Nar ağaçlarının, dar sokakların, fıskiyeli avluların, her mevsim için başka başka penceresi olan konakların, hanların, kervansarayların, kiliselerin, surların, köprülerin, camilerin şehri.
Dicle’nin oğlu, medeniyetlerin anası, Mezopotamya’nın muhafızı.
Diyarbakır Diyarbakır, Yukarı Mezopotamya da yaşayan çeşitli uygarlıkların etkileşim alanında yer alması nedeni ile tarihin her döneminde önemini korumuştur. 1946 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından Bismil, Silvan, Ergani yörelerinde yaptırılan araştırmalarda Paleolitik (Yontma Taş Çağı) döneme ait çakmak taşından yapılmış bazı aletler bulunmuştur. Çayönü höyükte yapılan kazılarda çıkan buluntular ise Neolitik (Yeni Taş Çağı) dönemin varlığını kanıtlamaktadır. Birkleyn Mağarası ve Eğil Kalesi’nde bulunan stel ve kitabelerde Asurlular’dan kalan eserler arasındadır. Arkeolojik alanların yanı sıra kentin geçmiş kimliğini simgeleyen ve dünyanın sayılı savunma yapıları arasında yer alan surlar da Diyarbakır tarihinin önemli belgelerindendir. Yüzölçümü 15355 kilometrekare olan Diyarbakır’ın tarım topraklarının büyük bir kısmında kuru tarım yapılmakta ve nadas uygulanmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı geçici sonuçlarına göre il nüfusu 1364209’dur. Merkez ilçenin yanısıra Bismil, Çermik, Çınar, Cüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Harzo, Kocaköy, Kulp, Lice ve Silvan Diyarbakır’ın ilçeleridir. Güneydoğu Anadolu’nun ikinci büyük kenti olan Diyarbakır, Eski ve Yeni Kent olmak üzere iki kesimden oluşur. Eski Diyarbakır surlarla kuşatılmış olup, dört kapalı bu surlar Anadolu’da ayakta kalan benzer yapıların en büyüğü ve en sağlamıdır. Kentin önemli tarihi yapıları bu surlar içindedir. Cumhuriyet döneminde planlı olarak surların dışında kurulan Yeni Kent ise, iki yanı ağaçlandırılmış caddeleri, müstakil evleri, parkları, resmi binaları ve büyük otelleri ile modern bir kent görünümünde olup, Eski Kent’le tezat oluşturmaktadır. İlin en önemli akarsuyu Dicle’dir. Dağlık Doğu Anadolu ile Mezopotamya düzlükleri arasında bir geçiş kuşağı üstünde bulunduğundan eskiden beri önemli kervan yollarının buluştuğu bir kavşak noktası olan Diyarbakır, günümüzde de Diyarbakır-Elazığ, Diyarbakır-Şanlıurfa, Diyarbakır-Mardin ve Diyarbakır-Bitlis gibi önemli karayollarının güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Demiryolu 1935’te ilin merkezine ulaşmış, daha sonra il sınırları dışına çıkarak Kurtalan’a kadar uzanmıştır. Diyarbakır’ın hava ulaşımı yoluyla da Türkiye’nin büyük kentlerine bağlantısı vardır. Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında bulunan Diyarbakır’da küçük sanayi sitesi vardır. Bölgede geleneksel sanayi dallarının merkezi olan ve Bölge sanayiinde üretim ve pazarlama kapasitesini arttırmanın yanında; yem, et ve et ürünleri sanayilerine yönelmektedir. DİYARBAKIR KALESİ VE SURLARI Surların kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, İ.S. 349 yılında Roma İmparatorlarından II. Constantinus zamanında kentin etrafının surlarla çevrilerek kalenin güçlendirildiği bilinmektedir. Diyarbakır Kalesi, 'Dış Kale' ve 'İç Kale' olmak üzere iki ana kısımdan meydana gelmiştir. Dış kale surlarının uzunluğu 5 km’den fazladır. Dış Kale, Dağ Kapı (kuzey) , Urfa Kapı (batı) , Mardin Kapı (güney) ve Yeni Kapı (doğu) olmak üzere dört kapı ile dışarıya açılır. Dış Kale’nin kuzeydoğu köşesinde ayrı bir sur ile çevrili İç Kale bulunmaktadır. İç Kale’de, Virantepe diye adlandırılan tepe üzerinde gerçekleştirilen kazılarda 13.yüzyılın başına ait bir Artuklu Sarayı ortaya çıkarılmıştır. Diyarbakır Kalesi üzerinde yer alan yazıtlar bize, kentin, Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar olar tarihsel sürecinin belgelerini sunar. Yazıtlarla birlikte yer yer karşımıza çıkan kabartmalarda her dönemin estetik anlayışını ortaya koymaktadır.
