Kültür Sanat Edebiyat Şiir

mezar sizce ne demek, mezar size neyi çağrıştırıyor?

mezar terimi Ali Alanya tarafından tarihinde eklendi

  • Özcan İşler
    Özcan İşler

    En büyük mezar insanların kalpleridir.

  • Yarine Meftun
    Yarine Meftun

    Halbuki,
    Konuşmaya ne kadar muhtacım.
    Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak,
    Diri diri mezara kapanmaktan
    Başka nedir?

  • Levent Karakaş
    Levent Karakaş

    en büyük mezar insanın KALBİNE gömdükleridir..

  • Êdî Rabın
    Êdî Rabın

    ...herkes.. ihanet ettiğinin
    ölüsünü taşır
    yüzünde..

  • Anlam Yolcusu
    Anlam Yolcusu

    sonsuzluğa uzanan kapı,bir nevi toplanma yeri ihtişamlı bir göç için,katar katar dizilir de insanlar,yüzlerinden bellidir nereye gidecekleri.

  • Nilüfer Aydemir
    Nilüfer Aydemir

    bayrak gönderden inmeden

    vatan bölünmeden

    TÜRK olmak suç olmadan

    ezan dinmeden

    kuran silinmeden

    derin hocalar bitmeden


    ...

    gideceğim en son mekan..(babaannem gibi konuştum yafs)

    bizim tarlada ki ayvanın 5 adım ötesini uygun buldum kendime vasiyetimdir (:

    beni kasabamda kendi toprağıma gömün..

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    En iyi tarafı ne kira derdi var, ne çık diyen evsahibi,
    ne yakacak derdi, ne temizlik derdi.

  • Osman Aslan
    Osman Aslan

    Kabir..

  • Ferit Ala
    Ferit Ala

    Allah yardımcımız olsun...

    Kafir olsun mümin olsun, toprak gelen kişiyi ilk başta kuçaklamak bâbında sıkıştırır..

    Bu olay, topraktan gelip, toprağa gitmemiz neticesinde bir karşılamadır, bir nevi hasret giderme...

  • Erdem Ülkün
    Erdem Ülkün

    Sin

  • Salim Şengül
    Salim Şengül

    Mezar:
    Ölen kimselerin gömüldüğü çukur.Ebediyete intikal eden bir kimsenin gömülü olduğu yer.
    Ölen birinin ebediyete uğurlandığı ebedî ikametgâhı........

  • Fizanlı Necip Fîyakalı
    Fizanlı Necip Fîyakalı

    'mezara nazar kaç yazar'diyordu bir mahluk

    o halde nazar görmek istediğiniz her şeye idi

    hased ettiğiniz her bir şey...

    üşüşen bir akbaba, g\ölün\m çukuru,alemi yutar bekleyen karadelik

    bütün bunlardan mütevellitti nazar;

    gözümüzü oyduğunuz 'o'nedendi..

    ilham ilen...

  • Fizanlı Necip Fîyakalı
    Fizanlı Necip Fîyakalı

    efendim geçen gün yaptığımız kazıda bir de oldukça ender bulunan bir mezar daha bulmuş ididk onuda geçeyim hemen'inleyen mezar'bu nadide mezar inim inim inlemekte gelip geçene ahu vah etmektedir.yakında ziyarete açılacaktır...
    izniniz ilen...

  • Fizanlı Necip Fîyakalı
    Fizanlı Necip Fîyakalı

    Efendim arkeolojik kazılara, bulgulara, belgelere baktığımızda insan tarihinde iki tip mezarın her zaman var olduğunu görüyoruz:
    biri ağlayan mezar
    diğeri ne peki? gülen mezar diyecek herkes...
    Hayır efendim 'ağlayan'ın zıddı değil olumsuzu yani 'ağlamayan' mezar
    yani mezarlığını bilip sükut eden mezar.

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Müracat ===] Şiir sayfamdaki;
    Süzgeçten 4’lük Damlalar-3'deki şiirim MEZARLAR

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Müracat ===] Şiir sayfamdaki;
    Süzgeçten 4’lük Damlalar-2'deki şiirim KABİR

  • Nusret Orhan
    Nusret Orhan

    Mezar, yani kabir,
    Geçici olan bu alemde sayılı zamanı bitenlerin, ebedi hayata başlamak üzere bekleyişe geçtiği durağın adı.

