akif, bu güneşi unutturacak kadar parlak çöl gecesinde sabahladı. İstasyon binasının arkasındaki hurmalığın içine çekildi.Sabaha kadar sadece hıçkırıklarını duyuyorduk. İçli, derin hıçkırıklar
Akif, onca insafsızdan,hayasızdan,vatansızlıktan ölümü düşünür bazan; yurdu gittikten sonra yaşamak haramdır O na..Zaten verem boyutundaki üzüntüsü O nu siroz eder,ve 1936 yılında O çok sevdiği vatanında gözlerini yumar,bir daha ağlamamak üzere;
Bana dünyada ne yer kaldı, emin ol, ne de yar Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar. Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer; Yaşamaktan ne çıkar, günlerim oldukça heder. Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün; Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün.
EVET M.AKİF UNUTULUP GİDECEĞİNİ KENDİ DİZELERİNDE ŞÖYLE SÖYLER;
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince. Günler, bu heyulayı da er geç silecektir. Rahmetle anılmak... Ebediyyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir.'
Mehmet Akif, sessiz yaşadı ve sessiz öldü. Fakat büyük sanatkâr, büyük insan, büyük vatanseverin şiirlerine koyduğu ölümsüz uğultu, Türk milletinin kulaklarında sonsuza kadar çınlayacaktır....
Ondan alacağımız çok şeyler var ama hiçbirşey olmasa bile sadece İstiklal Marşı yine yetmez mi... ....... Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım!
son asrın yetiştirdiği en büyük dava, yürek ve ilim adamı
İKİNCİ MEŞRUTİYET VE MEHMET AKİF
M. NİHAT MALKOÇ
Osmanlı Devleti’nin altı yüz yıllık uzun ömrü,bütün dünya devletlerinin ilgisini çekmiştir.Bir devletin bu denli uzun müddet yaşaması dikkate şayandır.Bunun sırrı,sözkonusu devletin köklü ve âdil bir adalet mekanizmasına sahip olmasında aranmalıdır.Devletin zirve sindeki padişahlar iyi eğitim görmüşlerdir.Tahta oturmadan evvel staj mahiyetinde değişik illerde valilik görevlerinde bulunurlardı.Padişahlık makamına geleceklerini evvelden bildikleri için kendilerini buna hazırlarlardı.
Osmanlı’nın son dönemleri çok sancılı geçmiştir.İçerden ve dışardan sokulan çomaklarla sarsıntılar geçirmiştir.Üç kıtaya hakim olan bir devletin elbette ki düşmanları çok olur.Osmanlı’nın düşmanları da çoktu.Haçlılar, Osmanlı Devleti’ne karşı et ve tırnak misali bir bütün olmuşlardı.Çünkü Osmanlı,İslâmı ölçü olarak almıştı.Ötekilerse hırıstiyanlığın birer gönüllü mensubuydular.Yani aslında Hac’la Hilâl’in mücadelesiydi bu.Onlarca değişik ırkın mensubunu aynı çatı altında birleştirmek ve barındırmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Osmanlı bu zorluğun üstesinden tam altı yüz yıl boyunca gelmiştir.Bunu yaparken asla zorbalığa başvurmamıştır.Daima ikna metodunu kullanmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin o uzun ömrünün son çeyreği,büyük sarsıntılara sahne olmuştur.Bunlardan birisi de İkinci Meşrutiyet’in ilânıdır.İç ve dış müdahalelerle oluşturulan suni gerginlik,hat safhaya erişmişti.Devlet ekonomik bakımdan da güçsüzleşmişti.Tahtta bulunan ikinci Abdülhamit 24Temmuz 1908’de,1876 Kanun-i Esasisi’ni tekrar yürürlüğe koymak zorunda kaldı.Halk,sözde hürriyet kazanmışlığın getirdiği sevinçle sokaklara döküldü.Oysa bu zorlamayla yapılmış,dış mihraklı bir değişimdi.Gaye,Osmanlı’yı bitirmekti.Halk,işin iç yüzünü bilmediği halde,bazı kendini bilmezlerin yönlendirmesiyle sevinç naraları atıyordu.Bu durumu Mehmet Akif, bakın nasıl dile getiriyor:
“Birde İstanbul’a geldim ki bütün çarşı pazar
Nar’adan çalkalanıyor, öyle ya:hürriyet var!
Galeyan geldi mi, mantık savuşurmuş.Doğru:
Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru.
Kimse farkında değil,anlaşılan, yaptığının;
Kafalar tütsülü hûyla ile,gözler kızgın.
