Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Rüştünü tamamlamamış körpe gül yaralarım parmak izlerin
Gece yarısı sorgularında yüreğimi döküyorum karanlığa
Şafak kirpiklerinden sızan bakışların
Gül dikeninden çekilir gibi ruhum çekiliyor sensiz tenimden
Nefesinin buğusudur gözlerimden katre katre dökülen
Ey kirpiklerime düşen ilk kar tanesi
Vasıta aramıyor hüznün
Sükut ettikçe toprak serpiyor ömrüme…
Bir şey gördüm bugün ana sayfada ve konuyla ilgili buraya bir eleştiri yazmayı uygun gördüm.
Felsefeyi şiire işlemek çok zordur. Bunu yaparken ne şiiri şiirlikten ne felsefeyi doğru harmanlamaktan uzaklaştırmayacak. Aksi halde karman çorman bir şey olur. Nietzsche ve Ömer hayyamın şiirlerini incelerseniz şiire felsefi görüşlerini muhteşem ironiler ve metaforlar ile nasıl işlediklerini görebilirsiniz. Bunu Mevlananın şiirlerinde de görüyoruz.
Yani diyeceğim o ki; önce bir konuya hakim olup daha sonra bunu vitrinleştirmek ustalık ister.
Video çok güzelmiş Tuba umutlar hep canlı ve bahar gibi olsun istiyor ve diliyorum herkes için.
Rica ederim canım.
Beğenen yüreğine sağlık.
Herşey gönlünce olsun..
?si=KAg--T5iaiUUJm95
Düşerken çöl şulesi gülüşlerin hüznümün bayram sabahına rengârenk gökkuşağı çiçekler açıyorum kokunla…
Karış karış yükseldikçe hasretin gönlümün asumanında toprağı kayıyor yüreğimin
Sağduyusunu kaybetmemiş hatıra gelgitlerinde içlendikçe hüznünün aralıklı sevmelerini
Kısık sesli rüzgârlar çoraklığı aşılıyor dudak kenarlarıma
Kavruldukça nefesinden sahra vurgunu sancılar sol yanımdan sükût ar’afına karılıyor
Öznesi sen akşamlarımın devrik cümlelerinde harladıkça matemini içleniyorum okyanusları
Ayaküstü düşlerin avuçlarımdan büyürken ninniler söylüyorum uykusuz gözlerimin sen kırmızılığına
Dağıttıkça parmakların hüsranımı geçmeyen yaralarım kabuklanıyor
Aşındırırken dudakların tel tel kirpiklerimi
Hasretimden bulutlar yağdı yağacak seni…
Bir yıl daha yaklaştım bugün.
Neye mi?
Ümidim olan her şeye:)
Öyle ya acısıyla tatlısıyla giden geride kalır. İleride ise umutlar vardır…
:)
Buğu tutmuş gözlerimde düşlerin hüzün gülüşü
Kirpiklerimde alfabelere sığmayan rayiha kokun
Ağlasam gözlerimden silinecek hayalin
Kalakalsam cayır cayır yanacak kalbim ahuzarından
Ey benim perde arkası hıçkırıklarım
Evvel ruhumu okşayan meltem idin
Şimdiler tuz edip darmadağın eden boran…
Günaydın herkese…
Sevgili Tuba adıma yazdığın ilkleme şiir için çok teşekkür ederim. Çok hoş bir sürpriz oldu emeğine yüreğine sağlık güzel arkadaşım.
Dağların kaldırılıp çarpıştırıldığı tuz edildiği ve
Çocukların saçlarının ak düşeceği güne yemin olsun ki…
Yaralarımın kabuk altına yerleşke kuran sızı tadında fısıldayacağım seni unutmaya yüz tutmuş yüreğimin kuraklığına
Çer çöp olmuş gönlüm bozkırlarında dolaştıkça ahu bakışların
Gözlerinden yüreğime taşan ebru deseninden ağlayacağım ismini
Ne bir gölge edineceğim kirpiklerin haricinde
Ne kıtlığımı sonlandıracak bulut gözetleyeceğim
Gözlerinin yüreğimi gömdüğü yerde yar/a edineceğim seni göğsüme…
Aşılmaz engelleri aşar öz güvenle
Sevgi yolcusu bir iz bırak yüreğinle
Lalezar-ı sunar çocuk tebessümüyle
Işık saçar irfanı özdeyiş ve sözüyle...
