Daha çok Yahudilik temelleri üzerine dayalı, millî ve manevî değerleri bozmak gayesiyle kurulmuş, idealleri çok gizli; fakat örgütleri açık bir teşkilattır. Eski Mısır'dan alınmış bazı sembollerle birlikte, Yahudi tarih, din ve sembolleriyle çok yakın bir bağlantısı vardır.
1877 Mason Locaları Genel Toplantısında üyelerin yeminlerini kutsal kitaplar üzerine değil, namus üzerine yapmaları kararlaştırıldı. Masonların 1900'de bir toplantıda aldıkları kararla ilgili zabıtların 102. sayfasında, (Dindarlara ve mabetlere galip gelmek kâfi değildir, asıl maksadımız dinleri yok etmektir) yazılıdır. Bu yönleriyle komünistlere çok benzerler. Masonlar, komünist ülkelerde komünist olarak, kapitalist ülkelerde kapitalist olarak çalışırlar. Yani bulundukları yerin rengini alırlar.
Masonlar, İslâmiyet'i mason localarının direktiflerine uygun olarak anlatan din kitapları, Kur'an-ı kerim tefsirleri, ilmihaller yazdırdıkları gibi, bu kimselere, 'büyük İslâm âlimi, müctehid, müceddid' gibi isimleri yakıştırarak Müslümanları gerçek İslâmiyet'ten uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi kimseler, bunun önemli misalini teşkil ederler. Les Franco-Maçons kitabında bunlar övülerek, 127. sayfasında, (Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler) denilmektedir. Bu üç masonla çömezleri, mezhepleri yıkmak için çok önemli faaliyetler göstermişlerdir. Mezhepsiz Mevdudi de, İskoç masonydu.
Osmanlının son döneminde, İttihatçılar, Musa Kazım ve Ürgüplü Mustafa Hayri efendi gibi masonları Şeyhülislam yaparak, bunlar vasıtasıyla dinde reform yapmaya çalışmışlardır. Bunlara, diş dolgusu gusle mani değil dedirtmişler ve milleti cünüp gezdirmişlerdir.
Masonluğun gizlilikle ilgili genel prensibi özetle şöyledir: (Masonluk kendini her yerde hissettirmeli; her yere hâkim olmaya çalışmalı; fakat hiç bir yerde görünmemelidir.)
Dünyada en yaygın olan mason kulüpleri, Rotary ve Lions'tur. Zengin, devlet adamı, bilim adamı gibi şöhret ve itibar sahibi veya ileride mevki ve makam kazanabilecekleri tercih edip üye kaydederler.
Kadın erkek eşitliğini savunmalarına rağmen, kendileri kesinlikle bir kadını, mason üye yapmamışlardır. Son zamanlarda, bu intibaı yıkmak için, telefon sekreterliği gibi görünen yerlere kadınlar almışlardır. Bu kadınlar, içeride olan gizli toplantılardan kesinlikle haberdar olamazlar. (Rehber Ansiklopedisi, F. Bilgiler)
Hempher diyor ki; Büyük Britanyamız çok genişdir. Güneş, denizleri üzerinde doğduğu gibi, yine bu denizlerin üzerinde batar. Devletimiz, Hindistân, Çin ve Ortadoğudaki sömürgelerinde nisbeten za’îfdir. Bu memleketler, tam ma’nâsı ile idâremizin altında değildir. Fekat, buralarda çok faal ve başarılı bir politika tatbîk ediyoruz. Hepsi elimize geçmek üzeredir. Burada iki şey mühimdir: 1- Elimize geçmiş yerleri elimizde tutmağa çalışmak,
2- Elimize geçmemiş yerleri ele geçirmeğe çalışmak.
Müstemlekeler [sömürgeler] nâzırlığı, bu iki vazîfeyi îfâ etmek üzere, bu devletlerin her biri için, birer komisyon teşkil etmişdir. Müstemlekeler nâzırlığında vazîfeye başlayınca, Nâzır bana i’timâd etdi ve Doğu Hindistân şirketinde bir vazîfe verdi. Bu, zâhirde bir ticâret şirketi idi. Fekat asl vazîfesi, Hindistânın büyük ve geniş topraklarına hâkim olmanın yollarını araşdırmakdı. Hükûmetimizin, Hindistân için hiç endişesi yokdu. Zîrâ Hindistân, değişik milletlere, ayrı dillere ve zıd çıkarlara sâhib bir ülkeydi. Çinden de pek korkumuz yokdu. Çünki, Çine hâkim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasından korkulmuyordu. Zîrâ bunlar, hayâtla hiç alâkalanmayan, iki ölü din idi. Binâenaleyh, bu iki ülke halkında vatan sevgisinin olması, çok uzak bir şeydi. Bu iki ülke, biz İngiltere hükûmetini râhatsız etmiyordu. Fekat, ilerde olabilecek hâdiseleri de gözümüzden ırak etmiyorduk. Binâenaleyh, bu ülkelerde tefrika, cehâlet ve fakîrlik, hattâ sârî hastalıkları yaymak için, uzun va’deli plânlar yapıyorduk. Bu iki ülke halkının âdetlerini taklîd ederek, niyyetlerimizi râhatça gizliyebiliyorduk. İslâm memleketleri son derece râhatımızı bozuyordu. Hepsi de, lehimize olmak üzere, Hasta Adamla [Osmânlı devletini kasd ediyor] bir kaç anlaşma yapmışdık. Müstemlekeler nâzırlığının tecribeli adamları, bu hastanın bir asrdan az bir zemân zarfında can vereceğini söylüyorlardı. Ayrıca, Îrân hükûmeti ile de, gizlice bir kaç anlaşma yapmış ve bu iki ülkeye, mason yapdığımız, devlet adamlarını yerleşdirmişdik. Rüşvet, kötü idâre ve din bilgisi noksan idârecilerin, güzel kadınlarla meşgûl olup, vazîfelerini unutması, bu iki ülkenin belini kırdı. Fekat, bütün bunlara rağmen, şu sayacağım sebeblerden dolayı, yapdıklarımızın beklediğimiz netîceyi vermemesinden endîşe ediyorduk:
- Müslimânlar, İslâma son derece bağlıdırlar. Her bir müslimân, papaz ve râhiplerin hıristiyânlığa bağlılıkları kadar, hattâ dahâ fazla, İslâma bağlıdır. Bilindiği gibi, papaz ve râhiplerin canı çıkar da, hıristiyanlıkları çıkmaz. Müslimânların en tehlükelileri de, Îrândaki şî’îlerdir. Çünki onlar, şî’î olmıyanları kâfir ve necs bilirler. Hıristiyanlar, şî’îlerin nazarında, kokmuş pislik gibidir. Tabîatiyle, insan bütün gücüyle pisliği atmaya gayret eder. Bir sefer şî’înin birine şunu sordum: (Hıristiyanlara niye böyle bakıyorsunuz?) Aldığım cevâb şuydu: (İslâm Peygamberi, çok hakîm bir zât idi. Kâfirleri böyle ma’nevî bir baskı altına almış ki, onların doğru yolu bulmasına ve Allahın dîni olan İslâma girmesine sebeb olsun. Nitekim devlet de, bir insanı tehlükeli bulunca, onu itâat edinceye kadar, maddî bir baskı altında tutar. Sözünü etdiğim necâset, maddî değil, ma’nevî bir baskı olup, hıristiyanlara da hâs değildir, sünnîlere ve bütün kâfirlere şâmildir. Hattâ, bizim eski Îrânlı mecûsîler bile, şî’îlerin nazarında necsdirler.)
Ona dedim ki: (Güzel! Sünnîler ve hıristiyanlar da Allaha, Peygamberlere ve kıyâmet gününe inanırlar, niye necs olsunlar?) Cevâben dedi ki: (İki şeyden dolayı necsdirler: Birincisi, hazret-i Muhammedi hâşâ yalancılıkla ithâm ederler[1]. Biz de, bu çirkin ithâm karşısında (Sana eziyet verene sen de eziyet edebilirsin) sözü mûcibince, onlara (Siz necssiniz) diyoruz. İkincisi ise, hıristiyanlar, Allahın Peygamberlerine kötü isnâdlarda bulunurlar. Meselâ, Îsâ aleyhisselâm içki içerdi, mel’ûn olduğu için çarmıha gerildi, derler.)
Ben dehşet içinde adama dedim ki: (Hıristiyanlar böyle demezler.) O ise: (Hayır sen bilmiyorsun, (Kitâb-ı mukaddes) de böyle yazılıdır) , dedi. Ben susdum, zîrâ adam, ikinci husûsda olmasa bile, birincisinde haklıydı. Münâkaşayı uzatmak istemedim. Çünki, islâmî kıyâfetde olduğum hâlde, benden şübhelenebilirlerdi. Bu sebeb ile, dâimâ münâkaşalardan uzak duruyordum.
2- İslâmiyyet, bir zemânlar, idâre ve hüküm dîni idi. Müslimânlar da, azîzdi. Bu efendi insanlara, şimdi siz kölesiniz demek zordur. İslâm târîhini kötüleyip, müslimânlara, bir zemânlar elde etdiğiniz izzet ve i’tibâr, ba’zı şartlar îcâbıydı. O günler gitdi, bir dahâ geri dönmez, dememiz de mümkin değildir.
3- Osmânlı ve Îrânlıların, yapdıklarımızın farkına vararak, plânlarımızı bozup te’sîrsiz hâle getirmelerinden çok endişe ediyorduk. Gerçi, bu iki devlet büyük ölçüde za’îflemişdir. Fekat, mal, silâh ve hüküm sâhibi, merkezî bir hükümetin oluşu, bizim emîn olmamıza mâni’ oluyordu.
4- İslâm âlimlerinden son derece râhatsızdık. Çünki, İstanbul ve El-ezher âlimleri, Irâk âlimleri, Şâm âlimleri, emellerimizin önünde aşılmaz engellerdi. Zîrâ onlar, dünyânın geçici zevk ve zînetlerine karşı, Kur’ân-ı kerîmin va’d etdiği Cennete girmeğe hâzırlanan ve kendi prensiplerinden kıl kadar ta’vîz vermiyen kişilerdi. Halk onlara tâbi’ oluyor, Sultân bile onlardan korkuyordu. Sünnîler, şî’îler kadar âlimlere bağlı değildi. Zîrâ, şî’îler kitâb okumuyor, sâdece âlimleri tanıyor, Sultâna gereken ihtimâmı göstermiyorlardı. Sünnîler ise, çok kitâb okuyor, âlimleri ve Sultânı tutuyorlardı.
Bu hâl karşısında, bir çok toplantılar yapdık. Fekat, maalesef, her seferinde önümüzde yolun kapalı olduğunu gördük. Câsûslarımızdan gelen raporlar, hep hayâl kırıcı, konferansların sonuçları da sıfır idi. Lâkin, yine de ümmidsizliğe kapılmıyorduk. Çünki, biz, derin nefes almağı ve sabr etmeği âdet edinmişizdir.
Bir toplantımıza, Nâzırın kendisi, en büyük papazlar ve bir kaç da mütehassıs [uzman] katılmışdı. Yirmi kişiydik. Üç sâatden fazla süren bu toplantıda, hiçbir netîceye varılamadı. Fekat, bir papaz şöyle dedi: (Râhatsız olmayın! Çünki, hıristiyanlık, ancak üçyüz sene zulm çekdikden sonra yayıldı. Umulur ki Mesîh, gayb âleminden bize nazar edip, üçyüz sene sonra da olsa, kâfirleri [Müslimânları kasdediyor] merkezlerinden çıkarmağı nasîb eder. Biz kuvvetli bir îmân ve uzun bir sabrla silâhlanmalıyız! Hükmü elimize geçirebilmek için, bütün vâsıtaları elde edip, bütün yolları denemeliyiz. Hıristiyanlığı, Muhammedîlerin arasında yaymağa çalışmalıyız. Asrlar sonra da, netîceye varabilirsek, çok iyidir. Zîrâ, babalar çocukları için çalışırlar.)
Müstemlekeler nâzırlığında, İngilterenin yanısıra, Fransa ve Rusyadan da, diplomat ve din adamlarının katıldığı bir konferans yapıldı. Çok şanslıydım. Nâzır ile aramız iyi olduğu için, ben de katılmışdım. Konferansda, müslimânları parçalayıp, İspanya gibi, dinlerinden çıkararak îmâna getirmenin [Hıristiyanlaşdırmanın] hesâbları yapıldı. Fekat, varılan netîceler istenildiği gibi değildi. Ben, o konferansdaki bütün konuşmaları (İlâ meleküt-il-Mesîh) ismli kitâbımda yazdım.
Derinlere kök salmış büyük bir ağacı, kurutup, söküp atmak zordur. Fekat, biz zorlukları kolaylaşdırıp, yenmeliyiz. Hıristiyanlık, yayılmak için gelmişdir. Bunu, Mesîh efendimiz bize va’d etmişdir. Muhammede, doğu ve batı âleminin içinde bulunduğu kötü şartlar yardımcı olmuşdur. O kötü şartlar gidince, berâberindeki belâları da [İslâmı kasdediyor] götürdü. Bugün memnûniyyet ile durumun temâmen değişdiğini müşâhede ediyoruz. Nezâretimizin ve diğer hıristiyan hükümetlerin büyük gayret ve çalışmaları netîcesinde, müslimânlar gerilemeğe başladı. Hıristiyanlar ise, kuvvetleniyorlar. Uzun asrlar boyunca gayb edilen yerleri alma zemânı geldi. İslâmiyyeti imhâ etmeğe, Büyük Britanya devleti öncülük etmekdedir.
Masonluk gizli bir dindir her ne kadar fikir düşünce derneği densede içerisinde her kesimden insanın bulunduğu dünyanın tüm ülkelerini kaplayan vede gizli idareleri oluşturan yahudiliğin alt tabakasını gibi görünsede fakat yahudiliktende çok uzak fantastik bir dindir.buraya üye olanlar dışarıda düşman olsalar masonluk çerçevesinde birbirlerine çok bağlıdırlar
Yeni Masonik Düzen Adlı Kitabı Okumuştum Geçenlerde.Gayet Etkili Bir Kitap...Artık Masonlar Taktik Değiştirmeye Başladı.Camii Yaparlarsa Hiç Şaşırmayın! ...
Aralarında eşcinsel ilişki yaşayanlar ve bu tarzda partiler düzenlediklerini, basın yolu ile resimlerle ispatlanmıştır... ! ! ! Ben medyanın yalancısıyım.... :)
Masonlarla ilgili bazı gerçekler 1-Dünyaca ünlü lipyon çayları isimlerini Sir Thomas Lipton K.dan alır 2-Üç kez göreve getirilen tek ABD başkanı Roosevert 3-Karısının ölüm haberi kendisine yedi gün sonra ulaştırılınca Samuel L.Morse telgrafı icat etti 4-Skotland Yard binasının karşısında bir Mason mabedi vardır. 5-45 yaşında ölen 4 yaşında piyono çalan Nat King Cole 6-Hawai nin 4 kralı da Mason du 7-İlk sözlü film yıldızı Al jolson Mason du 8-İdamlarda mahkumların eziyet çekmesini önlemek için 'Dokuz ilham perisi locası' üyesi Joseph Ignace Guillotin K. giyotini icat etti. 9-Uluslararası Kızılhaç örgütünün kurucularından Jean Henri Dunant K. Cenevre konvansiyonunun da kurucularındandı. 10-Bunlar sadece görünen bazı gerçekleri...Devamı başka zaman...
Masonlar teizm, tanrıcılık ve ateizm-tanrısızlık ve panteizm-doğa tanrıcılık karışımı yaparak ve kendilerince yorumlayarak bir nevi yaratıcılık olan deizmi(Yaratancılıkçılığı) vurgularlar. Bazı yerde teist-tanrıcı, bazı yerdede deist-yaratancılıkçı görünerek ikisinin arasında kendilerine özge bir nevi ateist hem panteist(doğa tanrıcılık) hem ‘’deist’’ görünürler. Doğayı bir nevi tanrı ederler. Ama iradesi olmayan, hiçbir şeye karışmayan kendi sistemi içinde devam eden bir doğa tanrı.
Panteistlere ve deistlere göre tanrının vahyi, dini ve peygamberleri yoktur. İşte masonlar, böyle bir ne tanrı diyebileceğimiz ne de diyemeyeceğimiz bir yaratıcılık felsefesini (Deizmi) kabul edip, o yaratıcılığa da mimar, büyük usta derler. Onlar, tanrı kelimesini kullanmaz, usta sözcüğünü kullanırlar.
