Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Her şeyin rengi var ya hani
Düşüncelerin, onların da rengi var mı?
Mesela;
Sustuklarımızdan gökkuşağı olur mu?
Ata kızı
Güzel bir güne kahveyle başlanır, yakamozları seyrederken de şiirler dokunur gecenin tenhasına, güneşin ilk Işık’larına hediye olarak… dalar gidersin iki mavinin birleştiği yerde…
Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri avuç açmaya değmez
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var o koyuyo adama
William Shakespeare
Müşfik baharlı kırlangıcım, ne hoş, o berrak ruhunda, ruhun da müneccimdi de rüyalara mı yattı? Yattın ki düşmüş düş perisi yadına savk esintili yakamozlu bir hilal! Gibi, Kıpırdatma kirpiğini düşmeyeyim geceden. Zümrüt bakışında bir anka olayım düşünde. Can!
Ata kızı
Ben hazırcıyım istiyorum geliyor:))
İşimde gücümdeyim artık
Hayaller satıyorum emek sokağında
Bir hamal sırtlığı birde yastık
Umutlar taşıyorum emek sokağında.
Ben içemiyorum kahve
Burnuma kokusu geldi canım çekti nasıl olacak ?
Birde çikolata normal olsun
Bitteri sevmiyorum ;)
Çok güzel sade kahveyle bir parça da bitter çikolata muhteşem ikili:)
Bilindik soruların cevapları da bilindik yerden olur. Sorular değişmeli belki de bu da bana göre insanın değişip geliştiğini gösterir. Cevapların kanıtlanmış olanları üzerinde düşünüp bir adım dahi atmadığımız müddetçe sorular aynı cevaplar da aynı olacaktır. Daha çok yorulabiliriz yani:)
Dedimya hani "duruluyorum"
Alkışlayamıyorum artık bildiğim şeyleri
Uzun kelimeler kısır döngüler yoruyor beni...
Ne güzel demiş; acı anlamla karşılaştığı an, acı olmaktan çıkar.
…ve hayatı anlamlandırmak için tüm mücadele, insan denen varlığın hayata tutunabilmesi için bir sebebinin olması gerekir. Hayat bu şekilde ilerleyebilir. Dinler de aslında yaşama tutunmak için sebeptir. İlk ahlak kuralları da kutsal kitaplarda emir edilmiştir. Her zaman özgürlüğü savunmamın sebebi ise koşulsuz şartsız bir özgürlük değil. Yaşam koşullarımızı güzelleştirmemiz için alanımıza müdahale sınırlarının olması, sınırlı tutulmasıdır. Özgürlükten anlamamız gereken bence başkalarının yaşam alanlarını da düşünerek hareket etmektir.,dinlerle gelen ahlaki kurallar da günümüze bu şekilde uyarlanmalı. Bunun en ideal şekli de laik yönetim anlayışıdır. Bu anlayış hem dini ahlakı hem de toplumsal hukuk kurallarını karşılayan bir özgürlük sunar.
“ Bırakınız inansınlar, bırakınız isteyen hayatını istediği gibi yaşamak hakkına sahip olsun. Yapılması gereken saygısızca karşı çıkmak değil, eksikleri gidermektir. Ne dindarın dinsize ne dinsizin dindara inancından dolayı bir zararının olmadığı aşikardır.
Tolstoy vakti zamanında epeyce zarar verilmeye çalışılan önemli bir filozof ve edebiyatçı… bazen anlatmak istediklerimiz maksadını sen ne kadar anlatsan da karşımızdakiler tarafından ya yanlış algılanır ya da bilerek farklı bir yere çarpıtılır. Tolstoy tanrı inancı olmayan biri gibi gösterildi fakat onun yaptığı aslında Allah’a aracılık eden kurumlara karşı çıkmaktı. Ve haksız da sayılmazdı. Din adına yapılan çarpık uygulamalar onu çileden çıkartıyor buna tahammül edemiyordu. Tıpkı bugün din kullanılarak oluşturulan çeşitli sömürü düzenleri gibi. Ve bazı insanlar bu çarpık ve çirkinliği din zannedip asıl dini öğrenmek yerine reddetmeyi tercih etmiş ve bana göre büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir.
hep nazarlardan,
hep kötü enercilerden
çekemediler
yoksa çok parlaktı benim geleceğim....
Sanrılı gün, serin bir yalnızlıkla buluşturmuştu sizi. Bilge bir kadınla yüz yüze gelmenin güveniyle. Yıllar önce davet edildiğin o dağ evini anımsıyordun.
Bir köşede yanan şöminede çıtırdayan odunların sesi, ardıç ağacının saldığı koku…
Camın buğulanması, yağmurun getirdiği uğultu, çayın o müthiş tadı, gecenizin başlama noktası olmuştu.
Sevgisiz bir hayatın çekilemeyeceğinden söz ediyordu.
