"..Sabaha karşı oturup ağladınız / Çünki sizin aşkınız vardı / Kurumuş çiçekleriniz vardı / Aşina yıldızınız gökte / Oturup çok çok ağladınız / Ağlayıp iyi ettiniz..."
“Durduğum yer benim değil iken, gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı; gidebilecek bir yerim yok iken hâlâ ve inatla durmayışım ne gaflet; nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın, yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu, bu ne tuhaf bir hayret.”
Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı Esaretinde hürriyetinde sevdasında Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de Yağmurların altında, bulakların kenarında Türküsünde, koşmasıda, şarkısında Tamamda da noksanda da Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı ...
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün İlkbahar geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi dünyanın Bazen yaz ortasında gündüzün sevgim acıyor Kimi sevsem Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte Ekim filanda gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar
Sen ki, saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin, Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce Yaşadığın için güzelsin.. Sevgiyle.. Rahmetle anıyorum üstad..
Senfoni Önce sesin gelir aklıma Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli Sonra cumartesi günleri gelir Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.” ... kaleminin ucunda yürek sesi barındıran şair....
BİRGÜN SABAH SABAH Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni: Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten. Vapur düdükleri ötmededir. Etraf alacakaranlık, Köprü açıktır henüz. Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça Gece demir köprülerden geçmiştir tren. Dağ başında beş on haneli köyler, Telgraf direkleri yollar boyunca Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden, Uyanıp uyanıp yine dalmışım. Biletim üçüncü mevki, Fakirlik hali. Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş, Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten. Fabrika düdükleri ötmededir.
4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğdu. 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Babası subaydı. İlköğrenimini çeşitli kentlerde tamamladı. 1946'da Bursa Işıklar Lisesi’ni, 1947'de Askeri Memurlar Okulu’nu bitirdi. Bir süre orduda subay olarak görev yaptı. 1958’de ordudan ayrıldı. Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara Bürosu ile Sanayi Bakanlığı'nda çalıştı. 1968'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a yerleşti. Yaşamını serbest yazar olarak sürdürdü. 1969'da öykü yazarı Tomris Uyar ile evlendi. İlk şiiri 'Yad' Haziran 1947’de Yedigün dergisinde çıktı. Çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurdu. Ölçülü, uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu dönem şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni'nin başlıca şairlerinden biri oldu. Sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. Büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı, parçalılığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. Lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. Son dönem şiirlerinde başlangıçtaki zengin doku giderek yalınlaştı, daha karamsar olmaya başladığı görüldü. Türk şiiri üzerine yazıları ve edebiyat eleştirileriyle de ilgi topladı. Şiirleri İngilizce, Fransızca ve Sırpça'ya çevrildi. İkinci Yeni'nin, Edip Cansever ve Cemal Süreya ile birlikte öncü şairlerinden olan Turgut Uyar, hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitabından (Arz-ı Hal, 1959; Türkiyem, 1952) sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı'yla (1959) bireyin iç dünyası, yalnızlığı ve açmazını eksen tutan bir yaklaşımla, dilde ve duyarlıkta yeni imkânları zorlayan bir şiirin peşinde oldu. Tütünler Islak (1962) ve Her Pazartesi'de (1968) koruduğu bu çizgiyi, Divan'la (1970) geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar (1974) ve Kayayı Delen İncir'le (1982) söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına açtı. Abdülhak Hamit Tarhan ve Yahya Kemal Beyatlı'dan Oktay Rifat ve Metin Eloğlu'na, tek şiirden yola çıkarak bir dizi şairi incelediği Bir Şiirden (1983) adlı bir de inceleme kitabı bulunan Turgut Uyar'ın, Tütünler Islak ile 1963 Yeditepe Şiir Armağanı; Kayayı Delen İncir İle 1982 Behçet Necatiğil Şiir Ödülü; ve Büyük Saat (1994) ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü vardır.