Sanki zincirdekiler hep boşanıp zincirden
Yakıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden!
Zurnalar şehrin ahalisini takmış peşine;
Yedisinden tutarak dayanın yetmişine!
Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli:
En ağır başlısının bir zili eksik,belli!
Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük.
Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük!
Kim ne söylerse,hemen el vurup alkışlayacak...
-Yaşasın /Kim yaşasın/-Ömrü olan/-Şak! şak! şak! ”
Ne hazin bir tablo çizmiş Akif! .. İnsanlar nasıl da kolayca oyuna gelebiliyor.Oysa Abdülhamit çok merhametli ve kabiliyetli bir padişahtı.Zaten onun bu yönünden yararlandılar.Bazı insanlara iyi niyet ve hoşgörü yaramıyor.Akif,İkinci Meşrutiyetin ilân edildiği yıllarda 35 yaşında olgun bir insandı. Bu durum kendisini fazlasıyla üzmüştü.Gerçi İkinci Abdülhamit’i başarılı bulmazdı.Fakat ondan sonra gelenler İkinci Abdülhamit’i aratmışlardır Akif’e…Abdülhamit’i çok pasif buluyordu.Böyle olmasaydı,düşmanları bu gibi ayaklanmalara cesaret edemezlerdi.Sokaklarda sözde sevinç gösterileri sürerken idareciler adeta ortadan kaybolmuştur.Hayat durmuştur sanki…Bu manzarayı tasvir etmek için kelimeler yetersiz kalıyordu. Rabbim bizleri böyle şuursuz kalabalıkların şerrinden korusun.
e-mektup: [email protected]
MEHMET AKİF’E GÖRE EĞİTİM VE ÖĞRETİM
M.NİHAT MALKOÇ
Hayatı idame ettirebilmek için eğitim ve öğretim şarttır.İnsan, Resulullah’ın deyimiyle; beşikten mezara kadar ilim tahsil etmelidir.Dinimiz,mürebbilere ve âlimlere büyük bir ehemmiyet vermiştir.Öyle ki âlimler, peygamberlerin varisleri olarak görülmüştür.
Müslümanı bir bütün olarak ele alan ve Safahat’ında, onun yaşamından pasajlar sunan Mehmet Akif Ersoy,eğitimi hayatın olmazsa olmazlarından biri olarak görmüştür.Cehaleti en büyük düşman olarak kabul etmiş ve bunu bir şiirinde şöyle dile getirmiştir:
“Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet…
Ey derd-i cehalet sana düşmekle bu millet,
Bir hâle getirdin ki, ne din kaldı ne namus
Ey sine-i İslâm’a çöken kapkara kâbus
Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel:
Sesin bize düşmanları üstün çıkarılan el! ”
Gerçekten de Akif’in teşhisi çok doğrudur Hiçbir şeyden çekmedik cehaletten çektiğimiz kadar... Hep cahilliğimizin kurbanı olduk. Kendi hatalarımızı görmek istemeyince, kabahati yüce İslâm dinine attık. Geri kalışımıza gerekçe olarak onu gördük. Oysa kendimizi kandırdık. Yanlış teşhis, tedaviyi geciktirir; hatta imkânsız kılar. Gaflet uykusundan uyanmak gerekir.Çünkü Akif’in dediği gibi, uyanık olmalıyız:
“Yıllarca,asırlarca süren uykudan artık,
Silkin de: muhitindeki zulmetleri yak,yık!
Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır! ”
Memleketin kalkınması ve çağdaş medeniyetler seviyesine erişmesi için kadın-erkek,yaşlı- genç demeden herkes eğitimden, üzerine düşen payı almalıdır. Eğitim, çağın gereklerine uygun ve millî olmalıdır. Genç nesiller fennî ilimlerin yanında, dinini de öğrenmelidir. Çünkü dinî ve fennî ilimler terazinin iki ayrı kefesi gibidir. Birinin boşluğu ötekinin dengesini sarsar. Akif,“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ”(Zümer S.9.Ayet) ilâhi sualine karşılık şu cevabı veriyor: “ Olmaz ya … Tabiî… Biri insan, biri hayvan! ”
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız.”buyurmuştu. Buradaki Çin, uzaklığı sebebiyle, özellikle belirtilmiştir. Akif bu hadisten yola çıkarak Müslümanlara şu tavsiyede bulunuyor:
“Müslüman,elde asâ, belde divit, başta sarık;
Sonra sırtında yedek şaplı beş on deste çarık;
Altı aylık yolu, dağ taş demeyip çiğneyerek,
Çin-i Maçin’deki bir ilmi gidip öğrenecek.”
Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku” diye,bariz bir emirle gönderilmiş olması tesadüf değildir.İslâm,okumayı terakkinin vazgeçilmez bir şartı olarak görmektedir. Müslümanlar bu gerçeği idrak edemediği için müstemleke durumuna düşmüşlerdir.Oysa Müslümanların sahip olduğu topraklar,yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından çok zengindir.Fakat çağın ilmine sırt çevirdikleri için ellerinin altındaki hazineleri çağdaş ülkelerle paylaşmak zorunda kalmışlardır.Akif bakın nasıl bir dünya hayal ediyor:
“Sayısız mektep açılmış:Kadın,erkek okuyor;
İşliyor fabrikalar,yerli kumaşlar dokuyor
Gece gündüz basıyor millete nâfi âsâr
Adeta matbaalar bir uyumaz hizmetkâr
Mülkü baştan başa imâr edecek şirketler;
Halkın irşâdına hâdim yeni cemiyetler,
Durmayıp iş buluyor,gösteriyor,uğraşıyor;
Gemiler sahile boydan boya servet taşıyor…
Hasır üstünde bu rüyaları görmekte iken,
İki mel’un gözün altında ayıldım birden.”
Hepimiz aynı rüyayı görmüyor muyuz yüzyıllardır? Bu rüyanın gerçek olması için daha ne bekliyorsunuz? Herkes vazifesinin başına! ...
e-mektup: [email protected]
BATI MEDENİYETİ KARŞISINDA MEHMET AKİF
M.NİHAT MALKOÇ
Her milletin kendine mahsus bir medeniyeti mevcuttur.Bunun yanında medeniyetlerin beynelmilel uzantıları da vardır.Bugün,medeniyet kelimesi “Uygarlık”la karşılık bulmaktadır.Kültür ve medeniyet kavramlarının içeriği ve kapsamı konusu,bugüne dek çokça tartışılmıştır.Bazıları kültürü millî,medeniyeti evrensel olarak nitelemiştir.Her ikisinin de millî olduğunu söyleyenler de vardır.Mevzumuz bu olmadığı için bunun üzerinde durmayacağız.
Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy,ömrü boyunca kâmil bir mümin olarak yaşamıştır.Dünyaya bakış açısı Kur’anî ölçüler dahilindedir.Müslümanlığın gereği de budur zaten…Dinin bir kısmını kabul edip,bir kısmını çağdışı olarak görmek mümine yakışmaz.O da Müslümanlığı bir bütün olarak görmüş ve öylece yaşamıştır.
Bazı insanlar Mehmet Akif’i,yobaz ve medeniyet düşmanı olarak kabul ederler.Buna dayanak olarak da İslâma tavizsiz bağlanmasını gösterirler.Onlara göre, dünya zamanla değişiyor.Değişen dünyaya ayak uydurmak gerekir.Oysa Akif çağdaş bir insandı.Yani çağın ilminden ve tekniğinden haberdardı.Hiçbir zaman,başını kuma gömerek dünyadan habersiz yaşamayı tercih etmemiştir.Lâkin manevî değerlerinden de asla taviz vermemiştir.Onun için de,bazılarının gözünde taassupkâr bir kişi olarak görülmüştür.
Bilindiği gibi “medeniyet” Arapça kökenli bir kelimedir.Bu kelimenin başındaki “mim” harfi kaldırıldığında “deniyet” olarak okunur. “Deniyet” de “hayvanlaşma” demektir.Akif,medeniyetin,deniyete dönüşmesine karşıdır.Onun için,Batı medeniyeti hususunda ince eleyip sık dokumuştur.Çünkü onların inançlarıyla bizimkiler hiçbir zaman birbiriyle bağdaşmaz.Osmanlı Devleti’nin yıkılışına sebep olarak da,Batı’ya körü körüne bağlanışımızı gösterir.Çünkü Osmanlı’nın son dönemlerinde Batı’nın ilim ve tekniğinden ziyade,modası takip edilmiştir.Avrupa’ya teknoloji transferi gayesiyle gönderdiğimiz talebeler,kimliklerini kaybederek melez bir hâl üzere geri dönmüşlerdir.Bilimden nasiplerini alamamışlardır.Akif bu hususta Japonlar’ı takdir etmektedir.Çünkü onlar yozlaşmadan Batı’nın teknolojisini ülkelerine taşımışlardır.Gelenek,görenek ve inançlarından asla taviz vermemişlerdir.Ona göre Japonlar,tevhid hariç,müslümanlığın bütün gereklerini, farkında olmadan, yerine getirmektedirler.Akif,biz Müslüman- Türk milletine şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Alınız ilmini Garb’ın,alınız sanatını,
Veriniz mesainize hem de son süratini
……….
