Dünya ne zaman düzelir...? Aldatıp karşıdakini ihanetle suçlayanlar , yalanı arka arkaya dizip karşıdakileri yalancılık la itham edenler aynaya baktığında düzelir.....
Biliyoruz ki bütün acılar bir gün geçer. Bütün fotoğraflar sararır. Yara kabuk tutar kapanır. Bir sabah yine taze ekmek ister canın kahvaltıda. Bir fincan sade kahve. Demli bir çay ister akşam üstü olunca. Sokakta mevsimi fark edersin, aynada kendini. Önceleri belli belirsiz, sonra gamzene kadar gülersin. Şarkılar mırıldanır, çekmecelerde renkli kalemlerini ararsın. Kuşlar gelir konar dallarına. Kırıldığın yerden çiçek açarsın. Bütün acılar bir gün geçer. Ya da alışırsın..
Ne kadar Zulam varsa, didikledim yokladım Derdimin dermanını bulamadım bekledim Ne gülü derebildim ne goncayı kokladım Bir meçhulün peşine ,takıldım gidiyorum
Sesim, sedam silinmiş ,pas tutmuş kulaklardan Ne bir söz ne bir buse çatlayan dudaklardan Sana rastlarım diye çaldığım kapılardan Tekmelendim, itildim ,kakıldım gidiyorum
Bulunmam anzer olsa namerdin sofrasında Bir yudum su çok gelir fakirin kırbasında Depdebeli dünyanın yaldızlı libasında Dikiş tutmaz yamaydım, söküldüm gidiyorum
Eski kadim çamların izleri bardaklarda Atideki yiğitler tutsaktır kundaklarda Abı hayat meyiyken kuruyan dudaklarda Sel suyuna karıştım, döküldüm gidiyorum
Avuçlarım başımı duvarlara çakmakta Kader mili gözüme sürme diye çekmekte Yoksun ya her bir zerrem ayrılmakta çökmekte Bir metruk harabeyim, yıkıldım gidiyorum
Gün olur Bir yağmur damlası düşer Suya hasret döşüme Bir çınar kök salar Gelincik açar kim bilir Cemreler düşer ellerime Ebruli bir bahar gülümser Meneviş bir güvercinin gözlerinde Çiçek açar erik ağacı İkiz doğurur toprak Kumrular konar Pencere kenarına Gülümser Gün aydın olsun der sardunya Cilveleşir gönül bahçemde Erguvan şakayık’la Güneşte derbeder gülüşler Bulutlar sevinçten ağlayacak Yeşile duracak kainat Yeşilde kalacak düşler....
" Şimdi kapat gözlerini. Dal bir düşün ıçine. Yanındayım hisset. Bak nasıl da tutacağım ellerinden. iyi bir gelecek binlerce hece getireceğim. Bak nasıl da öpeceğim gözlerinden..."
" Geçmiş te en çok neyi özlüyorsun diye sorsalar Sanırım eski neşeli günlerimi İnsan eli değmemiş hayallerimi Ve zamanın bizi henüz Ayırmadığı sevdiklerimi derdim..."
Neden ekmegimizin üzerinde tek çizgi var hic merak ettiniz mi , Orhangazi, Bursa'yı feth ettikten sonra şehri gezerken bir fırına ugrar. Ekmeklerin üzerindeki 3 çizgi dikkatini çeker,fırıncıya ekmeğin üzerinde neden 3 çizgi var diye sorar. Fırıncı, biz hristiyanız o 3 çizgi hristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruhu sembolize eder bu yüzden 3 çizgi çekeriz der. Bunun üzerine Orhangazi çok etkilenir, hemen bir fermanla tüm şehre ilan ettirir bundan böyle fırıncılar ekmeğin üzerine tek bir çizgi çekecek. Herkes bilsin ki Allah BİR dir,övülmeye en çok layık olandır...İşte o gün bu gün fırıncılar ekmeğin üzerine tek bir çizik atar...
