"Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verilirse gerisi kendiliğinden gelir." . (George Orwell) ... Eğitim, siyaset, din vs.. hangi konu ekseninde olursa olsun, Düşünen, sorgulayan, gerçeği savunanların, korku ve güç gosterisiyle nasıl sindirildiği, susturuldu sanılan gerçeğin asla susturulamayacağını anlatan bir metafor... Video, 2+2=5 Kısa bir film için oldukça etkileyici... . ?feature=shared
Durmak yok tebdil var. Bir iş ile yorulunca, başka bir iş ile dinlenmek... . Yaptığınız her işi, Gittiğiniz yerleri, doğayı, evreni, Gördüğünüz her şeyi, insanları, hayvanları, tüm varlığı, inceleyip, okuyun... Yaratılan her şey bir kitap, bir ayettir...
Penceremden kar'ın eşsizliğini ve usul usul yaptığı dansı izlerken Canan Sergül hanımefendinin (İnsanlığın kitabı yazdım) eserinin son sayfalarındayım.. Bu ana kadar okuduğum kısmın da saygıyı, hoşgörüyü, önyargısız olmayı ve kendi kendine yetebilmeyi öğütleyen bir kitap. Birlik ve beraberlik içinde kar taneleri gibi birbirine değmeden yaşamak.. Teşekkürler Canan Sergül Sayfa
Kulağımda çığlık çığlığa Hüsran şarkılar Yüreğimde kanlı bıçaklı Kavgalar Aklımda unutulmaya yüz tutmuş Sevdalar var Bir yanımda yalnızlık Bir yanımda ıssız bucaksız ovalar Ellerimden taşıyor Ha düştü ha düşecek Uçurumun kenarında bir hayat var...
Küçük ayaklarını, suyun üzerinde sektiren çakıl taşlarını izledim Ellerimi sakladım.... Bu cümlenin çocukları, elleri olmadan büyümüyorlardı ki ! Hiç çıkartmadım gizlediğim yerden, parmaklarımı. Hiç şıklatmadım... Şapkadan tavşan çıkartmadım !.
Sokak, Kaldırım taşlarını tekmeleyen, bir yanlızlığın, Gölgesini yapıştıracak soğuk alnına..... Yazgılar daha kolay okunacak... Daha kolay ölecek kalabalıklar, O sokakta... Kırlangıç mevsimi bitecek.... Kapanan kapının eşiğinde kalmış, Külleri süpürecek çocuk, Bir kibrit kutusuna...
Aynı yüzde, aynı heyalan... Çığlıksız bir kentle, düştüm suretinden... Sancılı kaldırımlar, avuçlarımın arasında izinsiz büyüttüğüm gülüşünü tanıdı!. sokak, lehçesini kaybetmiş bir dilin mazisinden dönerken tam orada yırttın içimi!. Yaralı fetihler ve kansız keşifler sırasıydı ... O taşa adını verecek kadar büyümüştüm oysa.
Solumla araladığım kapıların eşiklerinden, çıyan kokuları atlamasaydı, çağıracakmıydın? elimdeki işareti silinmiş parmağımı. Tutunacakmıydın, duvarına saçlarına asan kırmızı kurdelalı açlığın ,odasındaki penceresizliğe. Odanda ne kadar vazo var?... kaçı susuz, kaçı topraksız, kaçı ışıksız... imgelerle taşıyorum gövdemdeki sancıyı sayfama, hiç bir imlaya sapmadan , şımartmadan virğüllerin çatı katına taşınmış boşluğu... sus larla dönüşüyorum, sana... elimdeki sihirsiz bir değnekle.
Amacını çoktan aşmış , fiğüran telaşı yok inan üzerimde... Ara istersen vicdanındaki yırtığı. Öfkem, bayram sonraları uğruyor lamba sesine... Kırık ,dökük aydın cümleler barınağı sığdıramıyor ,fütursuz korkuları içine... Dağınık rengimin, en çok sana benzeyen kısmı, ışığa kırpıyor gözlerini. Aynı sesle seslenirken kerpiçe, duvarın saadetler dilenmiş yüzüne silkeleniyor o fotoğraf!. Yamalanıyorum, sökük dilimle her çağırışımda adını... Adını tahmin ediyorum, adını biliyorum, adını boyuyorum , adını örtüyorum, adını asıyorum, adını kokluyorum, incelipte kırıldığı yerinden.
