'Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.' Mehmet Akif ERSOY
1914'den evvel harbe giren Osmanlı Ordusu 1916 Ocağında savaşlarını bitirmişti. Enver Paşa'nın bu konudaki sözleri= Arıburnu'ndan, 250 bin kişilik kuvvetin bir gecede çekilmesi tabii tasavvur edilemez.Peyderpey çekmişler. Bizim keşif kollarımız İngiliz siperlerine 20-30 metre sokuldukları vakidir.Böyle olduğu halde İngilizlerin,çekilmeye muaffak olduklarından dolayı ne kadar iftihar etseler yaridir. 29 Ocak 1916 tarih 1663 numaralı Tasvir'de intişar eden Meclisi Ayan Beyanatından
................................ ................................ ................................ Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! .. Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ... BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın. ................................ ................................ ................................
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber..
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle 'bu, bir Avrupalı' Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer, Yedi iklimi cihanın duruyor karşında; Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk. Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ.. Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ... Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil, Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı: Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam; Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak; Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! .. Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm? Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer; Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi; 'O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme! ' dedi. ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek; İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek, Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! .. Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ... BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu, taşındır' diyerek KÂBE'yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle, Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana... Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini; Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i, KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran; O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın; Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
Kast´I kafir Niyeti gaza,bastIgin yerleri toprak deyip gecme tanI,düsün altInda binlerce kefensiz yatanI........................Gururum,SanIm,Onurum,Atam sen rahat uyu,sehit adayI TÜRK´anasI ben varIm.
Bu savaşlar için, İngiliz Kuvvetleri Kumandanı Hamilton, yazdığı Gelibolu Savaşları adlı kitabında şöyle der: Türkler birbiri ardınca 'Allah, Allah' haykırışlarıyla hakikaten pek yiğitçe savaştılar. Bu savaşı yazı ile anlatmak mümkün değildir.
15 Şubat 1915, Çanakkale savaşlarının başlangıcıdır. Mustafa Kemal ilk günden beri elindeki kuvvetler ile savaşın başında ve içindedir. Var güçleriyle Çanakkale Boğazı'na saldıran düşman kuvvetleri 18 Mart 1915'de denizdeki savaşta yenilir. Fakat, İstanbul'a ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri bu kez de karadan şanslarını denemeye kalkarlar.
Bu arada 25 Nisan 1915 sabahı ilginç bir olay olur. Osmanlı Hükümeti ve Genelkurmayı Gelibolu ve Ege Denizi tarafından gelecek bir kara savaşını düşünmemektedir. Bu konuda hazırlıklı da değildir. Ancak Mustafa Kemal, düşmanın, ölü bir konumu olan Arıburnu'ndan çıkartma yapacağını anladığı için, emri altındaki 57. Alayı Kocaçimen mevkine getirir. Mustafa Kemal Conkbayırı'na vardığı sırada 9. Tümene bağlı 27. Alayın askerlerinin Conkbayırı'na doğru kaçtıklarını görerek önlerini keser ve sorar:
- Nereye gidiyorsunuz?
- Düşman geldi.
- Nerede?
Kaçan askerler 261 Rakımlı tepeyi işaret ederler. Gerçekten de, düşman önünde hiçbir engel olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal'in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka kimse yoktur. Kendi alayı hala Kocaçimen'dedir. Hemen kumandayı ele alarak emir verir:
- Düşmandan kaçılmaz.
- Cephanemiz yok.
- Cephanenizden daha güçlü süngünüz var.
- Süngü tak, hücum!
Hemen arkasından 'Allah Allah' sesleri bütün ovaya yayılır. Kahraman Türk askeri şimdi süngüsüyle, boğaz boğaza çarpışmaktadır. Bu mücadele neticesinde biraz zaman kazanılmış ve 57. Alay savaş alanına yetişmişir ve Mustafa Kemal'in emriyle tekrar hücuma geçmiştir. Bu savaşı Türk Ordusu kazanmıştır. Ancak 57. Alay tümüyle şehit düşmüştür. 1 Haziran 1915'de Mustafa Kemal Albaylığa yükselmiştir.
Bu yenilgiye rağmen İtilaf Devletleri 6-7 Ağustos gecesi Anafartalar'a asker çıkarmış ve şiddetli çarpışmalar başlamıştır. Bu sırada kurulan Anafartalar Grup Komutanlığını üstlenen Mustafa Kemal 10 Ağustos'taki çarpışmalarda düşmana büyük kayıplar vermiş, düşmanın Conkbayırı'na yerleşmesini engellemiştir.
