Merhametli çocuklar büyütün Kedilerin kuyruğunu çekmeyen Karıncaların yuvalarını bozmayan Salyangozları ezmeyen çocuklar Köpekleri taşlamayan Ayaklarını kesmeyen!!!! Ağaç dallarını kırmayan Çiçekleri ezmeyen çocuklar Sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar….
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları Sizin aracılığınız ile geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil Çünkü ruhlar yarınlardadır. Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar, Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin; Çünkü, okçu uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever…
Şeker yiyemeyen,çocukların en mutlu bayramı 23 Nisan değildir.23 Nisan fazla şeker tüketmekten obez olanlarındır.Yaşasın şeker(Ramazan) bayramı oley diyor; Varoşlardakiler
niye beni bu kadar sevdikleri anlayamadığım, bir gün hangi hareketimden, davranışımdan dolayı bu abartılı sevgiyi gösterdiklerini çözersem, tersini yaparak 100 m. den fazla yanıma yaklaştırmamayı sağlamayı planladığım çok sesli, çok canlı böcekler:P
26 yaşında, 188 cm boyunda yaklaşık 104 kilo ağırlığındaki kuzenin, 4 aylık yaklaşık 5-6 kilo olan yeğenini kucağına aldığında; bu görüntüye bakıp bana dönerek 'bak o da insan, o da insan! ' diyen bir diğer kuzenin analizindeki küçük cüsseli canlı :)
sabahın o saf, temiz,dingin, halleri beni büyüler. bu güzellikleri duyumsamak için her sabah uykumdan fedakarlıkta bulunup, önceden belirlediğim güzergahtan-tali ve özgün sokaklar-keyifle işime giderim. finalde öyle bir sokak vardırki romanlara,filmlere,şiirlere malzeme; ard arda sıralanmış metruk evler, penceresi fesleğenlerle kaplı bir kütüphane ve bu şehrin kardeşliğine delalet gotik tarzda inşa edilmiş katolik kilisesi.bu yapıların otantikliği yanında,burada yaşanan dramlar,aşklar,sevinçler insanı garip bir merak duygusuna savurur! her sabah bıkmadan, usanmadan bu sokaktan aynı duygularla geçer,giderim…
bu sabahki yolculuğumda,bu şekildeydi, ta ki yanından geçtiğim çöp konteynırındaki iniltiyi duyana kadar. önce kedidir diye aldırış etmedim, biraz ilerledikten sonra alt perdeden yapılan imdat çağrısıyla,irkildim! bu insan sesiydi, hemen geri dönüp çöp konteynırının içine baktığımda gördüğüm manzara şok etti! ağlamaktan, gözleri kızarmış bir kız çocuğu, elindeki çuvalla, konteynırın dibinden ağlayarak bana bakıyordu,hemen çocuğu çekip aldım.sağ ayak bileği balon gibi şişmiş,yüzünde de ufak sıyrıklar vardı,belli ki konteynırın dibine çöp toplamak için sarkarken, düşmüş, ayağı da kapağın demirli kısmına gelmiş.küçük kız kömür gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak ağlıyor,kilitlendim,boğazım düğümlendi,ne yapacağımı bilemiyorum.aklıma 112’yi aramak geldi.küçük kıza ailesini soruyorum,şivesinden oralı olduğu,zorunlu göçe maruz kaldığı anlaşılıyor,ismi rojda’ymış(kürtlerin güneş sevgisi!) yan taraftaki sokak çesmesinde yüzünü yıkayıp,çantamdaki krakeri ikram ediyorum.kabul etmiyor”ben dilenci degilem! ”sokağın tedrisatından geçtiği belli.”dilencilikle ne alakası var güzelim,paylaşmak istiyorum,sende olsa bana vermez misin? ”diyorum,susuyor.tekrar 112 ‘yi arıyorum.bu esnada köşeden eski tip pejo motora monte edilmiş üç tekerlekili çöp dolu bir motor üzerimize geliyor.abileriymiş,durumu anlıyorlar.rojda’yı kucaklayıp motora bindiriyorlar.”bekleyin 112’yi çağırdım”uzun boylu pos bıyıklı olanı”gerek yoktur,geçer,hem doktor ilaç parasıda yoktur,sendende yer gök razı olsun,sagolasın”deyip,rojda’yla uzaklaşıyorlar.donuyorum….
