Olgun insan ilk görüşte aşık olmaz.. iki insan, kendi geçmişleri ve siyaset, sanat bilim ve yemek üzerine düşüncelerini paylaştıktan sonra ancak birbirlerini sevmeye hazır hale gelir.
Yer gök dolu bu aşk olur, aşksız hiç nesne yok durur, bile oludur gösteren, ol aşka esir olan benim. Aşka bünyad uran benim.
Yunus, 13. Yüzyıl, Vahdeti Vücud, Kendi.
Türk kültürünü yabana atmak da, biraz ayıp olur. Allah aşkıyla, dünya aşkı arasında bir fark yoktur, çünkü birbirinin tamamlayıcısıdır, onun için Mevlana ölüme, - Düğün gecesi - der, artık hitamına erer, çünkü, - Ruhumdan üfledim - demişti, ve ondan - Hoşça bak zatına, Zübdei Alemsin - der Şeyh Galible, Yani gözbebeğimsin, ama, hakedersen, bu geçiş mekanında marifetlerin, belirleyecek o konumu, o da gayret ve katkıyla, yoksa, yolun açık olsun, güle güle.
Her gün yeni bir şarkıda buluyorum seni ve güzel gözlerini. Ruhumu besleyen, benim olduğum yerden çok daha başka bir yere götüren, bana herkesten farklı bir haz veren bu başıma gelen.
Ne güzel bir güneş var. Yağmur bitti gitti. Çok hoş bir güneş çıkmış. Yürüyüşe gitmeliyiz.” “Gerçekten de buradasın tarlakuşum! Gitmedin mi sen? Bir saat kadar önce senin gibi bir tarlakuşunun sesini duydum. Ormanda şakıyordu. Ama onun şarkısı benim kulağıma hoş gelmiyordu. Güneş de umurumda değil. Benim duymak istediğim tek şey Jane'imin sesi. Benim asıl güneşim onun varlığı.” Jane Eyre, Charlotte Brontë
Laleliden dünyaya giden bir tramvaydayız, nasıl oluyorsa oluyor, sen yüreğimi elliyorsun, ve sevişmek gündeme geliyor, dünyanın bütün kıtalarında, afrika dahil.
Hayal etmeyen insan olmaz, hayallerdir somutlaşarak eylemlere dönüşen işler. İnsan aslında eylemler hayal eder fiziksel özellikleri çok nadirdir. Fiziksel özellikler kişinin haz alma seviyesinde kendisine belirlediği kriterlerdir. Fakat zaman zaman o kriterlerdeki insanlara rastlar fakat aklıyla ya da karekter yapısıyla uyuşmadığından o kişiye sempati duymaz. Duygusal etkileşim, hayalleri ve kriterleri ile uyumlu olan biriyle karşılaştığında önce göz temasıyla başlayıp etkilenmenin devam etmesi halinde kişide hormonal yükselmeyle oluşan anlık duygu. Bu duygunun devam edebilmesi için karşısındaki insanın da aynı etki alanında olması gerekir. Olmazsa kişi platonik olarak ilgi duymaya devam eder. Bir süre sonra kendiliğinden geçer. Geçmeyen durumlar ise artık hastalık olarak nitelendirilir. Karşılıklı olduğunu düşünürsek o da çok uzun ömürlü değildir. Eğer devam ediyorsa kişiler birbirini tamamlayan unsurlardan dolayı birlikte olmaktan haz aldıkları ve alışkanlık olduğu içindir. İşte bu evreye geçilirse ilişkide karşılıklı sevgi gelişmiş ve devamlılığı oluşmuştur. Aslında aşk denilen şey anlık bir duygudur. Yukarıda anlatılanlar gerleşmediğinde bağımlılığa dönüşürse patolojik bir olgudur. A.B
"Âşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişsinizdir. O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır; onu bunca zamandır beklemiş olduğunuz için ezelden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir, ama aynı zamanda size gayet yabancıdır. Tanıdık yabancı kişilerdir onlar. Rüyalarınızı süsleyen bu kişiyle tanışmayı ne kadar istiyor, umut ve hayal ediyor olursanız olun onu özlemeye ancak onunla tanıştıktan sonra başlarsanız. Yokluğunu hissetmek için önce onunla tanışmamız gerekir."
Bir karşılaşmanın pek çok değişkeni, sen tam anlamadan bilinçdışında billurtaştırması, bilincin de payı var, ama, düşük, zaten yüksek olsa, ona hesap kitap denir, çoktan ölü doğmuş demektir, işte, modern evre sana bu ölümü hediye ediyor, sağlığını bozan da bu, matematik gereklidir de, fazlası nesnelleştirir, halbuki sen öznen arttıkça sağlığını kurabilen bir canlısın, yani özneyi solduran aşama da çıkış noktası, samimiyetini tesis etmek, olur mu, biraz zor olur, ancak gayret, biraz katkı sağlayacak, tercihlerin, yoksa devre dışısın, geçmiş olsun, biletler çöpe.