DİYARBAKIR ULU CAMİİ Türkiye’nin en eski camilerinden biridir. Saint Thoma kilisesine, çeşitli dönemlerde yapılan eklemelerle camiye çevrildiği bilinmektedir. Tarih boyunca pek çok değişikliğe uğramış olan camii kesme taştan inşaa edilmiş olup büyük ve gösterişli bir yapıdır. Diyarbakır Ulu Camii, planının yanı sıra bezemeleri ve mihrabı, şadırvanı, minaresi gibi mimari unsurları ile de Anadolu mimarisinde önemli bir yer tutmaktadır.
FATİH PAŞA CAMİİ Şehrin doğusunda yar alan yapı 1516-1520 yılları arasında Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diyarbakır’daki ilk Osmanlı camisidir. Kurşunlu Camii diye de anılan eser, renkli (siyah-beyaz) kesme taştan inşaa edilmiştir. Çinilerle kaplı iç duvarlarının yanı sıra mihrab ve mimberi bezemeleri ile dikkati çeken bölümlerdir. MELEK AHMET PAŞA CAMİİ Urfa Kapı yakınında yer alan cami, 1587-1591 yılları arasında Melek Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Renkli kesme taştan (siyah- beyaz) inşaa edilen yapının iç mekanı 16.yüzyıl Osmanlı çinileri ile bezelidir. NEBİ CAMİİ Harput Kapısı yakınında yer alan yapının yapım tarihi bilinmemekle birlikte, Akkoyunlular tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Osmanlı döneminde de bazı eklemeler yapılan eserin yapımında kesme taş kullanılmış olup içi zengin çinilerle bezenmiştir. SEFA CAMİİ Şehrin kuzeybatısında yer alan cami 15. yüzyılda inşaa edilmiştir. Nesih ve Kufi yazılarla süslü olan minaresi taş işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır. Ayrıca yapının iç mekanı çinilerle süslüdür. ŞEYH MUATTAR CAMİİ Şehrin ortasında yer alan bu cami, 1500 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım Padişah tarafından inşaa ettirilmiştir. Bu nedenle Kasım Padişah Camii diye de anılmaktadır. Yapının en ilginç bölümü minaresidir. Diyarbakır’daki minarelerin hiçbirine benzemeyen bu ilginç minare dört sütun üzerine oturmaktadır. MESUDİYE MEDRESESİ 1198 yılında Artuk Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaa edilmiştir. Kesme taştan iki katlı olarak inşaa edilen yapı taş işçiliğinin güzel örneklerini barındırmaktadır. CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev, Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmış ve 1973 yılında müze olarak hizmete açılmıştır. Müzede 19.yüzyıl Diyarbakır yaşantısını canlandıracak etnografik malzemeler ile yazara ait özel eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir. DELİLER HANI Hüsrev Paşa tarafından 1527 yılında inşaa ettirilmiştir. Yapım malzemesi olarak renkli kesme taş (siyah-beyaz) kullanılan han İki katlıdır. Her yıl İslâm ülkelerinden Hicaz’a gitmek üzere bu handa toplanan hacı adaylarını eşlik edecek delillerin (rehber, kılavuz) burada kalmaları nedeniyle, halk tarafından Deliler hanı olarak adlandırılmaktadır. Yapı, restore edilerek 120 yataklı turistik, modern bir otel olarak hizmete açılmıştır. MALABADİ KÖPRÜSÜ Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde, iki ilin sınırında, Batman Çayı üzerinde yer alan muhteşem bir Artuklu eseridir. Yazıtından, 1147-1148 tarihinde Artukluoğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu’daki taş kemerli köprüler içinde kemeri en geniş olan bu köprü, suyun iki yakasını düz bir çizgi üzerinden değil kırıklar yaparak birleştirmektedir. Kemerin iki yanında kervan ve yolcular için yapılan iki barınak odasına köprünün üzerinden inilmektedir.
DİYARBAKIR'DA EL SANATLARI Diyarbakır’ın geleneksel el sanatları arasında kuyumculuk, ipekçilik ve bakırcılık önemli yer tutmaktadır. Kentte uzun bir geçmişi olan kuyumculuk günümüzde de önemini korumaktadır. Gümüş işlemeli nalın ve çekmeler, kişniş gerdanlık ve hasır bilezik Diyarbakır kuyuculuğuna özgü örneklerdir. İpek böcekçiliği ise Merkez, Kulp, Silvan, Lice ilçelerinde yapılmakta olup, ipekli kumaşlar, mendiller ve puşular ilginç örnekleri oluşturmaktadır. Çömlekçilik, saraçlık, keçecilik, kilim, cicim, heybe dokumacılığı, işlemeli peşkir, peştamal ve halı dokumacılığı İl’in diğer el sanatlarını oluşturmaktadır.
