HZ. Abdülkadir Geylani (k.s.) sultan,Gavs-ı Azam,Eyliya-yı Azamdır.Peygamber Efendimiz 'i (s.a.v.) pembe ve kırmızı gül temsil ederken 'o' mübarek i de Sarı Gül temsil eder Kadri tarikatının kurucusudur.Benimde pirim dir 'o' mübarek insan 'Bizim güneşimiz batmayacaktır' sözünün SAHİBİ Onu anlatmaya sözler yetmiyor ve yetmez.Kadri tarikatı hakkında bilgi edinmek isteyenler ve de Abdülkadir Geylani(k.s.) hakkında şüpheleri olanlar [email protected] adresinden bana ulaşabilir.
Kadiri tarikatının kurucusu (PİR SEYYİD ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ) HAZRETLERİ evliyanın büyüklerindendir.Onun ayakları 12 imam hariç tüm evlayanın omuzları üzerindedir.Çok fazla keramet göstermiştir.Bunlardan birtanesi papazın gözlerinin önünde ölüyü diriltmesidir.Papaz o andan itibaren kendisine tabi olmuştur.
Sadece bir alim. Çünkü alimlik peygamberlikten sonraki en güzel sıfatlardandır. Ne keramet nede ölümden sonra himmet sadece alimlik. Bu ona yeter. Gerisi yalan. Allah rahmet eylesin.
Resulullah s.a.v. Efendimiz hırkaı şeriflerini veysel karani hazretlerine teslim edilmesi için hazreti ali ve hazreti ömer efendilerimize vermiş. iki büyük halife yola çıkmışlar ve en sonunda veysel karani hazretleriyle cismen konuşmaya başlamışlar... Halifelerimizden birisi buyurmuş; 'Allah Resulü s.a.v. Efendimiz in çok selamı var.. bize buyurdu ki Veysel Karani ye söyleyin ümmetim için çok dua etsin' Veysel Karani hazretleri bu emri duyunca secdeye kapanır ve dua etmeye başlar. Bu sırada Gaib den gelen bir ses şöyle buyurur; 'Ey Veysel Karani senin yüzün suyun hürmetine ümmetin yarısının günahları nı bağışladım...' Veysel Karani hazretleri duyduğu söz üzerine Ya ümmetin diğer yarısı nolacak demiş.. Gaibden gelen ses tekrar şöyle buyurmuş 'Ümmetin diğer yarısının günahlarını İleride zahir edecek olan Abdülkadir-i Geylani Hazretleri nin yüzü suyu hürmetine affedeceğim'
Şah-ı Geylani hazretleri Peygamber s.a.v. Efendimiz nasıl Peygamberler içerisinde en büyük ise, Evliyaullahlar arasında da Şah-ı Geylani Hazretleri Öyledir... Allah Şefaatlerine ve sırrına vakıf eylesin inş....
Onda görülen keramet sayısı hiç bir velide görülmemiştir....
kaynak; Abdülkadir-i Geylani Hazretleri nin menkıbeleri
Allah(c.c.) 'ın aciz bir kulu, evliyanın da gerçekten en üstünlerindendir... Dedem'in evliyalar arasında faziletçe en üstünü sence kimdir sorusuna tereddütsüz Abdul Kadir-i Geylani Hz. demişti... Zira bu yüksek şahsiyet Peygamber efendimiz(sav) 'in iki taraftan (hem anne hem baba tarafından) evladıdır. Merak ederseniz bir eserini biliyorum: 'Gunyetüt- Talibin' (Cennet ve Cehennem kısmını okuyup ta dehşete düştüğüm muazzam eser) Allah mekanını Peygamber Efendimiz(sav) 'in yanı başı yapsın, Allah ganii gani rahmet etsin...
öyle büyük bir insanki dedem demeye grur duyuyorum ölürüm uğruna ey gavsul azam ey abdulkadir dedem bizlerden üstümüzden dualarını esirgeme kim okursa bu msj dedeme fatiha okumayı unutmasın
Evliyanın büyüklerindedir Gavsul Azam Hz. Batmayan Güneş Cümle Evliyanın güneşi battı, bizim güneşimiz kıyamete kadar aydınlatmaya devam edecektir, sözünün sahibi.
Arkadaşım tarih hakkında ki bilgimden sorduğunda meseleyi kapatmak için de olsa 'evet' dedim, oysa içerirnde diyordum ki 'tarihin içi fitne, kin ve çelişkilerle dolu olduğunu ve okumasının bir yaran olmadığını biliyorum',
Abdul Kadir Geylani'nin ne zaman dünyaya geldiğini biliyormusun? diye sordu. 'Galiba altı yahut yedinci asırda dünyaya gelmiş' dedim. 'Onunla Resulullah'm arasında ne kadar fasıla vardır? ' dedi.
