İbn-i Arabî kulübünden. Ezoterik. Bir ara Milliyet'te 'kozmik din peygamberi' diye manşet olmuştu. Antalyalı kuyumcuları 'illumine' ediyordu. Okudum bütün kitaplarını meraktan. Bir insan tanımak merakından. Bende çağrıştırdığı Ahmed-i Kadıyanî ile üçüncü sınıf bir Arabî karikatürü oldu. Yüz yüze görüşebilseydim, yani Amerika'ya gitmeden çayını içmeye yetişebilseydim belki farklı düşünebilirdim.
'Sigaranın beyni de kötü etkilediği ortaya çıktı. İskoçyalı profesör Lawrence Whalley ve ekibi, yarısı sigara tiryakisi 465 kişinin kavrama yetilerinin yaşamları boyunca ne yönde değiştiğini araştırdı. İlk kez 1947 yılında 11 yaşındayken test edilen deneklerin kavrama yetilerinin 2000 ve 2002 arasında tekrar incelendiği araştırma, sigara tiryakilerinin 5 farklı kavrama testinde eski tiryakiler ve hiç sigara içmeyenlerden daha kötü sonuç aldığını gösterdi.'
Ahmed Hulûsi'nin 80 li senelerde kaleme aldığı 'INSAN ve SIRLARI' adlı kitabından bir bölüm:
'İçki ve sigara hakkında da bir kaç hususu açıklamaya çalışalım:İnsanın ölüm ötesi ebedî hayattaki mertebesi, derecesi, şu andaki, dünyadaki beyin kapasitesine bağlıdır dedik. Ne kadar yüksek kapasitede, beyin hücrelerini çalıştırır, ne kadar bu yolla «ruhuna» yâni «dalga bedenine» enerji ve ilim depo ederse, ölüm ötesi yaşamda sermayesi o kadardır, dedik. Peki... İçki ve sigara beyinde ne tesir oluşturuyor? .. Beyin hücrelerini uyuşturuyor! .. Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları (snapsları) tıkıyor! .. Bunlar arasındaki bioelektrik akışını engelliyor! .. Neticede siz, kendi elinizle, hapsolduğunuz hücreden çıkmak için verilmiş olan anahtarın dişlerini günden güne mahvederek, kendi kendinize en büyük kötülüğü yapmış oluyorsunuz. Tam bir noktaya geliyorsunuz, işin püf noktasını kavramak ve ona göre kendinize yön vermek durumundasınız. Pat diyor kafanız duruyor! .. Ne yapsanız boş! .. Çünkü o olayı çözümlemek için beyninizin ilgili hücrelerini devreye sokacak snapslar içtiğiniz sigaranın içindeki bir takım maddeler yüzünden tıkanmış! .. Ya da o hücreler aldığınız alkol dolayısıyla iş göremez hale gelmiş! .. Üstelik beyin hücreleri yenilenmez de! .. Çok kısa süreli zevkler için, milyarlarca sene sürecek yaşantınızın sermayesi olan beyninizi harcayıp durmak! .. Eline geçen bir torba altını, çıkardığı ses hoşuna gittiği için denize atan kişi gibi yaşamak! .. Şayet akıllılık bu ise buyurun devam edin! .. Ama unutmayın ki, bunun zararını gelecekte asla telâfi edemiyeceğiniz bir biçimde çekeceksiniz! ..'
'İnanç duygusu nasıl ortaya çıktı? Binlerce yıl, insanoğlunu nasıl etkiledi, yönlendirdi? Ünlü biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, 6 yıl boyunca DNA kodlarında aradı.'
Türk basının hemen hepsinde dün bu satırlar yer alıyor, Ünlü biyolog Dean Hamer'dern övgü ile bahsediliyordu.. Haberlerdeki içeriğe göre Amerikalı ünlü moleküler biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, insana fiziksel özelliklerini veren DNA kodlarında aradı. 6 yıl süren bir dizi araştırmanın sonunda da 'Allah'a inanç genini' bulduğunu açıklıyordu.
Şimdi lütfen aşağıdaki satırları dikkatlice okuyun:
'Îmân veya îmânsızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “îmân” geni vardır kanaatimce! ..
Eğer beyin, îmân nûruyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; îmân ışığından mahrum olarak yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur! .
Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz! … Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…'
Bu satırlar bundan 6 yıl önce 1998 de Ahmed Hulusi tarafından yazılmıştı. Hulusi dünyada ilk defa 'Sistemin Seslenişi' isimli kitabında bu genin varlığından bahsetmiş ve konuyu uzun uzun işlemişti yazılarında.
Bugün ise Time aynı konuyu kapak yaptı ve Türk basını bunumanşetlere çekti
Görünen o ki, yabancı hayranlığımız olanca hızıyla sürüyor. Görünen o ki, Türk'ün Türk'e değer vermeme hastalığı sürüyor. ve görünen o ki, Türk basını Türk oldugu için Ahmet Hulusi'yi görmezden gelmeye devam ediyor..
Başkalarına dönük günah işleyenin tevbesinin geçerli olması için, başkalarına karşı yaptığı yanlışı telafi etmesi zorunludur! . İnsanlara karşı suç işleyip onlara zarar verdiysen, oluşan zararı telafi etmeden tevbe etmen sana yarar sağlamaz. Tevbenin kabulü verilen zararın karşılanmasından geçer. Bu yazdığım Hz. Ali'nin değerlendirmesidir. Kişi ister iyi niyet ister kötü niyetle olsun başkalarının maddiyatına veya maneviyatına zarar vermişse onlara verdiği zararı telâfi etmedikçe tevbesi geçerli olmaz. Hayalindeki tanrıya tevbe etmek boş iştir. Zararın telafisi tevbede esastır. Hatasını anlayanın tevbesi verdiği zararı telafi etmesinden geçer. Aksi halde o vebal ile ahırete gider.
Hepimizin kendine göre, az ya da çok Din hakkında bildiklerimiz vardır. Bunların çoğu, hatta belkide hepsi, araştırmaya dayanmayan, kulaktan dolma bilgilerdir. Acaba müslümanlığımız hakkındaki bu bilgilerimiz ne derece orijinal 'İslâm Dini'yle uyum sağlamakta?