Sade Garb’ın,yalnız ilmine dönsün yüzünüz
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız
Çünkü milliyeti yok sanatın,ilmin yalnız.”
Akif,ilme ve teknolojiye hayrandır.İnsanların yerinde sayması,onu rahatsız eder.Batı’dan gelen her şeye önyargıyla yaklaşan kaba softalara da kızar.İfrat ve tefritten uzak durulmasını ister.Her konuda ölçülü hareket edilmesinden yanadır.Batı’nın teknolojisini alırken,onu da kendi millî rengimize boyamamız gerektiğini ifade eder.Yani taklide şiddetle karşı çıkar.Çünkü taklit hiçbir zaman aslı kadar mükemmel olamaz.
Akif’e göre Batı,geçmişte Müslüman Türkler’e karşı kötü bir imtihan vermiştir.Onun için İstiklâl Marşı’nda Batı medeniyetini “tek dişi kalmış canavar” a benzetir:
“Ulusun,korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar? ”
Burada sözü edilen medeniyet,Batı’nın ahlâksızlıklarıdır; yoksa,ilim ve teknik değildir.Sözlerimi,Akif’in,Batı’nın ilim ve tekniğiyle alâkalı değerlendirmesiyle bitirmek istiyorum: “Avrupalılar’ın ilimleri,irfanları inkâr olunur şey değildir.Heriflerin ilimlerini,fenlerini almalı; fakat kendilerine asla inanmamalı,kapılmamalı.”
Akif’in ne kadar doğru söylediğini bugün yaşadıklarımız göstermiyor mu?
e-mektup: [email protected]
MEHMET AKİF,IRKÇI DEĞİLDİR
M.NİHAT MALKOÇ
Milletlerin ayakta durabilmesi için birlik ve beraberlik şarttır.Bizleri birbirimize bağlayan ortak değerlerin deforme olmasına müsaade etmemeliyiz.Osmanlı Devleti’nin çöküşüne zemin hazırlayan hadiselerin başında milliyetçilik ve kavmiyetçilik hareketleri gelmektedir.Asabiyet davası cahiliyye adetlerinden biridir.Resulullah Efendimiz pek çok hadis-i şeriflerinde ırkçılığı lânetlemiş ve yasaklamıştır:
“…Allah indinde en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır.Arap’ın Arap olmayan(Acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur.Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur.Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur.Beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur.Üstünlük sadece takva iledir.”
“Kim Cahiliyye davasında(kavmiyetçilikte) bulunursa cehenneme iki dizi üzerine çökmüş demektir.Dediler ki:Ey Allah’ın Resulü,oruç tutsa,namaz kılsa da mı? “Evet” cevabını verdi; oruç tutsa da, namaz kılsa da.”
Merhum Mehmet Akif,İstiklâl Marşı’nın bir dörtlüğünde: “Ebediyen sana yok IRKIMA yok izmihlâl” diyordu.Yani mısrada açıkça ırk kelimesini kullanıyordu.Fakat O,bu ifadeyi kavmiyetçilik gayesiyle kullanmış değildir.Onun koca Safahat’ını bir kenara atıp,bir mısrasında “ırk” kelimesini kullandı diye,onu ırkçılıkla(kavmiyetçilikle) suçlamak haksızlıktır doğrusu….Çünkü onun pek çok şiirinde ırkçılık kerih görülmüştür:
“Ne Araplık,ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zîşanın ilâhî sözünü!
Müslümanlık sizi gayet sıkı,gayet sağlam,
Bağlamak lâzım iken,anlamadım, anlayamam,
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvamı,
Aynı milliyetin altında tutan İslâm’ı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir…”
Şayet Mehmet Akif ırkçı olsaydı,Arnavut ırkını ön plana çıkarırdı.Zira kendisi Arnavut kökenlidir.Onun Arnavutluğunu arkadaşı Mithat Cemal Kuntay bakın nasıl ifade ediyor:
“Zola ne kadar İtalyansa,
Heredis ne kadar İspanyolsa,
Nice ne kadar Lehistanlı ise,
Kamus mütercimi Âsım ne kadar Arap’sa,
Kamus sahibi Şemsettin Sami ne kadar Arnavutsa,
Akif de o kadar Arnavut’tu.”