Ben 'en azından altı asır vardır 'dedim. Eğer her asırda iki nesil gelirse Abdul Kadir Geylani Peygamberin onikinci torunu olur', dedi. Ben de evet öyledir dedim. 'Ama İmam Musa Kazım sadece dört babayla Resulullah'a ulaşır. İmam Musa kazım Cafer Sadık'ın, O da Muhammed Bakır'ın, O da Zeynelabidin'in, O da Hz. Hüseyn'in O da Hz. Fatıma'nın ve O da Resulullah'ın evladıdır. Bir başka tabirle İmam Musa Kazım hicretin ikinci asrında dünyaya gelmiş; o halde sen hesab et bunların hangisi Peygambere daha yakındır dedi.
Hiç beklemeden muhakkak ki bu daha fazla yakındır ama neden biz şimdiye kadar onu tanımayıp ismini dahi duymadık? ' dedim. 'İşte asıl dert buradadır, bu yüzden sizden özür dileyerek biraz önce dediğim sözü tekrarlıyorum ki, sizler çekirdeğin özünü bırakıp kabuğuna sanlmışsınız'.
Böylece bazen durup ve bazen de yürüyerek konuşuyorduk. Bir ilmi merkeze yetiştik Orada talebeler ve öğretmenler tartışıp ilmi konularda birbirleriyle bahsediyorlardı. Orada biraz durduk, arkadaşım bunların biri ile randevusu varmışcasına oradakileri gözden geçirdi. Onlardan biri kalkıp bizim yanımıza geldi. Selam verdi, arkadaşım ondan bir şahısı sordu ve ben onun verdiği cevaptan sorulan kişinin profosör olduğunu ve biraz sonra geleceğini anladım. O arada arkadaşım bana dedi: 'Seni buraya getirmekten amacım, seni Bağdat üniversitesinin profosörlerinden olan bir tarih uzmanı ile tanıştırmaktır. O doktora risalesi tezini Abdul Kadir Geylani'nin hakkında yazmıştır, Allah izniyle onunla görüşmek senin için yararlı olur. Çünkü ben tarih uzmanı değilim', Bizler bir soğuk şerbet içinceye dek beklediğimiz adam da geldi. Selamlaştıktan sonra arkadaşım beni ona tanıttı ve ondan Abdul Kadir Geylani'nin hayatını kısaca bana anlatmasını rica etti ve kendisi başka bir işine yetişebilmesi için musade alıp bizden ayrıldı. Tarih hocası ikimize meşrubat ısmarladıktan sonra benim ismimi, ülkemi ve mesleğimi ve Tunus'da Abdul Kadir Geylani'yi nasıl tanıdıklarını sordu. Ben de her şeyi anlattım ve dedim ki bizim halkımız hatta şöyle inanıyor, Resulüllah(S.A.V) miraca gittiğinde Abdul Kadir Geylani'nin omuzunda gitmiştir ve Cebrailin yanmaktan korkup artık yükseklere çıkamadığında Resulullah(S.A.V) Abdul Kadir'e dönüp dedi 'Benim ayaklarım senin omuzunda senin ayakların ise Kıyamet gününe kadar tüm evliyaların omuzundadır.
Tarih hocası benim bu sözümü duyunca çok güldü, ama neye güldüğünü bilmedim. Acaba benim anlattığım sözlere mi güldü yoksa önünde oturan Tunus'lu hocaya mı?
Hoca Allah'ın evliya ve layık kullarının hakkında biraz konuştuktan sonra şöyle dedi: Yedi yıl süren bir çalışma boyunca Pakistan'a, Türkiye'ye, Mısır'a, İngiltere'ye ve Abdul Kadir Geylani'ye ait yazılı eserler olan her yere gittim ve onların hepsini inceleyip fotokopi aldım. Ama bunların hiç birisinde Abdul Kadir Geylani'nin Peygamberin neslinden geldiğini isbat eden bir delile rastlamadım; sadece onun torunlarından birisine ait olan bir şiirde şöyle bir kıt'a yeralmıştır: 'Benim ceddim Resulullah (S.A.V) dır.'
Bu sözü ise bazı bilginlerin söylediği gibi Resulullah'tan nakledilen 'Ben her takvalının ceddiyim' hadisine işare olabileceği büyük bir ihtimaldır. Sonra sözlerine şöyle devam etti: Doğru ve sahih tarihler Abdul Kadir Geylani'nin fars asıllı olduğunu ve İran'ın Geylan isimli şehrinde dünyaya geldiğini ve o yüzden Geylani lakabını aldığını ve daha sonra Bağdat'a gelip orada tahsil gördüğünü açıklıyor ve Abdul Kadir Geylani, toplumda ahlaki bir çöküşün yaşandığı bir dönemde ders halkaları oluşturarak görevini ifa etmeye çalıştığını, onun takvalı ve zahid birisi olduğu için halk tarafından beğenildiğini bildiriyor. O öldükten sonra diğer sofuların muridlerinin yaptığı gibi, müritleri Kadiriyye tarikatını onun adına kurmuşlardır'.
Sözlerini şu cümleyle bitirdi: 'Gerçekten de Arapların bu bakımdan durumu çok üzücü ve taassuf vericidir'.
O zaman Vahhabilikle ilgili fikirler zihnimde canlandı ve şöyle dedim. 'O zaman siz de Vahhabisiniz, çünkü onlar da sizin gibi evliyaların olduğuna inanmıyorlar.
