Yani o dönemin teknik devinde ortaya çıkan devasa vahşet, aslında tekniğin insan doğasını parçalamasıyla doğru orantılıdır, her türlü vahşeti yapan naziler, akşam eve gidince biraz içip sarhoş olarak biz ne yaptık diye ağlıyorlardı, artı dağılmış bütünlük tekrar bir türlü kazanılamıyordu, çünkü artık her parça bir yandaydı, madde derinin altına işlemişti bir kere, yani hayatı kolaylaştıran teknik oyunun gereği bedel de ödetiyordu, sen kimsin diyenlere, ve her tarafa saldırdıklarında aslında aynı dünyayı paylaşanlar toplanıp derslerini verdiler o fikre karşı olduklarından değildi bu, kendilerine karşı olmasıydı, Ruanda da yapsan sorun olmazdı mesela, onda Nürneberg sahtelik mahkemelerinde, Sovyetlere karşı zayıf kalmamak için, onların desteği gerekir diye Nürnberg mahkemelerini yarım bırakıp işlerine baktılar, görünürde çok rasyoneldi ama, etik değildi, işte Kuran bunların çetelesini tutar, etik olanla, rasyonel olanı bir arada tutanı ve bunun için savaşanı kutsar, ve dedelerinin farkı burdan gelir, üstünlüğü de, bu ne üstünlüğü takva üstünlüğü, onlar birbirine üstünlük taslamazdı, kültürlerin de bu ayıptır, modern de vardı, yarış ve birbirine herhangi bir nitelik atfederek, ben farklıyım psikozu, yani modern hastalığı, dedelerin herkesdi ve herkes için uğraşıyordu, Allah adına, öncelikle de kendilerini garantiye alma amaçlı, yani hizmetkarınım, şimdiki anlayışla, madem yarattın hizmetçimiz de ol, devamını getir diyecek kadar ne oldum delisi değillerdi, gerçek yükselişin kulluktan geçtiğini bilirlerde, önce kul olurlar, ve sonra herşey olmaya hak kazanırlardı. İşte o modern anlayışın başkasın böcek görme hali, ve burdaki kötü kopyaları, Bosna da eğlenerek seyretti insanların katledilmelerini, sonra da güya mahkeme kurdu, yersen, daha sonra da gene fiktif bir senaryo ile Irağa girerek vahşet ayinlerini yaptılar, yağmalayarak, üstelik, hatta kendi evinde insanlara işkenceler yaparak, kim hesap soracak, zaten sen kimsin demiş, kimse yok ki, oyun işte o, kuyu müşterisini toplayarak nöbetçiliğini başka bir kuyuya devreder, yeni kurbanlar marifetlerini sergilerken o da çalışkan doğasını icra eder, yani mikrop dezenfektasyonu zamanın başından beri aksamadan devam eder ve hep aynı ölçülerle, iyiliği güzelliği insana ulaşmayı engelleyenleri toplayıp canlı canlı işkence ederek, tarihin belki de en önemli istisnalarından Osmanlı Türkleri o da tabii ki hepsi değil, bu çoktan seçme, ama, bugünden kesin daha fazla sayıdar bu maratonu koştular ve kazandılar, artık inanç değil tecrübe konusuydular.
Anlayış, kendini anlamak.... idrak.... yaratılmış sayıları kadar anlayış olduğunu bilmek... herkesin kendi idrakince anlayabileceğini anlamak.... anlayış, (An) , (La: yokluk) , (I) , (Ş) , Anda ki yokluğu birde bulmak....
Anlayış,karşındakini anladığın ana kadar,o nu tanıyana kadar bir eziyet,o nu tanıdıktan sonrada bir olgunluk ibaresi....
Gerçekte olması gereken ise hayata karşı bir duruş biçimi,olayları üçünçü bir gözle objektif yorumlayıp,karşındakine sana davranılmasını istediğin gibi davranmak...
