Hayatı [değiştir]1941 yılında Bergama, İzmir'de doğdu. Karşıyaka Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bingöl'ün Genç ilçesinde, Karaman imam hatip lisesinde felsefe öğretmenliği yaptı.
Sivas katliamından (2 Temmuz) ağır yaralı olarak kurtuldu ancak komadan çıkamayarak 9 Temmuz 1993'te Ankara'da vefat etti.
Sanatı [değiştir]Metin Altıok'u şiirleri 70'li yıllarda yayınlanmasına karşın, şiirlerinin kaynakları bakımından 60'lı yılların geç ürün veren (ya da geç yayınlanan) bir şairi olarak nitelemek gerekir. Gezgin'de Servet-i Fünun'dan, Haşim'den, Dranas'dan, İkinci Yeni'ye, ve 60'lı yıllar şiirinin bazı ortak söyleyişlerine kadar çeşitli etkilenmeler var. Bu kuşağın en romantik, duygucu şairleri arasında. Dili yalın. Benzetme yapmayı, anlaşılması güç olmayan simgeler kullanmayı seviyor. Bu kitabında halk şiiri biçimlerinden de yararlanıyor. Yerleşik Yabancı'da tüm şiirler tek bir şiirmiş izlenimi uyandırıyor..Söyleyişte ve konularda tekdüzelik var. Buna karşılık Kendinin Avcısı'nda kendine özgü bir sese, romantik, acılı ve yalın bir söyleyişe ulaşıyor. Simge, alegori ve mecazlardan ölçülü bir tutumla yararlandığı bu şiirleriyle şiirimizin lirik geleneklerine bağlanıyor.
Muhlis Akarsu, (d. 1948 Kangal, Sivas - ö. 2 Temmuz 1993 Sivas) Saz sanatçısı. 2 Temmuz 1993 günü bir grup saldırganın çıkardığı olaylar sonucunda Sivas Madımak Oteli'nin yakılması sonucunda katledilerek hayata veda etmiştir.
Kangal İlçesinin Minarekaya köyünde doğdu. İlkokulu Minarekaya'da okudu. Bu dönemde Bektaşi Cem cemaatlerinde, yörenin seyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kalarak saz çalıp söylemeye başladı. Malatya'da ortaokulda okurken, ekonomik yetersizlikler nedeniyle ikinci sınıftan ayrıldı. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazdı, deyiş ve nefes kurdu. Bağlamasıyla birlikte zakirlik yaptı.
1970 yılında İstanbul'a yerleşti. 1970'li yıllarda söz ve müziği kendine ait olan ilk 45'lik plağı çıkardı. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola çıkarak kendine insan sevgisini şiar edindi. Tüm yaptıklarında bu ana temayı temel aldı. 1972 yılında, Seyyit Halil Çiftlik'in kızı Muhibe Leyla Çiftlik ile evlendi. Bu evliliğinden Pınar, Çınar ve Damla adlarında üç kızı oldu.
Sanatında, 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirdi. Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çaldı ve okudu. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmadı. Pir Sultan, Kul Himmet gibi ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirdi.
1980'li yılların başlarında Alevî Dedeleri'nin çaldığı kısa kollu bağlamayı gündeme getiren ve halk müziğinin niteliğini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroğlu) oluşum fikri Akarsu'dan çıktı. Muhlis Akarsu, her yıl yapılan Hacı Bektaşi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan gibi Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katılırdı.
1980'li yıllarda türkülerinden dolayı üç yıl cezaevinde yattı. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Muhlis Akarsu, 1980'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir.
Fikri kendisinden çıkan 'Muhabbet' serisinin (4.hariç) her yapıtında yer aldı. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okundu.
Portekiz asıllı Kanadalı şarkıcı Nelly Furtado’nun 2006’da piyasaya sürdüğü 8 milyon satan “Loose albümündeki “Wait For You adlı parçasının müziğinin, Muhlis Akarsu’nun 'Kalan Müzik'den çıkardığı “Ya Dost Ya Dost adlı albümünde yer alan, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait olan “Allah Allah Desem Gelsem adlı türküden 'alındığı' anlaşıldı. Albümün kartonetinde “Wait For You adlı parçanın müziği ile ilgili bilgide Muhlis Akarsu’nun ve Pir Sultan Abdal’ın isimlerinden herhangi birinin yer almadığı görüldü.
2 Temmuz 1993 günü Sivas Katliamı'nda bir grup saldırgan tarafından Madımak otelinin ateşe verilerek yakılması sonucunda öldürülmüştür. Yaşamı boyunca 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.
Muhlis Akarsu'nun yapıtlarının hemen hemen tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz. Ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür.
AHMET ÖZYURT 1972 Ankara`da (Sivas / Sarkisla) dogdu Ögrenci
Ahmet Özyurt, Bebekliginde çok uslu, hatta biraz zayif bir çocukmus. annesi Senem Özyurt, 'Her zaman tutmaya korkardim' diyor. Büyüdükçe fizigi gelisiyor Ahmet'in, uzun boylu, genis omuzlu, elleri ve ayaklari kocaman, atletik yapili bir delikanli oluyor. Basarili bir ögrencilikten sonra liseyi bitiriyor. Ögrenciligi sirasinda da komilik, garsonluk gibi küçük islerle çalisma yasamina atilan Ahmet Özyurt, bu konuda pek sansli olamiyor.
'Yalin bir insandi, tek istegi okumak, iyi bir üniversiteye gitmek, iyi bir ise sahip olmakti' diyor Nurcan Özyurt. Annesi Senem Özyurt anlatimiyla 'Bir siçrasa, karsi caddeye geçebilen' bir yigit delikanli... Her saglikli genç gibi bedenini çok seven Ahmet Özyurt, evde agirlik çalisarak kol ve bacaklarini güçlendiriyor, 'kendini yerden yere atiyor'... En büyük ideali Üniversite okumak... Hep sonuca yaklasti, fakat bir türlü basarili olamadi. Belki de basarisiz oldugu tek alan Üniversite sinavlariydi.
Ahmet Özyurt, en sevdigi iki eylemi; 'Kitap okumak ve spor yapmak' olarak belirtiyor. Ahmet Özyurt, 'Hayatin hep acilarini aklina getiren kisi mutlu degildir. Gerçekten mutlu kisi, içinde bir iyilik hisseden kisi demektir.' diye yazmis günlügüne... Ahmet Özyurt, kizkardesi kadar yakin bize 'Istedigi ve arzuladigi sonuçlara yaklasmisti, iyi bir insan olarak yasamayi, basarili ve mutlu olmayi fazlasiyla haketmisti, hayati haketmisti. basaracakti... Kendimi bir atom bombasi ve bir kuzu gibi hissediyorum diyordu Ahmet. Ahmet’te semahci idi. Üniversiteye girmeye hazirlaniyor, En çok sevdigi iki eylem okumak ve spor yapmakti. Günlük defteri güzel sözler kitabi gibi: Sorunlardan kaçmamak tam tersine üzerlerine gitmek gerek. Evet düsünmek gerek Her kitap okunmali, onlardan bir seyler kapilmalidir, diyor Ahmet. Ve gerçekten mutlu kisi gerçekten içinde bir iyilik hisseden kisidir, önemli olan insanlik adina bir seyler yapmaktir, Diyor, Ahmet Özyurt.
Íbadeti cuma namazindan sonra cana kiymak olanlara ibret: Onun ibadeti, her an, insanca yasamak, insanca düsünmekti, insani sevmekti
Asaf Koçak bir karikatürist `di, fakat öncelikle bir insandi. ' yok devenin kusu' ' Cop Cumhuriyeti nin çizeri idi'. “insanin kendini sorgulamasi yeterli degil, mesele, dönüsebilmek, degisebilmek, mesele aynanin karsisina geçip kendine ATES-edebilmeyi becermekti”.Sakallarimdan baska her sey takma protez diyor ve son dakikalarinda, isyan borusu çalar gibi, Madimak koridorlarinda, ölüme mizika çaliyordu. Bir yandan ödenmeyen ev kirasi 'kapanan telefonu 'ki müzmin durumlari budu Asaf'in' öte yandan duygusal olarak yasadigi derin yikim, gerede yesil pantalonu mor çoraba rengarenk gömlekleriyle yasamini ti'ye alabilen bir Asaf Koçak yasiyor.
ASIM BEZIRCI 1927 Erzivan dogumlu Yazar, Arastirmaci
1928'de demiryolu isçisi Hamdi Bey'le ev kadini Refika Hanim'in tek çocugu olarak dünyaya gelir Asim Bezirci. Üniversite yillarinda sosyalizmle tanisir. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Refika Hanim hep bir denge isterdi. Sanki hassas bir terazi gibiydi. Siddetle karsiydi. Asim Bezirci, 67 yillik yasamina, bir insan ömrüne esit uzunlukta 70 kitap sigdirdi.Gençlige inaniyordu. Tercihi onlardan yanaydi. 67 yilik hayatinda 70 kitapla,O sosyalizmin, edebiyatin siirin, halkin kütüphanesi idi.
O Özgürlük, insanlik, baris, bir baskaldiri abidesi idi, özü sözü zülfü kâr olanlardan. O bir elestirmendi, çünkü elestirmedendaha iyiye güzele dogruya gidilemezdi.Topraga gül dikenleri, güle dil verenleri, O halk ozanlarimizi ölümsüzlestirdi. ‘Bir insan olarak her türlü güzelligi koruma sorumlulugunu tasiyorum’. Herkes te öyle davranmali, diyordu. Ankara´dan öteye Sivas´a gidip, Ucunda ölüm olsa bile, gençlere moral vermeyi tercih etmisti.
Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor. Sokullu Lisesi 2. sinif ögrencisi. Kamber Hoca, Çorum’lularin bir gecesinde tanisiyor, Yasemin ve SÍVRÍ kardeslerle. 16 yasinda semah hocasi oluyor Asuman, 3 grupta 100´e yakin kisiye semah ögretiyor. 2 temmuz 93 günü otelden evi arayip karnesini alip almadiklarini soruyor ailesine. Takdirname bekliyor, takdirname aldigini ögrenemeden yobazlar otele saldiriyorlar.
Kamber Hoca çok sevdigi Asuman için: Asuman’ da her türlü özelik güzellik vardi, zeki ve çaliskandi. Emek veriyor çalisiyor çalistiriyordu. Bütün evren semah döner, Askindan günesler yanar. Ateste semaha duranlarin basiydi
BEHCET AYSAN 1949 Ankara`da dogdu Doktor ve Edebiyatçi
Toplumsal gercekleri kirik ve duygulu bir tonla okuyucusuna ulastiran Behcet Aysan 1946 yilinda Ankara'da dogdu. 1979'dan bu yana cesitli dergilerde siirleri yayinlanan Aysan'in siir kitaplarindan 'Sesler ve Kuller' Nabi Nayir Odulu, 'Karsi Gece' ve 'Eylul' Ceyhun Atif Kansu Siir Odulu, 'Deniz Feneri' Abdi Ipekci Dostluk ve Baris Odulu'nu aldi. Behçet Aysan, yasami boyunca katiildigi demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle gögüsleyen bir sairdi. Örgüt bilincinin saglam bir ömegiydi. Yasaminin son döneminde Nükleer Savasin önlenmesi için Hekimler Demegi'nde (NÜSHED) Yönetim Kurulu üyeligi yapti, Ankara Tabip Odasi ilc Genel Saglik - Is Sendikasi üyesidir. Edebiyatçilar Demegi'nin kurulusuna da katilarak Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldi.
Güne Umut’tan, 'ceylanlara karisip semaha duran. 'Kamber Hocanin kizi, Üniversiteye gidecekti. Dernekte semahtan sorumlu idi. Kamber Hoca Cehennemden, Birsen’i, Çigdem’i, Gülay’i ve digerlerini kurtariyor kendi öz kizini kurtaramiyor. Bende astim, bronsit var.. ' O taze ceylanlarin yerine neden beni almadi ölüm.' diyor. Belkis’in kardesi Tuncer’de semah gurubunda. O olaylar basladiginda Madimak Otel’ine ulasamiyor. Simdi Sait Metin’in biraktigi yerden tiyatrodan Pir Sultan olmayi sürdürüyor. BELKIS 'Güne Umut' müzik gurubunda vokal yapiyor, okumayi çok seviyor, Zülfü Livaneli’nin sarkilarini seviyordu. Kisilikli, yürekli, yetenekli, tutugunu koparan tam bir Anadolu kiziydi.
1975 yilinda Ankara dogumlu belkiz çakir,umutlu olarak girdigi '93 yili Üniversite sinavlarinda IIdari Bilimler Fakültesi Isletme Bölümü'nü kazandigini ögrenemedi.
Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.
Onlari, ne kanli Sivas, ne Madimak Otelinde, ne de mezarlarinda aramayin onlar, Onlar kaçip gittiler cellâtlarin elinden. Cellâtlarin yüzlerine gülerek hem de. Çünkü onlar artik sehirde bir kumru, parkta bir kelebek denizde bir balik düsüncelerimizde güzel bir dostluk. Ve Onlar: Biz ve su alemde sevgi, yasadikça yasayacaklar..
CARINA JOHANNA CUANA 1970 Hollanda`da dogdu Ögrenci ve Arastirmaci
Carina, üniversite ögrencisi, Türkiye’ye kadin ve Alevi kültürünü arastirmaya geliyor. Ankara’da camiden/ kuran kursunda çikan çocuklari görüyor, çocuklarin üst tarafi kapali, altlarinda bir er sort vardir. Yaninda ki Sultan Sivri’ye dönerek bu çocuklarin üst kismi müslüman, alt kismi ne diye soruyor.? Arkadaslari Sultan, Yasemin ve Asuman Sivri Carina’yi Sivas’a gitmekten vazgeçirmeye çalisiyorlar. Sivas’ta su bulamazsin, aç kalirsin, kalacak yer bulamazsin diyorlar. Carina: Siz ne yerseniz bende onu yerim, siz ne içerseniz bende onu içerim, nerede kalirsaniz bende orada kalirim diyor. Ve verdigi sözde duruyor. Kara dumanlari onlarla beraber yuduyor.
Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi. Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.
Askiyla Perisan Davut Sulari Muhabbeti baldir kendisi ari Hz. Ali´nin sir zülfü kari inkarin boynuna vuralim hele
Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.
Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi. Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.
Askiyla Perisan Davut Sulari Muhabbeti baldir kendisi ari Hz. Ali´nin sir zülfü kari inkarin boynuna vuralim hele
Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.
Bir çok ise projeye giristi, en son olarak Anadolu ipek yollarini filme almayi düsünüyordu, Pir Sultan etkinliklerini filme almak için Sivas´a geldi. Madimak´ta barikatta yaralandigi an, kim bilir belki de 12 eylül döneminde 81´de Mamak ceza evinde yazdigi siiri geçti aklindan...Eger bir gün sevgilim, son verecekse hayatima bir ses, (lânet olasi kara bir ses) isterim, durmasin patlasinanlam bulacaksa kulaklarda yaliniz...düserse kanimin bir damlasi yereBilsinler ki orada kirmizi yediveren gülleri açacakVe bülbüller agit yakacak ölüme Korksunlar korksunlar artikKorksunlar ALEV çemberinde ki akrep gibiÇünkü ölümleri Gül dikenlerinde olacak.”
Erdal 1978 ODTÜ girisli. Eylül'de baslayan olaganüstü bir dönem, pek çok insan gibi Erdal'iin da payina mahpusluk düsüyor. Erdal Ayranci, 1980-1993 yillari arasinda iki yil iki gün Mamak, Ankara Kapali, Nigde, Bor-Nigde cezaevleri'nde yatiyor. Çalisma odasinda gördügümüz maket 'gemiyi Mamak'ta kapilardan çikardigi tahtalardan yapmis. Gemiye esinin adini koymus: 'Hatçe'. Mahpusluk günlerindeki ilk siiri 2.7.1981 tarihinde Mamak'ta son siirini 20.03.1983'te Topçam'da yazmis. Erdal Ayrancinin 29.05.1982 tarihinde Nigde cezaevi'nde yazdigi siirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki akrepleri bulmak mümkün. Siiri okuyoruz: 'Eger Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse agzinda bir mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü / îsterim / Durmasin kanat çirpsin bana dogru / Birgün eger bir tahliye kagidi / Beni sana kavusturacaksa / Gayri gelsin düslenen günler / Ocakta kaynayan tencere / Besikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz filiz hayat / Düsünsene ne güzel olurdu / Düsmansiz yasamak / Haydi bosver bunlara / Simdi bunlar tatli hayal / Eger birgün sevgilim / Son verecekse hayatima / Bir ses / isterim durmasin patlasin / Anlam bulacaksa kulaklarimda / Yalniz... / Düserse kanimin bir damlasi yere / Bilsinler ki / Orada kirmizi yediveren gülleri açacak / ve bülbüller agit yakacak ölüme / Korksunlar korksunlar artik / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi / Çünkü ölümleri / Gül dikenlerinden olacak.
Divrigginin Sahin Köyünden Ankara'ya uzanan 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madimak Otelinde sona eren 25 yillik bir hayat Gülender Akça'niin hayati. Gülender Akça'nin toplumsal kimligini en iyi anlatan sözler de Agabeyinin sözleri olmali: ' Herseyden önce insana insanca muamele edilmeyen, hak ettigi degeri verilmeyen baskinin, zulmün, iskencenin, irticanin yogun oldugu bir dönemde yasadi. Bu nedenle haksizliga, zulme, irticaya karsi insan haklarindan, demokrasiden, laik düsünceden yana taviir koydu. Bu anlamda duyarli bir toplum yaratma çabasinda kardesçe, insanca yasamak için, insan olmaniin onuru ile yasamak isteyen milyonlarca insandan biri olmak için çaba sarfetti..
Kardesçe insanca yasamak için mücadele etti. Divrigli Kültür ve Yardimlasma derneginde. Ísçi ve sendikaci babasi, ve dernek yöneticisi kardesinin izinden gitti. Kadinlari örgütlüyor, folklör oynuyor, arkadaslari ile Anadolu semah arastirma toplulugunu (ASAT’i) kuruyordu. Ve kardesi Vedat Akça:
GÜLSÜN KARABABA 1971 Sivas Divrigi`de dogdu Ögrenci
Gülsüm Karababa: 22 yasinda Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine, Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan dört genç kizdan biri de Gülsün Karababa... Handan Metin, Gülender Akça, Gülsün Karababa ve Nurhan Metin'den, yalnizca Nurhan geriye döndüyor.
'Bir kizimiz olsun adi da, Gülsün. 'Etkinliklere Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan 4 kizdan biriydi, Gülsün.Bakkala pazara çikmayan kiz, Sivas’a gitti. Sivas soguk olur kalin giyin dediler. Oysa ki, yangin yeri olacakmis Sivas, bilemezdi...bilemezdi...
Handan Metin: 20 yasinda Handan Metin 1973 Divrigi dogumlu, Dört çocuklu bir memur ailesinin üçüncü çocugu. 1992 yilinda, ODTÜ Egitim Fakültesi Biyoloji Bölümü'ne giriyor...
