Oğul; Se giderken, Ardından baktığım oğul. Doğduğundan beri yaptığım gibi, Seni izledim. Yüzüne çarparsa yel, yüreğim ürperir oğul. Ayağına taş değerse, bağrım yanar oğul. Kıyamadım gülü ellemene, Dikeni vardır diye. Canımdan can, kanımdan kan oğul. Ama... Bugün git oğul. Yoluna git. Şu islam toprağını gavur alacaksa. Ezanlar susacaksa, El kemendini boynuna atacaksa, Çiğnenecekse şehit atanın mezarı, Git oğul, Git... Bilesin ki RESUL önündedir. Belesin ki melekler ardındadır. Bilesin ki dualarım semadadır. Bilesin ki yolun ALLAH'adır. Düşte gördüm oğul, Bize vuslat, Mahşerden sonrayadır...
bu coğrafaya üzerinde rahatlıkla yaşayabilmemizi sağlayan ana vatanını yabancı yurdu yapmamak için canını feda etmiş yüce insanlar.Çanakkale her Türk evladının gidip görmesi gereken gerçek Türk' ün eşsiz vatan sevgisini anlatan nadide yer..
Bekleyin çanakkaledeki şehitlerimiz gelecem kabristanınıza.Size biz türkiyeli türkler olarak minnettarız bu ülkeyi siz kazandınız bize armağan ettiniz.Şimdi iki tane çulsuz bizim elimizden alamaz.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, - Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya -
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde - gösterdiği vahşetle 'Bu: bir Avrupalı' Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında; Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk. Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil, Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz. .....
Tüyleri diken diken eden cinsten bir,Mehmet Akif ERSOY eseri...
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle 'bu, bir Avrupalı' Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer, Yedi iklimi cihanın duruyor karşında; Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk. Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ... Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil, Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı: Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam; Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak; Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! .. Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm? Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer; Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi; 'O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme! ' dedi. ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek; İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek, Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! .. Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ... BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu, taşındır' diyerek KÂBE'yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle, Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana... Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini; Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i, KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran; O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın; Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
ALLAH onlara rahmet etsin...2 yıl önce şehitliğe gittiğimde çok ayrı bir duygularla dolmuştum...eminim herkes yani insan olan herkes bunu anlar.. orada kürt türk laz çerkez arap çok insan var..bu vatan için gelmişler oraya.ALLAH yerlerini cennet eylesin (amin) ...
Tolga Ornek'in cektigi Gelibolu belgeselini(okullarda ders programina konmali) seyrettikten sonra bir daha anladim ki onlara borcumuz bizde sehit olmadikca odenemez.Tesekkurler sizlere.
onlar yurdun dört bir yanından ÇANAKKALEYE vatan için, namus için, ölmek için geldiler... Çanakkale toprağına, kahpe avrupanın çizmelerini bastırmadılar.... şimdi ben içitiğim bir bardak su da, yediğim bir lokma ekmekte onları görüyorum... şeref onlarda, namus onlarda, vatan aşkı onlarda, iman onlarda, bizler ise onların sadece ayağındaki toz olabiliriz...
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar... O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe! ' desem, sığmazsın. Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab... Seni ancak ebediyyetler eder istiab. 'Bu, taşındır' diyerek Kabe'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle, Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki; a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
*Dünya: Çanakkale şehidi için sadece ve sadece istasyon. Çünkü dünyaya gelemeyen ne Cennet'e ne de Cehennem'e gidebilir. Onlar bu dünyayı sadece Cennet'i kazanabilecekleri bir mekan olarak görüyorlardı. - Dünyada kendini bir garip yolcu gibi kabul et. Hadis-i Şerif - *Onlar için 18'inde, 20'sinde, 22'sinde can vermek önem taşımıyordu. Kimisi lise talebesi, kimisi üniversite talebesi veya mezunu idi. *Onlarda ölüm ötesi hayat yerleşmişti.