Son 25 senedir 'terörizm' ile adı çıkmış, insanların hatırlamak istemeyeceği, vahşet, ölümler, kanlı olaylar ile insanların akıllarına kazınan şehir...
Eski adı 'Amed' öncelikle...
Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar' a ev sahipliği yapmıştır...
Pek çok gezilecek görülecek yeri olan buram buram tarih kokan bir şehirdir Diyarbakır...
Müzeleri, surları,köprüleri,cami ve kiliseleri,hanları,kervansarayları,kaplıcaları, çarşıları... vs görülmeye değerdir...
Hele ki Dicle'nin eşsiz görünümünü Diyarbakır'dan görmek!
Çok leziz yemekleri vardır: Patlıcan meftunesi,Ekşili etli dolma, İçli köfte,Cartlak kebabı, çiğ köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek, lebeni, tatlılardan ise burma, kadayıf ve nuriye, Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu ve örgü peynir, sumak...vs
Aynı zamanda çok sevdiğim Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu şehirdir...
6 aydır bu şehri yaşıyorum...Çok uzak diyarlardan geldim buraya ve çabuk benimsedim sevdim.Diyarbakır ı sahipsiz buldum.Biraz hüzünlü...Yalnız...Boynubükük...Terkedilmiş...Ama güzel ve gururlu...Mağrur...
Amedliim Mahkemesi Diyarbakır, Sen gönlümü gönlüne bağladığım şehir, Sana ruhum kelepçeli, Haps olmuş kalbim ve haps olmaya istekli,
Kabulum suçum sevmek ise şehrimi, Verin bana müebbet ile memleketimi, Beni dışarı bırakmayın melekler, Evet melekler, Diyarbakır hapishane olsa, Gardiyan ya melek olur yada nur-u ilahi
Amedliim seviyorum işte seni, Ne olur ne olur anla beni, İstersen hakim ol istersen savcı, Yada avukat, sırf feleğe inat Müvekkilim diyerek deil, Sevgilim diyerek başla söze, söyle Bu duruşma diyer aşıklar gibi geçecektir tarihe
Felekten dolayı tarih kabul etmesede, 'Diyarbakır' kelimesi geçen olayları, Şüphen olmasın anlatır bizim diyarbakır surları, Seni ve seni deli gibi seven sevdalıları, Ve elbet anlatacaktır, Derdini şiire döken emsarin emsalsizi, Emsar olmasanda gözümün emsalsizi.
Hakimin kararı iyi yada kötü,anlayamadım, Daktilo sesi eşliğinde, Tarih gösterecektir, diyor. Tarih kelimesinin geçtiği yerde Umudumuzun tükendiğini bile bile
Ve Diyarbakır aşığı fısıldıyor avukatına, Karar kötü gelirse diye,
Karar götü gelirse, 'Önce dilekçe Sonra rüşvet, Olmadı tehdir, Oda olmadı şantaj uygula' diye Nede olsa Diyarbakır çocuğuyum, Bir davan varsa uğruna ölmeye ve gömmeye razı...
Diyarbakır; insanlarının sıcaklığı, samimiyeti, misafirperverliği; tabiatının eşsiz güzelliği; sokaklarının unutulmaz manzaraları; insanı derin düşüncelere daldıran havası ile mutlaka görülmesi gereken bir şehir...İnanın, birkaç kere gitmiş olmama rağmen oradan dönerken sürekli içimi bir hüzün kaplıyordu, oradan uzak olduğum anlarda dahi hiç aklımdan çıkmadı bu güzelim şehir...İnsanlar için kullanırız ya bazen 'şeytan tüylüdür' diye.Bu da aynı hesap öyle bir şey var ki o şehirde, onu diğer şehirlerden farklı kılıyor...
Şu an haberlerde dinliyorum da,Diyarbakır'dan İstanbula gitmek üzere kalkan 175 yolculu 'PEGASUS HAVA YOLLARI' uçağı kaçırılmış,Şimdi Ankara Esenboğa havalimanına indirilmiş uçak...