Aklı-fiziki bilimleri öne çıkarırlar. Hep bilime ve rasyonalizme-akılcılığa vurgu yapıp, vahyi-ilahiyi reddederler. Ama yerine göre, bazen de, kiliseyi ve camiyi hatta sinegogları kızdırmamak için localarında, Kur’an, Tevrat ve İncil bulundururlar. Bu üç dini birleştirmek istiyor görünürler. Nedense Hindu dinler Budizmin sembollerini kullanmazlar.
Onları kitabi semavi din olmadıkları bir nevi dünyevi din olduklarını bildikleri için, kendi materyalist görüşlerine yakın görüyorlar sanki. aslında masonlar deizmi benimsemişlerdir. (Yaratancılıkcılar)
Sadece hiçbir şeye karışmayan -vahyi dini olmayan bir tanrı..yaratıcıyı bir mimar-bir usta göstermeye çalışırlar. Ahirete, öldükten sonra dirilip huzuru ilahide hesap vermeye, madde ötesi cennet ve cehenneme, meleklere şeytana(iblis) inanmazlar. Sekülerizmi dünyeviliği savunurlar. Uhreviliği, metafizik gerçekleri reddederler. Bir nevi basit ve kurnaz materyalistlerdir. İki yüzlüdürler. Gerçek niyetlerini gizlerler. Ortamına göre konuşur, hareket ederler. Hümanizme çok vurgu yaparlar. Yaşamlarında uhrevilik, maneviyatçılık yoktur. Dünyevi, seküler yaşamı kabul etmişlerdir. Ahirete, öldükten sonra dirilip (Baas) Tanrı’ya hesap verileceğine inanmazlar. Bir çeşit karma karışık basit materyalistlerdir.
Gerçek gayelerini ise en üst derecelere çıkmış, Mason biraderleri bilir. Tabii ki, onlar birbirlerinin biraderleri kardeşleridirler ve sırları aralarında mahfuzdur.Ve diğer bütün insanlar biraderleri kardeşleri değildir. Ancak en çok İsrailiyatla ilgili oldukları da, herkesin malumudur. Bu yanlarını gizleyememişlerdir. Çünkü gönyeleri İsrailiyatı çağrıştırır. Hazreti Davut İsrail Peygamberlerindendir. Davut A.S.’a çok vurgu yapmaları İsraliliyata öncelik verdiklerinin kanıtıdır. (Hazreti Davut+Gönye) zaten iç içe iki gönyeden altı köşeli simge çıkar.
Harun Yahya kod adlı birinin yazdığı Yahudilerle ilgili Yahudilik ve Masonluk kitabı.. İlginç olan; Yahudilerin kutsal kitabının Türkçesini internette nereyei ararsanız arayın bulamazsınız. Bulduğunuz Hıristiyanlığa göre yorumlanmış Tevrattır.. O yüzden Tevrat'ın tek türkçe kaynağı Harun Yahya'nın yazdığı oluyor ki; Orda da Tüm insanların yahudilere ait bir koyun sürüsü olduğu, malı canı herşeyi yahudilerin olduğu yazıyor.. Fethullah'ta bunu kabul ediyor ki koyunum ben koyun, sizde olun diyor..
Ne tapınak şovalyeleri diye bir örgüt var nede masonların böyle gizli örgütlenmeleri..Bunların hepsi deli saçması..Tapınak Şovalyeleri Kurtlar Vadisi ismindeki dizi tarafından üretildi..İsmi üstünde dizi bu..Dizilerdeki filmlerdeki herşey gerçek olsaydı o zaman Marslıların dünyaya saldırması gerekirdi..Eğer böyle gizli bir örgütlenme olsa bundan normal insanların haberi olmazdı..Masonlar bugün basın açıklaması yapıyorlar..Basın açıklaması yapacak kadar net bir oluşum nasıl olur da gizli örgüt olur? Saçmalığın ve paranoyaklığın daniskası
BUNLARIN ASIL ADI TAPINAK SOVALYELERIDIR...MASONLARA TAPINAKCILARDA DENIR...tapinakcilar haclilarin kudusu isgali sirasinda hacli ordularinin icinde bulunan 7kisiden olusmaktaydi...bu 7kisinin amaci kudus isgaledildikten sonra süleyman tapinaginda(hz.süleymanin tapinagi) bir arastirma yapmakti..kudus isgaledildi...ve bu yedi kisi süleyman tapinaginda yaptigi arastirma sonucu orada birseyler buldu...bunu bir giz olarak sakladilar..hic kimse orda bunlarin ne bulduklarini ögrenemedi..tabi buldularasa...ve bu tapinakcilardaki gizlilik olayi burda basladi...daha sonra bunlar avrupaya geri dödüler ve kudus üzerine sik sik gidip gelmeye basladilar..iste bu gidip gelmeler sonucu dünyadaki ilk bankacilik basladi..bu herifler avrupadan kuduse faizle para tasimaya basladilar....daha sonra bu tapinakcilar bir tarikat havasin abüründü ve yoldan cikti..bunlara avrupada katilanlar hergecen gün giderek artti ve kiliseye kafa tutmaya basladilar...sapik inanclari bulunan bu tarikat kilise tarafindan bir tehlike olarak görüldü ve kapatildi...masonlar avrupada bircok sapikliklarda bulunmuslardir...karindsesen jack diye bilinen katilde bunlardandir...enönemlisi ise bu masonlar kumandanlar kudusu kan gölüne cevirmis ve bütün müslümanlari kadin,cocuk demeden kesmistir..öyleki kuduste akan müslüman kaninin yüksekliginin dizleri buldugu tarihciler tarafindan dogrulanmaktadir...avrupada kutsanan ve müslümanlara kan kusturan hacli köpegi ASLAN YÜREK RICHARD masonlarin enbüyük kumandaniydi...amaci haritadan bütün müslümanlari temizlemekti...cok kan akitti...tapinakcilar avrupada yasaklandiktan yillar sonra MASONLUK adi altinda yeniden kuruldu ve yine ayni kafayla faliyetlere basladilar...bunlarin amaciDÜNYADAKI BÜTÜN DINLERI ORTADAN KALDIRMAK....YANI DINSIZLIK....SAPKINLIK....türkiyede faliyetleri bulunan mason localari atatürk tarafindan yasaklanmis ve kapatilmistir...daha sonralari ise tekrar serbest birakilmistir..enson 1996da STV muhabiri mason localarina girerek gizli kamera cekiminde bulunmus ve orada gördügümüz sahneler tüm halkin kanini dondurmustu..keciyi kesip kanini icen bu zevatlar...sapik sapik huluyolar...sanki adeta seytana tapiyorlardi..daha sonra türkiyedeki mason localari tekrardan tartisilmaya baslandi...masonlar kendilerine üye alirken herzaman ülkenin köse taslarinda bulunan sahislari almaya calisirlar...cünkü bunlarin amaci nüfüz elde ederek dinsizligi kolayca yaymaktir...bu yüzden parayi kullanirlar.ve malum ülkemizde masonlarin %80 yahudi ve siyonist usaklari ve bu ülke üstüne cok büyük oyunlar oynamaktadirlar...yani kisacasi bu ülkede masonluk yapanlarin büyük cogunlugu yahudidir ve israil icin calismaktadirlar..bunlarin amaci hem para hemde türkiyeyi yoketmek....enönemli amaclari ise tabiki onlara göre vaadedilmis topraklar olan mezapotamya...son söz olarak:TÜRKIYE MASON LOCALARINDAN KURTULMAZSA IFLAH OLMAZ....ARTIK BUNLARLA SAVASMA ZAMANI GELDIDE GECIYOR BILE.BIRILERI BUNLARA DURDEMELI.... (bakınız: gece, türk, zaman, dünya, para, büyü, mason, tarih, ismet inönü, türkiye) Bu mesajımı sil
bence mason demek yahudi dönmeleri demek genelde yahudilere çalışan yada israile çalışan ve amaçlarının kudüs merkezli yada mezapotamya zaten bunun için harran ovasından toprak alıyorlar dünya hakimiyeti isteyen insan topluluğu ve mustafa kemal gibi önemli insanları kendi cemaatlerinde gibi gösterip adam çekmeye çalışan gerizekalılar topluluğu
Rotaryanlar onlar. Bu taraflarda epey faaliyetteler, milliyetçi ve vatansever bir profil çiziyorlar. Ülke kalkınması ve gelişmesine dair konuşmalar olacaktır yine..
Yarın akşam ki toplantılarına beni de çağırdılar... Hayret! Bunlar kendilerinden olmayanları pek içlerine kabul etmezler bildiğim kadarıyla. Hayır nası bi fotoğraf veriyorum da beni çağırdılar anlamadım. Gidip bi görelim bakalım, öbür gün anlatırm izlenimlerimi..
YAHUDİLER, BİZİ ÇANAKKALE DE ARKADAN VURDULAR! ! !
Çehreler başka, lisanlar deriler rengarenk, Sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela,
1490'lı yıllarda İspanya ve Portekiz'den kovulan Yahudileri Sultan Beyazıt, yağlı kazıklardan kurtarmış ve kutsal topraklarımızda bir misafir gibi ağırlamıştır... Dünya üzerinde tek hoşgörüyle karşılandıkları yer Türk toprakları olmuş ve Yahudiler'de bunun karşılığı olarak bizlere neyi reva görmüşler Tarih'e ibretle bir göz atalım:
Hep şeytani fikirlerle mücehhez Yahudi cemaati, Birinci Dünya Harbinden İngilizlerin galip çıkacağı düşüncesiyle Filistin topraklarında hak kazanmak için birşeyler yapmak niyetindeydiler... İngilizlere yaranmak maksadıyla, Çanakkale Boğazında ki düşman ordularına katılmak ve Türk'lere karşı savaşmak üzere karar aldılar... Bu sevda uğruna Mısır'da bulunan Yahudiler arasından işsiz gençlerden oluşan bir gönüllü taburu kurarak Çanakkale'ye sevkettiler...
Onbeşinci asrın sonunda İspanya da Hristiyanlar tarafından kızgın taşlara oturtulan Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu kucak açmış ve beşyüz yıl onları kendi sıcak bağrında beslemişti. İşte şimdi Yahudiler tıpkı Şerif Hüseyin'in Hicaz çöllerinde yaptığı gibi, genlerinin emrine girip Türk milletini arkadan vuracaktı...Yahudinin vefa borcu ödeme usulü böyleydi tabi...
Bu ihanet karşısında,gaddar Yahudi yüreğinin bile kısa da olsa bir an tereddüt geçirdiğini gene onların kitaplarından okuyoruz...
İşte Siyonizmin tetikçilerinden M.Samuel Nissembaum'un 'Yahudi Lejyonunun Doğuşu' adlı paçavra kitabında, bu ihaneti açıklayan satırlar:
'Büyük harp başladığında Mısır da bulunan Yahudi gençlerden meydana gelen bir güç oluşturulmuştu. Bu kuvvetin başına, Çar ordusunun kahraman subaylarından iki Yahudi olan, Viladimir Yalinstisky ile Trumpeldor geçtiler. Bu suretle Yahudi kuvvetlerinin ortaya çıkmasına hiç bir engel kalmamış olduğu zaman, birdenbire içimizde bir endişe, tuhaf bir tereddüt doğuvermişti. Bunca yıldır başka memleketlerden eza ve cefa görerek koğulmuş Yahudilere karşı Türkiye'nin her zaman o en geniş ölçüde gösterdiği konukseverliğin hatırası! .. Fakat Filistin neredeyse İngilizler tarafından işgal edilecekti. Bu pek yakındı. Bir Yahudi kuvvetinin İngiliz işgal kuvvetleriyle yanyana harbe girmesi muhakkak lüzumlu görülmüştü. Bu suretle İskenderiye'de toplanmış olan işsiz fakat güçlü kuvvetli Yahudi gençleri bir gaye bulmuş oluyorlardı. Onlar artık yeni bir ümit yeni bir iman kuşanmış olarak Yahudi ırkına büyük hizmetler verme fırsatının tadını çıkarıyorlardı. Fakat İngiltere hükümeti Yahudilerin bu arzularını hoş görmedi. Bir Yahudi gönüllü kıtasının İngilizlerle birlikte harbe katılmasını uygun görmediler. Bu haber Yahudi gençlere ziyadesiyle büyük bir üzüntü verdi. Nihayet uzun bekleyişler ve müzakereler sonunda 1915 mart'ın onikinci günü (Zion Mule Corps) isminde ki Yahudi taburu Çanakkale'ye gönderildi. Harpten sonra bu taburdan geriye dönen olmadı, böylece eriyen bu kuvvet yerine bir Yahudi Birliği daha teşkil edilememiştir'.
ATATÜRK'ÜN CUMHURİYET'İN İLANINDAN SONRA MASON LOCALARINI KAPATTIRDIĞINI VE MASONLARIN TÜRKİYE'DE BİR SÜRE İLLEGAL OLARAK FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRDÜRDÜĞÜNÜ BİLİYOR MUSUNUZ?
masonluğun aslında yahudilerin kurdukları ve siyonizm emeli için çalıştığı ilk başlarda bilinmiyordu.görünürdeki hedef ve gayeleri bambaşkaydı insanlık için çalışır hayali ufuklar yaratırdı acaba düşünüyorumda masonluğun siyonist amaçla kurulduğu ve buna üye olanlarıda bu hedef doğrultusunda kullandığı ortaya çıkınça bu örgüde üyü olanlar acaba kendilerini nasıl hissettiler
Masonluğun tarihi üzerinde ciltler dolusu kitap yazanlar olmuştur.
Bu tarihçe hem çok ayrıntılıdır, hem de hayli karmaşıktır.
Sitemizde Masonluğun tarihi ile ilgili olmak üzere sadece bir özet vermekle yetineceğiz.
Kimileri Masonluğun tarihini 18. yüzyılda başlatır. Bu durumda, doğrudan ve yalnızca Çağdaş Masonluk göz önüne alınıyor ve Masonluğun bundan daha eski kaynakları göz ardı ediliyor demektir.
'Masonluk' kavramını çok daha geniş tutarak tarihçesini 'Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nın Tarihi' ile bağdaştıranlar da vardır. Bu tarih ise, kimine göre 13. yüzyılda, kimine göre ondan en az 2500 yıl kadar daha önce başlar.
Masonluğun tarihine ilişkin başka benimseyişler de görülür. Eğer Masonluk 'tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunun, gönenç ve esenliğinin sağlanmasını amaç edinmiş bir kurum' olarak tanımlanırsa, bu kurumun tarihinin insanların ve toplumların barış ve mutluluğu, gönenç ve esenliği yitirmiş oldukları bir dönemde başladığı söylenebilir. Bu durumda Masonluğun en az altı bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu varsayılabilir.
Aslında tüm bunlar, bir kurum olarak Masonluğa kesin bir başlangıç tarihi biçilemeyeceğini, 'Masonluk' denilince bundan her ne anlaşılıyorsa başlangıç tarihinin de buna göre alınabileceğini gösterir.
Masonluğu en geniş anlamında benimseyecek olursak, bu kurumun tarihini üç genel aşamaya bölebiliriz:
Antik Çağ ve öncesi: Bunu 'Masonluğun Eski Kaynakları'nın Dönemi' olarak nitelendirebiliriz. Masonluğun genel tarihi bakımından bu dönemde hem spekülâtif nitelikli kaynaklar hem de yapıcılık mesleği ve sanatının tarihsel kökeni yer alır. Orta Çağ ve ertesi: Özellikle 'Geleneksel Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nı içeren bu aşamayı 'Operatif Masonluk Dönemi' olarak anıyoruz. Bu dönemde, önceleri spekülâtif nitelikli kaynaklardan pek az söz edilebilir. Fakat sonraları spekülâtif öğeler Operatif Masonluğa oranla daha ağırlıklı olmaya başlar. 18. yüzyıl ve sonrası: Masonluğun çağımızdaki tanımını kazandığı bu son aşamaya ise 'Spükülâtif Masonluk Dönemi' adını veriyoruz. SİTEMİZİN BU BÖLÜMÜNDE YALNIZCA SPEKÜLÂTİF MASONLUK DÖNEMİNİ İNCELEYECEĞİZ.
Fakat siz özel olarak Operatif Masonluk Dönemi'ne ya da Masonluğun Eski Kaynakları'na ilişkin bilgiler de edinmek isterseniz, BİZE YAZIN.
e-mail: mason@mason-mahfili.org.tr
İstediğiniz bilgileri size özel olarak da iletelim.
Spekülâtif Masonluğun başlangıcını da kesin bir tarihe bağlama olanağı yoktur. Ancak '17. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl başlarına kadar' diye bir dönemden söz edilebilir.