Yolda giderken, yürümeye çalışan bir çocuk fark ettim. Elindeki değnekleri zorlukla kaldırıyor ve alt tarafı pek tutmayan vücudu ile bir sağa bir sola sallanıyordu. Yüzüne bakılırsa, on üç – on dört yaşlarından fazla değildi.
Sanki büyülenmiş gibi onu izlerken, aniden yere düştü.
Hemen yanına koşarak kaldırmaya çalıştım.
Sessizce ağlıyordu.
- İnşallah bir yerin acımamıştır, dedim. Olur böyle şeyler sakın üzülme.
- Üzülmüyorum, dedi. Zaten ben pek üzülmem.
- İyi ama ağlıyorsun, diye atıldım.
- Kolum acıdı, dedi. Onun için her halde.
Bakmak için gömleğini sıyırdım. Sağ eli tam bileğinden kesikti. Bu yüzden bir değneği, diğerinden farklı şekilde yapılmıştı.
Ayağa kalktığında:
- Günde birkaç kez düşmeye alıştım, dedi. Geçen sene düştüğümde, elim araba altında kalmıştı.
Söyleyecek söz bulmakta zorlanıyordum. Teselli etmek için:
- Üzülme! dedim. Daha kötü şeyler olabilirdi.
Belki ilk defa yüzüme bakarak:
- Üzülmüyorum, diye gülümsedi. Zaten ben pek üzülmem.
- Biraz önce aynı şeyi tekrar etmiştin, dedim. Neden böyle söyledin?
Titreyen vücudunu, elinden geldiği kadar dikleştirirken:
— Çünkü ben, Allah'a inanıyorum, dedi. O’na inanan kişiler, hiç ölümsüz bir vücuda sahip olmayacak mı? Üstelik de sapasağlam bir vücuda.
Bu sefer sustum, her nedense bir şey söyleyemedim.
Teşekkür edip yanımdan ayrıldı.
O küçük kahramanın arkasından bakarken, "Acaba hangimiz daha mutlu?" diye düşünüyordum.."
Bak oldu işte. Yapabiliyorum. Bugün daha az hatırlıyorum seni. Daha az gözümde canlanıyor anılarımız. Daha çok gurur duyuyorum kendimle... Kendime kızıyordum ya hani hep unutamadığım için seni. Artık kızmıyorum. Bugün daha az seviyorum seni. Daha az özlüyorum sesini. Mesela gündüzleri hiç gelmiyorsun aklıma. Doya doya kendimle yaşıyorum. Gece olunca sadece küçük bi hüzün bulutlanıyor kâlbimde, Çok az ağlayınca geçiyor. Rahatlıyorum. Daha çabuk kendime geliyorum. Yani bence alışıyorum yokluğuna. Uykusuz kalmıyorum artık, Biraz düşünüp sonra dalıyorum uykuya. Sabah gördüğüm rüyalarımı bile hatırlamıyorum. Bazen içtiğim çaya geliyor kokun, İçime çekip geri bırakıyorum. Daha az anımsıyorum seni. Daha az acıyor canım. Artık yarım hatırlıyorum seni, Hatta hayal meyal, Silik milik. Gözümde bir canlanıp bir kayboluyorsun. Zaman her şeyin ilacı derlerdi de inanmazdım. Zaman seni bile bana yavaş yavaş unutturuyor. Sonra yüzün geliyor sadece gözlerimin önüne. Sîmâ' nı aklımda tutmaya çalışıyorum. Zamanla yüzün de siliniyor, Sen yok oluyorsun. Önce kalbimden, Sonra şiirlerimden, Sonra da gözlerimin önünden gidiyorsun. Sanki seni hiç yaşamamışım gibi...