Bu savaşlar için, İngiliz Kuvvetleri Kumandanı Hamilton, yazdığı Gelibolu Savaşları adlı kitabında şöyle der:
Türkler birbiri ardınca 'Allah, Allah' haykırışlarıyla hakikaten pek yiğitçe savaştılar. Bu savaşı yazı ile anlatmak mümkün değildir.
İngilizler, bütün çırpınmalarına rağmen, kahraman Mehmetçiğin savunma hatlarını aşıp, Çanakkale Boğazı'nı geçemezler ve 20 Aralık 1915 günü Çanakkale'den çekilmeye başlarlar.
itilaf devletleri ekonemik sıkıntı içinde bulunan rusyaya yardım götürmek ve osmanlı devletini savaş dışı bırakmak amacıyla bu cepheyi açmışlardır.MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde türk halkının üstün başarısı sayesinde düşman çanakkaleden geçemedi ve yüce ATATÜRK adını tüm dünyaya duyurmuştur......
kökü aslı soyu yok edilmek üzereyken damarındaki kanın gücünün inancın ve beraberliğin anlamını keşfetmiş bir ırkın küllerinden şerefi atası ve soyu için nasıl doğulacağını anlamanın verdiği hazla TÜRK ün asla pes etme kelimesinin sözcüğünde oladığı anlamına
Gelmiş geçmiş en büyük savaş.. Vatanın dört bir yanından evini,barkını,ailesini,zifaf gecesinde helalini bırakıpta gelen kanının son damlasına kadar çarpışıp aç savaşan; yaralı düşman askerini kucağında taşıyan,içinde Allah aşkı ile mücadele edip şehadet şerbetini içen ÇANAKKALE GEÇİLMEZ sözünü tüm dünyaya kabul ettiren ismine şarkılar türküler yazılan; ECDADIMIZ'ın destanı
18 Mart Çanakkale Zaferi dünyanın şahit olduğu en büyük hadiselerden biridir. Bu bir ölüm kalım mücadelesiydi. Bir milletin onca millete karşı gösterdiği bu amansız mücadele, mazlum ülkelere de güç ve umut vermiştir. Çanakkale Boğazı’nın geçilmezliğini bütün dünyaya haykıran Çanakkale Savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bizim şehitlerimizin sayısı miktarınca düşman askerleri de hayatlarının baharında ruhlarını Çanakkale sırtlarında bırakmıştır.
Çanakkale edebiyatımıza sıkça konu olmuştur. Bugüne kadar Çanakkale üzerine neler yazılmadı ki! ... Onlarca roman ve hikâye, yüzlerce şiir Çanakkale’deki kurtuluş destanını ebedileştirmiştir. Her yıl yerel ve ulusal olmak üzere Çanakkale ile ilgili şiir ve kompozisyon yarışmaları düzenlenir. Şair ve yazarlarımız bu yarışmalara katılarak hünerlerini gösterirler.
Bu yıl İstanbul’da Kartal Belediyesi ile Zeytin Dalı Şiir-Edebiyat-Kültür-Sanat ve Dayanışma Grubu tarafından “Çanakkale Şehitleri ve Şehitler” konulu şiir yarışması düzenlendi. Yarışmada birinciye 1000 YTL, İkinciye 750 YTL, üçüncüye 500 YTL para ödülü verilmesi kararlaştırıldı. Yarışmaya Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce şair katıldı. Uzun incelemeler sonucunda yüzlerce şiir arasından seçim yapıldı. Elemeler neticesinde “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimle Türkiye üçüncüsü oldum. Türkiye üçüncülüğü kazanan “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimi dikkatinize sunuyorum:
“Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi
Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi
Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi
Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi
Fazilet yarışında önde gider yiğitler Zekeriya misali bölse de hızar bizi
Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi
Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar Kendimize getirir ilâhî nazar bizi
Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta Çağların göbeğine tarihler yazar bizi
Gök kubbenin altında dolaşırken avare Hicran ateşlerine atar intizar bizi
Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi
Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi
Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi
Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar Maziden arda kalan sermaye bakar bizi
Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi
Doğar Anafartalar alacakaranlığa Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi
Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi
Kirli çizmeleriyle girer de haremime Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi
Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi
Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi
Diner Çanakkale’de esen acı karayel Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi
İl içi ve ilçeler arası yarışmalarda bugüne kadar 13 tane ödül kazandım. Bunlar arasında birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyonlar vardı. Türkiye genelinde elde ettiğim bu üçüncülük benim için çok önemliydi. Çünkü ilk kez ulusal bir yarışmada derece elde ettim. En büyük temennim Türkiye genelindeki ödüllerin devamının gelmesidir. Ödüller şair ve yazarların itici gücüdür. Zira marifet iltifata tabidir.