Diyarbakır, dağkapısı, çarşıları, surları, karpuzu, yolun ortasından eski çağlardan kalma el arabalarının gitmesi...Yollara hiç önemsemeden habire tüküren insanlar...Turizme gereken önemi vermeyen bir şehir...Bir çok değerli insan buradan yetişmesine rağmen bu şehire pek öncelik verilmemiş...Kürtlerin başkenti diyerek bölünmenin senbolü olmuş...Hakbuki Diyarbakır halkının böyle bir niyeti yok... Ben iş gereği arasıra Diyarbakır'da bulunurum...Sıcak ilgi, samimiyet ve misafirperverlik gördüm...Her gidişimde ilgi ile karşılandım...Dicle ile süslenen bir şehir... Kısacası...Diyarbakırı rahat bırakın...
Ey Diyarbakır ey kanı durmayan şehir sana başkent diyorlar sende biliyorsun ki vatan toprağı bölünmez dile gelde anlat fransız işgalini anlat arka sokaklarındaki zehir tacirlerini anlat sarık giyip fetva veren bölücü hayinleri, biliyorum seni de kandırdılar ey diyar-ı-bekir. 21/TÜRKİYE
Tiyatro oynunda bu adamlar pkk lılardan beter denilince Salonunda üçte birini boşalıp Apoya özgürlük bize kürdistanımızı geri verin sloganın atıldığı yere biz Diyarbakır diyoruz.
Söze geldiği vakit, Atatürk'ü dilinden düşürmeyen, Ama arkasındaki 'apo' denen domuzdan devşirme yavşağın posteri altında konuşma yapan bir kişinin, başında belediye başkanı olduğu, güzel memleket..! !
Diyarbekir bu mudur? Saraykapısından geçtim ellerim bağlı dudağımda yepyeni bir marş sırtımda jandarma namluları bilenmiş bir bıçak gibi parlıyor alnım bebeler coşkuyla kelepçeme el sallıyorlar namlulara aldırmıyorlar ve kepaze kralların hesaplayamadıkları korkunç bir hızla büyüyorlar
Bir köhne kral sarayıymış bu zindan ve romalı kurtların ve bedevi aylakların eyleştiği has bahçe ve bazalt yontan tutsağın alnındaki ter avuçlarındaki kan duvarına yansıyor hala kan kokusu çıkmamış çınarlardan
Diyarbekir bu mudur perçemi kınalım de görelim yüreğimiz taş mıdır demir midir gözümüzün üzerinden bir serçe uçar daralır yüreğimiz mahzunlaşırız ve Dicle yaslı akar ve biliriz kepaze kralların yakası açılmamış hünerleri var
Diyarbekir bedendir perçemi kınalı suyu akmaz gülü açmaz nedendir Urartu yiğitleri hala vurulur Ben deyim özümdendir sen de zincirlerinden (Sinan Sabri)
DİYARBAKIR TÜRKÜSÜ Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım, Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım. Bu dağlarda gençliğim cayır cayır yanarken, Ay vurur göz yaşıma ben gecede kalırım. Üzülme sen üzülme başını öne eğme, Gün olur kavuşuruz dert etme Diyarbakır. Ağlama sen ağlama kanlı bezler bağlama, Bu yangın söner birgün ağlama Diyarbakır. Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım, Bu hırçın depremlerle sarsılırım, kanarım. Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken, Gün doğar yaylara kahrımdan utanırım. Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır, Dağlarında kızıl ateş, alnında kızıl bak. Çiğdemler solar gibi, anneler yanar gibi, Dizlerine döküldüm, ağlama Diyarbakır.
Diyarbakır hayat demek
Kendimi güvende hissettiğim ikinci şehir
'Diyarbekir'in verdiği huzuru verebilirim.Sen tebessüm et kafi.' (Rodin Baran)
Diyarbakır...
mehmet altan'ın deyimiyle;
Nar ağaçlarının, dar sokakların, fıskiyeli avluların, her mevsim için başka başka penceresi olan konakların, hanların, kervansarayların, kiliselerin, surların, köprülerin, camilerin şehri.
Dicle’nin oğlu, medeniyetlerin anası, Mezopotamya’nın muhafızı.
Yoksul bebeklerin, öfkeli gençlerin, kederli kadınların, güngörmüş ihtiyarların, acının, işkencenin, taziye evlerinin, cenaze alaylarının, Kürtçenin şehri.
Şehir-i kadim...
Diyarbakır
Diyarbakır, Yukarı Mezopotamya da yaşayan çeşitli uygarlıkların etkileşim alanında yer alması nedeni ile tarihin her döneminde önemini korumuştur. 1946 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından Bismil, Silvan, Ergani yörelerinde yaptırılan araştırmalarda Paleolitik (Yontma Taş Çağı) döneme ait çakmak taşından yapılmış bazı aletler bulunmuştur. Çayönü höyükte yapılan kazılarda çıkan buluntular ise Neolitik (Yeni Taş Çağı) dönemin varlığını kanıtlamaktadır. Birkleyn Mağarası ve Eğil Kalesi’nde bulunan stel ve kitabelerde Asurlular’dan kalan eserler arasındadır. Arkeolojik alanların yanı sıra kentin geçmiş kimliğini simgeleyen ve dünyanın sayılı savunma yapıları arasında yer alan surlar da Diyarbakır tarihinin önemli belgelerindendir.