  • Mikdati Bal
    Mikdati Bal

    Mezarın başında

    Hürafeye inanırlar
    Bir de bunu din sanırlar
    Kapısına dayanırlar
    Körler mezarın başında

    Mezara akın ederler
    O yatıra bak ne derler
    Yardım et ey Falan derler
    Gürler mezarın başında

    Oğlum sınıfını geçsin
    Kızım falanı eş seçsin
    Kocam bir iş yeri açsın
    Derler mezarın başında

    Namaz oruç nedir bilmez
    Ömründe camiye gelmez
    Fakire yetime gülmez
    Şerler mezarın başında

    Ağlarlar dertli çefalı
    Bir çoğu geri kafalı
    Kitapları yıldız falı
    Kirler mezarın başında

    Türbeler insan doluyor
    Kimi saçını yoluyor
    Her derde derman oluyor
    Pirler mezarın başında

    Bal der sorun gelmiş dile
    Şirktir. sabit ayet ile
    Böyle nane bile bile
    Yerler mezarın başında

    Mikdat Bal

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    ölüler öldükten sonra ne fark eder ziyaret edilip edilmemeleri, mezar taşlarının üstüne yazılanlar ya da mezar taşlarının ebatı. ne fark eder ölüler öldükten sonra mezar başında geç kalınmış bi biçimde gözyaşları içinde anlatılanlar.. ne fark eder mezarın boğaz görmesi, mezarın ziyaretçileri manzarada ağlamışlar, ağlamamışlar.. yaşarken inanmışlar, sallamamışlar.. ne fark eder bi mezar taşında bir şiir, bir dua, bir tarih.. ne fark eder mezar taşı varmış yokmuş.. birileri helva yemiş, birileri boğaza karşı sigara yakmış, birileri susmuş.. ne fark eder mezar mı değil mi belli etmeden sürüklemek bedeni oradan oraya..
    mezara bakmak, diri ya da ölü gömmek ne fark eder?
    ne fark eder mezara bırakılan çiçeğin mezardakinin en sevdiği çiçek olması mezardaysa.. iris, papatya, lale.. ne fark eder bir mezar başında... susulanların konuşulması ne fark eder... insanın yüreği bir mezarsa varmış yokmuş ne fark eder...

  • Estella
    Estella

    “BENİM BU YALANLARLA SULANMIŞ,

    İHANETLERLE BESLENMİŞ,

    SAHTE GÜLÜŞLÜ TOPRAKLARDA MEZARIM YOK…



    YAKIN CESEDİMİ! ...

  • Birgül Meral
    Birgül Meral

    şimdi gülmeyen yüzüme, mezarıma ağlamasın. şimdi ağlatana ordan gülerim. başka değil söz! ..
    etiketlerinize yükset fiyatlar koymayın boşa.. değil çünkü arzum cezalandırmak ruhu.. ben sevdiğime çaba sarfeder, sevdiğime değerim..
    mezarım olmalı mutlaka güzel.

  • Can Can
    Can Can

    MEZAR


    Kapıya ne icra memuru gelir,

    Ne Birinci Şube sivil polisi...

    İçerde kimine kuş tüyü sedir;

    Yüz üstü toprağa düşer kimisi...


    Bir musikî orda zaman ve mekân...

    Yıldız dolu feza küçük camekân...

    İmkân atomunu çatlatan imkân...

    Bir hiç ki, içinde heplerin hepsi...
    ..
    N.F.K.

  • Gökhan Güler
    Gökhan Güler

    benim yerim hazır.en manzaralısından(denize sıfır +güneş gören+topragı vitaminli) bir çöp tenekesi :) :) :)

  • Göçmen Kızı
    Göçmen Kızı

    Aman mezarımı yol üstüne kazsınlar

    Aman tevkilimi baş üstüne koysunlar oy oy

    Vala burdan gelen geçen yolcular

    Aman aman aman

    Vala burda bir garip oldu desinler oy oy


    Aman çetindir ölüm ölüm

    Kardaş çetindir ölüm ölüm

    Getirin nazlı yavrumu görüm



    Ben garibem nasıl edim

    Kimsesizem nere gidem

    Yaralıyam ben oy oy

  • Memet Sever
    Memet Sever

    TÜRBELER SİZE MUHTAÇ
    İSTEYEN DE ACİZ İSTENEN DE




    İslam dininde kesinlikle yeri olmayan ve şiddetle yasaklanan; ölülerden fayda beklemenin mantığını ve iddiaları cevaplayacağımız bu risalede Allah’ın yardımını umarak ve niyet ettiğimiz hayrın ümmete ulaşmasını niyaz ederek söze başlıyoruz.




