Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Dere, karşıya geçmek için suyun akışını durdurmaz, ancak aptallar kader diye durmasını beklerler. Oysa kader aklın işlemesini hiç engellemez. Ömür geçer köprü kurmayı akllarına bile getirmezler. Sadece suyun akışına aşık olup ölmeyi beklerler. Kader dedikleri şeyleri bile yaşayamazlar. Çünkü hayat köprüyü geçenlerindir.
Aslı Birer
Zamanın içindeki durumumuz;
Bilinçli sınırlanmışlık sendromu…
Elbette bu durumların yer aldığı toplumsal analizleri konu alan yazılarımız da var.
Aslı Birer
Bilinçsiz özgürlük kurguları.
Bu başlığın altına neler neler sığar.
Karadeniz’in sesi sustu ama yankısı dağlardan eksilmeyecek.
– Bir ozan gitti ama şarkıları rüzgârlarla esecek.
Hüzün,
Onun melodileriyle büyüyen herkesin yüreğine oturdu bugün,
Nasıl kalkar bilmiyorum kuzeyin, oğul,
Havada güneş var yüreğin gibi
Benimki buz kesiği
Vakit çok erken şimdi…
Aslı Birer
Allah o güzel yüreğin gibi güzel cennetini nasip etsin sana, koca yürekli adam.:(
?si=GPRwTtNPfo5-gvbj
Bu mevsimlerde göl biraz durgundur
Ağaçlar yorgundur
Hüzün çöker insana
Ki zaten ölümlüdür
Özgün bir sanatçıydı
Mekanı cennet olsun.
Aşık Hatuni Semiha Oğuz
“Analık” günün şiiri.
Okudum ve ön yargının insanları ne kadar adaletten uzaklaştırdığını ve hatta okuyanların da ne kadar esir olduklarını bir kere daha gördüm.
Evet Semiha Oğuz, hani bir atasözü var ya, “adım çıkmış dokuza inmez sekize” işte çok güzel bir örneği bu sizin yazdıklarınız.
Ve ben de belki daha akademik bir lisanla şöyle bir açıklama ekleyeyim.
Şiirin mesajı, üvey annelere karşı toplumun geliştirdiği önyargıları ve bu önyargıların bir bireyin yaşamını nasıl zorlaştırdığını ele alıyor şöyle ki:
Önyargının Kıskacında Bir Kimlik: Üvey Annelik Algısı Üzerine
Toplumsal yargılar, bireylerin kimliklerini şekillendirmede güçlü bir role sahiptir. Ancak bu yargılar, çoğu zaman gerçeklikten kopuk, nesnel olmaktan uzak ve bireyleri ötekileştirici bir nitelik taşır. Şiir, tam da bu noktada, üvey annelik kavramına karşı toplumun sergilediği önyargıları ele almakta ve bu önyargıların bir bireyin yaşamını nasıl zorlaştırdığını gözler önüne sermektedir.
Metinde tekrar eden “Analıktır, kötü olur dediler.” dizesi, toplumun üvey anne figürüne bakış açısını sorgulayan bir leitmotif olarak öne çıkmaktadır. Annelik kavramı biyolojik bağ üzerinden kutsanırken, üvey anneler ise çoğu zaman “eksik”, “soğuk” ya da “kötü” olarak kodlanmaktadır. Şair, bu genel kanının adaletsizliğini eleştirerek, üvey annenin de bir birey olarak duyguları, emekleri ve fedakârlıkları olduğuna dikkat çekmektedir.
Şiirde kullanılan imgeler, bu haksız algının birey üzerindeki baskısını somutlaştırmaktadır. “Sanki nikâhsız, azadlı bir köle” dizesi, üvey annenin ev içindeki konumunu; sorumluluklarıyla baş başa bırakılan ancak hiçbir zaman tam anlamıyla kabul edilmeyen biri olarak var oluşunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. “Tavuk oldum, kapatıldım kümese” benzetmesi ise, bireyin özgürlük alanının daraldığını ve toplumsal etiketler nedeniyle kısıtlandığını ifade etmektedir.
Bütün bu anlatı, toplumun önyargılarının bireyin ruhunda yarattığı kırılmaları ve yorgunluğu gözler önüne sererken, aynı zamanda sessiz bir isyan da içermektedir. Üvey annelere biçilen rollerin adil olup olmadığı sorgulanmakta ve toplumun bu yargıları yeniden gözden geçirmesi gerektiğine dair bir çağrı yapılmaktadır.