“Haydi yavrum, köyüne, nişanlına veda et; Sabanını, tarlanı, her şeyini feda et; O silâha sarıl ki, böyle günde bir erkek Bir dualı demirden başka bir şey kullanmaz. Bunu tutan bir bilek, Köleliğin uğursuz zincirine uzanmaz. Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım, Şu yaralı bağrıma kara taşlar salayım. Haydi oğlum, haydi git! Ya gazi ol, ye şehit! ”
Asker şhit olduktan sonra cebinden çıkan bir kağıtta yazılı olanlar;
“Anam yakmış kınayı aday diye Ben de vatan için kurban doğmuşum. Anamdan Allah’a son bir hediye, Kumandanım! Ben İsmail doğmuşum.”
çanakkale de doğdum ben, amerikalıların nagazaki'ye atom bombası attıkları günün 44. yıldönümünde. çanakkalede büyüdüm her yıl ziyaret ettim o savaşılan yerleri her yıl kutladım 18 martı. çanakkale şiirleri şarkıları ezberledim... ama şehitler içimde yaşıyor diyemem... çoktan öldüler... onları hatırladığımda duygulanmıyorum sadece saygı duyuyorum...
HARBİN GÖLGESİNDE KILINAN NAMAZ VE ÇANAKKALE RUHU M.NİHAT MALKOÇ
İnsanlar cesaretleri kadar vardırlar. Bizi diğer insanlardan ayıran ve farklılaştıran yürekliliğimizdir. Fakat deli cesareti değil kastettiğimiz. Ulvî gayeler uğruna gösterilen cesaret mukaddestir. Ötekisi deli cesareti…. Kıymeti yok böyle yürekliliğin… 275 kiloluk mermiyi kaldırıp düşman gemisini batıran ve Çanakkale Savaşı’nın gidişatını değiştiren Koca Seyyitler’in gösterdiği kahramanlıktır cesaret… Kaldı mı böyle kahraman ruhlu insanlar? Aslında millet olarak zor zamanlarda kenetleniriz. Felâketler fert fert kenetlenmemizi sağlar. Fakat diğer vakitlerde birbirimizle didişip dururuz. Savaşlar yeni kahramanlar çıkarır bizde. Bunun sayısız örneğini görmüşüz şerefli Türk tarihinin altın sayfalarında. Ahmet Nedim isimli şairin Çanakkale Savaşı’nda gördüğü ibretlik manzara buna örnektir. Ahmet Nedim bu hadiseyi şiirleştirerek şöyle anlatıyor:
“Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler, Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken; Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden… Kendisine, süngüsünden bir mihrabcık kurmuştu, Sonra onun karşısında namazına durmuştu.
Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere Kızgın çelik sahnelerle ölüm saçan gülleler, Ne semada ifrit gibi vızıldayan tayyare... Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi!
Bir çam ona, gölgesinde yapmış idi seccade. Sanki tekbir alıyordu vakit vakit top sesi... Gözlerinin sade akı beyaz kalan yüzünde Parlıyordu o sarsılmaz imanının gölgesi Bir Müslüman nasıl olur? Bu levhadan anladım, Hürmetlerle -yavaş yavaş- sokuldum beş on adım
Başındaki kabalağın gölgesine gömülen Süzük gözler, dikilmişti o süngüden mihraba Hakk'ın büyük divanında, eli bağlı, dururken Artık o, can kaygısını almıyordu hesaba Allah Allah, bu ne yüksek bir imandır ya Rabbi Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır, ya Rabbi!
Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı Dört yanına ateş saçan türlü türlü afetten Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokundu Yüreğimi bir şey ezdi... İki gözüm sulandı
Böyle dalgın, düşünerek geçerken ben yanından Sağa sola selâm verdi, namazını bitirdi Sonra, biraz kımıldandı, ellerini, Yaradan Tanrısına dua için gökyüzüne çevirdi. Şimdi, artık Allah'ına döküyordu derdini Gözlerini kapamıştı, unutmuştu kendini” Bu yaşanmış bir hadise… Çanakkale Savaşı’ndan bir tablo… Böyle serdengeçtiler sayesinde uçurumun eşiğinde olan parçalanmış bir topluluktan ışıl ışıl, yepyeni ve güçlü bir cumhuriyet çıkarıldı. Böyle bir milletin torunları olmakla ne kadar iftihar etsek azdır. Fakat bugün ecdadımızın müstesna özelliklerinden ne kadarını taşıyoruz? O mübarek insanlara lâyık olabildik mi? Bugünkü yeni nesil o kahramanların izinden gidiyor mu? Bunlara müspet cevap vermek zordur. Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete… Yeni neslin idealsizliği ve tarihe sırt çevirmesi istikbalimizi tehdit ediyor. Bu gençlere millî bir şuur ve tarih bilinci veremedik. Batılılaşma adı altında yitip gitmelerine, avucumuzun içinden kayıp kaybolmalarına göz yumduk. Savaşın gölgesinde namazını büyük bir huşu ile kılabilecek inançta ve cesarette bir nesli nereden bulabiliriz? Davası nefsi olan bugünkü nesille nereye kadar gidebiliriz. Bunları düşününce geleceğe dair umutlarım tuz buz oluyor. E-mektup: [email protected]
belkide dünyadaki bütün büyük destanlar onun gelişini haber verdi her sey onun hazırlayıcısıydı, o topraklar ve bu kan asırlardır bekledi belkide birleşme anını. dünyanın yeniden dönmesini saglayanlar dı orada bulunanlar. insan olmayı gösterenlerdi orada bulunanlar. kul olmak isteyenlerdi orada olanlar,
Bu satte elimde bir fincan çayla keyifli bir şekilde mesaj girmem için yıllar önce canlarını feda eden dedelerim.Ruhları şad olsun.Tüm şehitlerimiz ve ölmüşlerimiz için El-Fatiha.
Anlatılmaz Yaşanır derler ya! ! Her evladımızın daha çocuk yaşlardayken götürülmesi gereken biryer. Harika bir şehir. Çukurova Üniversitesi i,le 2 senedir gidiyorum.Beni daha ilk gittiğimde namaza tekrar döndüren sebepti. İmansızı imana getirecek,kürt'ü, Lazı,çerkeziyle gurur duyacağımız,sevdalı şehitlerin bulunduğu mekan... Kurtuluş Savaşı'nın kan kazandığı ve o kanla düşmanı kovduğumuz ve savaşı lehimize çevirdiğimiz yer.. Kesinlikle görülmesi gereken bir yer..Dünya'nın belki de en önemli tarihi yeri..Anlatılmaz arkadaşlar...Yani anlatmaya ghücümüz yetmez... O tarihi yazmak kadar zor birşey.
Oğul;
Se giderken,
Ardından baktığım oğul.
Doğduğundan beri yaptığım gibi,
Seni izledim.
Yüzüne çarparsa yel, yüreğim ürperir oğul.
Ayağına taş değerse, bağrım yanar oğul.
Kıyamadım gülü ellemene,
Dikeni vardır diye.
Canımdan can, kanımdan kan oğul.
Ama...
Bugün git oğul.
Yoluna git.
Şu islam toprağını gavur alacaksa.
Ezanlar susacaksa,
El kemendini boynuna atacaksa,
Çiğnenecekse şehit atanın mezarı,
Git oğul,
Git...
Bilesin ki RESUL önündedir.
Belesin ki melekler ardındadır.
Bilesin ki dualarım semadadır.
Bilesin ki yolun ALLAH'adır.
Düşte gördüm oğul,
Bize vuslat,
Mahşerden sonrayadır...
Her biri ' İman'ın ' vermiş olduğu asaletle ruhunu teslim etmiş, mübarek insanlar...;
Sormak istiyorum, laf salatası ile kafa şişiren modern felsefenin donsuz şovalyelerine....