    Muhterem din kardeşim: Allah Azze ve Celle mü’minlere birbirini uyarmayı vazife kılmış ve onları; kendilerine hakikat ulaştığında, hemen iman ederler” buyurarak övmüştür. Hepimizin malumudur ki, müslümanlar dinlerini Kur’an ve Sahih sünnetten öğrenmeyi terk etmiş ve yüzyıllardır, atalarından miras kalarak artan ve eksilen bir dinle idare etmeyi kabullenmişlerdir. Bunun neticesi olarak dinin gerçeklerine, bilmeden muhalefet etmek ve karşı gelmek günümüz müslümanının dini yaşantısı olmuştur. Herkes yaşantısını ve gidişatını beğense de, kendisini Firdevs-î Â’lada görse de durum gerçekten çok vahimdir ve çare aranmalıdır. Toplumun tarif olunan bu hali, ta’lim ve tahsil görmeyen bir işçinin elindeki malzemeyi bozup zayi etmesi kadar doğaldır. Lakin bu zayiatın akıbeti ateş olunca durup düşünmeye, bir işe girişmeden önce bilip araştırmaya ihtiyaç vardır. Cahil cesur olur, sonra hem zarar görür, hem zarar verir. Bizler cahillerin yolunu terk etmeli, dinimizin her meselesini Kur’an ve Sahih Sünnet’te bulunduğu şekliyle kabul etmeli ve dinimize hurafeleri bulaştırmamalıyız. [1] Zira ebedi hayatın rahatlığını tercih edenler bu hesabı iyi yapmalıdır. İslam dininde kesinlikle yeri olmayan ve şiddetle yasaklanan; ölülerden fayda beklemenin mantığını ve iddiaları cevaplayacağımız bu risalede Allah’ın yardımını umarak ve niyet ettiğimiz hayrın ümmete ulaşmasını niyaz ederek söze başlıyoruz.

    KABİR NEDİR VE NİÇİNDİR?

    Kabir; ölünün dış etkenlerden (yırtıcı hayvan vs.) korunması ve yaşayanların da bozulan cesetlerin bulaştıracağı hastalıklardan ve açıkta kalan cesedin insanlar üzerinde oluşturacağı psikolojik tahribattan korunmak için ölülerin konulduğu yerin adıdır ki orası topraktır. O halde yapılan şu işlerin bu gaye ile ne alakası vardır. Ø Kabirleri yüksek yapmak, süslemek veya türbe yapmak. Ø Kabirde yatan ölüden şifa, bereket veya medet ummak, Ø Kabirlerin etrafında dönmek (tavaf etmek) , Ø Dilekte bulunmak, çaput bağlamak, Ø Kabirleri arefe veya bayram günlerinde ziyaret etmek, Ø Kabrin yanında namaz kılmak vb. Hristiyanlarda, yahudilerde, bütün putperestlerde yaygın olan bu inanç ve davranışlar hususunda yüce dinimiz nasıl bir yol göstermiştir ki, biz onun sırat-ı müstekıymi üzere olalım.

    KABİR NASIL OLMALIDIR?

    Müslümanlar için kabir laht[2] şeklinde olmalı, cenaze sağ yanına meyilli ve yüzü kıbleye dönük konulabilecek şekilde sırt kısmı toprakla beslenmiş olmalıdır. Ölünün yukarıdan önden veya yandan konulmasında bir fark yoktur. Kabrin dışı ise yer ile bir seviyede olmalı[3] baş ucuna konulacak bir karış yüksekliğinde bir taşla oranın kabir olduğu anlaşılmalıdır ki insanlar kabristanı herhangi bir şekilde kullanmasınlar üzerine oturmasınlar.[4] Kabri taşlarla örüp yükseltmek veya türbe yapmak Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ’in yasakladığı haram olan işlerdendir.[5]

    İNSANLAR KABİRLERİ NİÇİN YÜKSELTİRLER?

