DARISI BAŞIMIZA Irkçı/dinci Stram Kurs partisinin hem Danimarkalı hem İsveçli kurucusu Rasmus Paludan denen faşist, Jönköping Meydanı'nda Kur'an yakacağını duyurunca, sadece bir avuç meraklı seyir için toplandı. O kadar ki, güvenliği sağlamak için orada bulunan polis sayısı, seyir için toplananlardan fazlaydı.
Rasmus, megafonu açıp böğürmeye başlayınca, meydandaki Raslatt Kilisesi'nin rahibi ne yaptı biliyor musunuz?
Pazar olmadığı halde kilisenin çanlarını dakikalarca çaldırdı. Böylece Rasmus'un sesini bastırdı. Polisler dahil herkes kahkahalarla güldü Rasmus'un haline.
Ya seçim sonuçları ne oldu dersiniz? Sandıklar açılınca şapka düştü kel göründü; koca İsveç'te Rasmus'a çıka çıka sadece 156 oy çıktı. Evet, her tarafını yırtsa da sadece ve sadece 156 [yüzellialtı] oy :))))
Yani: Din sömürüsü hep yapılıyor ama sonucu ülkeden ülkeye değişiyor.
Hemen hemen her ülkede böyle soytarılıklar izlenip gülünüyor ama ülke çıkarları söz konusu olunca, bu tip soytarılar İsveç'teki gibi havalarını alıyorlar.
Günaydın Yasemin hanım, Paylaşımlarınız yine etkileyiciydi; kimi yaşama sevinci veren, kimi hüzünlü dokunuşlarla yüreğimizi yoklayan... Ve elbette hepsi de öğretici izler taşıyan.... Teşekkürler.
Küçük bir zenci çocuk şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyordu.
Derken, birdenbire kırmızı bir balon kazara bağlandığı yerden kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve nihayet aşağıdan seçilmeyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu. Bu manzarayı seyretmek için öyle bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı bir tane daha bırakmanın iyi bir reklâm olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı. Arkasından bir tanede beyazını çözdü.
Küçük zenci olduğu yerden büyük bir hayranlık içinde ardı ardına uçan rengârenk seyrettikten sonra :
"Baloncu amca" dedi. Acaba bir tanede siyah renkte balon bıraksanız, ötekiler kadar yükselir mi?
Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek,siyah renkli bir balon çözdü.Parmaklarını gevşetip onu da boşluğa bırakırken:
"Yavrum" dedi, "bizi yükselten dışımızdaki renk değil, içimizdeki cevherdir."
MOLLA REJİMLERİNİN DEĞİRMENİNE BİLEREK YA DA BİLMEYEREK SU TAŞIYAN KADINLARA KISSADAN HİSSELER / 5
Afganistan’da Taliban yönetimi, önümüzdeki ay yapılacak üniversite giriş sınavlarına kadın öğrencilerin alınmaması talimatı verdi.
Taliban, bakanlık tarafından ilgili kurumlara gönderilen mektupla, aralarında başkent Kabil’in de bulunduğu kuzey bölgelerde Şubat sonunda yapılacak sınavlara kız öğrencilerin alınmaması talimatını iletti ve talimata uymayan kurumların cezalandırılacağı hatırlatıldı.
Afganistan’da Yüksek Öğretim Bakanlığı, Aralık ayında üniversitelere verdiği talimatla kız öğrencilerin okula alınmasına ikinci bir talimata kadar yasak getirmişti.
Bu kararın hemen ardından Taliban yönetimi sivil toplum kuruluşlarında da kadınların çalışmasına yasak getirdi.