Sonuç olarak, şiir, önyargının bireyi nasıl haksız bir yük altına soktuğunu güçlü bir anlatımla ortaya koymaktadır. Üvey annelik, annelikten farklı bir kategoriye itilirken, aslında aynı fedakârlık ve emeği gerektiren bir rol olduğu göz ardı edilmektedir. Şair, bu algının yarattığı çelişkilere dikkat çekerek, üvey annelere yönelik adaletsiz toplumsal bakış açısının sorgulanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bana da tebrik etmek düşer…
Sevgilerimle…
Bazı insanlar o kadar kendi içlerinde bile paradoks ki, başlarıyla ayakları birbirinden bağımsız hareket ediyor.
Dünyanın işine bak ki! Atatürk’ün öğretmeni baş tacı ettiği cumhuriyette; öğretmen ol! Ondan sonra da o ilkelere sahip çıkacağına yerden yere vur!
Ben bunu vicdanlara bırakıyorum.
Bu sabah bir şiire yazdığım yorumdur.
“Gerçek polis insanın kendi vicdanıdır. Belki de aynaya sormalı; “adalet nerede”? Diye.”
Aslı Birer
Yarın adalet, hak, hukuk kazanacak! O gün sakın bu yazdıklarını unutupta o güzel insanların safına gireyim deme! Seni o zaman rezil rüsva ederim!
Gel, tarih yazalım
Harfleri altın, adı özgürlük olsun.
Yoksunluklarımızı ısıtıp avuçlarımızda,
Göğe mavi bir güneş yapalım.
Karanlığın gölgesi düşse de üstüne,
Gözlere ışık, seslere yankı olur
Her şafak vakti yüreğimizde.
Hangi dağ kapatabilir ki onu?
O, her zerreyi deler de geçer,
Ve her sabah ışırken bir halk doğurur.
Aslı Birer
Hayat bitse ne çıkar
Zulüm gelse ne çıkar
Kavgamızın şehrinde
Ölüm yağsa ne çıkar
İstanbul benim sevdamdı
Süleymaniye…
O köklü o sağlam o vakur
O dingin halin…
Nerdesin?
Ayasofya…
Nasıl savruluşlar öyle rüzgarda
Bi oraya bi buraya
Kız kulesi
Kuleli
Hele boğaz, hele boğaz
Ne desem az
Ah Vefa…
Neden bu veda?
Bekir Şahin
Benim suretime biçtiğin gölge, ancak kendi zihnindeki bulanıklığın eseri.
Kişi kendinden bilirmiş işi;
Zira göz, görmek istediğini seçer, dil, içindeki zehri döker.
Bil ki insan, bilmediğine düşmandır;
Ve anlamadığına saldırır.
Sözde bir terazide tartmaya kalktığın şeyi,
Önce zihnindeki eğrilikten geçirdin.
O yüzden ölçtüğün ben değilim,
Sadece kendi içindeki kırık yansıma.
Değerimi, kendi varlığım belirler.
Yolumu bulmak için ne bir sürüye
Ne de bir iz sürücüye ihtiyacım var.
Ve unutma,
Şair, terazisinde kendini tartar.
Adam olan aynaya bir kez de başka açıdan bakar.
Ayinesi iştir kişinin
Lafına bakılır mı hadsiz kişinin
Yayık ayran gibi süzme sözlerin
Ne ayıp biliyor ne de bir edep
Aslı Birer
Yazacaksan;
-Çığlık gibi yaz.
-Savrulur gibi yaz.
-Çağlayan gibi yaz
Kelimelerin illüzyonu hissettirebilmektir…
Öyleyse özgürce es gitsin.
Aslı Birer
Adaletsiz saatlerde gökyüzüne…
Zamana başkaldıran harflerim,
Susturulmuş vicdanların yankısı.
Her hecem bir uyanış,
Her noktam bir direniş…
Suskun gecelerin ortasında,
Özgürlüğü fısıldayan rüzgâr gibiyim
Aslı Birer
ÇANAKKALE: ÖZGÜRLÜĞE YAKILAN MEŞALE
Takmış destansı elmas gerdanlığını
Boynuna,
Bin dokuz yüz on beş’li.
Vatan sevgisini mühürlemiş bağrına,
Tırmanmış dağların Nirvana’sına.
Ey, mücevherlerin en değerlisi,
Direnişine kurban Çanakkale!
Sen ki, ölümü göğüsleyen
Mehmetçiğin sarsılmaz iradesiyle,
Bir değil, binlerce Mustafa Kemal’le
Bir millet doğurdun güne!
Kurtuluşa yaktığın meşale,
Özgürlüğün bedelini anlatan ebedi bir abide…
Şimdi, toprağında açan her gonca güle
O gün düşenlerden yükselen göğe
Kokularıdır zaferlere nişâne…
Adın, tarihe mühür,
Geçilmezsin, geçilmez Çanakkale.
