Ah İsrail! Artık çocukları gökten üç elma düşen masallara nasıl inandıracağız! Sen gerçekliğin ötesine geçmiş kabus! Gökten üç bomba düşerken büyüyen çocukların ve gözü yaşlı uykusuz annelerinin merhametine muhtaç kalacağın günler yakın olsun!
somut ve objektif idrake göre duyumlara gelen dış oluşlara yahut şuura bağlı oluşlara ve değişikliklere ait idraklerden ibaret olmak üzere iki çeşittir,sanılmaktadır... birincisine göre bizim dışımız da biribirine eşit objektif anlardan mürekkeptir. ikincisine göre bizim şuurumuzda cereyan eden değişikliklerin idrakini ifade eden izafi anlardan ibarettir.halbuki,oluşun ancak astronomik sayılarla ifade edilebilecek kadar uzun gözüken ve kesik kesik idrak ettiğimiz gelişimini yani idrak ettiğimiz objektif ve subjektif zamanı bir anlık ve yek pare bir ''ol''emri içinde idrak etmek de doğru olur...işte yaratıcı bu ''mutlak an''ile beraber zihnimize kendisini tasdik ettirir...
eşyanın eşya ile ilişkilerinden akıl insanın kendi ile ilişkilerinden zaaf mı doğar? sakın akılda eşyanın maddenin zaafı,kusuru olmasın? mevlana celaleddin bir rubaisinide;
''o akıl ki,onun aklı (bağı) vardır o parça akıldır. akıl,eğer aklından (bağından) kurtulursa tam akıl olur''
derken,acaba eşyanın insan zekasını hapseden zincirlerinde mi bahsediyor? eşyanın aklına (bağlarına) sarılmış insan zekası,acaba eşyanın ve maddenin zaaflarına bulamış olmuyor mu?
insanın sonsuzluk arzusu ve hakikat özlemi içinde kavrulan şuuru kainatı yutmak ve kendi varlığına katmak çırpınışı içindedir... içimizde bütün varı yutmak veya mutlak var'da tükenmek iseyen muhteşem bir özlem var.yahut şuurumuz bütün varı kaplamak ve fethetmek istemektedir... insanın organizması ve maddi varlığı kainatın büyüklüğü karşısında sıfır mesabesinde ve hele mutlak varlık karşısında tamamen hiç olabilir; fakat onun sahib olduğu ve kainata bir gözlemci olarak açılan şuuru asla küçümsenemez...insan maddesi ile değil manası ile gerçekten büyüktür ve muhteşemdir,kuran-ı kerim'de''en güzel surette yaratılan''insan işte bu insandır.diğer varlıklar insanın bu yüce manası önünde secdeye davet edilmiş ve ancak şeytan bu mananın ihtişamını idrak edememiştir...
varlığın bütünlüğü içinde kendi üzerine katlanan mutlak iradenin izafi cüz'ü... duyuların idrakine göre ben; beden,şuurun idrakine göre ben; ruhtur. insanda duyum idrakin ilk; şuur ise son merhalesidir...
içinde yaşadığımız bu her an olan ve yıkılan dengenin,varlığımızdaki izleridir.müdrikemiz gelip geçen olan ve yıkılan dengeleri ve bu dengelerin akışını kesik kesik idrak eder ve bu idrakleri saklar.hafıza adeta mekan ile oluşun insan zihinin de biribirine kavuşmasıdır...
zeka için ölçü birdir,ama sonsuz ve mutlak olan bir,akıl ve mantık ise mutlak bire uzanamadıkları için izafi birlerin peşindedirler,yani akıl biri tayinde güçlükler çeker; bu bazen pek küçük bazen de pek büyük bir sınırlı kıymettir.çokluk duygusu,akla ve duyulara özel değerler olduğu halde,sıfır,sonsuz ve bir,zekanın akla sızdırdığı değerlerdir...
zeka ve hayatın kendilerini bağlayan eşyanın iplerini gevşetme ve kırma gayreti içindeki isyan çığlığıdır; insanın madde mahpesi içinde nefes almasıdır...
güzel bir yer gibidir,üye olmak da çok kolaydır,derken bir zaman sonra sıkılırsın belki ayrılmak istersin burdan,işte o vakit dikilir karşına despot insanlar gibi'sen kendi arzunla ayrılamazsın sen şimdi git bir daha da uğrama,ben bir süre sonra yavaş yavaş silerim seni' der.illaki çıkmak isteyenler küfürlü yazılar ile kendilerini pasifletirler.biraz edebi olanın hali harabdır...
inadına der kimi, hiç yaşamadım ki ben inadına. hepsi kendim içindi, kırılan kırıldı, kimi üzerine alındı küstü; anlam veremedim. kimseyle kapanmamış hesabım olmadı ki benim...