'Hayır' dedi. 'Ben asla Vahhabi değilim, müslümanların te'essuf edilecek bir yönleri de hep ifrat veya tefrite düşmeleridir. Ya tüm hurafelere ve boş inançlara-akıl ve şeriattan hiç bir delil olmadan-inanır ve onları tastik ederler yahut da hiç bir şeye inanmayıp temelsiz bazı inançlar uğruna Hz. Muhammed (S.A.V) in bir çok hadislerini ve mucizelerini bile inkar ediyorlar. Böylece birbirleriyle ortak noktaları olmayan biri doğuya diğeri batıya yönelmiş iki zıt kutup haline gelirler. Mesela Abdul Kadir Geylani bir anda hem Bağdat'ta hem Tunus'ta olabilir, bir anda hem Tunus'daki hastaya şifa verip hem de Dicle nehrinde boğulmak ta olan birini kurtarabilir demek aşırı gitmektir. Sofuların bu inançları karşısında, Vahhabiler hatta Hz. Resulullah(S.A.V) a tevessül eden birini dahi müşrik biliyorlar. İşte bu da tefrittir.
Hayır benim kardeşim, biz Kur'an-ı Kerim'in buyurduğu gibi olmalıyız. Allahü Teala buyuruyor ki: 'İşte böylece tüm insanlara şahit(ve örnek) olmanız için vasat(aşırılığı olmayan adil) bir ümmet kıldık' (1)
Sözlerinden hoşlanıp teşekkür ettim, çok memnun olduğumu bildirdim. O da çantasını açıp Abdul Kadir Geylani hakkında yazmış olduğu kitabı çıkarıp bana hediye etti ve beni evine davet etti. Ama ben mazeretim olduğunu ve davetini kabul edemeyeceğimi bildirerek teşekkür ettim. Sonra da sohbetimizi Tunus ve Kuzey Afrika hususuna çevirdik. Bu sırada da arkadaşım geldi, ondan ayrılıp beraber eve döndük. O günün hepsini konuşma, tartışma ve ziyaretle geçirdiğim için çok yorgun idim. Hemen uykuya daldım. Sabah erken kalkıp namaz kıldıktan sonra Abdul Kadir Geylani hakkında hocanın verdiği kitabı okumaya başladım. Arkadaşım uyanıncaya kadar yarısını okudum. Kahvaltıya davet ettiğinde bile kitabı bitirmeden yerimden kalkmayacağımı söyledim ve kitabı okumaya devam ettim.
Gerçekten dikkate değer ve çok ilgi çekici bir eserdi. Bu eserin bende vücuda getirdiği şüphe ve tereddütlerin yerini henüz Irak'tan ayrılmadan yakin ve kesin kanaat almıştı.
Hazreti Pîr Seyyid Sultan Abdülkadir Geylani Kaddesallahü Sırrahül Azîz ve Hakîm, velayet burcunun batmayan güneşi, bütün velilerin piri, intisab edenlerin mutluluğa erdiği hidayet sancağı, ebedi saadetleri kendinde toplayan, maddi ve manevi tertemiz bir yolun mensubu ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyundan gelen torunudur. Tüm tarikatlar, hikmet ve ilim yolları, kaynağı Hz. Muhammed (s.a.v.) ummanı olan O yüce pınardan beslenmişlerdir. Yüce vasıflarını dile getirmede kelimelerin güçsüz kaldığı o yüce veli kamil insan, Gavsül Azam, Velayetin Sultanı, Sultanü’l Evliya, Sertacü’l Evliya, Kutbu’r Rabbani, Gavsü’s Samedani gibi yüce sıfatlarla anılır. Hazreti Abdülkadir Geylani, 1077 (hicri 470) yılında, Peygamberimizin vefatından 445 yıl sonra, Hazar denizinin güneyinde Geylan kasabasında doğmuş, 1165 (hicri 562) yılında 91 yıllık muhteşem bir ömürden sonra, yani 833 yıl önce bu aleme veda etmiştir. Soy itibariyle hem Seyyid, hem de Şerif idi. Yani soyu, babası Seyyid Musa tarafından İmam-ı Hasan Efendimiz’e, annesi Fatma Hatun tarafından da İmam-ı Hüseyin Efendimiz’e dayanıyordu. Onun için şu ibare meşhur olmuştur: “Veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk ile Rabb’ine vasıl oldu.” Doğacağı Ramazan ayının ilk gecesi babası Seyyid Musa Cengi bir rüya görmüştü: Peygamberler peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) , ashab ve bütün evliyayı kiram bir yere toplanmışlardı. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Ya Musa, Oğlum! Gücü herşeye yeten ve herşeyin sahibi olan Cenab-ı Allah, bu gece sana insanların üstünde müstesna bir erkek evlat hediye etti. Bu evlat benim evladımdır. Ne mutlu sana..” Abdülkadir hiçbir çocuğa benzemiyordu. Ramazan günleri annesinden süt emmiyor, yöre halkı ramazanın giriş çıkışını onun bu durumuna göre tayin ediyordu. 