    Ölüler üzerlerine yapılan taş yapıların yüceliği ile yücelmezler, onların yüceliği varsa artık Allah katındadır. Kimi insan kendisi hayatta iken mezar satın alır ve üzerini kendisi inşa eder. Bu fiil her insanın nefsinde yatan unutulmama hissinden ve kendisine verdiği dünyalık değerden kaynaklanmaktadır. Bir de yaptığı işin gelenek haline gelmiş olması ve dindeki yasağı bilmemesi buna eklenince, kul kendine türbe bile yapmayı hoş görür. Hayattayken kadrini bilmeyen akraba ve yakınların, ölüye ikramı neticesinde yapılan kabirler de vardır. Kişinin yakınlarına göstereceği ilgi ve muhabbet de o öldükten sonra kabrini süslemek ve çiçek dikmekle değil, o hayattayken bu sevgiyi göstermekle olur. Çünkü ölü artık yapılan iyilikleri anlayacağı zamanı kaybetmiştir. Bazı kimselerin bir dağ başına gömülmeyi vasiyet etmesi neticesinde aradan geçen zamanla kim olduğu bile unutulan bu kabir sahibinin evliyadır denilerek üzerine yapılan türbeler de vardır. Her sene belli günlerde kabri başında kurban kesilen şenlik yapılan, yemekler dağıtılan bu yerler cahil insanların edindikleri puthaneler ve bayram yerleridir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:“ Ey Allah’ım, kabrimi tapılan bir put yapma...”[6] “... Kabrimi bayram (yeri) edinmeyin...” [7] “Evlerinizi kabirler, kabrimi de bayram (yeri) edinmeyiniz. Her nerede olursanız, oradan bana selam gönderiniz.”[8] Dinimizde Ramazan ve Kurbandan başka bayram yoktur. Türbe ve yatırların ve herkimin kabri başında olursa olsun, o kesilen kurbanların etleri necistir, haramdır ve yenilmez.[9] Bu kurbanlar asla Allah adına ve onun rızası gözetilerek kesilmemektedir. Ayrıca hayatında iken deli olduğu söylenen, namaz kılmaz, oruç tutmaz, küfürbaz kimseri de “deli olmadan velî olunmaz” diyerek velileştiren ve türbesini yapan cahiller de çoktur. Bir başka sebep de gerçekten salih olan, Allah’ın mü’min kulları vardır ki dindar insanlar onları sever, hatta imanı zayıf kimseler dahi çoğu zaman onlara gıpta eder. O insanlar da öldükten sonra, geri gelme imkanı kalmadığından, birileri tarafından büyütüldükçe büyütülür, övülür. Övülen elbette ki Allah’a kulluğu ve Allah’ın emirlerine teslimiyetidir. Sonraları bu övgüler onun kerametlerine dönüşür. Falanca zaman gitmediği halde Kâbe’de görenler olmuş, hem orda hem buradaymış, şunun olacağını bilmiş vs. gibi islamın reddettiği inançları o mümin kullara iftira ederek insanları dinlerinde şüpheye düşürürler. Bir anda birden fazla yerde olmak (tayy-î mekan - tayy-î zaman) Kur’an ve sünnette delili bulunmayan İslam öncesi putperestlerin inanışlarındandır. Olmadan önce olacağı bilmek ise mümkün değildir. Çünkü gaybı Allah’tan başkası bilemez, Allah’ın bildirdiği bazı gaybî haberler dışında peygamberler bile gaybı bilmezler.[10] Önceden olmuş veya karara bağlanmış bir hadiseyi insanlar henüz duymadan haber vermek ise o haberin cinlerden alınmasıyla mümkündür. Bu şekilde insanları dinlerinde şüpheye düşürüp, onları dinin gerçek emirleriyle irşad etmeyen cinli kimselerin ise ancak şeytan dostu olmaları mümkündür.[11] Zira Allah Azze ve Celle Kitabımızda “Şeytanlar kendi evliyası (dostları) na sizinle mücadele etmeleri[12] için ilham ederler. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz ki Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.” [13] buyurmaktadır. Onların hilesini Allah böyle haber veriyor ki, şerlerinden emin olalım ve bize bildirilmedi ki demeyelim.

    ÖLMÜŞ OLAN MÜ’MİNLERİ İLAHLAŞTIRMAK VE ONLARA TAPMAK

    Tapmak, insanın gücünün yetmediği şeyleri, güç yetirebileceğine inanılan varlıktan, onun yardımını dilenerek istemek, onu övmek, sevmek ve ululamaktır. Gerçekten Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmiş mü’min kulların putlaştırıldığı da Kur’anın bize haber verdiği gerçeklerdendir. Kabirler Nuh peygamberden bu yana insanların tapınağıdır. Nuh Suresinde ismi geçen, salih insanları[14], ölümlerinden sonra putlaştıran, onları övmede ve sevmede aşırı giden, velilerin kabirlerinden ve heykellerinden yardım isteyen putperestler, evliya olan insanlara tapmaları yüzünden helak olmaya müstehak olmuşlardır. Bu durum Allah’ın asla affetmeyeceği şirktir ve akıbeti ebedi ateştir. Oysa insanların Allah’a kul olmasından başka bir şey istenmemiştir. Yeryüzünde Allahtan gayrına, tapılan ilk put Allah’ın salih bir kulu, Nuh kavminin taptığı “Vedd” olmuştur.[15] Üstelik tapılan, yardım istenilen onun ölüsüdür. Bu şirk Allah’ı o derece gazaplandırdı ki, büyük tûfan ile müşrik kavim helak edilmiş ve bu cezanın daha şiddetlisi de ahirette onları beklemektedir. Bütün peygamberlerin mücadele ettiği bu şirk Muhammed (S) zamanında da mevcut idi. İşte bu yüzden Rasulullah (S) iman eden kimseler imanı tam manasıyla öğrenip, şirk tehlikesi kalmayıncaya kadar kabir ziyaretlerini yasaklamıştır. Ne zaman ki insanlar yalnızca Allah’a yönelmeyi, O’ndan yardım istemeyi, öğrendiler işte o vakit Kabir ziyareti yasağı kaldırıldı.[16] Ziyaretten maksat sadece ölümü hatırlayıp ibret almaktır. İşte bu yüzden kendilerine dua edilmesi yasak olduğu halde müşrik ve kafir anne-babanın kabri de ziyaret edilebilir. Zira ölümü hatırlatmakta kabirler müsavidir.[17] Bu gün de insanlar kabirlere ve türbelere Allah’a şirk koşmak için akın akın gitmekte, oraları tavaf etmekte, dilekler ve dualarda bulunmaktadırlar. Elbette bunu yapmayı Kur’andan veya peygamberin sünnetinden öğrenmediler. Dolayısıyla bu sapkınlığın din adına savunulacak tarafı yoktur.