Dili suskun iklimlerde, Rüzgarından tanıdım seni. Nefesinin Lodosuna dediğinden bu yana dudaklarım. Ilık bir tutku kaplar içimi.Şimdi nerde bir rüzgar esse. Şehvetin ıslak yelleri dokunur tenime. Şaha kalkar hasret. Ve bir tek döşek bekler bizi...
saçlarının içinden güvercinler uçuran kadın. bütün antik acılarını gömmelisin artık tarihe. tarih ki; bütün acıları içinde barındıracak kadar arsız, ve de sadakatsizdir... avuçlarının içinde titreyen yüreğini salmalısın artık göklere. gökler ki; tüm sevgileri bağrında saklayacak kadar engin ve merhametlidir.. salmalısın artık sahiplenmeye korktuğun duygularını okyanuslara. okyanuslar ki; sevgiden coşan bütün nehirleri koynunda birleştirecek kadar, asil ve derinliklidir.- uzat ellerini avuçlarıma. -ihtiyacımız var tutuşmaya...
bir gece vakti, son ışıkları sönerken şehrin, senin ışığın dolar içime. sen nasılda bilirsin karanlığı aydınlığa çevirmeyi... akordu bozulmuşken hayatın, herkes başka telden çalarken, senin müziği başlar bende, sen nasılda bilirsin hayatı bir şarkıya çevirmeyi…en umutsuz anımda, üzerime gelirken tüm dünya, senin şefkatin dolar içime , sen nasılda bilirsin kötülükleri iyiliğe çevirmeyi…akşam olup hüzün çökünce bu şehre, hele bir de evlinin evine, köylünün köyüne gitme vakti, senin neşen başlar birden, sen nasıl da bilirsin hayatı oyuna çevirmeyi… tüm renkleri solmuşken bahçemin, kokmaz olunca artık nergisler, senin çiçeğin büyümeye başlar bende, sen nasılda bilirsin hayatı gül bahçesine çevirmeyi… tüm gücüyle canımı yakmaya başlayınca sensizlik, sen ne güzelde sarar sarmalarsın beni, İşte o zaman, yorgan istemem üzerime, Aşk’ının ateşi ısıtır beni...
saklı bir kentim ben.yitik sevdaların ülkesi, düşündeyim, bul beni koynumda nice aşıklar sevişir, yalnızım yine de, sev beni!aşk yoldaşın olsun, sevgi pusulan, yaklaş, tanı beni ılık bir rüzgarım ruhunda savrulan, ateşim, yanmaz yine de ellerin, tut beni! sınırlarım yok. şehvetin doğurgan arzusuyum ben, sundum sana kendimi, al beni!dokun bana. ağzınla dokun, parmak uçlarınla teninle, arzudan tutuşan ellerinle. iki dudak arası kadar yakınım sana.çılgın okyanus sularında yıkanmış , takipsiz bir sevdayım, yırt enginlerimi, katıl bulutuma, sor beni!lirik bir şarkıyım, kulağına fısıldanan, dinle söyle beni! arzun yarenin olsun sesim nefesin, düşüyorum sana doğru, tut beni
sana günaydın dediğimde ben çoktan gitmiş olmayacağım... böylesi bir rüyanın ardından usulca bir öpücük konduracağım dudağına, bulutlara karışacağım...
göz kırpma bana uzak yıldızlardan. senin göğün benim… sen de, ben de,yaklaşmalıyız birbirimize bir meteor olmalıyız seninle ya da bir kuyruklu yıldız bir dizin ülker olmalıyız belki desen Orion ben Scorpiusher neyse…zaman yok !Zena koşucusu gibi... koşmalıyız birbirimize Ama mutlaka olmalıyız seninle .çarpışmalıyız gökte bir yerlerde .binlerce yıldız, doğmayı bekliyor bir seremoni eşliğinde, çok gecikme, yetiş müziğe.......
“ Gördüğüm,
duyduğum her şeyin
yalan olabileceğini biliyorum elbette.
ama yine de
insanların gözlerine inanmayı seçiyorum..”