Uzakları yakın eden bir hissiyatın tercümanıdır Çanakkale… Vatan sevgisinin şahsi duygulara galebe çaldığı müstesna bir dönemin adıdır. Henüz bıyıkları bile terlemeyen delikanlıların bütün dünya nimetlerini ellerinin tersiyle itip vatan savunmasına, şahadete koştukları olağanüstü bir ruh halinin yansımasıdır. Bunu barış zamanlarında anlamak zordur.
Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’in de adının duyulmasına vesile olmuştur. O, Türk’ün ateşle imtihan edildiği bir dönemde cesaretiyle ve ileri görüşlülüğüyle ordumuza büyük güç vermiştir. O, Anafartalar’da kahramanca savaşarak zaferde büyük pay sahibi olmuştur. Bütün dikkatler üzerinde toplanmıştır.
Gelecekte Atatürk olacak olan Mustafa Kemal bu savaşta adeta bir efsane miti haline gelmiştir. Türk edebiyatının ünlü yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Atatürk” adlı eserinde bu büyük kahramanın Çanakkale’deki rolüyle ilgili olarak şunları söyler: “Bu genç kumandan, yanında bir avuç süngülü askerle, yerden, gökten, denizden gelen sürekli bir gülle, kurşun ve şarapnel sağanağının ortasında durmadan ileriye doğru atılıyor kollarıyla, kızgın boyunlarından yakalayıp denize yuvarlayacakmış gibi sıra sıra topların üstüne saldırıyor. Bu insan, ateşte yanmıyordu. Vücuduna kurşun işlemiyordu ve zırhlıların (savaş gemilerinin) attığı gülleler başının üstünden munisleşmiş, yırtıcı kuşlar gibi geçip gidiyordu”
Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in dediği gibi:“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale Savaşı’nın efsaneleşen kahramanları sadece etten kemikten askerler değildir. Bir metal yığını olan Nusret Mayın Gemisi de bu savaşın kahramanları arasında sayılmalıdır. Çünkü bu küçük gemi güçlü müttefik donanmasını dağıtmış, müstakbel zaferi çok yakın gören ecnebileri hayrette bırakmıştır. Bu geminin döşediği 26 mayın, bir zamanlar tarihe altın harflerle adını yazdırmış bir milletin namusunu ve aziz topraklarını güvence altına almıştır. Bu gemi savaşın gidişatını değiştirmiş, adeta Türk’ün kaderini belirlemiştir.
Çanakkale sömürgecilerin korkaklıklarına sahne olmuştur. Bu savaşta İngilizler kendileri savaşmamış, sömürgelerini savaştırmıştır. Anzaklar bu coğrafyada sömürge olmanın ağır bedelini canlarıyla ödemişlerdir. Zira “ANZAC”(Australian and New Zealander Army Corps) kelimelerinin ilk harflerinden doğmuş bir kavramdır. ‘Avustralya-Yeni Zelanda Ordu Birlikleri’ anlamına gelir. İnsan içinden ‘Çanakkale nere, Avustralya nere’ diyesi geliyor. Fakat İngilizlerin canları tatlı olduğu için bu harpte Anzakları kalkan olarak kullanmışlardır.