Yüzölçümü 15355 kilometrekare olan Diyarbakır’ın tarım topraklarının büyük bir kısmında kuru tarım yapılmakta ve nadas uygulanmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı geçici sonuçlarına göre il nüfusu 1364209’dur. Merkez ilçenin yanısıra Bismil, Çermik, Çınar, Cüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Harzo, Kocaköy, Kulp, Lice ve Silvan Diyarbakır’ın ilçeleridir.
Güneydoğu Anadolu’nun ikinci büyük kenti olan Diyarbakır, Eski ve Yeni Kent olmak üzere iki kesimden oluşur. Eski Diyarbakır surlarla kuşatılmış olup, dört kapalı bu surlar Anadolu’da ayakta kalan benzer yapıların en büyüğü ve en sağlamıdır. Kentin önemli tarihi yapıları bu surlar içindedir. Cumhuriyet döneminde planlı olarak surların dışında kurulan Yeni Kent ise, iki yanı ağaçlandırılmış caddeleri, müstakil evleri, parkları, resmi binaları ve büyük otelleri ile modern bir kent görünümünde olup, Eski Kent’le tezat oluşturmaktadır. İlin en önemli akarsuyu Dicle’dir.
Dağlık Doğu Anadolu ile Mezopotamya düzlükleri arasında bir geçiş kuşağı üstünde bulunduğundan eskiden beri önemli kervan yollarının buluştuğu bir kavşak noktası olan Diyarbakır, günümüzde de Diyarbakır-Elazığ, Diyarbakır-Şanlıurfa, Diyarbakır-Mardin ve Diyarbakır-Bitlis gibi önemli karayollarının güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Demiryolu 1935’te ilin merkezine ulaşmış, daha sonra il sınırları dışına çıkarak Kurtalan’a kadar uzanmıştır. Diyarbakır’ın hava ulaşımı yoluyla da Türkiye’nin büyük kentlerine bağlantısı vardır.
Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı olmakla birlikte, büyük girişimcilik potansiyeline sahip olan Diyarbakır, Gaziantep’in ardından bölgenin ikinci sanayi merkezidir. Kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında bulunan Diyarbakır’da küçük sanayi sitesi vardır. Bölgede geleneksel sanayi dallarının merkezi olan ve Bölge sanayiinde üretim ve pazarlama kapasitesini arttırmanın yanında; yem, et ve et ürünleri sanayilerine yönelmektedir.
DİYARBAKIR KALESİ VE SURLARI
Surların kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, İ.S. 349 yılında Roma İmparatorlarından II. Constantinus zamanında kentin etrafının surlarla çevrilerek kalenin güçlendirildiği bilinmektedir. Diyarbakır Kalesi, 'Dış Kale' ve 'İç Kale' olmak üzere iki ana kısımdan meydana gelmiştir. Dış kale surlarının uzunluğu 5 km’den fazladır. Dış Kale, Dağ Kapı (kuzey) , Urfa Kapı (batı) , Mardin Kapı (güney) ve Yeni Kapı (doğu) olmak üzere dört kapı ile dışarıya açılır. Dış Kale’nin kuzeydoğu köşesinde ayrı bir sur ile çevrili İç Kale bulunmaktadır. İç Kale’de, Virantepe diye adlandırılan tepe üzerinde gerçekleştirilen kazılarda 13.yüzyılın başına ait bir Artuklu Sarayı ortaya çıkarılmıştır. Diyarbakır Kalesi üzerinde yer alan yazıtlar bize, kentin, Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar olar tarihsel sürecinin belgelerini sunar. Yazıtlarla birlikte yer yer karşımıza çıkan kabartmalarda her dönemin estetik anlayışını ortaya koymaktadır.
DİYARBAKIR ULU CAMİİ
Türkiye’nin en eski camilerinden biridir. Saint Thoma kilisesine, çeşitli dönemlerde yapılan eklemelerle camiye çevrildiği bilinmektedir. Tarih boyunca pek çok değişikliğe uğramış olan camii kesme taştan inşaa edilmiş olup büyük ve gösterişli bir yapıdır. Diyarbakır Ulu Camii, planının yanı sıra bezemeleri ve mihrabı, şadırvanı, minaresi gibi mimari unsurları ile de Anadolu mimarisinde önemli bir yer tutmaktadır.