bürodayım; kendimi sorguluyorum; klima,müzik seti,buzdolabı…konformistliğime kızıyorum. ruhu.rspu küçük insanlarla,gereksiz sorunlarla,ıvırla-zıvırla uğraştığım için kendime illet oluyorum…ruhumu terbiye etmem gerektiğine,bilgiyle,akılla daha fazla ihtiyacım olduğuna karar veriyorum.rojda’nın ayağını iyileştirmem gerektiğini hatırlıyorum,sinirlenip,herşeye küfür-küfür…kafamı dağıtmak için tv.ı açıp sabah haberlerini izliyorum; filistin’de, plajda piknik yapan ailenin üzerine atılan füze,çocukların etlerini parçalayarak mangalın üzerine düşmesine sebep oluyor,pişen çocuk eti! dayanılır gibi değil,kusacam! İkinci haber,uydu aracılığıyla belirlenen hedefe b-52 bombardıman uçağıyla atılan 50 kiloluk bombalar…25 kiloluk çocuk bedenlerinde yaptığı tahribatlar geliyor gözümün önüne…üçüncü haber,İstanbul Göztepe hastanesinde ölen çocukların,ortamın hijyen olmadığı,araştırmanın sürdüğü ıvır-zıvır… aklıma, selim demir’in, Çok Büyük Hıncı Kalır Mayonezli Kirenaların,yazısı geliyor: İkinci Dünya Savaşında, bazı emperyalist ülkelerin ordu komutanlarına tepsi içinde çocuk ölüsü sunulurmuş; “mayonezli kirena” işte bu çocuk ölülerine deniyormuş….IMF’nin emri üzerine sağlığın bütçesini 1.4 milyar dolar kıs,temizlik ihalesini taşeron firmalara ver, onlarda temizlik malzemesinden çalsın,çocuklar mikroplara yem olsun…başıma ağrılar saplanıyor…
bu hissettiklerimi paylaşmak istiyorum, kim ne derse desin, ister popülist,ister gerçek çözümlerden uzak,ister dramatik,ister bölücü vs.vs.nasıl eleştirilirse, eleştirilsin,dilimin döndüğü, aklımın yettiği oranda yazıyorum,yazacağım.
sevgili kardeşlerim,aşklarım,dostlarım saçını ördüğüm,tenin kokusunu içime çektiğim,altını değiştirdiğim,kulağına türküler fısıldadığım bir çocuğum yok! fakat insan olmanın ön koşulununda vücuduna mikrop,şarapnel saplanan çocukların acılarını, kendi çocuğunmuş gibi hissetmek olduğunuda bilerek; bütün çocukların şeker yiyebilmesini savunup, savaşa,talana,adaletsizliğe hayır demeliyiz,bulunduğumuz her alanda örgütlenerek, çocuklarımıza,geleceğimize ülkemize,dünyamıza sahip çıkmalıyız,çok geç olmadan…
ilk kelimesi için gözlerinin içine bakılır..konuşmaya ne zaman başlayacakları merakla beklenir..vee önce tek tek sonra sekerek konuşmaya başlarlar.. bu defa da susmayı öğretirler.. ;)
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında dünyayı çocuklara verelim kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi hiç değilse bir günlüğüne doysunlar bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler
Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile buyuduk. Cocuklar icin guvenli kapaklar, kilitler, elektirik prizleri yoktu ve bisiklete kasksiz binerdik. Gidecegimiz yere yanimizda bir koruyucu ile degil yalniz giderdik hic bir rizikoyu dusunmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve kemer baglamadan tasirdi bizi.
Erkek cocuklarin tornetleri vardi. Onlari bir otomobil edasi ile kullanir, bakar ve parkederlerdi. Sonra karsilarina gecip hayran hayran seyrederlerdi. Butun imalati bize aitti. Cesmeden su icerdik..
Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cunku sokakta oynardik. 3-4 arkadas ayni siseden icerdik ve hicbirimiz olmezdik. Oyuncak arabalari haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz kaldigini gorebilmek icin. Problemlerimizi kendimiz cozmeyi ogrendik.
Sabah evden cikip aksam sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdik. Anamiz gece sokaktan bizi ceke ceke,bagira bagira alirdi. Kimse bize ulasamazdi cep telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar! Playstationlar, nintendolar, videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu. Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari. Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan duserdik, heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi. Doktora giderdik kimse de sucluluk duymazdi.
dut agaclarinin tepesinde dolasmayi onu sallamayi ve ortunun uzerinden dut yemeyi bilirmisiniz?
Onceden haber vermeden bisikletle veya yuruyerek bir arkadasimiza gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk(Dusunebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ogrenirdik, herseyin istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ogrenirdik.
Ogretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuafor de olunabilirdi. Sans-talih-kader-kismet sattiniz mi sokaklarda.
Bagira bagira. Sonra kutudaki gofretleri oturup bir kosede gizlice yediniz mi siz?
Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik. Okulla veya kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi dusuncesi yoktu. Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.! ! ! ..' Evet biz basardik ve cocuklugumuzu yasadik doya doya...
ÇOCUKLAR ÖLEBİLİR YARIN ............................ Çocuklar ölebilir yarın, hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından düşerek te değil kuyulara filân; çocuklar ölebilir yarın, çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın, çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında, ne bir santim kemik, ne bir damla kan, çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında arkalarında bir avuç kül bile değil arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
Çoçuklar boyama kitabı değildir onları kendi renklerinizle boyamayın.....bırakın kendi renlerini kendileri seçsin..
Merhametli çocuklar büyütün
Kedilerin kuyruğunu çekmeyen
Karıncaların yuvalarını bozmayan
Salyangozları ezmeyen çocuklar
Köpekleri taşlamayan
Ayaklarını kesmeyen!!!!
Ağaç dallarını kırmayan
Çiçekleri ezmeyen çocuklar
Sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar….
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları
Sizin aracılığınız ile geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil
Çünkü ruhlar yarınlardadır.
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar,
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin;
Çünkü, okçu uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever…
- Halil Cibran -
Şeker yiyemeyen,çocukların en mutlu bayramı 23 Nisan değildir.23 Nisan fazla şeker tüketmekten obez olanlarındır.Yaşasın şeker(Ramazan) bayramı oley diyor; Varoşlardakiler
niye beni bu kadar sevdikleri anlayamadığım,
bir gün hangi hareketimden, davranışımdan dolayı bu abartılı sevgiyi gösterdiklerini çözersem, tersini yaparak
100 m. den fazla yanıma yaklaştırmamayı sağlamayı planladığım çok sesli, çok canlı böcekler:P
güzel günler görecekler
motorları maviliklere sürecekler (!)
26 yaşında, 188 cm boyunda yaklaşık 104 kilo ağırlığındaki kuzenin, 4 aylık yaklaşık 5-6 kilo olan yeğenini kucağına aldığında; bu görüntüye bakıp bana dönerek 'bak o da insan, o da insan! ' diyen bir diğer kuzenin analizindeki küçük cüsseli canlı :)
minicik bedenlerindeki dev enerjinin kaynağını çok merak ettiğim canlı.
çoğumuz yetişkin yanlışlarızdır aslında.katı,güvensiz,kibirli çocuklar yaşar yanıbaşımızda gizlice koruyarak güzelim bir sevgiyi.....
Muhteşemler ;))
Bir sürüüüüüü olsun...
Ama evliliği hiç düşünmediğimden evlatlık alacağım.... :)
hayatımın en önemli parçalarından biri.....
başımın tacı,hayatımın anlamı,sınırsız sevgilerimi yolluyorum tüm dünya çocuklarına.
sabahın o saf, temiz,dingin, halleri beni büyüler. bu güzellikleri duyumsamak için her sabah uykumdan fedakarlıkta bulunup, önceden belirlediğim güzergahtan-tali ve özgün sokaklar-keyifle işime giderim. finalde öyle bir sokak vardırki romanlara,filmlere,şiirlere malzeme; ard arda sıralanmış metruk evler, penceresi fesleğenlerle kaplı bir kütüphane ve bu şehrin kardeşliğine delalet gotik tarzda inşa edilmiş katolik kilisesi.bu yapıların otantikliği yanında,burada yaşanan dramlar,aşklar,sevinçler insanı garip bir merak duygusuna savurur! her sabah bıkmadan, usanmadan bu sokaktan aynı duygularla geçer,giderim…