'Tüm güzellikleri toplayip uzun ince bir yola çiktim.' 1992 ODTÜ Egitim fakültesi Biyoloji Bölümüne giriyor Handan. Gülsün, Gülender ve Nurhan’la yakin akrabalar ve 4 kiz Divrig Kültür dernegi kadin komisyonunda çalisiyorlar. Annesi Sultan Metin: -Yavrularimiz, 8 saat, geldi, gelecek diye devlet bekledi, 8 saat yandilar, O yobazlar 8 saat, 'seriat isteriz' diye bagirdilar. Ve Handan yaziyor: Ayrilmak bir doga kanunudur, bir gün arkadaslarindan, yarin ailenden ve son olarak da bu dünyadan ayrilacaksin. Ama önemli olan zihinlerde bir isim birakmak, ölsen bile ölmemis gibi yasatilmaktir.
Onlar, ölmeden, ölenlerden oldu. Zihinlerimizde 33 isim kaldi, 33´de birer Kubilay, 33´de birer Pir Sultan oldu..
Günlük defterine: Kendi kilidimi açacagim, kendimi asacagim, siradan biri olmayacagim diye yaziyor ve hayat felsefem: 'Yarin yanagindan gayri her sey ortak' diye devam ediyor. Onlar her seyi asti, arsa ulasti, tarihe yeni bir sayfa açti...
HASRET GÜLTEKIN 1971 Sivas Imranli`da dogdu Müzisyen Virtiöz Ozan
Hasret Gultekin, 1 Mayis 1971 yilinda Sivas'ta dogdu. Alti yasinda saz calmaya basladi. 11-12 sahnede saz calan kucuk bir oznadi artik. Kadikoy Anadolu Lisesi mezunu sanatci, 1980'li yillardan itibaren muzikle kendi uslubuyla agirlikli olarak yer aldi. Ferhat Tunc, Gultekin'i anlatti.
1978 yilinda 'Ay isigi yanyana' adli calismami bitirmistim. Hasret Gultekin adini o zaman duydum. 'Gun olaydi' adli kaset yapmisti. Kaseti dinledigimde cok etkilenmistim. Halk muziginin sicak motiflerini ustaca yakalamis ve yorumlamisti. Kaseti ilk dinledigimde onun iri yari ve orta yasli biri olarak dusunmustum. Soyleyis tarzi ve tok sesi bende o izlenimi uyandirmisti. Bir gun Hasret'in benimle tanismak ve gorusmek istedigini soylediler. Gorusme gunu karsimda iri yapili bir insan beklerken tam tersine cok genc ve biyiklari henuz terlemis biriyle karsilastim. Hasret'le o gun orada baslayan birlikteligimiz geliserek bugune kadar surdu. Hasret zaman gectikce buyudu, buyudukce de buyuk isler yapmaya basladi. Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top ve Musa Eroglu'na olan hayranligini gizlemiyor ve baglamasini onlar kadar ustaca kullaniyordu. Ulkemizde uygulanan antidemokratik uygulamalar benim kadar Hasret'i de derinden etkilemisti. Turkulerine kaynaklik eden, onlara zenginlik katan ulkemizin toplumsal gercegiydi. Bu gercekligi geleneksel kaliplar icinde sikismis halk muzigini cagdas bir senteze kavusturmaya calisarak dile getiren ustaca yorumlayan ender kisilerden biriydi. Cagdas halk muziginde yeniligin sevdalisiydi. 'Nevroz' isimli Kurtce bir kasette yapti. Kurtce ezgileri enstrumantal olarak yorumlayan ender sanatcilardan biridir. Bu kasette 3 telli sazla gelistirilmis 'Selpe' ismini verdigi yeni bir yontem gelistirmisti.
Müzisyen, müzik yönetmeni, arastirmaci sair olan Hasret´e Nerelisin diye soruldugunda, üstüne basa basa, Koçgiriliyim, KÜRDÜM derdi. Gecelerde konserlerde baglamasindan bal akitir, Anadolu aydinlanmasina isik tutandi. Bir çok ustanin kasetlerine müzik yönetmenligi yapti. ' Her ne ararsan kendinde ara' felsefesinden yola çikarak, 'Ne ararsak Anadolu’da bulacagiz' diyordu. O Anadolu Mozaiginin unutulmaz bir ismi oldu. Yobazlari hiç mi hiç sevmezdi.HASRET`lere kiyanlari sizde sevmeyin....
Yesim Özkan: 20 yasinda Huriye Özkan: 22 yasinda Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...
Havanin yüzünde semah dönerken. ' Arkadasi Ínci Türk’le beraber Gazi Üniversitesi Eczacilik bölümünü bitiriyorlar.Pir Sultan Abdal Dernegi’nin çalismalarina katiliyorlar. Kardesi Yesimle beraber semah ekibine giriyor, Alevi kültürüne bagli üretme ve paylasma bilinciyle iki çagdas genç kiz. Pir Sultan tiyatrosunda anlatici ozan rolünü aliyor Huriye Özkan. Ve Baba Hikmet’in, 33 cani gibi, iki yavrusunu da aliyor KANLI Sivas.
......................................................................................................... INCI TÜRK 1971 Balikesir`de dogdu Ögrenci
Inci Gazi Üniversitesi Eczaciiliik Fakültesini 1992 yilinda bitiriyor. Altindag Kültür Merkezinde ilk tiyatro çaliismalarina basliyor. Pir Sultan Abdal Tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda yer aliyor. Inci Türk'ün Muammer Çiçek le olan yakinligi ortak arkadaslan Huriye Özkan'a oradan tiyatro çalismalarina dek uzaniyor.
Ïnci Muammer’le sevdali, Pir Sultan Abdal tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda. Gazi Üniversitesi Eczacilik fakültesi mezunu.kendi yazdigi bir siiri: ' Yasamak istiyorum, ama kendimce, Neden yasama karsi, bu kadar acimasizlar, Neden özgürlügü böyle kisitliyorlar..”
Ve o kara günden sonra, annesi Neda Türk, rüyasinda görüyor Ínci’yi: ' Biz kendi kitabimizi kendimiz yazmaya geldik'
Onlar essiz Kura´ni, ÍNCÍ gibi düzdüler.“Okunacak en büyük kitap insandir.” dediler. Artik sadece iNSANI okuyacagiz.
Menekse Kaya: 17 yasinda Koray Kaya: 12 yasinda Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.
Su dünyadan Koray geçti. 13´de Sivas’tan. 5 yasinda yaziyi sökmüstü, okula baslamadan önce okumayi ögrendi. Çok zeki ve basarili idi. Kendinden büyüklerle iliski kurardi. Saz çalmasini ögrenmis semaha baslamisti.
Mehmet Atay: 25 yasinda, Gazeteci 1968 baharinda, Divrigi'nin gönderen Köyünde, Atay ailesinin en küçügü olarak doguyor,Mehmet Atay..Üniversite yillarindan itibaren fotograf sanatina büyük bir tutkuyla baglaniyor... Yasamini, çektigi fotograf kareleriyle güzellestirmeyi kotaran bir insan...
Sahanim, sahdamarim yangin yüreklim. 12 yasinda babasini, 20 yasinda annesini yitiriyor. Orta okulda iken annesinin çeyiz sandigini bozup içinde güvecin besliyor. Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek okulunu bitirmesine ragmen, O mutlulugun resmini arayan, bir fotografçi oluyor. O özgürlügün fotografini çekiyordu, ve en çok sevdigi çocuklarin resmini.Fig iken... biçtiler ekinimizi....Kalbimizde tasiyacagiz resminizi....
Menekse Kaya: 17 yasinda Koray Kaya: 12 yasinda Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.
Bu dünyadan bir Menekse geçti, 15´inde Sivas’ta yakildi. Semaha tiyatroya merakliydi. Günleri Pir Sultan Abdal Dernegi’nde geçerdi. Evde kardesi Koray’la saz çalip semah dönerdi. Turhal-Tokat, Amasya, Gümüshane, Hacibektas senliklerinde tiyatroda oynamis. Ístanbul, Ízmir, Ankara’da semah dönmüstü. Menekse Kaya 15´inde SON semahini 2 temmuz 93 ‘te Sivas’ta döndü.
Menekse’lerin üzerine, su yerine kara dumanlar indi. 'Ol Sivas, Ol Kerbela’dan da beterdi.'
Metin Altiok: 52 yasinda, Sair, Yazar Metin Altiok kendini siire adamisti. Sair olmanin günün tehlikesini bir sis çani gibi duyurmak oldugunu vurgulayan bir sair Altiok. 13 Ocak 1991 tarihinde Cemal Süreya Siir Ödülünü aldigi gün, 'Ben hayatla tam anlamiyla karsi karsiyayim. Aydin olmak muhalif olmayi gerektirir. Aydin karsi koyan insandir, kafa sallayan insan degil,' diyordu.
Madimakta girdigi komadan, 8 Temmuz 93 te ayrildi aramizdan.Sivas sana verdik senden isteriz.Canli verdik, canli isteriz.
Muammer Cicek: 26 yasinda, Oyuncu 1967 yilinda Tokat'in Zile ilçesinde dogdu 1992 yilinda Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlik Fakültesi Çehir ve Bölge Planlama Bölümünü bitirerek Sehir Planlamacisi oldu. Çankaya Belediyesi Imar dairesinde iki ay staj gördü. Muammer Çiçek siir yaziyor, Pir Sultan Abdal tiyatrosu yönetmeni, oyuncusu 'Küçük Prens' adli oyunda oynamis. Olaylar çiikmasa, Madimak Oteli yakilmasa 02 Temmuz saat 20.00'de Sivas Kültür Merkezinde kendisinin yönettigi Pir Sultap Abdal oyununu oynayacaklardi.... Serkan, Huriye, Yesim, Özlem hiçbiri oynayamadilar.
Gönlünü inci’ye öfkesini firtanaya kaptiran çocuk. Ve bir tiyatro yazdi 'inadina yasamak..' Bizde Seni inadina yasatacagiz. Okul bitirme projesi olarak, mühendis Muammer; 1992 de Sivas’in vaziyet plânlini yapiyor. 1 temmuz 93 te, Muammer Çiçek siir yaziyor.
'Soguk ölümün acimasiz pencereleri geziniyor üzerimde kiyiya vurmus baygin bir balik gibi, ayilip çirpinmaya basliyorum Korkuyorum beni kavuracagindan günesin, çirpiniyorum ATES kumlarda yasamak için ulasmak istiyorum delice suya, nefesime ve kendime...
Ve 2 temmuz 1993 te Sivas’in vaziyet plâni,yobazlarin etki alani oludu. Fakat yarinlar Çiçek’lerin olacak.
MUHLIS AKKARSU 1948 Sivas Kangal`da dogdu Halk Ozani
1980'li yillarda türkülerinden dolayi üç yil cezaevinde yatti. Bektâsî ve Cem Cemaatlerinde yörenin Dede'lerden ve ozanlarindan etkilendi. Akarsu, baglamaya küçük yaslarda basladi. Siirler, deyisler ve nefesler kurarak yasadigi toplumun kültürüne zenginlik katti. 1960'lii yillarda dönemin etkili ozanlari Ali Izzet, Mahzûnî Serif, IIhsânî'lerin içerisinde yer aldi.
1980'li yillarin baslarinda Alevî Dedeleri'ni, çaldigi kisa kollu baglamayi gündeme getiren halk müziginin niteligini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroglu) olusum fikri Akkarsu'dan çikmistir.
Muhlis Akarsu, her yil yapilan Haci Bektasi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan vb. Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katilirdi.
2 Temmuz 1993 tarihinde yapilan Pir Sultan Senliginde 37 aydin sanatçi ve essi ile birlikte Sivas'ta Madimak Oteli'nde katledildi.
TRT repetuarlarinda ellinin üstünde eseri vardir. Yüzden fazla 45'lik plak, 4 uzunçalar, 20 kadar ses kaseti bulunmaktadir.
Murat Gündüz Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü üçüncü sinif ögrencisi olan Murat, Pir Sultan Abdal Demegi'nin gençlik komisyonlarinda görev aliyor.
'Yasamak bir agaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardesçesine. Bu Hasret bizim.. 'En güzelleri en iyileri yitirdik Sivas’ta. Murat, Pir Sultan gençlik kollarinda görev aliyor, semahçi, kiz kardesi Birsen’le beraber gidiyorlar Sivas’a. Kara dumanlar içinden kardesi Birsen’i çikariyor. Fakat Madimak cehenneminden sag çikmiyor Murat.
Nesimi Çimen 1931 yilinda Adana’nin Saimbeyli Kazasinin Fatmakuylu Köyü’nde dogdu. 1941 yilinda on yasindayken ailesiyle birlikte Kayseri’nin Sariz kasabasina bagli Incemagara Köyü’ne göçtü. Oniki yasinda heveslenerek cura çalmaya basladi. Bulundugu ortamda Alevi deyislerini ögrendi ve çevresinde, kendine özgü yorumlariyla ilgi gördü. O günden ölümüne kadar curasini elinden birakmadi, curasiyla birlikte iki Temmuz 1993’te Sivas’ta seriatçi ateste yandi. Yoksul bir Kürt ailedendi. Daha çocuk yasta hayatini çalisarak kazanmaya basladi. 1946 yilinda evlendi, tekrar göçtü. Bu defa Adana’nin Kozan kasabasinin Faydali Köyü’ne yerlesti. O köyde çapacilik yapti. Kalaycilik ve bakircilik ögrendi. Geçimini köy köy dolasarak bu mesleklerden sagladi. Bir yil sonra tekrar Kayseri-Sariz’ a göçtü. 1953 yilinda askere gitti. 1956 da tekrar Adana Kadirli’ye döndü. 1959 da ise Maras- Elbistan’in Akdil Köyü’ne yerlesti. 1960 yilinda tekrar Kadirli’ye dönen Nesimi Çimen’i bu kadar sik göçüren neydi? 1962 yilindan sonra Istanbul’a yerlesti ve bir mozaik fabrikasina isçi olarak girdi.
Isçilikle birlikte Nesimi’nin hayati da biraz düzene girdi. Yeni kurulan Türkiye Isçi Partisi ile tanisti ve partiye üye oldu. TIP’in düzenledigi bir çok gecede kendi demelerini ve Alevi deyislerini çalip söyledi. 1984’ten 1987 yilina kadar Isveç’te yasadiktan sonra, orada oturma hakki olmasina ragmen ülkeye dönmüstü. Dönmeden önce Almanya’nin bir çok kentini, bu arada Berlin’i de ziyaret etmisti. Sanki dostlariyla vedalasmaya çikmisti, curanin bu büyük ustasi... Türkiye’de eserlerini yayinlamak istiyordu. Umarim, onun „acilarimi dile getireyim“ dedigi eserleri zaman geçmeden yayinlanir. Nesimi eserleriyle sevenlerine ulasir.
Nesimi Çimen sik sik „sermayemiz laf“ derdi. Muhabbetine katilanlar, onun basindan geçenleri nasil bir ögreti gibi anlattigina sahittirler. Ben bir tanesini size aktarayim: Nesimi Çimen, arkadaslari Osman Dagli ve Mehmet Tokatli ile asiri bir sicak günde Istanbul’da bir cadde de birini beklemektedirler. Gelecek, saatler geçmesine ragmen gelmemistir. Sicaktan ayakta duramaz hale gelen üç arkadas yakinlarindaki camiyi görerek gölgesine siginmak isterler. Kapida caminin hocasi Nesimi’ye „dur sen giremezsin“ der „Elindeki ne“ diye sorar. Nesimi „Cura“ diye yanitlar soruyu. „Onunla içeri giremezsin“ der hoca. Nesimi; „Niye girilmesin Hoca. Surda bir Müslüman gelse. Elinde kitabiyla içeri girmek istese engel mi olacaksiniz? “ „Onu elbette sokariz“ der Hoca. Nesimi, „o halde ben de girecegim, cura benim kitabim“ der ve girer caminin içine. Sicaktan kavrulmus üç arkadas gölgede biraz rahatlamislardir. Nesimi Çimen uzaniverir caminin ortasina. Hoca tekrar görevini yapar. „Allanin evinde böyle uzanilmaz! “ Nesimi cevabi yapistirir: „Be Hoca, bura Allah’in evi, bende ona misafir geldim. Yani Allah’in evinde de mi rahat edemeyecegiz? “ Hoca ne söyleyecegini sasirmistir.
Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.
Kim yakistirabilir sana ölümü. Uzun yillar çocuk hasreti ile yanan ve tedavi gördükten sonra 'can isigi' anlamina gelen Nurcan adini koydugu kizi dogar. O’nun için annesi Fidan: Ben seni Allah’tan zorunan aldim, özel olarak sevmek için kendime dogurdum, diyor. Nurcan belki yaslanacagim ama asla büyümeyecegim diyordu. Okumayi çok seviyor, derneklerde her ise kosuyor semah, tiyatro, kitap dergi. Sivas’a yola çikarken 'Anne oraya geçen yil gidenler tuvalet bulamamis, bizde su bulamayiz belki, bir su ver içeyim'.
Annesi Hacibektas’tan getirdigi sudan bir bardak veri, yarisini içer yarisini da Özleme verir.
Tas tas içtik ahulari sag iken. Bir sen iç, sevdigim birde bana ver
Çankiri gibi ters bir kent'te Çankiri Meslek Yüksek Okulundan mezun olan Sait Metin'i aldigi bu egitim tatmin etmiyor. 'Ben bir Yüksek okul bitirmekle tatmin olmadiim, bilyorum sizde tatmin olmadiiniiz söz veriyorum bir fakülte daha bitirecegim' diyordu ailesine. Sait ve Yesim'in birbirlerine çok bagli olduklarini söylüyor. Annesi Sultan Metin. 'Yesim'e çok fazla umut verme, belki ailesi istemez dedigimde, 'Anne sen delimisin, ben aradigimi buldum' demisti. Kiz da çok tatliydi. Saiti çok seviyordu. Birbirlerine çok uymuslardi' diyordu Sultan Metin.
'Uzundu usuldu dedemin boyu.' Sait Metin, Grup Güne Umut’ta saz çalip türkü söylüyor. Su gibi içiyordu eline geçen kitaplari. 'umut belki de gelecek sayfadadir... kapatma kitabi.'Pir Sultan tiyatrosunda Pir Sultan Abdali canlandiriyordu. Ayni tiyatroda Pir Sultanin esi Balliha ni canlandiran Yesim Özkan’la hayatlarini birlestirmeye söz vermislerdi. Sait- Pir Sultan/ Yesim- Balcan olmustu. Kerem’le Asli, Ferhat’la sirin gibi.
Sait annesine: 'Anne deli’misin sen, Ben aradigimi buldum' diyordu. Baba Mehmet Metin: ' devlete çok güvendik. Bizi ve çocuklarimizi bu kör güven yakti, diyor. Tarih sizleri hep anacak, halkimiz sizleri kalbine kaziyacak. - Ve halkimiz sizden baska hiç bir seye bel- baglamayacak.
