Yazılanları okuyunca 'komşusu maymunken evrim geçiren bizden değildir' sözünü aklıma getiren ve 'acaba günah işledimmi' diye kara kara düşündüğüm, bu sayede 1000 lerce kez tövbe etmemi sağlayan teori.
Evrim teorisini mantıklı bulmak Allah'ı reddetmek değildir. Okuması zevklidir, puzzle yapıyormuş hissi verir insana. Sanılanın aksine ateistler anlayamaz bu teoriyi. Zaten evrim teorisiyle kutsal kitabımızda yazanlar birbirine ters değil. Ters olan evrim ve yaratılış yobazları. O yobazlar olmasa böyle saçma bir tartışma da olmazdı zaten. Dini bütün bir bilimadamının sözüyle bitiriyorum: 'Evrimi reddeden Allah'ı reddetmiş olur.'
Uzun zamandır evrimci kaynaklarda canlılardaki bazı organların işlevsiz olduğu ileri sürülmekte ve bunların o canlıların atalarından miras kalmış evrimsel kör noktalar olduğu iddia edilmektedir. Örneğin insan vücudundaki appendiks (apandisit) veya kuyruk sokumu, yıllarca “körelmiş organ” sayılmıştır. Oysaki son yılların bilimsel araştırmaları, tüm bu organların önemli işlevleri olduğunu koymuş durumdadırlar. Evrimcilerin 20. yüzyıl başında çıkardıkları “körelmiş organlar listesi” bugün tamamen çürümüş durumdadır. (bkz. Körelmiş Organlar Yanılgısı)
7.“OMURGALILARIN 5 PARMAKLI EL YAPISI EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Yunusun yüzgeçlerinde, yarasanın kanatlarında veya insanın ellerinde, 5 parmaklı bir kemik yapısı bulunur. Bu benzerlik, evrimci ders kitaplarında veya popüler yayınlarda, uzun zaman, bütün bu canlıların ortak bir atadan evrimleştiği iddiasına delil olarak sunulmuştur. Oysaki genetik araştırmalar, benzer gibi gözüken bu organların aslında çok farklı genler tarafından kontrol edildiğini göstermiştir. Bugün evrimciler bile “benzer organlar evrime delil oluşturmuyor” itirafında bulunmaktadır. (bkz. Tetrapodların Parmak Yapısı Hakkındaki Homoloji Yanılgısı)
8. “SANAYİ DEVRİMİ KEBELEKLERİ, DOĞAL SELEKSİYONLA EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Evrim teorisinin tüm dünya çapında en çok tekrar edilen sözde “delil”lerinin başında, 19. yüzyıl İngilteresi’nde gerçekleşen sanayi devrimi sırasındaki kelebek popülasyonu gelir. İddiaya göre sanayi devrimindeki hava kirliliği ağaç kabuklarının rengini koyulaştırmış, bu nedenle koyu renkli kelebekler daha kolay kamufle olarak avcı kuşlardan korunmuş ve sonuçta koyu renkli kelebeklerin nüfusu artmıştır. Ama bu bir evrim değildir, çünkü yeni bir kelebek türü ortaya çıkmamış, sadece zaten var olan türlerin nufüs oranı değişmiştir. (bkz. Sanayi Devrimi Kelebekleri Yanılgısı)
9. “MUTASYON DENEYLERİ EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Mutasyonlar, neo-Darwinizm’in öne sürdüğü iki “evrim mekanizması”ndan biridir. DNA üzerindeki bu rastlantısal değişikliklerin canlıları evrimleştiği öne sürülür. Bu iddiaya destek oluşturabilmek için binlerce mutasyon deneyi yapılmıştır. Başta meyve sinekleri olmak üzere seçilen bazı canlı popülasyonları yoğun mutasyona uğratılmıştır. Evrimci yayınlar bu mutasyon deneylerini “evrimin laboratuvardaki kanıtı” gibi gösterirler. Oysa gerçekte bu deneyler evrimi kanıtlamak bir yana çürütmüştür. Çünkü mutasyona uğrayan hiç bir canlıda genetik bilgi artışı gözlemlenmemiştir. Aksine, mutantlar (mutasyona uğrayan canlılar) hep sakat, kısır ve hasta olmaktadır. (bkz. Mutasyonlar)
10. “FOSİLLER, YARI MAYMUN İNSANLARIN YAŞADIĞINI İSPATLAMAKTADIR” YALANI:
Darwinizm’in en önde gelen aldatmacası, insanların maymun benzeri canlılardan evrimleştiği iddiasıdır. Bu iddia, oluşturulan binlerce hayali çizim ve maket yoluyla kitlere empoze edilir. Oysa gerçekte “maymun-adamlar”ın yaşamış olduğuna dair hiç bir kanıt yoktur. İnsanın en eski atası olarak ileri sürülen Australopithecus, şempanzelerden pek farklı olmayan soyu tükenmiş bir maymun türüdür. Evrim şemasında Australopithecus’un sonrasına yerleştirilen Homo erectus, Homo sapiens neanderthalensis, Homo sapiens archaic gibi sınıflamalar ise, farklı insan ırklarıdır. (bkz. İnsanın Hayali Soy Ağacı)
1. “HAYATIN İLKEL DÜNYADA TESADÜFEN OLUŞABİLDİĞİ İSPATLANMIŞTIR” YALANI:
Bu iddiayı öne süren evrimci kaynaklarda tek kanıt olarak 1953 yılındaki Miller Deneyi gösterilir. Oysa bu deneyde canlı bir hücre oluşturulmamış, sadece bir kaç basit aminoasit sentezlenmiştir. Aminoasitlerin tesadüfen doğru sıralamayla dizilerek proteinleri oluşturmaları, bunların da bir hücre meydana getirmeleri matematiksel olarak imkansızdır. Kaldı ki, Miller’ın sentezlediği aminoasitler dahi anlam taşımamaktadır. Çünkü Miller deneyinde ilkel dünya atmosferinde bulunmayan gazlar kullanmıştır. (bkz. Miller Deneyi)
Bu iddia, evrimci biyolog Ernst Haeckel tarafından 20. yüzyılın başında yapılan bir bilim sahtekarlığına dayanmaktadır. Haeckel, evrime delil oluşturmak için, insan, tavuk, balık gibi canlıların embriyolarını yanyana çizmiş, ancak bu çizimler üzerinde çarpıtmalar yapmıştır. Bugün tüm bilim dünyası bunun bir sahtekarlık olduğunu kabul etmektedir. Haeckel’in “solungaç” diye gösterdiği yapı, gerçekte insanın orta kulak kanalının, paratiroidlerinin ve timüs bezlerinin başlangıcıdır. (bkz. Rekapitülasyon Yanılgısı)
3. “DOĞA TARİHİ, HAYAT AĞACINI DOĞRULAMAKTADIR” YALANI:
Darwinizm, yeryüzündeki yaşamın bir ağaç gibi tek bir kökten doğup giderek geliştiğini ve dallara ayrıldığını öne sürer. Evrimciler, doğa tarihini bu iddiaya uyarlamak için 150 yıldır çabalamaktadırlar. Oysa doğa tarihi, tam aksi bir tablo ortaya koymuştur. Fosil kayıtları bir “hayat ağacı” bulunmadığını, temel canlı gruplarının yeryüzünde aynı anda ve aniden ortaya çıktığını göstermektedir. Bilinen filumların (temel canlı gruplarının) tamamına yakını, 530-520 milyon yıl önceki Kambriyen devirde ortaya çıkmıştır. (bkz. Fosiller 'Hayat Ağacı'nı Reddediyor)
4. 'ARCHAEOPTERY, SÜRÜNGENLER VE KUŞLAR ARASINDAKİ KAYIP HALKADIR' YALANI:
Archaeopteryx adlı 150 milyon yıllık kuş fosili, evrimciler tarafından 19. yüzyıldan beri “evrimin en büyük fosil kanıtı” olarak gösterilmiştir. Bu kuşun bazı sürüngen özellikleri gösterdiği ve bu yüzden sürüngenler ile kuşlar arasındaki “kayıp halka” olduğu iddia edilmiştir. Ancak 2000 yılında ortaya çıkarılan Lonqisquama adlı fosil, bu iddiayı geçersiz kılmıştır. Çünkü 220 milyon yıl yaşındaki Lonqisquama, Archaeopteryx’ten 70 milyon yıl daha eski olmasına rağmen eksiksiz bir kuştur. (bkz. Archæopteryx Yanılgısı)
Onlarca yıldır, “atın evrimi”, evrimin teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmiştir. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu “at serileri” doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Oysa son yıllardaki araştırmalar, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır. (bkz. Atın Evrimi Efsanesi)
Ne zaman doğum anne rahminden ayrı bir yerde gerekleşecek işte o gün varlıkta reddedilmiş olucak.Of süper abi ya.Evrim teorisinin de anası ağlicak :) Ama benm merak ettiğim başka bişi..
Şimdi İslâm sağa mı daha yakındır yoksa sola mı diye lüzumsuz ve içi boş bir tartışma ile karşı karşıyayız. Birileri fantazilerini İslâma onaylatmak istiyor. Merhum Mustafa Sibai, dönemindeki sol rüzgârların ve sosyal adalet vurgusu ihtiyacının etkisiyle ‘İştirakiyettü’l-İslâm/İslâm sosyalizmi’ adında bir kitap yazmıştır. Ali Şeriati, merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle Marksizmden etkilenmişti ve bu anlamda marksizan bir teorisyendi. Dini, sol ideolojiye uyarlamaya çalıştı. Veya sol ideolojiyi dine. Keza Mısır’da yıllardır İslâmî sol diye bir akım vardır. Bu akım tam mânâsıyla eklektik bir akımdır. Bu akımın nazariyatçısı da Hasan Hanefi’dir. Hasan Hanefi İslâmda ümmet olduğunu yani toplum olduğunu, ama devlet olmadığını söyler. Bu, bir nevî yüzyıl önce Ali Abdurrazık’ın hilâfeti inkâr cihetinde söylediği argümanların daha yumuşatılmış tekrarıdır. Bundan dolayı kullandığı kavramlar cihetiyle her yerde muhalif aydınların gözdesi olsa da aslında rejimin baştacı ettiği aydınların başında gelmektedir. Bizde, Hüseyin Atay vesaire gibi.
