Müdahil sosyoloji: Sessizliği ile bile toplumu kesen tahakküm ilişkilerinin biçimlenişinde kaçınılmaz olarak bir fail olduğunun farkında olan ve bu failliği, göz ardı edilenin, görünmeyeni, gösterilmek istenmeyenin, dillendirilmeyenin ifşası yönünde bilinçli ve zeminli, yani rasyonel bilgiyle tahkim edilmiş müdahalelere dönüştüren bir bilim pratiğidir.
İstemediği kişi olmanın tuhaflığı ile istediği kişiye dönüşme ihtimalinin çekiciliği arasında gidip gelirken tükenmektedir pek çokları. Hep bir başkasını yaşamakta, o bir başkasına dönüştüren sahtelikten gizliden gizliye nefret etmekte, bir başkasını arzu ederek de kendini daha fazla uzaklaştırmaktadır. Bu tükeniş, bu anlamsız bekleyiş, bu küçülme, ölümün soğukluğundan bile daha soğuk yapmaktadır insanı. Ruhsuz bir dünyaya kendi isteğiyle adım atmakta, yarattığı dünyada ise kendi ruhunu aramaktadır.
Yerlilik ve millilik adı altında savunulan her şey, en nihayetinde hiper kültürün dümen suyuna girer. Bir iç içelik oluşur. Artık sınırlar da ortadan kaybolmuştur. Yerine link ve bağlantılar mevcuttur. Hiper kültürellik varlığı olgusuzlaştırıp dizayna çevirir. (Byung Chul Han-Şeffaflık toplumu)
İnsanlar altınları, ziynet eşyalarını üstlerine takmazlar. Onların zihinleri ve karakterleri altındandır. Onlar o altınları tuvalette, muslukta ve lazımlıkta kullanırlar. Ne zaman üzerinde takı olan bir yabancı elçi ziyarete gelse, ütopyalılar onu önce köle zannederler. (Thomas More-Ütopya)
Keşke politikacıları illüzyonistlerin gösterilerini takip eder gibi takip etseydik. Dikkatli, heyecanlı ve gözleri dört açarak. Her cümlelerinde hata arayarak, hileleri fark etmeye çalışarak.
Az gelişmiş topluluklarda yöneticilerin rüyası kolay yönetilen bir halk yaratmaktır. Bunu da eğitim sistemi üzerinde küçük dokunuşlar yaparak sağlamaya çalışırlar.
Küçük ve sistematize iyilikler yap. Büyük iyilikler yaparsan devamı beklenir. Devamı gelmeyen büyük iyilikler senden nefret edilmesine yol açar. /(Niccolò Machiavelli-Prens)
Aynı anda hem muhafazakar hem de modern olmaya çalışıp ikisini de olamayan insanlar türemiştir. Bunlar kendilerini bir ara formda da konumlandıramayıp kimlik karmaşasına düşmüşlerdir. Bu içsel bölünmeye bir tür kültürel şizofreni demek mümkündür.
Satrançta filin kaybı mı daha kötüdür yoksa piyonun mu? fil diyecektir pek çokları. bu mutlak değerdir. ama bazen oyuncu piyonu değil de fili gözden çıkarır yeri gelince. piyonun da bir rölatif değeri vardır. işte hayat da mutlak değerlerle rölatif değerler arasında ustaca seçim yapabilenler için güzeldir. (Felix Guattari-Bin yayla)
Şahıslar tek başlarınayken doğru cevap verdikleri sorulara, grubun içindeyken yanlış ya da mantık dışı cevaplar verebilir kolaylıkla. en basit sorular için bile geçerlidir bu. Gruptan sapmamaya çalışmak, gruba tutunmaya çalışmak tamamen bilinçdışı süreçlerin ürünüdür.
Yeni kapitalizmle birlikte iletişim araçları ve kültür endüstrisi hızla gelişti. Bu da hakim sınıfın, sömürülen sınıf üzerinde ideolojik tahakkümünü mümkün kıldı. Çeşitli kitle iletişim araçları, eğlence endüstrisi vb. sektörlerle işçi sınıfı sömürüldüğünü fark etmeyen, sömürülürken neredeyse eğlenen, eğlendirilen, oyalanan, uyutulan bir sınıfa daha fazla dönüşmüştür.
İnsanlar tarih boyunca anlam arayışına girmiş, anlamlar oluşturmuşlardır. Anlamın oluşumu aslında dilsel bir durumdur yani dilin yapısı ve şekillenmesi ile ilgilidir. (Ferdinand de Saussure)
Birilerini övmek, o övülen kişilerin büyüklüğünden değil, kişinin kendisinin asla o seviyeye çıkamayacağını, kendisinin hep daha altlarda yer alacağını bilmesindendir.
Türk aydınlanması başka, Türk modernleşmesi başkadır. Aydınlanma entelektüel, zihinsel bir harekettir. Modernleşme ise ekonomik, kültürel, siyasi bir harekettir.