İkinci yeni şiir tarzını oldum olası sevmişimdir. Ama Turgut Uyar hep bir adı öndedir benim için... Gitgide daha çok yankılanan bir çığlık gibidir şiirleri. Bazı şiirler ikinci okuyuşunuzda farklı birşeyler daha hissettirir ya hani (özellikle ikinci yeni tarzı şiirlerde bunun olması muhtemel.) Turgut Uyar; ' ın kaleminde buna yer yoktur işte. 100 kere oku, 100 kere aynı şeyi hissedersin. En sevdiğim şiiri ise, Denge' dir.
'Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum Hiçbirinizle dövüşemem Benim bir gizli bildiğim var Sizin alınız al inandım Morunuz mor inandım Ben tam kendime göre Ben tam dünyaya göre Ama sizin adınız ne Benim dengemi bozmayınız! '
Dünyanın En Güzel Arabistanı’nın düşleriyle seslendi… Arz-ı hal etti tanrıya, anadolunun çeşitli kışlalarından farklı, insanı kucaklayan bir şiir yeşerdi… acının tarihinde ve coğrafyasında dolaşan bir şiir…
Turgut Uyar ‘ikinci yeni’ nin farklı seslerinden biri olarak tanındı ve sevildi… Ankara’da başladığı yaşamı İstanbul’da sona erdiğinde tel üstündeki cambaz edalı şiiri kaldı geride:
“ Sizin adınız ne? .. Benim dengemi bozmayınız “..
gecenin şarkısı markısı kimindir hangi şarkısı üstelik gecenin şarkısı senin olsun ben istemem üstelik o şarkı herkesindir çünkü bulutlar konuşur kuşlar uyur ses uyanır şimdi kimindir gecenin şarkısı
kimi hüzzamdan bir şarkı besteler uykusunda otlar büyür ocaklara girilir madenlerde ne düşler görür insan kimbilir
... Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile O kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar ...
TURGUT UYAR’IN GİRİŞİMİ Şöyle deyince daha çok yaklaşıyorum onun şiirine: Turgut Uyar özellikle son yıllarda büyük bir şiirin ortasını yazıyor. Büyük bir gövdedir onun şiiri. Kımıldadıkça kendine benzer yeni gövdeler hazırlar, çoğaltır. Bir anıttan çok bir dirim belirtisidir. Bu yüzden kolay kolay tanımlanmaya gelmez: görülür, tanık olunur. Blok halinde bir izlenimler bütünüyle gireriz ona. Şiirsel işlevini bütünüyle ve sürekli bir şekilde hareket ederek sürdürür. Tek tek şiirler yok, şiiri vardır. Bölerek, parça parça düşünmek silahsızlandırmaktadır onu biraz. Parça parça en güzel şeyleri söylediği halde böyle konuşuyorum. Asıl Turgut Uyar daha yukarı bir kesimden sonra başlar. Ayrıntılar ayrıntılı olarak değil, bütünün küçük organları olarak önem kazanırlar. Tekrarlar, yığıntılar o bütüne göre anlamlanırlar. Tarih içinde değil, küçük olayların öyküsü, daha doğrusu o olayların “ben”le ilişkisinden doğan bir mitoloji içindedir. “Ben” kendisiyle samimi ilişkiler kurmuştur. Bu da, dünyayı ilkel çizgileriyle kabul etmekten çıkıyor galiba. İnsan doğar ve kendi gerçeklerini yaratmaya başlar. Ama tek insan için bunlar bir veriler yığınından başka bir şey değildir. Turgut Uyar’da cinsel istek eşyaya damgasını bastırır. Cinsel isteği saf ve aptal odalardan çıkararak şehrin gürültüsünden geçirir. Şehir, fetişlerdir. Şiirin altında ayrı bir akıntı vardır: yaşamayı sevmek, insanın haklı çıkması. O bütün bu verileri kucaklar, sayar, köşelere diker. Büyük bir hoşlanma duygusuyla karmaşıktır; ürkek yürek bütün geçmişi kabullenmektedir. Duyarlık, yüreğinde