Kahkahalar atarak düzüştüğün bir adamı unutamayabilirsin belki Salome; ama ağlaya ağlaya koşarak geldiğin ve sarıldığında yaşıyor olduğunu hissettiğin adam olmadan nefes alamazsın, unutma. Birine ait olmanın sana verdiğini sandığın özgürlüğün sınırını, kimseyi sevmediğin zaman tadacağın mükemmel özgürlüğe ulaştığında anlayacaksın yine. Birini ait olmanın lanet sorumluluğundan sonra, dağınık kalmasını isteyeceksin hayatının. Kasığında uyanan her adamdan sonra ve göğsündeki ağırlığa ait saçları her okşayışından sonra yine koşa koşa arınmaya geleceksin, bilirim. . Ben, sevemem seni. Şimdi sevemem ve bugün. Buram buram ihanet kokan bu şehirde aynı anda birkaç kadınla sevişirken bedenim, aklımın bir başkasının koynunda sabahladığını bilirim. Bu aynı anda bir ihanet hem de en az dört kişiye. Bu ellerle sevemem ben seni, çamurlu ve kirli. İhanet borcum var benim Salome, ödemem gerektiğim, sevemem seni. Çok ihanet etmeliyim Salome, tanrılara kadar! Hayallerimi çiğneyen kadınların hatırına, en ücra köşelerine kadar herkesin ihanet etmeliyim. . Sadakatsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali benim. Ben, seni sevemem Salome. Bugün sevemem ve yarın. Üzgün değilim Salome, özür de dilemiyorum.
Gökyüzü geniş, hayat kısa, hayaller sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında.
Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda yaşam vardı ve yaşam kutsaldı. Yüreklerindeki coşkuyu daracık dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa... Kıvrak ve neşeli bir caz melodisi gibi, çılgınlıktı hepsi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini öpen asfalt misali önlerine seriliverdi. Yaşam yazılacak bir şiirdi ve beklemezdi.
Artık hiç kimse karşılıksız hiçbir şey yapmıyor. Dinler bile, sanatlar bile, felsefeler bile kazanç üzerine kurulu. İnsani çalışmalar, karşılığının istinasız ödenmesi beklenilen çeklerdir. Tanrı bile dualar ve kurbanlar vasıtasıyla istiyor ücretini ve ödemeyenler için özel olarak hazırlanmış ebedi cehennem hapishanesi var.
Birileri eksiklerini görmüş demek ki, anlam veremeyeceğim şekilde bazı paylaşımlar siliniyor. Bu duruma olur mu öyle şey diyenler de çıkar :)) Yine de pes etmemek lazım!
"Sansür yok," diye gururlanıyor kültür bakanı, halkın büyük çoğunluğuna fiyatları yüzünden ya da okuma yazma bilmedikleri için kitapların yasak olduğu ülkelerde.
Kırklareli'nden Diyarbakır'a kadar mecburiyetten bir kısmı vapur aktarmalı olsa da, "üç" günlük tren yolculuğunu denemeni tavsiye etmem :)) BeaTNiK'lere selam olsun...
Doktoru kendisine sürekli olarak “sen normalsin” diyordu; “Bingo! normalim” dedi Allen, o zaman durum çok basit, “ben normal olansam dünya delirmiş durumda.
ah, marcia, uzun sarışın güzelliğin liselerde ders olarak okutulsun istiyorum, çocuklar tanrı'nın, müzik gibi, ten altında yaşadığını ve güneş ışığından bir klavsen gibi ses verdiğini öğrensinler diye. liselerdeki karnelerin şöyle olmasını istiyorum:
kırılgan sırça şeylerle oynamak pekiyi
bilgisayar sihirbazlığı pekiyi
sevdiklerine mektup yazmak pekiyi
balıkları öğrenmek pekiyi
marcia'nın uzun sarışın güzelliği yıldızlı pekiyi!