Aslı Birer
ÇANAKKALE: DİRENİŞİN VE FEDAKÂRLIĞIN SEMBOLÜ
Çanakkale Savaşı, yalnızca bir askeri çatışma değil, aynı zamanda bir milletin bağımsızlık uğruna verdiği destansı mücadelenin timsalidir. 1915 yılında başlayan bu savaş, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini belirleyen en kritik dönüm noktalarından biri olmuş, hem Türk milletinin azmini hem de vatan sevgisinin ulaşabileceği en yüksek noktayı göstermiştir.
Düşmanın teknolojik ve sayısal üstünlüğüne rağmen, Türk askeri, vatan toprağını savunma kararlılığıyla, tarihin en büyük direnişlerinden birini sergilemiştir. Çanakkale cephesi, yalnızca askeri deha ve strateji ile değil, aynı zamanda Mehmetçiğin sarsılmaz iradesiyle kazanılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” sözü, bu mücadelenin ne denli gözü kara bir fedakârlık üzerine kurulu olduğunu kanıtlamaktadır.
Çanakkale’de dökülen her damla kan, yalnızca bir savaşın sonucu değil, bir milletin yeniden doğuşunun habercisidir. Bu savaş, Türk milletine milli bilinç kazandırmış ve Kurtuluş Savaşı’nın ateşleyici gücü olmuştur. Bugün Çanakkale, yalnızca bir coğrafi bölge değil, bağımsızlık ve özgürlüğün bedelini anlatan bir abide olarak hafızalarda yaşamaktadır.
Sonuç olarak, Çanakkale Zaferi, askeri ve siyasi yönleriyle incelendiğinde, emperyalist güçlere karşı verilen bir direnişin zaferle sonuçlanması ve ulusal birlik ruhunun pekişmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Geçmişten bugüne, Çanakkale ruhu, her nesle vatan sevgisinin ve bağımsızlık mücadelesinin kutsallığını hatırlatmaya devam etmektedir.
Aslı Birer
Not: Bu yazıyı isteyen alıntılayabilir, şiirleştirebilir…
Rüzgâr, isimsiz kahramanların
son nefesini taşır hâlâ.
Ve deniz, dalgalarına fısıldar:
“Çanakkale geçilmez…
Aslı Birer
?si=IdlPH8q_dR5TAlb6
Su içine girdiği kabın şeklini alsa da, orada tutmaya kimsenin gücü yetmez. Eninde sonunda buhar olur uçar.
Aslı Birer
Neden sana kavuşmanın bir adı da ayrılık?
Hesap ver !
https://youtube.com/shorts/PIUARd-JZqA?si=XyIxoCDBRPQ4VGfX
KADINI ÖLDÜRMEK SADECE HUKUKİ DEĞİL, İNSANLIK DAVASIDIR.
Yürekli kadınlar gerek bana
Ellerimi, ellerinde ısıtan
Duyamadan kaybolan,
Herbirinin çığlığı yağmur sanki,
gözlerimden damlayan,
Öyle ki,
İçimde gök gürlüyor,
Soğuk yüzlerindeki baharlarından
Yağıyorum topraklarına
Tut ellerimi.
Aslı Birer
İnsanca yaşamak hakkı.
Ölüm, bir mezhebin kaderi olmamalı. İnancı, etnik kimliği veya kökeni ne olursa olsun, her insan yaşam hakkına sahip olmalı. Adalet, sadece belli bir kesime sunulacak bir lütuf değil, herkes için değişmez bir hak olmalıdır.
Sessizlik, zulme ortak olmaktır.
Aslı Birer
Emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun.
( bütün kadınlar emekçidir)
Kadınlar Günü’nde, Gücün ve Devrimin Adı: Kadın
Asaldır kadın, kendinden başka hangi kudret onu bölebilir? Ama her bir parçası, bir diğerine güç kattığında; işte o zaman, bu birleşen güç karşısında her şey etkisiz kalır. Kadınlar, yalnızca bağımsızlıklarıyla değil, toplumsal dönüşümü sağlayan kolektif güçleriyle de dünyanın en büyük değişim dinamiklerinden biridir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kadınların özgürlüğü ve eşitliği konusunda devrim niteliğinde adımlar atmıştır. O, kadınların yalnızca ailede değil, toplumsal yaşamda da söz sahibi olmaları gerektiğine inanmış ve bu inancı hayata geçirebilmek için yasalarla, eğitimle, toplumsal algıyla mücadele etmiştir. Atatürk’ün “Kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olmalı ve toplumsal yaşamda yer almalıdır.” sözü, sadece bir dönem için değil, bir bütün insanlık için önemlidir.