Ne demek istiyor dağlarca, ya da o, çünkü onun güzelliğinin yarattığı aşkın sonucu ömrün, vesile varlıkları ile, yani annen, baban, onun için aşk en hayati olgusu yeryüzünün hem devamlılılık, hem da haz derinliklerinin kaynağı, hatırlayalım Şeyh Galib neden Güzellik ve Aşk diyordu, çünkü güzellik üretiyordu, aşkı, o cazibe yaşam bağışlıyordu, modern de yokmu yani, giderek soluyor, tabii, bir cesetleşme sürecine doğru, o sentetik ihtiyaçlar harç tutmadığı için ortaya çıkıyor, ya da çağdaş imha süreçleri yaşarken canlılığını yönetemez hale geliyorsun, beslenme kaynakların yapaylaşmış, doğa gibi doğallığını yitiriyor, geri dönüşü olur mu, artık çok zor, kişisel gayretlerle belki, her çağın kendi arazları, bu çağda böyle seyrediyor, ondan - Gizlice ağlayarak biri sevmezse, daha da koyulaşır gecemiz - diyor, aslında o gidişata, atılmış bir çığlık, hiçbir şeyi çözmeyecek, eskilerin dediği gibi - olacakla öleceğe çare bulunmaz - her çağda olduğu gibi herşey kişisel gayretinle o da belki mümkün, yoksa çoktan planın hazır, kefeni yırtacak olan sensin, öyle bir iştahın, niyetin var mı, sorun orda, hepsinden önemlisi, kafan basıyor mu, yoksa gidişat kafana basacak, geriye ne kalır, yaşar görürsün.
Rivayet odur ki Osmanlı zamanında külhanbeyi tavırlarıyla öne çıkan bir delikanlı oturduğu muhitteki bir kıza aşık olur. Gel zaman git zaman bir fırsatını bulur ve ilan-ı aşk eder:
“ — Ey dilber-i ranâ, çehresi müstesna! Gül cemâlinizin ihtişamıyla müşerref olunca sâika-i aşkınızdan ihya oldum. Nâçizane niyyetim asla zât-ı âlinizi tâciz değil, bilakis maksad-ı samimiyemi izhar etmektir. Şayet siz de imtizaç-ı kalp ettiniz ise dest-i izdivacınıza tâlibim. “
Hanım kızımız cevabı yerleştirir:
“ — O ablak suratına bir sille-i osmanî nakşedersem, Paşa babamın işitmesine mahal kalmaz, şuracıkta sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz!“
aşk dillere destan olduğu gibi bir şey değil bence, çok basitleştirdik günümüzde gibi geliyor. aşk dediğimizde aklıma yanmalar geliyor böyle cayır cayır. mahvolmak... ayaklarını perişan edecek dikenli patikanın sonunda bir sahili çağrıştırıyor bana, bazen de uçurum. en nihayetinde mutlu sonla bitmiyor her hikaye. sen bitiyorsun da mutluluk mahşere
Nefes alıp verirken düşünürüm Aşkın ne olduğunu, Düşlerimde yolculuk ederim, İçimdeki sırları ararım, Ruhumun derinliklerine inerim. Belki ordasındır diye seni ararım.
Aşk, çakmalarından gerçeğine ulaşılamayan zifiri bir gece gözün gözü görmediği bir sahada aydınlık Sözün özü görmediği bir gündüz de karanlık Aşk her zaman bazen de bir anlık.
Gizlice ağlayarak biri sevmezse daha da koyulaşır gecemiz,
Elimi tutarken sendeliyorsun, ama, bilmek istiyorum gerçek mi
elimi tuttuğun.
Turan OFLAZOĞLU, Mistik ŞAİR.
Adın yasaklanınca bana, o uzak, uzak ülkelerde,
Mihriban derim birine, sığınıp sesinin sürekli şafağına.
Turan OFLAZOĞLU, 1932
Olgun insan ilk görüşte aşık olmaz.. iki insan, kendi geçmişleri ve siyaset, sanat bilim ve yemek üzerine düşüncelerini paylaştıktan sonra ancak birbirlerini sevmeye hazır hale gelir.
Aşk Üzerine
,
Alain de Botton
Sayfa 57
Yer gök dolu bu aşk olur, aşksız hiç nesne yok durur,
bile oludur gösteren, ol aşka esir olan benim.
Aşka bünyad uran benim.
Yunus, 13. Yüzyıl, Vahdeti Vücud, Kendi.