Bunlar döneme göre, konjonktüre göre söylenmiş sözlerdir. Son sıralarda gündeme geldiği üzre, İsmet Özel gibi, Mısırlı, soldan gelme Muhammed Amara da soldan İslâmî hayata geçerek çizgi değiştirmediğini sadece tekâmül ettiğini söylemiştir. Öyleyse, İslâmî anlayışı solun bir yorumu olarak kalacaktır.
Merhum Muhammed Mütevelli Şaravi’nin deyimiyle İslâm veya muayyen bir din, bir ideolojiyle bütünleştirilemez. Sözgelimi siz İslâmın sosyalist bir yorumunu yaparsanız, kalkar birisi de kapitalist yorumunu yapar. Böylece herkes dini basitleştirir ve Muvafakat sahibi Şatibi’nin dediği gibi kıçına don ve yama yapar. İslâm kimsenin ideolojik etiketi değildir. Marks’ı İslâma bulamak ve yamamak isteyenler olduğu gibi Darwin’i de İslâmla barıştırmak isteyenler var. Tempo dergisinin gündeme getirmesiyle birlikte Darwin’le İslâmı barıştırma çabaları da yeniden güncellik kazanmıştır. Kaynaklara inildikçe Darwin gibi müşekkel bir nazariye olmasa bile bazı sufilerde veya Müslüman filozoflarda tekâmül nazariyesine rastlanabilir. İnsanın bitki, ardından hayvan kademelerini geçtiği ve sonra insan hale geldiği ifade edilir. Esasen Cenâb-ı Hakk da, sarahaten insanı topraktan yarattığını belirtiyor. Ancak evrim yoluyla değil de yaratılış (kün) yoluyla.
***
Bununla birlikte, nevîlerin ve insanların tekâmülü İhvan-ı Safa gibi bazı akımlarda var olduğu söylenir. Ama nevîden nevîye geçiş olarak evrim pek savunulmamış bazı fantastiklerle sınırlı kalmıştır, Kur’ân da bize bazan insanların irtikap ettikleri günahlar nedeniyle mutasyon sûretiyle hayvana dönüştürüldüğünü haber verir. Kur’ân evrimden hiç bahsetmez, ama nesh geçirdiklerini haber verir.
Kur’ân-ı Kerim’de yaratılışın hilâfına bir şeye rastlanmaz. Ama ilâhiyatçılarımız bütün işi bırakmışlar şimdi de Darwin’le İslâmı barıştırmanın yollarını arıyorlar. Yorulurlar, ama bir netice alamazlar. Ankara ilahiyat çevrelerinden Prof. Mehmet Bayrakdar, İlhami Gürel, Hadi Adanalı “Darwin’in görüşleri İslâm’a ters düşmez” demişler. Bayrakdar bu durumda tek işkalin ve sorunun evrimin Allah’ın iradesi dışında gerçekleştiği tezinin kalacağı ve onun dışında bir müşkilatın görülmediğini söylemiş. Aslında bu, faraziyeye verilmiş farazî bir cevaptır. Veya nazariyeye nazariye yoluyla verilmiş bir cevaptır. Bunu ilk veren Risâle-i Hamidiye sahibi Hüseyin Cisr efendi olmuştur. O şartlı olarak faraza Darwin nazariyesinin isbatı halinde dinin iptalinin sözkonusu olmayacağını ifade etmiştir. Bir telif yolunun bulunabileceğini söylemiştir. Şimdi ise bu tartışma yeniden ısıtılıp sansasyon merakı ve buna bağlı olarak reyting iştahını kamçılamak için malzeme yapılmaktadır. Şimdi ilahiyatçıların bu zamanı geçmiş çıkışlarından sonra evrimciler, Kur’ân ve ilme dayalı yaratılış inancını alaya alıyorlar. Emre Aköz gibiler, ‘Artık bize iş kalmadı, nasıl olsa ilahiyatçılar var adımıza konuşuyor’ diyorlar. Meselâ Aköz: “Bundan sonra onlara cevap verecek olan benim gibi gazeteciler değil, Ankara İlahiyat Fakültesi Hocaları” diyor... Demek ki Darwincilerin yerini ilahiyatçılar aldı. Sözcüleri oldular.
***
Hüseyin Cisr Efendi bu faraziyenin isbatlanması halinde İslâmı temellerinden sarsamayacağını söylemişti. Hâlâ bu nazariye ilmen subut bulmuş bir nazariye değil, sadece bir fantazi, mitoloji, postula ve faraziyeden ibarettir. Darwinizm nazariyesi sadece ‘kün’ emrini dolaylı hale getirmekle kalmıyor, aynı zamanda yaratılışı zorunluluk ve sebebiyet ve illiyet kanunu üzerinden hayata geçiriyor. Allah’ın yaratmasına tabiat bir nevî aracı olmuş. Bu revizyonist bir yaklaşım. Halis evrimciler Allah’ın kudretini tabiata yüklüyorlar. Revizyonistler ise Allah’ın kudretini tabiat üzerinden yürütüyorlar. Elbette esbab vardır, ama kanunu küllî değildir. Bu itibarla, Darvinizm sadece yaratılışı dolaylı hale getirip evrimleştirmiyor aynı zamanda sebebiyet ve zorunluluk nazariyesini de lüzumlu hale getiriyor ve isbat ediyor.
Evrim ve tekâmül nazariyesi dışında da Darwinizm, dinî referans dışı bıraktığından dolayı ahlâkın İlâhî menşeini de inkâr ediyor. Evet, Allah ahlâkı fıtrata kodlamıştır ama fıtrat ve vahiy tev’em’dir, yani ikizdir. İkisi birbirinden ayrılmaz. Biri diğerini takviye eder. Din fıtratı takviye için gelmiştir. Bundan dolayı, doğanların tamamının İslâm fıtratı üzerine olduğu ifade edilmiştir. Fıtratın bozulmasına karşı vahiy bir aşı ve takviyedir. Bu bakımdan, ahlâk tartışmalı ilmî nazariyelere dayandırılamaz. Aksi takdirde, Darwin gibi “tabiî seleksiyon”la hayatı bir mücadele alanı görmek zorunda kalırız. Bu durumda Allah’ın Rahman, Rahim ve Rauf gibi isimlerini unutmak zorundayız. Darwinizmle İslâm eklektik bir biçimde evrim nazariyesinin üzerinden barıştırılamaz. Bunu yapanlar sadece fantastik lâflar etmiş olurlar.
selamlar. haluk leventin neandertal türünün son örneği olduğunu söyleyenler var. yani homo sapiens neandertalis'in. biz ise homo sapiens sapiens oluyoruz. hatta www.sozluk.sourtimes.com da haluk leventin evrimin eksik halkası oluğunu iddia edenler bile var :) aslnda ben de buna benzer bişeyden bahsedecektim. şindi bu neandertaller biz hernekadar 'olmaz öyle şey' desek de yaşamıştır. çok kaln kaş çıkıntıları, büyük elmacık kemikleri, basık ama hacimce bizden büyük beyin boşlukları, öne fırlamış çeneleri, bizden daha derin dişkökleri, ve iri bedenleiyle de pek bize benziyor gibi görünmüyorlar. bizler (yani evrime ihtimal vermeyenler) bunlarn tam bir insan olduklarını, ve günümüzdeki iri yarı bir insandan farksız olduklarna inanırız. çünkü bulunan bu iskeletleri yalanlama imkanımız yok. 200den fazla iskelet, avrupa, anadolu, ortadoğu ve orta asyada bulunmuş. adamlar bunlar şeyinden çıkarmadı ya var işte bunlar ve yaşamşlar. ama günümüzdeki modern insanla 15000 yıl kadar beraber yaşamşlar. yani günümüzden 130.000 yıl öncesinden, 35.000 yıl öncesine kadar yaşamış ve sonra kaybolmuşlar. günümüz insanı yani modern insan ise 50.000 yıl önce ortaya çıkmş ve 15.000 yıl neandertallerle aynı bölgelerde yaşamışlar. birbirine yakın mağaralarda oturmuşlar. bizim modern insanlar, neandertallerden daha medeni idi tahminen. ve daha kalabalık gruplar halinde yaşıyorlardı. bu yüzden birlikte olunan 15.000 yıl boyunca neandertallerin yaşama ve av alanları sınırlandı. ve belki bizim modernler onları gördüğü yerde öldürerek köklerini kazıdı.
bunlar masal değil. adamlar bulunan fosillere ve yaplmş aletlere göre bu hikayeleri uydurmuşlar ama gerçekten çok da uzak olacağını sanmam. aslında insan nesli günümüzden 2.000.000 yl öncesine gidiyor. yani 2.000.000 yl önce yaşamış turkana çocuğu, 130.000 yıl önce yaşamış neandertallerden daha çok benziyorlar bize. peki biz evrime inanmayanlar olarak, yani bu oluşumun doğal seçilim ve mutasyonlar süreciyle ortaya çkamayacağına inananlar olarak, ne diyeceğiz? Hz. Adem 2,5 milyon yıl önce dünyaya inmiştir mi diyecez? doğrusunu Allah bilir ama bu bana mantıklı gelmiyo. eğer bizim kadar zeki canlılar 2,5 milyon yıldır yaşıyor olsalardı şimdiye kadar diğer galaksilere bile giderdik. Bizim peygamberimizle (S.A.V) Hz. İsa arasındaki zaman yaklaşık 600 yıl. Hz. İbrahimle tahminen 5000 yılı geçmez. Hz. Nuhla da heralde 10.000-20.000 yıllık bir mesafedeyizdir. Hadi 30.000 veya 40.000 olsun. ama daha fazla olamaz. o halde hz. Ademle Hz. Nuh arasında 2,5 milyon yıl m var? bu çok zor görünüyor.