bu sabahki yolculuğumda,bu şekildeydi, ta ki yanından geçtiğim çöp konteynırındaki iniltiyi duyana kadar. önce kedidir diye aldırış etmedim, biraz ilerledikten sonra alt perdeden yapılan imdat çağrısıyla,irkildim! bu insan sesiydi, hemen geri dönüp çöp konteynırının içine baktığımda gördüğüm manzara şok etti! ağlamaktan, gözleri kızarmış bir kız çocuğu, elindeki çuvalla, konteynırın dibinden ağlayarak bana bakıyordu,hemen çocuğu çekip aldım.sağ ayak bileği balon gibi şişmiş,yüzünde de ufak sıyrıklar vardı,belli ki konteynırın dibine çöp toplamak için sarkarken, düşmüş, ayağı da kapağın demirli kısmına gelmiş.küçük kız kömür gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak ağlıyor,kilitlendim,boğazım düğümlendi,ne yapacağımı bilemiyorum.aklıma 112’yi aramak geldi.küçük kıza ailesini soruyorum,şivesinden oralı olduğu,zorunlu göçe maruz kaldığı anlaşılıyor,ismi rojda’ymış(kürtlerin güneş sevgisi!) yan taraftaki sokak çesmesinde yüzünü yıkayıp,çantamdaki krakeri ikram ediyorum.kabul etmiyor”ben dilenci degilem! ”sokağın tedrisatından geçtiği belli.”dilencilikle ne alakası var güzelim,paylaşmak istiyorum,sende olsa bana vermez misin? ”diyorum,susuyor.tekrar 112 ‘yi arıyorum.bu esnada köşeden eski tip pejo motora monte edilmiş üç tekerlekili çöp dolu bir motor üzerimize geliyor.abileriymiş,durumu anlıyorlar.rojda’yı kucaklayıp motora bindiriyorlar.”bekleyin 112’yi çağırdım”uzun boylu pos bıyıklı olanı”gerek yoktur,geçer,hem doktor ilaç parasıda yoktur,sendende yer gök razı olsun,sagolasın”deyip,rojda’yla uzaklaşıyorlar.donuyorum….
bürodayım; kendimi sorguluyorum; klima,müzik seti,buzdolabı…konformistliğime kızıyorum. ruhu.rspu küçük insanlarla,gereksiz sorunlarla,ıvırla-zıvırla uğraştığım için kendime illet oluyorum…ruhumu terbiye etmem gerektiğine,bilgiyle,akılla daha fazla ihtiyacım olduğuna karar veriyorum.rojda’nın ayağını iyileştirmem gerektiğini hatırlıyorum,sinirlenip,herşeye küfür-küfür…kafamı dağıtmak için tv.ı açıp sabah haberlerini izliyorum; filistin’de, plajda piknik yapan ailenin üzerine atılan füze,çocukların etlerini parçalayarak mangalın üzerine düşmesine sebep oluyor,pişen çocuk eti! dayanılır gibi değil,kusacam! İkinci haber,uydu aracılığıyla belirlenen hedefe b-52 bombardıman uçağıyla atılan 50 kiloluk bombalar…25 kiloluk çocuk bedenlerinde yaptığı tahribatlar geliyor gözümün önüne…üçüncü haber,İstanbul Göztepe hastanesinde ölen çocukların,ortamın hijyen olmadığı,araştırmanın sürdüğü ıvır-zıvır… aklıma, selim demir’in, Çok Büyük Hıncı Kalır Mayonezli Kirenaların,yazısı geliyor: İkinci Dünya Savaşında, bazı emperyalist ülkelerin ordu komutanlarına tepsi içinde çocuk ölüsü sunulurmuş; “mayonezli kirena” işte bu çocuk ölülerine deniyormuş….IMF’nin emri üzerine sağlığın bütçesini 1.4 milyar dolar kıs,temizlik ihalesini taşeron firmalara ver, onlarda temizlik malzemesinden çalsın,çocuklar mikroplara yem olsun…başıma ağrılar saplanıyor…
bu hissettiklerimi paylaşmak istiyorum, kim ne derse desin, ister popülist,ister gerçek çözümlerden uzak,ister dramatik,ister bölücü vs.vs.nasıl eleştirilirse, eleştirilsin,dilimin döndüğü, aklımın yettiği oranda yazıyorum,yazacağım.
sevgili kardeşlerim,aşklarım,dostlarım saçını ördüğüm,tenin kokusunu içime çektiğim,altını değiştirdiğim,kulağına türküler fısıldadığım bir çocuğum yok! fakat insan olmanın ön koşulununda vücuduna mikrop,şarapnel saplanan çocukların acılarını, kendi çocuğunmuş gibi hissetmek olduğunuda bilerek; bütün çocukların şeker yiyebilmesini savunup, savaşa,talana,adaletsizliğe hayır demeliyiz,bulunduğumuz her alanda örgütlenerek, çocuklarımıza,geleceğimize ülkemize,dünyamıza sahip çıkmalıyız,çok geç olmadan…
ilk kelimesi için gözlerinin içine bakılır..konuşmaya ne zaman başlayacakları merakla beklenir..vee önce tek tek sonra sekerek konuşmaya başlarlar.. bu defa da susmayı öğretirler.. ;)
çocuğun varsa, türünden önermeler hükümsüzdür! yoktur, olmamıştır.