Akif,Osmanlı’nın güçlü devlet teşkilâtı altında ömrü boyunca huzurla yaşamıştır.Arnavut olduğu hiçbir zaman aklına gelmemiştir.Daima İslâmî ölçüleri hayat tarzı olarak benimsemiştir.Çünkü O biliyordu ki kavmiyetçilikle müslümanlık aynı sinede barınamaz.İslâm,ırkçılığı her halûkârda reddetmiştir.İslâm’ın kabul etmediğini, bir inanç abidesi olan Akif’in sahiplenmesi düşünülemez.Hatta O, ırkçılık yapanlara şu çağrıda bulunmuştur:
“Kavmiyet cereyanı en medenî,en ilerlemiş cemiyetleri birbirine düşürür.Bizim gibi bir araya gelmiş ırkları, istisnasız câhil bulunan bir cemaati ise tarumar eder.Geliniz bu cereyanı körüklemeyiniz.”
Sözlerimi Akif’in,ırkçılığı lânetleyen mısralarıyla bitiriyorum:
“Müslümanlıkta anâsır mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber!
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatte yeri?
Küfr olur,başka değil,kavmini sürmek ileri.”
e-mektup: [email protected]
AKİF’İN DÜNYASI
M.NİHAT MALKOÇ
Merhum Mehmet Akif,dünü,bugünü ve yarını engin ufkuyla kuşatan mümtaz bir inanç abidesiydi.Bir ahlâk,ülkü ve aksiyon adamıydı.Onun kişiliğini şu mısralarından yola çıkarak kolayca anlayabiliriz:
“Zulmü alkışlayamam,zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç bucuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,
Hele Hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum,
Kesilir belki,fakat çekmeğe gelmez boynum.”
Millî Şair Akif,özü sözü bir olan bir kişiydi.Prensiplerinden asla taviz vermezdi.Geniş bir bilgi birikimine sahipti.Çok okur ve düşünürdü.Millî ve manevî değerler her şeyden önce gelirdi onun için…Vatan,millet ve maneviyat konularında asla geri adım atmazdı.Din mezhep ve soy farkı gözetmezdi.Allah için sever,yine Allah için nefret ederdi.Gurur ve kibir onun tabiatıyla asla bağdaşmazdı.Çok bilge bir insan olmasına rağmen,konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih ederdi.Hazırcevaplılıkta üzerine yoktu.Emeğe azamî derecede saygı gösterirdi.Mevlâna kadar hoşgörülü,Yunus gibi sevgi doluydu.
Akif, toplumcu bir sanat görüşünü savunmaktaydı.Yani ona göre sanat toplum içindir.Şiiri,düşünceleri kitlelere ulaştırmada bir araç olarak kullanmıştır.Akif’i ümmetçi olarak göstermek doğru olmasa gerek.O, imanlı bir kişi olmasının yanında milliyetçidir de.Fakat ırkçılığa şiddetle karşıdır.Bilindiği gibi O Arnavut kökenli bir insandır.Fakat her zaman kendisini Müslüman-Türk olarak görmüştür.İstiklâl Marşı’nda geçen “Ebediyen sana yok,ırkıma yok izmihlâl” mısrasındaki “ırk” kelimesi Müslüman-Türk’ü anlatmaktadır.
İstiklâl Marşı’mızın şairi olan Mehmet Akif,İslâmcı bir düşünceye mensuptur.Fakat onun İslâmcılığı siyasî değildir.Müslümanların,kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i yanlış yorumlamaları ve uyuşuk bir yaşam sürmeleri karsısında fevkalâde rahatsız olur.Aslında dinimiz çalışmayı öncelikli olarak emrediyor.Çağın teknolojik gelişmelerine ayak uydurmamızı istiyor.İbni Sinalar,Farabiler,Gazaliler ve İbni Haldunlar bu dinin mensuplarıydı.Buna rağmen dünyayı buluş ve görüşleriyle sarstılar.Demek ki tembellik dinden değil,Müslümanların gevşekliğinden kaynaklanıyor.O,Müslümanlara şunu tavsiye ediyor:
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”
Akif,şiirlerini Safahat adlı eserde bir araya getirmiştir.Bu şiir kitabı yedi bölümden meydana gelmiştir:Safahat,Süleymaniye Kürsüsünde,Hakkın Sesleri,Fatih Kürsüsünde,Hatıralar, Asım,Gölgeler…O,Sebilürreşat ve Sırat-ı Müstakim adlı iki ayrı dergi de çıkarmıştır.Zaman zaman nesir yazıları da yazmıştır.Ona göre şiir hayalden çok,hakikatleri anlatmalıdır.Bu onun aynı zamanda hayata bakış açısıdır.Bunu şu mısralarda açıkça görebiliriz:
“Hayır,hayâl ile yoktur benim alış verişim
İnan ki:her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun,hakikat olsun tek..”