İslâm`ın orijinini tanıma yolunda 34 yıldır yapmış olduğum çalışmalar bana şunu kesinlikle farkettirmiştir ki, 'genelde konuşulan müslümanlık' ile orijin kaynaklardaki 'İslâm Dini' bir hayli farklı şeylerdir.
Kur`ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm kökenli Din anlayışında, normal bir aklın reddedebileceği hiç bir unsur yoktur! .
Kulaktan dolma müslümanlık anlayışında ise akla, mantığa ve bilime ters pek çok şey mevcuttur; bunlar da orijinde olmayıp, daha sonrakilerin kendi anlayışlarına göre eklenmiş hususlardır! . Ve ne yazık ki bunların da faturası 'İslâm Dini'ne çıkarılmaktadır.
'İslâm Dini' hakkında konuşanlar ana olarak iki topluluktur.. Çoğunluğun olduğu grup 'kozalılar'dır.. Bunlar dün 'koza'larındada hapistirler! . Din nakle inanmaktır, derler. Düşünmek ve araştırmak yasaktır! .. Bir de 'koza'yı delenler vardır; yeniye açık, araştırıcı düşünürlerdir. 'İslâm Dini'ni anlamaya çalışırlar!
HIRS, kendisine verileni değerlendiremeyenin, “DAHA”sını istemesidir! . ŞÜKÜR, nimeti veren olarak görmektir! Verenin ardında bir veren düşünmek ise ŞİRK! NANKÖR, ilmin gereğini yaşamayandır! . En kötü AVUNTU, ilmin dedikodusuyla avunup, onu yaşamına geçirmemektir! . Duygularının ördüğü KOZAdan çıkamayana gâfil derler. KOZANLA gitmeyi göze alacak kadar mı......?
Takdir edilen yaşanacaksa…. Bir deli kuyuya bir taş atar; kırk akıllı çıkaramaz! . Hasbelkader, bir yere gelmiş üç-beş kişi, milyonlarca insanın göğünü karartır! . Kararan gök ise, milyonların yaşaması gerekeni getirecektir! . Üç-beş piyon yalnızca görevini yapmıştır; yaptıklarının sonucunu yaşayacaktır elbet! … Ama bu, hiç bir zaman milyonların kararan göğünü aydınlatmaz! Ameliyat masasındayken, KEŞKE kangren olmasaydım, diye yakınmanın faydası yoktur! Gerçekçi ve objektif değerlendirme yapabilmek ender insanlara verilmiş olan bir nimettir.
Karşınızdakini suçlamadan önce kendinizi onun yerine koyup; onun penceresinden olaya bakarak değerlendirme yapabiliyor musunuz? Olgun kişi, kendini, karşısındakinin yerine de koyarak olayı değerlendirebilen insandır. Bugün, birilerine karşı dün yaptıklarınızdan pişmanlık duymaktaysanız; aynı şekilde, yarın da, bugün yaptıklarınızdan, pişmanlık duyabilirsiniz! . İlmin ve aklın yolundan ayrılarak; davranışlarını duygusallıkla düzenliyenler, bu tutumlarını değiştirmedikçe sıkıntıdan kurtulamazlar.
Zekâ, aklın hizmetinde değilse, kişinin cehennem taşıtıdır! … Hızıyla, yakış kuvveti doğru orantılıdır! Akıl yeterli değilse, zekâ hüsranın hammaddesi olur! . Çoğunlukta zekâ vardır, pek az insanda akıl! İçgüdü ve dürtülerine hizmet veren zekân ile gittiğin yeri kavrayamayacak kadar yetersizsen, yanmaktan seni kimse kurtaramayacak, demektir! Zekâsına güvenerek tasavvufa giren, hüsranla çıkar! Dünyalık şeylere zekânla ulaşabilirsin belki, ama “Allah”a asla! Zekâ, egona dönük çalışır; akıl ise hakikatinin hizmetinde olur! Zekânla kavuştuğun pek çok şeyi gene zekân ve hırsın, dürtülerin doğrultusundaki davranışların yüzünden çok kısa sürede yitirebilirsin! . Kayıplarının nedenini araştıracak kadar aklın varsa geçmişine dön! Geçmişinin muhasebesini yaptığında, hâlâ karşındakileri suçlayabiliyorsan, tedavi kapın elân kapalı demektir!
Dün gitti, asla geri getiremeyeceksin! . Yarının neler getireceğini ise, hiç bilemezsin! Yaşadığın an ise, sonraki süreçte ya cennetini, ya da cehennemini oluşturuyor! . Kavgayı bırak, sevmeyi öğren! … Kayıtlamadan kayıtlanmadan! Kayıt cehennemdir, anla bunu! Farz varken, sünnetle kendini aldatma! … Depremzedeler varken, paranı UMRE’ye harcaman vebâldir! . Karşındakine hizmetin Allah’a kulluk; ona nefretin, Allah’a isyan olduğunu fark etmeye çalış! . Biz bugün varız, yarın yokuz! … Yarına ne eser bırakıyorsun arkanda, insanların seni anacağı; ve hayır dua edeceği?
Kur'ân-ı Kerîm ve Rasûlullah öğretisine dayanmayan; bu öğreti dışında kalan her fikir,kesin olarak neticede insanın gerçekten sapmasına yol açar! .Allah'ı bilmek, bulmak ve O'nunla olmak için tek bir tarikat vardır, tek bir yol vardır; o yol da, Efendimiz Rasûlullah sallalâhu aleyhivesellemin yoludur! .