Senki, çoğaltıp çoğaltıp nüshasını bıraktığın, parmaklarında asılı eskimiş dokunuşların sahibi... senki ,yara... seni keşfettiğimden beridir , kanayanların durağında hiç gelmeyen otobüsün ,taklidini yapan çocukların içsizliği... içleri yok!... boşaltılmış, çalınmış ... Bir iç lazım bu cümleye, birde kılıf... Yok!
Bana en çok annem gülümsedi... Yanağındaki aralı pencereden bakardım. Karşıda ,söğütler eğilirdi alnındaki tapınağa... Gözlerinden söğüt kokusu sarkardı kirpiklerime ,kirpiklerim uzardı... Bir elinde mor menekşenin , saksıya büyük gelen tedirgin kadınlığı... Diğer elinde babam.
Eteğine toplardı aydınlığın meyvalarını , dallarını kırmadan. Soluğuma güneş değdirirdi.. Üşümek , elmacık kemiklerimden geri dönerdi , girmezdi içeri. Pecere hep aralıydı. Saçlarıma dolanan kokusu , örüklerimin ucundaki kırmızı kurdelaya sinerdi... Koku ,aynı dilden aynı şarkıydı.
Sustuğu zaman , Karanlığa emanet edilmiş bedenlerin ızdırabını çağıracaktı... Sustu...O çağrı erken geldi.. pencere mi aradım.. Pencere örtülmüştü , kirpiklerime yalın ayak hüzün inmişti merdivenden... Kirpiklerim kısaldı. Kokmuyordu söğüt!... söğüt! eğildiğin alın nerde!. Üşüyorum! ,bir garip soğuk!...
Hani! nerdeler! nerde!... yok! ne babam ,ne de menekşe Ellerini nereye sakladın anne!!. Daha gün ağarmadı ve çocuklar... ellerindeki bilyelerin renklerini ayırt edemeyecek kadar çocuktu... Büyümemişlerdi!... daha büyümemişti ellerim ,ayaklarım,gölgem.
Bana en çok annem gülümsemişti... Bir yere gitti.:((
GÜNEŞE GİDEMEYİPTE, GÜNEŞDEN GEÇEN ÇOCUKLARIN HİKAYESİYDİ.. KARALAMA KAĞIDINDA, İNCİNMİŞCESİNE YATANLAR.. SUSLARIN ÇATI KATINDA, ÖNCE BABA, EN SON BAHAR DİYEN, ÇOCUGUN YANAĞINDA KALAN, BİR GAMZENİN BOŞLUĞUYDU HAYAT.. ÖNCE O BOŞLUĞA DÜŞERDİ, GÖKTEN YAĞAN HER SU.. GÜNEŞ UZAKTA BİR YERDE AÇARDI ŞEMSİYESİNİ, ÇOCUK AĞLARDI, GÜNEŞ ANLAMAZDI..
SANCILI DÜZ YAZILAR GELİP GEÇERDİ, BENİM DEFTERİMİN ŞİİRE AYRILMIŞ, EN ÇOCUK,EN BÜYÜK YANINDAN... ÖNCE SÖZLERİMİN, BOĞAZINA KAÇAN BİR AYRILIĞI KUSARDI KALEM... SONRA GÜNEŞİ ARARDI, ŞAİİRİN İMZASININ ALTINDA.. BULUNMAZDIKİ, ÖYLE KOLAY.. ÖYLE KOLAY OLMAZDI.. GÜNEŞİ TUTUP SAÇLARINDAN, YAPAYALNIZ BİR KARALAMA KAĞIDININ, GÖĞSÜNE İLİŞTİRMEK...