Savaş aslında en son başvurulması gereken bir yoldur. Fakat savaş, yurdunuzu paylaşmak için kollarını sıvayanlara karşı lüzumlu ve onurlu bir direniştir. Savaşın da bir ahlakı vardır aslında… Savaş ahlakı da olur mu demeyin, olur elbette… Bizim milletimiz her zaman savaş ahlakını ön planda tutmuştur. Askerlerimiz hiçbir zaman çocuklara ve kadınlara dokunmamıştır. Aman dileyen ve teslim olan yaralıları tedavi etmişlerdir. Bu insani tavır ve davranışlarımızla düşmanların bile övgüsüne mazhar olmuşuz. Bu duruma şahit olan Avustralya Genel Valisi Lord Casey’in anlattığı şu hadise dikkate değerdir:
“Bir gün Türklerle çok şiddetli bir çarpışmaya girdik, adeta göğüs göğüse idik. Her iki taraf da çok can kaybı vermişti. Aramıza biraz mesafe koymak için siperlerimize dönmek istedik; büyük bir bölümümüz yerlerinizi almıştık. Bir İngiliz teğmen iki siper arasında, nerden atıldığı belli olmayan bir top mermisi ile bacağını kaybetti ve orada yığılıp kaldı. Feryat ediyordu, bizim siperlerden kimse kalkıp onu oradan almaya cesaret edemedi. Bekliyorduk… Bu arada Türk siperinden bir asker mevziinden ayağa kalktı; elindeki tüfeğini siperin önüne koydu. Uzun boylu, bıyıklı, bu yiğit asker, ağır adımlarla yaralı subaya yürüdü. Durumu kavradım. Bizim siperlerdeki askerlere kesinlikle ateş etmemelerini söyledim, Türk askeri yaralı subayı kucağına alarak bizim siperlerin önüne getirdi ve yere yavaşça bıraktı... Türk askeri arkasına dönerek, yine ağır adımlarla mevzinin önüne koyduğu tüfeğini alarak siperine girdi. ‘Ya Rabbi bu ne cesaret, bu ne asalet, bu ne ruh gücü’ demekten kendimi alıkoyamadım. Biz çok kahraman bir milletle savaştık.”
Bizim atalarımız, Çanakkale’de insanlığını kaybedip adeta vahşileşenlere karşı şefkat ve merhametin en güzel örneklerini göstermişlerdir. Tüm dünya savaşın da bir ahlakı olabileceğine onlar sayesinde şahit olmuştur. Bu tutum imandan kaynaklanan bir ruh genişliğiydi. Onlarla ne kadar gurur duysak azdır. Bu ülke onların kanlarıyla bugünkü hürriyetini elde etmiştir. Çanakkale Zaferi’nin 92. yılında bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken, onlara şükranlarımızı da sunmayı mühim bir vazife addediyoruz.
Atatürkün 'Çanakkalede bir darülfünun kaybettik'sözünün açıklaması.: Birinci cihan harbi çıkınca hükümet yaptığı açıklamayla üniversite öğrencilerinini savaştan muaf tutmuş sadece isteyenlerin savaşa katılabileceğini duyurmuştu. Buradaki amaç zaten ülkede bir üniversite var bari az olan aydın kesimi koruyalım. Ama türk genci bu dururmu...Vatan aşkıyla yanan yüzlerce darülfünun genci Çanakkale ye Kafkasya ya Balkanlara Ortaddoğuya gitti vatan için... Ama sadece çanakkale de bu gençliğinin baharındaki vatan evlatlarının çoğu şehit oldu...
Başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk emperyalizme vur duğu darbedir. Yokluk içinde fakirlik içinde kafire indirilen darbedir. Düşmanın topunun bombasının mehmetçiğin göğsünde parçalandığı savaştır.Mehmetçikin canıyla kanıyla savunduğu tarihe ÇANAKKALE GEÇİLMEZ damgasını vurduğu yerdir..
MEHMETCİĞE DERİN SAYGI 23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar. Üsteğmen Cosey (Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)
bir destandır 20. yüzyıl
çanakkale geçilmez
'Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.'
Mehmet Akif ERSOY
Destansı zafer
1914'den evvel harbe giren Osmanlı Ordusu 1916 Ocağında savaşlarını bitirmişti.
Enver Paşa'nın bu konudaki sözleri= Arıburnu'ndan, 250 bin kişilik kuvvetin bir gecede çekilmesi tabii tasavvur edilemez.Peyderpey çekmişler. Bizim keşif kollarımız İngiliz siperlerine 20-30 metre sokuldukları vakidir.Böyle olduğu halde İngilizlerin,çekilmeye muaffak olduklarından dolayı ne kadar iftihar etseler yaridir.
29 Ocak 1916 tarih 1663 numaralı Tasvir'de intişar eden Meclisi Ayan Beyanatından
Mehmet Akif'ten:
................................
................................
................................
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! ..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın.
................................