Din (İSLAM) insanlığa neler kazandırırmış, ÇANAKKALE ' ye bir baksınlar, bakalım....! ! !
Bir dirilişin yaşanmiş destanidır ÇANAKKALE.....!
kınalı şehitler...
Allah gani gani rahmet eylesin.Ruhları şad oLsun.
ruhları şad olsun
Burda birkez daha anıyoruz ruhlar şahad olsun.
bu coğrafaya üzerinde rahatlıkla yaşayabilmemizi sağlayan ana vatanını yabancı yurdu yapmamak için canını feda etmiş yüce insanlar.Çanakkale her Türk evladının gidip görmesi gereken gerçek Türk' ün eşsiz vatan sevgisini anlatan nadide yer..
Bekleyin çanakkaledeki şehitlerimiz gelecem kabristanınıza.Size biz türkiyeli türkler olarak minnettarız bu ülkeyi siz kazandınız bize armağan ettiniz.Şimdi iki tane çulsuz bizim elimizden alamaz.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya -
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde - gösterdiği vahşetle 'Bu: bir Avrupalı'
Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.
.....
Tüyleri diken diken eden cinsten bir,Mehmet Akif ERSOY eseri...
milletimizin düştüğü durumları gördükçe oradaki insanların boşu boşuna öldüklerini düşünüyor gibiyim allah rahmet eylesin türm şehitlerimizn mekanı cennet olsun
Milletimizin en şerefli en asil evlatları.
Vurulmuş temiz anlından yatıyor bir Hilay uğruna yarap ne güneşler batıyor
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle 'bu, bir Avrupalı'
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! ..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
'O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme! ' dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! ..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek KÂBE'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
Çanakkale onların sayesinde GEÇİLMEDİ,ruhları şad olsun...
ALLAH onlara rahmet etsin...2 yıl önce şehitliğe gittiğimde çok ayrı bir duygularla dolmuştum...eminim herkes yani insan olan herkes bunu anlar..
orada kürt türk laz çerkez arap çok insan var..bu vatan için gelmişler oraya.ALLAH yerlerini cennet eylesin (amin) ...
Tolga Ornek'in cektigi Gelibolu belgeselini(okullarda ders programina konmali) seyrettikten sonra bir daha anladim ki onlara borcumuz bizde sehit olmadikca odenemez.Tesekkurler sizlere.
onlar yurdun dört bir yanından ÇANAKKALEYE vatan için, namus için, ölmek için geldiler... Çanakkale toprağına, kahpe avrupanın çizmelerini bastırmadılar.... şimdi ben içitiğim bir bardak su da, yediğim bir lokma ekmekte onları görüyorum...
şeref onlarda,
namus onlarda,
vatan aşkı onlarda,
iman onlarda,
bizler ise onların sadece ayağındaki toz olabiliriz...
vatan uğruna millet uğruna din uğruna şehit olmak ne güzel birşey allah her insana nasip etsin ne mutlu türküm diyene
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe! ' desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
'Bu, taşındır' diyerek Kabe'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
M. Akif ERSOY
*Dünya: Çanakkale şehidi için sadece ve sadece istasyon. Çünkü dünyaya gelemeyen ne Cennet'e ne de Cehennem'e gidebilir. Onlar bu dünyayı sadece Cennet'i kazanabilecekleri bir mekan olarak görüyorlardı.
- Dünyada kendini bir garip yolcu gibi kabul et. Hadis-i Şerif -
*Onlar için 18'inde, 20'sinde, 22'sinde can vermek önem taşımıyordu. Kimisi lise talebesi, kimisi üniversite talebesi veya mezunu idi.
*Onlarda ölüm ötesi hayat yerleşmişti.
Annesi, saçlarını kınalayıp göndermişti cepheye yavrusunu;
“Haydi yavrum, köyüne, nişanlına veda et;
Sabanını, tarlanı, her şeyini feda et;
O silâha sarıl ki, böyle günde bir erkek
Bir dualı demirden başka bir şey kullanmaz.
