Albert Camus dahisinin ölmeden evvel aklına gelip de bize uygun gördüğü en mükemmel kıyağıdır. Şöyle der bir yerinde;
“Ama herkes bilir ki, hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü, her iki halde de, pek doğal ki, başka erkekler de, başka kadınlar da yaşayacaklardı, hem de binlerce yıl. Sözün kısası, hiçbir şey böylesine açık değildi…”
Cümle içinde kullanmak gerekirse ki gerekmez; Dün eve giderken bir yabancıya rastladım. Sordum bu yabanları kaça veriyon. 'Run, go your work brother! ' diyerek beni tersledi.
Cümle dışında kullanmayı arzu edecek olursak; Dün eve giderken bir rastladım. Yabancıya.
Yabancı Sermayeye gösterilen toleranstan kasıt, yeni oluşumlar, yeni iş sahaları ve girişimler olarak belirtilmişti...
Tabii, günümüz Türkiyesinde bu anlayış amacından tamamen farklı bir yöne saptırılarak; olan bir varlığı dönüştürüp, tamamen yabancı kaynaklı yapmak, üzerinden para kazanayım/kazanalım derken, kaybetmektir, göz göre göre toprağını satmaktır...
...Yeni Türkiye'nin yabancı sermayeye karşı bir düşnanlığı olduğu sanılmasın. ,yabancı sermayeye başka memleketlerden fazla,kolaylık göstermeye hazırız. M.Esat Bozkurt
yabancı söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, yoksa kardeşini mi? 'ne anam ne de babam var; ne bacım ne de kardeşim...' dostlarını mı? 'anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız.' yurdunu mu? 'hangi enlemdedir, bilmem.' güzelliği mi? 'tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.' altını mı? 'siz tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.' peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabanci? 'bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları! '
bazen insanın en çok ihtiyaç duyduğu kişilerdir bu sıfata sahip olanlar. insan ruhunda bulunan heyecan, keşfetme isteği kendisine en az değeri verdiği, artık bildiklerinin tükendiği bir zamanda zirveye ulaşır ve bir yerlerden patlak verir. aradığı değeri kendisine verecek olan ötekidir çoğu zaman. her türlü kanaldan gelmesi beklenir, onun için tüm kapılar zorlanır. bu bilgisiyle gelen bir filozof veya bir kitap; yanında olmanın mutluluk hissettirdiği bir arkadaş, bir yaşıt, bir idol,bir şehir kısaca herhangi bir şey olabilir. hatta yıllardır tanıdığımız birisi de. sonucunda bize en mümkün ve en güzel görüneni seçeriz ve onu ben yaparız. böylece yabancı farklı kişiliklere bürünmek, kendimizi maskelemek,kendimizden kurtulmak veya herhangi bir şey için kullandığımız bir araca dönüşür ve eşyanın tabiatı gereği tüketilir. bu döngü böylece devam edip gider...
yabancılara hiç de güvenli değil bu bölge; hele varsa bir ruhun, iki misli olur, tehlike! kandırıpta severler, parçalarlar sizi ardından: ayran gönüllüdürler - eksiktir ruhları her zaman.
hayatta herşeye yabancı degilmiyizki önce kendimize... kendimizi ne kadar tanıyor ne kadar dostuz kimi zaman farkedemediklerimizde dahi o yürege o gönle o bedene yabancı degilmiyizki... sıradanlaştıgımzdá umursamaz yanımızla özümüzden uzak bir yabancı kendimize ayna olamadıksa o yürege asıl yabancı biziz bizden gayrısıda zaten yabancı zaten yaban eller...