Akif,sözü tılsıma büründürerek ebedî kıldı.Her mısrasına bir mesaj sokuşturdu.Türk gençliğine iyi bir örnek oldu.Bu abide şahsiyeti rahmet ve minnetle anıyor,hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
e-mektup: [email protected]
Kıssadan Hisse
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
' Tarih ' i ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
.
Mehmet Akif Ersoy
Akif'i Anarken
Şiir sanatında büyük denince,
Göğsüne madalya takılır Akif...
Sensiz kelimeler öksüzleşince,
Ardından ağıtlar yakılar Akif...
Altmış üç yıl ömür, sonsuz bir hayat
Eserlerin canlı, olmuyor bayat
Mekanın cennettir, tereddütsüz yat
Düşlerin atiye ekilir Akif...
Okudukça sildim gönlümden pası
Üç şiirin var ki, şiirin hası
Kurak gönüllere sevgi fidası
Yazdıkların ile dikilir Akif...
Dün kadar değil de, yine yaslıyız
Muhammet Ümmeti; kulun aslıyız
Tevhidi kurtaran kanın nesliyiz
Dünyaya siz gibi bakılır Akif...
Şehitlerle vatan yapıp toprağı
Tek mısrada dize getirdin çağı
Hakk'ın huzurunda Rasül Bayrağı
Senin şiirinle çekilir Akif...
Şiirimde üç önderden birisin
Devlet yaşadıkça; sen de dirisin
Köylü Ozan izlerinde çürüsün
Yokluğuna yürek sökülür Akif...
Anamur, 27.12.2004
Bu şiir BAYRAK GRUBU'nun 'Ölümünün 68. yılında Mehmet Akif ERSOY'u anma etkinliği' için yazılmıştır. Hüseyin GÜMÜŞ
Hüseyin Gümüş
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy anısına aşağıya şiirimi alıyorum.
Gönüller İnsanına Selam Olsun! ! ! ! !
Alperenler otağı doruklardan
Selam olsun Alperenlere
Mesafeler uzun yolculuk meçhul
Bir düş gördüm yar bir düş
Meçhulden gelen meçhule giden
Hayra yor yorabilirsen erenler
Selam olsun
Sancılı dönemlerin şairine
Sarsar hassas ruhu çalkantılar
Ataların dedelerin ninelerin
Ahu vahları feryadı figanları
Duyulur kesik kısık sesinde
Savaş meydanlarında
Er meydanlarında
Vatanın sesi olur
Mazlumun nefesi olur
Selam olsun Alperenlere
Kuran ahlakı ile ahlaklanan
Ömürünce mütevazı yaşayan
Dostlarına dosttan dost olan
Haksızlık etmeyen
Haksızlığa uğramayı yeğleyen
Örnek insana
Gönül insanına
Selam olsun
Milletin ızdırabını ızdırabı bilen
Hiçbir şeye asla başeğmeyen
Hiçbir değerle satın alınamayan
Cami ezanlar mabetler
Ahiret kader tevekkül
Tema olan
Konu olan
Hayat olan
Hayat şekli olan
Gönüllerde bestelenen şarkıların
Törenlerde söylenen marşın
Ahlâk seciye idael insanına
Gönüller insanına
Kalblerde yaşayan
İman dolu yüreklerde yaşayan
Alperenlere selam olsun
Selam olsun.......
Necmiye Sarpkaya
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,
İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım?
Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun?
Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;
Feryâdımı artık boğarak, na'şını, tuttum,
Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.
Seller gibi vâdîyi enînim saracakken,
Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;
İnler 'Safahât'ımdaki husran bile sessiz!
Bir gün genc bir adam bir mecliste Akif´e alayvari bir eda ile 'siz baytarmisiniz ' diye sorar.Üstat su cevabi verir; evet bir yeriniz mi agriyor?
(Allahim hem iyi siir yazsin hemde bu kadar hazir cevap olsun)
ee Üstad olmak kolay olsaydi her halde Akif baska bir sey olurdu..
'Ey sehit oglu sehit isteme benden makber
sana kucagini acmis duruyor peygamber'
'Vurulmus tertemiz alnindan yatiyor
bir hilal ugruna ya rab ne günesler batiyor '
Hani Akif ´den bahsederken cogumuz sahip cikilmamis bir deger diye tanim yapiyoruz ya! hani devlet sahip ciksaydi hic böyle olurmuydu Allah askina devlet ne zaman sahip cikmis ki sanatkara simdi ciksin aklima istiklal marsi icin kendisine verilen parayi geri cevirmesi geliryorda bilemiyorum onlar bir asri aydinlattilar aydinlanmasini bilemeyenler sanslarina küssünler ben derimki onlar ne anlar aydinlikdan...