Bunu tutan bir bilek,
Köleliğin uğursuz zincirine uzanmaz.
Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım,
Şu yaralı bağrıma kara taşlar salayım.
Haydi oğlum, haydi git! Ya gazi ol, ye şehit! ”
Asker şhit olduktan sonra cebinden çıkan bir kağıtta yazılı olanlar;
“Anam yakmış kınayı aday diye
Ben de vatan için kurban doğmuşum.
Anamdan Allah’a son bir hediye,
Kumandanım! Ben İsmail doğmuşum.”
Layık mıyız onlara? ? ?
çanakkale de doğdum ben, amerikalıların nagazaki'ye atom bombası attıkları günün 44. yıldönümünde. çanakkalede büyüdüm her yıl ziyaret ettim o savaşılan yerleri her yıl kutladım 18 martı. çanakkale şiirleri şarkıları ezberledim... ama şehitler içimde yaşıyor diyemem... çoktan öldüler... onları hatırladığımda duygulanmıyorum sadece saygı duyuyorum...
HARBİN GÖLGESİNDE KILINAN NAMAZ VE ÇANAKKALE RUHU
M.NİHAT MALKOÇ
İnsanlar cesaretleri kadar vardırlar. Bizi diğer insanlardan ayıran ve farklılaştıran yürekliliğimizdir. Fakat deli cesareti değil kastettiğimiz. Ulvî gayeler uğruna gösterilen cesaret mukaddestir. Ötekisi deli cesareti…. Kıymeti yok böyle yürekliliğin… 275 kiloluk mermiyi kaldırıp düşman gemisini batıran ve Çanakkale Savaşı’nın gidişatını değiştiren Koca Seyyitler’in gösterdiği kahramanlıktır cesaret… Kaldı mı böyle kahraman ruhlu insanlar?
Aslında millet olarak zor zamanlarda kenetleniriz. Felâketler fert fert kenetlenmemizi sağlar. Fakat diğer vakitlerde birbirimizle didişip dururuz. Savaşlar yeni kahramanlar çıkarır bizde. Bunun sayısız örneğini görmüşüz şerefli Türk tarihinin altın sayfalarında. Ahmet Nedim isimli şairin Çanakkale Savaşı’nda gördüğü ibretlik manzara buna örnektir. Ahmet Nedim bu hadiseyi şiirleştirerek şöyle anlatıyor:
“Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler,
Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken;
Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer,
Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden…
Kendisine, süngüsünden bir mihrabcık kurmuştu,
Sonra onun karşısında namazına durmuştu.
Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere
Kızgın çelik sahnelerle ölüm saçan gülleler,
Ne semada ifrit gibi vızıldayan tayyare...
Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder
Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi,
Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi!
Bir çam ona, gölgesinde yapmış idi seccade.
Sanki tekbir alıyordu vakit vakit top sesi...
Gözlerinin sade akı beyaz kalan yüzünde
Parlıyordu o sarsılmaz imanının gölgesi
Bir Müslüman nasıl olur? Bu levhadan anladım,
Hürmetlerle -yavaş yavaş- sokuldum beş on adım
Başındaki kabalağın gölgesine gömülen
Süzük gözler, dikilmişti o süngüden mihraba
Hakk'ın büyük divanında, eli bağlı, dururken
Artık o, can kaygısını almıyordu hesaba
Allah Allah, bu ne yüksek bir imandır ya Rabbi
Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır, ya Rabbi!
Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken
Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı
Dört yanına ateş saçan türlü türlü afetten
Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı
Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokundu
Yüreğimi bir şey ezdi... İki gözüm sulandı
Böyle dalgın, düşünerek geçerken ben yanından
Sağa sola selâm verdi, namazını bitirdi
Sonra, biraz kımıldandı, ellerini, Yaradan
Tanrısına dua için gökyüzüne çevirdi.