Şehâdet ederim ki Tanrı yoktur Yalnızca ALLAH vardır... Şehâdet ederim ki kesinlikle MUHAMMED MUSTAFA Aleyhisselâm Abdullah, Rasûlullah ve Hatemennebiyyin’dir! O'nu seven, Allah'ı sevmiş olur! . O'na şükreden, Allah'a şükretmiş olur! . O'ndan yüz çeviren, Allah'tan yüz çevirmiş olur! . Allah’ın Ahadiyetine iman etmek ve Muhammed Mustafa’nın “ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” oluşunu itiraf etmekten daha şerefli bir idrâk olamaz... Ben MUHAMMEDÎ’yim! ... -Ben, “yollar” düşünmüyorum. Benim yolum, benim anlayışım; “Muhammedi”liktir! . Bağlı olduğum kaynak; Kurân ve Hazreti Muhammed’tir. Ben hiç kimseye benim “yolum” var, o yoldan gidin”; demem! . “İstiyorsanız, çalışmalarımdan yararlanın; ama benim kaynağıma yönelin derim! . Bunun dışında, gelmiş geçmiş ne kadar hakikate ermiş zat varsa, hepsinden de istifade ederim. Hepsi, Allah’ın yarattığı ayrı bir mükemmeliyete sahiptir. Herkeste olduğu üzere, bendeki mükemmeliyet de, hiç bir insanda yoktur! Allah, her bir insanı ayrı bir mükemmeliyetle var etmiştir. Dolayısıyle, her birimiz bir diğerimizden istifade etmek durumundayız, eğer kendimizi geliştirmek istiyorsak! . Bunun için ben, Ahmed Rufaî’den da istifade ederim, Abdulkadir Geylâni’den de istifade ederim, Muhittin Arabi’den de; Abdülkerim Ceylî’den de! Ne kadar tahkike erdiğini fark ettiğim kişi varsa hepsinden de ayrı ayrı istifade ederim. Her birinde açılan ayrı bir sır vardır. Dolayısıyle ben, “yol” adamı değilim! . Ben, Muhammedî’yim! . Benim tâbi olduğum, bağlandığım, inandığım, yoluna baş koyduğum kimse Hazreti Muhammed’dir! Sen Melâmi, O Kadiri, diğeri Nakşi, gibi ayırımlar başlar, “yol” deyince! .. Ama, “Ben Muhammediyim! .” Dediğim zaman, hepsini kucaklamış oluyorum. Bu nedenle, benim bakış açımda; Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Nakşi, Kadiri, Şia vs. gibi bir ayırım yok! . Biz hepsini kucaklıyoruz.. Bizim için hepsi değerli! .. Önemli olan, insanın taklitten kurtulup tahkike ermesi! . Yaptığının gerçeğine ermesi! . Neticede yaptığından pişmanlık duymaması! . Bunun için en çok yapacağınız dua: “Allahım! . Sonunda pişmanlık duyacağım şeyden beni koru! .” olmalıdır..
Tanrıyı yargılayan anlayışı kıtlardan olmaktan vazgeçmek gerek! . Kimse kimseyi cezalandırmıyor! Her kişi veya toplum, elleriyle yaptıklarının, beyinleriyle ürettiklerinin sonuçlarını yaşıyor yani karşılığını alıyor! . Kötülüğün manyetizması kötülüğü çeker; onlardan ayrılmayanlar da aynı şeyleri paylaşır! . İyiliğin manyetizması da iyileri çeker; yanlarındaki de aynı şeyi paylaşır. Haramla (rüşvet) , büyümüş neslin belki kendi günahı yoktur; ama bu şu gerçeği değiştirmez; o kişiler farkında olmadan zehirle beslenenin akıbetine uğrar! . Unutmayın, gökte Tanrı yok, 'niye' diye hesap soracağınız! . Yaratılmış evrenin varoluş sistem ve düzen ve mekanizmasına tabisiniz! . Zordur olan-bitenden razı olmak… İman ister! Lafıyla değil, mahiyetinin idrakıyla ve hazmıyla iman! . Kafanda yarattığın ve 'ALLAH' ismiyle etiketlediğin tanrına iman, kolaydır… Senin fikrine uygun gelmeyince de olaylar, onu kolaylıkla yargılayabilirsin! … Ama mercimek kadar aklınla, evrenin 'e'sini dahi kavramamışken… Evrenin Yaratanını yargılamaya kalkman, senin beyninin ve eserlerinin psikiyatristlerin inceleme alanına girdiğini gösterir… Eğer birazcık gerçekleri görmek, anlamak ve kendi yaşamını ona göre düzenlemek gibi bir arzun varsa, içinde yaşadığın sistemi fark etmeye çalış… Sistemin gereği olan 'tedbir'i terkedip; hayalindeki tanrına bırakırsan işini, görürsün sonunu! Yarın bakarsın, deprem olur; öbürgün sel ya da ayaklanma, isyan! .. Dünyada çeşitli ülkelerde bunlar hep olageliyor! … Ve olup bitenler içinde, nice kurular da yanıyor yaşlar yanında! Sen bunlarla kafanı yorup, 'dünyalığımı nasıl kurtarırımla' gününü tüketirsen; yarın sana da isabet edecek olan ölüm sonrasında, kendine çok yazık edersin… Acıyanın da olmaz! Gel bu olanlardan ibret al ve biraz kendine dön! Uyaranı göremiyorsan, söyleteni fark et! … İş işten geçmeden!
BiR`LİĞİN GÜCÜ Birlikte hareket etmek adına, 'KAZ'lardan alınacak dersler... Göç eden kazları havada süzülürken hiç izlediniz mi? 'V' şeklinde bir formasyonla uçtuklarını farketmişsinizdir. Bilim adamları araştırmış, 'Bu kazlar neden V şeklinde grup yaratarak uçarlar' diye... Sonuçta kazların hiç de 'kaz kafalı' olmadıkları ortaya çıkmış. Hatta bizlerin ders alacağı noktalar var... Uçan her kuş, kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratıyor. V şeklindeki formasyonla uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpınışlarındaki hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde 71 oranında uzatıyorlar. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu, grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlar. Bize çıkan ders: Belli bir hedefi olan ve bu hedefe ulaşmak için biraraya gelen insanlar, oraya daha kolay ve çabuk erişirler. Çünkü birbirlerinin çekimini kullanırlar. Bir kaz V grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor, çünkü kaldıraçla hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucu olarak hemen formasyona geri dönüyor ve 'V'nin gücünü kullanıyor. Bize çıkan ders: Kafamız kaz kadar çalışıyorsa bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini sürekli kılarız. Başta giden V lideri önünden gelen hava akımı olmadığından yorulduğunda en arkaya geçiyor; hemen arkasındaki lider konumuna geçiyor. Bu değişikliği sürekli yapıyorlar. Bize çıkan ders: Liderliği paylaşmak ve zor işi rotasyonlu yapmak hedefe ulaşmada ivme kazandırıyor. Gerideki kuşlar öndekileri daha hızlı gitmek üzere uyarıyor. Bize çıkan ders: Takım ruhu. Formasyondaki bir kuş hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulur da uçamayacak hale gelirse... Düşen kuşa yardım etmek üzere formasyondan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar veya ölümüne kadar onunla beraber kalıyorlar. Sonra gidip bir V formasyonuna katılıp kendi gruplarına ulaşıncaya kadar beraber uçuyorlar. Bize çıkan ders: işler zorlaştığında kenetlenmenin faydası var. Kazlar bile birbirlerine destek oluyorlar zor duruma düşen için!