Gümüş kurşun mu atacaksın :))
Kurt adamın son günüdür. Artık adam olmanın zamanı geldi kurt!
Dünya ne zaman düzelir...?
Aldatıp karşıdakini ihanetle suçlayanlar , yalanı arka arkaya dizip karşıdakileri yalancılık la itham edenler aynaya baktığında düzelir.....
" Ey kalbim
Oğlunu gemiye alamamış Hz Nuh gibisin,
Değil mi ki hüküm Allah’ın
Bırak gitsin...."
Biliyoruz ki bütün acılar bir gün geçer.
Bütün fotoğraflar sararır.
Yara kabuk tutar kapanır.
Bir sabah yine taze ekmek ister canın kahvaltıda.
Bir fincan sade kahve.
Demli bir çay ister akşam üstü olunca.
Sokakta mevsimi fark edersin, aynada kendini.
Önceleri belli belirsiz, sonra gamzene kadar gülersin.
Şarkılar mırıldanır, çekmecelerde renkli kalemlerini ararsın.
Kuşlar gelir konar dallarına.
Kırıldığın yerden çiçek açarsın.
Bütün acılar bir gün geçer.
Ya da alışırsın..
Kahlo
" Ruhumuzda çiçek yeşerten insanları, gönlümüzün neresine sarsak da saklasak...."
Süreya
" Hayallerimize de kilit vuramazlar ya
Ben bugün güneşi tuttum mesela...
Kavurucu ve sıcaktı ama
Dokunabilmekti asıl mesele...."
" Ben her daim bahardım...
Şansıma hep renk körleri düştü......"
" İnsanın ilk kullandığı alet
başka bir insandır......"
" Avuçlar semada kalbim niyazda,
Gönlümde mahşeri yaşıyorum ben,
Âhir olan sen.
Titriyor bedenim sanki ayazda,
Aşkın ateşinde üşüyorum ben,
Zâhir olan sen.
Düşen yaprağıma dönüp bakmadım.
Hayat ağacıma çivi çakmadım.
Her gün ‘’Eyvah!’’ diye ağıt yakmadım.
Şimdi şu hâlime şaşıyorum ben,
Kâdir olan sen.
Ruhumu ezip de çekmedim cefa.
Cananımdan başka görmedim vefa.
Dünya mezrasında sürerken sefa,
Gayya kuyusuna düşüyorum ben,
Habîr olan sen.
Bu dünya bizlere Rab’dan hediye.
Lâyıkıyla kulluk etmedim niye?
Günahı, sevabı bilirim diye,
Galiba haddimi aşıyorum ben,
Kebîr olan sen....."
Ne kadar Zulam varsa, didikledim yokladım
Derdimin dermanını bulamadım bekledim
Ne gülü derebildim ne goncayı kokladım
Bir meçhulün peşine ,takıldım gidiyorum
Sesim, sedam silinmiş ,pas tutmuş kulaklardan
Ne bir söz ne bir buse çatlayan dudaklardan
Sana rastlarım diye çaldığım kapılardan
Tekmelendim, itildim ,kakıldım gidiyorum
Bulunmam anzer olsa namerdin sofrasında
Bir yudum su çok gelir fakirin kırbasında
Depdebeli dünyanın yaldızlı libasında
Dikiş tutmaz yamaydım, söküldüm gidiyorum
Eski kadim çamların izleri bardaklarda
Atideki yiğitler tutsaktır kundaklarda
Abı hayat meyiyken kuruyan dudaklarda
Sel suyuna karıştım, döküldüm gidiyorum
Avuçlarım başımı duvarlara çakmakta
Kader mili gözüme sürme diye çekmekte
Yoksun ya her bir zerrem ayrılmakta çökmekte
Bir metruk harabeyim, yıkıldım gidiyorum
sahipsizim, sensizim gidince kaldım yetim
Kaybolan yıllarıma hayıflanmak diyetim
Cananın sinesinde gül olmakken niyetim
Muhannetin bağına, dikildim gidiyorum
Ruhumu lime lime kesiyor didiyorum
Uçuruma getirip meçhule itiyorum
Buzdan bir heykel gibi eriyor bitiyorum
Bu riyakar dünyadan ,sıkıldım gidiyorum
G . Bozkuş
Gün olur
Bir yağmur damlası düşer
Suya hasret döşüme
Bir çınar kök salar
Gelincik açar kim bilir
Cemreler düşer ellerime
Ebruli bir bahar gülümser
Meneviş bir güvercinin gözlerinde
Çiçek açar erik ağacı
İkiz doğurur toprak
Kumrular konar
Pencere kenarına
Gülümser
Gün aydın olsun der sardunya
Cilveleşir gönül bahçemde
Erguvan şakayık’la
Güneşte derbeder gülüşler
Bulutlar sevinçten ağlayacak
Yeşile duracak kainat
Yeşilde kalacak düşler....