FATİH PAŞA CAMİİ
Şehrin doğusunda yar alan yapı 1516-1520 yılları arasında Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diyarbakır’daki ilk Osmanlı camisidir. Kurşunlu Camii diye de anılan eser, renkli (siyah-beyaz) kesme taştan inşaa edilmiştir. Çinilerle kaplı iç duvarlarının yanı sıra mihrab ve mimberi bezemeleri ile dikkati çeken bölümlerdir.
MELEK AHMET PAŞA CAMİİ
Urfa Kapı yakınında yer alan cami, 1587-1591 yılları arasında Melek Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Renkli kesme taştan (siyah- beyaz) inşaa edilen yapının iç mekanı 16.yüzyıl Osmanlı çinileri ile bezelidir.
NEBİ CAMİİ
Harput Kapısı yakınında yer alan yapının yapım tarihi bilinmemekle birlikte, Akkoyunlular tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Osmanlı döneminde de bazı eklemeler yapılan eserin yapımında kesme taş kullanılmış olup içi zengin çinilerle bezenmiştir.
SEFA CAMİİ
Şehrin kuzeybatısında yer alan cami 15. yüzyılda inşaa edilmiştir. Nesih ve Kufi yazılarla süslü olan minaresi taş işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır. Ayrıca yapının iç mekanı çinilerle süslüdür.
ŞEYH MUATTAR CAMİİ
Şehrin ortasında yer alan bu cami, 1500 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım Padişah tarafından inşaa ettirilmiştir. Bu nedenle Kasım Padişah Camii diye de anılmaktadır. Yapının en ilginç bölümü minaresidir. Diyarbakır’daki minarelerin hiçbirine benzemeyen bu ilginç minare dört sütun üzerine oturmaktadır.
MESUDİYE MEDRESESİ
1198 yılında Artuk Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaa edilmiştir. Kesme taştan iki katlı olarak inşaa edilen yapı taş işçiliğinin güzel örneklerini barındırmaktadır.
CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ
Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev, Kültür Bakanlığı tarafından satın alınmış ve 1973 yılında müze olarak hizmete açılmıştır. Müzede 19.yüzyıl Diyarbakır yaşantısını canlandıracak etnografik malzemeler ile yazara ait özel eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir.
DELİLER HANI
Hüsrev Paşa tarafından 1527 yılında inşaa ettirilmiştir. Yapım malzemesi olarak renkli kesme taş (siyah-beyaz) kullanılan han İki katlıdır. Her yıl İslâm ülkelerinden Hicaz’a gitmek üzere bu handa toplanan hacı adaylarını eşlik edecek delillerin (rehber, kılavuz) burada kalmaları nedeniyle, halk tarafından Deliler hanı olarak adlandırılmaktadır. Yapı, restore edilerek 120 yataklı turistik, modern bir otel olarak hizmete açılmıştır.
MALABADİ KÖPRÜSÜ
Diyarbakır-Batman karayolu üzerinde, iki ilin sınırında, Batman Çayı üzerinde yer alan muhteşem bir Artuklu eseridir. Yazıtından, 1147-1148 tarihinde Artukluoğullarından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu’daki taş kemerli köprüler içinde kemeri en geniş olan bu köprü, suyun iki yakasını düz bir çizgi üzerinden değil kırıklar yaparak birleştirmektedir. Kemerin iki yanında kervan ve yolcular için yapılan iki barınak odasına köprünün üzerinden inilmektedir.
DİYARBAKIR'DA EL SANATLARI
Diyarbakır’ın geleneksel el sanatları arasında kuyumculuk, ipekçilik ve bakırcılık önemli yer tutmaktadır. Kentte uzun bir geçmişi olan kuyumculuk günümüzde de önemini korumaktadır.
Gümüş işlemeli nalın ve çekmeler, kişniş gerdanlık ve hasır bilezik Diyarbakır kuyuculuğuna özgü örneklerdir. İpek böcekçiliği ise Merkez, Kulp, Silvan, Lice ilçelerinde yapılmakta olup, ipekli kumaşlar, mendiller ve puşular ilginç örnekleri oluşturmaktadır. Çömlekçilik, saraçlık, keçecilik, kilim, cicim, heybe dokumacılığı, işlemeli peşkir, peştamal ve halı dokumacılığı İl’in diğer el sanatlarını oluşturmaktadır.
Diyarbakır uygarlığın beşiği savaşların ve kirli oyunların mazlum şehri...