*Madde kaydı, hayatınızın her anında sizi zillete çekmektedir; farkında mısınız? Öyle ise, yönelişiniz maddeötesine olsun! ..
*Akıllı insan, hiç değilse akşamdan akşama Allah'la konuşur; yatağa girip de, kendi başına kaldığında.. İşte o zaman, kapa gözlerini, içinden başla konuşmağa! .
*Akıllı isen, yarınlarda değer vermeyeceğin şeyin peşinde koşarak tükenme! ..
*'Dünyasız da yaşanmaz ki! ' deyip; Din'i 'hobi' edinene mübarek olsun dünyası! ...Mübarek olsun imansızlığı! .
*Yine eskisi gibi, 'bunları zaten biliyorum'diye kendinizi aldatarak eski günlerinize mi döneceksiniz? ...
*Kolundaki, ayağındaki zincirden ölümle kurtulabilirsin, ama beynindekinden asla! ..
*Mutlak olarak senden ne çıkarsa, o çıkanın bir sonraki neticesi gene dönüp sana gelecek! .
*Tabiatının, duygularının ve şartlanmalarının esiri iken, nasıl 'HÜR' olmaktan sözedebilirsin?
*Bir zamanlar sanırdım ki, karşımdaki bazıları beni sever... Farkettirdi ki, sevilen kendisiymiş! .
*Yaşamda, kimsenin kimseyi sorumlu tutma hakkı yoktur! ...Herkes kendi kapasitesini kullanamamasının sonuçlarını yaşayacaktır! ...
*Geçmiş, nasıl bugün hayal ise; bugün de, yarın öylece hayal olacak. Öyle ise hayal uğruna sonsuz mutluluğu feda etme! ..
*Aptallar arasında en az aptal olan, akıllı demek değildir! .... Aptallar arasında en az aptal olan, akıllı kabul edilse bile! .
*Sevgi insanın elinde değildir. Birisini 'sev' demekle sevemezsin, 'sevme' demekle de o sevgiyi kalbinden söküp atamazsın... Sevgiyi veren Allah'tır!
*'Azab' deyince, ancak el yanması ya da diş-baş ağrısı bilen insanlara ben nasıl anlatabilirim ki, Allah'tan mahrum kalmanın azabını? ...
*'Fani', 'yok olacak' değildir; çünkü zaten 'yok'tur! ... 'Fani'nin herhangi bir zamanda yok olduktan sonra Baki'nin Baki olacağını sanmak, Hakikattan gafletin alametidir! ..
*Bugünkü insanların pek çoğu, yaşadığı devirde yanında olsalardı Rasulullah'ın, O'nu inkar ederlerdi! .
*Bilmeyiz ki bizim için önemli olan, bize yarını kazandıracak olan ilimdir; ilmi getirenin yaşantısı değil! .
*Kur'an, okunduğu zaman 'Sistem ve düzen' farkedilir; ki bu da, 'Allah ahlakı'nın farkedilmesi sonucunu getirir!
*Ne amaçla olursa olsun, dünyalık kazanma hırsına bak bir… 'Allah'ı tanıma ve yakin elde etme hırsına bak bir! … Hangisi ne kadar? .. Koy terazinin iki kefesine, gör kendini! .
*Denizde yüzüyor olsanız, susuzluğunuzu deniz gidermez; suyu içip hazmetmedikçe! .
*İmtihan salonuna, çevrendekilerle oyalanmak için girmedin! ..
*Bor'dan Niğde'ye geçilebilir, ama dünyadan sonra başka pazar yok! .
*'Zahir' ve 'Batın' denir...Bil ki, bu iki isimle işaret edilen şey, birbirinden ayrı değildir; ikisi, aynı tek şeydir! ... Fark, gözden dolayıdır! ..
her kitapçıda görebileceğimiz sürüsüyle siyah kapaklı kitap yazmış adam. bir zamanlar http://www.ahmedhulusi.org adresinde bir web sitesi var idi, şimdi o sitedeki yazıların hepsi http://www.ahmedbaki.com dadır. bütün kitapları e-book olaraktan o sitede mevcuttur ayrıca konuşmaları falan da var.
Ahzab suresi 33/50 Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Ahzab suresi 33/37 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: 'Eşini bırakma, Allah'tan sakın' diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konuşunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.
bu kelimeler yaşayan esmaların arasındaki zahir olan terkipleri hatırlatıyor.çünkü benim aklıma esmaların sahibi geliyor.böylece sevgi ve aşk gibi garip duygular oluşuyor.(bende)
İbn-i Arabî kulübünden. Ezoterik. Bir ara Milliyet'te 'kozmik din peygamberi' diye manşet olmuştu. Antalyalı kuyumcuları 'illumine' ediyordu. Okudum bütün kitaplarını meraktan. Bir insan tanımak merakından. Bende çağrıştırdığı Ahmed-i Kadıyanî ile üçüncü sınıf bir Arabî karikatürü oldu. Yüz yüze görüşebilseydim, yani Amerika'ya gitmeden çayını içmeye yetişebilseydim belki farklı düşünebilirdim.
O büyük bir siyaset adamıydı...
O büyük bir devlet adamıydı...
O büyük bir önderdi...
O büyük bir komutandı...
O büyük bir toplumbilimci idi...gibi,
varoluş ve görev ihtişamı yanında, son derece cüce kalan beşer değer yargılarıyla O’na bakmaktan Allah’a sığınırım! .
O, ALLAH Hüviyetinin ABD’ı ve RASÛLÜ’dür! .
Görene, fark edene, anlayabilene! .
Bu gerçeği fark edemeyene ise elbette siyasî, iktisadî, askerî dedikodusu kalır işin! .
Ahmed Hulûsi
9 Aralık'da mynet.com da yayınlana haberdir:
'Sigaranın beyni de kötü etkilediği ortaya çıktı.
İskoçyalı profesör Lawrence Whalley ve ekibi, yarısı sigara tiryakisi 465 kişinin kavrama yetilerinin yaşamları boyunca ne yönde değiştiğini araştırdı.