18 yaşında çobanlık yaparken bir ineğin, hikmeti ilahiye ile “Sen bunun için yaratılmadın,” demesi üzerine annesinden izin alıp ilim tahsili için Bağdat’a geldi. Yolda kervanın yolunu kesen eşkiyalara annesine doğruluktan ayrılmayacağına dair verdiği söz için parasını saklamadan vermesinden dolayı eşkiyalar utanıp tövbekar oldular. Hammad-ı Debbas Hazretleri Bağdat’ta ilk mürşidi olmuş, uzun yıllar ilim tahsili ve vazu nasihatla meşgul olduktan sonra, Bağdat’tan uzaklaşıp 25 yıl çöllerde uzlete çekilmiş ve kimseyle görüşmemiştir. Bu süre içerisinde kendini ayakta tutacak kadar çöldeki bitkilerle beslenmiş, Peygamber Efendimiz’in ruhaniyyetinde terbiye görmüş ve Hızır (A.S.) ile arkadaşlık yapmıştır. 25 yıl sonra Bağdat’a dönmüş ve tüm insanlık alemine bir hakikat güneşi olarak doğmuştur. Bağdat’a gelince tüm halk onun nasihatlarını dinlemek için toplanmış, konuşmaya başlayamaması üzerine, Fahr-i Kainat Efendimiz’in ruhaniyyeti teşerrüf etmiş, ağzına yedi defa üflemiş ve O’na “Konuş, ya oğlum Abdülkadir; insanlara vaaz ve nasihatta bulun,” diye buyurmuşlardır. Bundan sonra Hz. Pir Efendimiz, durmaksızın kaynayıp coşan bir rahmet, hikmet ve ilim pınarı gibi tüm insanlara, susamış gönüllere hayat vermiştir ve hala da hayat vermeye devam etmektedir. Evet, Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri, ölümünden sonra bile tasarrufu ve himayesi devam eden velayet burcunun şahıdır. Birgün İbrahim bin Ethem’den bahsederlerken tesadüf ettiği talabelerine “Yazık, ona çok üzülüyorsunuz değil mi? Eğer zamanımızda olsaydı onu sarayında, tahtından ayırmadan irşad ederdik,” diye buyurmuşlardır. Bugün dahi aynı o gün ve o dakika gibi, O’nun himmet ve tasarruf eli, eskilerin katlandığı sıkıntı, zahmet ve belalara maruz bırakmadan Hakk’ı arayan Hak yolcularının üzerindedir. Biraz gayretle tefekkür edip ANLAYANABİLENLERE
es-Seeyid Geylani hz.leri şu anda manen değil de cismen bu yaşadığımız zaman da olsaydı, doğrusunu Allah bilir, açıkça kendini Vehhap diye tanımlayan kimse kalmazdı! Allah dostudur ve ERKEK gibi ERKEKTİR! bu kavramı bilenler bilmeyenlere anlatsın.....
Pir-i azam,gavs-ül azam. O, baba tarafından şerif anne tarafındanda seyyiddir.Hazreti Hasan, babasının hazreti Hüseyin de annesinin atasıdır. O, hem şerif hem seyyiddir. Abdulkadir Geylani demek; peygamberler ve ashaplar haric,mana aleminin tek padişahı demektir.
Ey evlad, önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da başkalarını... Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var, bunu sen de biliyorsun. Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı olabilirsin? Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?
Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma, imanınla yap. Kötülükleri ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB’in sana işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur, O kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil olursun. Her işte HAKK’ın rızası aranmalıdır.
ABDÜLKADİR GEYLANİ hazretleri günümüze gelmis gecmis alimlerden biridir yani saygin insanlardan mevla sehy seid gibi peygabberimiz(S.A.V.) ve dava arkadaslarindan sonra gelmis gesmis en iyi din adamlaridan biridir islam aleminde dört bir yaninda müritler vardir allah rahmet eylesin...
HZ. Abdülkadir Geylani (k.s.) sultan,Gavs-ı Azam,Eyliya-yı Azamdır.Peygamber Efendimiz 'i (s.a.v.) pembe ve kırmızı gül temsil ederken 'o' mübarek i de Sarı Gül temsil eder Kadri tarikatının kurucusudur.Benimde pirim dir 'o' mübarek insan 'Bizim güneşimiz batmayacaktır' sözünün SAHİBİ Onu anlatmaya sözler yetmiyor ve yetmez.Kadri tarikatı hakkında bilgi edinmek isteyenler ve de Abdülkadir Geylani(k.s.) hakkında şüpheleri olanlar [email protected] adresinden bana ulaşabilir.
mükemel bir ilim
Kadiri tarikatının kurucusu seyyid abdulkadir geylani hz..ALLAH şefaatine nail eylesin bizleri evliyaların büyüğü..
Arkadaşlarımız gerekli açıklamaları yapmışlar ALLAHrazı olsun...
Kadiri tarikatının kurucusu (PİR SEYYİD ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ) HAZRETLERİ evliyanın büyüklerindendir.Onun ayakları 12 imam hariç tüm evlayanın omuzları üzerindedir.Çok fazla keramet göstermiştir.Bunlardan birtanesi papazın gözlerinin önünde ölüyü diriltmesidir.Papaz o andan itibaren kendisine tabi olmuştur.