Bu dünya güzel bir yer doğmak için her zaman pek de eğlenceli bir şey olmayan mutluluğa meraklı değilseniz arada bir de tam her şey yolunda giderken az buçuk cehenneme aldırmıyorsanız eğer çünkü her zaman şarkı söylenmiyor cennette bile
Bu dünya güzel bir yer doğmak için bir takım insanların durmadan ölmelerine ya da zaman zaman yalnızca aç kalmalarına aldırmıyorsanız eğer ne de olsa bu da o kadar kötü bir şey değil aç kalan siz olmadıkça
Şiirin O İnce Küllerini Toplayanlar, Lawrence Ferlinghetti
...“Beat Kuşağı” genel olarak Jack Kerouac, Allen Ginsberg ve William Burroughs merkezinde olmak üzere edebiyatla ilgilenen ve Amerika’nın dört bir yanında geniş arkadaş grupları oluşturarak sınır deneyime çok farklı araçlarla yaklaşan topluluğu tanımlamak için kullanılır. Bu süreçte özellikle bir grup oluşturma amacının olmadığı ve burada oluşan karmaşık ilişkilerin yolda, kendiliğinden oluştuğu görülür. 1940’larda, New York’taki Columbia Üniversitesi’nde bir edebi toplulukta tanışan bir grup öğrenci, Büyük Bunalım sonrası demiryollarına kendini vuran hobolar gibi amaçsızca otostopla Amerika’yı dolaşmaya başladılar. Gittikleri her eyalette yeni insanlarla tanıştılar ve adı henüz konulmasa da sisteme, geleneğe ve alışıldık yaşam biçimlerine muhalif bir kitle oluşmaya başladı. New York City merkez olmak üzere, Denver ve San Francisco‘da toplandılar. 50’li yıllarda bu grubun edebi çalışmalarının ve yaşam tarzının gençlik üzerinde etkisi çok büyük olmuş ve 50’lerdeki bu kıvılcımdan görkemli 60’lar doğmuştur. Dolayısıyla bize “Beat Kuşağı”nı bir grup edebiyatla ilgilenen arkadaş olarak almak yerine 50’li yıllardan 60’ların sonuna dek uzanarak Woodstock’la zirve yapan ve her alanda sınır deneyime doğru ilerleyen, kültürel anlamda insanlık tarihinin “Altın Çağı” olan dönemi yaratan kuşağı almak daha doğru görünmektedir. 60’lı yıllarda yükselen underground kültürün arka planına baktığımızda hep Beat Kuşağı’nın izlerini görmekteyiz. Jim Morrison, Bob Dylan, John Lennon gibi isimlerin yaşam tarzlarında doğrudan bu anlayışı görmek mümkündür. Beatler, Buda’yı ve meditasyonu Amerika’ya tanıttılar. Onlar, gençliği özgürleştirdiler ve insanları kurgulanmış yaşam biçimlerinin ötesine davet ettiler. 60’ların ikinci yarısında on binlerce gencin akın akın Hindistan’a doğru yola çıkması, Batı’nın mekanik yaşam formlarından topluca kaçış anlamına geliyordu ve başkaldırının doğrudan eyleme dönüşmüş biçimiydi. Bu dönemde Jim Morrison “Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz” diyerek, arayışın ne denli büyük olduğunu göstermekte ve daha fazla beklenemeyeceğini ifade etmektedir.
Beat romanlarının ortaya çıkar çıkmaz büyük tepkiyle karşılanıp sansürlenmesi, uyandırdıkları dehşetten kaynaklanmıştır. Beat Kuşağı yazarlarının ve şairlerinin ilk eserleri, alışılmadık üsluplarından ve içeriklerinden ötürü sansürlendiler. 1950’li yıllarda bu nedenle onlarca dava açıldı, birçok eser ancak büyük oranda sansürlendikten sonra yayımlanabildi. 1960’lara girilirken Beat Hareketi, Amerika’da yeraltı gençliğinin en büyük ilham kaynağı olmuş ve müzikten sinemaya, şiirden romana her alanda etkisini göstermeye başlamıştı. 60’ların öne çıkan müzisyenleri Beat Kuşağı’ndan ciddi anlamda etkilendiler. The Doors, Bob Dylan, the Rolling Stones, the Beatles, Pink Floyd gibi gruplar yaptıkları deneysel çalışmalarla Beat Kuşağı’nın gelenek yıkıcı-muhalif karakterinin müzikteki temsilcileri oldular. Mülkiyetsizlik-aidiyetsizlik gibi değerleri merkezine koyan Hippiler doğrudan Beat Kuşağı’nın derin etkisi altındaydılar. Amerika ve Avrupa’daki 68 hareketleri de eylem pratiğinde Beat Kuşağı’nın tavrına yakın bir duruş sergilemektedir. 60’lı yılların iyimserliği, coşkusu ve deneyselliği yerini 80’lerde sanat da dahil olmak üzere her şeyin mekanikleştirilmeye çalışıldığı, gerici bir döneme bıraktı. Bu değişim, Beat Kuşağı’nın pratikte sonu olacaktı...