    KABİR EHLİ ÖLÜ MÜDÜR YOKSA DİRİ Mİ? !

    Tasavvuf ehlinden bazı mülhid ve zındık kimseler Allah dostu evliya kimselerin ölmeyeceğini çünkü Allahın Kurandaki “şehitlere ölüler demeyin zira onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanmaktadırlar”[18] ayetini kanıt gösterirler. Bu iddiaya üç yönden cevap veririz. Birincisi: Allah Azze ve Celle Peygamberleri için bile ölüm kelimesini kullanmış, onların öleceklerini, öldüklerini birçok ayette zikretmiştir. Örneğin; “Biz senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen sanki onlar ebedi mi kalacaklar.”[19] “Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi.[20] “Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanlarken, bir kısmını da öldürüyordunuz.”[21] “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.”[22] Hal böyleyken bütün mahlukat ölümlü olduğu ve peygamberler de öldüğü halde bu zavallılar kabirlerde kimlerle konuşuyorlar aceba? ! İlle de onlar ölmedi diyorlarsa, diri ve güçlü kuvvetli şifa veren evliyalarını niçin gömüyorlar toprağa? ! İkincisi: Şehitlere ölüler demeyin demek Allah onları diriltti ve cennet nimetlerini ikram etti demektir. Burada şehitliğe teşvik ve onun makamının övülmesinden başka, o şehitlerden yardım dileneceğine dair hiçbir anlayışa yer yoktur. Nice şehitler biliyoruz ki onlar da herkes gibi birer insandı ve olağanüstü kerametler göstermez, birilerine şifa ve bereket vermezlerdi. Hayatta iken insanların yardımına yetişemeyen, onlara rızık ve evlat veremeyen, hastalıklara şifa veremeyen aciz insan öldükten sonra da asla bunlara güç yetiremez. Bu inanışlar İslamın şiddetle reddettiği şirktir. Üçüncüsü: Şehit Allah yolunda öldürülen kimseye verilen isimdir. Oysa onların yardımını, şifasını, bereketini, şefaatını dilendikleri yatırların neredeyse hiçbirisi savaş yüzü görmemiş çilehanelerinde ömür tüketmiş, kaygısız kimselerdir. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak da cihattır lakin o sahte veliler kalpleriyle konuştukları için ya da gûyâ batınî ilim bildikleri için! kimse onların seviyesinde olamamış ve onların halinden bir şey anlamamıştır. İşte bu yüzden onlar kendilerinden istifade edilmeden ölmüşlerdir. Evliyalık demek falanca tarikatın şeyhi olmak, ölünce postu oğluna bırakmak, insanların dini hassasiyelerini istismar ederek saltanat kurmak demek değildir. Evliya Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden, din adına konuştuğu ve yaptığı her şeyi Kur’andan ve sahih sünnetten isbat eden,din kardeşlerinin hayrı için gecesini gündüzüne katan, gerekirse Allah için canını veren fedakar mü’minlerin vasfıdır. Bu vasıfları taşıyan her mü’min velidir, Allah dostudur ve onun hiçbir keramet göstermesi de gerekmez. Zira cennetle müjdelenen sahabelerin veya dört halifenin hangi kerametini biliyorsunuz.[23] Oysa post düşkünü riyakarlar adına uydurulan gûya kerametler saymakla bitmez. Abdullah ibn-î Mübarek der ki: Sünnet üzere yaşayıp ölerek Allah’ın huzuruna gitmek her Müslüman için bir keramettir (şeref ve seçkinliktir) . Türbelerde yatan kimselerin ölmediğine inanmak, onların ibadet ettiğine, savaşa gittiğine inanmak tamamen batıl ve asılsız hurafelerin dine bulaşmasından kaynaklanmaktadır. Bakarsınız ki bir türbenin kapısında su ibriği doldurulmuş, yanına havlu asılmış; ölü kalkıp abdest alsın diye! Oysa Allah Azze ve Celle Kur’anda Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘e hitaben “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[24] buyurmaktadır. Yani ölüm geldiği andan itibaren ibadet imkanı yoktur, mükellefiyet sona ermiştir. Şu inanca bakın ki bir ölü üzerindeki yüzlerce kilo ağırlığındaki sandukanın altından kalkıp abdest uzuvlarını yıkayabiliyor! Oysa onu başkaları yıkayıp gömmüştü toprağa! Yok eğer ruhu çıkıyor, bedeni orada kalıyor ise ruhun abdest alması için su getirmek ne garip iştir. Yahut Uhud’da, Bedir’de şehit olan sahabelerden kalkıp abdest alır diye hangisinin başına su kabı bırakıldı. Bunlar bu meseledeki ayet ve hadisleri bilerek düşünen aklın kabul etmeyeceği yönlerden sadece birkaçı. Bu inanışların hiçbir ayete ve hadise dayanmadığını, tamamen aykırı ve safsata olduğunu bilseler tövbe etmezler mi aceba? Cehalet insana neler yaptırmaz ki? İlacın, sobanın, yüksekten düşmenin tehlikelerini bilmeyen bir çocuğu düşünün. Aklı ermemek veya öğrenmemiş olmak bilmeden birçok tehlikeye atıverir insanı. Bir de bu cehaleti körükleyen sapkın fırkalar, bu işten dünyalık elde eden mel’unlar hesaba katılırsa, dinini saf menbaından almamış, o menbaı hiç aramamış insanın hali nice olur.