Bütün güneşler battı ve gitti,
Bizim güneşimiz batmayacaktır ebedi.... Seyyid A. K GEYLANİ
Sadece bir alim. Çünkü alimlik peygamberlikten sonraki en güzel sıfatlardandır. Ne keramet nede ölümden sonra himmet sadece alimlik. Bu ona yeter. Gerisi yalan.
Allah rahmet eylesin.
Sadece Kadirilerin değil Nakşibendilerinde sadatları arasında yer alan büyük evliya.Allah(c.c.) onların sırlarını arttırsın.
Resulullah s.a.v. Efendimiz hırkaı şeriflerini veysel karani hazretlerine teslim edilmesi için hazreti ali ve hazreti ömer efendilerimize vermiş. iki büyük halife yola çıkmışlar ve en sonunda veysel karani hazretleriyle cismen konuşmaya başlamışlar... Halifelerimizden birisi buyurmuş; 'Allah Resulü s.a.v. Efendimiz in çok selamı var.. bize buyurdu ki Veysel Karani ye söyleyin ümmetim için çok dua etsin' Veysel Karani hazretleri bu emri duyunca secdeye kapanır ve dua etmeye başlar. Bu sırada Gaib den gelen bir ses şöyle buyurur; 'Ey Veysel Karani senin yüzün suyun hürmetine ümmetin yarısının günahları nı bağışladım...' Veysel Karani hazretleri duyduğu söz üzerine Ya ümmetin diğer yarısı nolacak demiş.. Gaibden gelen ses tekrar şöyle buyurmuş 'Ümmetin diğer yarısının günahlarını İleride zahir edecek olan Abdülkadir-i Geylani Hazretleri nin yüzü suyu hürmetine affedeceğim'
Şah-ı Geylani hazretleri Peygamber s.a.v. Efendimiz nasıl Peygamberler içerisinde en büyük ise, Evliyaullahlar arasında da Şah-ı Geylani Hazretleri Öyledir... Allah Şefaatlerine ve sırrına vakıf eylesin inş....
Onda görülen keramet sayısı hiç bir velide görülmemiştir....
kaynak; Abdülkadir-i Geylani Hazretleri nin menkıbeleri
kafirlerin bile biz iman etmiyoruz ama abdulkadiride inkar etmiyoruz dediği zat nuru güneşten daha parlak uzun boylu heybetli mükemmel bir insan
Allah(c.c.) 'ın aciz bir kulu, evliyanın da gerçekten en üstünlerindendir...
Dedem'in evliyalar arasında faziletçe en üstünü sence kimdir sorusuna tereddütsüz Abdul Kadir-i Geylani Hz. demişti...
Zira bu yüksek şahsiyet Peygamber efendimiz(sav) 'in iki taraftan (hem anne hem baba tarafından) evladıdır.
Merak ederseniz bir eserini biliyorum: 'Gunyetüt- Talibin' (Cennet ve Cehennem kısmını okuyup ta dehşete düştüğüm muazzam eser)
Allah mekanını Peygamber Efendimiz(sav) 'in yanı başı yapsın, Allah ganii gani rahmet etsin...
öyle büyük bir insanki dedem demeye grur duyuyorum ölürüm uğruna ey gavsul azam ey abdulkadir dedem bizlerden üstümüzden dualarını esirgeme kim okursa bu msj dedeme fatiha okumayı unutmasın
Evliyanın büyüklerindedir
Gavsul Azam Hz.
Batmayan Güneş
Cümle Evliyanın güneşi battı, bizim güneşimiz kıyamete kadar aydınlatmaya devam edecektir, sözünün sahibi.
gavssu azam dır abdülkadir geylani büyük evliyadır kendisi ilk tarikati kuran bide kudbu azam var oda mehdi a.s
hiç bir alime verilmiyenler ona verildi. bir peygaberin gösterceği mucizeleri gösteren büyük veli. o batmayan bir güneş
o büyük bir zatır
ALLAH dostudur ne dıye bılırız kı? ALLAH rahmet eylesin.Bızı onun gıbı ALLAH dostlarından ayırmasın CENAB-I HAK.AMİN
büyük zat....
SIZLERE GERCEK BIR OLAY:
Arkadaşım tarih hakkında ki bilgimden sorduğunda meseleyi kapatmak için de olsa 'evet' dedim, oysa içerirnde diyordum ki 'tarihin içi fitne, kin ve çelişkilerle dolu olduğunu ve okumasının bir yaran olmadığını biliyorum',
Abdul Kadir Geylani'nin ne zaman dünyaya geldiğini biliyormusun? diye sordu. 'Galiba altı yahut yedinci asırda dünyaya gelmiş' dedim. 'Onunla Resulullah'm arasında ne kadar fasıla vardır? ' dedi.