Sehergül Ates, 1963 Ankara dogumlu... Açik Ögretim Fakültesi ögrencisi... Türkiye Elektrik Kurumün'da (TEK) memur olarak çalismis...
Sehergül için babasi; Biz onunla baba kiz degildik. O hem sirdasim, hem yoldasim, hem dayanagim ve gücümdü diyor, eski Halkçi Parti, millet vekili, Musa Ates. Adi gibi çiçekleri çok seviyor onlarla konusuyor, ve çok azimli ve hirsli, elini attigi her seyi kopariyor, 'eger saz çalmayi ögrenmeden ölürsem, mezarimi tekmeleyin” diyor ve Sivas öncesi Musa Eroglu´ndan saz çalmayi ögreniyor. Sivas´a gidebilmek için babasindan izin alma imkâni olmamisti. Kardesi Ali´ye borçlu olduklarinin listesini verirken 'ben ölürsem siz ödersiniz' diyor. Yasamini güzellestirmeyi bilen, yarinlarina umutla bakan, yüregi sevgi dolu bir genç kizdi Sehergül Ates.
Serkan Dogan, kardesi Serdar ile birlikte demegin semah toplulugunda görev aliyordu. Ayni zamanda, Pir Sultan Abdal oyununda Ali Baba'yi canlandiriyordu
Serkan Dogan kardesi Serdar Dogan’la semah ekibinde, ve kitap ve kaset stantinda görev aliyorlar Pir Sultan etkinliklerinde. Serkan ayrica, Pir Sultan tiyatrosunda, Ali Baba’yi canlandiriyor. Cuma namazindan çikan yobazlardan kaçip, Madimak oteline siginiyorlar. Serkan’in ölüsü çikiyor Madimak cehenneminden.
Kardesi Serdar ise, öldü diye atildigi morgta, tam 12 saat kaliyor ve tesadüfen bir doktor nabzinin attiginin farkina variyor. Serkan, otelde yangin basladiginda, bir kaç dize yazip iç cebine koyuyor.:
'Yaniyorum, sakin ardimdan aglamasin anam. Ali’yim ben, Pir Sultan yoluna ölüyorum. Basima kizil bagla, arkamdan sakin aglama. 'Dogan ailesi SERKAN’in vasiyete sadik. Yok gözlerinde bir damla gözyasi, yakinma. Yalnizca direnç.. var direnç.. Pir Sultan Pirimiz, Yolunda Ölürüz
Serpil Pir Sultan Abdal semah ekibinin en gençleri ve yenileri arasinda yer aliyordu.Serpil Canik, Ticaret Lisesi'nde okurken staj gördügü bir kooperatif sirketinde çalisiyor, bir yandan da haril haril üniversite sinavlarina hazirlaniyor... Çok çabuk kavradigi semahi severek oynuyor, diger arkadaslari gibi zamanla o da bir semah isigi olup çikiyor... Isyerinden dernege kosturuyor, hatta semah çalismasini engelliyor diye, isinden ayrilmayi bile düsünüyor bir ara... Bir yandan isin yogunlugu, bir yandan kurdugu, üniversite hayalleri, gene de dernek etkinliklerinden koparamiyor.
Ticaret lisesinde staj gördügü bir koparatifte çalisiyor, semah çalismalarimi engelliyor diye isten çikmayi bile düsünüyor, üniversiteye gitmek istiyordu. Serpil semah ekibinin en yenilerinden, önceden içine kapali olan Serpil aydinlanma kalesi olarak benimsedigi Pir Sultan Abdal Dernegine gelip, gül gibi açiliyor.Ablasi Serdar Canik Pir Sultan tiyatrosunda oynuyor. Ailece gidiyorlar Sivas’a Serpil hiç gitmedigi köyleri Banaz’i da görecek. Yobazlar Serpil’in anne babasini Ali Baba mahallesine ablasi Serdal Canik’i Kültür Merkezinde tutsak tutuyor, onunda Madimak’ta boguyor karanlik.
Gözü yasli Sultan anne: Yavrularim uça uça gittiler... diyor. 'Turnalar turnalar, telli turnalar, Semah edende, hakka gidenler'
UGUR KAYNAR 1956 Sivas Zara`da dogdu Sair ve Edebiyatci
Edebiyat çevresine ragmen çok yanliz bir adamdi... Duygulu ve yarali bir insandi... Çoçuk yasta annesinin ölümü, ailenin dagilmasi ve benzeri olgular, Ugur'u fazlasiyla etkilemisti. Ugur'da diyor Serap Kaynar; 'Hayati boyunca hep çekti kendini insanlardan, kendi kabugunun içine girmeyi tercih etti... Kendini zorlayan bir insandi Ugur... Uyum saglamiyordu ve bunu istemiyordu da... Her zaman kaygili ve sikintiliydi. Hiçbir ortamda varligini bütünüyle ifade edemiyordu... Sivas'taki ölümü de bir tekbasinalikti! '
Militan bir sair ve yazari idi. Yalnizligi, sevgisi ve için için kaynamasi, belki de 12 eylül döneminde, 2 yil mesken tuttugu Mamak mahpushanesinden kaliyordu.ilk kitabi: 'çiçekler halaya durdu,' oldu. Ve cesedini bir torbada getirdiler. Deri çantasi pesinden geldi bir peçeteye son siirini yazmisti. 'Öldügümde dogdugum yere gidiyorumYillarca süren bir hasret ve Bilinmezligi iste böylesine yeniyorum.'
Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor.
Kamber abi’nin profesörü. Kitap kurdu. Hacettepe Üniversitesi felsefe bölümüne gidiyordu. Pir Sultan’da, semahla basliyor, giderek yeni alanlara yöneliyor, gençlik komisyonu üyesi ve tâbi ki kütüphaneden sorumlu idi. Yasemin, Sivas’ta yazar, Aziz Nesin ve Asim Bezirci ile tanisip, görüslerini açiklayacagi için sevinçli. Benim en iyi arkadaslarim kitaplarim diyordu. Okuyordu okudugunu yorumluyordu: Ínsanlar öldükleri zaman degil, unutulduklari zaman ölürler... diyordu. Unutmadik.. unutmayacagiz... biz sizi yasatacagiz.
Yesim Özkan: 20 yasinda Huriye Özkan: 22 yasinda Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...
Ballihan, erenlerinin bal çiçegi. O Pir Sultana, Sultan ona asikti. Hacettepe Üniversitesi Sosyal hizmetler okuluna gidiyor, Çocukken sakin ve durgun olan Yesim gençliginde bahar gibi yeseriyor, artik sözüne söz yetisemiyor, enerjisini tiyatroya veriyor. Pir Sultan oyununda görev aliyor. Biz Sivas’in yobazlara teslim oldugunu bilseydik gönderirimiydik çocuklarimizi diyor. Babasi Hikmet Özkan. Sivas kiyimindan sonra, din konusunda fikirleri netlesiyor. ‘ Allah insanlarda vardir. Ínsan sevgisinden daha büyük bir sevgi yoktur. Ínsanlari sömürmek için dinler kullanilmaktadir. Bu sömürüye en uygun olan din de Müslümanciktir. Ben CAMiDEN nefret ettigim kadar hiç bir seyden nefret etmiyorum. Cuma namazindan, camiden çikip, katlettiler çocuklarimizi. Hiç mi insan/Allah sevgisi yok bu yobazlarda? . Yok olasicalar da...
ŞERİAT DENEN BU GERİ KALMIŞ ORTA ÇAĞ KALINTILARI YOK OLMAZ YADA KALKMAZSA DAHA ÇOK 'GÜLE YELE DEYECEK'
arkadaşlar bu konu cok hassas bır konu.kımın ne için öldüğünü bilenler konuşsun.bende cok sehırelere gezmeye ve senlıklere gıdıyorum,veya sivas a cok sanatcılar gelıp gıtttler neden kımseye bırsey olmadıda bu guruba bole davranıldı? .lutfen cok ıyı arastırın YİĞİDİN HARMAN oldugu memleketı karalamaya calısmayın.herkesın bu olayda sucu vardır unutmayın.insanlar hak ettıgı gibi yaşarrrrrrrr ve hak ettiği gibi ölürler.saygılar.KANGAL'LI TARIK
aydınlarımızı, geleceği bize gösterecek olan insanları bir hiç yerine katletmek. Herbiri birbirinden kymetli olan bu kişilerin öldürülmesindeki nedenler ırkçı, şeriatçı ve kapitalist düşünceyi benimsemiş, düşünce bakımından doğruları birtürlü göremeyen kişilerin yaptığı insanlık dışı olaydır bu sivas katliamı.
SİVAS Bilinen bir katliamın adı Sıvas katliamı ne anlık, ne de kendiliğinden bir gelişmeydi. Yerel basında şenlikten bir-iki gün önce yayınlanan yazılara bakan herkes, bunun bilinçli, organize bir saldırı olduğunu görürdü. Yerel basında 'Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız', 'Aziz Nesin dinimize küfretti', 'Sıvas'ta neler oluyor' gibi
Sıvas katliamı ne anlık, ne de kendiliğinden bir gelişmeydi. Yerel basında şenlikten bir-iki gün önce yayınlanan yazılara bakan herkes, bunun bilinçli, organize bir saldırı olduğunu görürdü. Yerel basında 'Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız', 'Aziz Nesin dinimize küfretti', 'Sıvas'ta neler oluyor' gibi başlıklarla gerginleştirilen hava 'Müslümanlar' imzalı kontra bildirilerle iyice doruğa ulaştı. Konya ve Kayseri'den bir gün önce gruplar halinde insanlar geldi-getirildi. 'Bizim Sıvas' gazetesi gericileri, faşistleri 'gaza'ya çağırıyordu. Saldırı şenliğin ilk günü başladı. Daha ilk gün standlara saldıran gericiler ve faşistler sonuç alamadan geri döndüler. 2 Temmuz'da vakit Cuma namazına gelirken, ortalık hareketlendi. Yazarlar kitaplarını imzaladıkları Büruciye Medresesi'nde gericilerin sözlü tacizlerine uğradılar. Daha sonra kaldıkları otele dönerken yolda da saldırıya uğradılar. Kentteki değişik camilerde Cuma namazını kılan gruplar, namaz sonrası merkezdeki Paşa Camii'nin önünde toplanmaya başladılar. Toplananlar arasında Milli Gençlik Vakfı yurtlarında kalan öğrenciler, üniversitenin ve çarşı esnafının tescilli faşistleri dikkat çekiyordu. Saldırgan güruh, ilk olarak Valilik binasına yöneldi. Vali, Pir Sultan Şenliği'ni desteklemekle suçlanıp sloganlarla protesto edildi. Polis olay yerindeydi, ancak hiçbir müdahalede bulunmadı. Güruh polis desteğiyle Ozanlar anıtının önüne geldi ve anıtı taşlamaya başladılar. Sonra Kültür Merkezi önünde etkinlikler için toplanmış bulunan 1500 kişilik kitleye saldırdılar. Kitle Kültür Merkezi binasına sığındı. Belediye Başkanı gerici kitleye 'Gazanız mübarek olsun' diye hitap ediyor. Kültür Merkezi'ndekiler devrimcilerin önderliğinde barikatlar kuruyorlar, direnmeye hazırlar; etraf faşistler tarafından sarılmasına rağmen içeriden türkü sesleri geliyor. Anıta saldıran, Kültür Merkezini kuşatan faşistler ve gericiler, Madımak Oteli önündeki kitle ile birlikte daha da kalabalıklaşıyor. Aralarında RP'li Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyeleri de var. Belediye Başkanı Kültür Merkezi önünde toplanan insanlara 'Gazanız mübarek olsun' dediğini unutmuşçasına Madımak Oteli önünde toplanan kitleyi 'yatıştırmaya' çalışıyor. Bir yandan da Sıvas Belediyesine ait bir kepçeyle Kültür Merkezi önündeki ozanlar anıtı gericiler tarafından yıkılıyor. Otelin etrafındaki kuşatma saatlerdir sürüyordu. Otelin içindekiler Başbakan Yardımcısı İnönü dahil, pek çok yerle telefonla görüşüyorlardı. Kendilerine her yerden söylenen aynıydı; 'merak etmeyin, gereken yapılacak'. Faşist, gerici güruh giderek kalabalıklaşıyor ve saldırganlaşıyor. 'Gereken' bir türlü yapılmıyor. Laik SHP iktidarının yetkilileri, laik ordunun subayları, kimse 'durumdan bir vazife' çıkarmıyor. 'Ya Allah İntikam', 'Aziz'e ölüm', 'Bismillah Allahüekber', 'İslama uzanan eller kırılsın' sloganları duyuluyor. Ve herkesin gözü önünde sekiz saat boyunca taşlanan otel ateşe veriliyor. Otelin İçinde 80-90 kişi var. Belediyeden itfaiye isteniyor, fakat itfaiyenin gelmesi Karamollaoğlu tarafından engelleniyor. Yangın büyüyor. Valilik 'kitleyi itfaiyeden su sıkarak dağıtın' diyor. Belediye başkanının 'hoşuna gitmiyor' bu öneri. Yangın büyüyor müdahale edilmiyor, otelin içindekiler yanıyor; 'gereken' yapılmıyor; ama belki faşist düzen açısından 'gereken' bu! Otel tamamen yanıyor. Sonuç 35 ölü, 60 civarında yaralı. Gün bitiminde gericiler, faşistler böyle kanlı bir eser bırakıyorlar tarihe.' -----------
Sivas katliamı öncesinde 'Müslümanlar' imzalı camilerde dağıtılan bildiri; 'Müslüman Kamuoyu...Salman Rüştü müslümanların çok az olduğu kafir bir ülkede sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber şehrimiz valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir... Kafirler şunu iyi bilmeli ki: ıslamın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. ‘İman edenler Allah yoluna savaşırlar, kafirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ (Nisa suresi, 76) Galip gelecek olanlar şüphesiz ki, Allah tarafından olacaktır. MÜSLÜMANLAR' ----------- Yumrukluyorum duvarları Yumrukluyorum kara gecenin bedenini ellerim kan içinde Nehirler taşmış yanaklarımdan Otuz yedi can Otuz yedi gül çatlamış susuzluktan Sivas'ın içinde Nasıl uyku tutar gözlerimi Döne döne semaha duranlar tutuştu önce Sonra türküler Sonra şiir çığlıksız düştü türkülerin yanıbaşına Sivas... Sivas.. Yiğitlik midir emanet cana kıymak Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek Söyle hangi kitapta vardır elleri kollları bağlı yakmak Var mıdır kardelen akında bir avuç inciyi ateşe tutmak lo... Böyle garip düştüğüme bakma Böyle mahsun durduğuma Varsın ateşin suskunlukla beslensin Benim de yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik Senin de dağların var Sivas, senin de dağların Dağlarında şahanların SAVAŞ EZGİ ----------- Katledilen Canlar: Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı Gülender Aka - 25 yaşında Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar Ahmet Alan - 22 yaşında Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci Sehergül Ateş - 30 yaşında Behçet Aysan - 44 yaşında, şair Erdal Ayrancı - 35 yaşında Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar Belkıs Çakır- 18 yaşında Serpil Canik - 19 yaşında Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci Serkan Doğan - 19 yaşında Hasret Gültekin - 26 yaşında şair, sanatçı Murat Güneş Murat Gündüz - 22 yaşında Gülsüm Karababa - yaşında Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist Koray Kaya - 12 yaşında Menekşe Kaya - 17 yaşında Handan Metin - 20 yaşında Sait Metin - 23 yaşında Huriye Özkan - 22 yaşında Yeşim Özkan - 20 yaşında Ahmet Öztürk - 21 yaşında Ahmet Özyurt - 21 yaşında Nurcan Şahin - 18 yaşında Özlem Şahin - 17 yaşında Asuman Sivri - 16 yaşında Yasemin Sivri - 19 yaşında Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı İnci Türk - 22 yaşında Kenan Yılmaz - 21 yaşında
----------- 'Sivas Olayları Araştırma Raporu'ndan Dönem 19, Cilt 43, Yasama Yılı 3, 28inci Birleşim 16.11.1993 günlü T.B.M.M Tutanak Dergisi'nde yayınlanan '2 Temmuz 1993 Günü Sivas'ta Meydana Gelen Olayların Sebep ve Sorumluları İle Olayların Oluş Şeklinin Ortaya Çıkarılması ve Maddi Zararların Tespiti Amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 102 ve 103 üncü Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu' (S. Sayısı: 369) adını taşıyan raporun 18. sayfasında şu ibareler bir paragraf olarak yer almaktadır: 'Arif Sağ ise tanımadıkları bir kişinin kendilerine 'sizi otobüslerle götürelim' dediğini (126) bu kişiye güvenmediklerini, çünkü resmi bir tebliğin kendilerine gelmediğini; Valilikten 'arkadaşlar yukarıda toplansınlar, bir arada olsunlar biz kurtaracağız, yardım bekliyoruz' şeklinde bir bilgi geldiğini (127) ifade etmiştir.' Bu ibarelerle ilgili raporda muhalefet şerhi yer almamaktadır. Söz konusu komisyon şu isimlerden oluşmaktaydı: Osman Seyfi, Nami Çağan, Mehmet Cemal Öztaylan, Mustafa Kul, Haydar Oymak, İsmail Köse, İbrahim Yaşar Dedelek, Münir Doğan Ölmeztoprak, Abdullatif Şener, Bülent Akarcalı, Kadir Bozkurt ve Fahrettin. ULAŞIM ADRESİM
Pir Sultan Abdal’ın tarihsel duruşundan mıdır nedir bilinmez yakın zamana kadar Sivas denilince akla Pir Sultan ve Alevilik gelirdi.
Ne var ki Sivas Alevilerin nazarında Pir Sultan’ın asıldığı şehir olarak pek makbul bir sicile sahip değildir. Yine de Aleviler bu olayı bir kan davasına dönüştürmemişler, iktidar mensupları ile Sivaslı sıradan insanı ayırmışlar ve Sivas’a “ozanlar şehri” olarak sahip çıkmışlardır. Hatta yetiştirdiği ozanlar dolayısıyla Sivas’ın ayrıcalıklı, özel bir yeri vardır denilebilir. Nasıl olmasın ki Ağahi, Aşık Veli, Ali İzzet, Aşık Veysel, Kemter ve daha niceleri... Sivas toprağında yetişmemiş miydi?
Sivas şehri’nin kara tarihi/talihi cumhuriyetle bir parça dönmüştür. Çünkü Sivas köhne Osmanlı’nın yerine kurulan genç Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı yerlerden biri olmuştur. Bundan dolayıdır ki Sivas Şehri demokrat ilerici kimliğiyle bilinmiş, anılmıştır.
II.PİR SULTAN’IN DİRENCİ
HIZIR PAŞA’NIN İHANETİ
İlimi sorarsan köyümdür Banaz
Yakılsın yıkılsın ol KANLI SİVAS
Bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz
Açılın zındanlar Pir’e gidelim!