Sen susuyordun.
Yalnız, bir başına kalmışlığının hüznü sinmişti her yana
Neden çay, alkol almıyorsun diyor sessizliğine.
Oysa; hayata hep uyanık bakmak geliyor içimden diyemiyordun
Pusarık havanın boğuntusuna aldırdığın yok. Dağılan çözülen hayatların sanrısını sağaltmaya çalışıyordun.
Dışarıda deli gibi yağıyordu yağmur, içerisi sıcak, içim daraldı bir an önce çıkmalıyım dedim
Sevgisiz bu evden kendi
Yalnızlığıma… BİR GECE VAKTİ
'Anladım ki insanlar sadece kendi hayatlarıyla ilgilenerek yaşıyor gözükseler de aslında onları yaşatan şey yalnız sevgidir.
Tolstoy
Daha “neden” aramakta insan, varoluşuna, toplum için önemli olan ve birlikte yaşayabilmenin şartlarından; yazılı ve yazısız normların haricinde… yegane şart sevgidir.
Ata kızı
Kapılar kapandı.
Dışardan gelen uğultu dindi. Şimdi zamansız bir mevsimdeyim. Sonsuzluğun dilini anlamak için acılı günün pencerelerini açmak gerekiyor gökyüzüne.
Kendimi kapattığım bu odada bir hüzün, kendi başına bırakılmışlığın sözcükleri gelip buluyor beni. Ötede olup bitenlere kapalıyım bu sabah! ‘’Gelmeyiniz, yokum!’’ dercesine bir eda bürünmüş bakışlarıma.
Unutulmuşluğun diliyle konuşuyorum şimdi
Sen sonsuzluğun diliyle konuşuyorsun.
Acının kederli bakışlarıyla süzüyorsun beni.
Ölüm bir çığlık gibi hayatı kuşattı mı övgüleyici sözler boşuna. BİR GECE VAKTİ.
Ve aklı üst seviyede olan insan, ölçüp biçip küçümsemez… çünkü herkeste eşit olmadığının bilincindedir. Buna göre davranışlarda bulunur.
Ata kızı
Okudukça daha da okuyasınız geliyor bazı yazarları…
Bir gün kadınlar yalnızca erkeğin zıttı anlamına gelmeyecek ve kendi içlerinde hiçkimsenin tamamlayıcısı ve sınırı olarak değil yalnızca dişil bir insanın yaşamının ve gerçeğinin anlamı olarak ifade bulacaklar…”
-Rainer M. Rilke
2021 yılında halen kadınların tamamen bağımsız ve öznel varlıklar olarak kabulü sağlanamamışken, görünüşe göre Rilke bunu kavramış ve fikirlerini zamanının çok ötesinde bir dille aktarabilmiştir.
“Sanma ki ben burada hayal kırıklıklarından ötürü acı çekiyorum, tersine. Bütün beklediklerimi, kötü bile olsa gerçek için kolayca feda edişime bazen şaşırıyorum.”
-Rainer M. Rilke, Malte Laurids Brigge’nin Notları
Çok-kültürlülüğü kutsayan şair, dönemindeki her siyasi hareketten uzak durmuş ve sadece kendi yaratma dürtüsünün gerçeğiyle ilgilenmiştir.
“Seviyorum özümün karanlık saatlerini
O saatlerde derinleşir duyularım…”
-Rainer M. Rilke
Gittikçe büyüyüp her şeyi içine alan
daireler gibi yaşamaktayım hayatımı.”
Rilke
Ay, karanlık:)
Sahi neydi insanı, insandan koparan? Esaretin en büyüğü değil miydi ufukta görülmeyen o engin deniz? Sen deniz, o deniz, ya biz..? İdeolojilerde bencillik; ben olma hırsı, asırlardır insanlığı adım adım çöküşe götüren kör bir düğüm olduğu gibi, insanın karanlığıdır aslında. Ve karanlık olan ise ideolojilerin getirdiği değerler değil! Eksik yanlarının kabul edilmeyişidir. Ve cehalet: sadece okumamak değil bu karanlığın içinde anlamamanın ve bencilliğin pençesinde kalmak, kaybolmak ve kaybetmektir de ayrıca. İşte körü körüne inanmak “yobazlık.” Bu sadece din için geçerli değil her ne inancı olursa olsun körü körüne bağlılık, beraberinde saygıdan yoksun bir topluluğun oluşmasına neden olur. Asırlardır insanın insandan kopuşunun başlıca sebebi de bu bağımlılıktır. Hiç farketmeden kendi inancımızı savunacağız ve haklı çakacağız ve inancımızı “ben” savaşına dönüştürürken karşımızdaki insana ( birbirimize) çizgiyi aşıp nasıl da sınırlarını ihlal ettiğimizi hiç umursamayız. Ve bu yarış maalesef hiçbir kazananı olmadan kayıplarla sonuçlanır.
