BEN Mİ......? 1- Kendimi sadece “Müslüman” olarak niteler, bu sıfatımın önüne herhangi bir mezhep, tarikat, cemaat vb. bir oluşum ismi kullanmayı inancıma hakaret kabul ederim! 2- Kişilerin benimsedikleri her türden dini inanış, felsefi veya siyasi görüşü alt kimlik, “insanlığı” ise üst kimlik telakki ederek, insan olmayı başarabilenlerin alt kimliklerine takılıp kalmam! 3- İnsanın kendi tercihi olmayarak sahip olduğu “ırkını” yok saymasını da, üstünlük aracı görmesini de ontolojik bir sapma olarak görür, evrensel ahlaki/fıtrî değerlerle çatışmadığı sürece giyim-kuşam, örf ve adetler vs. bağlamında Türk’ün Türk gibi, Arap’ın Arap gibi yaşamasının ilahi iradeye muvafık olacağına inanırım! 4- “İnsan” olmadan “Müslüman” olunamayacağından hareketle, fertlerle ilişkilerimizde (hukuki, ticari, komşuluk, arkadaşlık vs…) yerdekilerin bizden razı olacağı insanî-ahlâkî tutumu sergileyemediğimiz sürece Göktekinin bizden hoşnut olmayacağına içtenlikle inanırım! 5- Bu zaviyeden bakıldığında; benim nazarımda insanların saygınlığını, Yaratan’a karşı tuttukları oruç, Kâbe'ye yaptıkları seyahat, kıldıkları namaz veya çektikleri tesbihat değil, yaratılana karşı gösterdikleri insanî tavırlar belirler! 6- Putperestliğin “şahısperestlik” olduğu ve Allah’ın her bir insanı birey olarak akıl ve muhakeme gücüyle yaratmış olduğundan hareketle, sıfatı ne olursa olsun (hacı, hoca, şeyh, mürşit, kutp, gavs, lider, kâinat imamı vs.) kerameti kendinden menkul yarı tanrılara kayıtsız şartsız itaat etmeyi yaratılış kodlarıma ihanet kabul ederim! 7- Kimsenin Yaratan’dan daha merhametli olamayacağının da ötesinde, Allah’ın ilahlık yetkilerine müdahale ve adam kayırmacılık (torpil) anlamına geleceğinden dolayı gerek dünya gerekse ahret hayatım için Allah’la arama aracılar (şefaatçiler) koymayı itikadî bir sapma olarak değerlendiririm! 8- Hiçbir kimsenin hiçbir inancı kabul etmeye zorlanamayacağı gibi, hakaret ve küfür içermediği sürece düşüncelerime karşı çıkılmasını insani olgunlukla karşılarım. Zira bilirim ki, “Bârikâ-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar!” 9- Doğruların insanlığın ortak değerleri, yanlışların ise yine insanlığın ortak sorunları olduğu ilkesinden ve sadece ölülerin ve delilerin fikirlerinde sabit kalacağından hareketle, doğru kimden gelirse gelsin idrak edebildiğim oranda düşüncelerimi değiştirir ve doğruyu kabul ederim. Çünkü ben fikirlerimin kölesi değil efendisiyim! 10- Düşünmeden bilgi sahibi, bilgi sahibi olmadan da fikir sahibi olunamayacağı muhakkaktır. Bildiğim konularda konuşmayı, bilmediğim konularda ise susmayı ERDEMLİLİK kabul ederim! -a.doğantemur-
Kendimizi, herkese çekidüzen vermekle görevli din jandarması veya zaptiyesi olarak olarak görmemiz kibirli dindarlık hastalığını doğurur. Bu tür dindarlık, çatışmacı ve kavgacı dindarlıktır. Bir başkası bizim gibi inanmıyor veya düşünmüyorsa kendi tercihidir. O tercihe saygı duyabilmek insanca bir tutumdur. Bırakalım herkes inancını eksik veya tam bildiği gibi yaşasın. Biz inandığımız dini başkalarına değil kendimize çeki düzen vermek, kendimizi inşa ve tamamlamak için kullanalım. Lütfen..