Şimdi, artık Allah'ına döküyordu derdini
Gözlerini kapamıştı, unutmuştu kendini”
Bu yaşanmış bir hadise… Çanakkale Savaşı’ndan bir tablo… Böyle serdengeçtiler sayesinde uçurumun eşiğinde olan parçalanmış bir topluluktan ışıl ışıl, yepyeni ve güçlü bir cumhuriyet çıkarıldı. Böyle bir milletin torunları olmakla ne kadar iftihar etsek azdır. Fakat bugün ecdadımızın müstesna özelliklerinden ne kadarını taşıyoruz? O mübarek insanlara lâyık olabildik mi? Bugünkü yeni nesil o kahramanların izinden gidiyor mu? Bunlara müspet cevap vermek zordur.
Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete… Yeni neslin idealsizliği ve tarihe sırt çevirmesi istikbalimizi tehdit ediyor. Bu gençlere millî bir şuur ve tarih bilinci veremedik. Batılılaşma adı altında yitip gitmelerine, avucumuzun içinden kayıp kaybolmalarına göz yumduk. Savaşın gölgesinde namazını büyük bir huşu ile kılabilecek inançta ve cesarette bir nesli nereden bulabiliriz? Davası nefsi olan bugünkü nesille nereye kadar gidebiliriz. Bunları düşününce geleceğe dair umutlarım tuz buz oluyor.
E-mektup: [email protected]
Vurulmuş Temiz anlından yatıyor.Bir hilay uğruna yarap ne güneşler batıyor
belkide dünyadaki bütün büyük destanlar onun gelişini haber verdi
her sey onun hazırlayıcısıydı,
o topraklar ve bu kan asırlardır bekledi belkide birleşme anını.
dünyanın yeniden dönmesini saglayanlar dı orada bulunanlar.
insan olmayı gösterenlerdi orada bulunanlar.
kul olmak isteyenlerdi orada olanlar,
VE SİZ EY HAYATLARININ BAHARINDA ŞEHADET MERTEBESİNE ERENLER...! ! ALEMLERİN RABBİ SİZLER İÇİN 'DİRİDİR' DERKEN DESTANINIZI FANİLERİN YAZAMAYACAĞINA DA İŞARET EDİYOR.BİZ YAZAMASAK DA KANLARINIZLA YOĞURDUĞUNUZ TEPELERDE RÜZGAR EBEDİYETE KADAR CENGİNİZİ TERENNÜM EDECEK,MAHZUN VADİLERDE SÜTUN SÜTUN FATİHALARLA YÜKSELEN MEZAR TAŞLARINIZI GÖKLER SELAMLAYACAK...
M.N.
Bu satte elimde bir fincan çayla keyifli bir şekilde mesaj girmem için yıllar önce canlarını feda eden dedelerim.Ruhları şad olsun.Tüm şehitlerimiz ve ölmüşlerimiz için El-Fatiha.
Anlatılmaz Yaşanır derler ya! ! Her evladımızın daha çocuk yaşlardayken götürülmesi gereken biryer. Harika bir şehir. Çukurova Üniversitesi i,le 2 senedir gidiyorum.Beni daha ilk gittiğimde namaza tekrar döndüren sebepti. İmansızı imana getirecek,kürt'ü, Lazı,çerkeziyle gurur duyacağımız,sevdalı şehitlerin bulunduğu mekan...
Kurtuluş Savaşı'nın kan kazandığı ve o kanla düşmanı kovduğumuz ve savaşı lehimize çevirdiğimiz yer..
Kesinlikle görülmesi gereken bir yer..Dünya'nın belki de en önemli tarihi yeri..Anlatılmaz arkadaşlar...Yani anlatmaya ghücümüz yetmez... O tarihi yazmak kadar zor birşey.
türkiyenin başkenti olması gereken yer.
Herkesin görmesini istediğim nadide topraklarda yatan mübarekler.