Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Eğer kendilerine önemli biri oldukları hissettirilseydi pek çok kişinin yaşamı değişebilirdi.
Değiştirmek, düzene sokmak ve geliştirmek istediğiniz birini tanıyor musunuz? Güzel! Peki neden işe kendinizden başlamıyorsunuz? Tamamen bencil bir bakış açısıyla düşünecek olursak; insanın kendini değiştirip geliştirmesi, başkalarını değiştirip geliştirmekten çok daha yararlı ve çok daha tehlikesiz. Konfüçyüs, "Kendi kapının önü temiz değilken başkasının çatısındaki kardan yakınma!" diyor.
Gün, aydınlarla gelsin
Kitap tavsiyesi,
Okuması keyifli ve sadece bir ya da iki günde bitecek bir kitap.
Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı
Dale Carnegie
Kişisel gelişim türü kitap
Asıl körlük gerçek ile yalanın karıştırıldığı beyindedir. Bakışlardaki keskinlik ise zekasının dışa yansımasıdır.
Aslı Birer
Darısı körü körüne inanalara…
Özgürlük insanın en doğal hakkıdır.
Belki kanatlarımız yok ama bize bahşedilmiş aklımız var!
Ve onu sonuna kadar kullanmalıyız bu sayede ancak gerektiği kadar özgürleşebilir ve esaretten kurtulabiliriz. Bugün Filistin halkının başına gelen felaket ve soykırım yine kendi yanlış kararlarıdır. Aksi halde niçin İsrail onlardan daha güçlü! Dindarlık seçimdir ve insanın hakkıdır. Dincilik ise bir sömürü düzenidir! Terör örgütlerinden hiçbir farkı yoktur! Dincilik sadece kendi menfaatlerini gözeterek insanları sömüren bir tarikatlar uzantısıdır. İşte bu yüzden esir düşmüş halkın yöneticilerinin çocukları Avrupa da okurken halkın yeni doğan bebekleri katledilir! Yıllardır süregelen bu düzene karşı çıkmak ise o devletin her bireyinin sorumluluğudur! Bugün yaşanılan katliamda bu sebeple Filistin halkının da tuzu bulunmaktadır! İşte Türk tarihe baktığımızda da Gazi Mustafa KEMAL olmasaydı kaderine terkedilmiş bir halk olarak bizler de aynı sömürgecilik ile yönetilecek ve soyumuz dünya üzerinden silinecekti. Söyleyeceklerim bu kadar…
?si=6YwkW35398gjcEDH
Kuşlardan daha zeki olabiliriz ama asla gökyüzünde kanat çırpamayız!
Aslı Birer
Korku filmi izler gibi, insanlık; “gazze”sahne, dünya seyirci!.. eşi benzeri görülmemiş gişe rekoru bu! Film bittiğinde bütün dünya insanlıktan sınıfta kalmış olacak.
Aslı Birer
Eğer, insan herkese iyi davranıp sürekli iyi sözler söylüyorsa bilin ki sadece kendi menfaatini düşündüğü içindir. Bu insanlardan hayvana döşesen post olmaz! İnsana da dost olmaz!
Aslı Birer
Kurunun yanında yaş da yanıyor böylece.
Sosyal medyada herkes zengin, herkes çok güzel. Üstelik de bedava:)
Aynalara isyan:))))
Allah iyiliğini versin…
Aslı bu işin en iyi sonucu photoshop ;) zahmetsiz olmakla birlikte gerçeklerle hiç kimse yüzleşmiyor Aynaya bakıp moral bozmak yerine telefona bakıp mutlu olmayı tercih ediyor herkes
Akıl ve beden bir yere kadar doğru orantılı gelişir ve aklın gelişimi fizyolojik olarak tamamlandıktan sonra artık beden ile ters orantılıdır. Çünkü beden hiç durmayan bir süreçle büyümeye devam ederken akıl
( ruh) yaşlanmaz ve bu zorunlu süreçte aslında karşı çıkar içinde fırtınalar eser, aynada gördükleri ile hissettikleri farklıdır çünkü bazılarımız bu savaşı dışarıya farklı eylemlerle yansıtırlar. Genç kıyafetleri giymek, çok fazla spor yapmaya çalışmak. Frapan saç modelleri gibi. Bunlar aslında bu yaşlanma sürecine karşı koymadır. Bu kötü bir şey mi?