N . Gündüz
( Portakal çiçek açtığında )
Safvan İbnu Süleym (Radıyallahu Anh) rivayet edilen hadiste: “Ey Allah´ın Resulü! dedik, mümin korkak olur mu?”
“Evet!” buyurdular. “Pekiyi cimri olur mu?” dedik, yine:
“Evet!” buyurdular. Biz yine:
“Pekiyi yalancı olur mu?” diye sorduk. Bu sefer: “Hayır! buyurdular.”
" Şimdi kapat gözlerini.
Dal bir düşün ıçine.
Yanındayım hisset.
Bak nasıl da tutacağım ellerinden.
iyi bir gelecek
binlerce hece getireceğim.
Bak nasıl da öpeceğim gözlerinden..."
Bu sene öğrendiğim en güzel ders;
-"Bir kapıda kendinizden taviz verecek kadar ısrarcı olmayın..."
" Geçmiş te en çok neyi özlüyorsun diye sorsalar
Sanırım eski neşeli günlerimi
İnsan eli değmemiş hayallerimi
Ve zamanın bizi henüz
Ayırmadığı sevdiklerimi derdim..."
" Sözün kıymetini lal olandan,
Ekmeğin kıymetini aç olandan öğrenirsin ,
Aşkın kıymetini ise hiç olandan......"
" Ben seni seversem,
tek başıma sevmem
akvaryumdaki balıklarım da sever
Saksıdaki sardunyalarım da
Ben seni seversem,
evim bile yolunu gözler..."
Neden ekmegimizin üzerinde tek çizgi var hic merak ettiniz mi ,
Orhangazi, Bursa'yı feth ettikten sonra şehri gezerken bir fırına ugrar. Ekmeklerin üzerindeki 3 çizgi dikkatini çeker,fırıncıya ekmeğin üzerinde neden 3 çizgi var diye sorar. Fırıncı, biz hristiyanız o 3 çizgi hristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruhu sembolize eder bu yüzden 3 çizgi çekeriz der.
Bunun üzerine Orhangazi çok etkilenir, hemen bir fermanla tüm şehre ilan ettirir bundan böyle fırıncılar ekmeğin üzerine tek bir çizgi çekecek. Herkes bilsin ki Allah BİR dir,övülmeye en çok layık olandır...İşte o gün bu gün fırıncılar ekmeğin üzerine tek bir çizik atar...
Kaderinse dünya küçüktür.
Ama kaderin değilse,
çıkmaz sokakta bile karşılaşamazsın..."
"Umutlu insan daima mutludur
Yolda giderken, yürümeye çalışan bir çocuk fark ettim. Elindeki değnekleri zorlukla kaldırıyor ve alt tarafı pek tutmayan vücudu ile bir sağa bir sola sallanıyordu. Yüzüne bakılırsa, on üç – on dört yaşlarından fazla değildi.