Kadın, toplumun temel taşlarını oluşturur. Eğitimde, sanatta, siyasette, her alanda varlığını hissettiren kadının gücü, aynı asal sayının benzersizliği gibi biriciktir. Onu bölebilen, parçalayan bir kudret yoktur. Kadın, tıpkı asal sayı gibi yalnızca kendisiyle anlamlıdır. Ancak bir araya geldiğinde, her biri bir diğerine güç katacak şekilde birleşirse, toplumları dönüştürür ve her türlü engeli aşar.
Bugün, Atatürk’ün öncülüğünde kazandığımız hakları kutlarken, aynı zamanda kadınların gücünü, varlığını ve özgürlüğünü kutluyoruz. Toplumların aydınlanmasında, en büyük değişim güçlerinden biri yine kadınlardır. Her bir kadın, kendi özgünlüğüyle ama aynı zamanda bir araya gelerek daha büyük bir gücün parçası olma potansiyeline sahiptir.
Kadınlar Günü, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bir hatırlatmadır. Evet, kadınlar asaldır; biz bir araya geldiğimizde ortaya çıkan güç ve kudretli duruş engelleri aşacak.
Ve “Hep birlikte güçlüyüz”
Aslı Birer
Yürüyorum irili ufaklı çakıl taşları ayakkabımın içine girse de. Bir süre yürüyor sonra duruyorum. Acıyor ayaklarım. Temizleyip yola devam ediyorum. Bazen pabuçlarım sıçratıyor başıma vuruyorlar ama Allahtan aklıma kadar giremiyorlar. Yoksa sadece okşasam geçmezdi. Yorgunluktan değil ama uyutuyorum bazen aklımı çünkü, onu seviyorum. Sonra yola yeniden düşüyorum. Düşlerim daha dinç, daha diri… hep çakıl taşlı yollardan geçtim asfalt yolda hiçbir şey yoktu. Her şey herkes birbirinin aynısı. Varış noktaları önceden belirlenmiş. Yol kenarındaki ağaç bile artık büyüyeceği kadar büyümüş. Evlerin çatıları aynı kiremitlerle döşenmiş. Oysa taşlı yollar öyle mi? Daha keşfetmediğim ağaçlar, çatısı olmayan evler, keşfedilmemiş çocuk oyunları var o yollarda. Bazen tam kalbimin üzerine de sıçrasa taşlar, yürüyorum ben hep yürüyorum. Kanayan yürekler uğruna hep yürüyorum…
Aslı Birer
Hadi artık kaldır gözlerini ve içindeki kişiye bak.
İnsanlık için faydalı olanlar sadece kendini tanıyanlardır.
Aslı Birer
Bana bir gül ver dünya, bana bir gül ver de çocuklar salıncağa binebilsinler. Bana bir gül ver de, gülsün yüzler, o güzel gözler…
Herkesin hayatından uğurlayamadığı birileri zamandan geçip gitmiştir. Ve giderken bizlere bir gül bırakmışlardır. O gül sonsuza kadar rayihasıyla hayatımıza eşlik eder.
?si=fBl9fuvhsLw8ctmU
Hep hayatın mükemmel taraflarına odaklanıyoruz…
İyi bir gelecek, özgür ve sağlıklı bir yaşam, mutlu bir evlilik, sevgi dolu aşk dolu yıllar, cennet…
Oysa
Hayatın bir de yadsınamayacak kadar karanlık, biraz eksik, biraz acı, ölümlü tarafı da var.
Aslında aşağıdaki sözü paylaşmamın sebebi ona katıldığım için değil di… hatta hiç mümkün değil. Hayatın anlamı sadece bireysel başarıda değil, başkalarına dokunmakta ve birlikte var olmaktadır. Yolculuğun kendisi önemli ama yol da önemli.
Eğer Rand’ın söylediği gibi “sadece yolculuk önemli” olsaydı, bu insanın neden o yolculuğa çıktığını, neyi başarmaya çalıştığını anlamsız hale getirirdi. Her yolculuk bir amaç doğrultusunda yapılır. İnsan sadece hareket etmek için değil, bir şey için, bir yere varmak için hareket eder.
Bu yüzden amaçsız hareket etmek, sadece oyalanmaktan ibarettir. Gerçek anlam ise, insanın kendi içinde değerli bulduğu bir amaca yönelmesiyle oluşur.
Düşünmek bu yüzden çok önemlidir. Fikirler kim tarafından ortaya atılırsa atılsın, insanların eleştirel düşünmeye ihtiyacı vardır.
Evet fikirler açılmalı ve tartışılmalı… bana göre gelişmenin en önemli unsuru budur.
Aslı Birer