Ben 'en azından altı asır vardır 'dedim. Eğer her asırda iki nesil gelirse Abdul Kadir Geylani Peygamberin onikinci torunu olur', dedi. Ben de evet öyledir dedim. 'Ama İmam Musa Kazım sadece dört babayla Resulullah'a ulaşır. İmam Musa kazım Cafer Sadık'ın, O da Muhammed Bakır'ın, O da Zeynelabidin'in, O da Hz. Hüseyn'in O da Hz. Fatıma'nın ve O da Resulullah'ın evladıdır. Bir başka tabirle İmam Musa Kazım hicretin ikinci asrında dünyaya gelmiş; o halde sen hesab et bunların hangisi Peygambere daha yakındır dedi.
Hiç beklemeden muhakkak ki bu daha fazla yakındır ama neden biz şimdiye kadar onu tanımayıp ismini dahi duymadık? ' dedim. 'İşte asıl dert buradadır, bu yüzden sizden özür dileyerek biraz önce dediğim sözü tekrarlıyorum ki, sizler çekirdeğin özünü bırakıp kabuğuna sanlmışsınız'.
Böylece bazen durup ve bazen de yürüyerek konuşuyorduk. Bir ilmi merkeze yetiştik Orada talebeler ve öğretmenler tartışıp ilmi konularda birbirleriyle bahsediyorlardı. Orada biraz durduk, arkadaşım bunların biri ile randevusu varmışcasına oradakileri gözden geçirdi. Onlardan biri kalkıp bizim yanımıza geldi. Selam verdi, arkadaşım ondan bir şahısı sordu ve ben onun verdiği cevaptan sorulan kişinin profosör olduğunu ve biraz sonra geleceğini anladım. O arada arkadaşım bana dedi: 'Seni buraya getirmekten amacım, seni Bağdat üniversitesinin profosörlerinden olan bir tarih uzmanı ile tanıştırmaktır. O doktora risalesi tezini Abdul Kadir Geylani'nin hakkında yazmıştır, Allah izniyle onunla görüşmek senin için yararlı olur. Çünkü ben tarih uzmanı değilim', Bizler bir soğuk şerbet içinceye dek beklediğimiz adam da geldi. Selamlaştıktan sonra arkadaşım beni ona tanıttı ve ondan Abdul Kadir Geylani'nin hayatını kısaca bana anlatmasını rica etti ve kendisi başka bir işine yetişebilmesi için musade alıp bizden ayrıldı. Tarih hocası ikimize meşrubat ısmarladıktan sonra benim ismimi, ülkemi ve mesleğimi ve Tunus'da Abdul Kadir Geylani'yi nasıl tanıdıklarını sordu. Ben de her şeyi anlattım ve dedim ki bizim halkımız hatta şöyle inanıyor, Resulüllah(S.A.V) miraca gittiğinde Abdul Kadir Geylani'nin omuzunda gitmiştir ve Cebrailin yanmaktan korkup artık yükseklere çıkamadığında Resulullah(S.A.V) Abdul Kadir'e dönüp dedi 'Benim ayaklarım senin omuzunda senin ayakların ise Kıyamet gününe kadar tüm evliyaların omuzundadır.
Tarih hocası benim bu sözümü duyunca çok güldü, ama neye güldüğünü bilmedim. Acaba benim anlattığım sözlere mi güldü yoksa önünde oturan Tunus'lu hocaya mı?
Hoca Allah'ın evliya ve layık kullarının hakkında biraz konuştuktan sonra şöyle dedi: Yedi yıl süren bir çalışma boyunca Pakistan'a, Türkiye'ye, Mısır'a, İngiltere'ye ve Abdul Kadir Geylani'ye ait yazılı eserler olan her yere gittim ve onların hepsini inceleyip fotokopi aldım. Ama bunların hiç birisinde Abdul Kadir Geylani'nin Peygamberin neslinden geldiğini isbat eden bir delile rastlamadım; sadece onun torunlarından birisine ait olan bir şiirde şöyle bir kıt'a yeralmıştır: 'Benim ceddim Resulullah (S.A.V) dır.'
Bu sözü ise bazı bilginlerin söylediği gibi Resulullah'tan nakledilen 'Ben her takvalının ceddiyim' hadisine işare olabileceği büyük bir ihtimaldır. Sonra sözlerine şöyle devam etti: Doğru ve sahih tarihler Abdul Kadir Geylani'nin fars asıllı olduğunu ve İran'ın Geylan isimli şehrinde dünyaya geldiğini ve o yüzden Geylani lakabını aldığını ve daha sonra Bağdat'a gelip orada tahsil gördüğünü açıklıyor ve Abdul Kadir Geylani, toplumda ahlaki bir çöküşün yaşandığı bir dönemde ders halkaları oluşturarak görevini ifa etmeye çalıştığını, onun takvalı ve zahid birisi olduğu için halk tarafından beğenildiğini bildiriyor. O öldükten sonra diğer sofuların muridlerinin yaptığı gibi, müritleri Kadiriyye tarikatını onun adına kurmuşlardır'.
Sözlerini şu cümleyle bitirdi: 'Gerçekten de Arapların bu bakımdan durumu çok üzücü ve taassuf vericidir'.