İnsanlar başka insanlar tarafından güdülecek koyunlar değildirler; yada olmamalıdırlar!
Kendi akıl ve iradelerini kullanarak belirli kararlar verip bu kararların sonucuna ait sorumluluğu yüklenmeleri gerekir!
Akıl ve iradesini kullanmayıp bunları başka insanlara teslim edenler için söyleyecek sözüm yok!
Geçimini kazanmak için yapacağın meşru işler Kuran'dan uzak kalmana kendine ait bir yorumunun olmamasına bahane teşkil etmez!
Zekeriya Beyaz yada İsmail Nacar yada diğerleri bir konu hakkında hüküm verdiklerinde bunlar din adamı söylediklerini kabul etmeliyim ukalalık etmemeliyim mi diyeceksin!
Mezhepler Hz Muhammed (a.s.) ın hakka yürümesinden sonra imamların Efendimizin yaşamını örnek almalarıyla ortaya çıkmış olup hepsi Hak'tır. Lakin bunların içinde en esnek olanı İmamı Hanefi'nin önderliğindeki Hanefi mezhebidir. Her nekadar falanca mezhepteniz desekte zaman zaman bilerek yada bilmeyerek diğer mezheplere de uyuyoruz. Mühim olan herşeyden öte Peygamberimizin ahlakını örnek almaktır. Selam Hz Muhammed (a.s.) , ehlibeyt ve dostlarına.....
İslamın emir ve uygulayışlarını durum, zaman ve mekana göre açıklamak ve yol göstermek... ! ! ! (emirlerin açılışını ve uygulayışını, sünnet ve istişare ışığı altında yaymak ve kolaylaştırmak)
Dört hak mezhep vardır...1- Hanefii 2- Şafii 3- Maliki 4- Hanbeli...
Bu dört büyük mezhep imam-ı çok engin bilgi ve ilme sahip olan, büyük alimler ve ilim deryalarıdır...
neden ve nasıl çıktığı muammalı.. eğer cemel olayından sonra çıkmışsa büyük bir salaklık... çünkü mümin mümini vurmuştur bu olayda... Kılıçlarını başkalarına değil de kendilerine kullanmışlardır... Ne kadar büyük bi aymazlık bu... hani bi tek o kılıçlar münafıklara çıkardı işine gelince kendine de çıkıyomuş demek ki...
Mezheple holiganlık ifadeleri birbirinden ne kadar da uzak ve birbirine ne kadar da soğuk duruyorlar. Öyle ya ‘holigan özellikle futbolda fanatizmi besleyen ve çevreye zarar vermeye eğilimli taraftar, serseri, hayta’ demektir. Mezhep ise bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri anlamında kullanılır.
Bilindiği gibi Peygamberimiz (S.A.V.) hayatta iken herhangi bir mezhebe ve müçtehide ihtiyaç duyulmuyordu. Çünkü peygamberimiz doğrudan doğruya meseleleri ve ilgili hükümleri birinci kaynağından, yani vahiyden alıyordu. O, Rahman’a kavuştuktan sonra mezhepler de yavaş yavaş oluşmaya başladı. Bilindiği üzere mezhep konusu uzun yıllardan beri tartışılagelmektedir. Bazıları mezhepleri ayrık otu ve ihtilaf unsuru olarak görmektedir. Fakat durum hiç de öyle söylendiği gibi değildir. Hak mezhepler ihtiyaçtan ötürü doğmuşlardır. Birbirine düşman ve muhalif değillerdir.
