sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında yürüyorum ardıma bakmadan yürüyorum yolumun karanlığa saplanan noktasında sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar in cin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık biri benim biride serseri kaldırımlar
içimd edamla damla bir korku birikiyor sanıyorum her sıkak başını kesmiş devler üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler
kaldırımlar çilekeş yalnızlarn annesi kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır kaldırımlar duyulur ses kesilince sesi kaldırımlar içimde kıvrılan bir lisandır
ban düşme zcan vermek yumuşak bir kucakta ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum aman sabah olmasın bu karanlık sokakta bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum
ben gideyim yol gitsin ben gideyim yol gitsin iki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler
ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim gündüzler size kalsın verin karanlıkları ıslak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim örtün üstüme örtün serin karanlıkları
uzanıverse gövdem taşlara boydan boya alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi dalıp sokaklar gibi esrarlı bir uykuya ölse kaldırımların kara sevdalı eşi
başını bir gayeye satmış kahraman gibi etinle kemiğinle sokakların malısın kurulup şilteisne bir tahtaravan gibi sonsuz mesafeelrin üstünden aşmalısın
fahişe yataklardan akçtığın günden beri erimiş ruhlarınız bir derdin potasında senin gölgeni içimiş onun gözbebekleri onun taşı erimiş senin kafatasında
ikinizinde ne eş ne arkadaşınız var sükut giib münzevi çığlık gibi hürsünüz dünyada taşınacak bir kuru başınız var onud ahangi diyar olsa götürürsünüz
yağız atlı süvari koştur atını koştur sonund akabre çıkar bu yolun kıvrımları ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur ne senin anladığın kadar kaldırımları
bir esmer kadındır ki kaldırımlarda gece vecd içind ebaşı dik hayalini sürükler simsiyah gözlerine bir an gözüm değince yolumu bekleyen genç haydi düş peşime der
ondan bir temas gibi rüzgar beni bürürde tutmak tutmak isterim onu göğsüme alıp bir türlü yetişemem fecre kadar yürürde heyhat o bir ince ruh bense etten bir kalıp
arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım onu bir başkasına ram oluyor sanırım görsem pencerlerde soyunan bir karaltı
varsın bugün bir acı duymasın gözyaşımdan ban rahat bir döşek serince yerin altı biliirm kalkmayacak bir yar gibi başımdan
görürüm çıkmışlar kararmış çatılardan kemik birrkol nasıl fırlarsa mezarından her an bir haberi kollar gibi yukardan dipsiz maviliğin esrarını kurcalar bacalar
kimi ince kimi uzun kimide kısa dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa onlar insanların gözünde bir kartalsa insanlar onların gözünde karıncalar bacalar
kimbilir belkide evlerin cinleridir kolları bir davet gibi göğe yükselir ölüler ölüler arka arkaya gelir ruhların mehtaba daldığı taraçalar bacalar
azap kuleleri cüceleşmiş devlerin kör mazgalalrında raksı var alevlerin öyle evcikler ki tepesinde evlerin kopuyor içinde görünmez facialar bacalar..
mezar
kapıya ne icra memuru gelir
ne birinci şube sivil polisi
içerde kimine kuş tüyü sedir
yüz üstü toprağa düşer kimisi
bir musiki orda zaman ve mekan
yıldız dolu feza küçük camekan
imkan atomunu çatlatan imkan
bir hiç ki içinde heplerin hepsi..
tablo
ölümü sığduıramaz
akıl darcık koğuk
ölemez çıldıramaz
ağlarlar boğuk boğuk
ilaç yarım şişede
koltuk mahzun köşede
ev halkı telaşede
ölü yerde sopsoğuk..
boş dünya
gittiler ban dünyam
birden bire boş geldi
seçilmiş oldu eşyam
odlarım loş geldi
gözlerim müebbette
günü gelir elbette
gelir melek nöbete
safa geldi hoş geld
aralık kapı
bu dünya bir kuyu havasız çömlek
daralıyorum
kelime manayı boğan bir gömlek
paralıyorum
Allah ismi varken lugat ne demek
karalıyorum
kapımı buyursun diye o melek
aralıyorum
geçilmez
bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez
eşten dostan sevgiliden ayrılmadan geçilmez
içeride bir has oda yeri samur döşeli
bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez
eti zehir yağı zehir balı zehir dünyada
bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez
varlık niçin yokluk nasıl yaşamak ne topyekün
aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez
kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi
usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez
ne okudun ne öğrendin ne bildinse berhva
yer çökmeden gök iki şak yarılmadan geçilmez
geçitlerin kilitleirn yalnız o nda şifresi
işte işte o eteğe sarılmadan geçilmez..
