Kendine bile açıklayamadığın gönül yaralarının sarılması kendi ellerinle, Kabe'nin etrafında tavaf ederken beynin kalbin ve aklın arasındaki sıkışıklık, Yediğin hayat kazıklarının sabır diye sineye çekilmesi Var iken yok oluşun...
Kendine bile açıklayamadığın gönül yaralarının sarılması kendi ellerinle, Kabe'nin etrafında tavaf ederken beynin kalbin ve aklın arasındaki sıkışıklık, Yediğin hayat kazıklarının sabır diye sineye çekilmesi Var iken yok oluşun...
HÜZÜN Çocukluğumdaki çamurlu yolları arıyorum En masum gülüşleri belleğime soruyorum Düşlerimin ülkesinde hep sizi özlüyorum Nerdesin yedi çocuk büyüten mübarek kadın Kâh baba, kâh amca, kâh komşu, dede yarısı Ağlamak yasaklı, gözümdeki kahraman adam Döner mi gece gündüze, çıkar mıyım sabaha? Bir safta kıyamda görürdüm sizi, dönmüşken kıblegâha Zamane eserlerde aynı olur mu devr-i revan Dön dese geriye akrep, dinler mi yelkovan? Maziyi düşününce açılır belleğin yara bandı Gün soldu gece oldu, dede ocağım da yandı. matfatabay
sadece yaprak düşmez dalından bir şiir düşer kendiliğinden bir kâğıda bir şarkı düşer en acıtan sesiyle kulağa bir gidiş bileti kesilir dönüşü olmayan bir kuru dal kırılır yürekten, ses çıkarmadan...
hoşça kalların mevsimidir Eylül kendine iyi bakların beni unutmaların...
Çok iyi bildiğim o serinlikten sonra, çok iyi bildiğim o hüzün... Bitmek bilmeyen bir yoksunluk, dinmek bilmeyen bir hasret , aradan geçen onca yıla rağmen arada bir kanayan o derin yara...
kaç kişi sevdi kim bilir, zarif anlarını senin ve o güzelliğini gerçek ya da yalan bir aşkla?..
ne ki, gerçekte tek kişi sevdi seni sendeki o yanıp tutuşan gezgin gönlü ve değişen yüzündeki kederi... (.....) mırıldanarak, biraz da.üzüntüyle, nasıl da kaçıp gitti aşk adım adım dağlardan öte ve yüzünü bir tutam yıldızın arasına gömerek...
* Yaşlandığında, William Butler Yeats (Çetin Türkyılmaz çevirdi)
yaz başıydı gittiğinde, bir aşkın ilk günleriydi daha... (.....) "eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı" isteyen notunu buldum kapımda... altına "saat: 16.00" fiye yazmıştın. ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını takvim tutmazlığını aramızda bir düşman gibi duran zaman'ı...
daha o gün anlamalıydım benim sana erken senin bana geç kaldığını...
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli, Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan, Hüzün rengi almış saçlarının her teli Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan, Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli
* Keder Sana Yakışmıyor, Victor Hugo (Tozan Alkan çevirdi)
sana geri dönmedi kadınların “hüznün şehri” koydular adını gözlerimin suyuyla kim uzaklaştı gemi gibi -kutsal kitabın zamanıyla- kim girdi benim ve çığlığımın arasına.. sana ölümümü sunuyorum şiirin rengiyle, nasıl da şarkı söylediğimi sanırsın hala?
sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri, ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri, sen okurken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye
beni anla,
geçti ömrüm iklimden iklime,
yuva yaptım
kaç paket cigaranın bacasında...
yorgunum, kahvem çamur gibi
batmaya da razıyım, artık,
beni anla...
yeter ki sen beni
hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.
* Ah'lar Ağacı, Didem Madak
halka uzanan elleri tırpan
gözleri yol karası
çare değirmenlerinde elenen umut
her türkünün nakaratı
jalbe bıçak arası...l
her suç mahallinde
bulunsa da parmak izim,
hatırla,
hüznümüz iyimserdir bizim.
* Bin Aşık Yılı Uzakta,
Yılmaz Erdoğan
Hüzün, duyguları olan insanların harcıdır.
* Huzursuzluğun Kitabı,
Fernando Pessoa
Kendine bile açıklayamadığın gönül yaralarının sarılması kendi ellerinle,
Kabe'nin etrafında tavaf ederken beynin kalbin ve aklın arasındaki sıkışıklık,
Yediğin hayat kazıklarının sabır diye sineye çekilmesi
Var iken yok oluşun...
Kendine bile açıklayamadığın gönül yaralarının sarılması kendi ellerinle,
Kabe'nin etrafında tavaf ederken beynin kalbin ve aklın arasındaki sıkışıklık,
Yediğin hayat kazıklarının sabır diye sineye çekilmesi
Var iken yok oluşun...
bir hüznün yankısıysa eğer şiir,
sana yaklaştıkça
şiire yaklaşıyorum demektir...
*Lale Müldür
HÜZÜN
Çocukluğumdaki çamurlu yolları arıyorum
En masum gülüşleri belleğime soruyorum
Düşlerimin ülkesinde hep sizi özlüyorum
Nerdesin yedi çocuk büyüten mübarek kadın
Kâh baba, kâh amca, kâh komşu, dede yarısı
Ağlamak yasaklı, gözümdeki kahraman adam
Döner mi gece gündüze, çıkar mıyım sabaha?
Bir safta kıyamda görürdüm sizi, dönmüşken kıblegâha
Zamane eserlerde aynı olur mu devr-i revan
Dön dese geriye akrep, dinler mi yelkovan?