Mezhepler kendi içinde itikadî ve amelî olmak üzere ikiye ayrılır. İslam’ın nasıl yaşanacağına dair Kur’an, sünnet ve mezhepler bize yol göstermektedir. Birden çok hak mezhebin varlığı ise hadiselere bakış açısının farklılığından kaynaklanmaktadır. Fakat bu ayrılıklar imanî hususlarda görülmemektedir. Mezhepler İslam’ın büyük imamlar tarafından yorumlanmasıdır. Bu imamların hepsi de ihlâslı ve takva sahibi Müslümanlardır. Bunların Müslümanlarca eleştirilmesi mevzubahis değildir. Mezhep ayrılıklarının özünde anlayış ve yorum farklılıkları yatmaktadır. Konuyu daha iyi kavratmak için yaşanmış bir hadiseyi dikkatlerinize sunmak istiyorum:
Hz. Peygamber Efendimiz namaz kılarken mübarek alınlarına taş batar ve alınları kanar. Hz. Ayşe (r.a.) validemiz taşı Peygamber Efendimizin alnından alarak yere atarlar. Resulullah Efendimiz yeniden abdest alarak namazlarını kılarlar. Hanefi mezhebi imamı, İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri ile Şafii mezhebi imamı, İmam Şafii Hazretleri abdesti bozan meseleleri ele alırken bu meseleyi değerlendirirler. İmam-ı Azam Hazretleri, “Peygamber Efendimizin alnına batan taş kan çıkardığı için efendimiz abdest almıştır.” hükmüne varırken; Şafii Hazretleri abdestin bozulmasını Hz. Ayşe (r.a.) validemizin Peygamber Efendimizin alnına dokunmasına bağlamıştır. Böylece Hanefi mezhebinde az bir kan abdesti bozan sebeplerden biri olurken, Şafii mezhebinde kadının temasıyla abdestin bozulması kaide olarak benimsenmiştir. Bu yorumların hiçbirini yanlış olarak niteleyemeyiz. İkisi de doğrudur, hangi mezhebe inanıyorsanız onun anlayışını benimsersiniz. Üstelik mezheplerin yaklaşımlarının faklılıkları bazen değişik kolaylıkları da beraberinde getirmektedir. Demek ki bunda da rahmet vardır.
Dikkat edilince görülecektir ki hak mezhep imamları İslamî hakikatlerde ayrılığa düşmemişlerdir. Sadece bir kısım İslamî uygulamalarda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Bu aslında ayrılık değil, dinî zenginliktir. Hem mezhep imamları ve onların taraftarları birkaç istisna dışında hiçbir zaman birbirleriyle kavgalı olmamışlardır. Dört büyük hak mezhebin sadece uygulamalarında farklılıklar görülmüştür. Hiçbir mezhep ötekinin uygulamalarını küçük düşürücü ve yalanlayıcı bir tutum içerisinde olmamıştır. Bu mertebeye gelmiş insanlarda fitne ve fesat aramak içimizdeki kirin zahire yansımasından başka bir şey değildir. Maliki mezhebi kurucusu İmam Malik, mezhebine dair bakış açılarıyla ilgili olarak “Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen de isabet ederim. Bu sebeple benim rey ve içtihadımı inceleyiniz. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul ediniz, bulmazsanız reddediniz.” demiştir.
Kim ne derse desin mezheplerin dinî yorumlarının farklı olması aslında Müslümanlar için nifak değil, rahmettir. Nitekim Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” buyurarak buna işaret etmiştir. Hem bizler onca imanî zaafımıza rağmen kalkmış mezhepleri, onların büyük imamlarını ve verdikleri fetvaları tartışıyoruz. Dünyada ve Türkiye’de suni bir mezhep karmaşası almış başını gidiyor. Dört hak mezhebin dışında başka mezhepler oluşturuluyor. Dört hak mezhebin dışındaki bu yeni mezheplerin taraftarları aynı Allah’a, aynı kitaba(Kur’an-ı Kerim) , aynı peygambere(Hz. Muhammed) inandıkları halde maalesef ağır sözlerle birbirini rencide ediyorlar.
Türkiye’de yaşayan bazı kesimler Şiileri ve Vahhabileri Müslüman kabul etmiyorlar. Aslında bazı konularda farklılıklar olsa da Şiilerle Vahhabilerin imanî konularda bizden pek de farklılıkları yoktur. Allah’ımız, kitabımız, peygamberimiz aynı olduktan sonra ayrıntılara takılıp kalmanın kime ne faydası vardır? Bunca birin yanında ikilik neden? Kişilerin Müslümanlığını tayın etme ve onaylama yetkisi kimseye verilmemiştir.