    KABİRDE YATANDAN YARDIM İSTENİR Mİ?

    Yukarıda da izahı geçtiği üzere kabirde yatanın ruhunu Allah Azze ve Celle kabzetmiştir ve Allah kullarından hiçbirini yardımcı da edinmemiştir. Onlara yardım etme selahiyeti vermemiştir, üstelik bu inancı yermiştir. [25] Hal böyleyken bizler günde beş vakit, huzurunda iyyâke na’büdü ve iyyâke nesteıyn[26] yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz, dediğimiz Rabbimizi terk edip de falanca ölüden mi yardım isteyelim. Bakın Rabbimiz ne buyuruyor: ”Kendilerine bu kadar nimetler verildiği halde yine onlar, yardımlarını umarak Allah’tan başka ilahlar edindiler. Halbuki o ma’bud edindikleri putların onlara yardım etmeye asla güçleri yetmez. Bilakis onlar bu ma’budlar için yardıma hazır askerlerdir.”[27] Ø Şafi’ ismi ile şifa verici olan Rabbimizi bırakıp da falanca ölüden hastalığımıza şifa vermesini mi temenni edelim? Ø Nimetlerine muhtaç olduğumuz rızkımızı veren Rabbimizi terk edelim de bize ölüler mi bolluk versin ve bizi doyursun diye yalvaralım.[28] Ø Bu kadar şirkin ve küfrün içinde Rabbimizin gazabından korkmayalım da kendisine söz söylersek çarpılırız diye ölülerden mi korkalım.[29] Ölünün diriye hiçbir faydası ve zararı olmayacağını Allah Azze ve Celle şöyle bldirmektedir:” Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.[30] “Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.” [31] “Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.”[32] “Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah'ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [33] “Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir velî (dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.”[34] “(Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.” [35] Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: 'Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.'[36] “El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır. O halde, yaratan (Allah) , yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâla düşünmüyor musunuz? Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”[37] “Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar) , hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”[38]

    YATIR VE TÜRBE ZİYARETLERİ SEVAP KAZANDIRIR MI?

    Rasululah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:“Kim üç mescidin dışında bir yere yükler bağlayıp (sevap kazanmak için) yola çıkarsa Muhammed’e indirileni (Kur’anı) inkar etmiştir. Bu üç mescid; Mescid-î Haram, (Mekke’de Kâ’be) Benim mescidim (Medine’de Mescid-î Nebevî) ve Mescid-î Aksa (Kudüs’te Beytü’l Makdis) ’ dir.[39] İşte bu sayılan mescitlerde kılınan namazların sevabının fazlalığı sebebiyle oraları ziyaret teşvik edilmiş ve bunun dışında sevap kazanmak maksadıyla bir ziyaretgâh (mescid dahi) şiddetle yasaklanmış ve bu fiilin Kur’anı inkar etmek demek olduğunu bildirmiştir. Çünkü Kur’an insanların şirk batağına düştüğü kutsal saydıkları ve putlaştırdıkları her yeri yasaklamıştır.

    DİRİNİN ÖLÜYE FAYDASI OLUR MU?