................................
................................
Ey Türk evladı şanlı tarihinle övün o sana bırakılmış en büyük miras.utanılacak değil gururlanacak bir tarihin var
almanlar kazanınca biz de kazanmış sayıldık :))
veya tam tersiydi :))
unuttum şimdi
mezun olalaı hayli oldu
TC okullarından
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer...
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber..
18mart'da bir destan yazıldı,o destan kii hala bekçileri yerlerini terketmeden nöbetlerinin başındalar,rahat uyu sehidim bayrağım şanlı dalgalanıyor,rahat uyu şehidim,emanetin canımdır..
Çanakkale savaşı,
bir ulusun yokluk içinde,
devrin emperyalist ve eğemen güçlerine karşı nasıl başarılı olunabileceğinin bir canlı isbat belgesidir.
ÇANAKKALE,
Yeniden varoluşun destanı
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle 'bu, bir Avrupalı'
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ..
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! ..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
'O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme! ' dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! ..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni târîhe! ' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek KÂBE'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
Mehmed ÂKİF ERSOY
Kast´I kafir Niyeti gaza,bastIgin yerleri toprak deyip gecme tanI,düsün altInda binlerce kefensiz yatanI........................Gururum,SanIm,Onurum,Atam sen rahat uyu,sehit adayI TÜRK´anasI ben varIm.
1915te kazanılan muhabere
1918teki total işgale engel olamadı maalesef
görünen tek yararı
bolşevik ihtilali sanırım
ve kurtuluş savaşına ilham olması
ve güç vermesi
Bu savaşlar için, İngiliz Kuvvetleri Kumandanı Hamilton, yazdığı Gelibolu Savaşları adlı kitabında şöyle der:
Türkler birbiri ardınca 'Allah, Allah' haykırışlarıyla hakikaten pek yiğitçe savaştılar. Bu savaşı yazı ile anlatmak mümkün değildir.
İşte Çankkale savaşının özü bu.
15 Şubat 1915, Çanakkale savaşlarının başlangıcıdır. Mustafa Kemal ilk günden beri elindeki kuvvetler ile savaşın başında ve içindedir. Var güçleriyle Çanakkale Boğazı'na saldıran düşman kuvvetleri 18 Mart 1915'de denizdeki savaşta yenilir. Fakat, İstanbul'a ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri bu kez de karadan şanslarını denemeye kalkarlar.
Bu arada 25 Nisan 1915 sabahı ilginç bir olay olur. Osmanlı Hükümeti ve Genelkurmayı Gelibolu ve Ege Denizi tarafından gelecek bir kara savaşını düşünmemektedir. Bu konuda hazırlıklı da değildir. Ancak Mustafa Kemal, düşmanın, ölü bir konumu olan Arıburnu'ndan çıkartma yapacağını anladığı için, emri altındaki 57. Alayı Kocaçimen mevkine getirir. Mustafa Kemal Conkbayırı'na vardığı sırada 9. Tümene bağlı 27. Alayın askerlerinin Conkbayırı'na doğru kaçtıklarını görerek önlerini keser ve sorar:
- Nereye gidiyorsunuz?
- Düşman geldi.
- Nerede?
Kaçan askerler 261 Rakımlı tepeyi işaret ederler. Gerçekten de, düşman önünde hiçbir engel olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal'in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka kimse yoktur. Kendi alayı hala Kocaçimen'dedir. Hemen kumandayı ele alarak emir verir:
- Düşmandan kaçılmaz.
- Cephanemiz yok.
- Cephanenizden daha güçlü süngünüz var.
- Süngü tak, hücum!
Hemen arkasından 'Allah Allah' sesleri bütün ovaya yayılır. Kahraman Türk askeri şimdi süngüsüyle, boğaz boğaza çarpışmaktadır. Bu mücadele neticesinde biraz zaman kazanılmış ve 57. Alay savaş alanına yetişmişir ve Mustafa Kemal'in emriyle tekrar hücuma geçmiştir. Bu savaşı Türk Ordusu kazanmıştır. Ancak 57. Alay tümüyle şehit düşmüştür. 1 Haziran 1915'de Mustafa Kemal Albaylığa yükselmiştir.