Sanki büyülenmiş gibi onu izlerken, aniden yere düştü.
Hemen yanına koşarak kaldırmaya çalıştım.
Sessizce ağlıyordu.
- İnşallah bir yerin acımamıştır, dedim. Olur böyle şeyler sakın üzülme.
- Üzülmüyorum, dedi. Zaten ben pek üzülmem.
- İyi ama ağlıyorsun, diye atıldım.
- Kolum acıdı, dedi. Onun için her halde.
Bakmak için gömleğini sıyırdım. Sağ eli tam bileğinden kesikti. Bu yüzden bir değneği, diğerinden farklı şekilde yapılmıştı.
Ayağa kalktığında:
- Günde birkaç kez düşmeye alıştım, dedi. Geçen sene düştüğümde, elim araba altında kalmıştı.
Söyleyecek söz bulmakta zorlanıyordum. Teselli etmek için:
- Üzülme! dedim. Daha kötü şeyler olabilirdi.
Belki ilk defa yüzüme bakarak:
- Üzülmüyorum, diye gülümsedi. Zaten ben pek üzülmem.
- Biraz önce aynı şeyi tekrar etmiştin, dedim. Neden böyle söyledin?
Titreyen vücudunu, elinden geldiği kadar dikleştirirken:
— Çünkü ben, Allah'a inanıyorum, dedi. O’na inanan kişiler, hiç ölümsüz bir vücuda sahip olmayacak mı? Üstelik de sapasağlam bir vücuda.
Bu sefer sustum, her nedense bir şey söyleyemedim.
Teşekkür edip yanımdan ayrıldı.
O küçük kahramanın arkasından bakarken, "Acaba hangimiz daha mutlu?" diye düşünüyordum.."
Bak oldu işte.
Yapabiliyorum.
Bugün daha az hatırlıyorum seni.
Daha az gözümde canlanıyor anılarımız.
Daha çok gurur duyuyorum kendimle...
Kendime kızıyordum ya hani hep unutamadığım için seni.
Artık kızmıyorum.
Bugün daha az seviyorum seni.
Daha az özlüyorum sesini.
Mesela gündüzleri hiç gelmiyorsun aklıma.
Doya doya kendimle yaşıyorum.
Gece olunca sadece küçük bi hüzün bulutlanıyor kâlbimde,
Çok az ağlayınca geçiyor.
Rahatlıyorum.
Daha çabuk kendime geliyorum.
Yani bence alışıyorum yokluğuna.
Uykusuz kalmıyorum artık,
Biraz düşünüp sonra dalıyorum uykuya.
Sabah gördüğüm rüyalarımı bile hatırlamıyorum.
Bazen içtiğim çaya geliyor kokun,
İçime çekip geri bırakıyorum.
Daha az anımsıyorum seni.
Daha az acıyor canım.
Artık yarım hatırlıyorum seni,
Hatta hayal meyal,
Silik milik.
Gözümde bir canlanıp bir kayboluyorsun.
Zaman her şeyin ilacı derlerdi de inanmazdım.
Zaman seni bile bana yavaş yavaş unutturuyor.
Sonra yüzün geliyor sadece gözlerimin önüne.
Sîmâ' nı aklımda tutmaya çalışıyorum.
Zamanla yüzün de siliniyor,
Sen yok oluyorsun.
Önce kalbimden,
Sonra şiirlerimden,
Sonra da gözlerimin önünden gidiyorsun.
Sanki seni hiç yaşamamışım gibi...
Ş. Çoban
Baharda kuşlar gibi
Geldin kondun dalıma
Dili suskun iklimlerde,
Rüzgarından tanıdım seni.
Nefesinin Lodosuna dediğinden bu yana dudaklarım.
Ilık bir tutku kaplar içimi.Şimdi nerde bir rüzgar esse.
Şehvetin ıslak yelleri dokunur tenime.
Şaha kalkar hasret.