17. yüzyıl ortalarında, Avrupa'da yüzyıllarca uygulanmış geleneksel yapıcılık mesleği ve sanatı (Operatif Masonluk) zayıflamaya yüz tutmuştu. Bu meslek ve sanatın üyeleri Türkçe'de 'özgür mason' anlamına gelen bir unvan ile anılırdı. Epeyce zamandan beri bu mesleğin birimlerine (localara) yer yer meslek ve sanat ile hemen hemen hiçbir ilgisi olmayanlar da üye olarak alınıyor, bu kişilere 'kabul edilmiş mason' deniyordu.
Yapıcılık mesleği artık gelenekselliğini yitirmeye başlamıştı. Çünkü mesleğin üst aşaması olan mimarlık artık yüksek okullarda öğretilir olmuştu. Okuldan yetişenlerin yapıtları çok daha sade bir görünümde olmakla birlikte, fakat çok daha kullanışlı oluyor, çabuk bitiyor ve çok daha ucuza çıkıyordu. Bu nedenle geleneksel meslek çekiciliğini yitirmekteydi. Localar ekonomik sorunlar ile de karşılaşıyor, iş bulmakta güçlük çekiyordu. Dolayısıyla hemen hemen her Avrupa ülkesinde özgür masonların sayısı azalıyordu. Buna karşılık kabul edilmiş masonlar giderek artıyordu.
Kabul edilmiş masonların localardaki çalışmaları salt spekülâtif (düşünsel) nitelikliydi. Gerek yapıcılık (inşaat) işlerine gerekse üyesi oldukları locanın yönetimine karışmazlardı. Sadece loca üyelerinin genel kültür bakımından eğitimine katkıda bulunurlardı. Bu arada, kendi görüşlerini, inanışlarını, benimseyişlerini, önceden üyesi oldukları bir başka kurum varsa bunun ilke ve geleneklerini localara getirmeye uğraşıyorlardı.
Operatif Masonluk'ta hiçbir zaman ve hiçbir yerde bir merkezî yönetim organı oluşturulmamıştı. Her loca kendi başına, bağımsız olarak çalışırdı. Nitekim localarda spekülâtif çalışmalar yapan kabul edilmiş masonların etkinlikleri de bir bütünlük içinde değildi. Hatta aralarında iletişim bile kurulmamıştı.
O tarihlerde henüz hiçbir Avrupa ülkesinde halk kurumlarının oluşmasına izin yoktu. 18. yüzyıl başlarında İngiltere'deki kabul edilmiş masonlar, yapıcılık mesleği ve sanatının iyice zayıflamasından yararlanmayı düşündüler. 1717 yılında, Londra'da kabul edilmiş masonların çoğunlukta olduğu dört locayı bir araya getirerek, federatif bir düzende birleşme kararı aldılar. Kurulan örgüte Londra Büyük Locası adı verildi.
Bu olay, tarihte Spekülâtif Masonluğun kuruluşu olarak kabul edilir. Operatif Masonluk döneminde her loca bağımsız olarak çalışırdı ama tüm locaların ortaklaşa benimsemekte olduğu geleneksel yasalar vardı. Londra Büyük Locası kurulduktan sonra, bu yeni örgütün çatısı altında Masonluğun Yasaları yeni baştan düzenlendi. Bundan kısa bir süre sonra da Londra Büyük Locası adını değiştirdi; İngiltere Büyük Locası adını aldı.
'Masonluğun Yasaları' olarak anılan kurumsal kurallar, hiçbir ülkenin ulusal yasalarına aykırı ya da ulusal yasalara oranla öncelikli değildir. Masonluğun yasaları, yalnızca mason localarının çalışmalarını düzenleyen, çoğunlukla mesleki nitelik taşıyan, bir bölümü de masonları töresel yükümlülüklere bağlayan tüzüklerdir.
Spekülâtif Masonluk kurulur kurulmaz, Operatif Masonluk döneminden kalma geleneklerin ve yöntemlerin hiç değiştirilmeksizin uygulanmasını isteyenler ile çağdaşlaşmadan yana olanlar arasında uyuşmazlıklar çıktı. Bu arada çağdaş Masonluk Kıta Avrupası'na da geçmiş, yaygınlaşmaya başlamıştı. Fakat yakın gelecekte kendi içinde bölünmeye uğrayacağı belliydi.
Spekülâtif Masonluk İngiltere'de ilk kez örgütlenirken Operatif Masonluk ile iç içe olması öngörülmüştü. Bu nedenle de öğretim kapsamı hayli sınırlı bir düzeyde tutulmuştu. Kıta Avrupası'nda kurulan yeni localar ise Operatif Masonluk ile ilgilenmiyorlardı. Bu bakımdan Spekülâtif Masonluk İngiltere ile Kıta Avrupası'nda birbirinden farklı özellikler taşıyordu.
Kısa bir süre sonra, masonlar arasında çağın yazarlarının, düşünürlerinin ve bilim adamlarının giderek artışıyla birlikte, Spekülâtif Masonluğun kurulduğu sıralarda oluşturulmuş bulunan öğretiminin yetersiz görülmesine başlandı.
Batı dünyasının tarihte 'Aydınlanma Çağı' olarak anılan döneme girmeye hazırlandığı 18. yüzyıl ortalarında, fırsatını bulan ve çevresinde birkaç yandaşı olan her mason bu kurumu kendi benimseyişleri ya da eğilimleri doğrultusuna çekmek istiyordu. Bu kişilerden çoğu, Masonluk'taki standart üç dereceyi (çırak, kalfa ve üstat dereceleri) yetersiz buluyor, bunların üzerine kendi görüşlerine uygun olarak birtakım 'yüksek dereceler' ekliyordu.
Bunun sonucunda Masonluk'ta birbirinden farklı çok sayıda çalışma sistemi ve yöntemi oluştu. Bunların her biri ayrı bir 'rit' olarak anıldı. Tarih boyunca kurulmuş olan mason ritlerinin toplam sayısının altı yüzü aştığı söylenir. Bunlardan çoğu yeterince yanygınlaşamadı. Diğerleri de ya önceleri gördüğü ilgiyi yitirip ortadan kalktı ya da değişime uğradı. Aralarında birleşen mason ritleri de oldu. Günümüze ancak on kadar mason riti gelebildi.
Bu noktada, biraz geriye dönmek, Masonluğun tarihindeki önemli bir olgudan söz etmek gerekiyor.
Masonluğun 18. yüzyılın ilk yarısındaki gelişimi sırasındaki önemli etkenlerden biri, 1688 yılında İngiltere tahtından düşürülerek yurt dışına kaçmak zorunda bırakılmış olan İskoç asıllı Stuart Hanedanı'nın durumuydu. Stuart yandaşları Fransa'da toplanmış, birçok spekülâtif mason locası kurmuşlardı. Böylelikle Spekülâtif Masonluk'ta İskoç Masonluğu olarak anılan sistem doğmuştu. Bu sistemin en önemli özelliklerinden biri, 'yüksek dereceler'e geleneksel üç dereceden daha çok değer verilişi, geleneksel üç derecede çalışan localardan oluşan 'büyük loca'nın dışında bir de 'yüksek dereceler otoritesi' kurulmasıydı. Dolayısıyla İskoç Masonluğu, böyle bir örgütlenmeye kesinlikle karşı olan İngiliz Masonluğu ile zıtlaşıyordu.
Stuart hanedanının politik emelleri daha 18. yüzyılın yarısına varılmadan suya düştü. Bundan böyle İskoç Masonluğu'nu benimseyen localar da politikanın etkisinden sıyrıldılar. Fakat, Fransa'da kurulmuş olan İskoç Masonluğu artık Avrupa'nın hemen hemen her yerinde benimsenmiş, Amerika kıtasına bile uzanmıştı. Aynı sıralarda kendi içindeki uyuşmazlığı gideremeyen İngiliz Masonluğu ise ikiye bölünmüştü.
18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'daki masonlar İskoç Masonluğu'nu kendi anlayışlarına göre önemli bir değişime uğrattılar. Özgürlükçü, kesinlikle laik ve insancı (hümanist) nitelikli bir Masonluk anlayışı geliştirdiler. Buna da Fransız Masonluğu adı verildi. Fransız Masonluğu'nun en önemli özelliklerinden biri de, birkaç mason ritini birden aynı çatı altında toplamasıydı.
Genel tarihte olduğu gibi Masonluğun tarihinde de önemli bir yer tutmuş olan Prusya Kralı Büyük Frederik İskoç Masonluğu'nu derleyip toplamaya girişti. Büyük Frederik'in buyruğu üzerine kurulan mason ritine Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti adı verildi. Sonradan bu rit, dünyadaki en yaygın mason ritlerinden biri oldu.
Derken Büyük Fransız Devrimi patlak verdi. Devrim öncesinde kimileri kralcı, kimileri cumhuriyetçi olan masonlar localarında birbirlerine girmişti. Bunun sonucunda Fransa'daki tüm mason locaları kapandı. Fransız masonların son büyük üstadı olan Orléans Dükü de giyotin ile idam edilenler arasındaydı. Bu devrim yalnızca Fransa'da değil, Kıta Avrupası'nın diğer birçok ülkesinde de mason locaların durgun bir döneme girmelerine neden olmuştu.
Ancak 19. yüzyıl başlarında Kıta Avrupası'nda yeniden toparlanan mason locaları bu kez daha hızlı bir gelişime yöneldi. İngiltere tahtı kendi ülkesindeki Masonluğa el koydu ve İngiliz Masonluğu İngiltere Birleşik Büyük Locası adı altında bütünleşmeyi sağladı. Aynı zamanda büyük üstat olan Büyük Britanya kralı, mason localarını İngiltere'nin uluslararası ekonomik politikasını yürütmede yararlı bir araç olarak kullanmaya girişti. Başta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki büyük localar olmak üzere, birçok ülkedeki mason örgütleri İngiltere Birleşik Büyük Locası'nı destekleyince Anglosakson Masonluğu oluştu.
19. yüzyılın ortalarında çeşitli ritlerin Masonluk'ta ortaya çıkardığı çekişmeler duruldu. Anglosakson Masonluğu, İskoç Masonluğu ve Fransız Masonluğu ayrı ayrı kendi yollarını tuttu. Artık Masonluğun evrensel amaçları, ilkeleri ve öğretim kapsamı hemen hemen belirginleşmişti. Sadece yöntemler arasında birtakım farklar vardı. Bunlar da ancak birer ayrıntı olarak nitelendirilebilirdi. Fakat, Masonluk'ta öteden beri çözümlenememiş olan 'din ve inanç' konusu ile 'örgütlenme yöntemi' konusunu bir sonuca bağlamak gerekiyordu.
Bu konuda Fransız Masonluğu bir atılım göstererek 'din ve inanç' konusunun Masonluğun ilgi alanı dışında tutulması gerektiğini, Masonluğun öğretimi kapsamında herhangi bir dinsel inanç çağrışımı yaratabilecek hiçbir öğe bulunmaması gerektiğini ileri sürdü. Tüzüklerini ve Fransa'daki localarda kullanılan ritüelleri de buna göre değiştirdi. Bunun üzerine, İngiltere Birleşik Büyük Locası başta olmak üzere Anglosakson Masonluğu topluluğunu oluşturan büyük localar, Fransız Masonluğu sistemini uygulamakta olan mason örgütlerini, masonik bakımdan 'düzensiz' hatta 'Masonluğa zararlı' olarak ilân etti. Böylece Masonluğun tarihinde, dünya çapında yaygın bir bölünme doğdu. Anglosakson Masonluğu topluluğunda yer alan büyük localar, bundan böyle İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından düzenli olarak tanınmayan mason örgütleriyle ilişkilerini kesti.
19. yüzyıl sonlarına doğru Fransa'dan başlayarak birçok ülkede kadınların da Masonluğa kabul edilmelerine başlandı. Sonradan, yalnızca kadınların üye olabildikleri locaların yanı sıra, erkeklerin ve kadınların bir arada üye olarak alındıkları 'karma localar' ve bunların oluşturduğu büyük localar kuruldu.
Masonluk 20. yüzyıla dünya çapında kesinlikle ikiye bölünmüş olarak girdi. Bir yanda Masonluğun eski geleneklerini olduğu gibi korumak gerektiğini savunan 'tutucu' nitelikli kanat yer alıyordu. Anglosakson Masonluğu bu kanadın en büyük bölümünü oluşturuyordu. Diğer yanda ise sürekli olarak çağdaşlaşmayı öngören liberal mason örgütleri bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı, özellikle Avrupa'daki mason örgütlerini çok yıprattı. Savaş ertesinde oluşan komünist ülkeler blokunda bütün mason örgütleri kapatıldı. Avrupa'daki bazı büyük localar, 1921 yılında bir araya gelerek 'Uluslararası Masonluk Birliği' adını taşıyan bir örgüt kurdu. Böyle bir örgütlenmeyi 'masonik gelenek ve yöntemlere aykırı' olarak niteleyen İngiltere Birleşik Büyük Locası, bu örgütü parçalayabilmek için elinden geleni yaptı.
İkinci Dünya Savaşı da Avrupa'daki mason örgütlerini hayli yıprattı. Zaten Faşizm İtalya ve İspanya'da mason örgütlerini ortadan kaldırmıştı. Buna bir de Almanya'da Nazizm eklendi. Çoğunluğu Avrupa'daki büyük localardan oluşan Uluslararası Masonluk Birliği pek zayıfladı ve 1950 yılında dağıldı.
1961 yılında ise, aslı Fransızca olan adının uzunluğu nedeniyle baş harfleri alınıp kısaca CLIPSAS olarak anılan bir diğer uluslararası mason örgütü kuruldu. Tutumlarında Liberal Masonluk ilkelerini benimsemiş olan büyük localardan çoğu bu yeni örgüte üye oldu. Dünya yüzündeki mason örgütlerinin büyük çoğunluğu ise Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer almakta olduğu için, bu kez İngiltere Birleşik Büyük Locası bu yeni uluslararası örgüt ile pek uğraşmadı.
Günümüzde Masonluğun dünya yüzündeki en büyük kitlesel gücü Amerika Birleşik Devletleri'ndedir. Bu ülkenin her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Tüm ülkede dört binden çok loca, iki buçuk milyon kadar mason vardır.
Günümüzde İngiltere Birleşik Büyük Locası, dünyanın en büyük mason örgütü olma niteliğini sürdürmektedir. Bu büyük locaya bağlı locaların sayısı 8500, üyelerinin sayısı ise 650 bin dolayındadır. İskoç Masonluğu ile hiçbir ilgisi olmayan İskoçya Büyük Locası'nın ise 1200 kadar locası ve 300 bin dolayında üyesi vardır.
Masonluk'taki örgütlenme tarzları bakımından Avustralya ve Kanada, Amerika Birleşik Devletleri'ne benzer. Bu ülkelerin de her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Kanada'da toplam 1500 kadar loca ve 180 bin dolayında mason vardır. Avustralya'da ise, Yeni Zelanda ile birlikte 2800 kadar loca ve 200 bin dolayında mason bulunmaktadır.
Fransa'daki masonik etkinlikler İngiltere'ye oranla çok daha yoğun olmakla birlikte, Fransız Masonluğu kitlesel gücü bakımından Anglosakson Masonluğu ile baş edebilecek boyutta değildir. Günümüzde Fransa'da sekiz ayrı büyük loca vardır; bunlardan biri Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer alır. Bu ülkedeki locaların toplam sayısı 2500, masonların toplam sayısı ise 200 bin dolayındadır.
Bugün için, yukarıda sayılmış olanların dışında 100 binden fazla masonun bulunduğu başka bir ülke yoktur. Brezilya'da 20'den çok mason örgütü vardır; ama masonların toplam sayısı ancak 80 bin kadardır. Almanya'da Masonluk yeni yeni kendini toparlamakta olduğundan, bu ülkede ancak 800 dolayında loca ve 45 bin kadar masonun varlığından söz edilebilmektedir.
Burada saymamış olduğumuz diğer ülkelerden her birindeki masonların sayısı ise pek ender olarak 20 binin üzerine çıkar. Dünya'daki masonların toplam sayısının 6 Milyon kadar olduğu söylenmektedir.
Masonluk'taki dünya görüşü oluşturulurken, uygarlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş felsefelerin birçoğundan yararlanılmıştır.
Masonluk bunlardan hiçbirine bağlanmamıştır. Hiçbirini en iyisi ve en doğrusu olarak benimsememiştir. Günümüzde geçerliliğini sürdüren felsefesel öğeleri öğretimi kapsamına almış, ancak bunları amaçları doğrultusunda ve ilkelerine uygun bir yaklaşımla korumuş, bunlara ritüellerinde yer vererek kendine özgü bir öğretim oluşturmuştur.