Türk kültürünü yabana atmak da, biraz ayıp olur.
Allah aşkıyla, dünya aşkı arasında bir fark yoktur, çünkü birbirinin tamamlayıcısıdır, onun için Mevlana ölüme, - Düğün gecesi - der, artık hitamına erer, çünkü, - Ruhumdan üfledim - demişti, ve ondan - Hoşça bak zatına, Zübdei Alemsin - der Şeyh Galible, Yani gözbebeğimsin, ama, hakedersen, bu geçiş mekanında marifetlerin, belirleyecek o konumu, o da gayret ve katkıyla, yoksa, yolun açık olsun, güle güle.
Her gün yeni bir şarkıda buluyorum seni ve güzel gözlerini. Ruhumu besleyen, benim olduğum yerden çok daha başka bir yere götüren, bana herkesten farklı bir haz veren bu başıma gelen.
Ne güzel bir güneş var. Yağmur bitti gitti. Çok hoş bir güneş çıkmış. Yürüyüşe gitmeliyiz.” “Gerçekten de buradasın tarlakuşum! Gitmedin mi sen? Bir saat kadar önce senin gibi bir tarlakuşunun sesini duydum. Ormanda şakıyordu. Ama onun şarkısı benim kulağıma hoş gelmiyordu. Güneş de umurumda değil. Benim duymak istediğim tek şey Jane'imin sesi. Benim asıl güneşim onun varlığı.”
Jane Eyre, Charlotte Brontë
Kaçmak. En azından benim için. Bu kadar yoğun bir duygu ağır geldiği için kaçmak, saklanmak ve görmezden gelmek.
Önce öp, sonra doğur beni. - Cemal SÜREYA, 1990,
Laleliden dünyaya giden bir tramvaydayız, nasıl
oluyorsa oluyor, sen yüreğimi elliyorsun, ve sevişmek
gündeme geliyor, dünyanın bütün kıtalarında, afrika dahil.
Cemal SÜREYA.
hem acı hem tatlı demişti ilber ortaylı... bana göre de öyle yeri geldiğinde merhamet yeri geldiğinde kin ve nefret..
Aşka esir olan benim. - Nesimi, 14. Yüzyıl, Kendi, Vahdeti Vücud.
Deniz kızlarının gözünden güneşe mavi taşıyan çocuklara şair demeyi gerektiriyordu cenab-ı aşk...
https://music.
Hayal etmeyen insan olmaz, hayallerdir somutlaşarak eylemlere dönüşen işler. İnsan aslında eylemler hayal eder fiziksel özellikleri çok nadirdir. Fiziksel özellikler kişinin haz alma seviyesinde kendisine belirlediği kriterlerdir. Fakat zaman zaman o kriterlerdeki insanlara rastlar fakat aklıyla ya da karekter yapısıyla uyuşmadığından o kişiye sempati duymaz. Duygusal etkileşim, hayalleri ve kriterleri ile uyumlu olan biriyle karşılaştığında önce göz temasıyla başlayıp etkilenmenin devam etmesi halinde kişide hormonal yükselmeyle oluşan anlık duygu. Bu duygunun devam edebilmesi için karşısındaki insanın da aynı etki alanında olması gerekir. Olmazsa kişi platonik olarak ilgi duymaya devam eder. Bir süre sonra kendiliğinden geçer. Geçmeyen durumlar ise artık hastalık olarak nitelendirilir. Karşılıklı olduğunu düşünürsek o da çok uzun ömürlü değildir. Eğer devam ediyorsa kişiler birbirini tamamlayan unsurlardan dolayı birlikte olmaktan haz aldıkları ve alışkanlık olduğu içindir. İşte bu evreye geçilirse ilişkide karşılıklı sevgi gelişmiş ve devamlılığı oluşmuştur. Aslında aşk denilen şey anlık bir duygudur. Yukarıda anlatılanlar gerleşmediğinde bağımlılığa dönüşürse patolojik bir olgudur.
A.B
"Âşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişsinizdir. O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır; onu bunca zamandır beklemiş olduğunuz için ezelden beri tanıyormuşsunuz gibi gelir, ama aynı zamanda size gayet yabancıdır. Tanıdık yabancı kişilerdir onlar. Rüyalarınızı süsleyen bu kişiyle tanışmayı ne kadar istiyor, umut ve hayal ediyor olursanız olun onu özlemeye ancak onunla tanıştıktan sonra başlarsanız. Yokluğunu hissetmek için önce onunla tanışmamız gerekir."
Adam Phillips, Kaçırdıklarımız
aşk guzel bır duygunun yanı sıra geçen birşeydir,yanına sevgiyi getiremezsseniz uçup gider...