Son 25 senedir 'terörizm' ile adı çıkmış, insanların hatırlamak istemeyeceği, vahşet, ölümler, kanlı olaylar ile insanların akıllarına kazınan şehir...
Eski adı 'Amed' öncelikle...
Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar' a ev sahipliği yapmıştır...
Pek çok gezilecek görülecek yeri olan buram buram tarih kokan bir şehirdir Diyarbakır...
Müzeleri, surları,köprüleri,cami ve kiliseleri,hanları,kervansarayları,kaplıcaları, çarşıları... vs görülmeye değerdir...
Hele ki Dicle'nin eşsiz görünümünü Diyarbakır'dan görmek!
Çok leziz yemekleri vardır: Patlıcan meftunesi,Ekşili etli dolma, İçli köfte,Cartlak kebabı, çiğ köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek, lebeni, tatlılardan ise burma, kadayıf ve nuriye, Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu ve örgü peynir, sumak...vs
Aynı zamanda çok sevdiğim Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu şehirdir...
....
6 aydır bu şehri yaşıyorum...Çok uzak diyarlardan geldim buraya ve çabuk benimsedim sevdim.Diyarbakır ı sahipsiz buldum.Biraz hüzünlü...Yalnız...Boynubükük...Terkedilmiş...Ama güzel ve gururlu...Mağrur...
Aşığı olduğum şehir...
Ahmet Kaya der ki: Ne Diyarbekir anladı beni ne de sen... Oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen...
Herşeyini çok özlüyorum...
Amedliim Mahkemesi
Diyarbakır,
Sen gönlümü gönlüne bağladığım şehir,
Sana ruhum kelepçeli,
Haps olmuş kalbim ve haps olmaya istekli,
Kabulum suçum sevmek ise şehrimi,
Verin bana müebbet ile memleketimi,
Beni dışarı bırakmayın melekler,
Evet melekler,
Diyarbakır hapishane olsa,
Gardiyan ya melek olur yada nur-u ilahi
Amedliim seviyorum işte seni,
Ne olur ne olur anla beni,
İstersen hakim ol istersen savcı,
Yada avukat, sırf feleğe inat
Müvekkilim diyerek deil,
Sevgilim diyerek başla söze, söyle
Bu duruşma diyer aşıklar gibi geçecektir tarihe
Felekten dolayı tarih kabul etmesede,
'Diyarbakır' kelimesi geçen olayları,
Şüphen olmasın anlatır bizim diyarbakır surları,
Seni ve seni deli gibi seven sevdalıları,
Ve elbet anlatacaktır,
Derdini şiire döken emsarin emsalsizi,
Emsar olmasanda gözümün emsalsizi.
Hakimin kararı iyi yada kötü,anlayamadım,
Daktilo sesi eşliğinde,
Tarih gösterecektir, diyor.
Tarih kelimesinin geçtiği yerde
Umudumuzun tükendiğini bile bile
Ve Diyarbakır aşığı fısıldıyor avukatına,
Karar kötü gelirse diye,
Karar götü gelirse,
'Önce dilekçe
Sonra rüşvet,
Olmadı tehdir,
Oda olmadı şantaj uygula' diye
Nede olsa Diyarbakır çocuğuyum,
Bir davan varsa uğruna ölmeye ve gömmeye razı...
savaşı sevmeyen, ama savaşın alasını verebilen nadide insanların kent'i
yankesicileri,tinercileri en fazla etrafımızı saranlar.....
ulucami girişinde yaşanan sıkıntılı dakikalar...
petek pastanesinde çay içimi ve bir dilim börek....
class otelin içinden zaman tünelinden geçerek şaşırtan bir yoldan bölgenin en eski yapılarından birinin avlusuna giriş....
Hz. süleyman ve 27 sahabenin ziyareti....
Diyarbakır; insanlarının sıcaklığı, samimiyeti, misafirperverliği; tabiatının eşsiz güzelliği; sokaklarının unutulmaz manzaraları; insanı derin düşüncelere daldıran havası ile mutlaka görülmesi gereken bir şehir...İnanın, birkaç kere gitmiş olmama rağmen oradan dönerken sürekli içimi bir hüzün kaplıyordu, oradan uzak olduğum anlarda dahi hiç aklımdan çıkmadı bu güzelim şehir...İnsanlar için kullanırız ya bazen 'şeytan tüylüdür' diye.Bu da aynı hesap öyle bir şey var ki o şehirde, onu diğer şehirlerden farklı kılıyor...
ey fırtınalı bayır, ey mazlum diyarbakır
Şu an haberlerde dinliyorum da,Diyarbakır'dan İstanbula gitmek üzere kalkan 175 yolculu 'PEGASUS HAVA YOLLARI' uçağı kaçırılmış,Şimdi Ankara Esenboğa havalimanına indirilmiş uçak...