İlk kez 1947 yılında 11 yaşındayken test edilen deneklerin kavrama yetilerinin 2000 ve 2002 arasında tekrar incelendiği araştırma, sigara tiryakilerinin 5 farklı kavrama testinde eski tiryakiler ve hiç sigara içmeyenlerden daha kötü sonuç aldığını gösterdi.'
Ahmed Hulûsi'nin 80 li senelerde kaleme aldığı 'INSAN ve SIRLARI' adlı kitabından bir bölüm:
'İçki ve sigara hakkında da bir kaç hususu açıklamaya çalışalım:İnsanın ölüm ötesi ebedî hayattaki mertebesi, derecesi, şu andaki, dünyadaki beyin kapasitesine bağlıdır dedik. Ne kadar yüksek kapasitede, beyin hücrelerini çalıştırır, ne kadar bu yolla «ruhuna» yâni «dalga bedenine» enerji ve ilim depo ederse, ölüm ötesi yaşamda sermayesi o kadardır, dedik.
Peki... İçki ve sigara beyinde ne tesir oluşturuyor? ..
Beyin hücrelerini uyuşturuyor! ..
Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları (snapsları) tıkıyor! .. Bunlar arasındaki bioelektrik akışını engelliyor! ..
Neticede siz, kendi elinizle, hapsolduğunuz hücreden çıkmak için verilmiş olan anahtarın dişlerini günden güne mahvederek, kendi kendinize en büyük kötülüğü yapmış oluyorsunuz.
Tam bir noktaya geliyorsunuz, işin püf noktasını kavramak ve ona göre kendinize yön vermek durumundasınız. Pat diyor kafanız duruyor! .. Ne yapsanız boş! .. Çünkü o olayı çözümlemek için beyninizin ilgili hücrelerini devreye sokacak snapslar içtiğiniz sigaranın içindeki bir takım maddeler yüzünden tıkanmış! ..
Ya da o hücreler aldığınız alkol dolayısıyla iş göremez hale gelmiş! .. Üstelik beyin hücreleri yenilenmez de! ..
Çok kısa süreli zevkler için, milyarlarca sene sürecek yaşantınızın sermayesi olan beyninizi harcayıp durmak! ..
Eline geçen bir torba altını, çıkardığı ses hoşuna gittiği için denize atan kişi gibi yaşamak! ..
Şayet akıllılık bu ise buyurun devam edin! .. Ama unutmayın ki, bunun zararını gelecekte asla telâfi edemiyeceğiniz bir biçimde çekeceksiniz! ..'
Ahmet Hulusi bana islamiyeti günümüzdeki bilim ışığı anlayışında yorumlayan ve yorumları son derece başarılı bir yazarı çağrıştırıyor
AHMED HULUSİ 6 YIL ÖNCE BULMUŞTU!
'İnanç duygusu nasıl ortaya çıktı? Binlerce yıl, insanoğlunu nasıl etkiledi, yönlendirdi? Ünlü biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, 6 yıl boyunca DNA kodlarında aradı.'
Türk basının hemen hepsinde dün bu satırlar yer alıyor, Ünlü biyolog Dean Hamer'dern övgü ile bahsediliyordu.. Haberlerdeki içeriğe göre Amerikalı ünlü moleküler biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, insana fiziksel özelliklerini veren DNA kodlarında aradı. 6 yıl süren bir dizi araştırmanın sonunda da 'Allah'a inanç genini' bulduğunu açıklıyordu.
Şimdi lütfen aşağıdaki satırları dikkatlice okuyun:
'Îmân veya îmânsızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “îmân” geni vardır kanaatimce! ..
Eğer beyin, îmân nûruyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; îmân ışığından mahrum olarak yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur! .
Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz! … Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…'
Bu satırlar bundan 6 yıl önce 1998 de Ahmed Hulusi tarafından yazılmıştı. Hulusi dünyada ilk defa 'Sistemin Seslenişi' isimli kitabında bu genin varlığından bahsetmiş ve konuyu uzun uzun işlemişti yazılarında.
Bugün ise Time aynı konuyu kapak yaptı ve Türk basını bunumanşetlere çekti
Görünen o ki, yabancı hayranlığımız olanca hızıyla sürüyor. Görünen o ki, Türk'ün Türk'e değer vermeme hastalığı sürüyor. ve görünen o ki, Türk basını Türk oldugu için Ahmet Hulusi'yi görmezden gelmeye devam ediyor..
Yazık!
Kaynak:http://www.internethaber.com/mays/article_view.php? aid=261721
Harika bir düşünür, araştırmacı, yazar...
Onu tanımlayacak birtek söz dahi bulamıyorum...
www.ahmedbaki.com internet sitesi adresi; ziyaret ediniz...
Başkalarına dönük günah işleyenin tevbesinin geçerli olması için, başkalarına karşı yaptığı yanlışı telafi etmesi zorunludur! . İnsanlara karşı suç işleyip onlara zarar verdiysen, oluşan zararı telafi etmeden tevbe etmen sana yarar sağlamaz. Tevbenin kabulü verilen zararın karşılanmasından geçer. Bu yazdığım Hz. Ali'nin değerlendirmesidir.
Kişi ister iyi niyet ister kötü niyetle olsun başkalarının maddiyatına veya maneviyatına zarar vermişse onlara verdiği zararı telâfi etmedikçe tevbesi geçerli olmaz. Hayalindeki tanrıya tevbe etmek boş iştir. Zararın telafisi tevbede esastır. Hatasını anlayanın tevbesi verdiği zararı telafi etmesinden geçer. Aksi halde o vebal ile ahırete gider.
Ahmed Hulûsi
15.10.2004
'İSLÂM'IN GERÇEKLERİ
Hepimizin kendine göre, az ya da çok Din hakkında bildiklerimiz vardır. Bunların çoğu, hatta belkide hepsi, araştırmaya dayanmayan, kulaktan dolma bilgilerdir. Acaba müslümanlığımız hakkındaki bu bilgilerimiz ne derece orijinal 'İslâm Dini'yle uyum sağlamakta?
İslâm`ın orijinini tanıma yolunda 34 yıldır yapmış olduğum çalışmalar bana şunu kesinlikle farkettirmiştir ki, 'genelde konuşulan müslümanlık' ile orijin kaynaklardaki 'İslâm Dini' bir hayli farklı şeylerdir.
Kur`ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm kökenli Din anlayışında, normal bir aklın reddedebileceği hiç bir unsur yoktur! .