de omuriliğinde de aynı hızla yükselir. Turgut Uyar’ın bu şiirsel gövdeye uygun olarak kurduğu söz süzeni sanatımızın ne ilginç girişimlerinden biridir. “Ve Allahı arardım serçe yuvalarında”. Turgut Uyar’ın 1947’de yayımlanan ilk şiirinden aldığım bu mısra da gösteriyor ki o, şiir serüvenine adımını atarken bile değişik bir duyarlığın adamı olacaktır. Yine aynı şiirde büyük bir anlatım rahatlığı göze çarpıyor. Turgut Uyar’ın şiirimize getirdiği yeniliklerden biri de sözünü ettiğim şiirsel gövdeye uygun gelen anlatımı yakalamasıdır. Şiirimiz, vezinden serbest söyleşiye geçerken kendini bir ritm yaratma zorunda görmüştür. Anonim kalıpların alışılmış düzenini aratmayan bir başka biçim özelliği, Orhan Veli’nin, Oktay Rıfat’ın, Melih Cevdet’in halk deyimlerine fazla yer vermelerinin bir nedeni de budur belki. İkinci Yeni’yi ise dilde “iç uyum” arayan bir girişim olarak nitelendirebiliriz: İkinci Yeni dilin iç olanaklarını araştırırken böyle bir zorundan hareket ediyordu. Turgut Uyar yalnız bir ritm kurmamış, aynı zamanda o ritmi kendi şiirinin kadrosu içinde özgünleştirmiştir. Ondaki iç ritm sese ilişkin bir nitelikte değil. Daha çok şiirsel yükün gövdede rahatlıklar aramasıyla ilgili. Bir de dışardan uygulanan biçim öğeleri var ki bunlar ayrı. Turgut Uyar’ı şiirimizin ön sırasına getiren bir özellik de görüntü kavramına kattığı yeni olanaklardır. Çok boyutlu ve gerçeğin asalağı olmayan görüntülerle çalışır. Sözgelimi başka şairler akşam’ı bir yanıtla anlatırken, akşamdaki bir şeyi anlatırken, Turgut Uyar akşam’ı bütünüyle kavrama eğilimindedir. Düzyazıdan korkmaz, ondan şiir devşirir boyuna. Bu arada konuşma diline yeni kullanma değerleri getirir, uçları eski şairlerin kıyılarına vuran “parodi”ler kurar. Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda, Tütünler Islak’da ve daha sonra dergilerde yayımladığı şiirlerin çoğunda onun insani değerlerden çok insani durumlarla ilgilendiği bir gerçektir.Yalnız ben son birkaç şiirinde onun insani değerlere yöneldiğini sezinliyorum. Bu geçici mi olacaktır, yoksa sürekli bir değişmenin belirtisi midir? Erken konuşmuyorsam, bir ikidir yeni bir yolu deniyor. Ağırlık noktasına bir kayma göze çarpıyor. Şiirindeki “Dünyadan hoşlanma” duygusu bir “mutluluk dileği duygusu” ile yer değiştiriyor. Eskiden omurilikle yürek birlikte çalışırken, şimdi omurilik yüreğin yedeğine giriyor. “Hızla Gelişecek Kalbimiz”i bu yeni yörünsemeye örnek alabiliriz. “Kadırga” ve “Açıklamalar” adlı şiirlerinde de aynı değişikliği görmemeye imkân yok. Bu şiirlerde söz düzeni de daha berrak. Akıl daha çok karışıyor işe. Görüntü yavaşça geriye çekiliyor. Birtakım yan kavramlar ortaya çıkıyor. Böyle bir evreye girerken Turgut Uyar’ın şiirinde oluşan bir başka yeni özellik “ben”in “biz”e dönüşür gibi olmasıdır. Birey artık eşyayı egosantrik bir şekilde üstlenmiyor. Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda, Tütünler Islak’da olağan ve küçük durumların genel yapı içinde “uyumsuz”u destekleyen, saydamlaştıran bir işlevleri vardır. Son bir iki şiirde ise yalın bir söz düzeninin canlılığını korumak söz konusu. Öte yandan zamanda da bir kayma var. Turgut Uyar’ın şiirlerinde şimdiki zamana alışmıştık daha çok. Bir şimdiki zaman içinde geçmişin ve geniş bir zaman verimlerini yaşıyordu. Şimdilerde gelecek zamanı kullanmaya başladığını görüyoruz. Umudun şiirini yazmaya geçmesinden mi bu? Bu zaman kaymasına umudun bir değişkeni olarak mı rastlıyoruz şiirlerinde? Bu sözlerimden Turgut Uyar’ın şiirinde bir kimlik değişmesi bulduğum sanılmasın. Aynı kimliğin yeni bir çağ tanımasıdır söz konusu olan. Turgut Uyar şiir üstüne çok düşünmüş bir şair. Şiirinin işlerliğindeki bazı öğelerin tutarlı bir şekilde yer değiştirmesi, onun kendi sanatının özel sorunlarını nice bildiğini gösteriyor. Söylenenlerin aksine İkinci Yeni şairleri başlangıçta ayrı ayrı şiirsel noktalardan hareket etmişlerdir. Orhan Veli şiiri tıkanmıştı. Bu şiirin dışında bir şiir oluşmaya başlamıştı. Ancak İkinci Yeni için yapılan tanımlamalar hem biraz erken, hem de çoğu doğru olmayan öğelere göre yapılmıştır. Daha ilk günlerde tanımlanmaya geçilmiştir. O sırada İkinci Yeni ne olduğuyla değil, ne olmadığıyla beliren bir şiirdi. Oysa birçok genç şair, şiirin kendisinden değil, yapılan tanımlamalardan çıkarak yazmaya başladı. Üstelik yeni şiir tutumunu getiren bütün öncülerin ortak etkileri de bunların üstünde kurulmuş bulunuyordu. Bu arada öncüler arasında da elbet etkiler, karşı etkiler oldu. Ama İkinci Yeni’yle ilgilenen yazarlar bu hareketi anlatırken o ortak özellikleri şemalarına döken ikinci sınıf şairlerden birtakım kurallar çıkarmayı daha kolay gördüler. Bu durum, şiirimizi dikkatle izleyen kimselerin İkinci Yeni’nin ortaklaşa ve kişiliklerini ayırmamış bir şiir olduğunu sanmalarına yol açmıştır. Nedir ki zaman geçtikçe gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Turgut Uyar, İkinci Yeni’nin merkezinde olmuştur. Şiirimiz onunla gizlileri yoklama yeteneği kazanıyor. Hatta daha ileri giderek şunu söyleyeceğim: onun deneyinin şiirimizdeki işlevi şiirinden de önemlidir. Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpınar ortaya çok güzel yapıtlar koymuş sanatçılardır, ama ne kendi günlerinde ne de daha sonra bir işlevleri olmuştur. Buna karşılık Orhan Veli’nin büyük bir yapıtı yoktur, ama büyük bir işlevi vardır. Turgut Uyar’da ise iki özelliği bir arada görüyoruz: büyük bir yapıt ve büyük bir işlev. Sanatta girişimdir asıl olan. Sanat sorunlarının kendi doğrultularında insan sorunlarına dönüşebilmesi, daha doğrusu bazı insan sorunlarını yüklenebilmesi ancak köklü girişimlerin sonucu olarak doğuyor. Ne yönde olursa olsun, köklü bir sanat girişimi eninde sonunda bir insan girişimidir. Turgut Uyar, şiir girişimiyle Akdenizli bir şair olarak çağdaş sanatta kendi yerini ayırmıştır. 1966 Cemal Süreya (Şapkam Dolu Çiçekle, İst.,1991, s.155-159)
“Şimdi tarihte saat kaç ?”
"...kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil/ kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana...." u y a r l a r ı n t u r g u t
"..Sabaha karşı oturup ağladınız / Çünki sizin aşkınız vardı / Kurumuş çiçekleriniz vardı / Aşina yıldızınız gökte / Oturup çok çok ağladınız / Ağlayıp iyi ettiniz..."