KOLAY OLMAZDI, ALFABENİN İLK HARFİNDEN DÜŞÜP YERYÜZÜNE, PARAMPARÇA YAŞAMAK.. GÖKTEN,MAVİDEN KOPMAK.. KÜLLER BİRİKTİRMEK, KIRLANGIÇ HİKAYELERİNİN ARALARINDAKİ VİRGÜLLERDE..
ZAMAN YETMEDİ.. OYSA YELKOVANIN BİLEKLERİNDEN TUTUNMUŞ, YABANCI BİR BEKLEYİŞİN IZDIRABINI YAZACAKTIM... CEBİMDE DAĞINIK KALMIŞ AKREPLERİN, NASIL İNSAN OLDUĞUNU... OLMADI.. ZAMAN YA BOĞDU, YA DA BOĞULDU...
GÜNEŞE GİDEMEYİPTE, GÜNEŞDEN GEÇEN ÇOCUKLARIN HİKAYESİYDİ.. KARALAMA KAĞIDINDA, İNCİNMİŞCESİNE YATANLAR.. SUSLARIN ÇATI KATINDA, ÖNCE BABA, EN SON BAHAR DİYEN, ÇOCUGUN YANAĞINDA KALAN, BİR GAMZENİN BOŞLUĞUYDU HAYAT.. ÖNCE O BOŞLUĞA DÜŞERDİ, GÖKTEN YAĞAN HER SU.. GÜNEŞ UZAKTA BİR YERDE AÇARDI ŞEMSİYESİNİ, ÇOCUK AĞLARDI, GÜNEŞ ANLAMAZDI..
SANCILI DÜZ YAZILAR GELİP GEÇERDİ, BENİM DEFTERİMİN ŞİİRE AYRILMIŞ, EN ÇOCUK,EN BÜYÜK YANINDAN... ÖNCE SÖZLERİMİN, BOĞAZINA KAÇAN BİR AYRILIĞI KUSARDI KALEM... SONRA GÜNEŞİ ARARDI, ŞAİİRİN İMZASININ ALTINDA.. BULUNMAZDIKİ, ÖYLE KOLAY.. ÖYLE KOLAY OLMAZDI.. GÜNEŞİ TUTUP SAÇLARINDAN, YAPAYALNIZ BİR KARALAMA KAĞIDININ, GÖĞSÜNE İLİŞTİRMEK...
KOLAY OLMAZDI, ALFABENİN İLK HARFİNDEN DÜŞÜP YERYÜZÜNE, PARAMPARÇA YAŞAMAK.. GÖKTEN,MAVİDEN KOPMAK.. KÜLLER BİRİKTİRMEK, KIRLANGIÇ HİKAYELERİNİN ARALARINDAKİ VİRGÜLLERDE..
ZAMAN YETMEDİ.. OYSA YELKOVANIN BİLEKLERİNDEN TUTUNMUŞ, YABANCI BİR BEKLEYİŞİN IZDIRABINI YAZACAKTIM... CEBİMDE DAĞINIK KALMIŞ AKREPLERİN, NASIL İNSAN OLDUĞUNU... OLMADI.. ZAMAN YA BOĞDU, YA DA BOĞULDU...
Saat onikiyi bir geçe anlayacağız, ne acı Hiç birşeyin değişmediğini Ertesi gün göreceğiz, ne tuhaf demi Nelerin elimizden gittiğini
Ölecekmiyiz mesela yine biryerlerde Kimimiz enkaz altında Kimimiz görevi başında Kimimiz kundağında Yada Oyun oynarken parkta Kimimiz sevdiğimizin yanında Kimimiz sevdiğimizin ellerinden Yine ölecekmiyiz ?
Ne getirebilir ki bize yeni bir gün işte Kaç havai fişek patlatsak Ne kadar ışıklı gösteriler yapsak Bir dakika önce doğar mı güneş Doğarmı bir tek çocuk günahsız bu dünyaya ?
Biter mi nefreti insanoğlunun birbirine Bomba düşen topraklara sevgiler ekilir mi Hasadı gözyaşı olan toprak yeniden yeşerir mi Temennimiz sağlık huzur mutluluk demekle Armut pişerde ağzımıza düşer mi ?