Artık kusursuz olan, kusursuzluğu hakkında fikir yürütebilecek kadar yakınlaştığımız kişi değil; hakkında mümkün olabilecek en az şeyi bildiğimiz bir 'yabancı'dır. Bir insan, bir dost ya da bir iş arkadaşı, ancak 'yabancı' kalmaları şartıyla kusursuz dostlar, kusursuz insanlar olabilirler. Kusursuz olmak, yani 'yabancı' kalabilmek için, birden çok 'kimliğiniz, birden çok nickname'iniz olmalıdır; ki birinin yapamayacağını diğeri yapabilsin. İçinizdeki yabancı sayısı arttıkça, becerilerinizin arttığını görürsünüz; kimsenin kimseyi gerçek manada tanıyamadığı bir dünyada, cebinizde gezdirdiğiniz 'siz'lerin yapıp ettiklerinin bedelini ödeyecek olan da, yine bir 'yabancı' olacaktır. Koşullar uygun olsun, profil sahici görünsün yeter. Bütün mesele, ne kadar 'samimi' rol kesebildiğinizdir. Samimiyet de, bir becerinin adıdır artık.'
-çık paraları -nolacak ki al bakalım -soyun -niye kıyafetlerimi de mi istiyorsun? -evet..mümkünse bde tecavüz edeceğim -nolacak ki et bakalım -ama ben aidsliyim -olsun kaderim buysa çekerim
..
Kim bilir... Belki uzak bir günde, büsbütün başka insanlar
olarak, tekrar karşılaşır ve belki gülüşerek birbirimize
ellerimizi uzatırız...
S A
Dedi ki ;yabancıyım
Dedim ki;sadece beceriksiz bir Y A L A N C I S I N(!)
Yillanmis huzun, zamani yontan mevsim, mevsimsiz bir hayat, sayri bir yalnizlik, kalbime surgun ve sarkilar kadar yalanciydi yabanci...
Benim...
Albert Camus dahisinin ölmeden evvel aklına gelip de bize uygun gördüğü en mükemmel kıyağıdır. Şöyle der bir yerinde;
“Ama herkes bilir ki, hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü, her iki halde de, pek doğal ki, başka erkekler de, başka kadınlar da yaşayacaklardı, hem de binlerce yıl. Sözün kısası, hiçbir şey böylesine açık değildi…”
yaban satan kişi demektir.
Cümle içinde kullanmak gerekirse ki gerekmez;
Dün eve giderken bir yabancıya rastladım. Sordum bu yabanları kaça veriyon. 'Run, go your work brother! ' diyerek beni tersledi.
Cümle dışında kullanmayı arzu edecek olursak;
Dün eve giderken bir rastladım. Yabancıya.
Yıllarca en çok tanıdığını zannettiğindir...
'Kolay değildir; Uğruna her şeyinizi verdiğiniz insana yabancı gibi bakmak.'
Biz, yabancıyken sevdik birbirimizi...
Can olmuşken, ayrıyız..
'Kolay değildir; Uğruna her şeyinizi verdiğiniz insana yabancı gibi bakmak.'
- Boris Vian
Yabancı Sermayeye gösterilen toleranstan kasıt, yeni oluşumlar, yeni iş sahaları ve girişimler olarak belirtilmişti...
Tabii, günümüz Türkiyesinde bu anlayış amacından tamamen farklı bir yöne saptırılarak; olan bir varlığı dönüştürüp, tamamen yabancı kaynaklı yapmak, üzerinden para kazanayım/kazanalım derken, kaybetmektir, göz göre göre toprağını satmaktır...
...Yeni Türkiye'nin yabancı sermayeye karşı bir düşnanlığı olduğu sanılmasın.
,yabancı sermayeye başka memleketlerden fazla,kolaylık göstermeye hazırız.
M.Esat Bozkurt
Yabancı sermaye kanunlarımıza uymak şartıyla,ülkemizde yatırım yapabilir.
M.K Atatürk
eski sevgilim.. görsem dönüp bakmam bile...
yabancı
söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, yoksa kardeşini mi?
'ne anam ne de babam var; ne bacım ne de kardeşim...'
dostlarını mı?
'anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız.'
yurdunu mu?
'hangi enlemdedir, bilmem.'
güzelliği mi?
'tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.'
altını mı?
'siz tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.'
peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabanci?
'bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları! '
(baudelaire, paris sıkıntısı)
bazen insanın en çok ihtiyaç duyduğu kişilerdir bu sıfata sahip olanlar. insan ruhunda bulunan heyecan, keşfetme isteği kendisine en az değeri verdiği, artık bildiklerinin tükendiği bir zamanda zirveye ulaşır ve bir yerlerden patlak verir. aradığı değeri kendisine verecek olan ötekidir çoğu zaman. her türlü kanaldan gelmesi beklenir, onun için tüm kapılar zorlanır. bu bilgisiyle gelen bir filozof veya bir kitap; yanında olmanın mutluluk hissettirdiği bir arkadaş, bir yaşıt, bir idol,bir şehir kısaca herhangi bir şey olabilir. hatta yıllardır tanıdığımız birisi de. sonucunda bize en mümkün ve en güzel görüneni seçeriz ve onu ben yaparız. böylece yabancı farklı kişiliklere bürünmek, kendimizi maskelemek,kendimizden kurtulmak veya herhangi bir şey için kullandığımız bir araca dönüşür ve eşyanın tabiatı gereği tüketilir. bu döngü böylece devam edip gider...
...
herkes kendine yabancı...neyleyim...
yabancılara hiç de güvenli değil bu bölge;
hele varsa bir ruhun, iki misli olur, tehlike!
kandırıpta severler, parçalarlar sizi ardından:
ayran gönüllüdürler - eksiktir ruhları her zaman.
nietzsche
hayatta herşeye yabancı degilmiyizki
önce kendimize...
kendimizi
ne kadar tanıyor ne kadar dostuz
kimi zaman farkedemediklerimizde dahi o yürege o gönle o bedene yabancı degilmiyizki...
sıradanlaştıgımzdá umursamaz yanımızla özümüzden uzak bir yabancı
kendimize
ayna olamadıksa o yürege asıl yabancı biziz
bizden gayrısıda zaten yabancı
zaten yaban eller...
Artık kusursuz olan, kusursuzluğu hakkında fikir yürütebilecek kadar yakınlaştığımız kişi değil; hakkında mümkün olabilecek en az şeyi bildiğimiz bir 'yabancı'dır. Bir insan, bir dost ya da bir iş arkadaşı, ancak 'yabancı' kalmaları şartıyla kusursuz dostlar, kusursuz insanlar olabilirler. Kusursuz olmak, yani 'yabancı' kalabilmek için, birden çok 'kimliğiniz, birden çok nickname'iniz olmalıdır; ki birinin yapamayacağını diğeri yapabilsin. İçinizdeki yabancı sayısı arttıkça, becerilerinizin arttığını görürsünüz; kimsenin kimseyi gerçek manada tanıyamadığı bir dünyada, cebinizde gezdirdiğiniz 'siz'lerin yapıp ettiklerinin bedelini ödeyecek olan da, yine bir 'yabancı' olacaktır. Koşullar uygun olsun, profil sahici görünsün yeter. Bütün mesele, ne kadar 'samimi' rol kesebildiğinizdir. Samimiyet de, bir becerinin adıdır artık.'
nihal b. karaca
sen kalbimde duyduğum tek sancı yürekten sevdiğim ilk yabancısın:
Albert Camus 'un müthiş romanı..
olmak istediğim durumlardan birisi...
annen baban söylese kaale almazsın...
kendi insnaın söylese kulaklarını tıkarsın....
bir dışarıda gözü olma hadisesi yaşanır yurdum insanında... dışardaki ne diyor ne diyor ne diyoır? ? ? ?
önce kendi kendin sana ne diyor? ? ?
Sen yabancı kalbi biliyorsun
Çünkü mısırda sen de bir yabancıydın..
tevrat böyle diyor..
Hepimiz biryerlerde yabanciyiz
-çık paraları
-nolacak ki al bakalım
-soyun
-niye kıyafetlerimi de mi istiyorsun?
-evet..mümkünse bde tecavüz edeceğim
-nolacak ki et bakalım
-ama ben aidsliyim
-olsun kaderim buysa çekerim
albert camus bu mersault u biraz abartmış sanki.)
ejnebi :)
birlikte ama yanlız............
bana hiç yabancı gelmiyosun......evet türküm ben zaten......