“Durduğum yer benim değil iken, gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı; gidebilecek bir yerim yok iken hâlâ ve inatla durmayışım ne gaflet; nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın, yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu, bu ne tuhaf bir hayret.”
Ağustos yirmi iki, dediler:
" Ustan ölmüş..."
Çok komiksin Azrail...
Turgut Uyar ölür mü?
Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı
Esaretinde hürriyetinde sevdasında
Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de
Yağmurların altında, bulakların kenarında
Türküsünde, koşmasıda, şarkısında
Tamamda da noksanda da
Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı
...
İgneden ipliğe işte Bektaş, yapayalağuzdu...
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar
Turgut UYAR / Sevgim Acıyor
Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..
Sevgiyle.. Rahmetle anıyorum üstad..
“Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim..
Herkes herkesi sonradan öğrenirmiş;
bunu da sonradan öğrendim.”
“El olduk efendim
Velhasıl ziyan olduk
Ziyadesiyle…”
Senfoni
Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.”
...
kaleminin ucunda yürek sesi barındıran şair....
Kurutulmuş bir çiçektiniz
BİRGÜN SABAH SABAH
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
TURGUT UYAR (1927- 1985) TÜRK ŞAİR
4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğdu. 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Babası subaydı. İlköğrenimini çeşitli kentlerde tamamladı. 1946'da Bursa Işıklar Lisesi’ni, 1947'de Askeri Memurlar Okulu’nu bitirdi. Bir süre orduda subay olarak görev yaptı. 1958’de ordudan ayrıldı. Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara Bürosu ile Sanayi Bakanlığı'nda çalıştı. 1968'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a yerleşti. Yaşamını serbest yazar olarak sürdürdü. 1969'da öykü yazarı Tomris Uyar ile evlendi. İlk şiiri 'Yad' Haziran 1947’de Yedigün dergisinde çıktı.
Çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurdu. Ölçülü, uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu dönem şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni'nin başlıca şairlerinden biri oldu. Sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. Büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı, parçalılığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. Lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. Son dönem şiirlerinde başlangıçtaki zengin doku giderek yalınlaştı, daha karamsar olmaya başladığı görüldü. Türk şiiri üzerine yazıları ve edebiyat eleştirileriyle de ilgi topladı. Şiirleri İngilizce, Fransızca ve Sırpça'ya çevrildi.
İkinci Yeni'nin, Edip Cansever ve Cemal Süreya ile birlikte öncü şairlerinden olan Turgut Uyar, hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitabından (Arz-ı Hal, 1959; Türkiyem, 1952) sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı'yla (1959) bireyin iç dünyası, yalnızlığı ve açmazını eksen tutan bir yaklaşımla, dilde ve duyarlıkta yeni imkânları zorlayan bir şiirin peşinde oldu. Tütünler Islak (1962) ve Her Pazartesi'de (1968) koruduğu bu çizgiyi, Divan'la (1970) geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar (1974) ve Kayayı Delen İncir'le (1982) söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına açtı. Abdülhak Hamit Tarhan ve Yahya Kemal Beyatlı'dan Oktay Rifat ve Metin Eloğlu'na, tek şiirden yola çıkarak bir dizi şairi incelediği Bir Şiirden (1983) adlı bir de inceleme kitabı bulunan Turgut Uyar'ın, Tütünler Islak ile 1963 Yeditepe Şiir Armağanı; Kayayı Delen İncir İle 1982 Behçet Necatiğil Şiir Ödülü; ve Büyük Saat (1994) ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü vardır.
' Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam. * dizelerinin sahibi büyücü şair.
İkinci yeni şiir tarzını oldum olası sevmişimdir. Ama Turgut Uyar hep bir adı öndedir benim için... Gitgide daha çok yankılanan bir çığlık gibidir şiirleri.
Bazı şiirler ikinci okuyuşunuzda farklı birşeyler daha hissettirir ya hani (özellikle ikinci yeni tarzı şiirlerde bunun olması muhtemel.)
Turgut Uyar; ' ın kaleminde buna yer yoktur işte. 100 kere oku, 100 kere aynı şeyi hissedersin. En sevdiğim şiiri ise, Denge' dir.
'Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız! '
Dünyanın En Güzel Arabistanı’nın düşleriyle seslendi…
Arz-ı hal etti tanrıya, anadolunun çeşitli kışlalarından farklı, insanı kucaklayan bir şiir yeşerdi…
acının tarihinde ve coğrafyasında dolaşan bir şiir…
Turgut Uyar ‘ikinci yeni’ nin farklı seslerinden biri olarak tanındı ve sevildi… Ankara’da başladığı yaşamı İstanbul’da sona erdiğinde tel üstündeki cambaz edalı şiiri kaldı geride:
“ Sizin adınız ne? ..
Benim dengemi bozmayınız “..
rahmet o’na….
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım.. der Göğe Bakma Durağı'ında.
' Çıkmazın güzelliği ' makalesi çok iyiydi..
...
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim.
Büyük Saat-sayfa 70
seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım
çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri
akçaburgazlı yekta ve gülbeyaz ve sinan...
...bir ölüm nefes alırken bir dudakda
öbür bütün şeyleri nasıl anlatmalı...
bizim göğe bakma durağımız var demeeek ;)
Gecenin Şarkısı
gecenin şarkısı markısı kimindir
hangi şarkısı üstelik
gecenin şarkısı senin olsun ben istemem
üstelik o şarkı herkesindir
çünkü bulutlar konuşur
kuşlar uyur
ses uyanır
şimdi kimindir gecenin şarkısı
kimi hüzzamdan bir şarkı besteler uykusunda
otlar büyür
ocaklara girilir madenlerde
ne düşler görür insan kimbilir
gece onundur
belki bir kuruntudur yaralayan kalbimi
her insan bir uyumsuzluktur ölü olmadıkça
turgut uyar
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum... diyor herif daha ne desin
...
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
...
içi şiirle dışı de şairlikle kaplanmış bi şey
Durmuş, süt mavi gecesine şiir yazan şair.Nam-ı diğer Akçaburgazlı Yekta...
artık ölmüş olan bir ata şarkılar söylüyecek kadar muhayyilesi geniş şair.
TURGUT UYAR’IN GİRİŞİMİ
Şöyle deyince daha çok yaklaşıyorum onun şiirine: Turgut Uyar özellikle son yıllarda büyük bir şiirin ortasını yazıyor. Büyük bir gövdedir onun şiiri. Kımıldadıkça kendine benzer yeni gövdeler hazırlar, çoğaltır. Bir anıttan çok bir dirim belirtisidir. Bu yüzden kolay kolay tanımlanmaya gelmez: görülür, tanık olunur. Blok halinde bir izlenimler bütünüyle gireriz ona. Şiirsel işlevini bütünüyle ve sürekli bir şekilde hareket ederek sürdürür. Tek tek şiirler yok, şiiri vardır. Bölerek, parça parça düşünmek silahsızlandırmaktadır onu biraz. Parça parça en güzel şeyleri söylediği halde böyle konuşuyorum.
Asıl Turgut Uyar daha yukarı bir kesimden sonra başlar. Ayrıntılar ayrıntılı olarak değil, bütünün küçük organları olarak önem kazanırlar. Tekrarlar, yığıntılar o bütüne göre anlamlanırlar. Tarih içinde değil, küçük olayların öyküsü, daha doğrusu o olayların “ben”le ilişkisinden doğan bir mitoloji içindedir. “Ben” kendisiyle samimi ilişkiler kurmuştur. Bu da, dünyayı ilkel çizgileriyle kabul etmekten çıkıyor galiba.
İnsan doğar ve kendi gerçeklerini yaratmaya başlar. Ama tek insan için bunlar bir veriler yığınından başka bir şey değildir.
Turgut Uyar’da cinsel istek eşyaya damgasını bastırır. Cinsel isteği saf ve aptal odalardan çıkararak şehrin gürültüsünden geçirir.