Şurası açıkça bilinmelidir ki kimsenin cennete veya cehenneme bilet kesmeye hakkı ve hükmü yoktur. Özellikle Batılılar, savaş meydanlarında yenemedikleri Müslümanları bölüp fırkalara ayırmak için asırlardan beri uğraştılar. Bunu, önlerindeki lokmayı kolay yutmak için yaptılar. Bizler de onların basit oyunlarına alet olduk. Küçüldük, eridik, yok olduk.
Birileri mezhep holiganlığı yaparak Müslümanların gücünü kırıyor. İslâm düşmanlarının bu kötü oyununa gelmeyelim. Birlerimizin çokluğu bizi birliğe ve kurtuluşa götürsün. Mümin ölçü üzere hareket eder. Müslüman’a holiganlık, hele de mezhep holiganlığı hiç yakışmaz. İman kardeşliği bağı bizi birbirimize sıkı sıkıya bağlamalıdır.
Hangi mezhepten olursa olsun Müslümanlar kardeştirler. Kardeşlerin arasına fitne tohumları ekenlere müsaade etmeyelim. Tevhid inancıyla hareket edenleri kucaklayalım. Mezheple holigan kelimeleri yan yana hiç de şık durmuyorlar. Hiçbir konuda fanatizme ve holiganlığa tevessül etmeyelim. Söz konusu olan mezhepse hassasiyetimizi ikiye katlayalım; asla bölücü ve ayrıştırıcı olmayalım. Çünkü İslâm vahdet ve tevhid dinidir.
BÖLÜCÜLÜK, TEK OLAN DÜZ YOLU LABiRENTE ÇEViRMEK.ALLAH(C.C) VE HZ.PEYGAMBERiN (S.A.V) TEK OLAN KURTULUS YOLUNUN LABiRENTE ÇEVRiLMiS HALi.ÇIKIS YOLUNU BULABILENE NE MUTLU!
mezhep zel he be harflerinden olusur.. gidecek mekan anlamindadir hizb ise hi (hirlatmali) zel ve be harflerinden olusur. grup anlaminda...
aralarindaki alakayi isimlendirmek icin eski arapca talebelerinin okudugu onlarca cesit alakayi anlatan alaka diye bir kitabi karistirmka lazim, belkki tesadüfen bir seylere rastlanir. Pikar o kitabi okumustu herhalde, duyarsa belki bir el atar...
' İnanç yolu. Arapça bir düşünce yada sanıya uyma anlamındaki ZEHAB sözcüğünden türemiştir. Din anlamını dile getirir.sonradan aynı dinin birbirinden ayrılan anlayışlarını da adlandırmıştır. Bu anlamda örneğin Protestanlık, Hristiyanlığın bir mezhebi; Hanefilik , Müslümanlığın bir mezhebidir. Mevlevilik ise bir tarikattır. Tarikat gizemsel yolu ifade eder.' ' Bir dinin görüş ve anlayış sebebiyle ortaya çıkan kollarından herbiri.- Öğreti. - Anlayış, görüş. ' Yukarıda iki ayrı sözlükten alıntılar yaptım. İnsanların aynı Tanrı ya, peygamberlerine ve kitaplarına inandıkları bir durumda neyi paylaşamadıklarını anlayamadığım ve yüzyıllardır kavga etmelerine aklım ermediği ve anlamaya çalıştığım için bu kavramı eklemiştim. Hassas bir konu görüntüsü veriliyor ve bu durum kullanılıyor diye düşünüyorum. Yüzyıllar önce konu iktidar kavgası ise, günümüzde Hilafet kalktığına göre paylaşamadıkları bir şey olmamalı diye düşünüyorum.
BEN Mİ......?
1- Kendimi sadece “Müslüman” olarak niteler, bu sıfatımın önüne herhangi bir mezhep, tarikat, cemaat vb. bir oluşum ismi kullanmayı inancıma hakaret kabul ederim!
2- Kişilerin benimsedikleri her türden dini inanış, felsefi veya siyasi görüşü alt kimlik, “insanlığı” ise üst kimlik telakki ederek, insan olmayı başarabilenlerin alt kimliklerine takılıp kalmam!