Ah İsrail! Artık çocukları gökten üç elma düşen masallara nasıl inandıracağız! Sen gerçekliğin ötesine geçmiş kabus! Gökten üç bomba düşerken büyüyen çocukların ve gözü yaşlı uykusuz annelerinin merhametine muhtaç kalacağın günler yakın olsun!
somut ve objektif idrake göre duyumlara gelen dış oluşlara yahut şuura bağlı oluşlara ve değişikliklere ait idraklerden ibaret olmak üzere iki çeşittir,sanılmaktadır...
birincisine göre bizim dışımız da biribirine eşit objektif anlardan mürekkeptir.
ikincisine göre bizim şuurumuzda cereyan eden değişikliklerin idrakini ifade eden izafi anlardan ibarettir.halbuki,oluşun ancak astronomik sayılarla ifade edilebilecek kadar uzun gözüken ve kesik kesik idrak ettiğimiz gelişimini yani idrak ettiğimiz objektif ve subjektif zamanı bir anlık ve yek pare bir ''ol''emri içinde idrak etmek de doğru olur...işte yaratıcı bu ''mutlak an''ile beraber zihnimize kendisini tasdik ettirir...
eşyanın eşya ile ilişkilerinden akıl insanın kendi ile ilişkilerinden zaaf mı doğar? sakın akılda eşyanın maddenin zaafı,kusuru olmasın? mevlana celaleddin bir rubaisinide;
''o akıl ki,onun aklı (bağı) vardır o parça akıldır.
akıl,eğer aklından (bağından) kurtulursa tam akıl olur''
derken,acaba eşyanın insan zekasını hapseden zincirlerinde mi bahsediyor? eşyanın aklına (bağlarına) sarılmış insan zekası,acaba eşyanın ve maddenin zaaflarına bulamış olmuyor mu?
insanın sonsuzluk arzusu ve hakikat özlemi içinde kavrulan şuuru kainatı yutmak ve kendi varlığına katmak çırpınışı içindedir...
içimizde bütün varı yutmak veya mutlak var'da tükenmek iseyen muhteşem bir özlem var.yahut şuurumuz bütün varı kaplamak ve fethetmek istemektedir...
insanın organizması ve maddi varlığı kainatın büyüklüğü karşısında sıfır mesabesinde ve hele mutlak varlık karşısında tamamen hiç olabilir; fakat onun sahib olduğu ve kainata bir gözlemci olarak açılan şuuru asla küçümsenemez...insan maddesi ile değil manası ile gerçekten büyüktür ve muhteşemdir,kuran-ı kerim'de''en güzel surette yaratılan''insan işte bu insandır.diğer varlıklar insanın bu yüce manası önünde secdeye davet edilmiş ve ancak şeytan bu mananın ihtişamını idrak edememiştir...
varlığın bütünlüğü içinde kendi üzerine katlanan mutlak iradenin izafi cüz'ü...
duyuların idrakine göre ben; beden,şuurun idrakine göre ben; ruhtur.
insanda duyum idrakin ilk; şuur ise son merhalesidir...
içinde yaşadığımız bu her an olan ve yıkılan dengenin,varlığımızdaki izleridir.müdrikemiz gelip geçen olan ve yıkılan dengeleri ve bu dengelerin akışını kesik kesik idrak eder ve bu idrakleri saklar.hafıza adeta mekan ile oluşun insan zihinin de biribirine kavuşmasıdır...
zeka için ölçü birdir,ama sonsuz ve mutlak olan bir,akıl ve mantık ise mutlak bire uzanamadıkları için izafi birlerin peşindedirler,yani akıl biri tayinde güçlükler çeker; bu bazen pek küçük bazen de pek büyük bir sınırlı kıymettir.çokluk duygusu,akla ve duyulara özel değerler olduğu halde,sıfır,sonsuz ve bir,zekanın akla sızdırdığı değerlerdir...
zeka ve hayatın kendilerini bağlayan eşyanın iplerini gevşetme ve kırma gayreti içindeki isyan çığlığıdır; insanın madde mahpesi içinde nefes almasıdır...
güzel bir yer gibidir,üye olmak da çok kolaydır,derken bir zaman sonra sıkılırsın belki ayrılmak istersin burdan,işte o vakit dikilir karşına despot insanlar gibi'sen kendi arzunla ayrılamazsın sen şimdi git bir daha da uğrama,ben bir süre sonra yavaş yavaş silerim seni' der.illaki çıkmak isteyenler küfürlü yazılar ile kendilerini pasifletirler.biraz edebi olanın hali harabdır...
inadına der kimi, hiç yaşamadım ki ben inadına. hepsi kendim içindi, kırılan kırıldı, kimi üzerine alındı küstü; anlam veremedim. kimseyle kapanmamış hesabım olmadı ki benim...