Fikrimi söylüyorum. arkeologlar 2,5-3 milyon yllık bize benzeyen fosiller buluyorlar. bunlar Hz. Ademin neslinden geliyor olamazlar. onlar Adem öncesi insanlardı. veya insan mıydılar onu da bilemiyorum. evet iki ayak üzerinde yürüyorlardı, alet yapıyorlardı, belki konuşabiliyor, belki de konuşamıyorlardı. mesela şu homo erektuslar 2 milyon yıl önce görülmüş ve yüz küsür yıl önce yok olmuş. ama bence bunlar kutsal kitapların bahsettiği insan kavramına uymaz. onlar ateşi bulmuşlardı ve kullanyorlardı, ama yazıyı bulup kullanmaktan, veya müzik aletleri yapmaktan veya resim çizmekten uzaktılar. o halde bunlar bizim anladığımız anlamda insan değil. belki yükümlü de değillerdi. ama o çağın en gelişmiş canlılarydı ve dünyayı bize hazırlayan deneme yayınları gibiydiler. sonra cro magnon adamı zuhur etti o bize daha çok benziyor ama nedir bilemeyiz. ve derken atamız olan Adem (a.s) geldi. yani gönderildi. o evrimcilerin homo sapiens sapiens dedikleri türdü. o geldiğinde, eşi Havva anamızla birlikte tam olarak bize benzeyen, yani kalın kaş çıkıntıları olmayan, vücudundaki kıllar bizimkiler kadar olan, kafatası kubbeli olan, ellerini bizimki kadar iyi kullanan, ve günümüz insanının zekasına bir insandı. Konuşabiliyordu (bunu 'Allah Ademe bütün isimleri öğretti' ayetinden ve 'rahman. kuranı öğretti. insanı yarattı. ona konuşmayı öğretti...' ayetlerinden anlayabiliriz) ancak bütün dilleri bildiği gibi bir düşünce sonradan uydurulmuş olabilir. (yüksek ihtimal) ne yani Hz Adem fransızcayı niye bilsin? bu dil daha 1000 yıllık bir dil olmasına rağmen. o halde zulucayı, aztekçeyi, mayacayı, yakutçayı, hatta türkçenin her lehçesini de mi biliyordu? bunlara inanmak imanın şartlarından değil. onun için ben inanamıyorum. bence Hz Adem bir dil biliyordu ve çevresinde kendine lazım olacak eşyanın ismini bilmekle beraber yeni bir eşyaya isim koyabilme yeteneğiyle ve karışık gramer kurallarını çözümleme yeteneğiyle donatılmıştı. halbuki muhtemelen çağdaşı olan neandertaller böyle karmaşık gramer kurallarını anlayabilecek yeteneğe sahip değildiler. o bazı bilimleri haiz ve bilmediklerini keşfedebilecek yetenekteydi. büyük ihtimalle yazıyı kullanıyordu veya kullanabilecek yetenekteydi. en azından hiyeroglif türü bir yazı kullanmış olabilirler. konuştukları dil de günümüzdekilerin kökeni olan ve günümüzdekilerden farklı ve daha taban bir dil olsa gerek. şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, 50.000 yıl önce gelmiş olan Adem ve nesli eğer öğretilse bilgisayar programı yapabilecek, uzaya araç gönderebilecek, matematiksel ispatları anlayıp yapabilecek zeka düzeyine yani bizimle hemen hemen aynı ortalamaya sahiptiler. (belki nesli biraz daha düşüktür ama belki) Ama neandertaller ancak kaba aletler yapabilecek ve felsefi düşünceden mahrum olsa gerektir (doğrusunu Allah bilir) Hz Ademin sakalının olmadığı söyleniyor. doğrudur. ilk defa Hz Şit'te çıkmıştır. o yaratılırken melekler heryerden toprak mı almışlardır ve önce bir heykel mi yapılmıştır, yoksa bu bir sembol müdür? süzülmüş kara balçık denen şey bir dna çorbası mıdır? yani Hz Adem dünyaya geldiğinde dünyada yaşayan insan benzeri yaratıkların genleri toplanıp ona en güzel şekil verilerek mi Hz Ademin yaratıldığı kastedilmiştir bilmiyorum. Ama şunu itiraf edeyim evrim ne kadar mantıksızsa bu heykel meselesi de o kadar mantıksız. herhalde melekler dünyanın heryerinden genetik kodlar topladılar ve bunlardan Adem yaratıldı. Asıl şunu söylemek istiyordum. Hz Şit döneminde olması lazım veya Hz İdris... Altıparmak peygamberler tarihinde anlatıyor. o zamanlarda medeni insanlardan farklı vahşi ve dağlarda yaşayan insanlardan bahsediliyor. Bu dağlıların erkekleri çok güçlü ama kadınları çirkindi. medenilerin de kadınları güzel, ama erkekleri onlar kadar güçlü değildi. bunlar arasında mücadele olmuş. Hz Şit veya o zamanki peygamber bunlarla evlenmeyi yasaklamış. bunlar umumiyetle kafirmişler (dağlılar) Nuh tufanına kadar varlıklarının sürdüğünden bahsediyor altıparmak peygamberler tarihi.
bu bahsettikleri dağlılar sizce de neandertaller değil mi? bunu www.google.com dan araştırın. yani neandertal yazıp.
dediğim şeyler mantığa çok uzak değil ve nitekim bize benzeyen fakat anladığımız türden insan olmayan geçmiş türleri açıklar. zaten fethullah Gülen'in amerikada bir ay adlı kitabına bakarsanız başlarda ilk 30 sayfada olması lazım; yaratılışla ilgili bir bahiste; 'sizin ademiniz gibi çok ademler var, sizin nuhunuz gibi çok nuhlar var' diye bir hadisten bahis açar ve bizden önce de Ademin nesli olmayan insan nesilleri yaşamış olabilir der. zira 2,5 milyon yıllık insanları başka türlü açıklamak mümkün değil. daha bunun gibi pekçok delil var. ama şurası kesin ki; Adem Allah tarafından ve topraktan yaratılmıştır. burada topraktan kastın ne olduğunu Allah bilir. kokuşmuş balçık, süzülmüş kara balçık, kiremit gibi pişmiş toprak... Kuranda bunlardan yaratıldığımızı söylüyor. bu kavramları anlayacak olanlar genetikçiler, biyolojiciler, bilim adamları veya düşünenlerdir.
diğer bulduğumuz fosiller de öyle veya böyle, ister başka bir türden, ister bir varyanstan dönüştürülerek yani evrilerek olsun isterse de yoktan olsun, ne olursa olsun Allah tarafından yaratıldı. bunlar birbirinden midir yoksa Allahtan mıdır sorusu kötü bir sorudur. şuna benzer: 'seni anan mı doğurdu yoksa Allah mı yarattı? ' önce Allahın yaratmasının bizim yüzeysel fikirlerimizden farklı olduğunu anlamak lazım. Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. genellikle birşeyi birşeyden yaratır. ama nedense biz Onun yaratışını hep yoktan var etme olarak düşünürüz. oysa vardan var edilmişler de onun yaratıklarıdır.
daha bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama burda keseyim. bu konuda fikri olan varsa yazsın özel görüşmek isteyen varsa [email protected] a yazsın.
mesela konuştuğumuz türkçe, azerbaycan türkçesi... ikisi birkaç yüzyıl önce ayrılmış ve evrilmiştir. Allah bu iki dili lap diye bugünkü şekilleriyle mi yarattı? mesela türkçedeki 'iyi' kelimesi. eskiden 'eyi' değil miydi? hatta göktürk döneminde 'edgü' değil miydi? 'ben' azericede 'men' değil midir? bunlar aynı köktendir. tatarcada 'min' dir. tatarcayla daha uzun süre önce ayrılıp izole oldu ve yüzyıllar sonunda oluşan evrimle farklılaştı bu diller. belki 3000 yıl önceki 'Hunca' Türkiyelilerin, azerilerin, özbeklerin, kırgızların, kazakların,... hatta yakutların çuvaşların ortak atasıydı. bu tek bir ata farklı coğrafyalarda evrim geçirerek bugünkü türk dilleri oluştu. sonra bütün hint-avrupa dilleri aynı kökendendir. gramer olarak benzerler. ortak temel kelimeler de çoktur. ingilizceyle almanca, fransızca, ispanyolca, şüphesiz latincenin ardıllarıdır. ondan türemişlerdir. Arapçada 'ente' sen demektir. ibranicede ise 'ent' bu diller de çok yakındır ve ortak kökten gelirler. temele inersek tüm diller aynı kökenden ve tek bir dilden türemiştir. Darwinin 'türlerin kökenini' bilmem ama bütün 'dillerin kökeni' ortaktır. kimse 1500 lü yıllarda Yavuz Sultan Selim; 'ya sen şimdiye dek bizi kimle bilürdün? ' demiştir. o zamanın osmanlıcasından sonra Allah yeni bir dil göndermedi. veya açıkça göndermedi. ağızdan ağıza osmanlıca değişerek şimdiki türkçe oluştu ve hala değişiyor.
demek istediğim şu ki; herşeyin değiştiği bir dünyada türlerin de kazık çakmış gibi milyonlarca yıl hiç değişmeden kalması Allahın yaratışına aykırı gibi. Ama bunun olması (haşa) Allahın yokluğunu ispatlamaz. hatta varlığını teyid eder. o böyle takdir etmiştir. doğrusunu Allah bilir (c.c)
bu kavramı öncelikle tartışacaksak amigo zihniyetiyle değil, bilimsel olarak tartışmalıyız. yani 'olmaz öyle şey, höt, Allahsız kafirler' gibi veya 'bu saçmalık, buna inanmak geri zakalılık, aptallık, öküzlük, maymunluk' gibi hakaretlerle bu teoriyi çürütemeyeceğiniz gibi, bu güzel kurgulanmış teorinin şüphe hasıl ettiği insanları da şüpheden kurtaramazsınız.