3- İnsanın kendi tercihi olmayarak sahip olduğu “ırkını” yok saymasını da, üstünlük aracı görmesini de ontolojik bir sapma olarak görür, evrensel ahlaki/fıtrî değerlerle çatışmadığı sürece giyim-kuşam, örf ve adetler vs. bağlamında Türk’ün Türk gibi, Arap’ın Arap gibi yaşamasının ilahi iradeye muvafık olacağına inanırım!
4- “İnsan” olmadan “Müslüman” olunamayacağından hareketle, fertlerle ilişkilerimizde (hukuki, ticari, komşuluk, arkadaşlık vs…) yerdekilerin bizden razı olacağı insanî-ahlâkî tutumu sergileyemediğimiz sürece Göktekinin bizden hoşnut olmayacağına içtenlikle inanırım!
5- Bu zaviyeden bakıldığında; benim nazarımda insanların saygınlığını, Yaratan’a karşı tuttukları oruç, Kâbe'ye yaptıkları seyahat, kıldıkları namaz veya çektikleri tesbihat değil, yaratılana karşı gösterdikleri insanî tavırlar belirler!
6- Putperestliğin “şahısperestlik” olduğu ve Allah’ın her bir insanı birey olarak akıl ve muhakeme gücüyle yaratmış olduğundan hareketle, sıfatı ne olursa olsun (hacı, hoca, şeyh, mürşit, kutp, gavs, lider, kâinat imamı vs.) kerameti kendinden menkul yarı tanrılara kayıtsız şartsız itaat etmeyi yaratılış kodlarıma ihanet kabul ederim!
7- Kimsenin Yaratan’dan daha merhametli olamayacağının da ötesinde, Allah’ın ilahlık yetkilerine müdahale ve adam kayırmacılık (torpil) anlamına geleceğinden dolayı gerek dünya gerekse ahret hayatım için Allah’la arama aracılar (şefaatçiler) koymayı itikadî bir sapma olarak değerlendiririm!
8- Hiçbir kimsenin hiçbir inancı kabul etmeye zorlanamayacağı gibi, hakaret ve küfür içermediği sürece düşüncelerime karşı çıkılmasını insani olgunlukla karşılarım. Zira bilirim ki, “Bârikâ-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar!”
9- Doğruların insanlığın ortak değerleri, yanlışların ise yine insanlığın ortak sorunları olduğu ilkesinden ve sadece ölülerin ve delilerin fikirlerinde sabit kalacağından hareketle, doğru kimden gelirse gelsin idrak edebildiğim oranda düşüncelerimi değiştirir ve doğruyu kabul ederim. Çünkü ben fikirlerimin kölesi değil efendisiyim!
10- Düşünmeden bilgi sahibi, bilgi sahibi olmadan da fikir sahibi olunamayacağı muhakkaktır. Bildiğim konularda konuşmayı, bilmediğim konularda ise susmayı ERDEMLİLİK kabul ederim!
-a.doğantemur-
Kendimizi, herkese çekidüzen vermekle görevli din jandarması veya zaptiyesi olarak olarak görmemiz kibirli dindarlık hastalığını doğurur. Bu tür dindarlık, çatışmacı ve kavgacı dindarlıktır. Bir başkası bizim gibi inanmıyor veya düşünmüyorsa kendi tercihidir. O tercihe saygı duyabilmek insanca bir tutumdur. Bırakalım herkes inancını eksik veya tam bildiği gibi yaşasın. Biz inandığımız dini başkalarına değil kendimize çeki düzen vermek, kendimizi inşa ve tamamlamak için kullanalım. Lütfen..
Ahmet Yavaş..
İnsanlar başka insanlar tarafından güdülecek koyunlar değildirler; yada olmamalıdırlar!
Kendi akıl ve iradelerini kullanarak belirli kararlar verip bu kararların sonucuna ait sorumluluğu yüklenmeleri gerekir!
Akıl ve iradesini kullanmayıp bunları başka insanlara teslim edenler için söyleyecek sözüm yok!