Liberalizm, Cumhuriyetin erdemleri sayesinde vücut bulmuştur. Sonradan ne yazık ki bu erdemlerden uzaklaşmıştır liberaller. Aslında Liberaller de Cumhuriyetçiler de özgürlük vurgusu yapar. Cumhuriyet sorumlu ve güvenli bir özgürlük anlayışına sahiptir. Liberallerin özgürlüğü ise sorumluluk bilinciyle çok fazla alakalı değildir. Belirsizlik vardır onların özgürlük anlayışında.
Nehir kendi kendine akar. Onun güzelliği, estetiği buradadır. Doğadaki bu kendiliğindenlik paha biçilmezdir. Sanırım kendi kendine akma konusunda en çok zorlanan insandır yeryüzünde! Bu konuda adeta engellidir insan. Yaşam mücadelesi onu estetik olmaktan uzaklaştırmaktadır günden güne.
Belki de bir bebek gibi olmalı insan sanatla iç içeyken. Aklı tümden dışlayabilmeli, sadece duyularıyla yaklaşabilmeli o güzelliği temaşa ederken. Tüm kalbiyle, tüm gücüyle vurabilmeli, içindeki şeytanın bacağını kırabilmeli!
Çalışmak, yoğun bir şekilde mücadele etmek, konfor ve prestij elde etmeye çalışmak, bunun için para biriktirmek, o parayı bir yerlere yığdıkça yığmak, insanlarla maddi ilişkiler içine girmek ve bu içine girilen tünelden çıkamamak ruhun iğdiş edildiğinin göstergesidir.
Kişisel gelişim guruları, sosyal medyada büyük bir takipçi kitlesine sahiptir. Ayrıca kitlelerin güvenine de sahip kişilerdir. Ama bu kişiler tamamen karlılık üzerine kurulu bir anlayışa sahiptir. Kendi ürün ve hizmetlerini satabilmek için insanlara sürekli olarak daha fazlasını tüketmeye, daha fazla satın almaya teşvik ederler.
Müdahil sosyoloji: Sessizliği ile bile toplumu kesen tahakküm ilişkilerinin biçimlenişinde kaçınılmaz olarak bir fail olduğunun farkında olan ve bu failliği, göz ardı edilenin, görünmeyeni, gösterilmek istenmeyenin, dillendirilmeyenin ifşası yönünde bilinçli ve zeminli, yani rasyonel bilgiyle tahkim edilmiş müdahalelere dönüştüren bir bilim pratiğidir.
Kavramsallaştırma yapmadan, bilinmez olanı bilinir kılamazsın.
İstemediği kişi olmanın tuhaflığı ile istediği kişiye dönüşme ihtimalinin çekiciliği arasında gidip gelirken tükenmektedir pek çokları. Hep bir başkasını yaşamakta, o bir başkasına dönüştüren sahtelikten gizliden gizliye nefret etmekte, bir başkasını arzu ederek de kendini daha fazla uzaklaştırmaktadır. Bu tükeniş, bu anlamsız bekleyiş, bu küçülme, ölümün soğukluğundan bile daha soğuk yapmaktadır insanı. Ruhsuz bir dünyaya kendi isteğiyle adım atmakta, yarattığı dünyada ise kendi ruhunu aramaktadır.
O derece hiç kimse için yaşama ki, hem yaşam saygı duysun hem de tavrın herkese iyi gelsin.
İnsan diğer hayvanlardan farklı olarak kendi bilincini kendisine nesne yaptığı andan itibaren kendi kendisine ait olamayan varlık haline gelir.
Yerlilik ve millilik adı altında savunulan her şey, en nihayetinde hiper kültürün dümen suyuna girer. Bir iç içelik oluşur. Artık sınırlar da ortadan kaybolmuştur. Yerine link ve bağlantılar mevcuttur. Hiper kültürellik varlığı olgusuzlaştırıp dizayna çevirir. (Byung Chul Han-Şeffaflık toplumu)
İnsanlar altınları, ziynet eşyalarını üstlerine takmazlar. Onların zihinleri ve karakterleri altındandır. Onlar o altınları tuvalette, muslukta ve lazımlıkta kullanırlar. Ne zaman üzerinde takı olan bir yabancı elçi ziyarete gelse, ütopyalılar onu önce köle zannederler. (Thomas More-Ütopya)
Keşke politikacıları illüzyonistlerin gösterilerini takip eder gibi takip etseydik. Dikkatli, heyecanlı ve gözleri dört açarak. Her cümlelerinde hata arayarak, hileleri fark etmeye çalışarak.
Az gelişmiş topluluklarda yöneticilerin rüyası kolay yönetilen bir halk yaratmaktır. Bunu da eğitim sistemi üzerinde küçük dokunuşlar yaparak sağlamaya çalışırlar.
Küçük ve sistematize iyilikler yap. Büyük iyilikler yaparsan devamı beklenir. Devamı gelmeyen büyük iyilikler senden nefret edilmesine yol açar. /(Niccolò Machiavelli-Prens)
Aynı anda hem muhafazakar hem de modern olmaya çalışıp ikisini de olamayan insanlar türemiştir. Bunlar kendilerini bir ara formda da konumlandıramayıp kimlik karmaşasına düşmüşlerdir. Bu içsel bölünmeye bir tür kültürel şizofreni demek mümkündür.