Evrim teorisi dünyayı evirip çevirmiş fakat sonunda teorisiyle birlikte maymunlara sabah kahvaltısında muzla birlikte yedirilerek tarihe gömülmüş basit bir Darwin Dini dir.Raslantılar amaç oluşturamaz kardeşler...
Ya ben bu evrim teorisini anlamıyorum ha.Okulda hocamız araştırma görevi verdi,araştırıyoruz işte.Yok maymundan geliyormuşuz,yok balıklar denizden sıkılıyo uçuyo,yok karadan sıkılıyo denize dönüyo.Aman kafam basmıyo buna.Açıkçası inanmıyorum sanki.
Geçenler de Nasyonel coğrafya da balıklar la ilgili bir belgesel izliyorum.Dedi ki sunan zat 'Bu balık karnının alt kısmında elektrik üreten kaslar geliştirdi evrim süresince ' Ya nasıl ya.. yani balık kalkıp 'ya benim nie elektrik üreten kasım yok karnımın alt kısmında ' die düşünüp bunumu geliştirdi.. Ama benim gülmekten karnımın ağrıdığı doğru :) Balıklar karaya çıkmışlar denizden sıkılıp.. sonra uçmuşlar sonra sıkılıp tekrar denize dönüp balina olmuşlar.. ne bu ya.. Çocukluumda bir çizgi film vardı 'değiş tonton hop hop hop ' derdi.. bu da öyle sanırım..
Maymundan geldiklerini halen daha iddia edenlere sorulacak tek sorum 'anne tarafında mı yoksa baba tarafındanmı 'dır.
tamamen doğru olmamakla beraber tamamen yanlış da olmayan bir teori. türlerin birbirine dönüşmesi ve ilk canlının oluşumu saçmalık ama bir türün yeni özellikler kazanabilmesi ve doğal seleksiyon gayet mantıklı şeyler.
Mantıksız olduğu iddia edilelirse en fazla adem ve havva kadar mantıksız olan, insanların yaşamın oluşumu karanlığını aydınlatma çabasıyla ürettikleri teoridir.
aslinda evrim de bir yerde termodinamige aykiri degil midir? termodinamigin ikinci kanununa gore maximum duzensizlige gidecegine gore hersey, canlilar niye daha duzenli ve karmasik sistemlere evrimlesmektedir? ya da evrim gecici bir olaydir, sonunda gene tek hucreli canlilara donecegiz. ya da hepimiz olecez. aslinda soylemek istedigim evrim de bir teoridir. destekleyen bir suru kanit olmasinini yani sira, kendisini desteklemeyen kanitlar da vardir. yaratilis bilimcilerine gore bazi kanitlar zorlamadir.
Bunlarda iddiayi ortadan kaldiran bir yanit yok ki, bir kismi 'evet öyledir ama, zaten...' gibi viraj cevaplar... iddialari hep iddia ile cevapliyor.. deney sonucu bir net yanit yok ortada, hep yuvarlak cevaplar.. göz evrimlesemez iddiasinin cevabi, hayvanlarin gözleri insanlarinki kadar net degil ama görüyor,
evrim yasamin ilk yeryüzünde nasil basladigini aciklayamaz szünün güya cürütüldügü laflara bakin... -ebilir, -mis olabilir... vs. vs.
Bu yaratiliscilarin sacmaliklarini cürüten bir cevap degildir, yaratiliscilarin iddialarina veya senin dilinle söyleyelim saldirilarina bir cevap denemesidir.. AMa ortada iddiayi cürütecek kadar kesin cevaplar yok.. Bir iddia bu laflarla cürütülmez..
Bizim takiminkiler yazdilarsa kesin karsi tarafi hezimete ugratmistir yaklasimi ile tezahürat esliginda yaratiliscilarin sacmaliklarini cürüten sözler dersen böyle cogu zaman fisss cikar sonu.. Bilim artik kesin sonuc iddiacisi degil.. Bilebildigi kadar bilmeye calisiyor..
Ama karsi takima gol atma heveslisi bilm adamlari, onlar bile kesin konusmamislar yazidan anlasildigi kadariyla, ama cumburiyet olayi tezahürat esliginde veriyor..
sark kurnazligi... meselenin özünden ziyade yaratiliscilarin iddialarinda yan unsur olan yarim göz görür mü görmez mi üzerinde duruyor... gözün evrimlestigine dair elle tutulur bir kanit?
yaratilis kanunu henüz aksi ispatlanamamis bir kanundur. insanin ömrü zaten o kadar yil yok.. daha önce cok daha farkli canlilar vardi, onlardan toptan ortadan kaldirildi ve yerine insan ikame edildi.. sacmalik gözüyle bakarsan her sey sacmaliktir. insanin maymundan evrildigi mesela bana cok komik gelir.. Bunun neresi biimsel anlamiorum.. Bizdeki yaratilis teorisi diye ortaya atilanlar, Amerika'da yillardir bu isi billimsel olarak izah etmeye ugrasan degerli bilim adamlarinin ifadelerinin karikatürü...
milyon yildir evrilmemis canlilar, sanki bir kac yil önce evrilmisnin fosilini buldular da.. hikaye. evrim teorisi tam bir bilimsel scharlatanlik... henüz teori... kanun ol da gel...
Yaratılışçıların fikirlerini internetten araştırdım birkaç ayetten garip benzetmelerden(yok uçak hurdalıkta kendi kendine oluşamıormuş gibsinden) birkaç bilimadamının cımbızla seçilip çıkartılmış birkaç lafından, evrimcilere edilen hakaretlerden başka bir şey yoktu.Bir de evrim teorisinden büyü diye bahsediliyor, hiç bilimsel bir ortamda büyüden bahsedilirmi.Bazı bilgilrde çok çarpıtılmış mesela bir kaç fosil resmi var 400 milyon yıl önceki bilmemne böçeği bilmem ne haşeresi resmi bu günkü ile ayni hani evrim gibisinden, ama evrimciler zaten bir çok hayvanın milyonlarca yıldır evrimleşmediğini kabul ediyor, en iyi örneklrden biride deniz anaları.Peki neden 400 000 000 yıl öncesine dayanan insan fosili bulunamıyor.İnsan gibi karmaşık bir canlıya sıranın gelmesi uzun sürer de ondan.Ha bi de 7 dakikalık bir belgesel seyrettim adamlar 7 dakikada evrimi çürütmüşler, daha ne diim Bütün bunlara kim inanır, sadece dini duyguları sömürülen halk.
Bazi iddialar bilimsel iyiniyetle arastirilan ve ortaya konan veriler falan degildir.. Ta ortacagdan önce bile insanin maymundan evrildigine dair iddialar vardi ve bu iddialar da bir mezhep gibi bir gelenek gibi müridlerince ispatlanmak, mesrulastirilmak icin yogun bir gayretle hala pazarlanmaya calisiliyor...
Evrim teorisi hala ispatlanmamış, bilimsel gerçekliğe (gözlem, deney, sonuç) dayanmayan sadece gözlemlerden elde edilen GÖRÜŞLERdir.... Darwanistçiler ya da Modern Darwanistçiler ortaya ne kadar kafaları karıştıracak düzeyde yığınca fikirler atsada hala bahsedilen o ünlü 'ara geçiş fosil(ler) ' bulunamamıştır.
Bu arada İslamiyet bir bilim dalı değil, bilim üzerinde gelmiş bir DİNdir. Rüya, uydurulmuş, atmasyon olduğu daha ispatlanmamış. Daha 7. yüzyılda dünyanın yuvarlıklığını, parmak izi, her canlının sudan yaratılışını, yörüngeleri, genetiği vb. keşfedilmiş ya da daha keşfedilmemiş (veya kara delik gibi ispatlanmamış) bir çok olguyu içinde bulunduran Kitab'ıyla hala gerçekliğini ve orjinalliği ilede bütünlüğünü sürdürmektedir. Bugün İslam tarihi ve din bilgisi eksik olan kişiler tarafından umursanmasa da 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam Aleminde ki gelişmelerle çağımızda ki ileri bilimin ana temelleri atılmıştır (bkz. İlim)
Bu konuda bir fikir anlayışına varmak, malesef Darwin'in ancak kitabının sonunda karşı çıktığı Tanrının varlığı konusuyla, zorlaşmış... bilimsellikten tamamen uzaklaşıp ideoloji savaşına dönmüştür.
Ama ne din bilimi, ne bilim dini dışlaması yapıları bakımından mümkün değildir. Umarım yüzyılımız da yaşanan bilim yobazlığını farkına varan kişiler, bu konuda daha duyarlı olup, dinlerinde içine düştüğü bu çukardan ilimin bütünlüğü ile kurtulur.
Günümüzde her türlü medyatik yayından, eğitime kadar dünyanın bir çok yerinde evrim teorisi ispatlanmış gibi yayınlanırken acaba teorinin kanun gibi kabul edilmesi bilime ve topluma ne kadar zarar verilebileceği hiç düşünülmüyor mu? Biz insanın tarih boyunca verdiği zararı bile dinlere mal ederken, belli ki bu zararı da sola, sağa mal ediceğiz...
Yazılanları okuyunca 'komşusu maymunken evrim geçiren bizden değildir' sözünü aklıma getiren ve 'acaba günah işledimmi' diye kara kara düşündüğüm, bu sayede 1000 lerce kez tövbe etmemi sağlayan teori.
Unutmadan, evrim teorisi 'insan maymundan gelir' demez. bu olay evrime göre imkansızdır zaten.
Evrim teorisini mantıklı bulmak Allah'ı reddetmek değildir. Okuması zevklidir, puzzle yapıyormuş hissi verir insana. Sanılanın aksine ateistler anlayamaz bu teoriyi. Zaten evrim teorisiyle kutsal kitabımızda yazanlar birbirine ters değil. Ters olan evrim ve yaratılış yobazları. O yobazlar olmasa böyle saçma bir tartışma da olmazdı zaten. Dini bütün bir bilimadamının sözüyle bitiriyorum: 'Evrimi reddeden Allah'ı reddetmiş olur.'