Geçimini kazanmak için yapacağın meşru işler Kuran'dan uzak kalmana kendine ait bir yorumunun olmamasına bahane teşkil etmez!
Zekeriya Beyaz yada İsmail Nacar yada diğerleri bir konu hakkında hüküm verdiklerinde bunlar din adamı söylediklerini kabul etmeliyim ukalalık etmemeliyim mi diyeceksin!
Her insan ilmi, anlayışı ve yaptıkları kadardır!
başlarda islamı farklı bölgelerde farklı içtihatlarla yaşamak için kurulmuş.günümüzde ise islamı bölmek parçalamak için kullanılıyor
Mezhepler Hz Muhammed (a.s.) ın hakka yürümesinden sonra imamların Efendimizin yaşamını örnek almalarıyla ortaya çıkmış olup hepsi Hak'tır. Lakin bunların içinde en esnek olanı İmamı Hanefi'nin önderliğindeki Hanefi mezhebidir. Her nekadar falanca mezhepteniz desekte zaman zaman bilerek yada bilmeyerek diğer mezheplere de uyuyoruz. Mühim olan herşeyden öte Peygamberimizin ahlakını örnek almaktır. Selam Hz Muhammed (a.s.) , ehlibeyt ve dostlarına.....
ban bir ALLAHIMI birde HZ.MUHAMMET s.a.v. bilirim...onlara inanır elimden geldigince ibadetimi yapmaya calışırım.......gerisini anlamam
Bir şeyi yok etmek istiyorsan onu önce parçalaman gerekir.
Müslüman müslümana cihat ilan eder mi?
İslamın emir ve uygulayışlarını durum, zaman ve mekana göre açıklamak ve yol göstermek... ! ! ! (emirlerin açılışını ve uygulayışını, sünnet ve istişare ışığı altında yaymak ve kolaylaştırmak)
Dört hak mezhep vardır...1- Hanefii 2- Şafii 3- Maliki 4- Hanbeli...
Bu dört büyük mezhep imam-ı çok engin bilgi ve ilme sahip olan, büyük alimler ve ilim deryalarıdır...
neden ve nasıl çıktığı muammalı.. eğer cemel olayından sonra çıkmışsa büyük bir salaklık... çünkü mümin mümini vurmuştur bu olayda... Kılıçlarını başkalarına değil de kendilerine kullanmışlardır... Ne kadar büyük bi aymazlık bu... hani bi tek o kılıçlar münafıklara çıkardı işine gelince kendine de çıkıyomuş demek ki...
MEZHEP HOLİGANLIĞI
M.NİHAT MALKOÇ
Mezheple holiganlık ifadeleri birbirinden ne kadar da uzak ve birbirine ne kadar da soğuk duruyorlar. Öyle ya ‘holigan özellikle futbolda fanatizmi besleyen ve çevreye zarar vermeye eğilimli taraftar, serseri, hayta’ demektir. Mezhep ise bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri anlamında kullanılır.
Bilindiği gibi Peygamberimiz (S.A.V.) hayatta iken herhangi bir mezhebe ve müçtehide ihtiyaç duyulmuyordu. Çünkü peygamberimiz doğrudan doğruya meseleleri ve ilgili hükümleri birinci kaynağından, yani vahiyden alıyordu. O, Rahman’a kavuştuktan sonra mezhepler de yavaş yavaş oluşmaya başladı. Bilindiği üzere mezhep konusu uzun yıllardan beri tartışılagelmektedir. Bazıları mezhepleri ayrık otu ve ihtilaf unsuru olarak görmektedir. Fakat durum hiç de öyle söylendiği gibi değildir. Hak mezhepler ihtiyaçtan ötürü doğmuşlardır. Birbirine düşman ve muhalif değillerdir.