Satrançta filin kaybı mı daha kötüdür yoksa piyonun mu? fil diyecektir pek çokları. bu mutlak değerdir. ama bazen oyuncu piyonu değil de fili gözden çıkarır yeri gelince. piyonun da bir rölatif değeri vardır. işte hayat da mutlak değerlerle rölatif değerler arasında ustaca seçim yapabilenler için güzeldir. (Felix Guattari-Bin yayla)
Şahıslar tek başlarınayken doğru cevap verdikleri sorulara, grubun içindeyken yanlış ya da mantık dışı cevaplar verebilir kolaylıkla. en basit sorular için bile geçerlidir bu. Gruptan sapmamaya çalışmak, gruba tutunmaya çalışmak tamamen bilinçdışı süreçlerin ürünüdür.
Dünyanın yüzde kırkının henüz internet erişimi yok. Şanslılar mı şanssızlar mı bilemedim şimdi.
21.asırda insanlar kim olduğunuza, nasıl birisi olduğunuza değil kapitalist düzenin inşa ettiği piramidin neresinde olduğunuza bakar.
Çağdaş uygarlığın esasları bellidir. Belli ilkeler vardır. İlkelere değil de simgelere sarılan topluluklar asla bir yere varamazlar.
Artık hiçbir haritaya bakamıyorum. Kentlerin adları bile sanki yanık et kokuyor. (Elias Canetti-İnsanın taşrası)
Yeni kapitalizmle birlikte iletişim araçları ve kültür endüstrisi hızla gelişti. Bu da hakim sınıfın, sömürülen sınıf üzerinde ideolojik tahakkümünü mümkün kıldı. Çeşitli kitle iletişim araçları, eğlence endüstrisi vb. sektörlerle işçi sınıfı sömürüldüğünü fark etmeyen, sömürülürken neredeyse eğlenen, eğlendirilen, oyalanan, uyutulan bir sınıfa daha fazla dönüşmüştür.
İnsanlar tarih boyunca anlam arayışına girmiş, anlamlar oluşturmuşlardır. Anlamın oluşumu aslında dilsel bir durumdur yani dilin yapısı ve şekillenmesi ile ilgilidir. (Ferdinand de Saussure)
Mutluluk başarı ile değil, başkalarının onayını almaktan vazgeçerek gelir.
Birilerini övmek, o övülen kişilerin büyüklüğünden değil, kişinin kendisinin asla o seviyeye çıkamayacağını, kendisinin hep daha altlarda yer alacağını bilmesindendir.
Erdem sadece soyut idealiniz değil, somut yaşam biçiminiz de olsun.
Türk aydınlanması başka, Türk modernleşmesi başkadır. Aydınlanma entelektüel, zihinsel bir harekettir. Modernleşme ise ekonomik, kültürel, siyasi bir harekettir.
Liberalizm, Cumhuriyetin erdemleri sayesinde vücut bulmuştur. Sonradan ne yazık ki bu erdemlerden uzaklaşmıştır liberaller. Aslında Liberaller de Cumhuriyetçiler de özgürlük vurgusu yapar. Cumhuriyet sorumlu ve güvenli bir özgürlük anlayışına sahiptir. Liberallerin özgürlüğü ise sorumluluk bilinciyle çok fazla alakalı değildir. Belirsizlik vardır onların özgürlük anlayışında.
Nehir kendi kendine akar. Onun güzelliği, estetiği buradadır. Doğadaki bu kendiliğindenlik paha biçilmezdir. Sanırım kendi kendine akma konusunda en çok zorlanan insandır yeryüzünde! Bu konuda adeta engellidir insan. Yaşam mücadelesi onu estetik olmaktan uzaklaştırmaktadır günden güne.
Belki de bir bebek gibi olmalı insan sanatla iç içeyken. Aklı tümden dışlayabilmeli, sadece duyularıyla yaklaşabilmeli o güzelliği temaşa ederken. Tüm kalbiyle, tüm gücüyle vurabilmeli, içindeki şeytanın bacağını kırabilmeli!
Sanat güçsüz düşmüş ruhlar için ilaç, gerçek insan içinse gıdadır.
Çalışmak, yoğun bir şekilde mücadele etmek, konfor ve prestij elde etmeye çalışmak, bunun için para biriktirmek, o parayı bir yerlere yığdıkça yığmak, insanlarla maddi ilişkiler içine girmek ve bu içine girilen tünelden çıkamamak ruhun iğdiş edildiğinin göstergesidir.
Aylaklıkla tembelliği karıştırmamalı! Aylaklık, yaratıcılık öncesi kuluçka evresidir. (Bertrand Russell-Aylaklığa övgü)
Kişisel gelişim guruları, sosyal medyada büyük bir takipçi kitlesine sahiptir. Ayrıca kitlelerin güvenine de sahip kişilerdir. Ama bu kişiler tamamen karlılık üzerine kurulu bir anlayışa sahiptir. Kendi ürün ve hizmetlerini satabilmek için insanlara sürekli olarak daha fazlasını tüketmeye, daha fazla satın almaya teşvik ederler.