6. “CANLILARDA KÖRELMİŞ ORGANLAR VARDIR” YALANI:
Uzun zamandır evrimci kaynaklarda canlılardaki bazı organların işlevsiz olduğu ileri sürülmekte ve bunların o canlıların atalarından miras kalmış evrimsel kör noktalar olduğu iddia edilmektedir. Örneğin insan vücudundaki appendiks (apandisit) veya kuyruk sokumu, yıllarca “körelmiş organ” sayılmıştır. Oysaki son yılların bilimsel araştırmaları, tüm bu organların önemli işlevleri olduğunu koymuş durumdadırlar. Evrimcilerin 20. yüzyıl başında çıkardıkları “körelmiş organlar listesi” bugün tamamen çürümüş durumdadır. (bkz. Körelmiş Organlar Yanılgısı)
7.“OMURGALILARIN 5 PARMAKLI EL YAPISI EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Yunusun yüzgeçlerinde, yarasanın kanatlarında veya insanın ellerinde, 5 parmaklı bir kemik yapısı bulunur. Bu benzerlik, evrimci ders kitaplarında veya popüler yayınlarda, uzun zaman, bütün bu canlıların ortak bir atadan evrimleştiği iddiasına delil olarak sunulmuştur. Oysaki genetik araştırmalar, benzer gibi gözüken bu organların aslında çok farklı genler tarafından kontrol edildiğini göstermiştir. Bugün evrimciler bile “benzer organlar evrime delil oluşturmuyor” itirafında bulunmaktadır. (bkz. Tetrapodların Parmak Yapısı Hakkındaki Homoloji Yanılgısı)
8. “SANAYİ DEVRİMİ KEBELEKLERİ, DOĞAL SELEKSİYONLA EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Evrim teorisinin tüm dünya çapında en çok tekrar edilen sözde “delil”lerinin başında, 19. yüzyıl İngilteresi’nde gerçekleşen sanayi devrimi sırasındaki kelebek popülasyonu gelir. İddiaya göre sanayi devrimindeki hava kirliliği ağaç kabuklarının rengini koyulaştırmış, bu nedenle koyu renkli kelebekler daha kolay kamufle olarak avcı kuşlardan korunmuş ve sonuçta koyu renkli kelebeklerin nüfusu artmıştır. Ama bu bir evrim değildir, çünkü yeni bir kelebek türü ortaya çıkmamış, sadece zaten var olan türlerin nufüs oranı değişmiştir. (bkz. Sanayi Devrimi Kelebekleri Yanılgısı)
9. “MUTASYON DENEYLERİ EVRİME DELİLDİR” YALANI:
Mutasyonlar, neo-Darwinizm’in öne sürdüğü iki “evrim mekanizması”ndan biridir. DNA üzerindeki bu rastlantısal değişikliklerin canlıları evrimleştiği öne sürülür. Bu iddiaya destek oluşturabilmek için binlerce mutasyon deneyi yapılmıştır. Başta meyve sinekleri olmak üzere seçilen bazı canlı popülasyonları yoğun mutasyona uğratılmıştır. Evrimci yayınlar bu mutasyon deneylerini “evrimin laboratuvardaki kanıtı” gibi gösterirler. Oysa gerçekte bu deneyler evrimi kanıtlamak bir yana çürütmüştür. Çünkü mutasyona uğrayan hiç bir canlıda genetik bilgi artışı gözlemlenmemiştir. Aksine, mutantlar (mutasyona uğrayan canlılar) hep sakat, kısır ve hasta olmaktadır. (bkz. Mutasyonlar)
10. “FOSİLLER, YARI MAYMUN İNSANLARIN YAŞADIĞINI İSPATLAMAKTADIR” YALANI:
Darwinizm’in en önde gelen aldatmacası, insanların maymun benzeri canlılardan evrimleştiği iddiasıdır. Bu iddia, oluşturulan binlerce hayali çizim ve maket yoluyla kitlere empoze edilir. Oysa gerçekte “maymun-adamlar”ın yaşamış olduğuna dair hiç bir kanıt yoktur. İnsanın en eski atası olarak ileri sürülen Australopithecus, şempanzelerden pek farklı olmayan soyu tükenmiş bir maymun türüdür. Evrim şemasında Australopithecus’un sonrasına yerleştirilen Homo erectus, Homo sapiens neanderthalensis, Homo sapiens archaic gibi sınıflamalar ise, farklı insan ırklarıdır. (bkz. İnsanın Hayali Soy Ağacı)
10 ÜNLÜ DARWINİST YALAN
1. “HAYATIN İLKEL DÜNYADA TESADÜFEN OLUŞABİLDİĞİ İSPATLANMIŞTIR” YALANI:
Bu iddiayı öne süren evrimci kaynaklarda tek kanıt olarak 1953 yılındaki Miller Deneyi gösterilir. Oysa bu deneyde canlı bir hücre oluşturulmamış, sadece bir kaç basit aminoasit sentezlenmiştir. Aminoasitlerin tesadüfen doğru sıralamayla dizilerek proteinleri oluşturmaları, bunların da bir hücre meydana getirmeleri matematiksel olarak imkansızdır. Kaldı ki, Miller’ın sentezlediği aminoasitler dahi anlam taşımamaktadır. Çünkü Miller deneyinde ilkel dünya atmosferinde bulunmayan gazlar kullanmıştır. (bkz. Miller Deneyi)
2. “İNSAN EMBRİYOSUNDA SOLUNGAÇLAR VARDIR” YALANI:
Bu iddia, evrimci biyolog Ernst Haeckel tarafından 20. yüzyılın başında yapılan bir bilim sahtekarlığına dayanmaktadır. Haeckel, evrime delil oluşturmak için, insan, tavuk, balık gibi canlıların embriyolarını yanyana çizmiş, ancak bu çizimler üzerinde çarpıtmalar yapmıştır. Bugün tüm bilim dünyası bunun bir sahtekarlık olduğunu kabul etmektedir. Haeckel’in “solungaç” diye gösterdiği yapı, gerçekte insanın orta kulak kanalının, paratiroidlerinin ve timüs bezlerinin başlangıcıdır. (bkz. Rekapitülasyon Yanılgısı)
3. “DOĞA TARİHİ, HAYAT AĞACINI DOĞRULAMAKTADIR” YALANI:
Darwinizm, yeryüzündeki yaşamın bir ağaç gibi tek bir kökten doğup giderek geliştiğini ve dallara ayrıldığını öne sürer. Evrimciler, doğa tarihini bu iddiaya uyarlamak için 150 yıldır çabalamaktadırlar. Oysa doğa tarihi, tam aksi bir tablo ortaya koymuştur. Fosil kayıtları bir “hayat ağacı” bulunmadığını, temel canlı gruplarının yeryüzünde aynı anda ve aniden ortaya çıktığını göstermektedir. Bilinen filumların (temel canlı gruplarının) tamamına yakını, 530-520 milyon yıl önceki Kambriyen devirde ortaya çıkmıştır. (bkz. Fosiller 'Hayat Ağacı'nı Reddediyor)
4. 'ARCHAEOPTERY, SÜRÜNGENLER VE KUŞLAR ARASINDAKİ KAYIP HALKADIR' YALANI:
Archaeopteryx adlı 150 milyon yıllık kuş fosili, evrimciler tarafından 19. yüzyıldan beri “evrimin en büyük fosil kanıtı” olarak gösterilmiştir. Bu kuşun bazı sürüngen özellikleri gösterdiği ve bu yüzden sürüngenler ile kuşlar arasındaki “kayıp halka” olduğu iddia edilmiştir. Ancak 2000 yılında ortaya çıkarılan Lonqisquama adlı fosil, bu iddiayı geçersiz kılmıştır. Çünkü 220 milyon yıl yaşındaki Lonqisquama, Archaeopteryx’ten 70 milyon yıl daha eski olmasına rağmen eksiksiz bir kuştur. (bkz. Archæopteryx Yanılgısı)
5. “ATIN EVRİMİ FOSİL KAYITLARIYLA İSPATLANMIŞTIR” YALANI:
Onlarca yıldır, “atın evrimi”, evrimin teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmiştir. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu “at serileri” doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Oysa son yıllardaki araştırmalar, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır. (bkz. Atın Evrimi Efsanesi)
ispatlanmamış kesin olmayan ve çoğu olgusu çürütülmüş bir teori, araştırmaya devam edin...
Ne zaman doğum anne rahminden ayrı bir yerde gerekleşecek işte o gün varlıkta reddedilmiş olucak.Of süper abi ya.Evrim teorisinin de anası ağlicak :) Ama benm merak ettiğim başka bişi..
Darwin’in neresi doğru?
Şimdi İslâm sağa mı daha yakındır yoksa sola mı diye lüzumsuz ve içi boş bir tartışma ile karşı karşıyayız. Birileri fantazilerini İslâma onaylatmak istiyor. Merhum Mustafa Sibai, dönemindeki sol rüzgârların ve sosyal adalet vurgusu ihtiyacının etkisiyle ‘İştirakiyettü’l-İslâm/İslâm sosyalizmi’ adında bir kitap yazmıştır. Ali Şeriati, merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle Marksizmden etkilenmişti ve bu anlamda marksizan bir teorisyendi. Dini, sol ideolojiye uyarlamaya çalıştı. Veya sol ideolojiyi dine. Keza Mısır’da yıllardır İslâmî sol diye bir akım vardır. Bu akım tam mânâsıyla eklektik bir akımdır. Bu akımın nazariyatçısı da Hasan Hanefi’dir. Hasan Hanefi İslâmda ümmet olduğunu yani toplum olduğunu, ama devlet olmadığını söyler. Bu, bir nevî yüzyıl önce Ali Abdurrazık’ın hilâfeti inkâr cihetinde söylediği argümanların daha yumuşatılmış tekrarıdır. Bundan dolayı kullandığı kavramlar cihetiyle her yerde muhalif aydınların gözdesi olsa da aslında rejimin baştacı ettiği aydınların başında gelmektedir. Bizde, Hüseyin Atay vesaire gibi.