O zaman Vahhabilikle ilgili fikirler zihnimde canlandı ve şöyle dedim. 'O zaman siz de Vahhabisiniz, çünkü onlar da sizin gibi evliyaların olduğuna inanmıyorlar.
'Hayır' dedi. 'Ben asla Vahhabi değilim, müslümanların te'essuf edilecek bir yönleri de hep ifrat veya tefrite düşmeleridir. Ya tüm hurafelere ve boş inançlara-akıl ve şeriattan hiç bir delil olmadan-inanır ve onları tastik ederler yahut da hiç bir şeye inanmayıp temelsiz bazı inançlar uğruna Hz. Muhammed (S.A.V) in bir çok hadislerini ve mucizelerini bile inkar ediyorlar. Böylece birbirleriyle ortak noktaları olmayan biri doğuya diğeri batıya yönelmiş iki zıt kutup haline gelirler. Mesela Abdul Kadir Geylani bir anda hem Bağdat'ta hem Tunus'ta olabilir, bir anda hem Tunus'daki hastaya şifa verip hem de Dicle nehrinde boğulmak ta olan birini kurtarabilir demek aşırı gitmektir. Sofuların bu inançları karşısında, Vahhabiler hatta Hz. Resulullah(S.A.V) a tevessül eden birini dahi müşrik biliyorlar. İşte bu da tefrittir.
Hayır benim kardeşim, biz Kur'an-ı Kerim'in buyurduğu gibi olmalıyız. Allahü Teala buyuruyor ki: 'İşte böylece tüm insanlara şahit(ve örnek) olmanız için vasat(aşırılığı olmayan adil) bir ümmet kıldık' (1)
Sözlerinden hoşlanıp teşekkür ettim, çok memnun olduğumu bildirdim. O da çantasını açıp Abdul Kadir Geylani hakkında yazmış olduğu kitabı çıkarıp bana hediye etti ve beni evine davet etti. Ama ben mazeretim olduğunu ve davetini kabul edemeyeceğimi bildirerek teşekkür ettim.
Sonra da sohbetimizi Tunus ve Kuzey Afrika hususuna çevirdik. Bu sırada da arkadaşım geldi, ondan ayrılıp beraber eve döndük. O günün hepsini konuşma, tartışma ve ziyaretle geçirdiğim için çok yorgun idim. Hemen uykuya daldım. Sabah erken kalkıp namaz kıldıktan sonra Abdul Kadir Geylani hakkında hocanın verdiği kitabı okumaya başladım. Arkadaşım uyanıncaya kadar yarısını okudum. Kahvaltıya davet ettiğinde bile kitabı bitirmeden yerimden kalkmayacağımı söyledim ve kitabı okumaya devam ettim.
Gerçekten dikkate değer ve çok ilgi çekici bir eserdi.
Bu eserin bende vücuda getirdiği şüphe ve tereddütlerin yerini henüz Irak'tan ayrılmadan yakin ve kesin kanaat almıştı.
Kaynak: http://members.tripod.com/satilikdomains/nasil_hidayete_kavustum/icindekiler.htm
başımızın tacı,Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) torunu güzel insan.kaddesallahu sırrahu.
Kadri Tarikatının kurucusu Allah dostu Güzel insan
peygamber efendimizin soyundan gelen kamil insan yüce bir zat
Hazreti Pîr Seyyid Sultan Abdülkadir Geylani Kaddesallahü Sırrahül Azîz ve Hakîm, velayet burcunun batmayan güneşi, bütün velilerin piri, intisab edenlerin mutluluğa erdiği hidayet sancağı, ebedi saadetleri kendinde toplayan, maddi ve manevi tertemiz bir yolun mensubu ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyundan gelen torunudur. Tüm tarikatlar, hikmet ve ilim yolları, kaynağı Hz. Muhammed (s.a.v.) ummanı olan O yüce pınardan beslenmişlerdir.
Yüce vasıflarını dile getirmede kelimelerin güçsüz kaldığı o yüce veli kamil insan, Gavsül Azam, Velayetin Sultanı, Sultanü’l Evliya, Sertacü’l Evliya, Kutbu’r Rabbani, Gavsü’s Samedani gibi yüce sıfatlarla anılır.
Hazreti Abdülkadir Geylani, 1077 (hicri 470) yılında, Peygamberimizin vefatından 445 yıl sonra, Hazar denizinin güneyinde Geylan kasabasında doğmuş, 1165 (hicri 562) yılında 91 yıllık muhteşem bir ömürden sonra, yani 833 yıl önce bu aleme veda etmiştir. Soy itibariyle hem Seyyid, hem de Şerif idi. Yani soyu, babası Seyyid Musa tarafından İmam-ı Hasan Efendimiz’e, annesi Fatma Hatun tarafından da İmam-ı Hüseyin Efendimiz’e dayanıyordu. Onun için şu ibare meşhur olmuştur: “Veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk ile Rabb’ine vasıl oldu.”