bu gerçeği derin bir iç çekişle kabüllenip,duygusallaşırsınız,
merak,özlem,sevgi duyguları eşliğinde hayal kurmaya başlarsınız:acaba
bana benzermiydi, diş çıkarırkenki sinirliliği,ilk
kelimesi,inatçılığı,gözünün rengi…bunları düşündükçe hüzünlere gark
olursunuz fakat somut gerçeklik, bütün çıplaklığıyla karşınızda durur!
işte bu noktada, imdadınıza biyolojik sorumluluğunuzun olmadığı
çocuklar gelir. komşunuzun oğlu,arkadaşınızın kızı gibi.
benimde buna benzer iki kızım var: güneş ve rojda(güneş’..) kızlarımın
isim babasıyım. sağolsun arkadaşlarım sevdiğim güneş ismini –
kolumdaki, güneş dövmesi figürüde cabası-çocuklarına vermekle, beni
anlatılmaz bir şekilde onurlandırdılar. iki kızımın varlığı yaşamdan
aldığım keyfi katlandırıyor,öfkemi,sinirimi,üzüntümü, bütün olumsuz
duygularımı yok edip, beni dinginleştiriyorlar,varlıklarıyla gücüme güç
katıyorlar…..çocuklarım biraz türkiye’ye benziyorlar,birisi türkmen anne-
babadan,öbürü kürt anne –babadan ama kültürleri,kimlikleri,dilleri
farklıda olsa evrensel dil olan kardeşlik bağıyla birbirlerine göbekten
bağlılar.birbirlerini yok saymadan,ezmeden kardeşçe bir arada
oynuyorlar.kızlarımın bu hali beni uzay-zaman boyutundan fırlatıyor.
duygusallaşıyorum,işte diyorum,bu çocukların saf,pirü pak yürekleri,mis
amber kokan tenleri kurtaracak dünyayı.kardeşliği,barışı,
adaleti,dayanışmayı bu çocuklar geliştirecek, geleceğimizin inşasını bu
çocuklar kuracak,yapamadıklarımızı onlar yapacak, güneş’im
yapacak,rojda’m yapacak,çocuklarım yapacak…
not: dışarıdaki deli baharın kışkırtmasıyla, duygusallaşıp,hiçbir
edebi,siyasi kaygı gütmeden,klavyenden bu yazı dökülüveriyor…
beyaz bir sayfaya bir gökkuşağı resmi yapmaya çalışmak çaba ister..
çaba olmadan....
hiç bir şey olmaz...
Nerde kendini bilmez çocuklar..
Bir sabah öylece çekip gittiler..
Çınladı alkışlar kör sokaklarda..
Yankısı kime kaldı..
Hayatımın anlamı
DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazim Hikmet
hiç sevmem...
Çocuklar büyükler gibi konuşur sefaletten..Edip Cansever.......
Hijyenik olmayan pamuklu cocuk bezi ile tahta besik ile buyuduk.
Cocuklar icin guvenli kapaklar, kilitler, elektirik prizleri yoktu ve bisiklete kasksiz binerdik. Gidecegimiz yere yanimizda bir koruyucu ile degil yalniz giderdik hic bir rizikoyu dusunmeden. Otomobil de cocuk koltugu olmadan ve kemer baglamadan tasirdi bizi.
Erkek cocuklarin tornetleri vardi. Onlari bir otomobil edasi ile kullanir, bakar ve parkederlerdi. Sonra karsilarina gecip hayran hayran seyrederlerdi. Butun imalati bize aitti. Cesmeden su icerdik..
Pasta yerdik, ekmek yerdik, sekerli icecekler icerdik ve fazla kilolarimiz yoktu cunku sokakta oynardik. 3-4 arkadas ayni siseden icerdik ve hicbirimiz olmezdik. Oyuncak arabalari haftalarca ugrasip kendimiz yapardik sadece fren yapinca nasil iz kaldigini gorebilmek icin. Problemlerimizi kendimiz cozmeyi ogrendik.