Anlayışı tarif etmek o kadar göreceliki..Genel anlamda insanın insana gösterebileceği hoşgörüdürki; Maalesef günümüz insanlarından büyük bir kesimin uygulayamadığı yada uygulamak istemediği bir insani duygu.İnsanı insana köle yapan,insanlığı öldüren,vuran,kırdıran,aç bırakan,sevdiren,kızdıran,sadırtan,kollayan,ve bunun gibi sayamayacağımız kadar duyguyu içinde barındıran bir duygu kelimesi.Ama maalesefki bu duyguyu hissetmeyen ve bu duygu içinde olmayan insanların hal ve bekası ortada.Sevdayı,sevmeyi,sevilmeyi,saygıyı,bir arada yaşamayı çağrıştıran bir duygu.
anlayış kavramı üç beş satırla izah edilecek bir kavra değildir. karşındaki insanın hali ruhuyesi ne olursa olsun onun durumunu iyimser karşılamak, senin yardımına ihtiyaç duyuyorsa ondan hiçbir beklentin olmadan destek çıkabiliyorsan, bence anlayışlı bir kişsindir. bu benim verdiğim basit bir örnek. anlayış kavramı ben yaşıyorum diyebilen herkesin sahip olması gereken bir kavramdır.
kendini karşındakinin yerine koyabilmek ve yaptığının sebeplerini içinde bulduğu şartlara göre değerlendirip onu anlayabilmek -gebertmemek için- hep ben hep ben diyenler için zor bir durum.. hep sen hep sen diyenlerde sömürüye uğrar.. bence sadece anneler anlayışlı olabiliyor..
Yani o dönemin teknik devinde ortaya çıkan devasa vahşet, aslında tekniğin insan doğasını parçalamasıyla doğru orantılıdır, her türlü vahşeti yapan naziler, akşam eve gidince biraz içip sarhoş olarak biz ne yaptık diye ağlıyorlardı, artı dağılmış bütünlük tekrar bir türlü kazanılamıyordu, çünkü artık her parça bir yandaydı, madde derinin altına işlemişti bir kere, yani hayatı kolaylaştıran teknik oyunun gereği bedel de ödetiyordu, sen kimsin diyenlere, ve her tarafa saldırdıklarında aslında aynı dünyayı paylaşanlar toplanıp derslerini verdiler o fikre karşı olduklarından değildi bu, kendilerine karşı olmasıydı, Ruanda da yapsan sorun olmazdı mesela, onda Nürneberg sahtelik mahkemelerinde, Sovyetlere karşı zayıf kalmamak için, onların desteği gerekir diye Nürnberg mahkemelerini yarım bırakıp işlerine baktılar, görünürde çok rasyoneldi ama, etik değildi, işte Kuran bunların çetelesini tutar, etik olanla, rasyonel olanı bir arada tutanı ve bunun için savaşanı kutsar, ve dedelerinin farkı burdan gelir, üstünlüğü de, bu ne üstünlüğü takva üstünlüğü, onlar birbirine üstünlük taslamazdı, kültürlerin de bu ayıptır, modern de vardı, yarış ve birbirine herhangi bir nitelik atfederek, ben farklıyım psikozu, yani modern hastalığı, dedelerin herkesdi ve herkes için uğraşıyordu, Allah adına, öncelikle de kendilerini garantiye alma amaçlı, yani hizmetkarınım, şimdiki anlayışla, madem yarattın hizmetçimiz de ol, devamını getir diyecek kadar ne oldum delisi değillerdi, gerçek yükselişin kulluktan geçtiğini bilirlerde, önce kul olurlar, ve sonra herşey olmaya hak kazanırlardı. İşte o modern anlayışın başkasın böcek görme hali, ve burdaki kötü kopyaları, Bosna da eğlenerek seyretti insanların katledilmelerini, sonra da güya mahkeme kurdu, yersen, daha sonra da gene fiktif bir senaryo ile Irağa girerek vahşet ayinlerini yaptılar, yağmalayarak, üstelik, hatta kendi evinde insanlara işkenceler yaparak, kim hesap soracak, zaten sen kimsin demiş, kimse yok ki, oyun işte o, kuyu müşterisini toplayarak nöbetçiliğini başka bir kuyuya devreder, yeni kurbanlar marifetlerini sergilerken o da çalışkan doğasını icra eder, yani mikrop dezenfektasyonu zamanın başından beri aksamadan devam eder ve hep aynı ölçülerle, iyiliği güzelliği insana ulaşmayı engelleyenleri toplayıp canlı canlı işkence ederek, tarihin belki de en önemli istisnalarından Osmanlı Türkleri o da tabii ki hepsi değil, bu çoktan seçme, ama, bugünden kesin daha fazla sayıdar bu maratonu koştular ve kazandılar, artık inanç değil tecrübe konusuydular.