Valizime sığmayan hayallerim vardı,çocuksu gülüşüm masum öpüşlerim vardı.Ellerim hiç bukar titremedi gözlerim buğulanıp kalbim üşümedi .Söz vermiştim oysa kimseye inanmayacaktım ne sevecek nede aşık olacaktım.Oldu işte saç tellerime kadar ateş değmeden yana yana hemde kavruldum .....Nasıldırki kör olmak aşka
Gelen hayra gelmiyor bu aralar Sana yazdığım son satırlar Yarim bana ben yare ağlar Bu senede kışa kaldım ağalar Hasret ektim gözyaşı biçtim Hayallerimi bırakıp gittim Ecele kucak açtım kefene sarıldım Uarim hasretine paha biçtim
Uyuyorum Uyanıyorum Hergün aynı saatte Kahvaltıda aynı şeyler İş güç hep aynı Bildiğin şeyler işte Yollar aynı Dilimdeki şarkılar bile Dünya değişiyor Günden güne Bende öyle Kayboluyorsun yavaş yavaş İçimde bir yerlerde Dönmeyeceksin biliyorum O yüzden gidiyorum senden Her gün göz göre göre Bir kusurum var büyük bir kusurum sadece "Aklım hep sende"
Seni sevmeyi sevmişim ben Sende öyle Geçemedin hiç sevilmekten öteye Bende öyle Kalakaldım bir başıma sevmekle Oysa Sevebilirdin sende En azından Sevildiğinin yarısı kadar bence...
" Ne o bana gelebildi, Ne'de ben ona gidebildim. Ayrı şehirlerde, Aynı gökyüzünde, Aynı yıldızları seyrettik 'DE. .. Bir çıkmaz sokakta bile karşılaşmadık. O bana hüzün kokan şarkılar dinletti, Ben duygu dolu şiirler yazdım. Yaşayamadığımız AŞK 'ın girdabında kaybolduk. NE ACI. .. O bana sitem etti, Ben 'se sessiz çığlıklar attım. AH YAR. .. Öyle yarım kaldık, Öyle YARALI. .
Rüzgar olsam saçını
Ben dağıtsam leylim yar
Yaş olsam yanağını
Ben ıslatsam leylim yar
Nefes olsam yel olsam
Sinendeki ter olsam
Ilık ılık teninde
Ben dolaşsam leylim yar
Sevdan biraz dinerdi
Hasret baştan giderdi
Bahçendeki gülleri
Ben toplasam leylim yar
Ateşinle kor olsam
İçindeki kan olsam
Üşüyen bedenini
Ben ısıtsam leylim yar
Besteciler: Sakir Askan / Kemal Tascesme / Ali Osman Erbasi
"Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir.
Eğer buna izin verilirse gerisi kendiliğinden gelir."
.
(George Orwell)
...
Eğitim, siyaset, din vs.. hangi konu ekseninde olursa olsun,
Düşünen, sorgulayan, gerçeği savunanların, korku ve güç gosterisiyle nasıl sindirildiği,
susturuldu sanılan gerçeğin asla susturulamayacağını anlatan bir metafor...
Video, 2+2=5
Kısa bir film için oldukça etkileyici...
.
?feature=shared
Durmak yok tebdil var.
Bir iş ile yorulunca, başka bir iş ile dinlenmek...
.
Yaptığınız her işi,
Gittiğiniz yerleri, doğayı, evreni,
Gördüğünüz her şeyi,
insanları, hayvanları, tüm varlığı, inceleyip, okuyun...
Yaratılan her şey bir kitap, bir ayettir...
Kalmasın istemiştik
Bir tek ayak çıplak,
Bir tek dal susuz,
Bir tek çocuk yorgun,
Yarınsız,
Ekmeksiz...
Penceremden kar'ın eşsizliğini ve usul usul yaptığı dansı izlerken Canan Sergül hanımefendinin (İnsanlığın kitabı yazdım) eserinin son sayfalarındayım..