Bunlar döneme göre, konjonktüre göre söylenmiş sözlerdir. Son sıralarda gündeme geldiği üzre, İsmet Özel gibi, Mısırlı, soldan gelme Muhammed Amara da soldan İslâmî hayata geçerek çizgi değiştirmediğini sadece tekâmül ettiğini söylemiştir. Öyleyse, İslâmî anlayışı solun bir yorumu olarak kalacaktır.
Merhum Muhammed Mütevelli Şaravi’nin deyimiyle İslâm veya muayyen bir din, bir ideolojiyle bütünleştirilemez. Sözgelimi siz İslâmın sosyalist bir yorumunu yaparsanız, kalkar birisi de kapitalist yorumunu yapar. Böylece herkes dini basitleştirir ve Muvafakat sahibi Şatibi’nin dediği gibi kıçına don ve yama yapar. İslâm kimsenin ideolojik etiketi değildir. Marks’ı İslâma bulamak ve yamamak isteyenler olduğu gibi Darwin’i de İslâmla barıştırmak isteyenler var. Tempo dergisinin gündeme getirmesiyle birlikte Darwin’le İslâmı barıştırma çabaları da yeniden güncellik kazanmıştır. Kaynaklara inildikçe Darwin gibi müşekkel bir nazariye olmasa bile bazı sufilerde veya Müslüman filozoflarda tekâmül nazariyesine rastlanabilir. İnsanın bitki, ardından hayvan kademelerini geçtiği ve sonra insan hale geldiği ifade edilir. Esasen Cenâb-ı Hakk da, sarahaten insanı topraktan yarattığını belirtiyor. Ancak evrim yoluyla değil de yaratılış (kün) yoluyla.
***
Bununla birlikte, nevîlerin ve insanların tekâmülü İhvan-ı Safa gibi bazı akımlarda var olduğu söylenir. Ama nevîden nevîye geçiş olarak evrim pek savunulmamış bazı fantastiklerle sınırlı kalmıştır, Kur’ân da bize bazan insanların irtikap ettikleri günahlar nedeniyle mutasyon sûretiyle hayvana dönüştürüldüğünü haber verir. Kur’ân evrimden hiç bahsetmez, ama nesh geçirdiklerini haber verir.
Kur’ân-ı Kerim’de yaratılışın hilâfına bir şeye rastlanmaz. Ama ilâhiyatçılarımız bütün işi bırakmışlar şimdi de Darwin’le İslâmı barıştırmanın yollarını arıyorlar. Yorulurlar, ama bir netice alamazlar. Ankara ilahiyat çevrelerinden Prof. Mehmet Bayrakdar, İlhami Gürel, Hadi Adanalı “Darwin’in görüşleri İslâm’a ters düşmez” demişler. Bayrakdar bu durumda tek işkalin ve sorunun evrimin Allah’ın iradesi dışında gerçekleştiği tezinin kalacağı ve onun dışında bir müşkilatın görülmediğini söylemiş. Aslında bu, faraziyeye verilmiş farazî bir cevaptır. Veya nazariyeye nazariye yoluyla verilmiş bir cevaptır. Bunu ilk veren Risâle-i Hamidiye sahibi Hüseyin Cisr efendi olmuştur. O şartlı olarak faraza Darwin nazariyesinin isbatı halinde dinin iptalinin sözkonusu olmayacağını ifade etmiştir. Bir telif yolunun bulunabileceğini söylemiştir. Şimdi ise bu tartışma yeniden ısıtılıp sansasyon merakı ve buna bağlı olarak reyting iştahını kamçılamak için malzeme yapılmaktadır. Şimdi ilahiyatçıların bu zamanı geçmiş çıkışlarından sonra evrimciler, Kur’ân ve ilme dayalı yaratılış inancını alaya alıyorlar. Emre Aköz gibiler, ‘Artık bize iş kalmadı, nasıl olsa ilahiyatçılar var adımıza konuşuyor’ diyorlar. Meselâ Aköz: “Bundan sonra onlara cevap verecek olan benim gibi gazeteciler değil, Ankara İlahiyat Fakültesi Hocaları” diyor... Demek ki Darwincilerin yerini ilahiyatçılar aldı. Sözcüleri oldular.
***
Hüseyin Cisr Efendi bu faraziyenin isbatlanması halinde İslâmı temellerinden sarsamayacağını söylemişti. Hâlâ bu nazariye ilmen subut bulmuş bir nazariye değil, sadece bir fantazi, mitoloji, postula ve faraziyeden ibarettir. Darwinizm nazariyesi sadece ‘kün’ emrini dolaylı hale getirmekle kalmıyor, aynı zamanda yaratılışı zorunluluk ve sebebiyet ve illiyet kanunu üzerinden hayata geçiriyor. Allah’ın yaratmasına tabiat bir nevî aracı olmuş. Bu revizyonist bir yaklaşım. Halis evrimciler Allah’ın kudretini tabiata yüklüyorlar. Revizyonistler ise Allah’ın kudretini tabiat üzerinden yürütüyorlar. Elbette esbab vardır, ama kanunu küllî değildir. Bu itibarla, Darvinizm sadece yaratılışı dolaylı hale getirip evrimleştirmiyor aynı zamanda sebebiyet ve zorunluluk nazariyesini de lüzumlu hale getiriyor ve isbat ediyor.
Evrim ve tekâmül nazariyesi dışında da Darwinizm, dinî referans dışı bıraktığından dolayı ahlâkın İlâhî menşeini de inkâr ediyor. Evet, Allah ahlâkı fıtrata kodlamıştır ama fıtrat ve vahiy tev’em’dir, yani ikizdir. İkisi birbirinden ayrılmaz. Biri diğerini takviye eder. Din fıtratı takviye için gelmiştir. Bundan dolayı, doğanların tamamının İslâm fıtratı üzerine olduğu ifade edilmiştir. Fıtratın bozulmasına karşı vahiy bir aşı ve takviyedir. Bu bakımdan, ahlâk tartışmalı ilmî nazariyelere dayandırılamaz. Aksi takdirde, Darwin gibi “tabiî seleksiyon”la hayatı bir mücadele alanı görmek zorunda kalırız. Bu durumda Allah’ın Rahman, Rahim ve Rauf gibi isimlerini unutmak zorundayız. Darwinizmle İslâm eklektik bir biçimde evrim nazariyesinin üzerinden barıştırılamaz. Bunu yapanlar sadece fantastik lâflar etmiş olurlar.
Mustafa ÖZCAN
05.10.2003
selamlar.
haluk leventin neandertal türünün son örneği olduğunu söyleyenler var. yani homo sapiens neandertalis'in. biz ise homo sapiens sapiens oluyoruz. hatta www.sozluk.sourtimes.com da haluk leventin evrimin eksik halkası oluğunu iddia edenler bile var :) aslnda ben de buna benzer bişeyden bahsedecektim. şindi bu neandertaller biz hernekadar 'olmaz öyle şey' desek de yaşamıştır. çok kaln kaş çıkıntıları, büyük elmacık kemikleri, basık ama hacimce bizden büyük beyin boşlukları, öne fırlamış çeneleri, bizden daha derin dişkökleri, ve iri bedenleiyle de pek bize benziyor gibi görünmüyorlar. bizler (yani evrime ihtimal vermeyenler) bunlarn tam bir insan olduklarını, ve günümüzdeki iri yarı bir insandan farksız olduklarna inanırız. çünkü bulunan bu iskeletleri yalanlama imkanımız yok. 200den fazla iskelet, avrupa, anadolu, ortadoğu ve orta asyada bulunmuş. adamlar bunlar şeyinden çıkarmadı ya var işte bunlar ve yaşamşlar. ama günümüzdeki modern insanla 15000 yıl kadar beraber yaşamşlar. yani günümüzden 130.000 yıl öncesinden, 35.000 yıl öncesine kadar yaşamış ve sonra kaybolmuşlar. günümüz insanı yani modern insan ise 50.000 yıl önce ortaya çıkmş ve 15.000 yıl neandertallerle aynı bölgelerde yaşamışlar. birbirine yakın mağaralarda oturmuşlar. bizim modern insanlar, neandertallerden daha medeni idi tahminen. ve daha kalabalık gruplar halinde yaşıyorlardı. bu yüzden birlikte olunan 15.000 yıl boyunca neandertallerin yaşama ve av alanları sınırlandı. ve belki bizim modernler onları gördüğü yerde öldürerek köklerini kazıdı.
bunlar masal değil. adamlar bulunan fosillere ve yaplmş aletlere göre bu hikayeleri uydurmuşlar ama gerçekten çok da uzak olacağını sanmam.
aslında insan nesli günümüzden 2.000.000 yl öncesine gidiyor. yani 2.000.000 yl önce yaşamış turkana çocuğu, 130.000 yıl önce yaşamış neandertallerden daha çok benziyorlar bize.
peki biz evrime inanmayanlar olarak, yani bu oluşumun doğal seçilim ve mutasyonlar süreciyle ortaya çkamayacağına inananlar olarak, ne diyeceğiz? Hz. Adem 2,5 milyon yıl önce dünyaya inmiştir mi diyecez? doğrusunu Allah bilir ama bu bana mantıklı gelmiyo. eğer bizim kadar zeki canlılar 2,5 milyon yıldır yaşıyor olsalardı şimdiye kadar diğer galaksilere bile giderdik. Bizim peygamberimizle (S.A.V) Hz. İsa arasındaki zaman yaklaşık 600 yıl. Hz. İbrahimle tahminen 5000 yılı geçmez. Hz. Nuhla da heralde 10.000-20.000 yıllık bir mesafedeyizdir. Hadi 30.000 veya 40.000 olsun. ama daha fazla olamaz. o halde hz. Ademle Hz. Nuh arasında 2,5 milyon yıl m var? bu çok zor görünüyor.