12 Eylül sonrasında Sivas’ın toplumsal dokusunda köklü değişiklikler olur. Sivas büyük göç veren şehirlerin başında gelir. Sivas’tan göçenlerin çoğunu ilerici unsurlar, Aleviler oluştur. Onlardan boşalan yerleri ise tam karşıt güçler doldurur. On yıl içinde Sivas’ın yüzü kararır.
1989 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin belediye başkanlığını kazanmasıyla gerici güçler bütünsel olarak Sivas’ta kurumsallaşmaya başlar. Belediye olanakları sınırsız bir biçimde Şeriatçı çevrelerin hizmetine sunulur. Anadolu’nun bu demokrat kimlikli kenti gerici bir dokuya bürünmüştür. 12 Eylülcülerin toplumsal güçleri bastırmak için dinci gericiliği kullanmaları sonuçlarını vermiş, gerici güçler sahiplerinin dahi zor kontrol ettikleri bir noktaya gelmiştir.
Tarih boyunca Sivas kentinin şahsında hep iki çizgi varlığını devam ettirir. Pir Sultan Abdal’ın başeğmez direnişçi yolu ile Hızır Paşa’nın hain, ihanetçi çizgisi.
Bu iki farklı dünya anlayışı, bu insanlığın hizmetinde olma ile ona ihanet etme çizgisi 2 Temmuz 1993 tarihinde bir kez tarih sahnesinde ortaya çıkacaktır.
III.SİVAS ELLERİNDE SAZIM ÇALINIR
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği geleneksel olarak 1978’den beri düzenlemekte oldukları Banaz Pir Sultan Abdal Şenlikleri daha görkemli, daha kalıcı bir biçimde gerçekleştirmek için 1993 yılında da aylar öncesinden hazırlıklara başlarlar.
Tüm demokratik kitle örgütlerine ve Alevi kuruluşlarına çağrı yaparak Banaz şenliklerini paylaşmayı, birlikte yapmayı teklif ederler. Bu etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülür.
1993 şenlikleri için bilinen tanınan yazarları sanatçıları yapılan davete olumlu yanıt verirler. Pir Sultan Abdal Şenlikleri Pir Sultan Abdal’ın toplumsal ve inançsal duruşuna uygun olarak geniş kapsayıcı sosyal bir organizasyon olacaktır.
Ankara’dan İstanbul’dan Anadolu’nun dört bir yanından yola çıkan Pir Sultan yolcuları 1 Temmuz 1993 sabahı Sivas’ta buluşurlar. Programa göre iki gün Sivas’ta etkinlikler gerçekleştirilecek ardından ise Banaz’a geçilecektir.
Fakat Sivas eski Sivas değildir, daha sabahın ilk saatinde, daha Sivas’a girer girmez farkedilir bu. İnsanı sıkıp boğan, söylenmesi gerekip de söylenmeyen bir söz gibi rahatsız eden bir havası vardır Sivas’ın.
Pir Sultan’ın torunları kendi havalarını hakim kılmakta gecikmezler şehre. Şenlik başlar, deyişler, semahlar birbirini izler. Söyleşiler, paneller izleyici ile dolup taşar. Korkulacak bir şey olmadığını düşünür herkes. Kaygıların boşuna olduğunu söylerler birbirine. Sivas da bizim şehrimiz derler. Ne yazık ki bir gün geçmeden bu görüşlerin tam tersini yaşayacaklardır.
IV.PLANLI PROGRAMLI KATLİAM
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Mezhep bilmeyen, insanlık yolu dışında başka yol tanımayan, sevgiyi kendisine din edinmiş insanlar Sivas’ta kendileri için kurulan tuzaklardan habersizdirler.
Sivas’ı bilip tanıyanlar şenlikle ilgili olarak kaygılarını dile getirdiklerinde, şenliğin devletle/kültür bakanlığıyla ortak olarak düzenleniyor olması, Sivas valisinin demokrat kimlikli bir kişi olması, iktidar ortaklarından SHP’nin Alevilerin oy verdikleri bir parti olması gerekçe gösterilerek kaygı giderilmeye çalışılmıştır. Tüm bunların birer yanılgı olduğu anlaşılacaktır ama ne pahasına...
Şeriatçı karanlık güçler günler öncesinden Sivas’ta Alevilerin, demokratların varlık göstermesini engellemek ve onlara “müslüman mahallesinde salyangoz sattırmamak” için hazırlıklara girişirler.
Gazete ilanları vererek, bildiriler hazırlayıp dağıtarak yalan dolana dayalı provakasyon ortamı hazırlarlar. Güya şenlik için Sivas’a gelecek olan Aziz Nesin peygamberin eşine hakaret eden Salman Rüştü’nün kitabını yayınlamıştır. Bu tamamen yalandır, ne bir hakaret ne de bir kitap yayınlama olayı sözkonusu değildir. Ama yalana dayalı tahrik şeriatçılar için yeni bir şey sayılmaz. Daha 1978 yılında, yine Sivas’ta “Aleviler camiyi bombaladı” yalanını uydurup halkı birbirine düşürmeye kalışıkan kendileri değil midir? Maraş katliamı öncesi aynı provakasyonu yapmamış mıdırlar.
2 Temmuz’dan 15 gün önce şeritaçılarca tüm Sivas’a dağıtılan Müslüman Kamuoyuna başlıklı ve altında Müslmanlar imzası olan bildiride halk “cihada” çağrılır:”Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.”
İlk gün şeriatçılar pusuda beklerler. Saldırı için her zaman yaptıkları gibi Cuma gününü ve Cuma namazını beklerler. 2 Temmuz günü Cuma namazından çıkan kalabalıklar katillerin kışkırtmasıyla harekete geçeler. Önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne saldırırlar.
Arkasından Sivas katliamının yaşanacağı Madımak Oteli kuşatılır.
Tüm dünyanın gözü önünde Sivas katliamı yaşanır.
2 Temmuz Sivas katliamı üzerinden geçen yıllara rağmen Alevilerin nazarında küllenmemekte, tam tersine Sivas yangını Alevilerin kanayan yarası olmaya devam etmektedir.
Sivas katliamı Alevilerin yaşadığı diğer bir çok katliamlara benzemekle birlikte ondan bazı çok trajik unsurlarla farlılık göstermektedir.
Bu nedenle “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, bu nedenle “Sivas unutulmayacak” sözleri bu katliama karşı her fırsatta dile getirilmektedir.
Çünkü 8 saat insanlar Madımak Otelinde kendilerine bir yardım eli uzanmasını beklerler. Cumhurbaşkanı aranır, başbakan aranır, başbakan yardımcısı, bakanlar aranır. Tanıdık bildik etkili yetkili kim varsa bir umut olarak aranır ama güvenlik güçleri de dahil hiçbir güç gelip de şeriatçı güçleri dağıtmaz, Pir Sultan torunlarını kurtarmaz!
Bu ne derin acıdır!
Bu ne büyük bir trajedidir.
Sivas’ta göz göre göre insanlar katledilir. Şeriatçılar bir bayram yerinde buluşmuş gibi Madımak Oteli’ni sarar ve insanlarımızı katlederler. Bu katiller günler öncesinden hazırlık yapmalarına rağmen yakalanmamış, engellenmemiştir. Sivas gibi küçücük bir şehirde kimin ne dolap çevirdiğinin bilinmemesi mümkün müdür? Tersine istihbarat birimleri “olay çıkacağını rapor ettik” demektedirler. Olay çıkmamış, katliam yaşanmıştır. Sivas belediye başkanı katilleri “gazanız mübarek olsun” diye kutlamaya kadar işi vardırmıştır!
8 saat genç kızlarımızın, oğlanlarımızın, şairlerimizin, bağlama ustalarımızın, semahçılarımızın çığlıklarına tüm insanlık kulaklarını tıkamıştır. Başta iktidar sahipleri olmak üzere!
8 saat içinde dünyanın bir başka ucuna müdahale edilebildiği halde, Sivas’a yardım gönderilmemiş, insanların katledilmesine engel olunmamıştır! Sivas nasıl unutulur?
BUNLARI UNUTMA!
Bazı anlarda bazı sözler söylenir, bazen bu sözlerin ve bu sözleri söyleyenlerin asla unutulmaması gerekir. Bu sözler ve onları söyleyenler yeni acılar yaşanmaması için, yeni katliamlar olmaması için, dostu düşmanı tanımak ve aklımızdan çıkarmamak için kesinlikle unutulmamalıdır. Taşlara, demirlere bu sözler kazınmalı ve bir kenara konulmalıdır.
Sivas katliamı yaşanırken de unutulmaması gerekin sözler söylenmiştir.
Hem de bu sözleri dönemin Cumhurbaşkanı, dönemin başbakanı söylemişlerdir. Bu sözler bize katliamın arkasındaki gizi ifade etmektedir.
UNUTULMAYACAK SÖZLER BİR
“GÜVENLİK GÜÇLERİ İLE HALKI KARŞI KARŞIYA GETİRMEYİN! ”
Sözün sahibi Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Katiller Madımak Otelini kuşatmış, insanlar içeride çığlıklarla yardım beklerken bu sözü defalarca Sivas valisine ve emniyet müdürüne söylemiştir. Demirel’in vatandaş dediği şeriatçı katillerdir. Ve güvenlik güçlerinin onlara müdahale etmesine engel olmakta, katillerin işlerini rahatça yapmalarını istemektedir adeta. Katillere karşı gelmeyin, bu sözün anlamı bundan başka nedir? Bu söz nasıl unutulur?
UNUTULMAYACAK SÖZLER İKİ
“OTELİ SARAN VATANDAŞLARIMIZA BİR ŞEY OLMAMIŞTIR! ”
Sözün sahibi Başbakan’dır. Başbakan Tansu Çiller. Çiller Madımak Otelini saran ve insanlarımızı katleden şeriatçı katillere bir şey olmadığını, katillerin burunlarının kanamadığını müjdelemektedir.
Başbakan’ın vatandaş dediği de şeriatçı katillerdir. Ya içeride çığlıklarla yardım bekleyenler? Onların vatandaşlık hakları? Onların yaşama hakları? Çillerin umrunda olan, Çillerin bu sözleri ile gözetip kayırdığı katillerdir mağdurlar değil. Bu sözler nasıl unutulur?
Ya bu sözleri söyleyenlerin partisine oy veren, oy vermeye çağıran Aleviler, sözde Alevi önderleri onlar nasıl unutulur?
Carina Johanna:Alevilik araştırmacısı, “yabancı değil”. Hollanda 1970
Gülsün Karababa:Babası”Kızım benden daha iyi saz çalacak” derdi. Divriği 1971
İnci Türk:Çiçek açar domur domur dal verir. Balıkesir 1971
Huriye Özkan:Havanın yüzünde semah dönerken. Ankara 1971
Murat Gündüz:Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, en sevdiği dize.Ankara 1971
Ahmet Özyurt:Çok seviyorum düşüncelere dalmayı. Enstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi. Kendi dizeleri. Ankara 1972
Handan Metin:Tüm güzellikleri toplayıp uzun bir yola çıktın. Ankara 1973
Yeşim Özkan:Ballıhan, erenlerin bal çiçeği. Ankara 1973
Yasemin Sivri:Kamber’in profesörü, kitap kurdu. Ankara 1974
Serpil Canik:Kuş olup güvercin donunu giyen, Uyan dağlar uyan Serpil geliyor. Ankara 1974
Serkan Doğan:Başıma kızıl bağla, arkamdan ağıt yakma anam, Ankara 1974
Belkıs Çakır:Güne Umut’tan. Ceylanlara karışıp semaha duran. Ankara 1975
Nurcan Şahin:Kim yakıştırabilir sana ölümü? Ankara 1975
Özlem Şahin:Okur, meraklı, yerinde duramaz, yaşam delisi. Ankara 1976
Asuman Sivri:Semah, semah tutkunu, abisinin delisi. Ankara 1977
Menekşe kaya:Sazı elinde İsmail’in.Ötme bülbül ötme gönlüm şen değil. Ankara 1977
Koray Kaya:Pir Sultan’ın genç şehidi. Ve hep öyle kalacak. Ankara 1981
Yanyana öldüler.
Ve yanyana gömüldüler Karşıyaka’da.
Karşıyaka’nın onur gülleri, direnç gülleri, Pir Sultan Şehitleri...
VI.SİVAS DAVASI
“İnsanlık tarihinde
din adına işlenen
böyle bir vahşet görülmemiştir.”
Sivas katliamının bulunabilen, ele geçirilebilen sanıkları çeşitli mahkemelerde yargılandılar. Sivas davası hala sürmektedir!
Dava süreci nasıl gelişti?
Katliam davası güvenlik gerekçesiyle Sivas’tan Ankara’ya nakledildi. Yargılamaya adiyen adam öldürme eylemi davası olarak başlanılmıştı. Mahkeme davayı planlı programlı, örgütlü bir katliam olduğu gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdi.
Ankara DGM 1994 yılında verdiği ilk kararında olayı basit bir “yangın çıkararak adam öldürme” olarak değerlendirdi. Hatta işi daha da azıtarak Aziz Nesin’in katilleri tahrik ettiğini dahi ileri sürdü ve buna dayanarak katillerin cezalarında indirim yaptı.
DGM’nin bu hukuka ve maddi gerçekliğe aykırı kararını inceleyen Yargıtay DGM kararının tümüyle hukuka aykırı olduğunu saptadı. Yargıtay DGM’nin olayı basite aldığını, yanlış değerlendirdiğini vurgulayarak olayda şeriatçılar tarafından laik düzene yönelik bir kalkışma olduğunun belirlenmesi gereğine işaret etti. 28 Şubat sürecine denk gelen günlerde Ankara DGM’de yargılama yeniden başladı. Bu kez sanıklar hakkında “anayasal düzeni bozarak şeriat devleti kurmaya kalkışmak” eyleminden ceza verilmesi yoluna gidildi. Mahkeme 33 sanığı idam cezasına çarptırdı.(1997) Bu karar Yargıtay’ca yeniden incelendi ve bazı usul hatalarından dolayı bozularak eksikliklerin giderilmesi için yeniden Ankara DGM’ye gönderildi. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. Sanıklar bu kararı temyiz ettiler. Dava dosyası şu an Yargıtay’da incelenmekte.
Ankara DGM’sinin sanıklar hakkında idam kararı verirken dayandıkları gerekçe tüyler ürperticidir: “İnsanlık tarihinde din adına işlenen böyle bir vahşet görülmemiştir.”
VII.SİVAS DERSLERİ
Sivas katliamı gerek Alevi örgütlenmesinde gerekse Alevilerin bilincinde bir dönüm noktası olmuştur.
Sivas katliamından çıkan birinci ve temel ders, yalnızca ve yalnızca kendi gücüne ve örgütlülüğüne güvenmenin zorunluluğudur.
Aleviliği yönelik ağır bir kuşatmanın yaşandığı ve saldırıların gündeme geldiği şu günlerde Alevilerin kimlik mücadeleleri için güçlü örgütlülükler yaratması zorunluluğu görevi her zamankinden daha yakıcıdır. ulaşım adresi PATİ[email protected]
Katliamın 14. yılında, “ Madımak müze olursa birlik ve beraberliğimiz bozulur” demecinden, katliamcıları aklamak, siyasi irade ve idare makamlarının katliamcı anlayışa taraf olduğu anlamı çıkar. SİVAS VALİSİ SAYIN VEYSEL DALMAZ DERHAL İSTİFA ETMELİDİR YA DA GÖREVDEN ALINMALIDIR! MADIMAK KATLİAMI UNUTMAYI DEĞİL, YÜZLEŞMEYİ ZORUNLU KILAR! 35 İNSANIN DİRİ DİRİ YAKILDIĞI OTEL, KEBAP SALONU YAPILARAK BİRLİK VE BERABERLİK SAĞLANMAZ. BİRLİK VE BERABERLİĞİN YOLU, MADIMAK OTELİNİN DOSTLUK VE BARIŞ MÜZESİ OLMASINDAN GEÇER.
gerici hareket herzaman ülkenin ilericilerini hedef almıştır..üstelik bunlar dış destekli provakasyonlar beyin yıkamalardır.bunlar bilinmektedir fakat burda önemli olan bu ayaklanmalar karşısında devletin aczi ve olaylara seyirci kalarak suça ortak olmasıdır..ülke tarihinin en kara günlerinden biri bir acizlik ifadesi
siz katliamcılar ben 13 yasındayım ve size bunları söylüyorsam utanın biraz insan taklidi yapın herkese kıysanız en küçüğü 12 yasinda bir tutam insana nasıl kıyarsınız amerika kılıklı iğrenç insanlar
adım Koray benim bilmediğim din uğruna bilmediğim din adamlarınca devletin gözü önünde sizlerin gözü önünde naklen izlerken siz yanan bendim orada en küçükleri otuz yedinin otuz yedi canın otuz yedi karanfilin
sivas ellerinde sazım çalınmaz oldu....yobazların şeriatcıların 35 canımızı canice yaktıgını ve o canlar diri diri yanarken 'seriat istıyoruz! ' diye bagırmalarını, bı de utanmadan 'ya allah' dıye bagırmalarını unutmayacagız..eger allaha inanııyorlarsa bu kadar masumu yaktıkları için asıl yanacak olan onlardır.canlarımız yanmadı ki ölmedi ki hepsi yasıyo..ayrıca bu kadar masumun yanmasında tek suclu orada bulunanlar degıl.o kadar yardım istemelerine karsın parmaklarını bıle oynatmayanlar da sucludurr...BUNLARI UNUTMAYACAGIZ! ! ! .......
Sen o zaman henüz beş yaşında idin. Cennet vatanımız ve masum milletimiz üzerinde kirli ve alçakça oyunlar planlayanlar yine sahnede idi.
Tam sekiz sene evvel, sıcak bir Temmuz akşamı, tüm Anadolu köylerinde olduğu gibi Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köylüleri de yorgun–argın evlerine dönmüş günün değerlendirmesini, yarının planını yapıyorlardı. Kadınlar, Allah ne verdi ise, elde–avuçta olanlardan akşam sofrası hazırlığını yaparken, erkekler de akşam namazı için abdest hazırlığına girişmişlerdi.
1993 yılının 5 Temmuz akşamı güneş son kez göz kırpıp elveda dediği saatte Başbağlar köyünde akşam ezanı okunuyordu. Köyün erkekleri camiye doğru ilerlerken çocuklar son oyunlarını oynuyor, koyunlarının, ineklerinin tamam olup olmadığına bakıyorlardı. Evlerde mütevazı yer sofraları hazırlanmış babaların, dedelerin camiden dönmesi bekleniyordu.