İyi ki varsın sevgili Atakızı..
Gözlerin görkemli göğünde bir bir umut yıldızları buduyorum
Diz çökmüş yüreğim dizlerin önüne…
Kalbimin ritminde akrep yelkovan duraklı, hatırı sayılmıyor yalnızlığımın
Deşerken bakışların göğüs kafesimi, hırıltılı nefesimdir yıldırım sesi
Ey güz mevsimi güzelliği, yüreğim ar'afı
Geçmiyor bir an hasretliğinin husumeti
Sükût ettikçe yangınlar y’akıyor gözlerin cenneti gönül cehennemliğime
Küllendikçe kendimden ekleniyorum parça parça tenine…
tahriş edilmiş bakışlarla karşılıyorum siyah beyaz iklimleri
çiçekler
kararlı solmalarda taze gelin
gözlerinden başka her rengi
âmâ görüyorum
mısralarım kılcal damarlar uzunluğun da ırmaklara dönüşüyor
yapraklar boyu soluyorum tenime
omuzlarıma
ayrılık kadar ağır geliyorum
Gönlün gülizarlığında mevsim turuncu, sarı ve beyaz renkler
Yardıkça kalbimden ismini taştı nil, yarıldı deniz
İkimiz hudutları bir olan karışmaya cüret edemeyen iki ayrı deniziz
Sen sevda makamından sılam türküleri
Ben firaktan içlenmiş sararmış gül yaprağı
Ey benim dudaklarımda yerleşke kurmuş hüzün gülüşüm
Yanaklarımdan süzülen son sevinç gözyaşım
Silme yüreğinden gönlüm izlerini
Unutma beni…
Ne zaman bir çocuk ölse
gözü evlerinde
annesinin kavurduğu
helvada
kalır
O anne özlemiyle ölür sessiz sedasız:(
Aslında şair burada günümüzde de çok yaşanan ve gittikçe daha da artan, “ yoksunluğu vurgulamış. Mükemmel bir ustalıkla.
Ve
Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden .
**
Onlara ( kimsesiz çocuklar) siper olmak istemiş. Ne güzel bir yürek, sanki bütün çocuklara yuva olmak istercesine.
**
Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler
Alamadıkları ve hep dışarıdan izlemek ile yetindikleri ve en doğal haklarından bile yoksun olduklarını nasıl da içten ve samimi anlatmayı başarmış. Dışarıda kalan el izleriyle çocuk yoksunluğunu.
Ne diyebilirim ki bana göre sade bir anlatımın içine yoksunluğu büyük bir ustalıkla işlemiş… tabii ki bu benim pencerem.
Biraz gül kokusu
Biraz yağmur sonrası toprak kokusu
Biraz da sen
Yokluğun zemheri mevsimden sevdan yüreğimin arzında gelincik çiçekleri
Bir bilsen ne çok yorgun düştüm gözlerinden ırak
Dermanı sen olan yüreğim devşirme matemler kabullendi sensiz takvimler boyunca
Lisanım dudağım arası ismin yangın ismin ah u zar
Sevinçlere ar yağdı döndü elemlerim Anka’ya
İşlendi oya oya hasretliğin kirpiklerimin aklanmış uçlarına
Ey kalbine kalbimi yama ettiğim
Dudakların yaralarıma farz...
"Oysa ki marifet gülü dikeni ile sevebilmek değilmiş,
sadece dikeni sevebilmek imiş "...
Yoksulluğun en büyüğü en marifetlisi annesizlikmiş
kokusu kalır evde sokakta ömrünün her çağında
Ve Merhametin timsalidir anne yürekte, göğüs kafesinde
Sevgi ve merhamet görmeyince ne çare.
Anneden kalır çocukluğumuzun yoksulluğumuzun izleri
Anne var iken gerek yok ki
ne oyuncağa ne oyuncakcıya
ne cama ne pencereye...