    Kabir ziyaretinde yardıma muhtaç olan –Allah katındaki derecesi ne olursa olsun- kabirde yatan kimsedir. O meyyit diri olan müslüman kardeşinin duasına muhtaçtır. Bu dua da ona nerde yapılsa müsavidir. Kabir ziyareti yapan kimse Allah’ım bu dünyadan göçmüş din kardeşlerimizin günah ve kusurlarını bağışla, onları kabir azabından, kabir sıkmasından koru, kabirlerine cennetten bir pencere aç, diye dua etmelidir. Zira Rasulullah böyle dua eder ve böyle yapılmasını tavsiye buyururdu. Enes b. Malik (r) ölünün defin işini tamamlayıp üzerindeki toprağını düzelttiği zaman ayağa kalkar sonra onun için şöyle dua ederdi: “ Ey Allah’ım kulun sana iade edildi. Ona şefkat gösterip merhamet et. Ey Allah’ım onun cisminden toprağı uzaklaştır. Ruhu için sema kapılarını aç. Onu güzel bir kabülle kabul et. Ey Allah’ım bu kulun ihsan sahibi ise, ihsanını kat kat eyle ve artır. Eğer hatalı ise, onun hatalarını bağışla ve onu affet.” [40] Ziyaret yapanın elde edeceği faydaya gelince; ölmüşleri düşünüp, kendi ölümünü hatırlaması ve bu durumdan ibret almasından ibarettir. Bunun dışında dirinin ölüden alacağı hiçbir fayda yoktur. Allah her dert için, her sıkıntı için, mesut ve mesrur bir hayat için ne güzel vekil ve ne güzel yardımcıdır. İnsanlar dinlerini, Kur’an ve pak sünnetten öğrenseler bu denli haddi aşmaları mümkün değildir. Hatta kabirleri de bu derece yükseltmez ve zengine, fakire, takva sahibine veya günahkar olana ayrı ayrı kabir inşa etmezlerdi. Rasulullah (S) yeryüzünden bir karış yüksek kabir yapmayı yasaklamasına rağmen, hepimiz görüyoruz ki camilere gelmeyen halk türbelere akın ediyor. Allah’a yalvarmadığı kadar ölülere yalvarıyor. Bakınız Allah (Azze ve Celle) Kitabımızda ne buyuruyor. “(Kâfirler) O'nu (Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.”[41] Yine Cenâb-ı Hak bu hususta şöyle buyurmaktadır. “Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.” [42] “Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler. Hayır, hayır! (Taptıkları) , onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.”[43] “Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz) ? . De ki: Bütün şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz. Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler.[44]