Şartlar ne olursa olsun, dogru bir bedende vücut bulmak, var olmak.
Denizinde girdaptır...
Bir karşılaşmanın pek çok değişkeni, sen tam anlamadan bilinçdışında billurtaştırması, bilincin de payı var, ama, düşük, zaten yüksek olsa, ona hesap kitap denir, çoktan ölü doğmuş demektir, işte, modern evre sana bu ölümü hediye ediyor, sağlığını bozan da bu, matematik gereklidir de, fazlası nesnelleştirir, halbuki sen öznen arttıkça sağlığını kurabilen bir canlısın, yani özneyi solduran aşama da çıkış noktası, samimiyetini tesis etmek, olur mu, biraz zor olur, ancak gayret, biraz katkı sağlayacak, tercihlerin, yoksa devre dışısın, geçmiş olsun, biletler çöpe.
Aşkımdaki ömrüne ait. -
Ne demek istiyor dağlarca, ya da o, çünkü onun güzelliğinin yarattığı aşkın sonucu ömrün, vesile varlıkları ile, yani annen, baban, onun için aşk en hayati olgusu yeryüzünün hem devamlılılık, hem da haz derinliklerinin kaynağı, hatırlayalım Şeyh Galib neden Güzellik ve Aşk diyordu, çünkü güzellik üretiyordu, aşkı, o cazibe yaşam bağışlıyordu, modern de yokmu yani, giderek soluyor, tabii, bir cesetleşme sürecine doğru, o sentetik ihtiyaçlar harç tutmadığı için ortaya çıkıyor, ya da çağdaş imha süreçleri yaşarken canlılığını yönetemez hale geliyorsun, beslenme kaynakların yapaylaşmış, doğa gibi doğallığını yitiriyor, geri dönüşü olur mu, artık çok zor, kişisel gayretlerle belki, her çağın kendi arazları, bu çağda böyle seyrediyor, ondan - Gizlice ağlayarak biri sevmezse, daha da koyulaşır gecemiz - diyor, aslında o gidişata, atılmış bir çığlık, hiçbir şeyi çözmeyecek, eskilerin dediği gibi - olacakla öleceğe çare bulunmaz - her çağda olduğu gibi herşey kişisel gayretinle o da belki mümkün, yoksa çoktan planın hazır, kefeni yırtacak olan sensin, öyle bir iştahın, niyetin var mı, sorun orda, hepsinden önemlisi, kafan basıyor mu, yoksa gidişat kafana basacak, geriye ne kalır, yaşar görürsün.
İlan-ı aşk’ın Osmanlıca’sı
Rivayet odur ki Osmanlı zamanında külhanbeyi tavırlarıyla öne çıkan bir delikanlı oturduğu muhitteki bir kıza aşık olur. Gel zaman git zaman bir fırsatını bulur ve ilan-ı aşk eder:
“ — Ey dilber-i ranâ, çehresi müstesna! Gül cemâlinizin ihtişamıyla müşerref olunca sâika-i aşkınızdan ihya oldum. Nâçizane niyyetim asla zât-ı âlinizi tâciz değil, bilakis maksad-ı samimiyemi izhar etmektir. Şayet siz de imtizaç-ı kalp ettiniz ise dest-i izdivacınıza tâlibim. “
Hanım kızımız cevabı yerleştirir:
“ — O ablak suratına bir sille-i osmanî nakşedersem, Paşa babamın işitmesine mahal kalmaz, şuracıkta sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz!“
aşk dillere destan olduğu gibi bir şey değil bence, çok basitleştirdik günümüzde gibi geliyor. aşk dediğimizde aklıma yanmalar geliyor böyle cayır cayır. mahvolmak... ayaklarını perişan edecek dikenli patikanın sonunda bir sahili çağrıştırıyor bana, bazen de uçurum. en nihayetinde mutlu sonla bitmiyor her hikaye. sen bitiyorsun da mutluluk mahşere
Aşk,
Birine, senin hayatını mahvetme fırsatı vermek ve bunu yapmayacağına güvenmektir...
olsaydı...birkaç cümle yazardık.
Nefes alıp verirken düşünürüm
Aşkın ne olduğunu,
Düşlerimde yolculuk ederim,
İçimdeki sırları ararım,
Ruhumun derinliklerine inerim.
Belki ordasındır diye seni ararım.
Aşık olun oldurun!
Aşk denen duyguyu hiç yaşama imkanımız olmadı ki yorumunu yapma şerefine nail olabilelim..
Sevgi
Aşk, çakmalarından gerçeğine ulaşılamayan zifiri bir gece
gözün gözü görmediği bir sahada aydınlık
Sözün özü görmediği bir gündüz de karanlık
Aşk her zaman bazen de bir anlık.