Masonluk'ta herhangi bir dogma ya da doktrin yoktur.
Masonluğun amaçları, ilkeleri ve ritüellerinde yer alan felsefesel öğretimi, gerekli ve yararlı oldukları, çağdaşlıklarını korudukları sürece geçerlidir. Bunlar, yüzyıllar boyunca, zamanın, çeşitli düşünce akımlarının, bilginin artışı ve gelişiminin, toplumsal olayların etkisiyle değişimlere uğramış, yenilenmiştir.
Bu nedenle,
Masonluk'ta çağdaş uygarlığın koşul ve gereksinmelerine uygun bir dinamik felsefe, insancı (hümanist) nitelik taşıyan ve sosyal adaleti öncelikli tutan bir dünya görüşü vardır.
MASONLUK'TAKİ DÜNYA GÖRÜŞÜ ÇOK GENİŞ BİR KONUDUR. BUNU BİRKAÇ AŞAMADA ANLATMAMIZ GEREKİYOR.
1. Felsefesel düşünme ilkeleri;
2. Simgeler ve simgecilik;
3. İnançlar ve gizemcilik (mistisizm):
4. Ulusallık ve evrensellik.
SİTEMİZİN BU SAYFASINDA YUKARIDAKİLERDEN YALNIZCA İLKİ YER ALIYOR.
Diğer konular için ilgili başlık altındaki sayfaya bakın.
Her felsefe, kendi yargılarının en doğrusu ve en üstünü olduğunu savunur. Birçoğu bu kadarla da kalmayıp, kendisiyle çelişkili olan felsefeleri küçümser.
Aslında genel olarak felsefeye hiç de yakışmayan bu tutuma 'felsefesel bağnazlık' denilebilir.
Her felsefe zamanla eskir. Kendini yenileyemezse geçerliğini ve etkisini yitirir. Çağlar boyunca kendini sürekli olarak yenileyen, her bakımdan geçerliğini sürdürebilen bir felsefe sistemi görülememiştır.
Masonluk'ta, felsefesel düşünme ve değerlendirme yöntemi üzerinde hiçbir sınırlama yoktur. Hiçbir kanıya tüm yönleriyle iyice anlaşılmadan körü körüne yandaş ya da karşıt olunmaz. Bu yüzden de tüm felsefelere karşı ön yargısız ve olumlu bir tutum takınılmıştır.
Herhangi bir felsefeye bağlanmak, ilkelerini olduğu gibi kabullenmek, doğru ve geçerli olup olmadıklarını tartışmamak, bu ilkeleri eleştiriden arınmış tutmak, evrimsel doğrultudaki gelişmenin önüne bir engel koymak demektir. Böyle bir tutum Masonluğun amaçları ile ters düşer; temel ilkeleri ile bağdaşmaz.
Buna karşın, Masonluğun dünya görüşünün kapsamında, diğerlerine oranla daha ağırlıklı olan felsefeler vardır. 'Akılcılık' (Rasyonalizm) , 'Olguculuk' (Pozitivizm) , 'Doğalcılık' (Natüralizm) ve 'İnsancılık' (Hümanizm) bunların başında gelir.
Masonluk, yukarıda saydığımız ve benzeri felsefeleri, kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda birleştirmiş, kendine özgü felsefesel düşünme ilkelerini bunların birçoğundan yararlanarak oluşturmuştur.
Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkeleri, Masonluğun Temel İlkeleri'nde olduğu gibi bir üçleme oluşturur. Bu düşünme ilkelerinden her biri, diğer ikisini bütünler.
BİLİM Doğanın ve evrenin gerçeklerine ilişkin gözlemleri değerlendirip bilgileri yöntemli bir şekilde tanımlayarak sınıflandıran, nedenleri ve aralarındaki ilişkileri araştıran, yasalarını belirlemeye çalışan nesnel birikimdir. Amacı, evreni ve doğayı hem bir bütün olarak hem de parçalarıyla birlikte anlamak ve açıklamaktır.
AKIL: Birtakım düşünme ilkelerine göre düşünmek ve sonuç çıkarmak yeteneğidir. Gerçek ile 'herhangi bir temele dayanmayan bir düşünce ya da görüş' arasındaki farkı çıkarabilmek için akıl gereklidir. Akıl süzgeçinden geçirilip doğrulanmamış olan hiçbir düşünce ya da görüş, bilimsel yöntemle geliştirilmiş olsa bile, bir 'tasarım' olmaktan öteye gidemez.
BİLGELİK: Tümüyle nesnel olan 'bilgi' ile öznel sayılabilen 'erdem'in birleşiminden oluşan olgunluktur. İnsanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır. Hevesleri frenlemek, şiddetli isteklere ve olumsuz tutkulara gem vurmak suretiyle, ruhsal bütünlüğe kavuşabilme olanağıdır.
Masonluk bir 'bilim kurumu' değildir. Bu nedenle localar bilim ile uğraşmaz; bunu bilim adamlarına ve bilimsel kurumlara bırakır. Fakat localarda yapılan çalışmalarda, öncelikle bilimsel verilerden yararlanılır. Doğa, insan ve toplum 'bilimsel yöntem' ile şöyle incelenir.
1. Gözlemler yaparak bilimsel bulgular elde edilir.
2. Bunların üzerine 'hipotez' olarak anılan bir varsayım oluşturulur.
3. Bulgularını uygulamaya koyarak bunun doğru olup olmadığını denenir.
4. Doğru çıkıyorsa aynı koşullar altında yinelenişleri ya da aynı sonuçların elde edilip edilmediği sınama yoluyla araştırılır.
5. Böylece bilimsel bulguların geçerliklerini ya doğrulanır ya da yadsınır.
Akıl bilimin kaçınılmaz bütünleyicisidir. Çünkü bilim ancak akıl yolu ile kullanıldıkça gelişip ilerler. Akıl da bilimsel verilere dayandığı sürece yücelir ve olgunlaşır. Ancak akıl, nasıl ya da hangi amaçlarla kullanıldığı göz önünde tutularak, 'olumlu' ve 'olumsuz' olmak üzere ikiye ayrılır.
Eğer insan, aklını, kendi bireysel ya da bir öğesi olduğu belli bir zümrenin çıkarları uğruna, bir takım tutkularını doyuma ulaştırmak için, başka insanlar için zararlı olabilecek etkiler ya da sonuçlar pahasına kullanacak olursa; bu kullanımın olumlu ve yararlı olduğu söylenemez. Aklın kullanımını olumlu ve yararlı kılan öğe 'bilgelik'tir.
Masonluk'ta bilgelik, bireyin tinsel (manevî) eğitim ve yükselişi için gerekli görülür. Tartışma ve eleştiriye tolerans ile yer vermek, düşünce özgürlüğüne ve her türlü karşıt düşünceye saygı duymak, her yasada, her kuramda ve her ilkede mutlaka bir 'kesinsizlik' ya da 'yanılgı' payının bulunabileceğini kabul etmek, bilgeliğin göstergeleridir.
Böylece Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkelerini kısaca gözden geçirdik.
Kaynak:www.mason-mahfili.org.tr Masonluğun tek ve kesin bir tanımını yapmak hemen hemen olanaksızdır.
Bu tanım birbirinden farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Çünkü Masonluğa hangi açıdan bakılırsa, tanımı da o bakımdan yapılır.
Örneğin Masonluğun yalnızca amaçları göz önünde tutulur ve diğer özellikleri bir yana bırakılırsa, şöyle denilebilir:
Masonluk, tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunu amaçlayan, bireylerin bu yolda ilerlemelerini sağlayan bir sistemdir.
Böyle bir tanım yanlış değildir; ama noksandır.
Çünkü Masonluğun amaçları tümünü tanımlamaya yetmez.
Nitekim,
Masonluk, amaçlarının yanı sıra ilkeleri, tarihçesi, kurumsal özellikleri, çalışma yöntemi, dünya görüşü (ya da felsefesi) ve her biri 'mason' olarak anılan üyelerinin bireysel niteliklerinin tümüyle bir bütündür.
Bu yüzden,
Masonluğun ne olduğunu anlayabilmek için, onu ayrıntılı bir tarzda incelemek gerekir.
Masonluğun tanımını çok dar bir kapsamda tutanlar, hatta yalnızca 'mason' oldukları bilinen birkaç kişiyi örnek alıp Masonluğun tümünü yargılayanlar vardır.
Bu yaklaşım, karmaşık yapısı olan bir şeyin tek bir parçasına bakarak bütününü bu parça ile özdeşleştirip açıklamaya benzer.
Böyle yapılırsa, Masonluk hakkında yanlış bir izlenim edinilebilir, yanlış kanıya varılabilir. Çünkü Masonluğun tümü anlaşılmış olmaz; yalnızca bir yönünden söz edilmiş olur.
Açıkça belirtmemiz gerekir ki, Masonluğun tümünü anlayabilmek için masonlar bile bu konuda yıllarca çalışmak gereksinme duymaktadır.
Mason Nasıl bir İnsandır? …
Her mason, toplumumuzun içindeki sıradan insanlardan biridir.
Sizden farklı değildir. Ne yetkin (mükemmel) denilebilecek düzeyde çok üstün niteliklerle donanmıştır, ne de kötü bir kişidir.
Her masonun, diğer tüm insanlar gibi, doğrularıyla birlikte yanılgıları, olumlu yönlerinin yanı sıra noksanlıkları vardır.
Bir mason, Masonluğun amaç ve ilkelerini benimseyip bunları içine sindirerek sahiplendikçe, diğer masonlarla bilgi ve görüş alış verişi yaparak kendini geliştirdikçe daha olgunlaşabilir. Bu çabasını sürdürdükçe yetkinleşmeye doğru ilerleme olanağını elde eder.
Hiçbir mason, hatta hiçbir mason örgütü, tek başına Masonluğun tümünü temsil edemez.
Kimi masonların bireysel tutum ve davranışlarına, hatta belirli bir mason örgütünün özelliklerine bakarak Masonluğun evrensel boyuttaki tümü üzerinde bir yargıya varılamaz. Bu konuya çok yönlü ve geniş kapsamlı olarak bakılmalı, ancak ondan sonra bir değerlendirme yapılmalıdır.
Hiç kimse, bir kurum ya da bir kişi hakkında onu iyice tanımadan, onu tüm yönleriyle bilmeden doğru bir yargıya varamaz.
Masonluk hakkında bir övgü ya da yüceltmeye, bir eleştiri ya da kötülemeye girişmeden önce, bu konuda iyice bilgi sahibi olmak gerekir. Yoksa Masonluk hakkında söylenen kötüleyici sözler bir safsata olmaktan öteye gidemez.
Nitekim, yıllarca masonların kendilerine yöneltilmiş çeşitli suçlamalara hiçbir yanıt vermemiş olmalarının bir nedeni de budur. Safsata ile uğraşıp zaman yitirmek istememişlerdir. Masonluğu kötüleyenler ile hiçbir sonuç vermeyecek demagojiye girmekten sakınmışlardır.
Masonluğun Doğru Tanımı:
Masonluğu doğru tanımlamanın zorluğundan söz edip konuyu geçiştiremeyiz.
Noksan bile olsa, bazı tanımlar yapabilmeliyiz.
İşte bu tanımlardan birkaçı:
Masonluk, kendine özgü bir kuruluşu ve bir örgütlenme şekli olan, sosyal içerikli bir dernektir.
Masonluk, olgunlaşmak ve yetkinleşme yolunda ilerlemek isteyenler için, düşünsel ve töresel, insancı (hümanist) nitelikli bir kurumdur.
Masonluk, öncelikle akıl verilerine dayanarak ve bilimsel yöntemlerle gerçekleri araştırma yöntemi ve sanatıdır.
Masonluk, amaçlarının gerçekleştirilmesine gönül vermiş, ilkelerini içtenlikle benimsemiş, 'mason' denilen kişilerin topluluğudur.
Masonluk, özgür düşüncelerin üretildiği, bunların özgürce görüşülüp tartışıldığı bir ortamdır.
Masonluk iyiyi, doğruyu, güzeli benimsemeyi öncelikle tutan bir yaşam biçimidir.
Fakat Masonluk tek başına bunlardan hiçbiri değildir.
Masonluk bunların hepsidir; hatta çok daha fazlasıdır.
Masonluğa bir olumsuz ön yargı ile bakanlar, masonları çeşitli bakımlardan suçlayıp onları ve Masonluğu kamu oyunun gözünde küçük düşürmeye çalışanlar, sözlüklere Masonluğun tanımı için birtakım başka karşılıklar da yerleştirmişlerdir.
Öyle ki, Masonluk yer yer 'kötülük', 'dinsizlik', 'şeytanlık', 'tanrıtanımazlık', 'düzenbazlık', 'çıkarcılık' ve bunlara benzer çeşitli olumsuzluklarla eş anlamlı gibi gösterilmiştir.
Masonluğu birtakım doktrinlerle özdeşleştirenler, masonları belirli bir ulusun uyduları gibi göstermeye çalışanlar da olmuştur.
Masonluğun ne olduğunu ve ne olmadığını bilmeyenlerce kötülenmesinde, çok kötü bir şey olduğunun sanılmasında, bir zamanlar kasıtlı olarak yapılmış yukarıdaki gibi mecazî tanımların, ipe sapa gelmez suçlamaların etkisi vardır.
Böyle kasıtlı tanımların ve nitelendirmelerin yapılmış olması, Masonluğun amaçlarının ve ilkelerinin, birtakım kişilerin ve belirli zümrelerin görüşlerine ters düşmesi, işlerine gelmeyişi, hatta çıkarlarını zedelemesidir.
Masonluğa saldıranların ve masonları kötüleyenlerin en büyük korkusu, Masonluğun ne olduğunun ve ne olmadığının toplumda iyice ve açıkça anlaşılmasıdır.
İşte şimdi biz, bunu yapıyoruz:
Masonluğun ne olduğunu herkese açıkça anlatıyoruz. Masonluk üzerine örtülmüş sis perdesini kaldırıyoruz.
Bu açıklamaları yapışımızın nedeni yanlış anlaşılmasın.
Masonluğa saldıranlara ve masonları suçlayanlara yanıt vermekte değiliz.
Masonluğun ne olduğunu, bu konudaki gerçekleri öğrenmek isteyenlere bilgi vermek istiyoruz.
Eğer siz bu konuda gerekli bilgileri edinmek istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmalısınız:
- Masonluğun amaçları nelerdir?
- Masonluğun ilkeleri nelerdir?
- Masonluğun dünya görüşü nasıldır?
- Masonluk'taki örgütlenme sistemi nasıldır?
- Masonluk'ta ne gibi çalışmalar yapılır?
- Masonluğun tarihçesi nedir?
Eğer konuya özellikle Türkiye açısından bakmak istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmak da sizin için önemli olacaktır:
- Türkiye'de Masonluk nasıl kurulmuş, nasıl gelişmiştir?
- Türkiye'deki Masonluğun yabancı ülkelerdeki Masonlik ile ne gibi bir ilişkisi vardır?
- Türkiye'deki Özgür Masonluğun özellikleri nelerdir?
Sitemizde bu soruların yanıtlarını özetlenmiş olarak bulacaksınız.
İblis'in evlatları Tarikatı.
Daha çok Yahudilik temelleri üzerine dayalı, millî ve manevî değerleri bozmak gayesiyle kurulmuş, idealleri çok gizli; fakat örgütleri açık bir teşkilattır. Eski Mısır'dan alınmış bazı sembollerle birlikte, Yahudi tarih, din ve sembolleriyle çok yakın bir bağlantısı vardır.
1877 Mason Locaları Genel Toplantısında üyelerin yeminlerini kutsal kitaplar üzerine değil, namus üzerine yapmaları kararlaştırıldı. Masonların 1900'de bir toplantıda aldıkları kararla ilgili zabıtların 102. sayfasında, (Dindarlara ve mabetlere galip gelmek kâfi değildir, asıl maksadımız dinleri yok etmektir) yazılıdır. Bu yönleriyle komünistlere çok benzerler. Masonlar, komünist ülkelerde komünist olarak, kapitalist ülkelerde kapitalist olarak çalışırlar. Yani bulundukları yerin rengini alırlar.