Tercüme etmek ne zor naçizane şiir ile alakalı fikrim belki eleştiri sayılmaz lakin benim anladığım bu.
Verdiğin kadar sevgi,
bir çorba kaşığı ağız tadı ve
alın teri kadar para.
Bir Sunay Akın şiiri de iliştirelim sayfaya güzel okunur güzel müzik eşliğinde diyerek bir de okurken kulaklarımıza hitap etmesi için
I
Ne zaman bir çocuk ölse
gözü evlerinde
annesinin kavurduğu
helvada
kalır
II
Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden
III
Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler
?si=o_1RQ5BUeRphopsR
Kulak asma Babil bahçeleri söylentilerine
Gözlerimden bak kirpiklerinin uçsuz bucaksız bahçelerine
Göz baharın unutturur cehennem harını cehenneme
İçlenme bulutlar gibi
Hicaz makamı dinleyelim serin ekim akşamlarında seninle
Susma öylece
Sevindirme
Terazisi sahte olanı
Kapkaççıları
Orman yakanları
Daha zuhur eder Mehdi kesip alacak deccallerin kafasını
Yeşerecek bir daha güller
Sil gözlerinden ebabil gözyaşlarını
Unutma…!
Bekliyor olacağım seni mutluluğu bulduğun her yer de...
Avlu iki sandık, bir mezar
Gökyüzü kınına çekilmiş denizler kadar dar
İnfaz haberi nezaketinde raftan çıkıyor mehtap
Feryadı var avuçlarında gözlerime sıkışmış muradımın
Ay ışığı bereketinde eteklerinde ötüşüyor sevdam kuşları
Üç beş yıldız çok çok uzak
Özgürlük ancak ilmiğin gerdanında
Mutluluk rüyamsın sen ezan sesinde
Keyifli bir gece
İçimden taşıyorsun sen
Masuniyetini paylaştırıyorum ecel ile
Diken yarası samimiyetim parça parça
Kirpiklerinden neşterlenmiş güneş yükselmek bilmiyor şafakta
Vurgun yemiş gönüller asi
İsyan kapı da ...
Teşekkür ederim efendim incinmesin yüreğiniz.
Parça parça paylaşmak çok güzel bir his
Ne güzel bir yürek sesi Ömer bey sayfa takipçileri adına ben size teşekkür ederim. Tam bir görsel şölen omuş kaleminiz hep yazsın dileklerimle…
Umursamaz tavırlar muhataplığında
Kabuk bağlamak nedir bilmeyen yaralarıma mektup seçiyorum
Tütsüleniyor sarı gül kokusunda buram buram aşk
Gönlünle gönlüm arasında uzadıkça uzuyor yol
Kundaklanan harfler kıyımında
Ölümün ecel vaktinde
Kapı aralığından esen fırtınanın zemherinde yanıyorum gözlerinin cennetinde
İki ara bir derede aşk ile ayrılık arasında hüzün dokuyorum
Ellerimde ellerinin kanlı ay tutulması
Meddücezir sevişlerin nehirlerimi kurutuyor
Kül yangınımdan kalma is kokun
Kurumuş nehir yataklarının çoraklığı var sensiz sinemde
Senden uzakta kış gecesi gibiyim soğuk sessiz ve kimsesizim işte...
Güzel bakmak sanattır ve güzel bakan elbette ki güzel görür etrafını. Güzel bakabilmek ise samimi bir yürekle mümkündür, ve güpgüzel gün aysa herkese samimi bir günaydın ile.
Güzel dilekleri ilettikten sonra…
Bugün okumak isteyip ertelediğim kitaplar vardı onları okumaya başladım ve ilki;
“ Kayıp gül” Serdar Özkan
Ve kitabın ilk yaprağı beni açar açmaz aldı eski yıllara götürdü bile.
Bakın ilk yazısında be demiş yazar;
Her oğul babası tarafından takdir edilmek ister… ve her baba en az bit kez oğlunun kahramanıdır. Bu kitap, oğluyla hep gurur duyan, kahramanlığa bir kez değil, bir ömür boyu layık olan bir babaya ithaf edilmiştir.
Ve ben de bir kız evlat olarak en güzel sabahları babacığıma ithaf ediyorum çünkü bu güzel sabahlar onun eseridir.