Yasadigi caga ayak uyduramadigi yönünde elestiriye maruz kalan Akif bunu sabirla ve anlayisla karsilamistir.Ve hayati boyunca etrafindaki insanlari hosnut ede bilmek ve memnuniyetlerini kazana bilmek icin degerlerini askiya almamistir.Evet Akifi cagin gerisinde yasamakla suclayanlar bir bakima hakliydilar. Cünkü o Asr-i saadete asik bir insandi bu sebeple kendini bulundugu cagda hissedememesi cok normal degilmi nedersiniz?
'Hayal ile yokdur benim alisverisim
Inan ki her ne demissem görüpde söylemisim..
Siir sanki en basit kelimeler bile elinde can buluyor.Kapisindan iceri giren her kelime hazine olarak geri dönüyor.Siirsel terimine anlam kazandiran sairlerden biri olan AKIF inanci,kisiligi,degerleri toplumu ahlak kivamina getire bilmek icin bir amac ve arac olarak saydigi siiri su hissiz kalblerimize bir deger olarak akitmasini bilmistir..
AKİF İÇİN DENENLER VE HATIRALAR
Hafız Asım anlatıyor:
“Bir gün Çengelköyü’nde oturduğu Fıstıklı Köşk’te biraraya geldik. Oradan bir yere gidecektik. Vapurun hareketine de pek az kalmıştı. Bir de baktık, Hüseyin Kazım, Fatih Hoca daha bir iki kişi çıkageldiler. Üstad onlara buyurun dedi. Her birine ayrı ayrı iltifattan sonra:
“Müsadenizi rica ederim. Biz Asım’la bir yere gidiyoruz. Söz verdik. Mazur görünüz. Siz buyurun. İstirahat edin. Başka bir gün gene görüşürüz inşaallah.” dedi ve çıktık. Misafirler evde kaldı. Süratle yokuşu indik. Vapura yetiştik. Bu hareketi benim havsalam pek almadı:
“Üstad dedim. Bu tuhaf bir iş oldu.
“Hayır. Hiç de tuhaf değil. Söz verdik. Bizi bekliyorlar. Her medenî insanın bunu kabul etmesi tabiidir. Hele Hüseyin Kazım böyle şeyleri pekala tabii görür.” (4)
AKİF’İN MUHAFAZAKARLIK ve MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
Türkiye’deki değişiklikleri gören Akif, her zaman doğrunun yanında olma vasfıyla müdahalelerde bulunmuştur. Nitekim Paris’e tahsile gitmiş ve büsbütün kibirle dönmüş olan Şevki Hoca’nın evinde:
“Siz, insanlara eskiden Fatih minaresinden bakardınız, şimdi Eyfel kulesinden bakıyorsunuz.” diyerek ülke insanının nasıl değiştiğini nasıl da ifade etmekte.
Öyle ki: “İki yüzlüleri artık sever oldum: Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” yaklaşımıyla farklılaşan toplumun dejeneresine işaret etmekte.
AKİF’İN MÜSLÜMANLIK ANLAYIŞI,
Müslümanlığı Akif, “güzel” diye değil “doğru” diye sevdi. Bu dini bir sanatkar gibi değil, bir mütefekkir gibi sevdi. Onun içindir ki, “secde”, “leyla”, “gece, “hicran” gibi ihtiyarlığında yazdığı tasavvuflu şiirlerinde bile “his mistitizm”i değil, “fikir mistizm”i var. Akif tekke müslümanı değil, cami müslümanıdır; onda cezbeden ziyade secde var... (**)
Bu anlayışa sahip olan Akif, gördüğü müslümanlardaki durumdan mütevellid şunları söylüyor:
Müslümanlık nerede? Bizden geçmiş insanlık bile,
Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile
Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir
Müslümanlık bilmem amma galibe göklerdedir.