Bu yenilgiye rağmen İtilaf Devletleri 6-7 Ağustos gecesi Anafartalar'a asker çıkarmış ve şiddetli çarpışmalar başlamıştır. Bu sırada kurulan Anafartalar Grup Komutanlığını üstlenen Mustafa Kemal 10 Ağustos'taki çarpışmalarda düşmana büyük kayıplar vermiş, düşmanın Conkbayırı'na yerleşmesini engellemiştir.
Bu savaşlar için, İngiliz Kuvvetleri Kumandanı Hamilton, yazdığı Gelibolu Savaşları adlı kitabında şöyle der:
Türkler birbiri ardınca 'Allah, Allah' haykırışlarıyla hakikaten pek yiğitçe savaştılar. Bu savaşı yazı ile anlatmak mümkün değildir.
İngilizler, bütün çırpınmalarına rağmen, kahraman Mehmetçiğin savunma hatlarını aşıp, Çanakkale Boğazı'nı geçemezler ve 20 Aralık 1915 günü Çanakkale'den çekilmeye başlarlar.
Hüzün, gurur, verilmeyen kaybedilmeyen onur...
cok uzun zamandır osm. aleyhine akan suyun durmasıydı.
itilaf devletleri ekonemik sıkıntı içinde bulunan rusyaya yardım götürmek ve osmanlı
devletini savaş dışı bırakmak amacıyla bu cepheyi açmışlardır.MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde türk halkının üstün başarısı sayesinde düşman çanakkaleden geçemedi ve yüce ATATÜRK adını tüm dünyaya duyurmuştur......
'bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor'
kökü aslı soyu yok edilmek üzereyken damarındaki kanın gücünün inancın ve beraberliğin anlamını keşfetmiş bir ırkın küllerinden şerefi atası ve soyu için nasıl doğulacağını anlamanın verdiği hazla TÜRK ün asla pes etme kelimesinin sözcüğünde oladığı anlamına
Gelmiş geçmiş en büyük savaş.. Vatanın dört bir yanından evini,barkını,ailesini,zifaf gecesinde helalini bırakıpta gelen kanının son damlasına kadar çarpışıp aç savaşan; yaralı düşman askerini kucağında taşıyan,içinde Allah aşkı ile mücadele edip şehadet şerbetini içen ÇANAKKALE GEÇİLMEZ sözünü tüm dünyaya kabul ettiren ismine şarkılar türküler yazılan; ECDADIMIZ'ın destanı
ÇANAKKALE’DE UYANIŞ
M.NİHAT MALKOÇ
18 Mart Çanakkale Zaferi dünyanın şahit olduğu en büyük hadiselerden biridir. Bu bir ölüm kalım mücadelesiydi. Bir milletin onca millete karşı gösterdiği bu amansız mücadele, mazlum ülkelere de güç ve umut vermiştir. Çanakkale Boğazı’nın geçilmezliğini bütün dünyaya haykıran Çanakkale Savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bizim şehitlerimizin sayısı miktarınca düşman askerleri de hayatlarının baharında ruhlarını Çanakkale sırtlarında bırakmıştır.
Çanakkale edebiyatımıza sıkça konu olmuştur. Bugüne kadar Çanakkale üzerine neler yazılmadı ki! ... Onlarca roman ve hikâye, yüzlerce şiir Çanakkale’deki kurtuluş destanını ebedileştirmiştir. Her yıl yerel ve ulusal olmak üzere Çanakkale ile ilgili şiir ve kompozisyon yarışmaları düzenlenir. Şair ve yazarlarımız bu yarışmalara katılarak hünerlerini gösterirler.