Öte yandan ülkedeki çoğu kız lisesi de yetkililer tarafından kapatıldı. (Haberler)
UZUN YAĞMURLARDAN SONRA Sen yağmurlu günlere yakışırsın Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler Islanan yapraklar gibi yüzün ışır Işırsa beni unutma
Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra birgün Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün Her şeye rağmen ellerin üşür Üşürse beni unutma
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: - Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. - Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, - Neden olmasın, dedi çiftçi. Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
Adamın biri o gün nedense çok sinirliymiş. O sinirle yolda yürürken, yolun ortasındaki bir kutuya sert bir tekme atmış. Yürümeye devam etmiş. Karşısına çıkan ilk çöp kutusuna da bir tekme savurmuş.
Birkaç adım daha gitmiş ve yerde gördüğü şişeyi de tekmelemiş. Birden hareketlenen şişenin içinden bir cin çıkmış ve “Dile benden ne dilersen ey sahip” demiş.
Adam ilk şaşkınlıktan kurtulup cevap vermiş: “Özür dilerim."
............
Uzatma'yım... 1) Özür dilemek insani bir tepkidir. 2) Kendinize guvenin yanısıra karşınızdakine de değer verdiğinizi gösterir. 3) Ben özür dilemeyi sürdüreceğim. 4) Sizse dilemeMeyi sürdürün Yasemin hanım. Seçiminize saygı elbette. 5) Katkınız için tşk ederim Canan hanım. Yararlandım. Saygılar.
Çatışmasız, sorunsuz bir yaşamın anahtarı, son derece basit bir cümledir: "Özür dilerim.”
"Özür dilerim" cümlesi, yaşamda ilk öğrenilmesi ve en çok kullanılması gereken cümledir.
Bu cümleyi ne kadar çok kullanıyorsak, kendimize o kadar güveniyoruz demektir.
Özür dilemek, korkulacak bir şey değildir. Özür dilemek, ayıp değildir. Özür dilemek, yasak değildir. Özür dilemek, suç değildir. Özür dilemek, günah değildir. Özür dilemek, toplumun barışına, insanların iç dünyalarının onarılmasına katkıdır.
Özür dilemek, bir acizlik, bir geri adım atma değil, büyük bir erdemdir.
İş yaşamında önemli yerlere gelmiş bir grup eski mezun arkadaş grubu üniversitedeki hocalarından birini ziyarete gitmiş. Çeşitli konular konuşulduktan sonra sohbet, işin yarattığı strese ve hayatın zorluklarına gelmiş. Yaşlı üniversite hocası ziyaretçilerine kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş ve değişik boy, renk ve kalitede bir çok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan almalarını söylemiş. Tüm eski öğrenciler kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde hocaları onlara şunu söylemiş: "Farkına vardınız mı bilmem, zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı. Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama işte bu demin bahsettiginiz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak herbiriniz birbirinizin aldığı fincanları gözleyerek daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız. Yaşam kahveyse, iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca Yaşam' ı tutmaya yarayan araçlardır, ama Yaşam' ın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı unutabiliyoruz."
"Türkiye Cumhuriyeti ne holding merkezlerinde kurulmuştur, ne Dünya Bankası ofislerinde... Cumhuriyeti kuran Türkiye halkıdır, Kuvayı Milliye'dir, ulusal kongrelerdir, ordudur, meclistir!” (UĞUR MUMCU, 1992)
DÜŞLER Sıkı tutunun düşlere Eğer düşler ölürse Kırık kanatlı bir kuş olur hayat Uçamaz düşer
Sıkı tutunun düşlere Çünkü biterse düşler Kıraç bir toprak olur hayat Karda buz keser
LANGSTON HUGHES* (Çeviri: Anıl Meriçelli ve Ahmet Oktay)
* Langston Hughes (1901 - 1967) Yaşadığı dönemin önde gelen siyahi şairlerinden biri olarak kabul edilmesinin yanısıra Harlem Rönesansı'nın da en önemli isimlerindendir.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Yeleleri alevden al bir ata binmiş Aşıyor yüce dağları, engin denizleri. Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda, Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri,
Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında Destanlar yaratıyor cihanın görmediği, Arkasından dağ dağ ordular geliyor Her askeri Mustafa Kemal gibi.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere Al bir ata binmiş yalın kılıç Koşuyor zaferden zafere.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum; Ölmemiş bir kasım sabahı! Yine bizimle beraber her yerde, Yaşıyor dört köşesinde vatanın Yaşıyor damar damar yüreklerde.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum, Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda, Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum Uykularıma giriyor her gece. Ellerinden öpüyorum.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve O'nun MÜCADELE ARKADAŞLARI;
- Cuma dualarında ONLARI yok sayan ne idüğü belirsiz karanlık ortaçağ kalıntılarının,
- Emperyalizmin maşalığını gönüllü olarak üstlenip, yayılmacı girişimlerini Antoloji'de de sinsice sürdüren ihanet cephesi uzantısı etnik kafatasçıların,
- ATATÜRK adına bile tahammul edemediğini gizlemek için her yöne mavi boncuk dağıtıp şirin gözükmeye çalışan hadsiz ve düzeysiz şarlatanların,
- Tüm bu ulusal onurdan yoksun zavallıları sadece seyreden duyarsızların...