Bu ana kadar okuduğum kısmın da saygıyı, hoşgörüyü, önyargısız olmayı ve kendi kendine yetebilmeyi öğütleyen bir kitap.
Birlik ve beraberlik içinde kar taneleri gibi birbirine değmeden yaşamak..
Teşekkürler Canan Sergül
Sayfa
Sen iyileştikçe dünya iyileşiyor.
Kulağımda çığlık çığlığa
Hüsran şarkılar
Yüreğimde kanlı bıçaklı
Kavgalar
Aklımda unutulmaya yüz tutmuş
Sevdalar var
Bir yanımda yalnızlık
Bir yanımda ıssız bucaksız ovalar
Ellerimden taşıyor
Ha düştü ha düşecek
Uçurumun kenarında bir hayat var...
(fkhyl(
İçim dışım insan kırıkları...
O ,bu ,şu batıyor işte! ,canım yanıyor.
Yüzümde ,gamzelerini yanaklarından düşürmüş çocuklar uyuyor...
Bağıramıyorum!.
Küçük ayaklarını,
suyun üzerinde sektiren çakıl taşlarını izledim
Ellerimi sakladım....
Bu cümlenin çocukları, elleri olmadan büyümüyorlardı ki !
Hiç çıkartmadım gizlediğim yerden, parmaklarımı.
Hiç şıklatmadım...
Şapkadan tavşan çıkartmadım !.
Sokak,
Kaldırım taşlarını tekmeleyen, bir yanlızlığın,
Gölgesini yapıştıracak soğuk alnına.....
Yazgılar daha kolay okunacak...
Daha kolay ölecek kalabalıklar,
O sokakta...
Kırlangıç mevsimi bitecek....
Kapanan kapının eşiğinde kalmış,
Külleri süpürecek çocuk,
Bir kibrit kutusuna...
Kalabalık gelmiş, çalmış kapımı..
Tek kişilik yerim vardı sana ait oysa..
Kalıntılar...
Aynı yüzde, aynı heyalan...
Çığlıksız bir kentle, düştüm suretinden...
Sancılı kaldırımlar,
avuçlarımın arasında izinsiz büyüttüğüm gülüşünü tanıdı!.
sokak,
lehçesini kaybetmiş bir dilin mazisinden dönerken tam orada yırttın içimi!.
Yaralı fetihler ve kansız keşifler sırasıydı ...
O taşa adını verecek kadar büyümüştüm oysa.
Solumla araladığım kapıların eşiklerinden,
çıyan kokuları atlamasaydı, çağıracakmıydın? elimdeki işareti silinmiş parmağımı. Tutunacakmıydın,
duvarına saçlarına asan kırmızı kurdelalı açlığın ,odasındaki penceresizliğe.
Odanda ne kadar vazo var?...
kaçı susuz, kaçı topraksız, kaçı ışıksız...
imgelerle taşıyorum gövdemdeki sancıyı sayfama, hiç bir imlaya sapmadan ,
şımartmadan virğüllerin çatı katına taşınmış boşluğu...
sus larla dönüşüyorum, sana...
elimdeki sihirsiz bir değnekle.
Amacını çoktan aşmış ,
fiğüran telaşı yok inan üzerimde...
Ara istersen vicdanındaki yırtığı.
Öfkem, bayram sonraları uğruyor lamba sesine...
Kırık ,dökük aydın cümleler barınağı sığdıramıyor ,fütursuz korkuları içine...
Dağınık rengimin, en çok sana benzeyen kısmı, ışığa kırpıyor gözlerini.
Aynı sesle seslenirken kerpiçe,
duvarın saadetler dilenmiş yüzüne silkeleniyor o fotoğraf!.
Yamalanıyorum,
sökük dilimle her çağırışımda adını...
Adını tahmin ediyorum,
adını biliyorum,
adını boyuyorum ,
adını örtüyorum,
adını asıyorum,
adını kokluyorum, incelipte kırıldığı yerinden.