    KABRİSTAN VE TÜRBELERDE NAMAZ KILINMAZ

    Kabirlere karşı namaz kılınmaz.[45] Türbelerde namaz için ayrılan kısımlarda da olsa kabristanı mescid edinmek asla caiz değildir.[46] Çünkü bir ölünün kabri başında namaz kılan bir kimse kalbini Allah’a bağlayamadan, zihni orada yatan ile meşgul namaz kılmaktadır. Bir de hayatta olmayan velilerden yardım isteme, onu vesile edinme[47], ona tevekkül etme gibi batıl inançların yaygın olduğu şu asrımızda, kabirlerde kılınan namazlar bilgisiz insanların amelidir ve başka insanların da dini yanlış anlamalarına sebep olmaktadır. Zaten türbeler, insanların cahilce tavaf ettiği, orada yatan kimseden yardım, şifa, şefaat talep ettiği, kurban kestiği şirk işlenen puthanelere çevrilmiştir. Son yıllarda, sünnet ettirilecek çocuğun, evlenenlerin, bir işe başlamadan önce memur, amir, tacir kimselerin dahi bereket umarak türbeleri ziyaret ettiğine, üzüntüyle şahit olmaktayız. Bu davranışlar Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğ ettiği islam dininde yasaklanan davranışlardır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi kabrinin dahi mescit edinilmesini yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:”Allah’ın lâneti Yahudilerin ve Hrıstiyanların üzerine olsun. Onlar peygamberlerinin kabirelerini mescidler edindiler.”[48] Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “…Dikkat edin! Sizden evvelkiler peygamberlerinin ve aralarındaki iyi kimselerin kabirlerini birer mescid ediniyorlardı. Dikkat edin! Sakın kabirleri mescidler edinmeyin. Ben sizleri bundan kesin olarak men ediyorum,”[49] buyurmuştur. Türbelerde ve içerisinde kabir olan mescidlerde kılınacak namazlarda Allah’ın rızası gözetilmemektedir, kalp tamamen kabir ehli ile meşguldür, bu gibi yerlerde namaz kılan, etrafını tavaf eden, onlardan yardım uman kimseler için bakınız Allah (c.c.) ne buyuruyor. “Dikkat et, halis din Allah’ındır. O’nu bırakıp bir takım veliler edinenler, ”onlara, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” derler. Allah (doğru yoldan) ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi hidayete erdirmez.”[50] İşte bu gibi ameller Kur’anda ve sünnette şiddetle yasaklanan, Allah’ın asla affetmeyeceği şirktir, putperestliktir, böyle bir durumdan Allah’a sığınırız. Şu an gelinen nokta açıkça gösteriyor ki duvarlarda asılı duran Kur’an bizim elimizden tutmuyor, bize kılavuzluk etmiyor. Kitabımız diyoruz lakin ondan habersiz yaşıyoruz, peygamberimiz diyoruz, onun gösterdiği yol ne taraftır bilmiyoruz. Bizim olduğu halde tanışmadığımız, ilgilenmediğimiz bir eşyamız var mı? Dinimiz bir eşyadan kıymetsiz mi, ebedi hayatımız ve biz bir eşya kadar değere sahip değimliyiz ki kıymetimizi bilmiyoruz? İşte bu sual yolun başlangıç noktasıdır. Kendisine doğru cevabı verebilen yolun sonunu hayırla bulur inşaallah. Bu yol sırat-ı müstekıym yoludur. Bu yol hakiki kılavuza uyanların ebedi rahatına ilerlediği dosdoğru istikamet yoludur. Aziz Kardeşim, Muhammed (sallallahu aleyhi ve selem) ’in karşısına çıkıp da siz cehenneme, biz cennete gideceğiz diyen müşriklerin halini bir düşünün. Onlar bile şirk içerisinde olmalarına, Allah’ın peygamberi ile savaşmalarına rağmen cennete gideceklerini sanıyorlar. Şeytanın aldatması bizi zararda bırakmasın. Eyvah demeden, fırsat varken, ahiretten köşk almanın, ateşin etrafına set çekip hem kendimizi, hem de çoluk çocuğumuzu korumanın yollarını arayalım. Dedelerimiz, babalarımız bilmiyor muydu sen bunları nerden uyduruyorsun diyen, bu sözlerle peygamberi yalanlayan müşriklerin hali gibi hakikati yanlış ölçülerle tartmayalım. İman ettik dediğimiz Kitabımız ve Nebîmiz ne derse o olsun. Fakat bize ayeti ve hadisi getirenin de bir hilesi bu işe karışmasın. İki kilo elmayı alırken nasıl teraziye bakıyorsan, din adına bir sözü duyduğunda da Kur’ana ve sünnete bakmalısın. Kısa dünya hayatında kullanacağın bir metaın, iyisini ucuza almak için nasıl araştırıyorsan, ebedi rahatını temin edecek doğru yolun işaret levhalarını da öyle araştırmalısın. İşte bu meseledeki sözlerimiz görücüye açık, saf menbaın zerreleridir. De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız. De ki: 'Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.' Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Kur'an hak olduğu halde kavmin onu yalanladı. De ki: Ben size vekil (kefil) değilim. Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz. [51] “Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar) , hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”[52] Asra yemin ederim ki; İnsan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.[53]

    VE SELAMÜN ALEL MÜRSELİN VE’L HAMDÜ LİLLAHİ RABBİ’L ALEMİN

  • Savaş Yıldız
    Savaş Yıldız

    mezar taşları ile ilgili her şey

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    cesedimin hep yakılmasını istedim sırf bu diyarlarda kirlenmesin diye

  • Melek Kara
    Melek Kara

    mezarımı yüksek yapın,
    yar gelende,gölde ede....

  • Gül Gülsen
    Gül Gülsen

    Mezar ve Gül

    “Senin gibi bir aşk çiçeği ne yapar
    Seher vakti yağdığında yağmurlar? ”
    Diye mezar sordu güle.
    “Ya senin o kuyu gibi ağzına
    Düşen insan ne yapar daha sonra? ”
    Diye sordu ona gül de.

    “Ey karanlık mezar, amber ve bal
    Kokusuna döner o damlacıklar
    Anladın mı beni şimdi? ”
    Mezar da dedi ki “Ey dertli çiçek,
    Melek olup göklerde süzülecek
    İçime düşen her kişi.”

    (1837)

    Victor Hugo

  • Göçmen Kızı
    Göçmen Kızı

    Aman mezarımı yol üstüne kazsınlar
    Aman tevkilimi baş üstüne koysunlar oy oy
    Vala burdan gelen geçen yolcular
    Aman aman aman
    Vala burda bir garip oldu desinler oy oy

    Aman çetindir ölüm ölüm
    Kardaş çetindir ölüm ölüm
    Getirin nazlı yavrumu görüm

    Ben garibem nasıl edim
    Kimsesizem nere gidem
    Yaralıyam ben oy oy