Günlerden bir gün, bir Krala iki harika şahin hediye edilir. Kral, bu zamana kadar böyle ihtişamlı şahin görmemiştir. Bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır.
Aylar geçer, şahinlerden birisi gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçuyor, ancak diğer şahin, üzerinde bulunduğu daldan geldiği günden beri bir türlü ayrılmıyordur.
Bunun üzerinde Kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder ama kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.
Ülkede denenmemiş tek bir eğitici kalmıştır. Sonunda kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir ve çalışmaya koyulur.
Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar ve her iki şahinin de muhteşem bir şekilde uçtuğunu görünce gözlerine inanamaz. Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve sorar;
‘Nasıl başardın bunu?
En az 10 eğitici geldi başaramadı.
Sen nasıl yaptın?’
Şahin eğiticisi de cevap verir:
‘Çok basit Kralım. Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim…’
DARISI BAŞIMIZA
Irkçı/dinci Stram Kurs partisinin hem Danimarkalı hem İsveçli kurucusu Rasmus Paludan denen faşist, Jönköping Meydanı'nda Kur'an yakacağını duyurunca, sadece bir avuç meraklı seyir için toplandı. O kadar ki, güvenliği sağlamak için orada bulunan polis sayısı, seyir için toplananlardan fazlaydı.
Rasmus, megafonu açıp böğürmeye başlayınca, meydandaki Raslatt Kilisesi'nin rahibi ne yaptı biliyor musunuz?
Pazar olmadığı halde kilisenin çanlarını dakikalarca çaldırdı. Böylece Rasmus'un sesini bastırdı. Polisler dahil herkes kahkahalarla güldü Rasmus'un haline.
Ya seçim sonuçları ne oldu dersiniz?
Sandıklar açılınca şapka düştü kel göründü; koca İsveç'te Rasmus'a çıka çıka sadece 156 oy çıktı. Evet, her tarafını yırtsa da sadece ve sadece 156 [yüzellialtı] oy :))))
Yani:
Din sömürüsü hep yapılıyor ama sonucu ülkeden ülkeye değişiyor.
Hemen hemen her ülkede böyle soytarılıklar izlenip gülünüyor ama ülke çıkarları söz konusu olunca, bu tip soytarılar İsveç'teki gibi havalarını alıyorlar.
aGa diyor ki:
Darısı başımıza...
Ciğer kül olduktan sonra gelip üflemeye kalkmayın; adama sorarlar "yanarken neredeydin" diye...
"......
gidelim buradan.
senin masumiyetini,
bilgelik zamanlarından kalma sırları,
dünyanın bütün sabahlarını
yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden,
haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın.
ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın.
içimden böyle şeyler de geçiyor işte.
sarılalım, dudakların...
tamam sustum.
......"