Kulaktan dolma müslümanlık anlayışında ise akla, mantığa ve bilime ters pek çok şey mevcuttur; bunlar da orijinde olmayıp, daha sonrakilerin kendi anlayışlarına göre eklenmiş hususlardır! . Ve ne yazık ki bunların da faturası 'İslâm Dini'ne çıkarılmaktadır.
'İslâm Dini' hakkında konuşanlar ana olarak iki topluluktur.. Çoğunluğun olduğu grup 'kozalılar'dır.. Bunlar dün 'koza'larındada hapistirler! . Din nakle inanmaktır, derler. Düşünmek ve araştırmak yasaktır! .. Bir de 'koza'yı delenler vardır; yeniye açık, araştırıcı düşünürlerdir. 'İslâm Dini'ni anlamaya çalışırlar!
Ahmed Hulûsi
HIRS, kendisine verileni değerlendiremeyenin, “DAHA”sını istemesidir! .
ŞÜKÜR, nimeti veren olarak görmektir! Verenin ardında bir veren düşünmek ise ŞİRK!
NANKÖR, ilmin gereğini yaşamayandır! .
En kötü AVUNTU, ilmin dedikodusuyla avunup, onu yaşamına geçirmemektir! .
Duygularının ördüğü KOZAdan çıkamayana gâfil derler.
KOZANLA gitmeyi göze alacak kadar mı......?
Ahmed Hulûsi
Takdir edilen yaşanacaksa….
Bir deli kuyuya bir taş atar; kırk akıllı çıkaramaz! .
Hasbelkader, bir yere gelmiş üç-beş kişi, milyonlarca insanın göğünü karartır! .
Kararan gök ise, milyonların yaşaması gerekeni getirecektir! .
Üç-beş piyon yalnızca görevini yapmıştır; yaptıklarının sonucunu yaşayacaktır elbet! … Ama bu, hiç bir zaman milyonların kararan göğünü aydınlatmaz!
Ameliyat masasındayken, KEŞKE kangren olmasaydım, diye yakınmanın faydası yoktur!
Gerçekçi ve objektif değerlendirme yapabilmek ender insanlara verilmiş olan bir nimettir.
Ahmed Hulûsi
Karşınızdakini suçlamadan önce kendinizi onun yerine koyup; onun penceresinden olaya bakarak değerlendirme yapabiliyor musunuz?
Olgun kişi, kendini, karşısındakinin yerine de koyarak olayı değerlendirebilen insandır.
Bugün, birilerine karşı dün yaptıklarınızdan pişmanlık duymaktaysanız; aynı şekilde, yarın da, bugün yaptıklarınızdan, pişmanlık duyabilirsiniz! .
İlmin ve aklın yolundan ayrılarak; davranışlarını duygusallıkla düzenliyenler, bu tutumlarını değiştirmedikçe sıkıntıdan kurtulamazlar.
Ahmet Hulûsi
Zekâ, aklın hizmetinde değilse, kişinin cehennem taşıtıdır! … Hızıyla, yakış kuvveti doğru orantılıdır!
Akıl yeterli değilse, zekâ hüsranın hammaddesi olur! .
Çoğunlukta zekâ vardır, pek az insanda akıl!
İçgüdü ve dürtülerine hizmet veren zekân ile gittiğin yeri kavrayamayacak kadar yetersizsen, yanmaktan seni kimse kurtaramayacak, demektir!
Zekâsına güvenerek tasavvufa giren, hüsranla çıkar!
Dünyalık şeylere zekânla ulaşabilirsin belki, ama “Allah”a asla!
Zekâ, egona dönük çalışır; akıl ise hakikatinin hizmetinde olur!
Zekânla kavuştuğun pek çok şeyi gene zekân ve hırsın, dürtülerin doğrultusundaki davranışların yüzünden çok kısa sürede yitirebilirsin! .
Kayıplarının nedenini araştıracak kadar aklın varsa geçmişine dön!
Geçmişinin muhasebesini yaptığında, hâlâ karşındakileri suçlayabiliyorsan, tedavi kapın elân kapalı demektir!
Ahmed Hulûsi
Dün gitti, asla geri getiremeyeceksin! .
Yarının neler getireceğini ise, hiç bilemezsin!
Yaşadığın an ise, sonraki süreçte ya cennetini, ya da cehennemini oluşturuyor! .
Kavgayı bırak, sevmeyi öğren! … Kayıtlamadan kayıtlanmadan!
Kayıt cehennemdir, anla bunu!
Farz varken, sünnetle kendini aldatma! … Depremzedeler varken, paranı UMRE’ye harcaman vebâldir! .
Karşındakine hizmetin Allah’a kulluk; ona nefretin, Allah’a isyan olduğunu fark etmeye çalış! .
Biz bugün varız, yarın yokuz! … Yarına ne eser bırakıyorsun arkanda, insanların seni anacağı; ve hayır dua edeceği?
Ahmed Hulûsi
Kur'ân-ı Kerîm ve Rasûlullah öğretisine dayanmayan;
bu öğreti dışında kalan her fikir,kesin olarak neticede insanın gerçekten sapmasına yol açar! .Allah'ı bilmek, bulmak ve O'nunla olmak için
tek bir tarikat vardır, tek bir yol vardır; o yol da, Efendimiz Rasûlullah sallalâhu aleyhivesellemin yoludur! .
Şehâdet ederim ki Tanrı yoktur
Yalnızca ALLAH vardır...
Şehâdet ederim ki kesinlikle
MUHAMMED MUSTAFA Aleyhisselâm
Abdullah, Rasûlullah ve Hatemennebiyyin’dir!
O'nu seven, Allah'ı sevmiş olur! .
O'na şükreden, Allah'a şükretmiş olur! .
O'ndan yüz çeviren, Allah'tan yüz çevirmiş olur! .
Allah’ın Ahadiyetine iman etmek
ve Muhammed Mustafa’nın “ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” oluşunu
itiraf etmekten daha şerefli bir idrâk olamaz...
Ben MUHAMMEDÎ’yim! ...
-Ben, “yollar” düşünmüyorum. Benim yolum, benim anlayışım; “Muhammedi”liktir! .
Bağlı olduğum kaynak; Kurân ve Hazreti Muhammed’tir.
Ben hiç kimseye benim “yolum” var, o yoldan gidin”; demem! .