Ben olsam öyle Dante gibi gökyüzünün yamaçlarında bir komedya keşfetmek yerine bambaşka bir Cennet resmi yapardım içinde insanların çıplak dolaşacağı her zaman oldukları gibi öyle sahnelerde çünkü onların ruhlarının bir tablosu olması gerekir bu resmin ama onlara cennetin eksiksiz bir krallık resmi olduğunu söyleyen pimpirikli melekler olmazdı orada üstelik aşağıda kazara içine düşeceğim cayır cayır yanan cehennem çukurları değil yalnızca hayal gücünün pınarları sunak olurdu
Şiirin O İnce Küllerini Toplayanlar, Lawrence Ferlinghetti
Kahkahalar atarak düzüştüğün bir adamı unutamayabilirsin belki Salome; ama ağlaya ağlaya koşarak geldiğin ve sarıldığında yaşıyor olduğunu hissettiğin adam olmadan nefes alamazsın, unutma. Birine ait olmanın sana verdiğini sandığın özgürlüğün sınırını, kimseyi sevmediğin zaman tadacağın mükemmel özgürlüğe ulaştığında anlayacaksın yine. Birini ait olmanın lanet sorumluluğundan sonra, dağınık kalmasını isteyeceksin hayatının. Kasığında uyanan her adamdan sonra ve göğsündeki ağırlığa ait saçları her okşayışından sonra yine koşa koşa arınmaya geleceksin, bilirim.
.
Ben, sevemem seni. Şimdi sevemem ve bugün. Buram buram ihanet kokan bu şehirde aynı anda birkaç kadınla sevişirken bedenim, aklımın bir başkasının koynunda sabahladığını bilirim. Bu aynı anda bir ihanet hem de en az dört kişiye. Bu ellerle sevemem ben seni, çamurlu ve kirli. İhanet borcum var benim Salome, ödemem gerektiğim, sevemem seni. Çok ihanet etmeliyim Salome, tanrılara kadar! Hayallerimi çiğneyen kadınların hatırına, en ücra köşelerine kadar herkesin ihanet etmeliyim.
.
Sadakatsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali benim. Ben, seni sevemem Salome. Bugün sevemem ve yarın. Üzgün değilim Salome, özür de dilemiyorum.
Beat Kuşağı Antolojisi
Fark ettim ki, ne yaparsanız yapın hepsi bir zaman kaybı olmaya mahkum.
O yüzden delirseniz de olur.
Jack Kerouac
Gökyüzü geniş, hayat kısa, hayaller sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii;
tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında.
Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda yaşam vardı ve yaşam kutsaldı. Yüreklerindeki coşkuyu daracık dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa... Kıvrak ve neşeli bir caz melodisi gibi, çılgınlıktı hepsi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini öpen asfalt misali önlerine seriliverdi.
Yaşam yazılacak bir şiirdi ve beklemezdi.
Yolda, Jack Kerouac
Artık hiç kimse karşılıksız hiçbir şey yapmıyor. Dinler bile, sanatlar bile, felsefeler bile kazanç üzerine kurulu. İnsani çalışmalar, karşılığının istinasız ödenmesi beklenilen çeklerdir.
Tanrı bile dualar ve kurbanlar vasıtasıyla istiyor ücretini ve ödemeyenler için özel olarak hazırlanmış ebedi cehennem hapishanesi var.
Bitik Adam, Giovanni Papini
Ben düşünmekten yoruldum, benim yerime de düşünür müsün? Benim yerime ilgilenir misin insanlarla, yalanla, ihanetle, yalnızlıkla? Geceleri birdenbire bastıran sağanak yağışlı korkuları alır mısın yamacımdan? Gündüz gözüyle sevemiyorum kimseyi. Yüreğimdeki bu düğümü çözebilir misin?
Zen Kaçıkları, Jack Kerouac
Günaydın, bu terime çok yakıştı bu parça...
Eğer kelebekleri tanımak istiyorsam iki üç tırtıla da katlanmak zorundayım"
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry
Birileri eksiklerini görmüş demek ki, anlam veremeyeceğim şekilde bazı paylaşımlar siliniyor. Bu duruma olur mu öyle şey diyenler de çıkar :)) Yine de pes etmemek lazım!
"Sansür yok," diye gururlanıyor kültür bakanı, halkın büyük çoğunluğuna fiyatları yüzünden ya da okuma yazma bilmedikleri için kitapların yasak olduğu ülkelerde.
Biz Hayır Diyoruz, Eduardo Galeano
..... neden sildiniz paylaşımımı acaba, Hayır O yolcuların nesi eksik bi Kerouac bi Ginsberg den?
Zaten ne zaman yaz be Başar İrem diyorum, karadelik yutuyor.Derdiniz ne sizin :)))
Kırklareli'nden Diyarbakır'a kadar mecburiyetten bir kısmı vapur aktarmalı olsa da, "üç" günlük tren yolculuğunu denemeni tavsiye etmem :)) BeaTNiK'lere selam olsun...