(TARIK TUFAN'ın "Anna" şiirinden)
Günaydın Yasemin hanım,
Paylaşımlarınız yine etkileyiciydi; kimi yaşama sevinci veren, kimi hüzünlü dokunuşlarla yüreğimizi yoklayan... Ve elbette hepsi de öğretici izler taşıyan.... Teşekkürler.
Günün Hikayesi
Kıssadan Hisse
İÇİMİZDEKİ CEVHER
Küçük bir zenci çocuk şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre dalmıştı. Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyordu.
Derken, birdenbire kırmızı bir balon kazara bağlandığı yerden kurtularak havada uçtu, uçtu, uçtu ve nihayet aşağıdan seçilmeyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu. Bu manzarayı seyretmek için öyle bir insan kalabalığı toplanmıştı ki, satıcı bir tane daha bırakmanın iyi bir reklâm olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı. Arkasından bir tanede beyazını çözdü.
Küçük zenci olduğu yerden büyük bir hayranlık içinde ardı ardına uçan rengârenk seyrettikten sonra :
"Baloncu amca" dedi. Acaba bir tanede siyah renkte balon bıraksanız, ötekiler kadar yükselir mi?
Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek,siyah renkli bir balon çözdü.Parmaklarını gevşetip onu da boşluğa bırakırken:
"Yavrum" dedi, "bizi yükselten dışımızdaki renk değil, içimizdeki cevherdir."
Teşekkür ederim Turhan bey
sizin özür yazınıza bir latifeydi sadece
MOLLA REJİMLERİNİN DEĞİRMENİNE BİLEREK YA DA BİLMEYEREK SU TAŞIYAN KADINLARA KISSADAN HİSSELER / 5
Afganistan’da Taliban yönetimi, önümüzdeki ay yapılacak üniversite giriş sınavlarına kadın öğrencilerin alınmaması talimatı verdi.
Taliban, bakanlık tarafından ilgili kurumlara gönderilen mektupla, aralarında başkent Kabil’in de bulunduğu kuzey bölgelerde Şubat sonunda yapılacak sınavlara kız öğrencilerin alınmaması talimatını iletti ve talimata uymayan kurumların cezalandırılacağı hatırlatıldı.
Afganistan’da Yüksek Öğretim Bakanlığı, Aralık ayında üniversitelere verdiği talimatla kız öğrencilerin okula alınmasına ikinci bir talimata kadar yasak getirmişti.
Bu kararın hemen ardından Taliban yönetimi sivil toplum kuruluşlarında da kadınların çalışmasına yasak getirdi.
Öte yandan ülkedeki çoğu kız lisesi de yetkililer tarafından kapatıldı. (Haberler)
UZUN YAĞMURLARDAN SONRA
Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma
Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra birgün
Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma
GÜLTEN AKIN
Bu sayfa herkese açık Yasemin hanım, sizin, herkesin... Ben sadece isim babasıyım.
Sayfanıza verdiğimiz kalabalığımız için özür dileriz Turhan bey :)
Günün Hikayesi
kıssan hisse
ÖYKÜ: En iyi Buğday
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
- Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
- Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
- Neden olmasın, dedi çiftçi. Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
Özür dilemekte haklı çünkü tekmelemiş :) lambayı bi de biz tekmelesek iyi olur
Adamın biri o gün nedense çok sinirliymiş.
O sinirle yolda yürürken, yolun ortasındaki bir kutuya sert bir tekme atmış. Yürümeye devam etmiş. Karşısına çıkan ilk çöp kutusuna da bir tekme savurmuş.
Birkaç adım daha gitmiş ve yerde gördüğü şişeyi de tekmelemiş. Birden hareketlenen şişenin içinden bir cin çıkmış ve “Dile benden ne dilersen ey sahip” demiş.
Adam ilk şaşkınlıktan kurtulup cevap vermiş:
“Özür dilerim."
............
Uzatma'yım...
1) Özür dilemek insani bir tepkidir.