Bu yıl İstanbul’da Kartal Belediyesi ile Zeytin Dalı Şiir-Edebiyat-Kültür-Sanat ve Dayanışma Grubu tarafından “Çanakkale Şehitleri ve Şehitler” konulu şiir yarışması düzenlendi. Yarışmada birinciye 1000 YTL, İkinciye 750 YTL, üçüncüye 500 YTL para ödülü verilmesi kararlaştırıldı. Yarışmaya Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce şair katıldı. Uzun incelemeler sonucunda yüzlerce şiir arasından seçim yapıldı. Elemeler neticesinde “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimle Türkiye üçüncüsü oldum. Türkiye üçüncülüğü kazanan “Çanakkale’de Uyanış” adlı şiirimi dikkatinize sunuyorum:
“Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi
Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi
Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa
Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi
Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı
Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi
Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya
Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi
Fazilet yarışında önde gider yiğitler
Zekeriya misali bölse de hızar bizi
Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler
Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi
Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar
Kendimize getirir ilâhî nazar bizi
Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta
Çağların göbeğine tarihler yazar bizi
Gök kubbenin altında dolaşırken avare
Hicran ateşlerine atar intizar bizi
Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği
Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi
Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza
Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi
Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür
Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi
Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar
Maziden arda kalan sermaye bakar bizi
Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır
Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi
Doğar Anafartalar alacakaranlığa
Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi
Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak
Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi
Kirli çizmeleriyle girer de haremime
Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi
Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme
Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi
Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye
Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi
Diner Çanakkale’de esen acı karayel
Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi
İl içi ve ilçeler arası yarışmalarda bugüne kadar 13 tane ödül kazandım. Bunlar arasında birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyonlar vardı. Türkiye genelinde elde ettiğim bu üçüncülük benim için çok önemliydi. Çünkü ilk kez ulusal bir yarışmada derece elde ettim. En büyük temennim Türkiye genelindeki ödüllerin devamının gelmesidir. Ödüller şair ve yazarların itici gücüdür. Zira marifet iltifata tabidir.
ÇANAKKALE HÜR İRADENİN ZAFERİDİR
M.NİHAT MALKOÇ
Uzakları yakın eden bir hissiyatın tercümanıdır Çanakkale… Vatan sevgisinin şahsi duygulara galebe çaldığı müstesna bir dönemin adıdır. Henüz bıyıkları bile terlemeyen delikanlıların bütün dünya nimetlerini ellerinin tersiyle itip vatan savunmasına, şahadete koştukları olağanüstü bir ruh halinin yansımasıdır. Bunu barış zamanlarında anlamak zordur.
Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’in de adının duyulmasına vesile olmuştur. O, Türk’ün ateşle imtihan edildiği bir dönemde cesaretiyle ve ileri görüşlülüğüyle ordumuza büyük güç vermiştir. O, Anafartalar’da kahramanca savaşarak zaferde büyük pay sahibi olmuştur. Bütün dikkatler üzerinde toplanmıştır.
Gelecekte Atatürk olacak olan Mustafa Kemal bu savaşta adeta bir efsane miti haline gelmiştir. Türk edebiyatının ünlü yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Atatürk” adlı eserinde bu büyük kahramanın Çanakkale’deki rolüyle ilgili olarak şunları söyler: “Bu genç kumandan, yanında bir avuç süngülü askerle, yerden, gökten, denizden gelen sürekli bir gülle, kurşun ve şarapnel sağanağının ortasında durmadan ileriye doğru atılıyor kollarıyla, kızgın boyunlarından yakalayıp denize yuvarlayacakmış gibi sıra sıra topların üstüne saldırıyor. Bu insan, ateşte yanmıyordu. Vücuduna kurşun işlemiyordu ve zırhlıların (savaş gemilerinin) attığı gülleler başının üstünden munisleşmiş, yırtıcı kuşlar gibi geçip gidiyordu”
Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in dediği gibi:“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale Savaşı’nın efsaneleşen kahramanları sadece etten kemikten askerler değildir. Bir metal yığını olan Nusret Mayın Gemisi de bu savaşın kahramanları arasında sayılmalıdır. Çünkü bu küçük gemi güçlü müttefik donanmasını dağıtmış, müstakbel zaferi çok yakın gören ecnebileri hayrette bırakmıştır. Bu geminin döşediği 26 mayın, bir zamanlar tarihe altın harflerle adını yazdırmış bir milletin namusunu ve aziz topraklarını güvence altına almıştır. Bu gemi savaşın gidişatını değiştirmiş, adeta Türk’ün kaderini belirlemiştir.
Çanakkale sömürgecilerin korkaklıklarına sahne olmuştur. Bu savaşta İngilizler kendileri savaşmamış, sömürgelerini savaştırmıştır. Anzaklar bu coğrafyada sömürge olmanın ağır bedelini canlarıyla ödemişlerdir. Zira “ANZAC”(Australian and New Zealander Army Corps) kelimelerinin ilk harflerinden doğmuş bir kavramdır. ‘Avustralya-Yeni Zelanda Ordu Birlikleri’ anlamına gelir. İnsan içinden ‘Çanakkale nere, Avustralya nere’ diyesi geliyor. Fakat İngilizlerin canları tatlı olduğu için bu harpte Anzakları kalkan olarak kullanmışlardır.