Şehir, fetişlerdir. Şiirin altında ayrı bir akıntı vardır: yaşamayı sevmek, insanın haklı çıkması. O bütün bu verileri kucaklar, sayar, köşelere diker. Büyük bir hoşlanma duygusuyla karmaşıktır; ürkek yürek bütün geçmişi kabullenmektedir. Duyarlık, yüreğinde de omuriliğinde de aynı hızla yükselir.
Turgut Uyar’ın bu şiirsel gövdeye uygun olarak kurduğu söz süzeni sanatımızın ne ilginç girişimlerinden biridir.
“Ve Allahı arardım serçe yuvalarında”. Turgut Uyar’ın 1947’de yayımlanan ilk şiirinden aldığım bu mısra da gösteriyor ki o, şiir serüvenine adımını atarken bile değişik bir duyarlığın adamı olacaktır. Yine aynı şiirde büyük bir anlatım rahatlığı göze çarpıyor. Turgut Uyar’ın şiirimize getirdiği yeniliklerden biri de sözünü ettiğim şiirsel gövdeye uygun gelen anlatımı yakalamasıdır.
Şiirimiz, vezinden serbest söyleşiye geçerken kendini bir ritm yaratma zorunda görmüştür. Anonim kalıpların alışılmış düzenini aratmayan bir başka biçim özelliği, Orhan Veli’nin, Oktay Rıfat’ın, Melih Cevdet’in halk deyimlerine fazla yer vermelerinin bir nedeni de budur belki. İkinci Yeni’yi ise dilde “iç uyum” arayan bir girişim olarak nitelendirebiliriz: İkinci Yeni dilin iç olanaklarını araştırırken böyle bir zorundan hareket ediyordu.
Turgut Uyar yalnız bir ritm kurmamış, aynı zamanda o ritmi kendi şiirinin kadrosu içinde özgünleştirmiştir. Ondaki iç ritm sese ilişkin bir nitelikte değil. Daha çok şiirsel yükün gövdede rahatlıklar aramasıyla ilgili. Bir de dışardan uygulanan biçim öğeleri var ki bunlar ayrı.
Turgut Uyar’ı şiirimizin ön sırasına getiren bir özellik de görüntü kavramına kattığı yeni olanaklardır. Çok boyutlu ve gerçeğin asalağı olmayan görüntülerle çalışır. Sözgelimi başka şairler akşam’ı bir yanıtla anlatırken, akşamdaki bir şeyi anlatırken, Turgut Uyar akşam’ı bütünüyle kavrama eğilimindedir.
Düzyazıdan korkmaz, ondan şiir devşirir boyuna. Bu arada konuşma diline yeni kullanma değerleri getirir, uçları eski şairlerin kıyılarına vuran “parodi”ler kurar.
Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda, Tütünler Islak’da ve daha sonra dergilerde yayımladığı şiirlerin çoğunda onun insani değerlerden çok insani durumlarla ilgilendiği bir gerçektir.Yalnız ben son birkaç şiirinde onun insani değerlere yöneldiğini sezinliyorum. Bu geçici mi olacaktır, yoksa sürekli bir değişmenin belirtisi midir? Erken konuşmuyorsam, bir ikidir yeni bir yolu deniyor. Ağırlık noktasına bir kayma göze çarpıyor.
Şiirindeki “Dünyadan hoşlanma” duygusu bir “mutluluk dileği duygusu” ile yer değiştiriyor. Eskiden omurilikle yürek birlikte çalışırken, şimdi omurilik yüreğin yedeğine giriyor. “Hızla Gelişecek Kalbimiz”i bu yeni yörünsemeye örnek alabiliriz. “Kadırga” ve “Açıklamalar” adlı şiirlerinde de aynı değişikliği görmemeye imkân yok. Bu şiirlerde söz düzeni de daha berrak. Akıl daha çok karışıyor işe. Görüntü yavaşça geriye çekiliyor. Birtakım yan kavramlar ortaya çıkıyor.
Böyle bir evreye girerken Turgut Uyar’ın şiirinde oluşan bir başka yeni özellik “ben”in “biz”e dönüşür gibi olmasıdır. Birey artık eşyayı egosantrik bir şekilde üstlenmiyor.
Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda, Tütünler Islak’da olağan ve küçük durumların genel yapı içinde “uyumsuz”u destekleyen, saydamlaştıran bir işlevleri vardır. Son bir iki şiirde ise yalın bir söz düzeninin canlılığını korumak söz konusu. Öte yandan zamanda da bir kayma var. Turgut Uyar’ın şiirlerinde şimdiki zamana alışmıştık daha çok. Bir şimdiki zaman içinde geçmişin ve geniş bir zaman verimlerini yaşıyordu. Şimdilerde gelecek zamanı kullanmaya başladığını görüyoruz. Umudun şiirini yazmaya geçmesinden mi bu? Bu zaman kaymasına umudun bir değişkeni olarak mı rastlıyoruz şiirlerinde?
Bu sözlerimden Turgut Uyar’ın şiirinde bir kimlik değişmesi bulduğum sanılmasın. Aynı kimliğin yeni bir çağ tanımasıdır söz konusu olan. Turgut Uyar şiir üstüne çok düşünmüş bir şair. Şiirinin işlerliğindeki bazı öğelerin tutarlı bir şekilde yer değiştirmesi, onun kendi sanatının özel sorunlarını nice bildiğini gösteriyor.
Söylenenlerin aksine İkinci Yeni şairleri başlangıçta ayrı ayrı şiirsel noktalardan hareket etmişlerdir. Orhan Veli şiiri tıkanmıştı. Bu şiirin dışında bir şiir oluşmaya başlamıştı. Ancak İkinci Yeni için yapılan tanımlamalar hem biraz erken, hem de çoğu doğru olmayan öğelere göre yapılmıştır. Daha ilk günlerde tanımlanmaya geçilmiştir. O sırada İkinci Yeni ne olduğuyla değil, ne olmadığıyla beliren bir şiirdi. Oysa birçok genç şair, şiirin kendisinden değil, yapılan tanımlamalardan çıkarak yazmaya başladı. Üstelik yeni şiir tutumunu getiren bütün öncülerin ortak etkileri de bunların üstünde kurulmuş bulunuyordu.
Bu arada öncüler arasında da elbet etkiler, karşı etkiler oldu. Ama İkinci Yeni’yle ilgilenen yazarlar bu hareketi anlatırken o ortak özellikleri şemalarına döken ikinci sınıf şairlerden birtakım kurallar çıkarmayı daha kolay gördüler. Bu durum, şiirimizi dikkatle izleyen kimselerin İkinci Yeni’nin ortaklaşa ve kişiliklerini ayırmamış bir şiir olduğunu sanmalarına yol açmıştır.
Nedir ki zaman geçtikçe gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Turgut Uyar, İkinci Yeni’nin merkezinde olmuştur. Şiirimiz onunla gizlileri yoklama yeteneği kazanıyor. Hatta daha ileri giderek şunu söyleyeceğim: onun deneyinin şiirimizdeki işlevi şiirinden de önemlidir.
Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpınar ortaya çok güzel yapıtlar koymuş sanatçılardır, ama ne kendi günlerinde ne de daha sonra bir işlevleri olmuştur. Buna karşılık Orhan Veli’nin büyük bir yapıtı yoktur, ama büyük bir işlevi vardır.
Turgut Uyar’da ise iki özelliği bir arada görüyoruz: büyük bir yapıt ve büyük bir işlev.
Sanatta girişimdir asıl olan.
Sanat sorunlarının kendi doğrultularında insan sorunlarına dönüşebilmesi, daha doğrusu bazı insan sorunlarını yüklenebilmesi ancak köklü girişimlerin sonucu olarak doğuyor. Ne yönde olursa olsun, köklü bir sanat girişimi eninde sonunda bir insan girişimidir.
Turgut Uyar, şiir girişimiyle Akdenizli bir şair olarak çağdaş sanatta kendi yerini ayırmıştır.
1966
Cemal Süreya
(Şapkam Dolu Çiçekle, İst.,1991, s.155-159)