2) Kendinize guvenin yanısıra karşınızdakine de değer verdiğinizi gösterir.
3) Ben özür dilemeyi sürdüreceğim.
4) Sizse dilemeMeyi sürdürün Yasemin hanım. Seçiminize saygı elbette.
5) Katkınız için tşk ederim Canan hanım. Yararlandım. Saygılar.
Çok teşekkür ederim Canan Hanım her zaman ki gibi anlayışınız mükemmel
kesinlikle sebep olduğu olumsuz durum geliştiğinde elbette özür gereklidir ki aklı selim insan düşünür
yeri geldiğinde açıklar neyin nasıl geliştiğini karşıda ki de durum değerlendirmesi yapar
zaten iki insan özünde birbirini tanıyorsa gereksiz özür gerektirecek davranışlardan sakınır her biri diğeri için
ne kadar az özür o kadar insanca yaşam demektir
İyi akşamlar
Çatışmasız sorunsuz bir yaşamın özü özürden değil anlayıştan geçer
basit denilen şey dediğiniz özür aslında bir insanın ne kadar sık hata yaptığını sürekli özür dilemesiyle tasdik ediyor demektir
bu benim görüşümdür sonuçta doğrusu da bana göredir elbette
Rakı masası, kalp anahtarının çözüldüğü tek yerdir. Bu yüzden "çilingir sofrası"dır adı.
Çatışmasız, sorunsuz bir yaşamın anahtarı, son derece basit bir cümledir: "Özür dilerim.”
"Özür dilerim" cümlesi, yaşamda ilk öğrenilmesi ve en çok kullanılması gereken cümledir.
Bu cümleyi ne kadar çok kullanıyorsak, kendimize o kadar güveniyoruz demektir.
Özür dilemek, korkulacak bir şey değildir.
Özür dilemek, ayıp değildir.
Özür dilemek, yasak değildir.
Özür dilemek, suç değildir.
Özür dilemek, günah değildir.
Özür dilemek, toplumun barışına, insanların iç dünyalarının onarılmasına katkıdır.
Özür dilemek, bir acizlik, bir geri adım atma değil, büyük bir erdemdir.
Hadi öyleyse, başlayalım... Özür dilemeye :))
(Senden Benden Ondan Derleme)
Günün Hikayesi
Kıssadan hissemiz
Bir Fincan Kahve İçer misiniz
İş yaşamında önemli yerlere gelmiş bir grup eski mezun arkadaş grubu üniversitedeki hocalarından birini ziyarete gitmiş.
Çeşitli konular konuşulduktan sonra sohbet, işin yarattığı strese ve hayatın zorluklarına gelmiş.
Yaşlı üniversite hocası ziyaretçilerine kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş ve değişik boy, renk ve kalitede bir çok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş.
Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan almalarını söylemiş.
Tüm eski öğrenciler kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde hocaları onlara şunu söylemiş:
"Farkına vardınız mı bilmem, zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı.
Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama işte bu demin bahsettiginiz problemlerinizin ve stresin nedeni.
Hepinizin istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak herbiriniz birbirinizin aldığı fincanları gözleyerek daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız.
Yaşam kahveyse, iş, para ve mevki fincandır.
Bunlar yalnızca Yaşam' ı tutmaya yarayan araçlardır, ama Yaşam' ın kalitesi bunlara göre değişmez.
Bazen yalnızca fincana odaklanarak,
içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı unutabiliyoruz."
"......
sevgili
yapabilir misin
sensizlikte eksik kalan yanlarıma
tutkunun resmini"
("Tutkunun Resmi"nden, YASEMIN ELBEK)
"Muhalefeti olmayan sistem yıkılmaya mahkumdur." (Prof.Dr.Metin Özuğurlu)
aGa diyor ki:
6'lı masa, uyuma, laf sana!