Senki, çoğaltıp çoğaltıp nüshasını bıraktığın, parmaklarında asılı eskimiş dokunuşların sahibi...
senki ,yara...
seni keşfettiğimden beridir ,
kanayanların durağında hiç gelmeyen otobüsün ,taklidini yapan çocukların içsizliği...
içleri yok!...
boşaltılmış, çalınmış ...
Bir iç lazım bu cümleye, birde kılıf...
Yok!
Bana en çok annem gülümsedi...
Yanağındaki aralı pencereden bakardım.
Karşıda ,söğütler eğilirdi alnındaki tapınağa...
Gözlerinden söğüt kokusu sarkardı kirpiklerime ,kirpiklerim uzardı...
Bir elinde mor menekşenin ,
saksıya büyük gelen tedirgin kadınlığı...
Diğer elinde babam.
Eteğine toplardı aydınlığın meyvalarını ,
dallarını kırmadan.
Soluğuma güneş değdirirdi..
Üşümek ,
elmacık kemiklerimden geri dönerdi ,
girmezdi içeri.
Pecere hep aralıydı.
Saçlarıma dolanan kokusu ,
örüklerimin ucundaki kırmızı kurdelaya sinerdi...
Koku ,aynı dilden aynı şarkıydı.
Sustuğu zaman ,
Karanlığa emanet edilmiş bedenlerin ızdırabını çağıracaktı...
Sustu...O çağrı erken geldi..
pencere mi aradım..
Pencere örtülmüştü ,
kirpiklerime yalın ayak hüzün inmişti merdivenden...
Kirpiklerim kısaldı.
Kokmuyordu söğüt!...
söğüt! eğildiğin alın nerde!.
Üşüyorum! ,bir garip soğuk!...
Hani! nerdeler! nerde!...
yok! ne babam ,ne de menekşe
Ellerini nereye sakladın anne!!.
Daha gün ağarmadı ve çocuklar...
ellerindeki bilyelerin renklerini ayırt edemeyecek kadar çocuktu...
Büyümemişlerdi!...
daha büyümemişti ellerim ,ayaklarım,gölgem.
Bana en çok annem gülümsemişti...
Bir yere gitti.:((
ÖNCE BAHAR...
GÜNEŞE GİDEMEYİPTE,
GÜNEŞDEN GEÇEN ÇOCUKLARIN HİKAYESİYDİ..
KARALAMA KAĞIDINDA,
İNCİNMİŞCESİNE YATANLAR..
SUSLARIN ÇATI KATINDA,
ÖNCE BABA,
EN SON BAHAR DİYEN,
ÇOCUGUN YANAĞINDA KALAN,
BİR GAMZENİN BOŞLUĞUYDU HAYAT..
ÖNCE O BOŞLUĞA DÜŞERDİ,
GÖKTEN YAĞAN HER SU..
GÜNEŞ UZAKTA BİR YERDE AÇARDI ŞEMSİYESİNİ,
ÇOCUK AĞLARDI,
GÜNEŞ ANLAMAZDI..
SANCILI DÜZ YAZILAR GELİP GEÇERDİ,
BENİM DEFTERİMİN ŞİİRE AYRILMIŞ,
EN ÇOCUK,EN BÜYÜK YANINDAN...
ÖNCE SÖZLERİMİN,
BOĞAZINA KAÇAN BİR AYRILIĞI KUSARDI KALEM...
SONRA GÜNEŞİ ARARDI,
ŞAİİRİN İMZASININ ALTINDA..
BULUNMAZDIKİ, ÖYLE KOLAY..
ÖYLE KOLAY OLMAZDI..
GÜNEŞİ TUTUP SAÇLARINDAN,
YAPAYALNIZ BİR KARALAMA KAĞIDININ,
GÖĞSÜNE İLİŞTİRMEK...
KOLAY OLMAZDI,
ALFABENİN İLK HARFİNDEN DÜŞÜP YERYÜZÜNE,
PARAMPARÇA YAŞAMAK..
GÖKTEN,MAVİDEN KOPMAK..