O akşam her akşamkinden daha mı uzun okumuştu imam efendi? Ve tüm evlerde buruk, telaşlı bir bekleyiş başlamıştı. Yemekler soğumaya, çocuklar sabırsızlanmaya başlamıştı ve acaba ne oldu diye camiye doğru yönelenler kara haberlerle, çığlıklarla, yürekleri ağızlarında dönmüşlerdi. Köyü eşkıyalar basmıştı. Köyün imamı ve o akşam namaza giden cemaat, eli silahlı eşkıyaların önünde köy meydanına doğru ilerliyorlardı. Bu kara haber bir anda bütün evlere bomba gibi düştü. Lokmalar boğazlarda düğümlendi. Gözyaşları sel oldu, feryadlar birbirine karıştı. Kısa bir zaman içinde, bütün bir köy kadın, çoluk–çocuk, yaşlı–genç, köy meydanına toplanmışlardı. Eli silahlı, gözü dönmüş teröristler nutuk atıyorlar, tehditler savuruyorlardı. Başbağlar köylülerinde ne onları duyacak kulak, ne de dinleyecek, ayakta duracak derman kalmıştı. Akşamın o yorgun saatinde ölüm bir dağ gibi gelip dikilmişti önlerine. Eşkıyalar, köyün erkeklerini köy meydanının bir tarafına ayırırken, kadınların, çocukların çığlıkları daha da artmıştı. Biraz sonra olacaklar içlerine doğmuştu, hava iyice kararırken umutlar da tükenmişti. 5 Temmuz akşamı Başbağlar köyünde teröristlerin silahları patladığında, köyün erkekleri ekin tarlası gibi biçilmeye, kadınlar, çocuklar da korkudan ve çaresizlikten ölümle burun buruna gelmişlerdi. O akşam Başbağlar köyünde şehid olan 33 kişiden ikisinin de kadın olması gösteriyor ki bu dehşet karşısında çıldırma noktasına gelen kadınlar kendilerini mermilerin önüne atmışlardı. Başbağlar köyünün erkeklerini kurşuna dizen ve cami dahil bütün binaları da ateşe veren caniler, alçakça oradan ayrılmışlardı. 6 Temmuz sabahı ilk ışıkları ile gezegenimizi aydınlatan güneş bile Başbağlar köyünü tanıyamamıştı. Akşamdan–sabaha bir köy nasıl da bu kadar değişmişti? Güneş akşam veda ederken cıvıl cıvıl bıraktığı Başbağları sabah merhaba derken ölüm sessizliği içinde, viran olmuş halde buldu. Evet 6 Temmuz sabahı Başbağlar köyüne ulaşanlar, kan–revan içinde yatan 33 yiğit, 33 şehit ile ve gözyaşları kurumuş 300 kadar köy nufusu ile, viran olmuş bir köy görüntüsü ile karşılaştılar.
Erzincan’ın Başbağlar köyüne sekiz sene evvel, Sırplardan bir çete mi, bir avuç gözü dönmüş Yunan mı, Ermeni çeteleri mi uğramıştı henüz aydınlanmadı ama iyi Türkçe konuştuklarına köyden sağ kalanlar şahit. – Bu olay Sivas olaylarından önce mi sonra mı olmuştu baba? – 3 gün sonra... Sen Sivas olaylarını nereden biliyorsun? – Bir haftadır hemen bütün TV’lerden, gazetelerden Sivas olaylarını dinliyoruz, okuyoruz. Evet sen o zaman çocuktun. Üç gün ara ile cereyan eden iki olaydan birini tüm detayları ile biliyorsun diğerini ise ilk kez dinliyorsun. Elbette ki suç bizim.
BU GÜN 2 TEMMUZ! ! ! GERİCİLİĞİN YOBAZLIĞIN CANİLİĞİN ÜLKEMDE VE DOĞUP BÜYÜDÜĞÜM ŞEHİRDE KUDURDUĞU GÜN! SİVAS SİVAS YİĞİTLİKMİDİR EMANET CANA KIYMAK! ! ! ? ? ?
GÜN TUTUŞUR (SİVAS A.......) Yumrukluyorum duvarları,yumrukluyorum kara gecenin bedenini Ellerim kan içinde,nehirler taşmış yanaklarımda 37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde Nasıl uyku tutar gözlerimi Döne döne samaha duranlar tutuştu önce Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin yanı başına Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp karanlığa kuban etmek Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma Varsın ateşim suskunlukla beslensin Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik Senin de dağların var Sivas senin de dağların Dağlarında Şahanların!
Gün tutuşur canım gece tutuşur Yangınlarda tutsak canlar tutuşur
Gülüm toprak olur yele karışır Yürür gelir canlar yollar tutuşur
Sivas ellerinde sazım tutuşur Söz tutuşur canım türkü tutuşur
Teller bizi söyler diller yarışır Özgürlüğü yazan kalem tutuşur
Canlar can olurda eller tutuşur Dost evinde canım sevda tutuşur
Pir Sultanlar ölmez binler yetişir Akar gelir canlar tarih tutuşur
bir söz vardır ateşle oynama yanarsın diye. sen cuma günü namaz kılan sünni temiz müslümanları kışkırt git caminin önünde davul çal onlarla alay et sonrada niye böyle yaptılar diye söylen. sivas katliamı bence çok yerinde ve doğru yapılmış bir harekettir. orda alevi ozanları vede atesit aziz nesin temiz sünni insanların inançlarıyla resmen alay etiler ordaki temzi türk ve milliyetçi sünni insanlarımız. bunu kabul etmediler ve o pslikleri cehheneme postaladılar. bugün olsa bende yaparım. helal olsun onları yapanlara. türkiye cumhuriyeti sizinledir. elleriniz dert görmesin
Birde sonrasında katliamda ölen aydınları alevilerin sahiplenmesi sebebiyle utanmadan yeri geldiğinde sivasta yaktıklarımız yetmedi diyorlar onlara.ne yani kuran size insan öldürün mü diyor, afferin size sizin gibi olmayan bütün insanları öldürün ozaman.o sizin alimleriniz aydınlar ve benzeri kesim hakkında katli vaciptir diyor dimi.
katliyam gelir aklima insanli bilmiyen kuran da bir kac arabca kelimeyi ogrenmis bir kac geri zekalini yapti katliyam.
allah verdini tek allah alir din adina diyimde cikarlari dorultunda bir toplum karsi yapilmis katliyam
ama bu cayillerin bilmedi bir sey var biz bir oldur bin dogariz bizi yok edemezler biz insaniz ki oyle kalacagiz yine sazlarimiz calacak sozlerimiz deystelerimiz olacam cemlerimiz semahlarimiz yuz yillardi bizi yok edemediler ki boyle etsinler
37 KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ (bunlardan 2 tanesi yakanalardan 2 side polis) İNSANLIK DIŞI KATLİAM VE onların anısına yazılan ağıtlarda türkülerde diğer 4 kişinin de anılması da ayrı bi mesele
Sivasta bir çok aydın öldü ama Başbağlarda Sivas'ın intikamını aldık diye köyde katliam yapan insanları nasıl bi ideolojinin adamları gibi gösteremezseniz bu katliamı yapanlarıda Müslümanlara mal edemezsiniz...Bunu yapmaya çalışanlara yazıklar olsun! ! !
kimilerinin anlayamadığı bu işte..hiç bir şeyi yakarak yok edemezsiniz.. pir sultanlar bedrettınler denizler çayanlar ve adını sayamadığım bir sürü insan yok olmadılarki..aksine her ölümde yeniden doğdular..adları cocuklarımızda yasıyor..ve onlarında cocuklarında yasamaya devam edecekler.. yalnızca sivasın degıl bu ülkede yapılan tüm katlıamlara duyarlı olmaya cagırıyorum ınsanları..ne dünya ne türkiye kimseye ait değil...bize ait... adını insan koyan herkesin..yani renklılığe ınanan cok sesliliğe inanan demokratik bir ülkeye inanların..yaşam hakkı kutsaldır..
sivasın alevileri 1970 lerden itibaren yoğun şekilde göç vermiştir.bunun nedeni devlet destekli faşist saldırılarının ve köylerden sivasa değil türkiyenin diğer şehirlerine göç vermesidir.1970 lerde sivasta chp nin oylarına bakarsan görüürsün.1969 seçimlerinde sivaslı alevilerin kurduğu tbp sivasta alevilerin yarısından bile azını almasına rağmen %25 oy almıştır istanbulda 10 sivaslı varsa 8 alevidir.sivasın 1260 köyün 730 u alevidir.insanlar yanarken devlet 8 saat katliamıa seyirci kalmıştır.20 milyon(tarafsız araştırmacıların rakamı) aleviyi yakarak yok edemezsiniz.
olduğu günlerde sivastaydım...ve bu durum bir sivaslı olarak benim vicdanımda yaradır... öncelikle şunu söylemek istiyorum ki:bu katliamın sorumluları sivaslılar değildir..dışardan gelen ve bu durumun gerçekleşmesi için önceden donatılmış provakatörlerdiir..bu olay sonrası incelemelerde kanıtlanmıştır...ve olay sırasında orda olan bir çok insan daha sonra sivasta bulunamamış,ve onları tanıyan kimse çıkmamıştır.... ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardan yalnızca bir tanesinin sonucudur sivas olayı..amaç tamamen insanların inançlarını kullanarak iç savaş çıkarmaktır..sanki olanlar yetmiyomuş gibi... sivas olayı dış güçlerin provakatörlerinin ustaca planları sayesinde yaşanmış ve bir çok günahsız insanımızın vefatına yol açmıştır... Allah'tan hepsine rahmet diliyorum...
METİN ALTINOK SİVASIN IŞIĞI SÖNMEZ.....! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Hayatı [değiştir]1941 yılında Bergama, İzmir'de doğdu. Karşıyaka Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bingöl'ün Genç ilçesinde, Karaman imam hatip lisesinde felsefe öğretmenliği yaptı.
Sivas katliamından (2 Temmuz) ağır yaralı olarak kurtuldu ancak komadan çıkamayarak 9 Temmuz 1993'te Ankara'da vefat etti.
Sanatı [değiştir]Metin Altıok'u şiirleri 70'li yıllarda yayınlanmasına karşın, şiirlerinin kaynakları bakımından 60'lı yılların geç ürün veren (ya da geç yayınlanan) bir şairi olarak nitelemek gerekir. Gezgin'de Servet-i Fünun'dan, Haşim'den, Dranas'dan, İkinci Yeni'ye, ve 60'lı yıllar şiirinin bazı ortak söyleyişlerine kadar çeşitli etkilenmeler var. Bu kuşağın en romantik, duygucu şairleri arasında. Dili yalın. Benzetme yapmayı, anlaşılması güç olmayan simgeler kullanmayı seviyor. Bu kitabında halk şiiri biçimlerinden de yararlanıyor. Yerleşik Yabancı'da tüm şiirler tek bir şiirmiş izlenimi uyandırıyor..Söyleyişte ve konularda tekdüzelik var. Buna karşılık Kendinin Avcısı'nda kendine özgü bir sese, romantik, acılı ve yalın bir söyleyişe ulaşıyor. Simge, alegori ve mecazlardan ölçülü bir tutumla yararlandığı bu şiirleriyle şiirimizin lirik geleneklerine bağlanıyor.
SİVASIN IŞIĞI SÖNMEZ SÖNMEYECEK.................! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
KARADENİZE@LİVE.COM
PATİ[email protected]
SÖNMEZ IŞIKLAR.........! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Muhlis Akarsu, (d. 1948 Kangal, Sivas - ö. 2 Temmuz 1993 Sivas) Saz sanatçısı. 2 Temmuz 1993 günü bir grup saldırganın çıkardığı olaylar sonucunda Sivas Madımak Oteli'nin yakılması sonucunda katledilerek hayata veda etmiştir.
Kangal İlçesinin Minarekaya köyünde doğdu. İlkokulu Minarekaya'da okudu. Bu dönemde Bektaşi Cem cemaatlerinde, yörenin seyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kalarak saz çalıp söylemeye başladı. Malatya'da ortaokulda okurken, ekonomik yetersizlikler nedeniyle ikinci sınıftan ayrıldı. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazdı, deyiş ve nefes kurdu. Bağlamasıyla birlikte zakirlik yaptı.
1970 yılında İstanbul'a yerleşti. 1970'li yıllarda söz ve müziği kendine ait olan ilk 45'lik plağı çıkardı. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola çıkarak kendine insan sevgisini şiar edindi. Tüm yaptıklarında bu ana temayı temel aldı. 1972 yılında, Seyyit Halil Çiftlik'in kızı Muhibe Leyla Çiftlik ile evlendi. Bu evliliğinden Pınar, Çınar ve Damla adlarında üç kızı oldu.
Sanatında, 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirdi. Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çaldı ve okudu. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmadı. Pir Sultan, Kul Himmet gibi ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirdi.
1980'li yılların başlarında Alevî Dedeleri'nin çaldığı kısa kollu bağlamayı gündeme getiren ve halk müziğinin niteliğini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroğlu) oluşum fikri Akarsu'dan çıktı. Muhlis Akarsu, her yıl yapılan Hacı Bektaşi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan gibi Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katılırdı.
1980'li yıllarda türkülerinden dolayı üç yıl cezaevinde yattı. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Muhlis Akarsu, 1980'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir.
Fikri kendisinden çıkan 'Muhabbet' serisinin (4.hariç) her yapıtında yer aldı. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okundu.
Portekiz asıllı Kanadalı şarkıcı Nelly Furtado’nun 2006’da piyasaya sürdüğü 8 milyon satan “Loose albümündeki “Wait For You adlı parçasının müziğinin, Muhlis Akarsu’nun 'Kalan Müzik'den çıkardığı “Ya Dost Ya Dost adlı albümünde yer alan, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait olan “Allah Allah Desem Gelsem adlı türküden 'alındığı' anlaşıldı. Albümün kartonetinde “Wait For You adlı parçanın müziği ile ilgili bilgide Muhlis Akarsu’nun ve Pir Sultan Abdal’ın isimlerinden herhangi birinin yer almadığı görüldü.
2 Temmuz 1993 günü Sivas Katliamı'nda bir grup saldırgan tarafından Madımak otelinin ateşe verilerek yakılması sonucunda öldürülmüştür. Yaşamı boyunca 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.
Muhlis Akarsu'nun yapıtlarının hemen hemen tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz. Ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür.
KARADENİZE@LİVE.COM
PATİ[email protected]
GÜLE YEL DEĞDİ
AHMET ÖZYURT
1972 Ankara`da (Sivas / Sarkisla) dogdu
Ögrenci
Ahmet Özyurt, Bebekliginde çok uslu, hatta biraz zayif bir çocukmus. annesi Senem Özyurt, 'Her zaman tutmaya korkardim' diyor. Büyüdükçe fizigi gelisiyor Ahmet'in, uzun boylu, genis omuzlu, elleri ve ayaklari kocaman, atletik yapili bir delikanli oluyor. Basarili bir ögrencilikten sonra liseyi bitiriyor. Ögrenciligi sirasinda da komilik, garsonluk gibi küçük islerle çalisma yasamina atilan Ahmet Özyurt, bu konuda pek sansli olamiyor.
'Yalin bir insandi, tek istegi okumak, iyi bir üniversiteye gitmek, iyi bir ise sahip olmakti' diyor Nurcan Özyurt. Annesi Senem Özyurt anlatimiyla 'Bir siçrasa, karsi caddeye geçebilen' bir yigit delikanli... Her saglikli genç gibi bedenini çok seven Ahmet Özyurt, evde agirlik çalisarak kol ve bacaklarini güçlendiriyor, 'kendini yerden yere atiyor'... En büyük ideali Üniversite okumak... Hep sonuca yaklasti, fakat bir türlü basarili olamadi. Belki de basarisiz oldugu tek alan Üniversite sinavlariydi.
Ahmet Özyurt, en sevdigi iki eylemi; 'Kitap okumak ve spor yapmak' olarak belirtiyor. Ahmet Özyurt, 'Hayatin hep acilarini aklina getiren kisi mutlu degildir. Gerçekten mutlu kisi, içinde bir iyilik hisseden kisi demektir.' diye yazmis günlügüne... Ahmet Özyurt, kizkardesi kadar yakin bize 'Istedigi ve arzuladigi sonuçlara yaklasmisti, iyi bir insan olarak yasamayi, basarili ve mutlu olmayi fazlasiyla haketmisti, hayati haketmisti. basaracakti...
Kendimi bir atom bombasi ve bir kuzu gibi hissediyorum diyordu Ahmet. Ahmet’te semahci idi.
Üniversiteye girmeye hazirlaniyor, En çok sevdigi iki eylem okumak ve spor yapmakti. Günlük defteri güzel sözler kitabi gibi: Sorunlardan kaçmamak tam tersine üzerlerine gitmek gerek. Evet düsünmek gerek Her kitap okunmali, onlardan bir seyler kapilmalidir, diyor Ahmet. Ve gerçekten mutlu kisi gerçekten içinde bir iyilik hisseden kisidir, önemli olan insanlik adina bir seyler yapmaktir, Diyor, Ahmet Özyurt.
Íbadeti cuma namazindan sonra cana kiymak olanlara ibret: Onun ibadeti, her an, insanca yasamak, insanca düsünmekti, insani sevmekti
.........................................................................................................
ASAF KOCAK
1957 Yerköy Dogumlu
Karikatürist
Asaf Koçak bir karikatürist `di, fakat öncelikle bir insandi.
' yok devenin kusu' ' Cop Cumhuriyeti nin çizeri idi'. “insanin kendini sorgulamasi yeterli degil, mesele, dönüsebilmek, degisebilmek, mesele aynanin karsisina geçip kendine ATES-edebilmeyi becermekti”.Sakallarimdan baska her sey takma protez diyor ve son dakikalarinda, isyan borusu çalar gibi, Madimak koridorlarinda, ölüme mizika çaliyordu.
Bir yandan ödenmeyen ev kirasi 'kapanan telefonu 'ki müzmin durumlari budu Asaf'in' öte yandan duygusal olarak yasadigi derin yikim, gerede yesil pantalonu mor çoraba rengarenk gömlekleriyle yasamini ti'ye alabilen bir Asaf Koçak yasiyor.
.........................................................................................................
ASIM BEZIRCI
1927 Erzivan dogumlu
Yazar, Arastirmaci
1928'de demiryolu isçisi Hamdi Bey'le ev kadini Refika Hanim'in tek çocugu olarak dünyaya gelir Asim Bezirci. Üniversite yillarinda sosyalizmle tanisir. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Refika Hanim hep bir denge isterdi. Sanki hassas bir terazi gibiydi. Siddetle karsiydi. Asim Bezirci, 67 yillik yasamina, bir insan ömrüne esit uzunlukta 70 kitap sigdirdi.Gençlige inaniyordu. Tercihi onlardan yanaydi.
67 yilik hayatinda 70 kitapla,O sosyalizmin, edebiyatin siirin, halkin kütüphanesi idi.
O Özgürlük, insanlik, baris, bir baskaldiri abidesi idi, özü sözü zülfü kâr olanlardan.
O bir elestirmendi, çünkü elestirmedendaha iyiye güzele dogruya gidilemezdi.Topraga gül dikenleri, güle dil verenleri, O halk ozanlarimizi ölümsüzlestirdi. ‘Bir insan olarak her türlü güzelligi koruma sorumlulugunu tasiyorum’. Herkes te öyle davranmali, diyordu. Ankara´dan öteye Sivas´a gidip, Ucunda ölüm olsa bile, gençlere moral vermeyi tercih etmisti.
.........................................................................................................
ASUMAN SIVRI
1977 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor.