Babama
Ve bir de tabii ki,
Dünyanın neresinde olursa olsun,
Hangi topraklarda yetişirse yetişsin, gerçek olan, gerçekliğini kokusunu kaybetmeyen, kaybetse dahi geri kazanmak isteyen,
Kokusuz yaşamayı bir türlü beceremeyen
Sahici güllere…
Demiş yazar…
Zaman zaman okumayanlar için burada içeriğinden bahsedeceğim.
Güzel paylaşımlar olması okunası olması dileklerimle tüm antoloji.com sakinlerine sevgilerim ve saygılarımla.
Kuşlar ötende açıyorum pencerelerimi
Dinliyorum sensiz geçen mevsimlerin sesini
Yokluğunda kuruyan güllerin vebaline ismini veriyorum
Acılarımı senden yadigâr birkaç saç telinle avutuyorum
Bilmem şimdi kimin mevsimine baharsın
Bana bu kadar karanlık ve ayrılık iken
Kimin göğsünde visal kimin göğünde dolunay ‘sın…
Kursağa aşk takılı kalmış ölülerin buğulu nefesinden ısıttım yokluğunun bel ağrılarımı
Gönle kambur düşüren gülüşlerine ebet sürecek hasretliğim her mevsim ayrı açan bir yaprakta
Tılsımlı duaların beraat vaktinde kır çiçeklerinin güz hüznünde yağmur indiren meleklerin kanadına yazacağım ismini
Mecnun duasında açacağım yüreğimi, haykırırken ismini gül güzelliğinden dikenler bandıracağım açtığın yaralarıma
Günahların af edildiği o yerde göğün arzuhal kabul kapısına kirpiklerimden süreceğim
ve seni yana yana dileyeceğim tüm alemlerin Sultan’ından …
Kursağa aşk takılı kalmış ölülerin buğulu nefesinden ısıttım yokluğunun bel ağrılarımı
Gönle kambur düşüren gülüşlerine ebet sürecek hasretliğim her mevsim ayrı açan bir yaprakta
Tılsımlı duaların beraat vaktinde kır çiçeklerinin güz hüznünde yağmur indiren meleklerin kanadına yazacağım ismini
Mecnun duasında açacağım yüreğimi, haykırırken ismini gül güzelliğinden dikenler bandıracağım açtığın yaralarıma
Günahların af edildiği o yerde göğün arzuhal kabul kapısına kirpiklerimden süreceğim
ve seni yana yana dileyeceğim tüm alemlerin Sultan’ından …
Sonbahar masallarından kalma edalı gülüşünün sırlarını
Gönül tutamağımdan hüznümüm gamzelerine karış karış tutuşturdum
Züleyha'nın gönül ateşini ve kuyu karanlığını aydınlatacak düşlerine ağıt yakarken
Sabrın suskunluğunu iliklerime kadar örtündüm kahverengi gözlerinin sarı sıcak öyküsünden
İki menderes, ebedi bir rüya gözlerinin alasını unutmak adına okunmadı hiçbir akdimde ezan
Çalınmadı hiç bir çan hasretlik ayinimde, gönül mabedime de inmedi ne bir ayet ne de bir kelam
Gönül lisanıma düştükçe sevdan ateşi sükûta sırlandım balığın Yunus'a sevdalandığı o yer de...
Sonbahar masallarından kalma edalı gülüşünün sırlarını
Gönül tutamağımdan hüznümüm gamzelerine karış karış tutuşturdum
Züleyha'nın gönül ateşini ve kuyu karanlığını aydınlatacak düşlerine ağıt yakarken
Sabrın suskunluğunu iliklerime kadar örtündüm kahverengi gözlerinin sarı sıcak öyküsünden
İki menderes, ebedi bir rüya gözlerinin alasını unutmak adına okunmadı hiçbir akdimde ezan
Çalınmadı hiç bir çan hasretlik ayinimde, gönül mabedime de inmedi ne bir ayet ne de bir kelam
Gönül lisanıma düştükçe sevdan ateşi sükûta sırlandım balığın Yunus'a sevdalandığı o yer de...