Savaş aslında en son başvurulması gereken bir yoldur. Fakat savaş, yurdunuzu paylaşmak için kollarını sıvayanlara karşı lüzumlu ve onurlu bir direniştir. Savaşın da bir ahlakı vardır aslında… Savaş ahlakı da olur mu demeyin, olur elbette… Bizim milletimiz her zaman savaş ahlakını ön planda tutmuştur. Askerlerimiz hiçbir zaman çocuklara ve kadınlara dokunmamıştır. Aman dileyen ve teslim olan yaralıları tedavi etmişlerdir. Bu insani tavır ve davranışlarımızla düşmanların bile övgüsüne mazhar olmuşuz. Bu duruma şahit olan Avustralya Genel Valisi Lord Casey’in anlattığı şu hadise dikkate değerdir:
“Bir gün Türklerle çok şiddetli bir çarpışmaya girdik, adeta göğüs göğüse idik. Her iki taraf da çok can kaybı vermişti. Aramıza biraz mesafe koymak için siperlerimize dönmek istedik; büyük bir bölümümüz yerlerinizi almıştık. Bir İngiliz teğmen iki siper arasında, nerden atıldığı belli olmayan bir top mermisi ile bacağını kaybetti ve orada yığılıp kaldı. Feryat ediyordu, bizim siperlerden kimse kalkıp onu oradan almaya cesaret edemedi. Bekliyorduk… Bu arada Türk siperinden bir asker mevziinden ayağa kalktı; elindeki tüfeğini siperin önüne koydu. Uzun boylu, bıyıklı, bu yiğit asker, ağır adımlarla yaralı subaya yürüdü. Durumu kavradım. Bizim siperlerdeki askerlere kesinlikle ateş etmemelerini söyledim, Türk askeri yaralı subayı kucağına alarak bizim siperlerin önüne getirdi ve yere yavaşça bıraktı... Türk askeri arkasına dönerek, yine ağır adımlarla mevzinin önüne koyduğu tüfeğini alarak siperine girdi. ‘Ya Rabbi bu ne cesaret, bu ne asalet, bu ne ruh gücü’ demekten kendimi alıkoyamadım. Biz çok kahraman bir milletle savaştık.”
Bizim atalarımız, Çanakkale’de insanlığını kaybedip adeta vahşileşenlere karşı şefkat ve merhametin en güzel örneklerini göstermişlerdir. Tüm dünya savaşın da bir ahlakı olabileceğine onlar sayesinde şahit olmuştur. Bu tutum imandan kaynaklanan bir ruh genişliğiydi. Onlarla ne kadar gurur duysak azdır. Bu ülke onların kanlarıyla bugünkü hürriyetini elde etmiştir. Çanakkale Zaferi’nin 92. yılında bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken, onlara şükranlarımızı da sunmayı mühim bir vazife addediyoruz.
İstanbul'u zaptetme hayalleri ile 300 bin asker (ingiliz,fransız,avustralyalı) sarı,beyaz, siyah insan Mehmetçiğin imanlı göğsünde eridi.
bir devin son şahlanışı...
Atatürkün 'Çanakkalede bir darülfünun kaybettik'sözünün açıklaması.:
Birinci cihan harbi çıkınca hükümet yaptığı açıklamayla üniversite öğrencilerinini savaştan muaf tutmuş sadece isteyenlerin savaşa katılabileceğini duyurmuştu.
Buradaki amaç zaten ülkede bir üniversite var bari az olan aydın kesimi koruyalım.
Ama türk genci bu dururmu...Vatan aşkıyla yanan yüzlerce darülfünun genci Çanakkale ye Kafkasya ya Balkanlara Ortaddoğuya gitti vatan için...
Ama sadece çanakkale de bu gençliğinin baharındaki vatan evlatlarının çoğu şehit oldu...
Başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk emperyalizme vur
duğu darbedir.
Yokluk içinde fakirlik içinde kafire indirilen darbedir.
Düşmanın topunun bombasının mehmetçiğin göğsünde parçalandığı savaştır.Mehmetçikin canıyla kanıyla savunduğu tarihe ÇANAKKALE GEÇİLMEZ damgasını vurduğu yerdir..
MEHMETCİĞE DERİN SAYGI
23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar.
Üsteğmen Cosey
(Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)