Sabah evden cikip aksam sokak lambalari yanincaya kadar disarida kalabilirdik. Anamiz gece sokaktan bizi ceke ceke,bagira bagira alirdi. Kimse bize ulasamazdi cep telefonlarimiz yoktu. Akillara zarar! Playstationlar, nintendolar, videolar, PC, 98 kanalli kablo yayini, internet, chat odalari yoktu. Arkadaslarimiz vardi sokaga cikar ve bulurduk onlari. Oynadigimiz oyunlarda bazen canimiz yanardi, agactan duserdik, heryerimiz cizilirdi, cesitli kazalar ve yaralar olurdu. Ama asla haklilik haksizlik kavgasi olmazdi. Doktora giderdik kimse de sucluluk duymazdi.
Hatirlar misiniz kazalari? Dovusurduk, itisirdik mor lekeler olusurdu ama biz cabucak iyilesmesini ogrendik. Agac dallarindan celik comak oynardik birbirimizin gozunu oymazdik. Komsu bahcesindeki kiraz agacina dalardik. Bilirmisiniz 'dalmayi' meyva bahcesine 'dalmayi'
dut agaclarinin tepesinde dolasmayi onu sallamayi ve ortunun uzerinden dut yemeyi bilirmisiniz?
Onceden haber vermeden bisikletle veya yuruyerek bir arkadasimiza gidip zili calardik, iceriye girip saatlerce oynar konusurduk(Dusunebiliyormusunuz habersiz) Eger dogru zamanda gelmediysek iceri giremezdik. O zaman da hayal kirikligini ogrenirdik, herseyin istedigimiz gibi ve istedigimiz zamanda olamayacagini ogrenirdik.
Ogretmenlerin daha cok zamani vardi ve neseliydiler. Herkes koleje gitmezdi, gitmeyenler aptal sayilmazdi. Kuafor de olunabilirdi. Sans-talih-kader-kismet sattiniz mi sokaklarda.
Bagira bagira. Sonra kutudaki gofretleri oturup bir kosede gizlice yediniz mi siz?
Yaptigimiz herseyin arkasinda dururduk ve tutarliydik.
Okulla veya kanunla celiskide oldugumuzda ailemiz bizi dislar mi dusuncesi yoktu.
Sorumluluk sahibiydik ve herseyi basardik.! ! ! ..' Evet biz basardik ve cocuklugumuzu yasadik doya doya...
Evet biz cocuktuk.
CAN DÜNDAR
ÇOCUĞUMUZA
Sürekli meşguldüm o kadar sene,
Seninle doyasıya oynayamadım.
Sen beni çağırdın gel oyna diye,
Ben bir türlü zaman ayıramadım.
Giydirdim, doyurdum, seni kolladım,
Sadece bunları yeterli sandım,
Bana oyuncağını getirdiğinde,
Ben seni çoğu kez, başımdan savdım.
Yatağa yatırır seni okşardım,
Sen uyur uyumaz hemen çıkardım.
Şimdi o günleri çok özlüyorum,
Keşke bir dakika fazla kalsaydım.
Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk.
Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk,
Ona dokunmak için uzandığımda
Ellerim boş kalır yüreğim buruk.
Artık ne resimler, ne de oyunlar,
Ne “İyi geceler”, ne sarılmalar,
Hepsi çok geride, ulaşmak zor,
Yaşanmadı sanki o güzel yıllar.
Artık hiç işim yok, yapayalnızım.
Günlerim çok uzun, üstelik bomboş
Keşke isteklerini bir bir yapsaydım
Küçük arzuların şimdi çok şirin, çok hoş.
ALICE CHASE
KOMŞUMUZUN BAHÇESİNDE ÇOCUKLAR ÖLÜRKEN
KARŞIYIM TÜM BENLİĞİMLE, KARŞIYIM BARIŞ ADINDA YAPILAN HER BOZGUNCULUĞA! ! !
-- o --
Kahretsin,
Güneş gördüm birden,
Uyandım
Görmez olaydım olanları
Bağırdım çocuğa,
“Geç olmadan yakala”
“Dikkat et mayınlara! ”
Çöpçüler vardı çirkinlikleri toplayan
Bir kuş vardı uçan, uçuyordu…
Atladım uçurumdan,
Hissettim uçuşu,
Düşmeden bağırdım çocuğa,
“Dikkat et mayınlara! ”
Bombalar düşüyor
çocuklar kulaklarını tıkıyor
Duymuyorlar beni
Bağırıyorum Cebrail'e
Eğer gösterirsen bir at,
Götüreyim bu diyardan çocukları da
Cereyan ediyor beynim,
Kurtlar derinliklerinden kemiriyor,
Alın siz götürün çocukları
Önemli olan onlar
nizam 1995
ÇOCUKLAR ÖLEBİLİR YARIN
............................
Çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından
düşerek te değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
Nazım Hikmet