“İstiyorsanız, çalışmalarımdan yararlanın; ama benim kaynağıma yönelin derim! .
Bunun dışında, gelmiş geçmiş ne kadar hakikate ermiş zat varsa, hepsinden de istifade ederim.
Hepsi, Allah’ın yarattığı ayrı bir mükemmeliyete sahiptir.
Herkeste olduğu üzere, bendeki mükemmeliyet de, hiç bir insanda yoktur!
Allah, her bir insanı ayrı bir mükemmeliyetle var etmiştir.
Dolayısıyle, her birimiz bir diğerimizden istifade etmek durumundayız, eğer kendimizi geliştirmek istiyorsak! .
Bunun için ben, Ahmed Rufaî’den da istifade ederim, Abdulkadir Geylâni’den de istifade ederim, Muhittin Arabi’den de; Abdülkerim Ceylî’den de!
Ne kadar tahkike erdiğini fark ettiğim kişi varsa hepsinden de ayrı ayrı istifade ederim.
Her birinde açılan ayrı bir sır vardır.
Dolayısıyle ben, “yol” adamı değilim! .
Ben, Muhammedî’yim! .
Benim tâbi olduğum, bağlandığım, inandığım, yoluna baş koyduğum kimse Hazreti Muhammed’dir!
Sen Melâmi, O Kadiri, diğeri Nakşi, gibi ayırımlar başlar, “yol” deyince! ..
Ama, “Ben Muhammediyim! .” Dediğim zaman, hepsini kucaklamış oluyorum.
Bu nedenle, benim bakış açımda; Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Nakşi, Kadiri, Şia vs. gibi bir ayırım yok! .
Biz hepsini kucaklıyoruz.. Bizim için hepsi değerli! ..
Önemli olan, insanın taklitten kurtulup tahkike ermesi! .
Yaptığının gerçeğine ermesi! . Neticede yaptığından pişmanlık duymaması! .
Bunun için en çok yapacağınız dua:
“Allahım! . Sonunda pişmanlık duyacağım şeyden beni koru! .” olmalıdır..
Tanrıyı yargılayan anlayışı kıtlardan olmaktan vazgeçmek gerek! . Kimse kimseyi cezalandırmıyor!
Her kişi veya toplum, elleriyle yaptıklarının, beyinleriyle ürettiklerinin sonuçlarını yaşıyor yani karşılığını alıyor! .
Kötülüğün manyetizması kötülüğü çeker; onlardan ayrılmayanlar da aynı şeyleri paylaşır! . İyiliğin manyetizması da iyileri çeker; yanlarındaki de aynı şeyi paylaşır.
Haramla (rüşvet) , büyümüş neslin belki kendi günahı yoktur; ama bu şu gerçeği değiştirmez; o kişiler farkında olmadan zehirle beslenenin akıbetine uğrar! .
Unutmayın, gökte Tanrı yok, 'niye' diye hesap soracağınız! . Yaratılmış evrenin varoluş sistem ve düzen ve mekanizmasına tabisiniz! .
Zordur olan-bitenden razı olmak… İman ister!
Lafıyla değil, mahiyetinin idrakıyla ve hazmıyla iman! .
Kafanda yarattığın ve 'ALLAH' ismiyle etiketlediğin tanrına iman, kolaydır… Senin fikrine uygun gelmeyince de olaylar, onu kolaylıkla yargılayabilirsin! …
Ama mercimek kadar aklınla, evrenin 'e'sini dahi kavramamışken…
Evrenin Yaratanını yargılamaya kalkman, senin beyninin ve eserlerinin psikiyatristlerin inceleme alanına girdiğini gösterir…
Eğer birazcık gerçekleri görmek, anlamak ve kendi yaşamını ona göre düzenlemek gibi bir arzun varsa, içinde yaşadığın sistemi fark etmeye çalış… Sistemin gereği olan 'tedbir'i terkedip; hayalindeki tanrına bırakırsan işini, görürsün sonunu!
Yarın bakarsın, deprem olur; öbürgün sel ya da ayaklanma, isyan! .. Dünyada çeşitli ülkelerde bunlar hep olageliyor! … Ve olup bitenler içinde, nice kurular da yanıyor yaşlar yanında!
Sen bunlarla kafanı yorup, 'dünyalığımı nasıl kurtarırımla' gününü tüketirsen; yarın sana da isabet edecek olan ölüm sonrasında, kendine çok yazık edersin… Acıyanın da olmaz!
Gel bu olanlardan ibret al ve biraz kendine dön!
Uyaranı göremiyorsan, söyleteni fark et! …
İş işten geçmeden!
Ahmed Hulûsi
BiR`LİĞİN GÜCÜ
Birlikte hareket etmek adına, 'KAZ'lardan alınacak dersler...
Göç eden kazları havada süzülürken hiç izlediniz mi?
'V' şeklinde bir formasyonla uçtuklarını farketmişsinizdir.
Bilim adamları araştırmış, 'Bu kazlar neden V şeklinde grup yaratarak uçarlar' diye...
Sonuçta kazların hiç de 'kaz kafalı' olmadıkları ortaya çıkmış. Hatta bizlerin ders alacağı noktalar var...
Uçan her kuş, kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratıyor. V şeklindeki formasyonla uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpınışlarındaki hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde 71 oranında uzatıyorlar. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu, grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlar.
Bize çıkan ders: Belli bir hedefi olan ve bu hedefe ulaşmak için biraraya gelen insanlar, oraya daha kolay ve çabuk erişirler. Çünkü birbirlerinin çekimini kullanırlar.
Bir kaz V grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor, çünkü kaldıraçla hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucu olarak hemen formasyona geri dönüyor ve 'V'nin gücünü kullanıyor.
Bize çıkan ders: Kafamız kaz kadar çalışıyorsa bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini sürekli kılarız.
Başta giden V lideri önünden gelen hava akımı olmadığından yorulduğunda en arkaya geçiyor; hemen arkasındaki lider konumuna geçiyor. Bu değişikliği sürekli yapıyorlar.
Bize çıkan ders: Liderliği paylaşmak ve zor işi rotasyonlu yapmak hedefe ulaşmada ivme kazandırıyor.
Gerideki kuşlar öndekileri daha hızlı gitmek üzere uyarıyor.
Bize çıkan ders: Takım ruhu.