Masonlar, İslâmiyet'i mason localarının direktiflerine uygun olarak anlatan din kitapları, Kur'an-ı kerim tefsirleri, ilmihaller yazdırdıkları gibi, bu kimselere, 'büyük İslâm âlimi, müctehid, müceddid' gibi isimleri yakıştırarak Müslümanları gerçek İslâmiyet'ten uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi kimseler, bunun önemli misalini teşkil ederler. Les Franco-Maçons kitabında bunlar övülerek, 127. sayfasında, (Mısır'da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler) denilmektedir. Bu üç masonla çömezleri, mezhepleri yıkmak için çok önemli faaliyetler göstermişlerdir. Mezhepsiz Mevdudi de, İskoç masonydu.
Osmanlının son döneminde, İttihatçılar, Musa Kazım ve Ürgüplü Mustafa Hayri efendi gibi masonları Şeyhülislam yaparak, bunlar vasıtasıyla dinde reform yapmaya çalışmışlardır. Bunlara, diş dolgusu gusle mani değil dedirtmişler ve milleti cünüp gezdirmişlerdir.
Masonluğun gizlilikle ilgili genel prensibi özetle şöyledir:
(Masonluk kendini her yerde hissettirmeli; her yere hâkim olmaya çalışmalı; fakat hiç bir yerde görünmemelidir.)
Dünyada en yaygın olan mason kulüpleri, Rotary ve Lions'tur. Zengin, devlet adamı, bilim adamı gibi şöhret ve itibar sahibi veya ileride mevki ve makam kazanabilecekleri tercih edip üye kaydederler.
Kadın erkek eşitliğini savunmalarına rağmen, kendileri kesinlikle bir kadını, mason üye yapmamışlardır. Son zamanlarda, bu intibaı yıkmak için, telefon sekreterliği gibi görünen yerlere kadınlar almışlardır. Bu kadınlar, içeride olan gizli toplantılardan kesinlikle haberdar olamazlar. (Rehber Ansiklopedisi, F. Bilgiler)
Hempher diyor ki; Büyük Britanyamız çok genişdir. Güneş, denizleri üzerinde doğduğu gibi, yine bu denizlerin üzerinde batar. Devletimiz, Hindistân, Çin ve Ortadoğudaki sömürgelerinde nisbeten za’îfdir. Bu memleketler, tam ma’nâsı ile idâremizin altında değildir. Fekat, buralarda çok faal ve başarılı bir politika tatbîk ediyoruz. Hepsi elimize geçmek üzeredir. Burada iki şey mühimdir:
1- Elimize geçmiş yerleri elimizde tutmağa çalışmak,
2- Elimize geçmemiş yerleri ele geçirmeğe çalışmak.
Müstemlekeler [sömürgeler] nâzırlığı, bu iki vazîfeyi îfâ etmek üzere, bu devletlerin her biri için, birer komisyon teşkil etmişdir. Müstemlekeler nâzırlığında vazîfeye başlayınca, Nâzır bana i’timâd etdi ve Doğu Hindistân şirketinde bir vazîfe verdi. Bu, zâhirde bir ticâret şirketi idi. Fekat asl vazîfesi, Hindistânın büyük ve geniş topraklarına hâkim olmanın yollarını araşdırmakdı.
Hükûmetimizin, Hindistân için hiç endişesi yokdu. Zîrâ Hindistân, değişik milletlere, ayrı dillere ve zıd çıkarlara sâhib bir ülkeydi. Çinden de pek korkumuz yokdu. Çünki, Çine hâkim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasından korkulmuyordu. Zîrâ bunlar, hayâtla hiç alâkalanmayan, iki ölü din idi. Binâenaleyh, bu iki ülke halkında vatan sevgisinin olması, çok uzak bir şeydi. Bu iki ülke, biz İngiltere hükûmetini râhatsız etmiyordu. Fekat, ilerde olabilecek hâdiseleri de gözümüzden ırak etmiyorduk. Binâenaleyh, bu ülkelerde tefrika, cehâlet ve fakîrlik, hattâ sârî hastalıkları yaymak için, uzun va’deli plânlar yapıyorduk. Bu iki ülke halkının âdetlerini taklîd ederek, niyyetlerimizi râhatça gizliyebiliyorduk.
İslâm memleketleri son derece râhatımızı bozuyordu. Hepsi de, lehimize olmak üzere, Hasta Adamla [Osmânlı devletini kasd ediyor] bir kaç anlaşma yapmışdık. Müstemlekeler nâzırlığının tecribeli adamları, bu hastanın bir asrdan az bir zemân zarfında can vereceğini söylüyorlardı. Ayrıca, Îrân hükûmeti ile de, gizlice bir kaç anlaşma yapmış ve bu iki ülkeye, mason yapdığımız, devlet adamlarını yerleşdirmişdik. Rüşvet, kötü idâre ve din bilgisi noksan idârecilerin, güzel kadınlarla meşgûl olup, vazîfelerini unutması, bu iki ülkenin belini kırdı. Fekat, bütün bunlara rağmen, şu sayacağım sebeblerden dolayı, yapdıklarımızın beklediğimiz netîceyi vermemesinden endîşe ediyorduk:
- Müslimânlar, İslâma son derece bağlıdırlar. Her bir müslimân, papaz ve râhiplerin hıristiyânlığa bağlılıkları kadar, hattâ dahâ fazla, İslâma bağlıdır. Bilindiği gibi, papaz ve râhiplerin canı çıkar da, hıristiyanlıkları çıkmaz. Müslimânların en tehlükelileri de, Îrândaki şî’îlerdir. Çünki onlar, şî’î olmıyanları kâfir ve necs bilirler. Hıristiyanlar, şî’îlerin nazarında, kokmuş pislik gibidir. Tabîatiyle, insan bütün gücüyle pisliği atmaya gayret eder. Bir sefer şî’înin birine şunu sordum: (Hıristiyanlara niye böyle bakıyorsunuz?) Aldığım cevâb şuydu: (İslâm Peygamberi, çok hakîm bir zât idi. Kâfirleri böyle ma’nevî bir baskı altına almış ki, onların doğru yolu bulmasına ve Allahın dîni olan İslâma girmesine sebeb olsun. Nitekim devlet de, bir insanı tehlükeli bulunca, onu itâat edinceye kadar, maddî bir baskı altında tutar. Sözünü etdiğim necâset, maddî değil, ma’nevî bir baskı olup, hıristiyanlara da hâs değildir, sünnîlere ve bütün kâfirlere şâmildir. Hattâ, bizim eski Îrânlı mecûsîler bile, şî’îlerin nazarında necsdirler.)
Ona dedim ki: (Güzel! Sünnîler ve hıristiyanlar da Allaha, Peygamberlere ve kıyâmet gününe inanırlar, niye necs olsunlar?) Cevâben dedi ki: (İki şeyden dolayı necsdirler: Birincisi, hazret-i Muhammedi hâşâ yalancılıkla ithâm ederler[1]. Biz de, bu çirkin ithâm karşısında (Sana eziyet verene sen de eziyet edebilirsin) sözü mûcibince, onlara (Siz necssiniz) diyoruz. İkincisi ise, hıristiyanlar, Allahın Peygamberlerine kötü isnâdlarda bulunurlar. Meselâ, Îsâ aleyhisselâm içki içerdi, mel’ûn olduğu için çarmıha gerildi, derler.)
Ben dehşet içinde adama dedim ki: (Hıristiyanlar böyle demezler.) O ise: (Hayır sen bilmiyorsun, (Kitâb-ı mukaddes) de böyle yazılıdır) , dedi. Ben susdum, zîrâ adam, ikinci husûsda olmasa bile, birincisinde haklıydı. Münâkaşayı uzatmak istemedim. Çünki, islâmî kıyâfetde olduğum hâlde, benden şübhelenebilirlerdi. Bu sebeb ile, dâimâ münâkaşalardan uzak duruyordum.
2- İslâmiyyet, bir zemânlar, idâre ve hüküm dîni idi. Müslimânlar da, azîzdi. Bu efendi insanlara, şimdi siz kölesiniz demek zordur. İslâm târîhini kötüleyip, müslimânlara, bir zemânlar elde etdiğiniz izzet ve i’tibâr, ba’zı şartlar îcâbıydı. O günler gitdi, bir dahâ geri dönmez, dememiz de mümkin değildir.
3- Osmânlı ve Îrânlıların, yapdıklarımızın farkına vararak, plânlarımızı bozup te’sîrsiz hâle getirmelerinden çok endişe ediyorduk. Gerçi, bu iki devlet büyük ölçüde za’îflemişdir. Fekat, mal, silâh ve hüküm sâhibi, merkezî bir hükümetin oluşu, bizim emîn olmamıza mâni’ oluyordu.
4- İslâm âlimlerinden son derece râhatsızdık. Çünki, İstanbul ve El-ezher âlimleri, Irâk âlimleri, Şâm âlimleri, emellerimizin önünde aşılmaz engellerdi. Zîrâ onlar, dünyânın geçici zevk ve zînetlerine karşı, Kur’ân-ı kerîmin va’d etdiği Cennete girmeğe hâzırlanan ve kendi prensiplerinden kıl kadar ta’vîz vermiyen kişilerdi. Halk onlara tâbi’ oluyor, Sultân bile onlardan korkuyordu. Sünnîler, şî’îler kadar âlimlere bağlı değildi. Zîrâ, şî’îler kitâb okumuyor, sâdece âlimleri tanıyor, Sultâna gereken ihtimâmı göstermiyorlardı. Sünnîler ise, çok kitâb okuyor, âlimleri ve Sultânı tutuyorlardı.
Bu hâl karşısında, bir çok toplantılar yapdık. Fekat, maalesef, her seferinde önümüzde yolun kapalı olduğunu gördük. Câsûslarımızdan gelen raporlar, hep hayâl kırıcı, konferansların sonuçları da sıfır idi. Lâkin, yine de ümmidsizliğe kapılmıyorduk. Çünki, biz, derin nefes almağı ve sabr etmeği âdet edinmişizdir.
Bir toplantımıza, Nâzırın kendisi, en büyük papazlar ve bir kaç da mütehassıs [uzman] katılmışdı. Yirmi kişiydik. Üç sâatden fazla süren bu toplantıda, hiçbir netîceye varılamadı. Fekat, bir papaz şöyle dedi: (Râhatsız olmayın! Çünki, hıristiyanlık, ancak üçyüz sene zulm çekdikden sonra yayıldı. Umulur ki Mesîh, gayb âleminden bize nazar edip, üçyüz sene sonra da olsa, kâfirleri [Müslimânları kasdediyor] merkezlerinden çıkarmağı nasîb eder. Biz kuvvetli bir îmân ve uzun bir sabrla silâhlanmalıyız! Hükmü elimize geçirebilmek için, bütün vâsıtaları elde edip, bütün yolları denemeliyiz. Hıristiyanlığı, Muhammedîlerin arasında yaymağa çalışmalıyız. Asrlar sonra da, netîceye varabilirsek, çok iyidir. Zîrâ, babalar çocukları için çalışırlar.)
Müstemlekeler nâzırlığında, İngilterenin yanısıra, Fransa ve Rusyadan da, diplomat ve din adamlarının katıldığı bir konferans yapıldı. Çok şanslıydım. Nâzır ile aramız iyi olduğu için, ben de katılmışdım. Konferansda, müslimânları parçalayıp, İspanya gibi, dinlerinden çıkararak îmâna getirmenin [Hıristiyanlaşdırmanın] hesâbları yapıldı. Fekat, varılan netîceler istenildiği gibi değildi. Ben, o konferansdaki bütün konuşmaları (İlâ meleküt-il-Mesîh) ismli kitâbımda yazdım.
Derinlere kök salmış büyük bir ağacı, kurutup, söküp atmak zordur. Fekat, biz zorlukları kolaylaşdırıp, yenmeliyiz. Hıristiyanlık, yayılmak için gelmişdir. Bunu, Mesîh efendimiz bize va’d etmişdir. Muhammede, doğu ve batı âleminin içinde bulunduğu kötü şartlar yardımcı olmuşdur. O kötü şartlar gidince, berâberindeki belâları da [İslâmı kasdediyor] götürdü. Bugün memnûniyyet ile durumun temâmen değişdiğini müşâhede ediyoruz. Nezâretimizin ve diğer hıristiyan hükümetlerin büyük gayret ve çalışmaları netîcesinde, müslimânlar gerilemeğe başladı. Hıristiyanlar ise, kuvvetleniyorlar. Uzun asrlar boyunca gayb edilen yerleri alma zemânı geldi. İslâmiyyeti imhâ etmeğe, Büyük Britanya devleti öncülük etmekdedir.
_________
Milletim insanlık, vatanım dünyadır mantığına sahip ama eninde sonunda siyonizme bağlanan duvar ustaları topluluğu. Sanırım antisemitist oldum :)
fantastik bir din
Masonluk gizli bir dindir her ne kadar fikir düşünce derneği densede içerisinde her kesimden insanın bulunduğu dünyanın tüm ülkelerini kaplayan vede gizli idareleri oluşturan yahudiliğin alt tabakasını gibi görünsede fakat yahudiliktende çok uzak fantastik bir dindir.buraya üye olanlar dışarıda düşman olsalar masonluk çerçevesinde birbirlerine çok bağlıdırlar
Yeni Masonik Düzen Adlı Kitabı Okumuştum Geçenlerde.Gayet Etkili Bir Kitap...Artık Masonlar Taktik Değiştirmeye Başladı.Camii Yaparlarsa Hiç Şaşırmayın! ...
Aralarında eşcinsel ilişki yaşayanlar ve bu tarzda partiler düzenlediklerini, basın yolu ile resimlerle ispatlanmıştır... ! ! !
Ben medyanın yalancısıyım.... :)
Masonlarla ilgili bazı gerçekler
1-Dünyaca ünlü lipyon çayları isimlerini Sir Thomas Lipton K.dan alır
2-Üç kez göreve getirilen tek ABD başkanı Roosevert
3-Karısının ölüm haberi kendisine yedi gün sonra ulaştırılınca Samuel L.Morse telgrafı icat etti
4-Skotland Yard binasının karşısında bir Mason mabedi vardır.
5-45 yaşında ölen 4 yaşında piyono çalan Nat King Cole
6-Hawai nin 4 kralı da Mason du
7-İlk sözlü film yıldızı Al jolson Mason du
8-İdamlarda mahkumların eziyet çekmesini önlemek için 'Dokuz ilham perisi locası' üyesi Joseph Ignace Guillotin K. giyotini icat etti.
9-Uluslararası Kızılhaç örgütünün kurucularından Jean Henri Dunant K. Cenevre konvansiyonunun da kurucularındandı.
10-Bunlar sadece görünen bazı gerçekleri...Devamı başka zaman...
tüm kötülüklerin kaynağı..
MASONLUK (DEİZM=YARATANCILIK-NESNELERDEKİ BİRLİĞİ BENİMSEYENLER)
Masonlar teizm, tanrıcılık ve ateizm-tanrısızlık ve panteizm-doğa tanrıcılık karışımı yaparak ve kendilerince yorumlayarak bir nevi yaratıcılık olan deizmi(Yaratancılıkçılığı) vurgularlar. Bazı yerde teist-tanrıcı, bazı yerdede deist-yaratancılıkçı görünerek ikisinin arasında kendilerine özge bir nevi ateist hem panteist(doğa tanrıcılık) hem ‘’deist’’ görünürler. Doğayı bir nevi tanrı ederler. Ama iradesi olmayan, hiçbir şeye karışmayan kendi sistemi içinde devam eden bir doğa tanrı.
Panteistlere ve deistlere göre tanrının vahyi, dini ve peygamberleri yoktur. İşte masonlar, böyle bir ne tanrı diyebileceğimiz ne de diyemeyeceğimiz bir yaratıcılık felsefesini (Deizmi) kabul edip, o yaratıcılığa da mimar, büyük usta derler. Onlar, tanrı kelimesini kullanmaz, usta sözcüğünü kullanırlar.
Aklı-fiziki bilimleri öne çıkarırlar. Hep bilime ve rasyonalizme-akılcılığa vurgu yapıp, vahyi-ilahiyi reddederler. Ama yerine göre, bazen de, kiliseyi ve camiyi hatta sinegogları kızdırmamak için localarında, Kur’an, Tevrat ve İncil bulundururlar. Bu üç dini birleştirmek istiyor görünürler. Nedense Hindu dinler Budizmin sembollerini kullanmazlar.