"Türkiye Cumhuriyeti ne holding merkezlerinde kurulmuştur, ne Dünya Bankası ofislerinde... Cumhuriyeti kuran Türkiye halkıdır, Kuvayı Milliye'dir, ulusal kongrelerdir, ordudur, meclistir!” (UĞUR MUMCU, 1992)
DÜŞLER
Sıkı tutunun düşlere
Eğer düşler ölürse
Kırık kanatlı bir kuş olur hayat
Uçamaz düşer
Sıkı tutunun düşlere
Çünkü biterse düşler
Kıraç bir toprak olur hayat
Karda buz keser
LANGSTON HUGHES*
(Çeviri: Anıl Meriçelli ve Ahmet Oktay)
* Langston Hughes (1901 - 1967)
Yaşadığı dönemin önde gelen siyahi şairlerinden biri olarak kabul edilmesinin yanısıra Harlem Rönesansı'nın da en önemli isimlerindendir.
MUSTAFA KEMAL'İ DÜŞÜNÜYORUM
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri,
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği,
Arkasından dağ dağ ordular geliyor
Her askeri Mustafa Kemal gibi.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyor zaferden zafere.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde,
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum,
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum
Uykularıma giriyor her gece.
Ellerinden öpüyorum.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
BAĞIMSIZLIK GÜLÜ
Yerden alıp o gülü
Hangi gülü?
Bir topçu neferinin
Sakaryalı yaz toprağında
Sıcak kan gülü.
Alıp koklamak o gülü
Hangi baharda?
Türkçenin özgür kırlarında
Türkülerde burcu burcu,
Bilgeliğin ana gülü!
Bir basmadan alıp o gülü,
Hangi basmadan?
Nazilli fabrikasından
Pamuğumuzdan, emeğimizden,
Dokuduğumuz halk gülü.
Hoyrat ellerinden alıp o gülü
Hangi ellerden?
Uzak Teksaslı çobanların
Bilmediği, uğruna can vermediği
Türkiyeli o çileler gülü.
Yerine koymak, kutsamak o gülü,
Hangi yerine?
Mustafa Kemal'in bahçesine
Bir ulusun suladığı beslediği
Yediveren bağımsızlık gülü!
CEYHUN ATUF KANSU
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
ve
O'nun MÜCADELE ARKADAŞLARI;
- Cuma dualarında ONLARI yok sayan ne idüğü belirsiz karanlık ortaçağ kalıntılarının,
- Emperyalizmin maşalığını gönüllü olarak üstlenip, yayılmacı girişimlerini Antoloji'de de sinsice sürdüren ihanet cephesi uzantısı etnik kafatasçıların,
- ATATÜRK adına bile tahammul edemediğini gizlemek için her yöne mavi boncuk dağıtıp şirin gözükmeye çalışan hadsiz ve düzeysiz şarlatanların,
- Tüm bu ulusal onurdan yoksun zavallıları sadece seyreden duyarsızların...
... inadına her Cuma bu başlıkta anılmaktadır.
- Herkes davetlidir.
Günün Hikayesi
Kıssadan Hisse
Günlerden bir gün, bir Krala iki harika şahin hediye edilir. Kral, bu zamana kadar böyle ihtişamlı şahin görmemiştir. Bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır.
Aylar geçer, şahinlerden birisi gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçuyor, ancak diğer şahin, üzerinde bulunduğu daldan geldiği günden beri bir türlü ayrılmıyordur.
Bunun üzerinde Kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder ama kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.
Ülkede denenmemiş tek bir eğitici kalmıştır. Sonunda kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir ve çalışmaya koyulur.
Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar ve her iki şahinin de muhteşem bir şekilde uçtuğunu görünce gözlerine inanamaz. Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve sorar;
‘Nasıl başardın bunu?
En az 10 eğitici geldi başaramadı.
Sen nasıl yaptın?’
Şahin eğiticisi de cevap verir:
‘Çok basit Kralım. Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim…’
Rakı içmesini bilmeyen adam, şarap gibi kadından anlamaz.