Mehmet Akif Ersoy
1873 yılında Akif’in doğduğu dönemi Sezai Karakoç şöyle izah ediyor:
“Sultan Aziz’in devrilmesinin arefe yıllarında Balkanlar, makyavelist(*) batılıların elbirliği ile allak bullak olur; köy köy, şehir şehir, Osmanlıların çekilişi, Rumeli’nde bir medeniyetin yıkılışı, saadet dolu evlerin kan gölüne dönüşü… Rus baskısının bizi boğuntudan boğuntuya sürükleyişi… Devletin bütün yivlerinin çözülürken bir eski zaman şatosunun, demir kapısından daha çok hıçkırışı… ve daha neler neler.. Sosyal yapının umutsuzluktan sünger gibi delik deşik olduğu o yıllarda, imparatorluğun gözbebeği İstanbul’un kalp noktasında bir çocuk doğdu… Baba soyu Rumelili ana soyu Buharalı, doğuş yeri Fatih. Yani tam bir Doğu İslamlığının Batı İslamlığının ve Merkez İslamlığının sentezi bir çocuk… Çağ bir batış çağı. Anne çizgisi duyarlılığı, sağ duyuyu, kendini bir ülkeye adayışı, şairliği getirecek; baba çizgisi, ataklığı, savaşkanlığı, yılmaz ve her vuruşunda daha çelikleşen bir savaş adamını, gözü pekliği, korkmazlığı, ürkmezliği, dönmezliği gerektirecektir…”
Tek hakikat var evet, belledigim dünyada,
Elli altmis sene gezmissemde,saskin saskin;
Hepimiz kendimizin bagri yanik asikiyiz
Sade ilani cekilmez bu acayip askin!
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev'ûd-u Hudâ'dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! '
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
M.A.ERSOY
Akif büyük şair,inanmış adam der Nazım Hikmet..Ancak Nazıma göre İstiklal marşımızda aksayan bir taraflar var.Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak'kın; Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.Dizelerinde Nazım şu noktayı işaret eder:gökten ayet inmedi yarının daha güzel olacağına dair, onu kendimiz vaad ettik kendimize. Eğer ye'se kapılır, kendimize söz verdiğimiz güzel genleri Allah'tan bekler hiçbir şey yapmadan durursak o güzel günler güzel bir rüyadan başka bir anlam ifade etmez...
Akif Çanakkale zaferinin haberini Necit Çöllerinde alır; . Gerisini Kuşçubaşı Eşref Bey şöyle anlatıyor:
«...Ay bedir halindeydi. Çöl gecelerinin parlak yıldızlı semasını, zaferimizin şerefine aydınlatan ayın bu efsanevi ışıkları altında, Mehmet Akif, bu güneşi unutturacak kadar parlak çöl gecesinde sabahladı. İstasyon binasının arkasındaki hurmalığın içine çekildi.Sabaha kadar sadece hıçkırıklarını duyuyorduk. İçli, derin hıçkırıklar
Akif, onca insafsızdan,hayasızdan,vatansızlıktan ölümü düşünür bazan; yurdu gittikten sonra yaşamak haramdır O na..Zaten verem boyutundaki üzüntüsü O nu siroz eder,ve 1936 yılında O çok sevdiği vatanında gözlerini yumar,bir daha ağlamamak üzere;
Bana dünyada ne yer kaldı, emin ol, ne de yar
Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar.
Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer;
Yaşamaktan ne çıkar, günlerim oldukça heder.
Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün;
Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün.
EVET M.AKİF UNUTULUP GİDECEĞİNİ KENDİ DİZELERİNDE ŞÖYLE SÖYLER;
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince.
Günler, bu heyulayı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak... Ebediyyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir.'
Mehmet Akif, sessiz yaşadı ve sessiz öldü. Fakat büyük sanatkâr, büyük insan, büyük vatanseverin şiirlerine koyduğu ölümsüz uğultu, Türk milletinin kulaklarında sonsuza kadar çınlayacaktır....
mehmet akif ersoy islamın tasavvufun yani kainatın tek dininin 7 safhasını yaşamıştır.bunu vel asr suresini şiir olarak izahından anlıyoruz.
mehmet akif ersoy 'u anlamak birazda,o'nun hayatını anlamak tasavvufu anlamak ve yaşamakla mümkün olabilir.
Mısır’da entari giyip dolaşmak yerine ceket, pantolon ve frenkgömleği giydiği gerekçesiyle “Hıristiyan Âkif, gavur Âkif” olarak tanımlanıyordu.
Ondan alacağımız çok şeyler var ama hiçbirşey olmasa bile sadece İstiklal Marşı yine yetmez mi...
.......
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!
buyuk sair vatansever insan
Yüz yılın en büyük şairi.
Hele çanakkale Şehitlerine şiirini okurken hep ağlarım.
Hani bir mısrası varya
BEDRİN ASLANLARI ANCAK BU KADAR ŞANLI İDİ.
İşte bu mırada kopuyorum.Ne mutluki Akif neslindeniz.