Formasyondaki bir kuş hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulur da uçamayacak hale gelirse... Düşen kuşa yardım etmek üzere formasyondan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar veya ölümüne kadar onunla beraber kalıyorlar. Sonra gidip bir V formasyonuna katılıp kendi gruplarına ulaşıncaya kadar beraber uçuyorlar.
Bize çıkan ders: işler zorlaştığında kenetlenmenin faydası var. Kazlar bile birbirlerine destek oluyorlar zor duruma düşen için!
Kaynak Suyundan:
*Madde kaydı, hayatınızın her anında sizi zillete çekmektedir; farkında mısınız? Öyle ise, yönelişiniz maddeötesine olsun! ..
*Akıllı insan, hiç değilse akşamdan akşama Allah'la konuşur; yatağa girip de, kendi başına kaldığında.. İşte o zaman, kapa gözlerini, içinden başla konuşmağa! .
*Akıllı isen, yarınlarda değer vermeyeceğin şeyin peşinde koşarak tükenme! ..
*'Dünyasız da yaşanmaz ki! ' deyip; Din'i 'hobi' edinene mübarek olsun dünyası! ...Mübarek olsun imansızlığı! .
*Yine eskisi gibi, 'bunları zaten biliyorum'diye kendinizi aldatarak eski günlerinize mi döneceksiniz? ...
*Kolundaki, ayağındaki zincirden ölümle kurtulabilirsin, ama beynindekinden asla! ..
*Mutlak olarak senden ne çıkarsa, o çıkanın bir sonraki neticesi gene dönüp sana gelecek! .
*Tabiatının, duygularının ve şartlanmalarının esiri iken, nasıl 'HÜR' olmaktan sözedebilirsin?
*Bir zamanlar sanırdım ki, karşımdaki bazıları beni sever... Farkettirdi ki, sevilen kendisiymiş! .
*Yaşamda, kimsenin kimseyi sorumlu tutma hakkı yoktur! ...Herkes kendi kapasitesini kullanamamasının sonuçlarını yaşayacaktır! ...
Kaynak suyundan:
*Eriyen, erendir... Ermedikçe, eriyemezsin! ..
*Kendini tanıyamamanın sana verdiği zararı, dünyadaki tüm varlıklar birleşseler veremezler! ..
*Koyunlar da yiyip, içip, çiftleşip, uyuyorlar... Farkında mısın? ..
*Gerçek, hep aynı gerçek! .. Değişen sadece, duyan- gören- bilen ve idrak edenlerin bakış açıları ve seviyeleridir.
*Sarhoş mu kim? .. Seyrinde kendini kaybeden! ..
Mutlu mu? .. Dileği olmayan! ..
Huzur mu? ... Gerçeğin aleminde yaşayanın hali! ..
Budala mı? ... Benliğini gösterme çabasında olan! ..
İlim mi? .. Özündeki mükemmeliyet! ..
Akıllı mı? .. Hakikatını değerlendirebilen! ..
*Geçmiş, nasıl bugün hayal ise; bugün de, yarın öylece hayal olacak. Öyle ise hayal uğruna sonsuz mutluluğu feda etme! ..
*Aptallar arasında en az aptal olan, akıllı demek değildir! .... Aptallar arasında en az aptal olan, akıllı kabul edilse bile! .
*Sevgi insanın elinde değildir. Birisini 'sev' demekle sevemezsin, 'sevme' demekle de o sevgiyi kalbinden söküp atamazsın... Sevgiyi veren Allah'tır!
*'Azab' deyince, ancak el yanması ya da diş-baş ağrısı bilen insanlara ben nasıl anlatabilirim ki, Allah'tan mahrum kalmanın azabını? ...
*'Fani', 'yok olacak' değildir; çünkü zaten 'yok'tur! ... 'Fani'nin herhangi bir zamanda yok olduktan sonra Baki'nin Baki olacağını sanmak, Hakikattan gafletin alametidir! ..
Kaynak suyundan:
*Kaybeden, aldatandır; aldatılan değil! .
*Bugünkü insanların pek çoğu, yaşadığı devirde yanında olsalardı Rasulullah'ın, O'nu inkar ederlerdi! .
*Bilmeyiz ki bizim için önemli olan, bize yarını kazandıracak olan ilimdir; ilmi getirenin yaşantısı değil! .
*Kur'an, okunduğu zaman 'Sistem ve düzen' farkedilir; ki
bu da, 'Allah ahlakı'nın farkedilmesi sonucunu getirir!
*Ne amaçla olursa olsun, dünyalık kazanma hırsına bak bir… 'Allah'ı tanıma ve yakin elde etme hırsına bak bir! … Hangisi ne kadar? .. Koy terazinin iki kefesine, gör kendini! .
*Denizde yüzüyor olsanız, susuzluğunuzu deniz gidermez; suyu içip hazmetmedikçe! .
*İmtihan salonuna, çevrendekilerle oyalanmak için girmedin! ..
*Bor'dan Niğde'ye geçilebilir, ama dünyadan sonra başka pazar yok! .
*'Zahir' ve 'Batın' denir...Bil ki, bu iki isimle işaret edilen şey, birbirinden ayrı değildir; ikisi, aynı tek şeydir! ... Fark, gözden dolayıdır! ..
*Yanlışlık, tedbirin alınmasında değil; takdirin, tedbirle değiştirilebileceği düşüncesindedir! .
Ahmed Hulusi
İnsanı ve gerçeğini anlatıyor, Kur'an ve Hadislerle, insanın ASLINI anlatıyor ve herkese sesleniyor,RİSALET Boyutundan...
Allah 'O' ndan razı 'OL' sun
her kitapçıda görebileceğimiz sürüsüyle siyah kapaklı kitap yazmış adam. bir zamanlar http://www.ahmedhulusi.org adresinde bir web sitesi var idi, şimdi o sitedeki yazıların hepsi http://www.ahmedbaki.com dadır. bütün kitapları e-book olaraktan o sitede mevcuttur ayrıca konuşmaları falan da var.
Ahzab suresi 33/50 Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Ahzab suresi 33/37 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: 'Eşini bırakma, Allah'tan sakın' diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konuşunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.
bu kelimeler yaşayan esmaların arasındaki zahir olan terkipleri hatırlatıyor.çünkü benim aklıma esmaların sahibi geliyor.böylece
sevgi ve aşk gibi garip duygular oluşuyor.(bende)