Onları kitabi semavi din olmadıkları bir nevi dünyevi din olduklarını bildikleri için, kendi materyalist görüşlerine yakın görüyorlar sanki. aslında masonlar deizmi benimsemişlerdir. (Yaratancılıkcılar)
Sadece hiçbir şeye karışmayan -vahyi dini olmayan bir tanrı..yaratıcıyı bir mimar-bir usta göstermeye çalışırlar. Ahirete, öldükten sonra dirilip huzuru ilahide hesap vermeye, madde ötesi cennet ve cehenneme, meleklere şeytana(iblis) inanmazlar. Sekülerizmi dünyeviliği savunurlar. Uhreviliği, metafizik gerçekleri reddederler. Bir nevi basit ve kurnaz materyalistlerdir. İki yüzlüdürler. Gerçek niyetlerini gizlerler. Ortamına göre konuşur, hareket ederler. Hümanizme çok vurgu yaparlar. Yaşamlarında uhrevilik, maneviyatçılık yoktur. Dünyevi, seküler yaşamı kabul etmişlerdir. Ahirete, öldükten sonra dirilip (Baas) Tanrı’ya hesap verileceğine inanmazlar. Bir çeşit karma karışık basit materyalistlerdir.
Gerçek gayelerini ise en üst derecelere çıkmış, Mason biraderleri bilir. Tabii ki, onlar birbirlerinin biraderleri kardeşleridirler ve sırları aralarında mahfuzdur.Ve diğer bütün insanlar biraderleri kardeşleri değildir. Ancak en çok İsrailiyatla ilgili oldukları da, herkesin malumudur. Bu yanlarını gizleyememişlerdir. Çünkü gönyeleri İsrailiyatı çağrıştırır. Hazreti Davut İsrail Peygamberlerindendir. Davut A.S.’a çok vurgu yapmaları İsraliliyata öncelik verdiklerinin kanıtıdır. (Hazreti Davut+Gönye) zaten iç içe iki gönyeden altı köşeli simge çıkar.
KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN
18.1.2006
www.varliktanveriler.com
info@varliktanveriler.com
diziyle oluşturulmuş değil,ortaçağdan beri var olan bir örgüt
EINSHOWER; DABİ DABİ DEDİĞİN GİBİ HEPSİ PALAVRA BİZ TÜRKLER ÇOK HAYAL PERESTİZ DİMİ? MASONLUK İSRAİLİN FİLİSTİNE YAPTIKLARIDIR.BİZ KÖR DEĞİLİZ.
Harun Yahya kod adlı birinin yazdığı Yahudilerle ilgili Yahudilik ve Masonluk kitabı..
İlginç olan; Yahudilerin kutsal kitabının Türkçesini internette nereyei ararsanız arayın bulamazsınız. Bulduğunuz Hıristiyanlığa göre yorumlanmış Tevrattır..
O yüzden Tevrat'ın tek türkçe kaynağı Harun Yahya'nın yazdığı oluyor ki;
Orda da Tüm insanların yahudilere ait bir koyun sürüsü olduğu, malı canı herşeyi yahudilerin olduğu yazıyor.. Fethullah'ta bunu kabul ediyor ki koyunum ben koyun, sizde olun diyor..
Gizli fakat reklamindan vazgecmeyen YALAMA TAKIMI
Ne tapınak şovalyeleri diye bir örgüt var nede masonların böyle gizli örgütlenmeleri..Bunların hepsi deli saçması..Tapınak Şovalyeleri Kurtlar Vadisi ismindeki dizi tarafından üretildi..İsmi üstünde dizi bu..Dizilerdeki filmlerdeki herşey gerçek olsaydı o zaman Marslıların dünyaya saldırması gerekirdi..Eğer böyle gizli bir örgütlenme olsa bundan normal insanların haberi olmazdı..Masonlar bugün basın açıklaması yapıyorlar..Basın açıklaması yapacak kadar net bir oluşum nasıl olur da gizli örgüt olur? Saçmalığın ve paranoyaklığın daniskası
BUNLARIN ASIL ADI TAPINAK SOVALYELERIDIR...MASONLARA TAPINAKCILARDA DENIR...tapinakcilar haclilarin kudusu isgali sirasinda hacli ordularinin icinde bulunan 7kisiden olusmaktaydi...bu 7kisinin amaci kudus isgaledildikten sonra süleyman tapinaginda(hz.süleymanin tapinagi) bir arastirma yapmakti..kudus isgaledildi...ve bu yedi kisi süleyman tapinaginda yaptigi arastirma sonucu orada birseyler buldu...bunu bir giz olarak sakladilar..hic kimse orda bunlarin ne bulduklarini ögrenemedi..tabi buldularasa...ve bu tapinakcilardaki gizlilik olayi burda basladi...daha sonra bunlar avrupaya geri dödüler ve kudus üzerine sik sik gidip gelmeye basladilar..iste bu gidip gelmeler sonucu dünyadaki ilk bankacilik basladi..bu herifler avrupadan kuduse faizle para tasimaya basladilar....daha sonra bu tapinakcilar bir tarikat havasin abüründü ve yoldan cikti..bunlara avrupada katilanlar hergecen gün giderek artti ve kiliseye kafa tutmaya basladilar...sapik inanclari bulunan bu tarikat kilise tarafindan bir tehlike olarak görüldü ve kapatildi...masonlar avrupada bircok sapikliklarda bulunmuslardir...karindsesen jack diye bilinen katilde bunlardandir...enönemlisi ise bu masonlar kumandanlar kudusu kan gölüne cevirmis ve bütün müslümanlari kadin,cocuk demeden kesmistir..öyleki kuduste akan müslüman kaninin yüksekliginin dizleri buldugu tarihciler tarafindan dogrulanmaktadir...avrupada kutsanan ve müslümanlara kan kusturan hacli köpegi ASLAN YÜREK RICHARD masonlarin enbüyük kumandaniydi...amaci haritadan bütün müslümanlari temizlemekti...cok kan akitti...tapinakcilar avrupada yasaklandiktan yillar sonra MASONLUK adi altinda yeniden kuruldu ve yine ayni kafayla faliyetlere basladilar...bunlarin amaciDÜNYADAKI BÜTÜN DINLERI ORTADAN KALDIRMAK....YANI DINSIZLIK....SAPKINLIK....türkiyede faliyetleri bulunan mason localari atatürk tarafindan yasaklanmis ve kapatilmistir...daha sonralari ise tekrar serbest birakilmistir..enson 1996da STV muhabiri mason localarina girerek gizli kamera cekiminde bulunmus ve orada gördügümüz sahneler tüm halkin kanini dondurmustu..keciyi kesip kanini icen bu zevatlar...sapik sapik huluyolar...sanki adeta seytana tapiyorlardi..daha sonra türkiyedeki mason localari tekrardan tartisilmaya baslandi...masonlar kendilerine üye alirken herzaman ülkenin köse taslarinda bulunan sahislari almaya calisirlar...cünkü bunlarin amaci nüfüz elde ederek dinsizligi kolayca yaymaktir...bu yüzden parayi kullanirlar.ve malum ülkemizde masonlarin %80 yahudi ve siyonist usaklari ve bu ülke üstüne cok büyük oyunlar oynamaktadirlar...yani kisacasi bu ülkede masonluk yapanlarin büyük cogunlugu yahudidir ve israil icin calismaktadirlar..bunlarin amaci hem para hemde türkiyeyi yoketmek....enönemli amaclari ise tabiki onlara göre vaadedilmis topraklar olan mezapotamya...son söz olarak:TÜRKIYE MASON LOCALARINDAN KURTULMAZSA IFLAH OLMAZ....ARTIK BUNLARLA SAVASMA ZAMANI GELDIDE GECIYOR BILE.BIRILERI BUNLARA DURDEMELI....
(bakınız: gece, türk, zaman, dünya, para, büyü, mason, tarih, ismet inönü, türkiye)
Bu mesajımı sil
bence mason demek yahudi dönmeleri demek genelde yahudilere çalışan yada israile çalışan ve amaçlarının kudüs merkezli yada mezapotamya zaten bunun için harran ovasından toprak alıyorlar dünya hakimiyeti isteyen insan topluluğu ve mustafa kemal gibi önemli insanları kendi cemaatlerinde gibi gösterip adam çekmeye çalışan gerizekalılar topluluğu
Rotaryanlar onlar. Bu taraflarda epey faaliyetteler, milliyetçi ve vatansever bir profil çiziyorlar. Ülke kalkınması ve gelişmesine dair konuşmalar olacaktır yine..
Yarın akşam ki toplantılarına beni de çağırdılar... Hayret! Bunlar kendilerinden olmayanları pek içlerine kabul etmezler bildiğim kadarıyla.
Hayır nası bi fotoğraf veriyorum da beni çağırdılar anlamadım. Gidip bi görelim bakalım, öbür gün anlatırm izlenimlerimi..
YAHUDİLER, BİZİ ÇANAKKALE DE
ARKADAN VURDULAR! ! !
Çehreler başka, lisanlar deriler rengarenk,
Sade bir hadise var ortada, vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela,
1490'lı yıllarda İspanya ve Portekiz'den kovulan Yahudileri Sultan Beyazıt, yağlı kazıklardan kurtarmış ve kutsal topraklarımızda bir misafir gibi ağırlamıştır... Dünya üzerinde tek hoşgörüyle karşılandıkları yer Türk toprakları olmuş ve Yahudiler'de bunun karşılığı olarak bizlere neyi reva görmüşler Tarih'e ibretle bir göz atalım:
Hep şeytani fikirlerle mücehhez Yahudi cemaati, Birinci Dünya Harbinden İngilizlerin galip çıkacağı düşüncesiyle Filistin topraklarında hak kazanmak için birşeyler yapmak niyetindeydiler... İngilizlere yaranmak maksadıyla, Çanakkale Boğazında ki düşman ordularına katılmak ve Türk'lere karşı savaşmak üzere karar aldılar... Bu sevda uğruna Mısır'da bulunan Yahudiler arasından işsiz gençlerden oluşan bir gönüllü taburu kurarak Çanakkale'ye sevkettiler...
Onbeşinci asrın sonunda İspanya da Hristiyanlar tarafından kızgın taşlara oturtulan Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu kucak açmış ve beşyüz yıl onları kendi sıcak bağrında beslemişti. İşte şimdi Yahudiler tıpkı Şerif Hüseyin'in Hicaz çöllerinde yaptığı gibi, genlerinin emrine girip Türk milletini arkadan vuracaktı...Yahudinin vefa borcu ödeme usulü böyleydi tabi...
Bu ihanet karşısında,gaddar Yahudi yüreğinin bile kısa da olsa bir an tereddüt geçirdiğini gene onların kitaplarından okuyoruz...
İşte Siyonizmin tetikçilerinden M.Samuel Nissembaum'un 'Yahudi Lejyonunun Doğuşu' adlı paçavra kitabında, bu ihaneti açıklayan satırlar:
'Büyük harp başladığında Mısır da bulunan Yahudi gençlerden meydana gelen bir güç oluşturulmuştu. Bu kuvvetin başına, Çar ordusunun kahraman subaylarından iki Yahudi olan, Viladimir Yalinstisky ile Trumpeldor geçtiler. Bu suretle Yahudi kuvvetlerinin ortaya çıkmasına hiç bir engel kalmamış olduğu zaman, birdenbire içimizde bir endişe, tuhaf bir tereddüt doğuvermişti. Bunca yıldır başka memleketlerden eza ve cefa görerek koğulmuş Yahudilere karşı Türkiye'nin her zaman o en geniş ölçüde gösterdiği konukseverliğin hatırası! .. Fakat Filistin neredeyse İngilizler tarafından işgal edilecekti. Bu pek yakındı. Bir Yahudi kuvvetinin İngiliz işgal kuvvetleriyle yanyana harbe girmesi muhakkak lüzumlu görülmüştü. Bu suretle İskenderiye'de toplanmış olan işsiz fakat güçlü kuvvetli Yahudi gençleri bir gaye bulmuş oluyorlardı. Onlar artık yeni bir ümit yeni bir iman kuşanmış olarak Yahudi ırkına büyük hizmetler verme fırsatının tadını çıkarıyorlardı. Fakat İngiltere hükümeti Yahudilerin bu arzularını hoş görmedi. Bir Yahudi gönüllü kıtasının İngilizlerle birlikte harbe katılmasını uygun görmediler. Bu haber Yahudi gençlere ziyadesiyle büyük bir üzüntü verdi. Nihayet uzun bekleyişler ve müzakereler sonunda 1915 mart'ın onikinci günü (Zion Mule Corps) isminde ki Yahudi taburu Çanakkale'ye gönderildi. Harpten sonra bu taburdan geriye dönen olmadı, böylece eriyen bu kuvvet yerine bir Yahudi Birliği daha teşkil edilememiştir'.
----------
yahudilerin 14 asırdan beri islamiyeti siyonisleştirmek için kurulan bir tarikat
Bravo Münster Üniversitesine.Anti-politik olarak nitelediği mason görüşlülere M.Kemal Atatürk`ü de eklemiş.Eklemekle kalmamış O`nu mason yapmış.Başarılıysan ve tanınıyorsan mason olmak zorundasın demek ki.Masonluktan kaçış yok.Vallaha bravo!
(bakınız: allah, türk, üniversite, masonluk, emek, esin, kaçış, başarı, demek, atatürk
ATATÜRK'ÜN CUMHURİYET'İN İLANINDAN SONRA MASON LOCALARINI KAPATTIRDIĞINI VE MASONLARIN TÜRKİYE'DE BİR SÜRE İLLEGAL OLARAK FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRDÜRDÜĞÜNÜ BİLİYOR MUSUNUZ?
Türkiyedeki karşılığı; daha çok milliyetçi iş adamlarının üye olduğu, 'hadi ben masonum ülke için görevimiz neyse onu yapalım' dediği bir loca..
Tarihin en eski cemiyetidir.
masonluğun aslında yahudilerin kurdukları ve siyonizm emeli için çalıştığı ilk başlarda bilinmiyordu.görünürdeki hedef ve gayeleri bambaşkaydı insanlık için çalışır hayali ufuklar yaratırdı acaba düşünüyorumda masonluğun siyonist amaçla kurulduğu ve buna üye olanlarıda bu hedef doğrultusunda kullandığı ortaya çıkınça bu örgüde üyü olanlar acaba kendilerini nasıl hissettiler
Masonluğun tarihi üzerinde ciltler dolusu kitap yazanlar olmuştur.
Bu tarihçe hem çok ayrıntılıdır, hem de hayli karmaşıktır.
Sitemizde Masonluğun tarihi ile ilgili olmak üzere sadece bir özet vermekle yetineceğiz.
Kimileri Masonluğun tarihini 18. yüzyılda başlatır. Bu durumda, doğrudan ve yalnızca Çağdaş Masonluk göz önüne alınıyor ve Masonluğun bundan daha eski kaynakları göz ardı ediliyor demektir.
'Masonluk' kavramını çok daha geniş tutarak tarihçesini 'Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nın Tarihi' ile bağdaştıranlar da vardır. Bu tarih ise, kimine göre 13. yüzyılda, kimine göre ondan en az 2500 yıl kadar daha önce başlar.
Masonluğun tarihine ilişkin başka benimseyişler de görülür. Eğer Masonluk 'tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunun, gönenç ve esenliğinin sağlanmasını amaç edinmiş bir kurum' olarak tanımlanırsa, bu kurumun tarihinin insanların ve toplumların barış ve mutluluğu, gönenç ve esenliği yitirmiş oldukları bir dönemde başladığı söylenebilir. Bu durumda Masonluğun en az altı bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu varsayılabilir.
Aslında tüm bunlar, bir kurum olarak Masonluğa kesin bir başlangıç tarihi biçilemeyeceğini, 'Masonluk' denilince bundan her ne anlaşılıyorsa başlangıç tarihinin de buna göre alınabileceğini gösterir.
Masonluğu en geniş anlamında benimseyecek olursak, bu kurumun tarihini üç genel aşamaya bölebiliriz:
Antik Çağ ve öncesi: Bunu 'Masonluğun Eski Kaynakları'nın Dönemi' olarak nitelendirebiliriz. Masonluğun genel tarihi bakımından bu dönemde hem spekülâtif nitelikli kaynaklar hem de yapıcılık mesleği ve sanatının tarihsel kökeni yer alır.
Orta Çağ ve ertesi: Özellikle 'Geleneksel Yapıcılık Mesleği ve Sanatı'nı içeren bu aşamayı 'Operatif Masonluk Dönemi' olarak anıyoruz. Bu dönemde, önceleri spekülâtif nitelikli kaynaklardan pek az söz edilebilir. Fakat sonraları spekülâtif öğeler Operatif Masonluğa oranla daha ağırlıklı olmaya başlar.
18. yüzyıl ve sonrası: Masonluğun çağımızdaki tanımını kazandığı bu son aşamaya ise 'Spükülâtif Masonluk Dönemi' adını veriyoruz.