Sokullu Lisesi 2. sinif ögrencisi. Kamber Hoca, Çorum’lularin bir gecesinde tanisiyor, Yasemin ve SÍVRÍ kardeslerle. 16 yasinda semah hocasi oluyor Asuman, 3 grupta 100´e yakin kisiye semah ögretiyor. 2 temmuz 93 günü otelden evi arayip karnesini alip almadiklarini soruyor ailesine. Takdirname bekliyor, takdirname aldigini ögrenemeden yobazlar otele saldiriyorlar.
Kamber Hoca çok sevdigi Asuman için: Asuman’ da her türlü özelik güzellik vardi, zeki ve çaliskandi. Emek veriyor çalisiyor çalistiriyordu.
Bütün evren semah döner,
Askindan günesler yanar.
Ateste semaha duranlarin basiydi
.........................................................................................................
BEHCET AYSAN
1949 Ankara`da dogdu
Doktor ve Edebiyatçi
Toplumsal gercekleri kirik ve duygulu bir tonla okuyucusuna ulastiran Behcet Aysan 1946 yilinda Ankara'da dogdu. 1979'dan bu yana cesitli dergilerde siirleri yayinlanan Aysan'in siir kitaplarindan 'Sesler ve Kuller' Nabi Nayir Odulu, 'Karsi Gece' ve 'Eylul' Ceyhun Atif Kansu Siir Odulu, 'Deniz Feneri' Abdi Ipekci Dostluk ve Baris Odulu'nu aldi. Behçet Aysan, yasami boyunca katiildigi demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle gögüsleyen bir sairdi. Örgüt bilincinin saglam bir ömegiydi. Yasaminin son döneminde Nükleer Savasin önlenmesi için Hekimler Demegi'nde (NÜSHED) Yönetim Kurulu üyeligi yapti, Ankara Tabip Odasi ilc Genel Saglik - Is Sendikasi üyesidir. Edebiyatçilar Demegi'nin kurulusuna da katilarak Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldi.
.........................................................................................................
BELKIS CAKIR
1975 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Güne Umut’tan, 'ceylanlara karisip semaha duran.
'Kamber Hocanin kizi, Üniversiteye gidecekti. Dernekte semahtan sorumlu idi. Kamber Hoca Cehennemden, Birsen’i, Çigdem’i, Gülay’i ve digerlerini kurtariyor kendi öz kizini kurtaramiyor. Bende astim, bronsit var..
' O taze ceylanlarin yerine neden beni almadi ölüm.' diyor.
Belkis’in kardesi Tuncer’de semah gurubunda. O olaylar basladiginda Madimak Otel’ine ulasamiyor. Simdi Sait Metin’in biraktigi yerden tiyatrodan Pir Sultan olmayi sürdürüyor. BELKIS 'Güne Umut' müzik gurubunda vokal yapiyor, okumayi çok seviyor, Zülfü Livaneli’nin sarkilarini seviyordu. Kisilikli, yürekli, yetenekli, tutugunu koparan tam bir Anadolu kiziydi.
1975 yilinda Ankara dogumlu belkiz çakir,umutlu olarak girdigi '93 yili Üniversite sinavlarinda IIdari Bilimler Fakültesi Isletme Bölümü'nü kazandigini ögrenemedi.
.........................................................................................................
ÖZLEM SAHIN
1977 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.
Onlari, ne kanli Sivas, ne Madimak Otelinde,
ne de mezarlarinda aramayin
onlar, Onlar kaçip gittiler cellâtlarin elinden.
Cellâtlarin yüzlerine gülerek hem de.
Çünkü onlar artik sehirde bir kumru, parkta bir kelebek
denizde bir balik düsüncelerimizde güzel bir dostluk.
Ve Onlar: Biz ve su alemde sevgi, yasadikça yasayacaklar..
.........................................................................................................
CARINA JOHANNA CUANA
1970 Hollanda`da dogdu
Ögrenci ve Arastirmaci
Carina, üniversite ögrencisi, Türkiye’ye kadin ve Alevi kültürünü arastirmaya geliyor.
Ankara’da camiden/ kuran kursunda çikan çocuklari görüyor, çocuklarin üst tarafi kapali, altlarinda bir er sort vardir. Yaninda ki Sultan Sivri’ye dönerek bu çocuklarin üst kismi müslüman, alt kismi ne diye soruyor.?
Arkadaslari Sultan, Yasemin ve Asuman Sivri Carina’yi Sivas’a gitmekten vazgeçirmeye çalisiyorlar.
Sivas’ta su bulamazsin, aç kalirsin, kalacak yer bulamazsin diyorlar.
Carina: Siz ne yerseniz bende onu yerim, siz ne içerseniz bende onu içerim, nerede kalirsaniz bende orada kalirim diyor. Ve verdigi sözde duruyor. Kara dumanlari onlarla beraber yuduyor.
.........................................................................................................
EDIBE SULARI
1953 Erzincan`da dogdu
Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a
O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi.
Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.
Askiyla Perisan Davut Sulari
Muhabbeti baldir kendisi ari
Hz. Ali´nin sir zülfü kari
inkarin boynuna vuralim hele
Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.
.........................................................................................................
EDIBE SULARI
1953 Erzincan`da dogdu
Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a
O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi.
Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.
Askiyla Perisan Davut Sulari
Muhabbeti baldir kendisi ari
Hz. Ali´nin sir zülfü kari
inkarin boynuna vuralim hele
Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.
.........................................................................................................
ERDAL AYRANCI
1958 Nigde`de dogdu
Siir Yazarci
Bir çok ise projeye giristi, en son olarak Anadolu ipek yollarini filme almayi düsünüyordu, Pir Sultan etkinliklerini filme almak için Sivas´a geldi. Madimak´ta barikatta yaralandigi an, kim bilir belki de 12 eylül döneminde 81´de Mamak ceza evinde yazdigi siiri geçti aklindan...Eger bir gün sevgilim, son verecekse hayatima bir ses, (lânet olasi kara bir ses) isterim, durmasin patlasinanlam bulacaksa kulaklarda yaliniz...düserse kanimin bir damlasi yereBilsinler ki orada kirmizi yediveren gülleri açacakVe bülbüller agit yakacak ölüme Korksunlar korksunlar artikKorksunlar ALEV çemberinde ki akrep gibiÇünkü ölümleri Gül dikenlerinde olacak.”
Erdal 1978 ODTÜ girisli. Eylül'de baslayan olaganüstü bir dönem, pek çok insan gibi Erdal'iin da payina mahpusluk düsüyor. Erdal Ayranci, 1980-1993 yillari arasinda iki yil iki gün Mamak, Ankara Kapali, Nigde, Bor-Nigde cezaevleri'nde yatiyor. Çalisma odasinda gördügümüz maket 'gemiyi Mamak'ta kapilardan çikardigi tahtalardan yapmis. Gemiye esinin adini koymus: 'Hatçe'. Mahpusluk günlerindeki ilk siiri 2.7.1981 tarihinde Mamak'ta son siirini 20.03.1983'te Topçam'da yazmis. Erdal Ayrancinin 29.05.1982 tarihinde Nigde cezaevi'nde yazdigi siirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki akrepleri bulmak mümkün. Siiri okuyoruz: 'Eger Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse agzinda bir mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü / îsterim / Durmasin kanat çirpsin bana dogru / Birgün eger bir tahliye kagidi / Beni sana kavusturacaksa / Gayri gelsin düslenen günler / Ocakta kaynayan tencere / Besikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz filiz hayat / Düsünsene ne güzel olurdu / Düsmansiz yasamak / Haydi bosver bunlara / Simdi bunlar tatli hayal / Eger birgün sevgilim / Son verecekse hayatima / Bir ses / isterim durmasin patlasin / Anlam bulacaksa kulaklarimda / Yalniz... / Düserse kanimin bir damlasi yere / Bilsinler ki / Orada kirmizi yediveren gülleri açacak / ve bülbüller agit yakacak ölüme / Korksunlar korksunlar artik / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi / Çünkü ölümleri / Gül dikenlerinden olacak.
.........................................................................................................
GÜLENDER AKCA
1975 Sivas Divrigi`de dogdu
Ögrenci
Divrigginin Sahin Köyünden Ankara'ya uzanan 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madimak Otelinde sona eren 25 yillik bir hayat Gülender Akça'niin hayati. Gülender Akça'nin toplumsal kimligini en iyi anlatan sözler de Agabeyinin sözleri olmali: ' Herseyden önce insana insanca muamele edilmeyen, hak ettigi degeri verilmeyen baskinin, zulmün, iskencenin, irticanin yogun oldugu bir dönemde yasadi. Bu nedenle haksizliga, zulme, irticaya karsi insan haklarindan, demokrasiden, laik düsünceden yana taviir koydu. Bu anlamda duyarli bir toplum yaratma çabasinda kardesçe, insanca yasamak için, insan olmaniin onuru ile yasamak isteyen milyonlarca insandan biri olmak için çaba sarfetti..
Kardesçe insanca yasamak için mücadele etti. Divrigli Kültür ve Yardimlasma derneginde. Ísçi ve sendikaci babasi, ve dernek yöneticisi kardesinin izinden gitti. Kadinlari örgütlüyor, folklör oynuyor, arkadaslari ile Anadolu semah arastirma toplulugunu (ASAT’i) kuruyordu. Ve kardesi Vedat Akça:
.........................................................................................................
GÜLSÜN KARABABA
1971 Sivas Divrigi`de dogdu
Ögrenci
Gülsüm Karababa: 22 yasinda
Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine, Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan dört genç kizdan biri de Gülsün Karababa... Handan Metin, Gülender Akça, Gülsün Karababa ve Nurhan Metin'den, yalnizca Nurhan geriye döndüyor.
'Bir kizimiz olsun adi da, Gülsün. 'Etkinliklere Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan 4 kizdan biriydi, Gülsün.Bakkala pazara çikmayan kiz, Sivas’a gitti. Sivas soguk olur kalin giyin dediler. Oysa ki, yangin yeri olacakmis Sivas, bilemezdi...bilemezdi...
.........................................................................................................
HANDAN METIN
1973 Sivas Divrigi`de dogdu
Ögrenci
Handan Metin: 20 yasinda
Handan Metin 1973 Divrigi dogumlu, Dört çocuklu bir memur ailesinin üçüncü çocugu. 1992 yilinda, ODTÜ Egitim Fakültesi Biyoloji Bölümü'ne giriyor...
'Tüm güzellikleri toplayip uzun ince bir yola çiktim.'
1992 ODTÜ Egitim fakültesi Biyoloji Bölümüne giriyor Handan. Gülsün, Gülender ve Nurhan’la yakin akrabalar ve 4 kiz Divrig Kültür dernegi kadin komisyonunda çalisiyorlar. Annesi Sultan Metin: -Yavrularimiz, 8 saat, geldi, gelecek diye devlet bekledi, 8 saat yandilar, O yobazlar 8 saat, 'seriat isteriz' diye bagirdilar.
Ve Handan yaziyor: Ayrilmak bir doga kanunudur,
bir gün arkadaslarindan, yarin ailenden ve son olarak da bu dünyadan ayrilacaksin.
Ama önemli olan zihinlerde bir isim birakmak, ölsen bile ölmemis gibi yasatilmaktir.
Onlar, ölmeden, ölenlerden oldu. Zihinlerimizde 33 isim kaldi, 33´de birer Kubilay, 33´de birer Pir Sultan oldu..
Günlük defterine: Kendi kilidimi açacagim, kendimi asacagim, siradan biri olmayacagim diye yaziyor ve hayat felsefem: 'Yarin yanagindan gayri her sey ortak' diye devam ediyor. Onlar her seyi asti, arsa ulasti, tarihe yeni bir sayfa açti...
........................................................................................................
HASRET GÜLTEKIN
1971 Sivas Imranli`da dogdu
Müzisyen Virtiöz Ozan
Hasret Gultekin, 1 Mayis 1971 yilinda Sivas'ta dogdu. Alti yasinda saz calmaya basladi. 11-12 sahnede saz calan kucuk bir oznadi artik. Kadikoy Anadolu Lisesi mezunu sanatci, 1980'li yillardan itibaren muzikle kendi uslubuyla agirlikli olarak yer aldi. Ferhat Tunc, Gultekin'i anlatti.
1978 yilinda 'Ay isigi yanyana' adli calismami bitirmistim. Hasret Gultekin adini o zaman duydum. 'Gun olaydi' adli kaset yapmisti. Kaseti dinledigimde cok etkilenmistim. Halk muziginin sicak motiflerini ustaca yakalamis ve yorumlamisti. Kaseti ilk dinledigimde onun iri yari ve orta yasli biri olarak dusunmustum. Soyleyis tarzi ve tok sesi bende o izlenimi uyandirmisti. Bir gun Hasret'in benimle tanismak ve gorusmek istedigini soylediler. Gorusme gunu karsimda iri yapili bir insan beklerken tam tersine cok genc ve biyiklari henuz terlemis biriyle karsilastim. Hasret'le o gun orada baslayan birlikteligimiz geliserek bugune kadar surdu. Hasret zaman gectikce buyudu, buyudukce de buyuk isler yapmaya basladi. Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top ve Musa Eroglu'na olan hayranligini gizlemiyor ve baglamasini onlar kadar ustaca kullaniyordu. Ulkemizde uygulanan antidemokratik uygulamalar benim kadar Hasret'i de derinden etkilemisti. Turkulerine kaynaklik eden, onlara zenginlik katan ulkemizin toplumsal gercegiydi. Bu gercekligi geleneksel kaliplar icinde sikismis halk muzigini cagdas bir senteze kavusturmaya calisarak dile getiren ustaca yorumlayan ender kisilerden biriydi. Cagdas halk muziginde yeniligin sevdalisiydi. 'Nevroz' isimli Kurtce bir kasette yapti. Kurtce ezgileri enstrumantal olarak yorumlayan ender sanatcilardan biridir. Bu kasette 3 telli sazla gelistirilmis 'Selpe' ismini verdigi yeni bir yontem gelistirmisti.
Müzisyen, müzik yönetmeni, arastirmaci sair olan Hasret´e Nerelisin diye soruldugunda, üstüne basa basa, Koçgiriliyim, KÜRDÜM derdi. Gecelerde konserlerde baglamasindan bal akitir, Anadolu aydinlanmasina isik tutandi. Bir çok ustanin kasetlerine müzik yönetmenligi yapti. ' Her ne ararsan kendinde ara' felsefesinden yola çikarak, 'Ne ararsak Anadolu’da bulacagiz' diyordu. O Anadolu Mozaiginin unutulmaz bir ismi oldu. Yobazlari hiç mi hiç sevmezdi.HASRET`lere kiyanlari sizde sevmeyin....
.........................................................................................................
HURIYE ÖZKAN
1971 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Yesim Özkan: 20 yasinda
Huriye Özkan: 22 yasinda
Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...
Havanin yüzünde semah dönerken. ' Arkadasi Ínci Türk’le beraber Gazi Üniversitesi Eczacilik bölümünü bitiriyorlar.Pir Sultan Abdal Dernegi’nin çalismalarina katiliyorlar. Kardesi Yesimle beraber semah ekibine giriyor, Alevi kültürüne bagli üretme ve paylasma bilinciyle iki çagdas genç kiz. Pir Sultan tiyatrosunda anlatici ozan rolünü aliyor Huriye Özkan.
Ve Baba Hikmet’in, 33 cani gibi, iki yavrusunu da aliyor KANLI Sivas.
.........................................................................................................
INCI TÜRK
1971 Balikesir`de dogdu
Ögrenci
Inci Gazi Üniversitesi Eczaciiliik Fakültesini 1992 yilinda bitiriyor. Altindag Kültür Merkezinde ilk tiyatro çaliismalarina basliyor. Pir Sultan Abdal Tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda yer aliyor. Inci Türk'ün Muammer Çiçek le olan yakinligi ortak arkadaslan Huriye Özkan'a oradan tiyatro çalismalarina dek uzaniyor.
Ïnci Muammer’le sevdali, Pir Sultan Abdal tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda. Gazi Üniversitesi Eczacilik fakültesi mezunu.kendi yazdigi bir siiri:
' Yasamak istiyorum, ama kendimce,
Neden yasama karsi, bu kadar acimasizlar,
Neden özgürlügü böyle kisitliyorlar..”
Ve o kara günden sonra, annesi Neda Türk, rüyasinda görüyor Ínci’yi: ' Biz kendi kitabimizi kendimiz yazmaya geldik'
Onlar essiz Kura´ni, ÍNCÍ gibi düzdüler.“Okunacak en büyük kitap insandir.” dediler. Artik sadece iNSANI okuyacagiz.
Yitirdiklerimizin ardindan aglamak,anlik tepkilerle yollara çikmak çözüm degil.Toplumun, kitle örgütlerinin,demokratlarin, cenazelerin kalktigi günkü havayi sürekli kilmalari gerekiyor.'
“Onlar ölmedi, ALEVe güldüler
.........................................................................................................
KORAY KAYA
1981 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Menekse Kaya: 17 yasinda
Koray Kaya: 12 yasinda
Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.
Su dünyadan Koray geçti. 13´de Sivas’tan.
5 yasinda yaziyi sökmüstü, okula baslamadan önce okumayi ögrendi. Çok zeki ve basarili idi. Kendinden büyüklerle iliski kurardi. Saz çalmasini ögrenmis semaha baslamisti.
.........................................................................................................
MEHMET ATAY
1968 Sivas Divrigi`de dogdu
Gazeteci
Mehmet Atay: 25 yasinda, Gazeteci
1968 baharinda, Divrigi'nin gönderen Köyünde, Atay ailesinin en küçügü olarak doguyor,Mehmet Atay..Üniversite yillarindan itibaren fotograf sanatina büyük bir tutkuyla baglaniyor... Yasamini, çektigi fotograf kareleriyle güzellestirmeyi kotaran bir insan...
Sahanim, sahdamarim yangin yüreklim. 12 yasinda babasini, 20 yasinda annesini yitiriyor. Orta okulda iken annesinin çeyiz sandigini bozup içinde güvecin besliyor. Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek okulunu bitirmesine ragmen, O mutlulugun resmini arayan, bir fotografçi oluyor. O özgürlügün fotografini çekiyordu, ve en çok sevdigi çocuklarin resmini.Fig iken... biçtiler ekinimizi....Kalbimizde tasiyacagiz resminizi....
.........................................................................................................
MENEKSE KAYA
1977 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Menekse Kaya: 17 yasinda
Koray Kaya: 12 yasinda
Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.
Bu dünyadan bir Menekse geçti, 15´inde Sivas’ta yakildi.
Semaha tiyatroya merakliydi. Günleri Pir Sultan Abdal Dernegi’nde geçerdi. Evde kardesi Koray’la saz çalip semah dönerdi. Turhal-Tokat, Amasya, Gümüshane, Hacibektas senliklerinde tiyatroda oynamis. Ístanbul, Ízmir, Ankara’da semah dönmüstü.
Menekse Kaya 15´inde SON semahini 2 temmuz 93 ‘te Sivas’ta döndü.