Mezhepler kendi içinde itikadî ve amelî olmak üzere ikiye ayrılır. İslam’ın nasıl yaşanacağına dair Kur’an, sünnet ve mezhepler bize yol göstermektedir. Birden çok hak mezhebin varlığı ise hadiselere bakış açısının farklılığından kaynaklanmaktadır. Fakat bu ayrılıklar imanî hususlarda görülmemektedir. Mezhepler İslam’ın büyük imamlar tarafından yorumlanmasıdır. Bu imamların hepsi de ihlâslı ve takva sahibi Müslümanlardır. Bunların Müslümanlarca eleştirilmesi mevzubahis değildir. Mezhep ayrılıklarının özünde anlayış ve yorum farklılıkları yatmaktadır. Konuyu daha iyi kavratmak için yaşanmış bir hadiseyi dikkatlerinize sunmak istiyorum:
Hz. Peygamber Efendimiz namaz kılarken mübarek alınlarına taş batar ve alınları kanar. Hz. Ayşe (r.a.) validemiz taşı Peygamber Efendimizin alnından alarak yere atarlar. Resulullah Efendimiz yeniden abdest alarak namazlarını kılarlar. Hanefi mezhebi imamı, İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri ile Şafii mezhebi imamı, İmam Şafii Hazretleri abdesti bozan meseleleri ele alırken bu meseleyi değerlendirirler. İmam-ı Azam Hazretleri, “Peygamber Efendimizin alnına batan taş kan çıkardığı için efendimiz abdest almıştır.” hükmüne varırken; Şafii Hazretleri abdestin bozulmasını Hz. Ayşe (r.a.) validemizin Peygamber Efendimizin alnına dokunmasına bağlamıştır. Böylece Hanefi mezhebinde az bir kan abdesti bozan sebeplerden biri olurken, Şafii mezhebinde kadının temasıyla abdestin bozulması kaide olarak benimsenmiştir. Bu yorumların hiçbirini yanlış olarak niteleyemeyiz. İkisi de doğrudur, hangi mezhebe inanıyorsanız onun anlayışını benimsersiniz. Üstelik mezheplerin yaklaşımlarının faklılıkları bazen değişik kolaylıkları da beraberinde getirmektedir. Demek ki bunda da rahmet vardır.
Dikkat edilince görülecektir ki hak mezhep imamları İslamî hakikatlerde ayrılığa düşmemişlerdir. Sadece bir kısım İslamî uygulamalarda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Bu aslında ayrılık değil, dinî zenginliktir. Hem mezhep imamları ve onların taraftarları birkaç istisna dışında hiçbir zaman birbirleriyle kavgalı olmamışlardır. Dört büyük hak mezhebin sadece uygulamalarında farklılıklar görülmüştür. Hiçbir mezhep ötekinin uygulamalarını küçük düşürücü ve yalanlayıcı bir tutum içerisinde olmamıştır. Bu mertebeye gelmiş insanlarda fitne ve fesat aramak içimizdeki kirin zahire yansımasından başka bir şey değildir. Maliki mezhebi kurucusu İmam Malik, mezhebine dair bakış açılarıyla ilgili olarak “Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen de isabet ederim. Bu sebeple benim rey ve içtihadımı inceleyiniz. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul ediniz, bulmazsanız reddediniz.” demiştir.
Kim ne derse desin mezheplerin dinî yorumlarının farklı olması aslında Müslümanlar için nifak değil, rahmettir. Nitekim Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” buyurarak buna işaret etmiştir. Hem bizler onca imanî zaafımıza rağmen kalkmış mezhepleri, onların büyük imamlarını ve verdikleri fetvaları tartışıyoruz. Dünyada ve Türkiye’de suni bir mezhep karmaşası almış başını gidiyor. Dört hak mezhebin dışında başka mezhepler oluşturuluyor. Dört hak mezhebin dışındaki bu yeni mezheplerin taraftarları aynı Allah’a, aynı kitaba(Kur’an-ı Kerim) , aynı peygambere(Hz. Muhammed) inandıkları halde maalesef ağır sözlerle birbirini rencide ediyorlar.
Türkiye’de yaşayan bazı kesimler Şiileri ve Vahhabileri Müslüman kabul etmiyorlar. Aslında bazı konularda farklılıklar olsa da Şiilerle Vahhabilerin imanî konularda bizden pek de farklılıkları yoktur. Allah’ımız, kitabımız, peygamberimiz aynı olduktan sonra ayrıntılara takılıp kalmanın kime ne faydası vardır? Bunca birin yanında ikilik neden? Kişilerin Müslümanlığını tayın etme ve onaylama yetkisi kimseye verilmemiştir.