SİTEMİZİN BU BÖLÜMÜNDE YALNIZCA
SPEKÜLÂTİF MASONLUK DÖNEMİNİ İNCELEYECEĞİZ.
Fakat siz özel olarak Operatif Masonluk Dönemi'ne
ya da Masonluğun Eski Kaynakları'na
ilişkin bilgiler de edinmek isterseniz,
BİZE YAZIN.
e-mail: mason@mason-mahfili.org.tr
İstediğiniz bilgileri size özel olarak da iletelim.
Spekülâtif Masonluğun başlangıcını da kesin bir tarihe bağlama olanağı yoktur. Ancak '17. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl başlarına kadar' diye bir dönemden söz edilebilir.
17. yüzyıl ortalarında, Avrupa'da yüzyıllarca uygulanmış geleneksel yapıcılık mesleği ve sanatı (Operatif Masonluk) zayıflamaya yüz tutmuştu. Bu meslek ve sanatın üyeleri Türkçe'de 'özgür mason' anlamına gelen bir unvan ile anılırdı. Epeyce zamandan beri bu mesleğin birimlerine (localara) yer yer meslek ve sanat ile hemen hemen hiçbir ilgisi olmayanlar da üye olarak alınıyor, bu kişilere 'kabul edilmiş mason' deniyordu.
Yapıcılık mesleği artık gelenekselliğini yitirmeye başlamıştı. Çünkü mesleğin üst aşaması olan mimarlık artık yüksek okullarda öğretilir olmuştu. Okuldan yetişenlerin yapıtları çok daha sade bir görünümde olmakla birlikte, fakat çok daha kullanışlı oluyor, çabuk bitiyor ve çok daha ucuza çıkıyordu. Bu nedenle geleneksel meslek çekiciliğini yitirmekteydi. Localar ekonomik sorunlar ile de karşılaşıyor, iş bulmakta güçlük çekiyordu. Dolayısıyla hemen hemen her Avrupa ülkesinde özgür masonların sayısı azalıyordu. Buna karşılık kabul edilmiş masonlar giderek artıyordu.
Kabul edilmiş masonların localardaki çalışmaları salt spekülâtif (düşünsel) nitelikliydi. Gerek yapıcılık (inşaat) işlerine gerekse üyesi oldukları locanın yönetimine karışmazlardı. Sadece loca üyelerinin genel kültür bakımından eğitimine katkıda bulunurlardı. Bu arada, kendi görüşlerini, inanışlarını, benimseyişlerini, önceden üyesi oldukları bir başka kurum varsa bunun ilke ve geleneklerini localara getirmeye uğraşıyorlardı.
Operatif Masonluk'ta hiçbir zaman ve hiçbir yerde bir merkezî yönetim organı oluşturulmamıştı. Her loca kendi başına, bağımsız olarak çalışırdı. Nitekim localarda spekülâtif çalışmalar yapan kabul edilmiş masonların etkinlikleri de bir bütünlük içinde değildi. Hatta aralarında iletişim bile kurulmamıştı.
O tarihlerde henüz hiçbir Avrupa ülkesinde halk kurumlarının oluşmasına izin yoktu. 18. yüzyıl başlarında İngiltere'deki kabul edilmiş masonlar, yapıcılık mesleği ve sanatının iyice zayıflamasından yararlanmayı düşündüler. 1717 yılında, Londra'da kabul edilmiş masonların çoğunlukta olduğu dört locayı bir araya getirerek, federatif bir düzende birleşme kararı aldılar. Kurulan örgüte Londra Büyük Locası adı verildi.
Bu olay, tarihte Spekülâtif Masonluğun kuruluşu olarak kabul edilir.
Operatif Masonluk döneminde her loca bağımsız olarak çalışırdı ama tüm locaların ortaklaşa benimsemekte olduğu geleneksel yasalar vardı. Londra Büyük Locası kurulduktan sonra, bu yeni örgütün çatısı altında Masonluğun Yasaları yeni baştan düzenlendi. Bundan kısa bir süre sonra da Londra Büyük Locası adını değiştirdi; İngiltere Büyük Locası adını aldı.
'Masonluğun Yasaları' olarak anılan kurumsal kurallar, hiçbir ülkenin ulusal yasalarına aykırı ya da ulusal yasalara oranla öncelikli değildir. Masonluğun yasaları, yalnızca mason localarının çalışmalarını düzenleyen, çoğunlukla mesleki nitelik taşıyan, bir bölümü de masonları töresel yükümlülüklere bağlayan tüzüklerdir.
Spekülâtif Masonluk kurulur kurulmaz, Operatif Masonluk döneminden kalma geleneklerin ve yöntemlerin hiç değiştirilmeksizin uygulanmasını isteyenler ile çağdaşlaşmadan yana olanlar arasında uyuşmazlıklar çıktı. Bu arada çağdaş Masonluk Kıta Avrupası'na da geçmiş, yaygınlaşmaya başlamıştı. Fakat yakın gelecekte kendi içinde bölünmeye uğrayacağı belliydi.
Spekülâtif Masonluk İngiltere'de ilk kez örgütlenirken Operatif Masonluk ile iç içe olması öngörülmüştü. Bu nedenle de öğretim kapsamı hayli sınırlı bir düzeyde tutulmuştu. Kıta Avrupası'nda kurulan yeni localar ise Operatif Masonluk ile ilgilenmiyorlardı. Bu bakımdan Spekülâtif Masonluk İngiltere ile Kıta Avrupası'nda birbirinden farklı özellikler taşıyordu.
Kısa bir süre sonra, masonlar arasında çağın yazarlarının, düşünürlerinin ve bilim adamlarının giderek artışıyla birlikte, Spekülâtif Masonluğun kurulduğu sıralarda oluşturulmuş bulunan öğretiminin yetersiz görülmesine başlandı.
Batı dünyasının tarihte 'Aydınlanma Çağı' olarak anılan döneme girmeye hazırlandığı 18. yüzyıl ortalarında, fırsatını bulan ve çevresinde birkaç yandaşı olan her mason bu kurumu kendi benimseyişleri ya da eğilimleri doğrultusuna çekmek istiyordu. Bu kişilerden çoğu, Masonluk'taki standart üç dereceyi (çırak, kalfa ve üstat dereceleri) yetersiz buluyor, bunların üzerine kendi görüşlerine uygun olarak birtakım 'yüksek dereceler' ekliyordu.
Bunun sonucunda Masonluk'ta birbirinden farklı çok sayıda çalışma sistemi ve yöntemi oluştu. Bunların her biri ayrı bir 'rit' olarak anıldı. Tarih boyunca kurulmuş olan mason ritlerinin toplam sayısının altı yüzü aştığı söylenir. Bunlardan çoğu yeterince yanygınlaşamadı. Diğerleri de ya önceleri gördüğü ilgiyi yitirip ortadan kalktı ya da değişime uğradı. Aralarında birleşen mason ritleri de oldu. Günümüze ancak on kadar mason riti gelebildi.
Bu noktada, biraz geriye dönmek, Masonluğun tarihindeki önemli bir olgudan söz etmek gerekiyor.
Masonluğun 18. yüzyılın ilk yarısındaki gelişimi sırasındaki önemli etkenlerden biri, 1688 yılında İngiltere tahtından düşürülerek yurt dışına kaçmak zorunda bırakılmış olan İskoç asıllı Stuart Hanedanı'nın durumuydu. Stuart yandaşları Fransa'da toplanmış, birçok spekülâtif mason locası kurmuşlardı. Böylelikle Spekülâtif Masonluk'ta İskoç Masonluğu olarak anılan sistem doğmuştu. Bu sistemin en önemli özelliklerinden biri, 'yüksek dereceler'e geleneksel üç dereceden daha çok değer verilişi, geleneksel üç derecede çalışan localardan oluşan 'büyük loca'nın dışında bir de 'yüksek dereceler otoritesi' kurulmasıydı. Dolayısıyla İskoç Masonluğu, böyle bir örgütlenmeye kesinlikle karşı olan İngiliz Masonluğu ile zıtlaşıyordu.
Stuart hanedanının politik emelleri daha 18. yüzyılın yarısına varılmadan suya düştü. Bundan böyle İskoç Masonluğu'nu benimseyen localar da politikanın etkisinden sıyrıldılar. Fakat, Fransa'da kurulmuş olan İskoç Masonluğu artık Avrupa'nın hemen hemen her yerinde benimsenmiş, Amerika kıtasına bile uzanmıştı. Aynı sıralarda kendi içindeki uyuşmazlığı gideremeyen İngiliz Masonluğu ise ikiye bölünmüştü.
18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'daki masonlar İskoç Masonluğu'nu kendi anlayışlarına göre önemli bir değişime uğrattılar. Özgürlükçü, kesinlikle laik ve insancı (hümanist) nitelikli bir Masonluk anlayışı geliştirdiler. Buna da Fransız Masonluğu adı verildi. Fransız Masonluğu'nun en önemli özelliklerinden biri de, birkaç mason ritini birden aynı çatı altında toplamasıydı.
Genel tarihte olduğu gibi Masonluğun tarihinde de önemli bir yer tutmuş olan Prusya Kralı Büyük Frederik İskoç Masonluğu'nu derleyip toplamaya girişti. Büyük Frederik'in buyruğu üzerine kurulan mason ritine Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti adı verildi. Sonradan bu rit, dünyadaki en yaygın mason ritlerinden biri oldu.
Derken Büyük Fransız Devrimi patlak verdi. Devrim öncesinde kimileri kralcı, kimileri cumhuriyetçi olan masonlar localarında birbirlerine girmişti. Bunun sonucunda Fransa'daki tüm mason locaları kapandı. Fransız masonların son büyük üstadı olan Orléans Dükü de giyotin ile idam edilenler arasındaydı. Bu devrim yalnızca Fransa'da değil, Kıta Avrupası'nın diğer birçok ülkesinde de mason locaların durgun bir döneme girmelerine neden olmuştu.
Ancak 19. yüzyıl başlarında Kıta Avrupası'nda yeniden toparlanan mason locaları bu kez daha hızlı bir gelişime yöneldi. İngiltere tahtı kendi ülkesindeki Masonluğa el koydu ve İngiliz Masonluğu İngiltere Birleşik Büyük Locası adı altında bütünleşmeyi sağladı. Aynı zamanda büyük üstat olan Büyük Britanya kralı, mason localarını İngiltere'nin uluslararası ekonomik politikasını yürütmede yararlı bir araç olarak kullanmaya girişti. Başta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki büyük localar olmak üzere, birçok ülkedeki mason örgütleri İngiltere Birleşik Büyük Locası'nı destekleyince Anglosakson Masonluğu oluştu.
19. yüzyılın ortalarında çeşitli ritlerin Masonluk'ta ortaya çıkardığı çekişmeler duruldu. Anglosakson Masonluğu, İskoç Masonluğu ve Fransız Masonluğu ayrı ayrı kendi yollarını tuttu. Artık Masonluğun evrensel amaçları, ilkeleri ve öğretim kapsamı hemen hemen belirginleşmişti. Sadece yöntemler arasında birtakım farklar vardı. Bunlar da ancak birer ayrıntı olarak nitelendirilebilirdi. Fakat, Masonluk'ta öteden beri çözümlenememiş olan 'din ve inanç' konusu ile 'örgütlenme yöntemi' konusunu bir sonuca bağlamak gerekiyordu.
Bu konuda Fransız Masonluğu bir atılım göstererek 'din ve inanç' konusunun Masonluğun ilgi alanı dışında tutulması gerektiğini, Masonluğun öğretimi kapsamında herhangi bir dinsel inanç çağrışımı yaratabilecek hiçbir öğe bulunmaması gerektiğini ileri sürdü. Tüzüklerini ve Fransa'daki localarda kullanılan ritüelleri de buna göre değiştirdi. Bunun üzerine, İngiltere Birleşik Büyük Locası başta olmak üzere Anglosakson Masonluğu topluluğunu oluşturan büyük localar, Fransız Masonluğu sistemini uygulamakta olan mason örgütlerini, masonik bakımdan 'düzensiz' hatta 'Masonluğa zararlı' olarak ilân etti. Böylece Masonluğun tarihinde, dünya çapında yaygın bir bölünme doğdu. Anglosakson Masonluğu topluluğunda yer alan büyük localar, bundan böyle İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından düzenli olarak tanınmayan mason örgütleriyle ilişkilerini kesti.
19. yüzyıl sonlarına doğru Fransa'dan başlayarak birçok ülkede kadınların da Masonluğa kabul edilmelerine başlandı. Sonradan, yalnızca kadınların üye olabildikleri locaların yanı sıra, erkeklerin ve kadınların bir arada üye olarak alındıkları 'karma localar' ve bunların oluşturduğu büyük localar kuruldu.
Masonluk 20. yüzyıla dünya çapında kesinlikle ikiye bölünmüş olarak girdi. Bir yanda Masonluğun eski geleneklerini olduğu gibi korumak gerektiğini savunan 'tutucu' nitelikli kanat yer alıyordu. Anglosakson Masonluğu bu kanadın en büyük bölümünü oluşturuyordu. Diğer yanda ise sürekli olarak çağdaşlaşmayı öngören liberal mason örgütleri bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı, özellikle Avrupa'daki mason örgütlerini çok yıprattı. Savaş ertesinde oluşan komünist ülkeler blokunda bütün mason örgütleri kapatıldı. Avrupa'daki bazı büyük localar, 1921 yılında bir araya gelerek 'Uluslararası Masonluk Birliği' adını taşıyan bir örgüt kurdu. Böyle bir örgütlenmeyi 'masonik gelenek ve yöntemlere aykırı' olarak niteleyen İngiltere Birleşik Büyük Locası, bu örgütü parçalayabilmek için elinden geleni yaptı.
İkinci Dünya Savaşı da Avrupa'daki mason örgütlerini hayli yıprattı. Zaten Faşizm İtalya ve İspanya'da mason örgütlerini ortadan kaldırmıştı. Buna bir de Almanya'da Nazizm eklendi. Çoğunluğu Avrupa'daki büyük localardan oluşan Uluslararası Masonluk Birliği pek zayıfladı ve 1950 yılında dağıldı.
1961 yılında ise, aslı Fransızca olan adının uzunluğu nedeniyle baş harfleri alınıp kısaca CLIPSAS olarak anılan bir diğer uluslararası mason örgütü kuruldu. Tutumlarında Liberal Masonluk ilkelerini benimsemiş olan büyük localardan çoğu bu yeni örgüte üye oldu. Dünya yüzündeki mason örgütlerinin büyük çoğunluğu ise Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer almakta olduğu için, bu kez İngiltere Birleşik Büyük Locası bu yeni uluslararası örgüt ile pek uğraşmadı.
Günümüzde Masonluğun dünya yüzündeki en büyük kitlesel gücü Amerika Birleşik Devletleri'ndedir. Bu ülkenin her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Tüm ülkede dört binden çok loca, iki buçuk milyon kadar mason vardır.
Günümüzde İngiltere Birleşik Büyük Locası, dünyanın en büyük mason örgütü olma niteliğini sürdürmektedir. Bu büyük locaya bağlı locaların sayısı 8500, üyelerinin sayısı ise 650 bin dolayındadır. İskoç Masonluğu ile hiçbir ilgisi olmayan İskoçya Büyük Locası'nın ise 1200 kadar locası ve 300 bin dolayında üyesi vardır.
Masonluk'taki örgütlenme tarzları bakımından Avustralya ve Kanada, Amerika Birleşik Devletleri'ne benzer. Bu ülkelerin de her eyaletinde ayrı bir büyük loca kurulmuştur. Kanada'da toplam 1500 kadar loca ve 180 bin dolayında mason vardır. Avustralya'da ise, Yeni Zelanda ile birlikte 2800 kadar loca ve 200 bin dolayında mason bulunmaktadır.
Fransa'daki masonik etkinlikler İngiltere'ye oranla çok daha yoğun olmakla birlikte, Fransız Masonluğu kitlesel gücü bakımından Anglosakson Masonluğu ile baş edebilecek boyutta değildir. Günümüzde Fransa'da sekiz ayrı büyük loca vardır; bunlardan biri Anglosakson Masonluğu topluluğu içinde yer alır. Bu ülkedeki locaların toplam sayısı 2500, masonların toplam sayısı ise 200 bin dolayındadır.
Bugün için, yukarıda sayılmış olanların dışında 100 binden fazla masonun bulunduğu başka bir ülke yoktur. Brezilya'da 20'den çok mason örgütü vardır; ama masonların toplam sayısı ancak 80 bin kadardır. Almanya'da Masonluk yeni yeni kendini toparlamakta olduğundan, bu ülkede ancak 800 dolayında loca ve 45 bin kadar masonun varlığından söz edilebilmektedir.