Sorusu sorulduğunda güzel yaşlanmak elbette ki çok önemli tabii ki egzersizler, güzel giyinmek, sosyal yaşamak, hayatın her yaşta güzel olduğunu ve olması gerektiği gibi yaşamanın en iyisi olduğunu idrak etmek gerekir. Neyse bu durumu psikolojik açıdan değerlendirmek gerekiyor. Ve bu karmaşayı herkes yaşar.
Aslı Birer
Cahit Sıtkı Tarancı da açıkça gayet sade bir dille bunu anlatmış.
35 YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Abuk subuk yorumlar yapıp ondan sonra da okumamakla boş yorum yapmakla suçlamadan önce bi yazdıklarınıza bakın. Bir de herkes anladığı gibi yorum yapar yani gelipte yorumlarının %100 doğruluğuna inanıp bir de başka yorumculara küçük düşürücü ifadeler kullanmak da bana göre hadsizlik. Şiiri yorumlayın! Yorumları değil! He hakikaten çok absürt bir şey yazılırsa hepimiz karşı çıkalım.
Bu günün şiirine atıf:)
Yaşlılık, ruhun zorunlu kabullenişidir…
İnsan neler yapabileceğini ve gücünü yeniden farkederek birlik olmanın tadını çıkaracaktır.
Yeter ki çok geç kalmasın.
Aslı Birer
Ben bir Ahlat ağacıyım.
Ben kendimin dâr ağacıyım...
Merhaba sevgili Tuba her zaman yorum yapman beni mutlu eder, bu platformda fikirlerine değer verdiğim insanlardan birisisin, katıl ya da katılma her zaman beklerim.
Sayfayı okuyan ve kimin ebediyete göç etmiş anne ve babaları varsa hepsinin ruhları şad mekanları cennet olsun.
Teşekkür ederim.
Hayırlı akşamlar sevgili Atakızı.
Pehlivanın ruhu şad olsun.
Konu yağmur olup içeriği özel ve anlamlı olan anınız kayıtsız kalamayacağım bir anekdot.
Saygılarımla ??
Bir anekdot
Bir gün yağmur yağıyor biz pehlivanla dışarıda yakalandık ben aniden sırtımı hafifçe eğip başımı neredeyse omuzlarımın arasına gizledim. Pehlivan bana doğru dönüp gülümsedi.
Eğildiğinde yağmur seni ıslatmadı mı pamuk şekerim?
Diye sordu.
Islatıyor dedim hafifçe de mahcup oldum
Omuzumu tuttu ve…
- eğer kaçacak yerin yoksa yağmura bile eğilme, eğilsen de eğilmesen de ıslanacaksın zaten.
Saçın da kurur, elbiselerin de.
Hafiften ikimizde ıslandık, kısa bir sürede bir kafeye gidip oturduk.
O gün yağmurda ıslanmak bana, daha önce hiç hissetmediğim duyguları hissettirmişti. O gün bu gündür yağmurdan kaçmak yerine tadını çıkararak gideceğim yere kadar hiç acele etmeden yürürüm. Ve çaresizlik hissine ne zaman kapılsam hep o gün gelir aklıma. Yağmur sadece hayatın tuzuydu ve ne kadar panikle koşarsam o kadar çok ıslanacağımı anlatmıştım.