Maziyi düşününce açılır belleğin yara bandı
Gün soldu gece oldu, dede ocağım da yandı.
matfatabay
sadece yaprak düşmez dalından
bir şiir düşer kendiliğinden bir kâğıda
bir şarkı düşer en acıtan sesiyle kulağa
bir gidiş bileti kesilir dönüşü olmayan
bir kuru dal kırılır yürekten,
ses çıkarmadan...
hoşça kalların mevsimidir Eylül
kendine iyi bakların
beni unutmaların...
* Azade, İnan Durak Taş
Hüzün birdenbire gelir; hava yağmurludur...
* Sait Faik Abasıyanık
Hüzün, yaraları iyileştirme çabasındaki zamanın ince ve şefkatli dokunuşudur.
* Soylu Duygular
Hüzün, sevginin eksikliğinden değil, sevginin derinliğinden kaynaklanır.
* Bilgece
Çok iyi bildiğim o serinlikten sonra, çok iyi bildiğim o hüzün... Bitmek bilmeyen bir yoksunluk, dinmek bilmeyen bir hasret , aradan geçen onca yıla rağmen arada bir kanayan o derin yara...
* Kırlangıç Çığlığı, Ahmet Ümit
gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca...
* Gidersen Yıkılır Bu Kent, Ahmet Telli.
Gitme...
En büyük mezar, insanın kalbine gömdükleridir.
* Ortak Duygular
kaç kişi sevdi kim bilir,
zarif anlarını senin
ve o güzelliğini
gerçek ya da yalan bir aşkla?..
ne ki, gerçekte tek kişi sevdi seni
sendeki o yanıp tutuşan gezgin gönlü
ve değişen yüzündeki kederi...
(.....)
mırıldanarak, biraz da.üzüntüyle,
nasıl da kaçıp gitti aşk
adım adım dağlardan öte
ve yüzünü bir tutam yıldızın arasına gömerek...
* Yaşlandığında, William Butler Yeats
(Çetin Türkyılmaz çevirdi)
yaz başıydı gittiğinde,
bir aşkın ilk günleriydi daha...
(.....)
"eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı"
isteyen notunu buldum kapımda...
altına "saat: 16.00" fiye yazmıştın.
ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
daha o gün anlamalıydım
bu ilişkinin yazgısını
takvim tutmazlığını
aramızda bir düşman gibi
duran zaman'ı...
daha o gün anlamalıydım
benim sana erken
senin bana geç kaldığını...
* Omarya, Murathan Mungan
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmiyeli
* Keder Sana Yakışmıyor, Victor Hugo
(Tozan Alkan çevirdi)
oysa
kaç güvercin havalanmıştı içimden
konarak pervazlarına gülüşlerinin
acımasız yürüyüşlerinin mevzilerinde
dayanmıştım
ağlamamıştım saatlerce
parçalanan düşlerime...
ta ki sevgilim
kızaran bir gök bulutu gibi
ölümü
bir yıldırımla düşürdüğün ana değin
topraklarıma...
* Rüveyda, Nurullah Genç
dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen,
masıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen...
* Hasret, Cemal Süreya
Sen, sana yazdığım bu satırlarla başbaşasın, ben ise yalnız senin hayalinle...
* Bir Bilim Adamının Romanı, Oğuz Atay
Hüzün benim için bir sonbahardır
Bakışlarımın ,yapraklarının dalından düşmesi gibi toprağa karışmasıdır.
Yüzümün sarı rengi
Göğsümün dinmeyen hastalığıdır
Hüzün benim için
Kelimelerimin griye çalmasıdır
Bulutlarımın yasa durması
Gözlerimin çağlayanıdır,
Selda Erşahin
buraya bir duble sabahçı kahvesi bırakayım en iyisi ((:
?si=wqmUkuHufDoO3-iW
Sen kimbilir kimlerle idin,
Ben rüyalarımda seni yaşıyorken...
* Aşk Şiirleri, Aziz Nesin
sana geri dönmedi kadınların
“hüznün şehri” koydular adını
gözlerimin suyuyla kim uzaklaştı gemi gibi
-kutsal kitabın zamanıyla- kim girdi
benim ve çığlığımın arasına..
sana ölümümü sunuyorum şiirin rengiyle,
nasıl da şarkı söylediğimi sanırsın hala?
* Hayatın Kırıntısı, Nizar Kabbani
(Metin Fındıkçı çevirdi)
sevgimi unutmak için
seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye
okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
sen okurken üzerlerinde
bir sıcaklık kalmıştır diye
* Hasret, Fazıl Hüsnü Dağlarca
Şimdi bu erken sabah saatinde
Acıtıyor kalbimi özlemle
O sabah vakti görüntüleri
Babamın güzel, ağır başlı yüzü
Annemin azıcık hüzünlü
Ve hep azıcık telaşlı gölgesi
O Erken Sabahlar, Ataol Behramoğlu
Bir gün döner gelirse
Ona ne söylemeli?
– Dersin ki bekleyerek
Kapadı gözlerini.
Ya yine o sorarsa
Beni hiç tanımadan?
– Belki bir derdi vardır,
Ona kardeşçe davran.
Nerde diye sorarsa
Ne cevap vereyim ben?
– Ver altın yüzüğümü
Hiçbir şey söylemeden.
Ya derse ki salonda
Neden yok hiç kimseler?
– Açık kalmış kapıyı
Sönmüş lâmbayı göster.
Ya o zaman derse ki
Nasıl oldu ölümü?
– Belki ağlar, korkarım,
Söylersin güldüğümü.
* Şarkı, Maaurice Maeterlinck
(Suut Kemal Yetkin çevirdi)
Zamanla hiçbir şeyin eskisi kadar acı vermediğini ayrılıklar öğretti bana...
* Murathan Mungan
Yaşamadıkça bilinmez, bir yaranın bir ömrü nasıl kanattığı... *Adsız