Şurası açıkça bilinmelidir ki kimsenin cennete veya cehenneme bilet kesmeye hakkı ve hükmü yoktur. Özellikle Batılılar, savaş meydanlarında yenemedikleri Müslümanları bölüp fırkalara ayırmak için asırlardan beri uğraştılar. Bunu, önlerindeki lokmayı kolay yutmak için yaptılar. Bizler de onların basit oyunlarına alet olduk. Küçüldük, eridik, yok olduk.
Birileri mezhep holiganlığı yaparak Müslümanların gücünü kırıyor. İslâm düşmanlarının bu kötü oyununa gelmeyelim. Birlerimizin çokluğu bizi birliğe ve kurtuluşa götürsün. Mümin ölçü üzere hareket eder. Müslüman’a holiganlık, hele de mezhep holiganlığı hiç yakışmaz. İman kardeşliği bağı bizi birbirimize sıkı sıkıya bağlamalıdır.
Hangi mezhepten olursa olsun Müslümanlar kardeştirler. Kardeşlerin arasına fitne tohumları ekenlere müsaade etmeyelim. Tevhid inancıyla hareket edenleri kucaklayalım. Mezheple holigan kelimeleri yan yana hiç de şık durmuyorlar. Hiçbir konuda fanatizme ve holiganlığa tevessül etmeyelim. Söz konusu olan mezhepse hassasiyetimizi ikiye katlayalım; asla bölücü ve ayrıştırıcı olmayalım. Çünkü İslâm vahdet ve tevhid dinidir.
BÖLÜCÜLÜK, TEK OLAN DÜZ YOLU LABiRENTE ÇEViRMEK.ALLAH(C.C) VE HZ.PEYGAMBERiN (S.A.V) TEK OLAN KURTULUS YOLUNUN LABiRENTE ÇEVRiLMiS HALi.ÇIKIS YOLUNU BULABILENE NE MUTLU!
mezhep zel he be harflerinden olusur.. gidecek mekan anlamindadir
hizb ise
hi (hirlatmali) zel ve be harflerinden olusur. grup anlaminda...
aralarindaki alakayi isimlendirmek icin eski arapca talebelerinin okudugu onlarca cesit alakayi anlatan alaka diye bir kitabi karistirmka lazim, belkki tesadüfen bir seylere rastlanir. Pikar o kitabi okumustu herhalde, duyarsa belki bir el atar...
' İnanç yolu. Arapça bir düşünce yada sanıya uyma anlamındaki ZEHAB sözcüğünden türemiştir. Din anlamını dile getirir.sonradan aynı dinin birbirinden ayrılan anlayışlarını da adlandırmıştır. Bu anlamda örneğin Protestanlık, Hristiyanlığın bir mezhebi; Hanefilik , Müslümanlığın bir mezhebidir. Mevlevilik ise bir tarikattır. Tarikat gizemsel yolu ifade eder.'
' Bir dinin görüş ve anlayış sebebiyle ortaya çıkan kollarından herbiri.- Öğreti. - Anlayış, görüş. '
Yukarıda iki ayrı sözlükten alıntılar yaptım.
İnsanların aynı Tanrı ya, peygamberlerine ve kitaplarına inandıkları bir durumda neyi paylaşamadıklarını anlayamadığım ve yüzyıllardır kavga etmelerine aklım ermediği ve anlamaya çalıştığım için bu kavramı eklemiştim.
Hassas bir konu görüntüsü veriliyor ve bu durum kullanılıyor diye düşünüyorum.
Yüzyıllar önce konu iktidar kavgası ise, günümüzde Hilafet kalktığına göre paylaşamadıkları bir şey olmamalı diye düşünüyorum.
İslamın müslüman lara sağladığı kolaylık mekana göre yaşama
'tamam o adresi biliyorum, ama ben tarif ettiğin yoldan değil benim bildiğim bir başka yol var ordan gideceğim'
Saçmalık.