Menekse’lerin üzerine, su yerine kara dumanlar indi. 'Ol Sivas, Ol Kerbela’dan da beterdi.'
.........................................................................................................
METIN ALTIOK
1941 Bergama`da dogdu
Sair Yazar
Metin Altiok: 52 yasinda, Sair, Yazar
Metin Altiok kendini siire adamisti. Sair olmanin günün tehlikesini bir sis çani gibi duyurmak oldugunu vurgulayan bir sair Altiok. 13 Ocak 1991 tarihinde Cemal Süreya Siir Ödülünü aldigi gün, 'Ben hayatla tam anlamiyla karsi karsiyayim. Aydin olmak muhalif olmayi gerektirir. Aydin karsi koyan insandir, kafa sallayan insan degil,' diyordu.
Madimakta girdigi komadan, 8 Temmuz 93 te ayrildi aramizdan.Sivas sana verdik senden isteriz.Canli verdik, canli isteriz.
.........................................................................................................
MUMAMMER CICEK
1967 Tokat Zile`de dogdu
Oyuncu
Muammer Cicek: 26 yasinda, Oyuncu
1967 yilinda Tokat'in Zile ilçesinde dogdu 1992 yilinda Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlik Fakültesi Çehir ve Bölge Planlama Bölümünü bitirerek Sehir Planlamacisi oldu. Çankaya Belediyesi Imar dairesinde iki ay staj gördü. Muammer Çiçek siir yaziyor, Pir Sultan Abdal tiyatrosu yönetmeni, oyuncusu 'Küçük Prens' adli oyunda oynamis. Olaylar çiikmasa, Madimak Oteli yakilmasa 02 Temmuz saat 20.00'de Sivas Kültür Merkezinde kendisinin yönettigi Pir Sultap Abdal oyununu oynayacaklardi.... Serkan, Huriye, Yesim, Özlem hiçbiri oynayamadilar.
Gönlünü inci’ye öfkesini firtanaya kaptiran çocuk. Ve bir tiyatro yazdi 'inadina yasamak..' Bizde Seni inadina yasatacagiz. Okul bitirme projesi olarak, mühendis Muammer; 1992 de Sivas’in vaziyet plânlini yapiyor. 1 temmuz 93 te, Muammer Çiçek siir yaziyor.
'Soguk ölümün acimasiz pencereleri
geziniyor üzerimde kiyiya vurmus baygin bir balik gibi,
ayilip çirpinmaya basliyorum
Korkuyorum beni kavuracagindan günesin,
çirpiniyorum ATES kumlarda yasamak için
ulasmak istiyorum delice suya, nefesime ve kendime...
Ve 2 temmuz 1993 te Sivas’in vaziyet plâni,yobazlarin etki alani oludu. Fakat yarinlar Çiçek’lerin olacak.
.........................................................................................................
MUHIBE AKKARSU
1958 Sivas Kangal`da dogdu
Muhibe Leyla Çiftlik 1972 yilinda Muhlis Akarsu ile evlendi. Aci tatli yasami, aski ve ölümü beraber paylastilar. Akarsu yum böylesiydi ahtimiz, iste geldik gidiyoruz dediler, Pinar, Çinar ve Damla adlarinda 3 kiz, 3 gonca gül, hatira biraktilar bizlere. Onlari yasatmak borç olsun bize.
.........................................................................................................
MUHLIS AKKARSU
1948 Sivas Kangal`da dogdu
Halk Ozani
1980'li yillarda türkülerinden dolayi üç yil cezaevinde yatti. Bektâsî ve Cem Cemaatlerinde yörenin Dede'lerden ve ozanlarindan etkilendi. Akarsu, baglamaya küçük yaslarda basladi. Siirler, deyisler ve nefesler kurarak yasadigi toplumun kültürüne zenginlik katti. 1960'lii yillarda dönemin etkili ozanlari Ali Izzet, Mahzûnî Serif, IIhsânî'lerin içerisinde yer aldi.
1980'li yillarin baslarinda Alevî Dedeleri'ni, çaldigi kisa kollu baglamayi gündeme getiren halk müziginin niteligini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroglu) olusum fikri Akkarsu'dan çikmistir.
Muhlis Akarsu, her yil yapilan Haci Bektasi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan vb. Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katilirdi.
2 Temmuz 1993 tarihinde yapilan Pir Sultan Senliginde 37 aydin sanatçi ve essi ile birlikte Sivas'ta Madimak Oteli'nde katledildi.
TRT repetuarlarinda ellinin üstünde eseri vardir. Yüzden fazla 45'lik plak, 4 uzunçalar, 20 kadar ses kaseti bulunmaktadir.
.........................................................................................................
MURAT GÜNDÜZ
1971 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Murat Gündüz Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü üçüncü sinif ögrencisi olan Murat, Pir Sultan Abdal Demegi'nin gençlik komisyonlarinda görev aliyor.
'Yasamak bir agaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardesçesine. Bu Hasret bizim.. 'En güzelleri en iyileri yitirdik Sivas’ta.
Murat, Pir Sultan gençlik kollarinda görev aliyor, semahçi, kiz kardesi Birsen’le beraber gidiyorlar Sivas’a. Kara dumanlar içinden kardesi Birsen’i çikariyor. Fakat Madimak cehenneminden sag çikmiyor Murat.
.........................................................................................................
NESIMI CIMEN
1929 veya 1931 Adana`da dogdu
Nesimi Çimen 1931 yilinda Adana’nin Saimbeyli Kazasinin Fatmakuylu Köyü’nde dogdu. 1941 yilinda on yasindayken ailesiyle birlikte Kayseri’nin Sariz kasabasina bagli Incemagara Köyü’ne göçtü. Oniki yasinda heveslenerek cura çalmaya basladi. Bulundugu ortamda Alevi deyislerini ögrendi ve çevresinde, kendine özgü yorumlariyla ilgi gördü. O günden ölümüne kadar curasini elinden birakmadi, curasiyla birlikte iki Temmuz 1993’te Sivas’ta seriatçi ateste yandi. Yoksul bir Kürt ailedendi. Daha çocuk yasta hayatini çalisarak kazanmaya basladi. 1946 yilinda evlendi, tekrar göçtü. Bu defa Adana’nin Kozan kasabasinin Faydali Köyü’ne yerlesti. O köyde çapacilik yapti. Kalaycilik ve bakircilik ögrendi. Geçimini köy köy dolasarak bu mesleklerden sagladi. Bir yil sonra tekrar Kayseri-Sariz’ a göçtü. 1953 yilinda askere gitti. 1956 da tekrar Adana Kadirli’ye döndü. 1959 da ise Maras- Elbistan’in Akdil Köyü’ne yerlesti. 1960 yilinda tekrar Kadirli’ye dönen Nesimi Çimen’i bu kadar sik göçüren neydi? 1962 yilindan sonra Istanbul’a yerlesti ve bir mozaik fabrikasina isçi olarak girdi.
Isçilikle birlikte Nesimi’nin hayati da biraz düzene girdi. Yeni kurulan Türkiye Isçi Partisi ile tanisti ve partiye üye oldu. TIP’in düzenledigi bir çok gecede kendi demelerini ve Alevi deyislerini çalip söyledi. 1984’ten 1987 yilina kadar Isveç’te yasadiktan sonra, orada oturma hakki olmasina ragmen ülkeye dönmüstü. Dönmeden önce Almanya’nin bir çok kentini, bu arada Berlin’i de ziyaret etmisti. Sanki dostlariyla vedalasmaya çikmisti, curanin bu büyük ustasi... Türkiye’de eserlerini yayinlamak istiyordu. Umarim, onun „acilarimi dile getireyim“ dedigi eserleri zaman geçmeden yayinlanir. Nesimi eserleriyle sevenlerine ulasir.
Nesimi Çimen sik sik „sermayemiz laf“ derdi. Muhabbetine katilanlar, onun basindan geçenleri nasil bir ögreti gibi anlattigina sahittirler. Ben bir tanesini size aktarayim: Nesimi Çimen, arkadaslari Osman Dagli ve Mehmet Tokatli ile asiri bir sicak günde Istanbul’da bir cadde de birini beklemektedirler. Gelecek, saatler geçmesine ragmen gelmemistir. Sicaktan ayakta duramaz hale gelen üç arkadas yakinlarindaki camiyi görerek gölgesine siginmak isterler. Kapida caminin hocasi Nesimi’ye „dur sen giremezsin“ der „Elindeki ne“ diye sorar. Nesimi „Cura“ diye yanitlar soruyu. „Onunla içeri giremezsin“ der hoca. Nesimi; „Niye girilmesin Hoca. Surda bir Müslüman gelse. Elinde kitabiyla içeri girmek istese engel mi olacaksiniz? “ „Onu elbette sokariz“ der Hoca. Nesimi, „o halde ben de girecegim, cura benim kitabim“ der ve girer caminin içine. Sicaktan kavrulmus üç arkadas gölgede biraz rahatlamislardir. Nesimi Çimen uzaniverir caminin ortasina. Hoca tekrar görevini yapar. „Allanin evinde böyle uzanilmaz! “ Nesimi cevabi yapistirir: „Be Hoca, bura Allah’in evi, bende ona misafir geldim. Yani Allah’in evinde de mi rahat edemeyecegiz? “ Hoca ne söyleyecegini sasirmistir.
.........................................................................................................
NURCAN SAHIN
1975 Ankara`da dogdu
Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.
Kim yakistirabilir sana ölümü.
Uzun yillar çocuk hasreti ile yanan ve tedavi gördükten sonra 'can isigi' anlamina gelen Nurcan adini koydugu kizi dogar. O’nun için annesi Fidan:
Ben seni Allah’tan zorunan aldim, özel olarak sevmek için kendime dogurdum, diyor. Nurcan belki yaslanacagim ama asla büyümeyecegim diyordu.
Okumayi çok seviyor, derneklerde her ise kosuyor semah, tiyatro, kitap dergi.
Sivas’a yola çikarken 'Anne oraya geçen yil gidenler tuvalet bulamamis, bizde su bulamayiz belki, bir su ver içeyim'.
Annesi Hacibektas’tan getirdigi sudan bir bardak veri, yarisini içer yarisini da Özleme verir.
Tas tas içtik ahulari sag iken.
Bir sen iç, sevdigim birde bana ver
.........................................................................................................
SAIT METIN
1970 Sivas Divrigi`de dogdu
Ozan
Çankiri gibi ters bir kent'te Çankiri Meslek Yüksek Okulundan mezun olan Sait Metin'i aldigi bu egitim tatmin etmiyor. 'Ben bir Yüksek okul bitirmekle tatmin olmadiim, bilyorum sizde tatmin olmadiiniiz söz veriyorum bir fakülte daha bitirecegim' diyordu ailesine. Sait ve Yesim'in birbirlerine çok bagli olduklarini söylüyor. Annesi Sultan Metin. 'Yesim'e çok fazla umut verme, belki ailesi istemez dedigimde, 'Anne sen delimisin, ben aradigimi buldum' demisti. Kiz da çok tatliydi. Saiti çok seviyordu. Birbirlerine çok uymuslardi' diyordu Sultan Metin.
'Uzundu usuldu dedemin boyu.' Sait Metin, Grup Güne Umut’ta saz çalip türkü söylüyor. Su gibi içiyordu eline geçen kitaplari. 'umut belki de gelecek sayfadadir... kapatma kitabi.'Pir Sultan tiyatrosunda Pir Sultan Abdali canlandiriyordu. Ayni tiyatroda Pir Sultanin esi Balliha ni canlandiran Yesim Özkan’la hayatlarini birlestirmeye söz vermislerdi. Sait- Pir Sultan/ Yesim- Balcan olmustu. Kerem’le Asli, Ferhat’la sirin gibi.
Sait annesine: 'Anne deli’misin sen, Ben aradigimi buldum' diyordu. Baba Mehmet Metin: ' devlete çok güvendik. Bizi ve çocuklarimizi bu kör güven yakti, diyor.
Tarih sizleri hep anacak, halkimiz sizleri kalbine kaziyacak.
- Ve halkimiz sizden baska hiç bir seye bel- baglamayacak.
.........................................................................................................
SEHERGÜL ATES
1963 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Sehergül Ates, 1963 Ankara dogumlu... Açik Ögretim Fakültesi ögrencisi... Türkiye Elektrik Kurumün'da (TEK) memur olarak çalismis...
Sehergül için babasi; Biz onunla baba kiz degildik. O hem sirdasim, hem yoldasim, hem dayanagim ve gücümdü diyor, eski Halkçi Parti, millet vekili, Musa Ates. Adi gibi çiçekleri çok seviyor onlarla konusuyor, ve çok azimli ve hirsli, elini attigi her seyi kopariyor,
'eger saz çalmayi ögrenmeden ölürsem, mezarimi tekmeleyin” diyor ve Sivas öncesi Musa Eroglu´ndan saz çalmayi ögreniyor. Sivas´a gidebilmek için babasindan izin alma imkâni olmamisti. Kardesi Ali´ye borçlu olduklarinin listesini verirken
'ben ölürsem siz ödersiniz' diyor. Yasamini güzellestirmeyi bilen, yarinlarina umutla bakan, yüregi sevgi dolu bir genç kizdi Sehergül Ates.
.........................................................................................................
SERKAN DOGAN
1974 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Serkan Dogan, kardesi Serdar ile birlikte demegin semah toplulugunda görev aliyordu. Ayni zamanda, Pir Sultan Abdal oyununda Ali Baba'yi canlandiriyordu
Basima kizil bagla, ardimdan sakin aglama, anam....
Serkan Dogan kardesi Serdar Dogan’la semah ekibinde, ve kitap ve kaset stantinda görev aliyorlar Pir Sultan etkinliklerinde. Serkan ayrica, Pir Sultan tiyatrosunda, Ali Baba’yi canlandiriyor. Cuma namazindan çikan yobazlardan kaçip, Madimak oteline siginiyorlar. Serkan’in ölüsü çikiyor Madimak cehenneminden.
Kardesi Serdar ise, öldü diye atildigi morgta, tam 12 saat kaliyor ve tesadüfen bir doktor nabzinin attiginin farkina variyor. Serkan, otelde yangin basladiginda, bir kaç dize yazip iç cebine koyuyor.:
'Yaniyorum, sakin ardimdan aglamasin anam.
Ali’yim ben,
Pir Sultan yoluna ölüyorum.
Basima kizil bagla, arkamdan sakin aglama.
'Dogan ailesi SERKAN’in vasiyete sadik. Yok gözlerinde bir damla gözyasi, yakinma.
Yalnizca direnç.. var direnç.. Pir Sultan Pirimiz, Yolunda Ölürüz
.........................................................................................................
SERPIL CANIK
1974 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Serpil Pir Sultan Abdal semah ekibinin en gençleri ve yenileri arasinda yer aliyordu.Serpil Canik, Ticaret Lisesi'nde okurken staj gördügü bir kooperatif sirketinde çalisiyor, bir yandan da haril haril üniversite sinavlarina hazirlaniyor... Çok çabuk kavradigi semahi severek oynuyor, diger arkadaslari gibi zamanla o da bir semah isigi olup çikiyor... Isyerinden dernege kosturuyor, hatta semah çalismasini engelliyor diye, isinden ayrilmayi bile düsünüyor bir ara... Bir yandan isin yogunlugu, bir yandan kurdugu, üniversite hayalleri, gene de dernek etkinliklerinden koparamiyor.
Ticaret lisesinde staj gördügü bir koparatifte çalisiyor, semah çalismalarimi engelliyor diye isten çikmayi bile düsünüyor, üniversiteye gitmek istiyordu. Serpil semah ekibinin en yenilerinden, önceden içine kapali olan Serpil aydinlanma kalesi olarak benimsedigi Pir Sultan Abdal Dernegine gelip, gül gibi açiliyor.Ablasi Serdar Canik Pir Sultan tiyatrosunda oynuyor. Ailece gidiyorlar Sivas’a Serpil hiç gitmedigi köyleri Banaz’i da görecek. Yobazlar Serpil’in anne babasini Ali Baba mahallesine ablasi Serdal Canik’i Kültür Merkezinde tutsak tutuyor, onunda Madimak’ta boguyor karanlik.
Gözü yasli Sultan anne: Yavrularim uça uça gittiler... diyor. 'Turnalar turnalar, telli turnalar, Semah edende, hakka gidenler'
........................................................................................................
UGUR KAYNAR
1956 Sivas Zara`da dogdu
Sair ve Edebiyatci
Edebiyat çevresine ragmen çok yanliz bir adamdi... Duygulu ve yarali bir insandi... Çoçuk yasta annesinin ölümü, ailenin dagilmasi ve benzeri olgular, Ugur'u fazlasiyla etkilemisti. Ugur'da diyor Serap Kaynar; 'Hayati boyunca hep çekti kendini insanlardan, kendi kabugunun içine girmeyi tercih etti... Kendini zorlayan bir insandi Ugur... Uyum saglamiyordu ve bunu istemiyordu da... Her zaman kaygili ve sikintiliydi. Hiçbir ortamda varligini bütünüyle ifade edemiyordu... Sivas'taki ölümü de bir tekbasinalikti! '
Militan bir sair ve yazari idi. Yalnizligi, sevgisi ve için için kaynamasi, belki de 12 eylül döneminde, 2 yil mesken tuttugu Mamak mahpushanesinden kaliyordu.ilk kitabi: 'çiçekler halaya durdu,' oldu. Ve cesedini bir torbada getirdiler. Deri çantasi pesinden geldi bir peçeteye son siirini yazmisti. 'Öldügümde dogdugum yere gidiyorumYillarca süren bir hasret ve Bilinmezligi iste böylesine yeniyorum.'
.........................................................................................................
YASEMIN SIVRI
1974 Ankara`da dogdu
Ögrenci
Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor.
Kamber abi’nin profesörü. Kitap kurdu. Hacettepe Üniversitesi felsefe bölümüne gidiyordu. Pir Sultan’da, semahla basliyor, giderek yeni alanlara yöneliyor, gençlik komisyonu üyesi ve tâbi ki kütüphaneden sorumlu idi. Yasemin, Sivas’ta yazar, Aziz Nesin ve Asim Bezirci ile tanisip, görüslerini açiklayacagi için sevinçli. Benim en iyi arkadaslarim kitaplarim diyordu. Okuyordu okudugunu yorumluyordu: Ínsanlar öldükleri zaman degil, unutulduklari zaman ölürler... diyordu. Unutmadik.. unutmayacagiz... biz sizi yasatacagiz.
.........................................................................................................
YESIM ÖZKAN
1973 Ankara`da dogdu
Yesim Özkan: 20 yasinda
Huriye Özkan: 22 yasinda
Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...
Ballihan, erenlerinin bal çiçegi. O Pir Sultana, Sultan ona asikti. Hacettepe Üniversitesi Sosyal hizmetler okuluna gidiyor, Çocukken sakin ve durgun olan Yesim gençliginde bahar gibi yeseriyor, artik sözüne söz yetisemiyor, enerjisini tiyatroya veriyor. Pir Sultan oyununda görev aliyor. Biz Sivas’in yobazlara teslim oldugunu bilseydik gönderirimiydik çocuklarimizi diyor.