Doğacağı Ramazan ayının ilk gecesi babası Seyyid Musa Cengi bir rüya görmüştü: Peygamberler peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) , ashab ve bütün evliyayı kiram bir yere toplanmışlardı. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Ya Musa, Oğlum! Gücü herşeye yeten ve herşeyin sahibi olan Cenab-ı Allah, bu gece sana insanların üstünde müstesna bir erkek evlat hediye etti. Bu evlat benim evladımdır. Ne mutlu sana..”
Abdülkadir hiçbir çocuğa benzemiyordu. Ramazan günleri annesinden süt emmiyor, yöre halkı ramazanın giriş çıkışını onun bu durumuna göre tayin ediyordu. 18 yaşında çobanlık yaparken bir ineğin, hikmeti ilahiye ile “Sen bunun için yaratılmadın,” demesi üzerine annesinden izin alıp ilim tahsili için Bağdat’a geldi. Yolda kervanın yolunu kesen eşkiyalara annesine doğruluktan ayrılmayacağına dair verdiği söz için parasını saklamadan vermesinden dolayı eşkiyalar utanıp tövbekar oldular.
Hammad-ı Debbas Hazretleri Bağdat’ta ilk mürşidi olmuş, uzun yıllar ilim tahsili ve vazu nasihatla meşgul olduktan sonra, Bağdat’tan uzaklaşıp 25 yıl çöllerde uzlete çekilmiş ve kimseyle görüşmemiştir. Bu süre içerisinde kendini ayakta tutacak kadar çöldeki bitkilerle beslenmiş, Peygamber Efendimiz’in ruhaniyyetinde terbiye görmüş ve Hızır (A.S.) ile arkadaşlık yapmıştır. 25 yıl sonra Bağdat’a dönmüş ve tüm insanlık alemine bir hakikat güneşi olarak doğmuştur.
Bağdat’a gelince tüm halk onun nasihatlarını dinlemek için toplanmış, konuşmaya başlayamaması üzerine, Fahr-i Kainat Efendimiz’in ruhaniyyeti teşerrüf etmiş, ağzına yedi defa üflemiş ve O’na “Konuş, ya oğlum Abdülkadir; insanlara vaaz ve nasihatta bulun,” diye buyurmuşlardır. Bundan sonra Hz. Pir Efendimiz, durmaksızın kaynayıp coşan bir rahmet, hikmet ve ilim pınarı gibi tüm insanlara, susamış gönüllere hayat vermiştir ve hala da hayat vermeye devam etmektedir.
Evet, Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri, ölümünden sonra bile tasarrufu ve himayesi devam eden velayet burcunun şahıdır. Birgün İbrahim bin Ethem’den bahsederlerken tesadüf ettiği talabelerine “Yazık, ona çok üzülüyorsunuz değil mi? Eğer zamanımızda olsaydı onu sarayında, tahtından ayırmadan irşad ederdik,” diye buyurmuşlardır. Bugün dahi aynı o gün ve o dakika gibi, O’nun himmet ve tasarruf eli, eskilerin katlandığı sıkıntı, zahmet ve belalara maruz bırakmadan Hakk’ı arayan Hak yolcularının üzerindedir. Biraz gayretle tefekkür edip ANLAYANABİLENLERE
seyyid abdülkadiri geylani hazretleri gibi bir mübarek zatın yolunda gidenlerden eylesin cenabı ALLAH
es-Seeyid Geylani hz.leri şu anda manen değil de cismen bu yaşadığımız zaman da olsaydı, doğrusunu Allah bilir, açıkça kendini Vehhap diye tanımlayan kimse kalmazdı! Allah dostudur ve ERKEK gibi ERKEKTİR! bu kavramı bilenler bilmeyenlere anlatsın.....
Pir-i azam,gavs-ül azam. O, baba tarafından şerif anne tarafındanda seyyiddir.Hazreti Hasan, babasının hazreti Hüseyin de annesinin atasıdır. O, hem şerif hem seyyiddir. Abdulkadir Geylani demek; peygamberler ve ashaplar haric,mana aleminin tek padişahı demektir.
Ey evlad, önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da
başkalarını... Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var, bunu sen de
biliyorsun.
Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma
yolunda nasıl başarılı olabilirsin? Gözlerin bir adım öteyi
görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?
Abdulkadir Geylani Hazretleri
Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma,
imanınla yap. Kötülükleri ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB’in sana
işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur, O
kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir kötülüğü nefsin için,
halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil
olursun. Her işte HAKK’ın rızası aranmalıdır.
Abdulkadir Geylani Hazretleri
ABDÜLKADİR GEYLANİ hazretleri günümüze gelmis gecmis alimlerden biridir yani saygin insanlardan mevla sehy seid gibi peygabberimiz(S.A.V.) ve dava arkadaslarindan sonra gelmis gesmis en iyi din adamlaridan biridir islam aleminde dört bir yaninda müritler vardir allah rahmet eylesin...
Sultanül Evliya, Sultanül Resulün torunu. Pirlerin Efendisi. Nasipsizlerin anlayamayacağı mücevher. Hakkın sevgilisi Alemlerin Efendisi Resulullahın (SAV) incisi... o kelimelere sığmaz...
Zamanının en büyüğü...