KÜLLER BİRİKTİRMEK,
KIRLANGIÇ HİKAYELERİNİN ARALARINDAKİ VİRGÜLLERDE..
ZAMAN YETMEDİ..
OYSA YELKOVANIN BİLEKLERİNDEN TUTUNMUŞ,
YABANCI BİR BEKLEYİŞİN IZDIRABINI YAZACAKTIM...
CEBİMDE DAĞINIK KALMIŞ AKREPLERİN,
NASIL İNSAN OLDUĞUNU...
OLMADI..
ZAMAN YA BOĞDU,
YA DA BOĞULDU...
ÖNCE BAHAR...
GÜNEŞE GİDEMEYİPTE,
GÜNEŞDEN GEÇEN ÇOCUKLARIN HİKAYESİYDİ..
KARALAMA KAĞIDINDA,
İNCİNMİŞCESİNE YATANLAR..
SUSLARIN ÇATI KATINDA,
ÖNCE BABA,
EN SON BAHAR DİYEN,
ÇOCUGUN YANAĞINDA KALAN,
BİR GAMZENİN BOŞLUĞUYDU HAYAT..
ÖNCE O BOŞLUĞA DÜŞERDİ,
GÖKTEN YAĞAN HER SU..
GÜNEŞ UZAKTA BİR YERDE AÇARDI ŞEMSİYESİNİ,
ÇOCUK AĞLARDI,
GÜNEŞ ANLAMAZDI..
SANCILI DÜZ YAZILAR GELİP GEÇERDİ,
BENİM DEFTERİMİN ŞİİRE AYRILMIŞ,
EN ÇOCUK,EN BÜYÜK YANINDAN...
ÖNCE SÖZLERİMİN,
BOĞAZINA KAÇAN BİR AYRILIĞI KUSARDI KALEM...
SONRA GÜNEŞİ ARARDI,
ŞAİİRİN İMZASININ ALTINDA..
BULUNMAZDIKİ, ÖYLE KOLAY..
ÖYLE KOLAY OLMAZDI..
GÜNEŞİ TUTUP SAÇLARINDAN,
YAPAYALNIZ BİR KARALAMA KAĞIDININ,
GÖĞSÜNE İLİŞTİRMEK...
KOLAY OLMAZDI,
ALFABENİN İLK HARFİNDEN DÜŞÜP YERYÜZÜNE,
PARAMPARÇA YAŞAMAK..
GÖKTEN,MAVİDEN KOPMAK..
KÜLLER BİRİKTİRMEK,
KIRLANGIÇ HİKAYELERİNİN ARALARINDAKİ VİRGÜLLERDE..
ZAMAN YETMEDİ..
OYSA YELKOVANIN BİLEKLERİNDEN TUTUNMUŞ,
YABANCI BİR BEKLEYİŞİN IZDIRABINI YAZACAKTIM...
CEBİMDE DAĞINIK KALMIŞ AKREPLERİN,
NASIL İNSAN OLDUĞUNU...
OLMADI..
ZAMAN YA BOĞDU,
YA DA BOĞULDU...
****O, Dağarcık değilmiydi****
Yeni, yıl. İşte hepsi bu...
Saat onikiyi bir geçe anlayacağız, ne acı
Hiç birşeyin değişmediğini
Ertesi gün göreceğiz, ne tuhaf demi
Nelerin elimizden gittiğini
Ölecekmiyiz mesela yine biryerlerde
Kimimiz enkaz altında
Kimimiz görevi başında
Kimimiz kundağında
Yada Oyun oynarken parkta
Kimimiz sevdiğimizin yanında
Kimimiz sevdiğimizin ellerinden
Yine ölecekmiyiz ?
Ne getirebilir ki bize yeni bir gün işte
Kaç havai fişek patlatsak
Ne kadar ışıklı gösteriler yapsak
Bir dakika önce doğar mı güneş
Doğarmı bir tek çocuk günahsız bu dünyaya ?
Biter mi nefreti insanoğlunun birbirine
Bomba düşen topraklara sevgiler ekilir mi
Hasadı gözyaşı olan toprak yeniden yeşerir mi
Temennimiz sağlık huzur mutluluk demekle
Armut pişerde ağzımıza düşer mi ?