Fikrimi söylüyorum. arkeologlar 2,5-3 milyon yllık bize benzeyen fosiller buluyorlar. bunlar Hz. Ademin neslinden geliyor olamazlar. onlar Adem öncesi insanlardı. veya insan mıydılar onu da bilemiyorum. evet iki ayak üzerinde yürüyorlardı, alet yapıyorlardı, belki konuşabiliyor, belki de konuşamıyorlardı. mesela şu homo erektuslar 2 milyon yıl önce görülmüş ve yüz küsür yıl önce yok olmuş. ama bence bunlar kutsal kitapların bahsettiği insan kavramına uymaz. onlar ateşi bulmuşlardı ve kullanyorlardı, ama yazıyı bulup kullanmaktan, veya müzik aletleri yapmaktan veya resim çizmekten uzaktılar. o halde bunlar bizim anladığımız anlamda insan değil. belki yükümlü de değillerdi. ama o çağın en gelişmiş canlılarydı ve dünyayı bize hazırlayan deneme yayınları gibiydiler. sonra cro magnon adamı zuhur etti o bize daha çok benziyor ama nedir bilemeyiz.
ve derken atamız olan Adem (a.s) geldi. yani gönderildi. o evrimcilerin homo sapiens sapiens dedikleri türdü. o geldiğinde, eşi Havva anamızla birlikte tam olarak bize benzeyen, yani kalın kaş çıkıntıları olmayan, vücudundaki kıllar bizimkiler kadar olan, kafatası kubbeli olan, ellerini bizimki kadar iyi kullanan, ve günümüz insanının zekasına bir insandı. Konuşabiliyordu (bunu 'Allah Ademe bütün isimleri öğretti' ayetinden ve 'rahman. kuranı öğretti. insanı yarattı. ona konuşmayı öğretti...' ayetlerinden anlayabiliriz) ancak bütün dilleri bildiği gibi bir düşünce sonradan uydurulmuş olabilir. (yüksek ihtimal) ne yani Hz Adem fransızcayı niye bilsin? bu dil daha 1000 yıllık bir dil olmasına rağmen. o halde zulucayı, aztekçeyi, mayacayı, yakutçayı, hatta türkçenin her lehçesini de mi biliyordu? bunlara inanmak imanın şartlarından değil. onun için ben inanamıyorum. bence Hz Adem bir dil biliyordu ve çevresinde kendine lazım olacak eşyanın ismini bilmekle beraber yeni bir eşyaya isim koyabilme yeteneğiyle ve karışık gramer kurallarını çözümleme yeteneğiyle donatılmıştı. halbuki muhtemelen çağdaşı olan neandertaller böyle karmaşık gramer kurallarını anlayabilecek yeteneğe sahip değildiler. o bazı bilimleri haiz ve bilmediklerini keşfedebilecek yetenekteydi. büyük ihtimalle yazıyı kullanıyordu veya kullanabilecek yetenekteydi. en azından hiyeroglif türü bir yazı kullanmış olabilirler. konuştukları dil de günümüzdekilerin kökeni olan ve günümüzdekilerden farklı ve daha taban bir dil olsa gerek. şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, 50.000 yıl önce gelmiş olan Adem ve nesli eğer öğretilse bilgisayar programı yapabilecek, uzaya araç gönderebilecek, matematiksel ispatları anlayıp yapabilecek zeka düzeyine yani bizimle hemen hemen aynı ortalamaya sahiptiler. (belki nesli biraz daha düşüktür ama belki) Ama neandertaller ancak kaba aletler yapabilecek ve felsefi düşünceden mahrum olsa gerektir (doğrusunu Allah bilir)
Hz Ademin sakalının olmadığı söyleniyor. doğrudur. ilk defa Hz Şit'te çıkmıştır.
o yaratılırken melekler heryerden toprak mı almışlardır ve önce bir heykel mi yapılmıştır, yoksa bu bir sembol müdür? süzülmüş kara balçık denen şey bir dna çorbası mıdır? yani Hz Adem dünyaya geldiğinde dünyada yaşayan insan benzeri yaratıkların genleri toplanıp ona en güzel şekil verilerek mi Hz Ademin yaratıldığı kastedilmiştir bilmiyorum. Ama şunu itiraf edeyim evrim ne kadar mantıksızsa bu heykel meselesi de o kadar mantıksız. herhalde melekler dünyanın heryerinden genetik kodlar topladılar ve bunlardan Adem yaratıldı.
Asıl şunu söylemek istiyordum. Hz Şit döneminde olması lazım veya Hz İdris... Altıparmak peygamberler tarihinde anlatıyor. o zamanlarda medeni insanlardan farklı vahşi ve dağlarda yaşayan insanlardan bahsediliyor. Bu dağlıların erkekleri çok güçlü ama kadınları çirkindi. medenilerin de kadınları güzel, ama erkekleri onlar kadar güçlü değildi. bunlar arasında mücadele olmuş. Hz Şit veya o zamanki peygamber bunlarla evlenmeyi yasaklamış. bunlar umumiyetle kafirmişler (dağlılar) Nuh tufanına kadar varlıklarının sürdüğünden bahsediyor altıparmak peygamberler tarihi.
bu bahsettikleri dağlılar sizce de neandertaller değil mi? bunu www.google.com dan araştırın. yani neandertal yazıp.
dediğim şeyler mantığa çok uzak değil ve nitekim bize benzeyen fakat anladığımız türden insan olmayan geçmiş türleri açıklar. zaten fethullah Gülen'in amerikada bir ay adlı kitabına bakarsanız başlarda ilk 30 sayfada olması lazım; yaratılışla ilgili bir bahiste; 'sizin ademiniz gibi çok ademler var, sizin nuhunuz gibi çok nuhlar var' diye bir hadisten bahis açar ve bizden önce de Ademin nesli olmayan insan nesilleri yaşamış olabilir der. zira 2,5 milyon yıllık insanları başka türlü açıklamak mümkün değil.
daha bunun gibi pekçok delil var. ama şurası kesin ki; Adem Allah tarafından ve topraktan yaratılmıştır. burada topraktan kastın ne olduğunu Allah bilir. kokuşmuş balçık, süzülmüş kara balçık, kiremit gibi pişmiş toprak... Kuranda bunlardan yaratıldığımızı söylüyor. bu kavramları anlayacak olanlar genetikçiler, biyolojiciler, bilim adamları veya düşünenlerdir.
diğer bulduğumuz fosiller de öyle veya böyle, ister başka bir türden, ister bir varyanstan dönüştürülerek yani evrilerek olsun isterse de yoktan olsun, ne olursa olsun Allah tarafından yaratıldı. bunlar birbirinden midir yoksa Allahtan mıdır sorusu kötü bir sorudur. şuna benzer: 'seni anan mı doğurdu yoksa Allah mı yarattı? ' önce Allahın yaratmasının bizim yüzeysel fikirlerimizden farklı olduğunu anlamak lazım. Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. genellikle birşeyi birşeyden yaratır. ama nedense biz Onun yaratışını hep yoktan var etme olarak düşünürüz. oysa vardan var edilmişler de onun yaratıklarıdır.
daha bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama burda keseyim. bu konuda fikri olan varsa yazsın özel görüşmek isteyen varsa [email protected] a yazsın.
mesela konuştuğumuz türkçe, azerbaycan türkçesi... ikisi birkaç yüzyıl önce ayrılmış ve evrilmiştir. Allah bu iki dili lap diye bugünkü şekilleriyle mi yarattı? mesela türkçedeki 'iyi' kelimesi. eskiden 'eyi' değil miydi? hatta göktürk döneminde 'edgü' değil miydi? 'ben' azericede 'men' değil midir? bunlar aynı köktendir. tatarcada 'min' dir. tatarcayla daha uzun süre önce ayrılıp izole oldu ve yüzyıllar sonunda oluşan evrimle farklılaştı bu diller. belki 3000 yıl önceki 'Hunca' Türkiyelilerin, azerilerin, özbeklerin, kırgızların, kazakların,... hatta yakutların çuvaşların ortak atasıydı. bu tek bir ata farklı coğrafyalarda evrim geçirerek bugünkü türk dilleri oluştu.
sonra bütün hint-avrupa dilleri aynı kökendendir. gramer olarak benzerler. ortak temel kelimeler de çoktur. ingilizceyle almanca, fransızca, ispanyolca, şüphesiz latincenin ardıllarıdır. ondan türemişlerdir. Arapçada 'ente' sen demektir. ibranicede ise 'ent' bu diller de çok yakındır ve ortak kökten gelirler. temele inersek tüm diller aynı kökenden ve tek bir dilden türemiştir. Darwinin 'türlerin kökenini' bilmem ama bütün 'dillerin kökeni' ortaktır. kimse 1500 lü yıllarda Yavuz Sultan Selim; 'ya sen şimdiye dek bizi kimle bilürdün? ' demiştir. o zamanın osmanlıcasından sonra Allah yeni bir dil göndermedi. veya açıkça göndermedi. ağızdan ağıza osmanlıca değişerek şimdiki türkçe oluştu ve hala değişiyor.
demek istediğim şu ki; herşeyin değiştiği bir dünyada türlerin de kazık çakmış gibi milyonlarca yıl hiç değişmeden kalması Allahın yaratışına aykırı gibi. Ama bunun olması (haşa) Allahın yokluğunu ispatlamaz. hatta varlığını teyid eder. o böyle takdir etmiştir.
doğrusunu Allah bilir (c.c)
bu kavramı öncelikle tartışacaksak amigo zihniyetiyle değil, bilimsel olarak tartışmalıyız. yani 'olmaz öyle şey, höt, Allahsız kafirler' gibi veya 'bu saçmalık, buna inanmak geri zakalılık, aptallık, öküzlük, maymunluk' gibi hakaretlerle bu teoriyi çürütemeyeceğiniz gibi, bu güzel kurgulanmış teorinin şüphe hasıl ettiği insanları da şüpheden kurtaramazsınız.
herkesin düşüncesine saygı duyarım ama,benim için saçmalık
Evrim teorisi dünyayı evirip çevirmiş fakat sonunda teorisiyle birlikte maymunlara sabah kahvaltısında muzla birlikte yedirilerek tarihe gömülmüş basit bir Darwin Dini dir.Raslantılar amaç oluşturamaz kardeşler...
evrim teorisi kısmen doğru (canlıların basitten komplekse gitmesi)
kısmen yanlış (maymun meselesi)
yanlış olan tarafı hem taraftarları ham karşıtları tarafından abartılıyor
BİZ MAYMUNLAR ATALARIMIZI KAFESE KOYACAK KADAR MAYMUNUZ
YARATILIŞ GERÇEĞİNDEN KAÇANLAR nereye alooo meydey ? ? : :)))
Ya ben bu evrim teorisini anlamıyorum ha.Okulda hocamız araştırma görevi verdi,araştırıyoruz işte.Yok maymundan geliyormuşuz,yok balıklar denizden sıkılıyo uçuyo,yok karadan sıkılıyo denize dönüyo.Aman kafam basmıyo buna.Açıkçası inanmıyorum sanki.