Sırrını kara taşlı surlarında saklayan nazlı diclenin asil hamisi...Amed...
Yılan'nın Başı
Biz Barzaniye bağlıyız.Barzaniye yapılan bir hareket diyarbakıra yapılmıştır.Diyenleri şehri.Pkk'nın en büyük kalesi.
Diyarbakır, dağkapısı, çarşıları, surları, karpuzu, yolun ortasından eski çağlardan kalma el arabalarının gitmesi...Yollara hiç önemsemeden habire tüküren insanlar...Turizme gereken önemi vermeyen bir şehir...Bir çok değerli insan buradan yetişmesine rağmen bu şehire pek öncelik verilmemiş...Kürtlerin başkenti diyerek bölünmenin senbolü olmuş...Hakbuki Diyarbakır halkının böyle bir niyeti yok...
Ben iş gereği arasıra Diyarbakır'da bulunurum...Sıcak ilgi, samimiyet ve misafirperverlik gördüm...Her gidişimde ilgi ile karşılandım...Dicle ile süslenen bir şehir...
Kısacası...Diyarbakırı rahat bırakın...
Asıl adı; Diyar-ı Bekir olan Türkiye'nin güzel şehri...
Ey Diyarbakır ey kanı durmayan şehir sana başkent diyorlar sende biliyorsun ki vatan toprağı bölünmez dile gelde anlat fransız işgalini anlat arka sokaklarındaki zehir tacirlerini anlat sarık giyip fetva veren bölücü hayinleri, biliyorum seni de kandırdılar ey diyar-ı-bekir. 21/TÜRKİYE
bir ay aldım diyarbakırdan
tokatta biri öldü o zaman
......
-edip cansever
silaw amedli..
Tiyatro oynunda bu adamlar pkk lılardan beter denilince Salonunda üçte birini boşalıp Apoya özgürlük bize kürdistanımızı geri verin sloganın atıldığı yere biz Diyarbakır diyoruz.
amed é serhıldaye
ala rengin peçaye
war é şéran amed é
Söze geldiği vakit, Atatürk'ü dilinden düşürmeyen, Ama arkasındaki 'apo' denen domuzdan devşirme yavşağın posteri altında konuşma yapan bir kişinin, başında belediye başkanı olduğu, güzel memleket..! !
askerimi,sarper'imi,kalbimi....
Görülmeye değer, doğallık akan şehir...
Diyarbekir bu mudur?
Saraykapısından geçtim ellerim bağlı
dudağımda yepyeni bir marş
sırtımda jandarma namluları
bilenmiş bir bıçak gibi parlıyor alnım
bebeler coşkuyla kelepçeme el sallıyorlar
namlulara aldırmıyorlar
ve kepaze kralların hesaplayamadıkları
korkunç bir hızla
büyüyorlar
Bir köhne kral sarayıymış bu zindan
ve romalı kurtların
ve bedevi aylakların eyleştiği has bahçe
ve bazalt yontan tutsağın
alnındaki ter
avuçlarındaki kan
duvarına yansıyor hala
kan kokusu çıkmamış çınarlardan
Diyarbekir bu mudur
perçemi kınalım
de görelim
yüreğimiz taş mıdır
demir midir
gözümüzün üzerinden bir serçe uçar
daralır yüreğimiz
mahzunlaşırız
ve Dicle yaslı akar
ve biliriz kepaze kralların
yakası açılmamış hünerleri var
Diyarbekir bedendir
perçemi kınalı
suyu akmaz
gülü açmaz nedendir
Urartu yiğitleri hala vurulur
Ben deyim özümdendir
sen de zincirlerinden
(Sinan Sabri)
DİYARBAKIR TÜRKÜSÜ
Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım,
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım.
Bu dağlarda gençliğim cayır cayır yanarken,
Ay vurur göz yaşıma ben gecede kalırım.
Üzülme sen üzülme başını öne eğme,
Gün olur kavuşuruz dert etme Diyarbakır.
Ağlama sen ağlama kanlı bezler bağlama,
Bu yangın söner birgün ağlama Diyarbakır.
Diyarbakır yolunda toz olmuş dağılırım,
Bu hırçın depremlerle sarsılırım, kanarım.
Arkadaşların yüzü ağır ağır solarken,
Gün doğar yaylara kahrımdan utanırım.
Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır,
Dağlarında kızıl ateş, alnında kızıl bak.
Çiğdemler solar gibi, anneler yanar gibi,
Dizlerine döküldüm, ağlama Diyarbakır.