Avaz avaz bağırasım gelir ağacın kulağına dallarına gönderip mesajı gökyüzune fırlatırda belki seni bana getirir Anka
Valizime sığmayan hayallerim vardı,çocuksu gülüşüm masum öpüşlerim vardı.Ellerim hiç bukar titremedi gözlerim buğulanıp kalbim üşümedi .Söz vermiştim oysa kimseye inanmayacaktım ne sevecek nede aşık olacaktım.Oldu işte saç tellerime kadar ateş değmeden yana yana hemde kavruldum .....Nasıldırki kör olmak aşka
Sayın kalbim parçalanmak günü değil toparlanmak günü bugün .Hava güneşli sen parçalı bulutlu gözyaşlarını sil kirliklerim gitme vakti buralardan...
Bugün ağlamak günü olsaydı gökyüzü yere kavuşamıyor diye ağlardım şayet bulut bundan ağlamıyorsa çiçeklerin bundan haberi yok toprak hiç şımarmasın .
Gelen hayra gelmiyor bu aralar
Sana yazdığım son satırlar
Yarim bana ben yare ağlar
Bu senede kışa kaldım ağalar
Hasret ektim gözyaşı biçtim
Hayallerimi bırakıp gittim
Ecele kucak açtım kefene sarıldım
Uarim hasretine paha biçtim
Ters çevirip silkeledim kalbimi, bir daha toplamak mümkün olmadı yürekten dökülenleri...
Uyuyorum
Uyanıyorum
Hergün aynı saatte
Kahvaltıda aynı şeyler
İş güç hep aynı
Bildiğin şeyler işte
Yollar aynı
Dilimdeki şarkılar bile
Dünya değişiyor
Günden güne
Bende öyle
Kayboluyorsun yavaş yavaş
İçimde bir yerlerde
Dönmeyeceksin biliyorum
O yüzden gidiyorum senden
Her gün göz göre göre
Bir kusurum var büyük bir kusurum sadece
"Aklım hep sende"
"fkhyl"
Şimdi gidiyorsun, git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
"Zaten ben seni öylesine sevmiştim"
İ.Sadri
Özlemekle Ölmek arasındaki fark
Sadece iki harf.
Korkma söylemem
Adını kimselere duyurmam
Sen bile
Bilmeyeceksin ömrün boyunca
Sadece
Bu şarkıyla söylenecek dillerde
Bu gizli sevda
Adın iki hece
Dudaklarımda mühürlediğim
Gözlerin gece
Yüreğimde çakar şimşekler
Sanki bilmece
Çözmeye cesaret edemem ki
Deli bu sevda
Gönlüm limanında demirleyen gönlün lisanını sükut
Gönlün ile dudaklarına vurulmuş ipliklerin boynumda iplik
Sevdaya geç kalınmışlıklar baharında üryanlığım matem
Lahza laza beklemekten tükendim
Ya durdur gülüşlerini gözlerimin kör alacasından
Ya da gözlerimde kal...
A.b.m.y.z
Seni sevmeyi sevmişim ben
Sende öyle
Geçemedin hiç sevilmekten öteye
Bende öyle
Kalakaldım bir başıma sevmekle
Oysa
Sevebilirdin sende
En azından
Sevildiğinin yarısı kadar bence...
"fkhyl"
" Ne o bana gelebildi,
Ne'de ben ona gidebildim.
Ayrı şehirlerde,
Aynı gökyüzünde,
Aynı yıldızları seyrettik 'DE. ..
Bir çıkmaz sokakta bile karşılaşmadık.
O bana hüzün kokan şarkılar dinletti,
Ben duygu dolu şiirler yazdım.
Yaşayamadığımız AŞK 'ın girdabında kaybolduk.
NE ACI. ..
O bana sitem etti,
Ben 'se sessiz çığlıklar attım.
AH YAR. ..
Öyle yarım kaldık,
Öyle YARALI. .