Kimileri tek bir söz söylemesen bile anlar seni, kimileriyse destan yazsan yine anlamaz..
fazlası zarar...'herkes gibi yaşasana sen'
Anlayış, kendini anlamak....
idrak....
yaratılmış sayıları kadar anlayış olduğunu bilmek...
herkesin kendi idrakince anlayabileceğini anlamak....
anlayış, (An) , (La: yokluk) , (I) , (Ş) , Anda ki yokluğu birde bulmak....
her iki tarafın da beklentisi! ..
anlaşılmaya çalışıldığını anlamak ve anlayışlı yaklaşmak gerek.
'yapabileceğim bir şey yok' demeyeceksin, duyarsı(zsı) n! ..
karşındakine bağlıdır..
anlayışlı olabilmek için karşındakinin kendini anlatabilmesi lazım....
Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil,
kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum..
Geride bıraktığım bir düşünce değil,
açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül...
Yine de daha fazla oyalanamam...
Herşeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor;
yola çıkmalıyım...
H.Cibran
...
ameli amelle,ilmi ilimle,sureti suretle,manayı da mana ila anlamk mümkündür...(*)
her şey kendi cinsiyle bilinir...
anlayış insanın dikkat noktasındaki kavrayışıdır. dikkat ettiği obje veya subjenin kendisine göndermiş olduğu bilgileri alış ve kavrayıştır...
Anlayış, hatalar bahçesine ekilse bile yeşerebilir..
Anlayış,karşındakini anladığın ana kadar,o nu tanıyana kadar bir eziyet,o nu tanıdıktan sonrada bir olgunluk ibaresi....
Gerçekte olması gereken ise hayata karşı bir duruş biçimi,olayları üçünçü bir gözle objektif yorumlayıp,karşındakine sana davranılmasını istediğin gibi davranmak...
Anlayışı tarif etmek o kadar göreceliki..Genel anlamda insanın insana gösterebileceği hoşgörüdürki; Maalesef günümüz insanlarından büyük bir kesimin uygulayamadığı yada uygulamak istemediği bir insani duygu.İnsanı insana köle yapan,insanlığı öldüren,vuran,kırdıran,aç bırakan,sevdiren,kızdıran,sadırtan,kollayan,ve bunun gibi sayamayacağımız kadar duyguyu içinde barındıran bir duygu kelimesi.Ama maalesefki bu duyguyu hissetmeyen ve bu duygu içinde olmayan insanların hal ve bekası ortada.Sevdayı,sevmeyi,sevilmeyi,saygıyı,bir arada yaşamayı çağrıştıran bir duygu.
anlayış kavramı üç beş satırla izah edilecek bir kavra değildir. karşındaki insanın hali ruhuyesi ne olursa olsun onun durumunu iyimser karşılamak, senin yardımına ihtiyaç duyuyorsa ondan hiçbir beklentin olmadan destek çıkabiliyorsan, bence anlayışlı bir kişsindir. bu benim verdiğim basit bir örnek. anlayış kavramı ben yaşıyorum diyebilen herkesin sahip olması gereken bir kavramdır.
Anlayış,karşındakini anlamak ve karşındaki tarafındanda,anlaşılmayı beklemektir.
kendini karşındakinin yerine koyabilmek ve yaptığının sebeplerini içinde bulduğu şartlara göre değerlendirip onu anlayabilmek -gebertmemek için- hep ben hep ben diyenler için zor bir durum.. hep sen hep sen diyenlerde sömürüye uğrar.. bence sadece anneler anlayışlı olabiliyor..
basit bi çoluk çocuk bahanesi, açıkça söyleyemediğin şeyleri bunun arkasına saklayı verirsin...
fazlası gereksiz şey
Seslerin Grafiklerin beyinde yorumlanması...
karşımızdaki insanında bizim kadarhata yapabilme olasılığını bilmek ve sevgimizle bazı istisnai durumları affedebilmektir