Ve bir tek döşek bekler bizi...
Ö. Saba
saçlarının içinden güvercinler uçuran kadın.
bütün antik acılarını gömmelisin artık tarihe.
tarih ki;
bütün acıları içinde barındıracak kadar arsız,
ve de sadakatsizdir...
avuçlarının içinde titreyen yüreğini salmalısın artık göklere.
gökler ki;
tüm sevgileri bağrında saklayacak kadar engin ve merhametlidir..
salmalısın artık sahiplenmeye korktuğun duygularını okyanuslara.
okyanuslar ki;
sevgiden coşan bütün nehirleri koynunda birleştirecek kadar,
asil ve derinliklidir.-
uzat ellerini avuçlarıma.
-ihtiyacımız var tutuşmaya...
Özlem Saba
bir gece vakti,
son ışıkları sönerken şehrin,
senin ışığın dolar içime.
sen nasılda bilirsin
karanlığı aydınlığa çevirmeyi...
akordu bozulmuşken hayatın,
herkes başka telden çalarken,
senin müziği başlar bende,
sen nasılda bilirsin hayatı bir şarkıya çevirmeyi…en umutsuz anımda,
üzerime gelirken tüm dünya,
senin şefkatin dolar içime ,
sen nasılda bilirsin kötülükleri iyiliğe çevirmeyi…akşam olup hüzün çökünce bu şehre,
hele bir de evlinin evine,
köylünün köyüne gitme vakti,
senin neşen başlar birden,
sen nasıl da bilirsin hayatı oyuna çevirmeyi…
tüm renkleri solmuşken bahçemin,
kokmaz olunca artık nergisler,
senin çiçeğin büyümeye başlar bende,
sen nasılda bilirsin
hayatı gül bahçesine çevirmeyi…
tüm gücüyle canımı yakmaya başlayınca sensizlik,
sen ne güzelde sarar sarmalarsın beni,
İşte o zaman, yorgan istemem üzerime,
Aşk’ının ateşi ısıtır beni...
Özlem Saba
saklı bir kentim ben.yitik sevdaların ülkesi,
düşündeyim,
bul beni
koynumda nice aşıklar sevişir,
yalnızım yine de,
sev beni!aşk yoldaşın olsun,
sevgi pusulan,
yaklaş,
tanı beni
ılık bir rüzgarım ruhunda savrulan,
ateşim,
yanmaz yine de ellerin,
tut beni!
sınırlarım yok.
şehvetin doğurgan arzusuyum ben,
sundum sana kendimi,
al beni!dokun bana.
ağzınla dokun,
parmak uçlarınla
teninle,
arzudan tutuşan ellerinle.
iki dudak arası kadar yakınım
sana.çılgın okyanus sularında yıkanmış ,
takipsiz bir sevdayım,
yırt enginlerimi,
katıl bulutuma,
sor beni!lirik bir şarkıyım,
kulağına fısıldanan,
dinle
söyle beni!
arzun yarenin olsun
sesim nefesin,
düşüyorum sana doğru,
tut beni
Özlem Saba
sana günaydın dediğimde
ben çoktan gitmiş olmayacağım...
böylesi bir rüyanın ardından
usulca bir öpücük konduracağım dudağına,
bulutlara karışacağım...
Özlem Saba
göz kırpma bana uzak yıldızlardan.
senin göğün benim…
sen de,
ben de,yaklaşmalıyız birbirimize
bir meteor olmalıyız seninle
ya da bir kuyruklu yıldız
bir dizin ülker olmalıyız
belki desen Orion
ben Scorpiusher
neyse…zaman yok
!Zena koşucusu gibi...
koşmalıyız birbirimize
Ama mutlaka olmalıyız seninle
.çarpışmalıyız gökte bir yerlerde
.binlerce yıldız,
doğmayı bekliyor bir seremoni eşliğinde,
çok gecikme, yetiş müziğe.......
Özlem Saba