Burada saymamış olduğumuz diğer ülkelerden her birindeki masonların sayısı ise pek ender olarak 20 binin üzerine çıkar. Dünya'daki masonların toplam sayısının 6 Milyon kadar olduğu söylenmektedir.
Masonluk'taki dünya görüşü oluşturulurken, uygarlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş felsefelerin birçoğundan yararlanılmıştır.
Masonluk bunlardan hiçbirine bağlanmamıştır. Hiçbirini en iyisi ve en doğrusu olarak benimsememiştir. Günümüzde geçerliliğini sürdüren felsefesel öğeleri öğretimi kapsamına almış, ancak bunları amaçları doğrultusunda ve ilkelerine uygun bir yaklaşımla korumuş, bunlara ritüellerinde yer vererek kendine özgü bir öğretim oluşturmuştur.
Masonluk'ta herhangi bir dogma ya da doktrin yoktur.
Masonluğun amaçları, ilkeleri ve ritüellerinde yer alan felsefesel öğretimi, gerekli ve yararlı oldukları, çağdaşlıklarını korudukları sürece geçerlidir. Bunlar, yüzyıllar boyunca, zamanın, çeşitli düşünce akımlarının, bilginin artışı ve gelişiminin, toplumsal olayların etkisiyle değişimlere uğramış, yenilenmiştir.
Bu nedenle,
Masonluk'ta çağdaş uygarlığın koşul ve gereksinmelerine uygun bir dinamik felsefe, insancı (hümanist) nitelik taşıyan ve sosyal adaleti öncelikli tutan bir dünya görüşü vardır.
MASONLUK'TAKİ DÜNYA GÖRÜŞÜ ÇOK GENİŞ BİR KONUDUR.
BUNU BİRKAÇ AŞAMADA ANLATMAMIZ GEREKİYOR.
1. Felsefesel düşünme ilkeleri;
2. Simgeler ve simgecilik;
3. İnançlar ve gizemcilik (mistisizm):
4. Ulusallık ve evrensellik.
SİTEMİZİN BU SAYFASINDA
YUKARIDAKİLERDEN YALNIZCA İLKİ YER ALIYOR.
Diğer konular için ilgili başlık altındaki sayfaya bakın.
Her felsefe, kendi yargılarının en doğrusu ve en üstünü olduğunu savunur. Birçoğu bu kadarla da kalmayıp, kendisiyle çelişkili olan felsefeleri küçümser.
Aslında genel olarak felsefeye hiç de yakışmayan bu tutuma 'felsefesel bağnazlık' denilebilir.
Her felsefe zamanla eskir. Kendini yenileyemezse geçerliğini ve etkisini yitirir. Çağlar boyunca kendini sürekli olarak yenileyen, her bakımdan geçerliğini sürdürebilen bir felsefe sistemi görülememiştır.
Masonluk'ta, felsefesel düşünme ve değerlendirme yöntemi üzerinde hiçbir sınırlama yoktur. Hiçbir kanıya tüm yönleriyle iyice anlaşılmadan körü körüne yandaş ya da karşıt olunmaz. Bu yüzden de tüm felsefelere karşı ön yargısız ve olumlu bir tutum takınılmıştır.
Herhangi bir felsefeye bağlanmak, ilkelerini olduğu gibi kabullenmek, doğru ve geçerli olup olmadıklarını tartışmamak, bu ilkeleri eleştiriden arınmış tutmak, evrimsel doğrultudaki gelişmenin önüne bir engel koymak demektir. Böyle bir tutum Masonluğun amaçları ile ters düşer; temel ilkeleri ile bağdaşmaz.
Buna karşın, Masonluğun dünya görüşünün kapsamında, diğerlerine oranla daha ağırlıklı olan felsefeler vardır. 'Akılcılık' (Rasyonalizm) , 'Olguculuk' (Pozitivizm) , 'Doğalcılık' (Natüralizm) ve 'İnsancılık' (Hümanizm) bunların başında gelir.
Masonluk, yukarıda saydığımız ve benzeri felsefeleri, kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda birleştirmiş, kendine özgü felsefesel düşünme ilkelerini bunların birçoğundan yararlanarak oluşturmuştur.
Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkeleri, Masonluğun Temel İlkeleri'nde olduğu gibi bir üçleme oluşturur. Bu düşünme ilkelerinden her biri, diğer ikisini bütünler.
BİLİM Doğanın ve evrenin gerçeklerine ilişkin gözlemleri değerlendirip bilgileri yöntemli bir şekilde tanımlayarak sınıflandıran, nedenleri ve aralarındaki ilişkileri araştıran, yasalarını belirlemeye çalışan nesnel birikimdir. Amacı, evreni ve doğayı hem bir bütün olarak hem de parçalarıyla birlikte anlamak ve açıklamaktır.
AKIL: Birtakım düşünme ilkelerine göre düşünmek ve sonuç çıkarmak yeteneğidir. Gerçek ile 'herhangi bir temele dayanmayan bir düşünce ya da görüş' arasındaki farkı çıkarabilmek için akıl gereklidir. Akıl süzgeçinden geçirilip doğrulanmamış olan hiçbir düşünce ya da görüş, bilimsel yöntemle geliştirilmiş olsa bile, bir 'tasarım' olmaktan öteye gidemez.
BİLGELİK: Tümüyle nesnel olan 'bilgi' ile öznel sayılabilen 'erdem'in birleşiminden oluşan olgunluktur. İnsanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır. Hevesleri frenlemek, şiddetli isteklere ve olumsuz tutkulara gem vurmak suretiyle, ruhsal bütünlüğe kavuşabilme olanağıdır.
Masonluk bir 'bilim kurumu' değildir. Bu nedenle localar bilim ile uğraşmaz; bunu bilim adamlarına ve bilimsel kurumlara bırakır. Fakat localarda yapılan çalışmalarda, öncelikle bilimsel verilerden yararlanılır. Doğa, insan ve toplum 'bilimsel yöntem' ile şöyle incelenir.
1. Gözlemler yaparak bilimsel bulgular elde edilir.
2. Bunların üzerine 'hipotez' olarak anılan bir varsayım oluşturulur.
3. Bulgularını uygulamaya koyarak bunun doğru olup olmadığını denenir.
4. Doğru çıkıyorsa aynı koşullar altında yinelenişleri ya da aynı sonuçların elde edilip edilmediği sınama yoluyla araştırılır.
5. Böylece bilimsel bulguların geçerliklerini ya doğrulanır ya da yadsınır.
Akıl bilimin kaçınılmaz bütünleyicisidir. Çünkü bilim ancak akıl yolu ile kullanıldıkça gelişip ilerler. Akıl da bilimsel verilere dayandığı sürece yücelir ve olgunlaşır. Ancak akıl, nasıl ya da hangi amaçlarla kullanıldığı göz önünde tutularak, 'olumlu' ve 'olumsuz' olmak üzere ikiye ayrılır.
Eğer insan, aklını, kendi bireysel ya da bir öğesi olduğu belli bir zümrenin çıkarları uğruna, bir takım tutkularını doyuma ulaştırmak için, başka insanlar için zararlı olabilecek etkiler ya da sonuçlar pahasına kullanacak olursa; bu kullanımın olumlu ve yararlı olduğu söylenemez. Aklın kullanımını olumlu ve yararlı kılan öğe 'bilgelik'tir.
Masonluk'ta bilgelik, bireyin tinsel (manevî) eğitim ve yükselişi için gerekli görülür. Tartışma ve eleştiriye tolerans ile yer vermek, düşünce özgürlüğüne ve her türlü karşıt düşünceye saygı duymak, her yasada, her kuramda ve her ilkede mutlaka bir 'kesinsizlik' ya da 'yanılgı' payının bulunabileceğini kabul etmek, bilgeliğin göstergeleridir.
Böylece Masonluk'taki felsefesel düşünme ilkelerini
kısaca gözden geçirdik.
Aslında bu konu daha birçok ayrıntıyı içerir.
Kaynak:www.mason-mahfili.org.tr
Masonluğun tek ve kesin bir tanımını yapmak hemen hemen olanaksızdır.
Bu tanım birbirinden farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Çünkü Masonluğa hangi açıdan bakılırsa, tanımı da o bakımdan yapılır.
Örneğin Masonluğun yalnızca amaçları göz önünde tutulur ve diğer özellikleri bir yana bırakılırsa, şöyle denilebilir:
Masonluk, tüm insanların ve tüm toplumların barış ve mutluluğunu amaçlayan, bireylerin bu yolda ilerlemelerini sağlayan bir sistemdir.
Böyle bir tanım yanlış değildir; ama noksandır.
Çünkü Masonluğun amaçları tümünü tanımlamaya yetmez.
Nitekim,
Masonluk, amaçlarının yanı sıra ilkeleri, tarihçesi, kurumsal özellikleri, çalışma yöntemi, dünya görüşü (ya da felsefesi) ve her biri 'mason' olarak anılan üyelerinin bireysel niteliklerinin tümüyle bir bütündür.
Bu yüzden,
Masonluğun ne olduğunu anlayabilmek için, onu ayrıntılı bir tarzda incelemek gerekir.
Masonluğun tanımını çok dar bir kapsamda tutanlar, hatta yalnızca 'mason' oldukları bilinen birkaç kişiyi örnek alıp Masonluğun tümünü yargılayanlar vardır.
Bu yaklaşım, karmaşık yapısı olan bir şeyin tek bir parçasına bakarak bütününü bu parça ile özdeşleştirip açıklamaya benzer.
Böyle yapılırsa, Masonluk hakkında yanlış bir izlenim edinilebilir, yanlış kanıya varılabilir. Çünkü Masonluğun tümü anlaşılmış olmaz; yalnızca bir yönünden söz edilmiş olur.
Açıkça belirtmemiz gerekir ki, Masonluğun tümünü anlayabilmek için masonlar bile bu konuda yıllarca çalışmak gereksinme duymaktadır.
Mason Nasıl bir İnsandır? …
Her mason, toplumumuzun içindeki sıradan insanlardan biridir.
Sizden farklı değildir. Ne yetkin (mükemmel) denilebilecek düzeyde çok üstün niteliklerle donanmıştır, ne de kötü bir kişidir.
Her masonun, diğer tüm insanlar gibi, doğrularıyla birlikte yanılgıları, olumlu yönlerinin yanı sıra noksanlıkları vardır.
Bir mason, Masonluğun amaç ve ilkelerini benimseyip bunları içine sindirerek sahiplendikçe, diğer masonlarla bilgi ve görüş alış verişi yaparak kendini geliştirdikçe daha olgunlaşabilir. Bu çabasını sürdürdükçe yetkinleşmeye doğru ilerleme olanağını elde eder.
Hiçbir mason,
hatta hiçbir mason örgütü,
tek başına
Masonluğun tümünü temsil edemez.
Kimi masonların bireysel tutum ve davranışlarına, hatta belirli bir mason örgütünün özelliklerine bakarak Masonluğun evrensel boyuttaki tümü üzerinde bir yargıya varılamaz. Bu konuya çok yönlü ve geniş kapsamlı olarak bakılmalı, ancak ondan sonra bir değerlendirme yapılmalıdır.
Hiç kimse,
bir kurum ya da bir kişi hakkında
onu iyice tanımadan,
onu tüm yönleriyle bilmeden
doğru bir yargıya varamaz.
Masonluk hakkında bir övgü ya da yüceltmeye, bir eleştiri ya da kötülemeye girişmeden önce, bu konuda iyice bilgi sahibi olmak gerekir. Yoksa Masonluk hakkında söylenen kötüleyici sözler bir safsata olmaktan öteye gidemez.
Nitekim, yıllarca masonların kendilerine yöneltilmiş çeşitli suçlamalara hiçbir yanıt vermemiş olmalarının bir nedeni de budur. Safsata ile uğraşıp zaman yitirmek istememişlerdir. Masonluğu kötüleyenler ile hiçbir sonuç vermeyecek demagojiye girmekten sakınmışlardır.
Masonluğun Doğru Tanımı:
Masonluğu doğru tanımlamanın zorluğundan söz edip konuyu geçiştiremeyiz.
Noksan bile olsa, bazı tanımlar yapabilmeliyiz.
İşte bu tanımlardan birkaçı:
Masonluk, kendine özgü bir kuruluşu ve bir örgütlenme şekli olan, sosyal içerikli bir dernektir.
Masonluk, olgunlaşmak ve yetkinleşme yolunda ilerlemek isteyenler için, düşünsel ve töresel, insancı (hümanist) nitelikli bir kurumdur.
Masonluk, öncelikle akıl verilerine dayanarak ve bilimsel yöntemlerle gerçekleri araştırma yöntemi ve sanatıdır.
Masonluk, amaçlarının gerçekleştirilmesine gönül vermiş, ilkelerini içtenlikle benimsemiş, 'mason' denilen kişilerin topluluğudur.
Masonluk, özgür düşüncelerin üretildiği, bunların özgürce görüşülüp tartışıldığı bir ortamdır.
Masonluk iyiyi, doğruyu, güzeli benimsemeyi öncelikle tutan bir yaşam biçimidir.
Fakat Masonluk tek başına bunlardan hiçbiri değildir.
Masonluk bunların hepsidir; hatta çok daha fazlasıdır.
Masonluğa bir olumsuz ön yargı ile bakanlar, masonları çeşitli bakımlardan suçlayıp onları ve Masonluğu kamu oyunun gözünde küçük düşürmeye çalışanlar, sözlüklere Masonluğun tanımı için birtakım başka karşılıklar da yerleştirmişlerdir.
Öyle ki, Masonluk yer yer 'kötülük', 'dinsizlik', 'şeytanlık', 'tanrıtanımazlık', 'düzenbazlık', 'çıkarcılık' ve bunlara benzer çeşitli olumsuzluklarla eş anlamlı gibi gösterilmiştir.
Masonluğu birtakım doktrinlerle özdeşleştirenler, masonları belirli bir ulusun uyduları gibi göstermeye çalışanlar da olmuştur.
Masonluğun ne olduğunu ve ne olmadığını bilmeyenlerce kötülenmesinde, çok kötü bir şey olduğunun sanılmasında, bir zamanlar kasıtlı olarak yapılmış yukarıdaki gibi mecazî tanımların, ipe sapa gelmez suçlamaların etkisi vardır.
Böyle kasıtlı tanımların ve nitelendirmelerin yapılmış olması, Masonluğun amaçlarının ve ilkelerinin, birtakım kişilerin ve belirli zümrelerin görüşlerine ters düşmesi, işlerine gelmeyişi, hatta çıkarlarını zedelemesidir.
Masonluğa saldıranların ve masonları kötüleyenlerin en büyük korkusu, Masonluğun ne olduğunun ve ne olmadığının toplumda iyice ve açıkça anlaşılmasıdır.
İşte şimdi biz, bunu yapıyoruz:
Masonluğun ne olduğunu herkese açıkça anlatıyoruz.
Masonluk üzerine örtülmüş sis perdesini kaldırıyoruz.
Bu açıklamaları yapışımızın nedeni yanlış anlaşılmasın.
Masonluğa saldıranlara ve masonları suçlayanlara yanıt vermekte değiliz.
Masonluğun ne olduğunu, bu konudaki gerçekleri
öğrenmek isteyenlere bilgi vermek istiyoruz.
Eğer siz bu konuda gerekli bilgileri edinmek istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmalısınız:
- Masonluğun amaçları nelerdir?
- Masonluğun ilkeleri nelerdir?
- Masonluğun dünya görüşü nasıldır?
- Masonluk'taki örgütlenme sistemi nasıldır?
- Masonluk'ta ne gibi çalışmalar yapılır?
- Masonluğun tarihçesi nedir?
Eğer konuya özellikle Türkiye açısından bakmak istiyorsanız, şu soruların yanıtlarını bulmak da sizin için önemli olacaktır:
- Türkiye'de Masonluk nasıl kurulmuş, nasıl gelişmiştir?
- Türkiye'deki Masonluğun yabancı ülkelerdeki Masonlik ile ne gibi bir ilişkisi vardır?
- Türkiye'deki Özgür Masonluğun özellikleri nelerdir?
Sitemizde bu soruların yanıtlarını özetlenmiş olarak bulacaksınız.
Fakat anlattıklarımız size yetersiz gelebilir.
1990 yılında öldürülen MİT müsteşar yardımcısı Hiram Abas da Mason'dur.Turgut Özal'la çok yakın ilişkileri vardı.
bakınız: Bay Pipo, Soner Yalçın