Geçenler de Nasyonel coğrafya da balıklar la ilgili bir belgesel izliyorum.Dedi ki sunan zat 'Bu balık karnının alt kısmında elektrik üreten kaslar geliştirdi evrim süresince '
Ya nasıl ya.. yani balık kalkıp 'ya benim nie elektrik üreten kasım yok karnımın alt kısmında ' die düşünüp bunumu geliştirdi..
Ama benim gülmekten karnımın ağrıdığı doğru :)
Balıklar karaya çıkmışlar denizden sıkılıp.. sonra uçmuşlar sonra sıkılıp tekrar denize dönüp balina olmuşlar.. ne bu ya..
Çocukluumda bir çizgi film vardı 'değiş tonton hop hop hop ' derdi.. bu da öyle sanırım..
Maymundan geldiklerini halen daha iddia edenlere sorulacak tek sorum 'anne tarafında mı yoksa baba tarafındanmı 'dır.
tamamen doğru olmamakla beraber tamamen yanlış da olmayan bir teori. türlerin birbirine dönüşmesi ve ilk canlının oluşumu saçmalık ama bir türün yeni özellikler kazanabilmesi ve doğal seleksiyon gayet mantıklı şeyler.
İnsan olmakla yüceltecekseniz yüceltin kendinizi zaten tek çıkar yol bu sizler için.
Mantıksız olduğu iddia edilelirse en fazla adem ve havva kadar mantıksız olan, insanların yaşamın oluşumu karanlığını aydınlatma çabasıyla ürettikleri teoridir.
uzun yola çıkmaya hüküm giydik...
maymunların yöresinde nasibimiz kalmadı...
ay yoksa siz hala...anne annenizin margarini mi kullanıyorsunuz..çok banal...
aslinda evrim de bir yerde termodinamige aykiri degil midir?
termodinamigin ikinci kanununa gore maximum duzensizlige gidecegine gore hersey, canlilar niye daha duzenli ve karmasik sistemlere evrimlesmektedir?
ya da evrim gecici bir olaydir, sonunda gene tek hucreli canlilara donecegiz. ya da hepimiz olecez.
aslinda soylemek istedigim evrim de bir teoridir. destekleyen bir suru kanit olmasinini yani sira,
kendisini desteklemeyen kanitlar da vardir. yaratilis bilimcilerine gore bazi kanitlar zorlamadir.
Hâlâ bu safsataya (kanun) gözüyle bakabilen, birkaç akıldan yoksundan başka kim var. Akıldan daha da yoksun olanlar!
Bunlarda iddiayi ortadan kaldiran bir yanit yok ki,
bir kismi 'evet öyledir ama, zaten...' gibi viraj cevaplar...
iddialari hep iddia ile cevapliyor..
deney sonucu bir net yanit yok ortada,
hep yuvarlak cevaplar..
göz evrimlesemez iddiasinin cevabi, hayvanlarin gözleri insanlarinki kadar net degil ama görüyor,
evrim yasamin ilk yeryüzünde nasil basladigini aciklayamaz szünün güya cürütüldügü laflara bakin...
-ebilir,
-mis olabilir...
vs. vs.
Bu yaratiliscilarin sacmaliklarini cürüten bir cevap degildir,
yaratiliscilarin iddialarina veya senin dilinle söyleyelim saldirilarina bir cevap denemesidir..
AMa ortada iddiayi cürütecek kadar kesin cevaplar yok..
Bir iddia bu laflarla cürütülmez..
Bizim takiminkiler yazdilarsa kesin karsi tarafi hezimete ugratmistir yaklasimi ile tezahürat esliginda yaratiliscilarin sacmaliklarini cürüten sözler dersen
böyle cogu zaman fisss cikar sonu..
Bilim artik kesin sonuc iddiacisi degil..
Bilebildigi kadar bilmeye calisiyor..
Ama karsi takima gol atma heveslisi bilm adamlari,
onlar bile kesin konusmamislar yazidan anlasildigi kadariyla,
ama cumburiyet olayi tezahürat esliginde veriyor..
sark kurnazligi...
meselenin özünden ziyade yaratiliscilarin iddialarinda yan unsur olan yarim göz görür mü görmez mi üzerinde duruyor...
gözün evrimlestigine dair elle tutulur bir kanit?
evrim teorisi gibi bir sacma batil inanisa 7 dakika bile cok...
yaratilis kanunu henüz aksi ispatlanamamis bir kanundur.
insanin ömrü zaten o kadar yil yok..
daha önce cok daha farkli canlilar vardi, onlardan toptan ortadan kaldirildi ve yerine insan ikame edildi..
sacmalik gözüyle bakarsan her sey sacmaliktir.
insanin maymundan evrildigi mesela bana cok komik gelir..
Bunun neresi biimsel anlamiorum..
Bizdeki yaratilis teorisi diye ortaya atilanlar, Amerika'da yillardir bu isi billimsel olarak izah etmeye ugrasan degerli bilim adamlarinin ifadelerinin karikatürü...
milyon yildir evrilmemis canlilar,
sanki bir kac yil önce evrilmisnin fosilini buldular da..
hikaye.
evrim teorisi tam bir bilimsel scharlatanlik...
henüz teori...
kanun ol da gel...
Yaratılışçıların fikirlerini internetten araştırdım birkaç ayetten garip benzetmelerden(yok uçak hurdalıkta kendi kendine oluşamıormuş gibsinden) birkaç bilimadamının cımbızla seçilip çıkartılmış birkaç lafından, evrimcilere edilen hakaretlerden başka bir şey yoktu.Bir de evrim teorisinden büyü diye bahsediliyor, hiç bilimsel bir ortamda büyüden bahsedilirmi.Bazı bilgilrde çok çarpıtılmış mesela bir kaç fosil resmi var 400 milyon yıl önceki bilmemne böçeği bilmem ne haşeresi resmi bu günkü ile ayni hani evrim gibisinden, ama evrimciler zaten bir çok hayvanın milyonlarca yıldır evrimleşmediğini kabul ediyor, en iyi örneklrden biride deniz anaları.Peki neden 400 000 000 yıl öncesine dayanan insan fosili bulunamıyor.İnsan gibi karmaşık bir canlıya sıranın gelmesi uzun sürer de ondan.Ha bi de 7 dakikalık bir belgesel seyrettim adamlar 7 dakikada evrimi çürütmüşler, daha ne diim Bütün bunlara kim inanır, sadece dini duyguları sömürülen halk.
Bazi iddialar bilimsel iyiniyetle arastirilan ve ortaya konan veriler falan degildir..
Ta ortacagdan önce bile insanin maymundan evrildigine dair iddialar vardi ve bu iddialar da bir mezhep gibi bir gelenek gibi müridlerince ispatlanmak, mesrulastirilmak icin yogun bir gayretle hala pazarlanmaya calisiliyor...
Evrim teorisi hala ispatlanmamış, bilimsel gerçekliğe (gözlem, deney, sonuç) dayanmayan sadece gözlemlerden elde edilen GÖRÜŞLERdir.... Darwanistçiler ya da Modern Darwanistçiler ortaya ne kadar kafaları karıştıracak düzeyde yığınca fikirler atsada hala bahsedilen o ünlü 'ara geçiş fosil(ler) ' bulunamamıştır.
Bu arada İslamiyet bir bilim dalı değil, bilim üzerinde gelmiş bir DİNdir. Rüya, uydurulmuş, atmasyon olduğu daha ispatlanmamış. Daha 7. yüzyılda dünyanın yuvarlıklığını, parmak izi, her canlının sudan yaratılışını, yörüngeleri, genetiği vb. keşfedilmiş ya da daha keşfedilmemiş (veya kara delik gibi ispatlanmamış) bir çok olguyu içinde bulunduran Kitab'ıyla hala gerçekliğini ve orjinalliği ilede bütünlüğünü sürdürmektedir. Bugün İslam tarihi ve din bilgisi eksik olan kişiler tarafından umursanmasa da 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam Aleminde ki gelişmelerle çağımızda ki ileri bilimin ana temelleri atılmıştır (bkz. İlim)
Bu konuda bir fikir anlayışına varmak, malesef Darwin'in ancak kitabının sonunda karşı çıktığı Tanrının varlığı konusuyla, zorlaşmış... bilimsellikten tamamen uzaklaşıp ideoloji savaşına dönmüştür.
Ama ne din bilimi, ne bilim dini dışlaması yapıları bakımından mümkün değildir. Umarım yüzyılımız da yaşanan bilim yobazlığını farkına varan kişiler, bu konuda daha duyarlı olup, dinlerinde içine düştüğü bu çukardan ilimin bütünlüğü ile kurtulur.
Günümüzde her türlü medyatik yayından, eğitime kadar dünyanın bir çok yerinde evrim teorisi ispatlanmış gibi yayınlanırken acaba teorinin kanun gibi kabul edilmesi bilime ve topluma ne kadar zarar verilebileceği hiç düşünülmüyor mu? Biz insanın tarih boyunca verdiği zararı bile dinlere mal ederken, belli ki bu zararı da sola, sağa mal ediceğiz...