...."yol"sa yol"Beat kuşağı"ise Allah'ına kadar çiçek..
Alın size yol:))
:))
Kendini mizah duygusundan yoksun bırakma, çünkü gülmek her şeye olumlu yanaşmana yardımcı olur.
Sinestezya, Jeffrey Moore
Bu gemi kaptanın gemisi :))
Tepedeki çimenlikte
Yalınayak dolaşarak
Yemyeşille masmavinin
Ortasında uzanarak
Hayaller kurarak
Rüzgara savurarak
Vazgeçmek birdenbire
Herşeyden vazgeçmek
Tepedeki çimenlikten
Seyreylemek şu alemi
Küçülmüş ufacık olmuş
İnsanların alemi
Bir buluta tutunup
Bir kuşun kanadına takılmak
Vazgeçmek birdenbire
Herşeyden vazgeçmek
Sadece gökyüzü
Sadece deniz
Sadece sen ve ben
Sadece sevgi
Hepsi bu
O anda aynı gemide olduğumuzu ve lanet şeyin fena halde su almakta olduğunu kavramıştı.
Oğlak Dönencesi, Henry Miller
Seni yanıma alıp yolculuğa çıkmak istiyorum, bunu gerçekten düşünüyorum..
Oğlak Dönencesi, Henry Miller
Doktoru kendisine sürekli olarak “sen normalsin” diyordu; “Bingo! normalim” dedi Allen, o zaman durum çok basit, “ben normal olansam dünya delirmiş durumda.
Uluma, Allen Ginsberg
Sal, hemen gitmemiz ve varana kadar hiç durmamamız lazım.
+ Nereye gidiyoruz ki?
- Bilmiyorum; ama gitmemiz lazım.
Yolda, Jack Kerouac
Mümkün olduğunca görülebilecek birçok yer + tanınabilecek birçok insan = ?
Vay canına, o kadar güzelsin ki
yağmur başladı
ah, marcia,
uzun sarışın güzelliğin liselerde
ders olarak okutulsun istiyorum,
çocuklar tanrı'nın, müzik gibi, ten altında yaşadığını
ve güneş ışığından bir klavsen gibi ses verdiğini
öğrensinler diye.
liselerdeki karnelerin
şöyle olmasını istiyorum:
kırılgan sırça şeylerle oynamak
pekiyi
bilgisayar sihirbazlığı
pekiyi
sevdiklerine mektup yazmak
pekiyi
balıkları öğrenmek
pekiyi
marcia'nın uzun sarışın güzelliği
yıldızlı pekiyi!
Talihsiz Kadın, Richard Brautigan
:))
Anne, ben de bir gün berduş olacağım.
Yolda, Jack Kerouac
Halihazırda arkadaşlık ettiğim kişiler ya entelektüeldi ya da suçlu.
Yolda, Jack Kerouac
bob dylan eşliğinde :))
Bu dünya güzel bir yer
doğmak için
her zaman
pek de eğlenceli bir şey olmayan
mutluluğa meraklı değilseniz
arada bir de
tam her şey yolunda giderken
az buçuk cehenneme aldırmıyorsanız eğer
çünkü her zaman
şarkı söylenmiyor
cennette bile
Bu dünya güzel bir yer
doğmak için
bir takım insanların durmadan ölmelerine
ya da zaman zaman
yalnızca aç kalmalarına
aldırmıyorsanız eğer
ne de olsa bu da o kadar kötü bir şey değil
aç kalan siz olmadıkça
Şiirin O İnce Küllerini Toplayanlar, Lawrence Ferlinghetti
...“Beat Kuşağı” genel olarak Jack Kerouac, Allen Ginsberg ve William Burroughs merkezinde olmak üzere edebiyatla ilgilenen ve Amerika’nın dört bir yanında geniş arkadaş grupları oluşturarak sınır deneyime çok farklı araçlarla yaklaşan topluluğu tanımlamak için kullanılır. Bu süreçte özellikle bir grup oluşturma amacının olmadığı ve burada oluşan karmaşık ilişkilerin yolda, kendiliğinden oluştuğu görülür. 1940’larda, New York’taki Columbia Üniversitesi’nde bir edebi toplulukta tanışan bir grup öğrenci, Büyük Bunalım sonrası demiryollarına kendini vuran hobolar gibi amaçsızca otostopla Amerika’yı dolaşmaya başladılar. Gittikleri her eyalette yeni insanlarla tanıştılar ve adı henüz konulmasa da sisteme, geleneğe ve alışıldık yaşam biçimlerine muhalif bir kitle oluşmaya başladı. New York City merkez olmak üzere, Denver ve San Francisco‘da toplandılar.