Aylardan kasım ve tam da söylediği gün bu gün;
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
İşte o gün gelip çatmış! o hilal ki yanmaya başlamıştır… işte o son söz döküldü vatanın babasının dudaklarından “Aleyküm selam” dedi ve göç etti bir ruh bedeninden
vakit gelmişti doğacaktı kalplere güneşi ebedi istirahatgâhına çekildi
o maviş gözleri,
Yeri;
Ne mutlu ki Türküm diyenlerin kalpleri,
Bir ulus doğurdu 57 yıllık ömründen
Geçti canından
Geçmedi asla vatanından
Kim sevmez ki seni atam kimler sevmez!?
Dünya saygıya durdu önünde
Çocuk yüreğimizle sevdik her 23 Nisan
Genç ruhumuzla sevdik her 19 Mayıs
Özgürce dolaşırken sevdik
Etekleri öpmek için eğilmeyen başımızı sevdik!
Serbest kalan imanımızla ibadetimizi sevdik!
Göklere uzanan bakışlarında semaları seyretmeyi sevdik!
Her 29 Ekim’de korkusuzca bayrağımızı göklerde dalgalandırmayı sevdik!
Seni kim sevmez ki!?
Dünya saygı duyuyor ömrüne
“ yurtta sulh cihan da sulh” deyişine!
Seni kim sevmez ki Atam? Seni kimler sevmez?
Vatanını, milletini, namusunu, şerefini! İki kuruşa satan iki kuruşluk hainler! bedhahlar! Kan emiciler! Seni sevmez!
İlelebet kalbimizde yanacak meşalen
Sen benim görünmeyen kuvvetimsin…
Aslı Birer
Şiir; Orhan Şaik Gökyay
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.
Aylardan kasım ve tam da söylediği gün bu gün;
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
İşte o gün gelip çatmış! o hilal ki yanmaya başlamıştır… işte o son söz döküldü vatanın babasının dudaklarından “Aleyküm selam” dedi ve göç etti bir ruh bedeninden
vakit gelmişti doğacaktı kalplere güneşi ebedi istirahatgâhına çekildi
o maviş gözleri,
Yeri;
Ne mutlu ki Türküm diyenlerin kalpleri,
Bir ulus doğurdu 57 yıllık ömründen
Geçti canından
Geçmedi asla vatanından
Kim sevmez ki seni atam kimler sevmez!?
Dünya saygıya durdu önünde
Çocuk yüreğimizle sevdik her 23 Nisan
Genç ruhumuzla sevdik her 19 Mayıs
Özgürce dolaşırken sevdik
Etekleri öpmek için eğilmeyen başımızı sevdik!
Serbest kalan imanımızla ibadetimizi sevdik!
Göklere uzanan bakışlarında semaları seyretmeyi sevdik!
Her 29 Ekim’de korkusuzca bayrağımızı göklerde dalgalandırmayı sevdik!
Seni kim sevmez ki!?
Dünya saygı duyuyor ömrüne
“ yurtta sulh cihan da sulh” deyişine!
Seni kim sevmez ki Atam? Seni kimler sevmez?
Vatanını, milletini, namusunu, şerefini! İki kuruşa satan iki kuruşluk hainler! bedhahlar! Kan emiciler! Seni sevmez!
İlelebet kalbimizde yanacak meşalen
Sen benim görünmeyen kuvvetimsin…
Aslı Birer
Şiir; Orhan Şaik Gökyay
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.
Saygılar benden de size gelsin teşekkür ederim.
Nadir insanlar öldükleri gün doğarlar!