Her zaman savunduğum bir şey var; saygıyla yapılan her şey müsbet sonuçlar verir. Her ne düşünceye sahip olursanız olun, herkesin düşüncesine önem veren saygılı bir mizacınız olsun. Çünkü bu duruş ancak yeterli olgunluğa erişmiş birey olmayı başarmış insanlarda mevcuttur. Bunun için öncelikle “öz saygı” kazanılmıştır ki başkalarına da saygı gösterilebilsin.
Ata kızı
…ve ne kadar da çok gelincik var içimizde baharı bekleyen…
Dillendirdikçe açan, açtıkça etrafına fayda sağlayan ne çok gelincik var.
Ata kızı
En güzel derdimdi yalnızlık, öyle güzel bakardı ki gözlerimin içine içine, sanki derinlerime iniyordu sessiz sedasız… keşfini bekleyen kendimi bulduğum, en güzel derdimdi. Uzunca kirpiklerimi kırpmadan beklemek…sanki gözbebeğimden uçup karışacaktı mavim maviye.
Ata kızı
TRENLERDE
İstanbul dendi mi, önce Haydarpaşa buluşması gelir aklıma. Sonra trenlerin ayıran, buluşturan, savuran, koparan, çekip götüren derin hüznü ile sevinci.
İstanbul aklıma geldikçe münevver öğretmen geliyordu hep…
Trenler gibi, Haydarpaşa garı gibi…
Yol boyunca trende yazmaya yöneldiğim anlatılarımı tren yolculuğum öylesine biçimlendirmişti ki, gitmek kavuşmak, bellek labirentlerinde gezinmek, anımsamak, kopmak, savrulmak gibi kavramların uzun bir yolculukta ne anlam içereceğini gösteriyordu bir bir…
Tren yolculuklarında en çok Tolstoy’u okumayı seviyordum; savaşın, dinin, köleliğin, insan sömürüsünün, aşkın yüzsüzlüğünün, aldatmanın sanrısının, kıskançlığın ölümcül yanlarının, yalanla gerçeğin ayrılmazlığının, karasevdanın derin kederinin, vicdanın elem verici bakışının bin bir yüzünün onun yapıtlarının ruhunu oluşturduğu söylenmelidir.
Tolstoy sürekli sorgulayan bir yazardır. Öğreticidir, bir o kadar da huzursuz edicidir.
Uzun tren yolculuklarını hep sevmişimdir, okurken yazarken kendimi iç yolculuğuma çıkarır…
Biraz hüzün,
Biraz keder,
Ve
Yalnızlık… BİR GECE VAKTİ.
Gece gökyüzüne bakarken bazıları boğulur sonsuz boşluğun darkında, bazıları kanat açar ay ve yaldızlara…
Ata kızı
Bakmak ayrı, görmek apayrı be üstat.
Dedim denize:)
Doğruluk, fedakarlık, manevi temizlik hastalığı… Haksızlığın, yalanın, riyanın, hasılı bütün hastalıkların ve zaafların müthiş bir düşmanıdır.
-Şu halde bu hanımın kasabada bir çok düşmanları olacak.
Maarif müdürü kesik kesik gülerek cevap verdi:
-Orası öyle…
Reşat Nuri Güntekin
Acımak romanından.
“Zehra hanım” idealist ve oldukça hakkaniyet sahibi bir muallimedir. Ve onun hakkında geçen bir diyalog.
Okumayan varsa tavsiye olunur.
Bazı insanlar küçük hesaplar peşinde koşmazlar ve onların yanında kalabilmek zordur. Dostları olabilmek ise çok az insana nasip olur. Herkesin çıkarsız gerçek dostluklar yaşaması dileğiyle.
Ata kızı
Pembe rengin bulunuşu
Araştırmacılar Batı Afrika Moritanya'nın Taoudeni Havzası'nda bulunan Sahra Çölü'nde 1,1 milyar yıllık taşlarda pembe pigmentler keşfetti. Bu da parlak pembenin jeolojik kayıtlardaki en eski renk olduğu anlamına geliyor.
İmiş.
Düşlerimin tinsel bahçesi;
Çitsiz, dikensiz
“Parlak pembe,”
Bulutlar pamuk
Toprak, şeker pembe
Irmağı, abı hayat
Çiçekler “töz” pembe
Arılar, pembe beyaz
Ata kızı
dilimizi kendisini zikre layık kulaklarımızı bu zikre şahit gözlerimizi Kur'anı azimuşanı okumaya nail bedenimizi sadece kendisine ibadet etmeye elverişli başımızı yalnız kendisine secdeyle şereflendiren alemin yeryüzündeki tek reisi ve rahmetin muhbiri sadıkı olan hazret-i Muhammed sav.efendimize ümmet olmakla bizi aziz asil ve soylu ve Hanif kılan Allah’a şükürler olsun.amin.