50’li yıllarda bu grubun edebi çalışmalarının ve yaşam tarzının gençlik üzerinde etkisi çok büyük olmuş ve 50’lerdeki bu kıvılcımdan görkemli 60’lar doğmuştur. Dolayısıyla bize “Beat Kuşağı”nı bir grup edebiyatla ilgilenen arkadaş olarak almak yerine 50’li yıllardan 60’ların sonuna dek uzanarak Woodstock’la zirve yapan ve her alanda sınır deneyime doğru ilerleyen, kültürel anlamda insanlık tarihinin “Altın Çağı” olan dönemi yaratan kuşağı almak daha doğru görünmektedir. 60’lı yıllarda yükselen underground kültürün arka planına baktığımızda hep Beat Kuşağı’nın izlerini görmekteyiz. Jim Morrison, Bob Dylan, John Lennon gibi isimlerin yaşam tarzlarında doğrudan bu anlayışı görmek mümkündür.
Beatler, Buda’yı ve meditasyonu Amerika’ya tanıttılar. Onlar, gençliği özgürleştirdiler ve insanları kurgulanmış yaşam biçimlerinin ötesine davet ettiler. 60’ların ikinci yarısında on binlerce gencin akın akın Hindistan’a doğru yola çıkması, Batı’nın mekanik yaşam formlarından topluca kaçış anlamına geliyordu ve başkaldırının doğrudan eyleme dönüşmüş biçimiydi. Bu dönemde Jim Morrison “Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz” diyerek, arayışın ne denli büyük olduğunu göstermekte ve daha fazla beklenemeyeceğini ifade etmektedir.
Beat romanlarının ortaya çıkar çıkmaz büyük tepkiyle karşılanıp sansürlenmesi, uyandırdıkları dehşetten kaynaklanmıştır. Beat Kuşağı yazarlarının ve şairlerinin ilk eserleri, alışılmadık üsluplarından ve içeriklerinden ötürü sansürlendiler. 1950’li yıllarda bu nedenle onlarca dava açıldı, birçok eser ancak büyük oranda sansürlendikten sonra yayımlanabildi. 1960’lara girilirken Beat Hareketi, Amerika’da yeraltı gençliğinin en büyük ilham kaynağı olmuş ve müzikten sinemaya, şiirden romana her alanda etkisini göstermeye başlamıştı. 60’ların öne çıkan müzisyenleri Beat Kuşağı’ndan ciddi anlamda etkilendiler. The Doors, Bob Dylan, the Rolling Stones, the Beatles, Pink Floyd gibi gruplar yaptıkları deneysel çalışmalarla Beat Kuşağı’nın gelenek yıkıcı-muhalif karakterinin müzikteki temsilcileri oldular. Mülkiyetsizlik-aidiyetsizlik gibi değerleri merkezine koyan Hippiler doğrudan Beat Kuşağı’nın derin etkisi altındaydılar. Amerika ve Avrupa’daki 68 hareketleri de eylem pratiğinde Beat Kuşağı’nın tavrına yakın bir duruş sergilemektedir. 60’lı yılların iyimserliği, coşkusu ve deneyselliği yerini 80’lerde sanat da dahil olmak üzere her şeyin mekanikleştirilmeye çalışıldığı, gerici bir döneme bıraktı. Bu değişim, Beat Kuşağı’nın pratikte sonu olacaktı...
Eğer kafanı başkalarının dediklerine takarsan tüm dünya devasa bir darağacından başka bir şeye benzemeyecektir.
Talihsiz Kadın, Richard Brautigan
Dante Gibi Değil...
Ben olsam
öyle Dante gibi
gökyüzünün yamaçlarında
bir komedya keşfetmek yerine
bambaşka bir Cennet resmi yapardım
içinde insanların çıplak dolaşacağı
her zaman oldukları gibi öyle sahnelerde
çünkü onların ruhlarının
bir tablosu olması gerekir bu resmin
ama onlara cennetin
eksiksiz bir krallık resmi olduğunu söyleyen
pimpirikli melekler olmazdı orada
üstelik aşağıda kazara içine düşeceğim
cayır cayır yanan cehennem çukurları değil
yalnızca hayal gücünün
pınarları sunak olurdu
Şiirin O İnce Küllerini Toplayanlar, Lawrence Ferlinghetti
Beni seven herhangi biri için, herhangi biri olabilirim!
İçerdeki Kedi, William S. Burroughs