Mustafa Kemal Atatürk’ de onlardan biriydi. Ve ölene kadar vatanı için yaşadı, 10 Kasım 1938 saat:09.05 itibariyle kalplerde dirilmiş neredeyse bir asra yakın zamandır da sevgisi hiç bitmeyen ve hiç bitmeyecek olan o büyük dahiyi saygı, sevgi, hürmet ve minnetle, rahmetle anıyorum mekanın kalplerdeki kadar güzel olsun diliyorum. Çünkü Allah sevdiği kulunu sevdirirmiş. Ruhun şad olsun Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Ata kızı:(
Nietzsche’ in bu sözünün (En zalim hayvan insandır.) aksi ispat edilmediği gibi, günümüzde de ne kadar haklı olduğunu yaşamın içinden bizzat geçerken görüyoruz. Yeryüzünde hiçbir canlı kendi yaşamsal gereksinimileri doğanın onlara hazırladığı kadarı haricinde hiçbir canlıya zarar vermezler. Ve “insan” yaşamanın anlamını ararken ne yazıktır ki kendini gerçekleştirme ve üst insan düzeyine erişmek gayesinden uzaklaşıp nesnelerin dışsal güçlerine ve cazibesine kapılıp güzellikleri tüm bencilliğiyle adeta yakıp yıkarak kendisi için isteyen doyumsuz bir hayvana dönüşmüştür.
Aslı Birer
“En zalim hayvan insandır.”
Nietzsche
Aslında çoğu görüşünde eksikler olduğunu düşünsem de ve tam olarak katılmasam da yukarıdaki sözünün aksinin ispatı yok ve ne kadar doğru.
Gel yine iki lafın belini kıralım,
demlenelim şiirlerin yapraklarından. Sabaha kalır yine umutlanırız
berrak çiy damlalarıyla…
Aslı Birer
“Geçmiş kendinden, yüzdüler alaca karanlığa doğru “
Kimin ruhuna üşüşmez ki geçmişin altın damlaları?
Hangi ruh bürünmemiştir gecenin karanlığında anılara. İçten içe hissedilen tözsel dokunuşlar kimin ruhunda çalmadı melodisini.
Köprünün üstünde durmuşum geçende
Karanlık geceye bürünmüşüm.
Bir türkü duyulur uzaklardan
Altın damlalar yağardı bir de
Ürperen aynasında suyun
Gondollar, ışıklar, bir de müzik
Geçmiş kendinden, yüzdüler alaca karanlığa doğru
Ruhum, şu görünmez parmakların dokunduğu çalgı,
Bir Venedik türküsü söyledi gizlice,
Boyam boyam mutluluk içinde ürpererek.
Bir duyan var mı dersin?
Nietzsche
Tam bir kısır döngü
Dünya; insanın, insan; dünyanın içinde. Yaralı…
Aslı Birer
Bazen kendimi makrofaj gibi hissediyorum. Dünya illetli, sürekli orasında burasında yaralar açılan bir insan sanki. Duyarsız kalmak mümkün değil.
Aslı Birer
“Yara nerede taze ise onarıcı hücreler oraya toplanır bunu unutma.”
Aslı Birer
Bu yazıyı neden Türkistan’daki zulümlere kimse ses çıkarmıyor diye paylaşımı üzerine yaptığım yorumu burada da paylaşmak istedim.
Vicdan muhasebesi yaptığımda katliam ve soykırım nerede olursa olsun kabul edilir bir şey değil insan haklarına aykırı! Lakin üst akıl diye adlandırdığımız kişiler sanki Allahmış gibi vasıflara bürünmüşler insanların da basiretleri bağlanmış birlik olmakla çıkartacakları gürültüyü ve bu adamları istemediklerini gayet yüksek sesle ifade edebilecek güçte olduklarını unutmuş gibiler..! Zulüm nerede olursa olsun insanlığı ilgilendiren olumsuz bir durumdur! Filistin meselesi ise şu an üzülesi ve sıcağı sıcağına gözlerimizin önünde cereyan ettiği için herkes oraya yönelmesi sizin söylemlerinize de bakıldığında yapmamız gereken şey değil mi? Evet Türkistan için de Afrika için de nerede zül varsa sesimizi çıkaralım! İnsanın canı her yerde eşit yanar! Biri daha az ya da öteki saha çok değil sevgili Z….!! Yara nerede taze ise onarıcı hücreler oraya toplanır bunu unutma.
Her daim saygıyla.