geliyorum
geliyorum
tülbent içinde çenem
eski kütükte senem
geliyorum
meliyorum
dağlar hasret duvarı
dağıttılar davarı
meliyorum
deliyorum
zaman kesik ve çabuk
her kelime bir kabuk
deliyorum
eliyorum
akıl sormaya mecbur
gökleri kalbur kalbur
eliyorum
çeliyorum
ey nefs keyfince dayat
bir çelmelik hayat
çeliyorum
büyük randevu
büyük randevu..bilsem nerede sat kaçta
tautumun tahtası bilsem hangi ağaçta
dipsiz kuyu
ağzıma soğuk kurtlar dolacak gözüme kum
dipsiz kuyu sürdükçe zaman sürecek uykum
yokluk
yokluk o donduran buz o söndüren karanlık
büsbütün bilgisizlik ve tam bir unutkanlık
haberi yok
şu geçeni durdursam çekipte eteğinden
soruversem haberin var ı öleceğinden
geçer akça
hasisi sarraf kendine bir başka kese diktir
mezarda geçer akça neyse onu biriktir
nasıl
başım çığlıklı çocuk onu nasıl avutsam
ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam
ezan
ölürken aynı ahenk sala sesinden sızan
kulağıma doğduğum günde okunan ezan
hasret
ölecek miyim tamda söyleyecek çağımda
söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda
zafer arabası
sultan olmak istersen tacı sorgucu unut
zafer araban senin gıcırtılı bir tabut
tabut
ufka bakarlar ölüm uzakta mı uzakta
ve tabut bekler suya inmek için kızakta
gittiler
dostalarım ev eşyamdı birbir gitti diyorum
artık boş odalarda ölümü bekliyorum
tebessüm
bu dünyada renk nakış lezzet ne varsaküüsm
gözümde son marifet azraile tebessüm
bayram
ölüm ölene bayram bayramda sevinmek var
oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var
o dem
o dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın
toprağın altındaki saklambaçta var mısın
hüner
o demki perdeler kalkar perdeler iner
azraile hoşgeldin diyebilmekte hüner
kapı
kapı kapı bu yolun son kapısı ölümse
her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse
müjde
öleceğiz müjdeler olsun müjdeler olsun
ölümüde öldüren rabbe secdeler olsun
güzel şey
ölüm güzel şey budur perde arkasından haber
hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber
ŞEHİR
kaldırımlar 1
sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
yürüyorum ardıma bakmadan yürüyorum
yolumun karanlığa saplanan noktasında
sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık
evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar
in cin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık
biri benim biride serseri kaldırımlar
içimd edamla damla bir korku birikiyor
sanıyorum her sıkak başını kesmiş devler
üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor
gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler
kaldırımlar çilekeş yalnızlarn annesi
kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır
kaldırımlar duyulur ses kesilince sesi
kaldırımlar içimde kıvrılan bir lisandır
ban düşme zcan vermek yumuşak bir kucakta
ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum
aman sabah olmasın bu karanlık sokakta
bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum
ben gideyim yol gitsin ben gideyim yol gitsin
iki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler
ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim
gündüzler size kalsın verin karanlıkları
ıslak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim
örtün üstüme örtün serin karanlıkları
uzanıverse gövdem taşlara boydan boya
alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi
dalıp sokaklar gibi esrarlı bir uykuya
ölse kaldırımların kara sevdalı eşi
kaldırımlar 2
başını bir gayeye satmış kahraman gibi
etinle kemiğinle sokakların malısın
kurulup şilteisne bir tahtaravan gibi
sonsuz mesafeelrin üstünden aşmalısın
fahişe yataklardan akçtığın günden beri
erimiş ruhlarınız bir derdin potasında
senin gölgeni içimiş onun gözbebekleri
onun taşı erimiş senin kafatasında
ikinizinde ne eş ne arkadaşınız var
sükut giib münzevi çığlık gibi hürsünüz
dünyada taşınacak bir kuru başınız var
onud ahangi diyar olsa götürürsünüz
yağız atlı süvari koştur atını koştur
sonund akabre çıkar bu yolun kıvrımları
ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur
ne senin anladığın kadar kaldırımları
kaldırımlar 3
bir esmer kadındır ki kaldırımlarda gece
vecd içind ebaşı dik hayalini sürükler
simsiyah gözlerine bir an gözüm değince
yolumu bekleyen genç haydi düş peşime der
ondan bir temas gibi rüzgar beni bürürde
tutmak tutmak isterim onu göğsüme alıp
bir türlü yetişemem fecre kadar yürürde
heyhat o bir ince ruh bense etten bir kalıp
arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım
onu bir başkasına ram oluyor sanırım
görsem pencerlerde soyunan bir karaltı
varsın bugün bir acı duymasın gözyaşımdan
ban rahat bir döşek serince yerin altı
biliirm kalkmayacak bir yar gibi başımdan
otel odaları
bir merhamettir yanan daracık odaların
isli lambalarında isli lambalarında
gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış
küflü aynalarında küflü aynalarında
atılan elbiseler boğazlanmış bir adam
kırık masalarınd akırık masalarında
bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır
izbe sofalarında izbe sofalarında
atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı
çivi yaralarınd açivi yaralarında
kulak verin ki zaman tahtayı kemiriyor
tavan aralarında tavan aralarında
ağlayın aşinasız sessiz can verenlere
otel odalarında otel odalarında
bacalar
görürüm çıkmışlar kararmış çatılardan
kemik birrkol nasıl fırlarsa mezarından
her an bir haberi kollar gibi yukardan
dipsiz maviliğin esrarını kurcalar
bacalar
kimi ince kimi uzun kimide kısa
dalmışlar başbaşa afyon çekerek yasa
onlar insanların gözünde bir kartalsa
insanlar onların gözünde karıncalar
bacalar
kimbilir belkide evlerin cinleridir
kolları bir davet gibi göğe yükselir
ölüler ölüler arka arkaya gelir
ruhların mehtaba daldığı taraçalar
bacalar
azap kuleleri cüceleşmiş devlerin
kör mazgalalrında raksı var alevlerin
öyle evcikler ki tepesinde evlerin
kopuyor içinde görünmez facialar
bacalar..