Babasi Hikmet Özkan. Sivas kiyimindan sonra, din konusunda fikirleri netlesiyor. ‘ Allah insanlarda vardir. Ínsan sevgisinden daha büyük bir sevgi yoktur. Ínsanlari sömürmek için dinler kullanilmaktadir. Bu sömürüye en uygun olan din de Müslümanciktir. Ben CAMiDEN nefret ettigim kadar hiç bir seyden nefret etmiyorum. Cuma namazindan, camiden çikip, katlettiler çocuklarimizi. Hiç mi insan/Allah sevgisi yok bu yobazlarda? . Yok olasicalar da...
ŞERİAT DENEN BU GERİ KALMIŞ ORTA ÇAĞ KALINTILARI YOK OLMAZ YADA KALKMAZSA DAHA ÇOK 'GÜLE YELE DEYECEK'
PATİ[email protected]
arkadaşlar bu konu cok hassas bır konu.kımın ne için öldüğünü bilenler konuşsun.bende cok sehırelere gezmeye ve senlıklere gıdıyorum,veya sivas a cok sanatcılar gelıp gıtttler neden kımseye bırsey olmadıda bu guruba bole davranıldı? .lutfen cok ıyı arastırın YİĞİDİN HARMAN oldugu memleketı karalamaya calısmayın.herkesın bu olayda sucu vardır unutmayın.insanlar hak ettıgı gibi yaşarrrrrrrr ve hak ettiği gibi ölürler.saygılar.KANGAL'LI TARIK
Bu ülke sahipsiz değildir.Herkez haddini bilmeli.Burası müslüman Türkiye.Hadi kardeşim hadi doğru Parise
aydınlarımızı, geleceği bize gösterecek olan insanları bir hiç yerine katletmek. Herbiri birbirinden kymetli olan bu kişilerin öldürülmesindeki nedenler ırkçı, şeriatçı ve kapitalist düşünceyi benimsemiş, düşünce bakımından doğruları birtürlü göremeyen kişilerin yaptığı insanlık dışı olaydır bu sivas katliamı.
SİVAS Bir Katliamın Adı
----------
SİVAS
Bilinen bir katliamın adı
Sıvas katliamı ne anlık, ne de kendiliğinden bir gelişmeydi. Yerel basında şenlikten bir-iki gün önce yayınlanan yazılara bakan herkes, bunun bilinçli, organize bir saldırı olduğunu görürdü. Yerel basında 'Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız', 'Aziz Nesin dinimize küfretti', 'Sıvas'ta neler oluyor' gibi
Sıvas katliamı ne anlık, ne de kendiliğinden bir gelişmeydi. Yerel basında şenlikten bir-iki gün önce yayınlanan yazılara bakan herkes, bunun bilinçli, organize bir saldırı olduğunu görürdü. Yerel basında 'Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız', 'Aziz Nesin dinimize küfretti', 'Sıvas'ta neler oluyor' gibi başlıklarla gerginleştirilen hava 'Müslümanlar' imzalı kontra bildirilerle iyice doruğa ulaştı.
Konya ve Kayseri'den bir gün önce gruplar halinde insanlar geldi-getirildi. 'Bizim Sıvas' gazetesi gericileri, faşistleri 'gaza'ya çağırıyordu. Saldırı şenliğin ilk günü başladı. Daha ilk gün standlara saldıran gericiler ve faşistler sonuç alamadan geri döndüler.
2 Temmuz'da vakit Cuma namazına gelirken, ortalık hareketlendi. Yazarlar kitaplarını imzaladıkları Büruciye Medresesi'nde gericilerin sözlü tacizlerine uğradılar. Daha sonra kaldıkları otele dönerken yolda da saldırıya uğradılar.
Kentteki değişik camilerde Cuma namazını kılan gruplar, namaz sonrası merkezdeki Paşa Camii'nin önünde toplanmaya başladılar. Toplananlar arasında Milli Gençlik Vakfı yurtlarında kalan öğrenciler, üniversitenin ve çarşı esnafının tescilli faşistleri dikkat çekiyordu.
Saldırgan güruh, ilk olarak Valilik binasına yöneldi. Vali, Pir Sultan Şenliği'ni desteklemekle suçlanıp sloganlarla protesto edildi. Polis olay yerindeydi, ancak hiçbir müdahalede bulunmadı.
Güruh polis desteğiyle Ozanlar anıtının önüne geldi ve anıtı taşlamaya başladılar. Sonra Kültür Merkezi önünde etkinlikler için toplanmış bulunan 1500 kişilik kitleye saldırdılar. Kitle Kültür Merkezi binasına sığındı. Belediye Başkanı gerici kitleye 'Gazanız mübarek olsun' diye hitap ediyor. Kültür Merkezi'ndekiler devrimcilerin önderliğinde barikatlar kuruyorlar, direnmeye hazırlar; etraf faşistler tarafından sarılmasına rağmen içeriden türkü sesleri geliyor.
Anıta saldıran, Kültür Merkezini kuşatan faşistler ve gericiler, Madımak Oteli önündeki kitle ile birlikte daha da kalabalıklaşıyor. Aralarında RP'li Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyeleri de var. Belediye Başkanı Kültür Merkezi önünde toplanan insanlara 'Gazanız mübarek olsun' dediğini unutmuşçasına Madımak Oteli önünde toplanan kitleyi 'yatıştırmaya' çalışıyor. Bir yandan da Sıvas Belediyesine ait bir kepçeyle Kültür Merkezi önündeki ozanlar anıtı gericiler tarafından yıkılıyor.
Otelin etrafındaki kuşatma saatlerdir sürüyordu. Otelin içindekiler Başbakan Yardımcısı İnönü dahil, pek çok yerle telefonla görüşüyorlardı. Kendilerine her yerden söylenen aynıydı; 'merak etmeyin, gereken yapılacak'. Faşist, gerici güruh giderek kalabalıklaşıyor ve saldırganlaşıyor. 'Gereken' bir türlü yapılmıyor. Laik SHP iktidarının yetkilileri, laik ordunun subayları, kimse 'durumdan bir vazife' çıkarmıyor. 'Ya Allah İntikam', 'Aziz'e ölüm', 'Bismillah Allahüekber', 'İslama uzanan eller kırılsın' sloganları duyuluyor. Ve herkesin gözü önünde sekiz saat boyunca taşlanan otel ateşe veriliyor.
Otelin İçinde 80-90 kişi var. Belediyeden itfaiye isteniyor, fakat itfaiyenin gelmesi Karamollaoğlu tarafından engelleniyor. Yangın büyüyor. Valilik 'kitleyi itfaiyeden su sıkarak dağıtın' diyor. Belediye başkanının 'hoşuna gitmiyor' bu öneri. Yangın büyüyor müdahale edilmiyor, otelin içindekiler yanıyor; 'gereken' yapılmıyor; ama belki faşist düzen açısından 'gereken' bu!
Otel tamamen yanıyor. Sonuç 35 ölü, 60 civarında yaralı. Gün bitiminde gericiler, faşistler böyle kanlı bir eser bırakıyorlar tarihe.' -----------
Sivas katliamı öncesinde 'Müslümanlar' imzalı camilerde
dağıtılan bildiri;
'Müslüman Kamuoyu...Salman Rüştü müslümanların çok az olduğu kafir bir ülkede sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber şehrimiz valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir... Kafirler şunu iyi bilmeli ki: ıslamın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. ‘İman edenler Allah yoluna savaşırlar, kafirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ (Nisa suresi, 76) Galip gelecek olanlar şüphesiz ki, Allah tarafından olacaktır.
MÜSLÜMANLAR'
-----------
Yumrukluyorum duvarları
Yumrukluyorum kara gecenin bedenini ellerim kan içinde
Nehirler taşmış yanaklarımdan
Otuz yedi can
Otuz yedi gül çatlamış susuzluktan Sivas'ın içinde
Nasıl uyku tutar gözlerimi
Döne döne semaha duranlar tutuştu önce
Sonra türküler
Sonra şiir çığlıksız düştü türkülerin yanıbaşına
Sivas... Sivas..
Yiğitlik midir emanet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek
Söyle hangi kitapta vardır elleri kollları bağlı yakmak
Var mıdır kardelen akında bir avuç inciyi ateşe tutmak lo...
Böyle garip düştüğüme bakma
Böyle mahsun durduğuma
Varsın ateşin suskunlukla beslensin
Benim de yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
Senin de dağların var Sivas, senin de dağların
Dağlarında şahanların
SAVAŞ EZGİ
-----------
Katledilen Canlar:
Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
Gülender Aka - 25 yaşında
Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
Ahmet Alan - 22 yaşında
Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
Sehergül Ateş - 30 yaşında
Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı - 35 yaşında
Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
Belkıs Çakır- 18 yaşında
Serpil Canik - 19 yaşında
Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı
Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
Serkan Doğan - 19 yaşında
Hasret Gültekin - 26 yaşında şair, sanatçı
Murat Güneş
Murat Gündüz - 22 yaşında
Gülsüm Karababa - yaşında
Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya - 12 yaşında
Menekşe Kaya - 17 yaşında
Handan Metin - 20 yaşında
Sait Metin - 23 yaşında
Huriye Özkan - 22 yaşında
Yeşim Özkan - 20 yaşında
Ahmet Öztürk - 21 yaşında
Ahmet Özyurt - 21 yaşında
Nurcan Şahin - 18 yaşında
Özlem Şahin - 17 yaşında
Asuman Sivri - 16 yaşında
Yasemin Sivri - 19 yaşında
Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
İnci Türk - 22 yaşında
Kenan Yılmaz - 21 yaşında
-----------
'Sivas Olayları Araştırma Raporu'ndan
Dönem 19, Cilt 43, Yasama Yılı 3, 28inci Birleşim 16.11.1993 günlü T.B.M.M Tutanak Dergisi'nde yayınlanan '2 Temmuz 1993 Günü Sivas'ta Meydana Gelen Olayların Sebep ve Sorumluları İle Olayların Oluş Şeklinin Ortaya Çıkarılması ve Maddi Zararların Tespiti Amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 102 ve 103 üncü Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu' (S. Sayısı: 369) adını taşıyan raporun 18. sayfasında şu ibareler bir paragraf olarak yer almaktadır:
'Arif Sağ ise tanımadıkları bir kişinin kendilerine 'sizi otobüslerle götürelim' dediğini (126) bu kişiye güvenmediklerini, çünkü resmi bir tebliğin kendilerine gelmediğini; Valilikten 'arkadaşlar yukarıda toplansınlar, bir arada olsunlar biz kurtaracağız, yardım bekliyoruz' şeklinde bir bilgi geldiğini (127) ifade etmiştir.'
Bu ibarelerle ilgili raporda muhalefet şerhi yer almamaktadır. Söz konusu komisyon şu isimlerden oluşmaktaydı: Osman Seyfi, Nami Çağan, Mehmet Cemal Öztaylan, Mustafa Kul, Haydar Oymak, İsmail Köse, İbrahim Yaşar Dedelek, Münir Doğan Ölmeztoprak, Abdullatif Şener, Bülent Akarcalı, Kadir Bozkurt ve Fahrettin. ULAŞIM ADRESİM
PATİ[email protected]
SİVAS KATLİAMINI UNUTMA UNUTURMA
Sivas Katliamı: Alevilerin Kanayan Yarası
Ali Yıldırım
I.KANLI SİVAS’TAN
OZANLAR ŞEHRİ’NE
Pir Sultan kızıydım ben de Banaz’da
Kanlı yaş akıttım baharda yazda
Dedemi astılar KANLI SİVAS’TA
Darağacı ağlar Pir Sultan deyü
Pir Sultan Abdal’ın tarihsel duruşundan mıdır nedir bilinmez yakın zamana kadar Sivas denilince akla Pir Sultan ve Alevilik gelirdi.
Ne var ki Sivas Alevilerin nazarında Pir Sultan’ın asıldığı şehir olarak pek makbul bir sicile sahip değildir. Yine de Aleviler bu olayı bir kan davasına dönüştürmemişler, iktidar mensupları ile Sivaslı sıradan insanı ayırmışlar ve Sivas’a “ozanlar şehri” olarak sahip çıkmışlardır. Hatta yetiştirdiği ozanlar dolayısıyla Sivas’ın ayrıcalıklı, özel bir yeri vardır denilebilir. Nasıl olmasın ki Ağahi, Aşık Veli, Ali İzzet, Aşık Veysel, Kemter ve daha niceleri... Sivas toprağında yetişmemiş miydi?
Sivas şehri’nin kara tarihi/talihi cumhuriyetle bir parça dönmüştür. Çünkü Sivas köhne Osmanlı’nın yerine kurulan genç Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı yerlerden biri olmuştur. Bundan dolayıdır ki Sivas Şehri demokrat ilerici kimliğiyle bilinmiş, anılmıştır.
II.PİR SULTAN’IN DİRENCİ
HIZIR PAŞA’NIN İHANETİ
İlimi sorarsan köyümdür Banaz
Yakılsın yıkılsın ol KANLI SİVAS
Bir ben ölmeyinen cihan yıkılmaz
Açılın zındanlar Pir’e gidelim!
12 Eylül sonrasında Sivas’ın toplumsal dokusunda köklü değişiklikler olur. Sivas büyük göç veren şehirlerin başında gelir. Sivas’tan göçenlerin çoğunu ilerici unsurlar, Aleviler oluştur. Onlardan boşalan yerleri ise tam karşıt güçler doldurur. On yıl içinde Sivas’ın yüzü kararır.
1989 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin belediye başkanlığını kazanmasıyla gerici güçler bütünsel olarak Sivas’ta kurumsallaşmaya başlar. Belediye olanakları sınırsız bir biçimde Şeriatçı çevrelerin hizmetine sunulur. Anadolu’nun bu demokrat kimlikli kenti gerici bir dokuya bürünmüştür. 12 Eylülcülerin toplumsal güçleri bastırmak için dinci gericiliği kullanmaları sonuçlarını vermiş, gerici güçler sahiplerinin dahi zor kontrol ettikleri bir noktaya gelmiştir.
Tarih boyunca Sivas kentinin şahsında hep iki çizgi varlığını devam ettirir. Pir Sultan Abdal’ın başeğmez direnişçi yolu ile Hızır Paşa’nın hain, ihanetçi çizgisi.
Bu iki farklı dünya anlayışı, bu insanlığın hizmetinde olma ile ona ihanet etme çizgisi 2 Temmuz 1993 tarihinde bir kez tarih sahnesinde ortaya çıkacaktır.
III.SİVAS ELLERİNDE SAZIM ÇALINIR
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği geleneksel olarak 1978’den beri düzenlemekte oldukları Banaz Pir Sultan Abdal Şenlikleri daha görkemli, daha kalıcı bir biçimde gerçekleştirmek için 1993 yılında da aylar öncesinden hazırlıklara başlarlar.
Tüm demokratik kitle örgütlerine ve Alevi kuruluşlarına çağrı yaparak Banaz şenliklerini paylaşmayı, birlikte yapmayı teklif ederler. Bu etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülür.
1993 şenlikleri için bilinen tanınan yazarları sanatçıları yapılan davete olumlu yanıt verirler. Pir Sultan Abdal Şenlikleri Pir Sultan Abdal’ın toplumsal ve inançsal duruşuna uygun olarak geniş kapsayıcı sosyal bir organizasyon olacaktır.
Ankara’dan İstanbul’dan Anadolu’nun dört bir yanından yola çıkan Pir Sultan yolcuları 1 Temmuz 1993 sabahı Sivas’ta buluşurlar. Programa göre iki gün Sivas’ta etkinlikler gerçekleştirilecek ardından ise Banaz’a geçilecektir.
Fakat Sivas eski Sivas değildir, daha sabahın ilk saatinde, daha Sivas’a girer girmez farkedilir bu. İnsanı sıkıp boğan, söylenmesi gerekip de söylenmeyen bir söz gibi rahatsız eden bir havası vardır Sivas’ın.
Pir Sultan’ın torunları kendi havalarını hakim kılmakta gecikmezler şehre. Şenlik başlar, deyişler, semahlar birbirini izler. Söyleşiler, paneller izleyici ile dolup taşar. Korkulacak bir şey olmadığını düşünür herkes. Kaygıların boşuna olduğunu söylerler birbirine. Sivas da bizim şehrimiz derler. Ne yazık ki bir gün geçmeden bu görüşlerin tam tersini yaşayacaklardır.
IV.PLANLI PROGRAMLI KATLİAM
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Mezhep bilmeyen, insanlık yolu dışında başka yol tanımayan, sevgiyi kendisine din edinmiş insanlar Sivas’ta kendileri için kurulan tuzaklardan habersizdirler.
Sivas’ı bilip tanıyanlar şenlikle ilgili olarak kaygılarını dile getirdiklerinde, şenliğin devletle/kültür bakanlığıyla ortak olarak düzenleniyor olması, Sivas valisinin demokrat kimlikli bir kişi olması, iktidar ortaklarından SHP’nin Alevilerin oy verdikleri bir parti olması gerekçe gösterilerek kaygı giderilmeye çalışılmıştır. Tüm bunların birer yanılgı olduğu anlaşılacaktır ama ne pahasına...
Şeriatçı karanlık güçler günler öncesinden Sivas’ta Alevilerin, demokratların varlık göstermesini engellemek ve onlara “müslüman mahallesinde salyangoz sattırmamak” için hazırlıklara girişirler.
Gazete ilanları vererek, bildiriler hazırlayıp dağıtarak yalan dolana dayalı provakasyon ortamı hazırlarlar. Güya şenlik için Sivas’a gelecek olan Aziz Nesin peygamberin eşine hakaret eden Salman Rüştü’nün kitabını yayınlamıştır. Bu tamamen yalandır, ne bir hakaret ne de bir kitap yayınlama olayı sözkonusu değildir. Ama yalana dayalı tahrik şeriatçılar için yeni bir şey sayılmaz. Daha 1978 yılında, yine Sivas’ta “Aleviler camiyi bombaladı” yalanını uydurup halkı birbirine düşürmeye kalışıkan kendileri değil midir? Maraş katliamı öncesi aynı provakasyonu yapmamış mıdırlar.
2 Temmuz’dan 15 gün önce şeritaçılarca tüm Sivas’a dağıtılan Müslüman Kamuoyuna başlıklı ve altında Müslmanlar imzası olan bildiride halk “cihada” çağrılır:”Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.”
İlk gün şeriatçılar pusuda beklerler. Saldırı için her zaman yaptıkları gibi Cuma gününü ve Cuma namazını beklerler. 2 Temmuz günü Cuma namazından çıkan kalabalıklar katillerin kışkırtmasıyla harekete geçeler. Önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne saldırırlar.
Arkasından Sivas katliamının yaşanacağı Madımak Oteli kuşatılır.
Tüm dünyanın gözü önünde Sivas katliamı yaşanır.
2 Temmuz Sivas katliamı üzerinden geçen yıllara rağmen Alevilerin nazarında küllenmemekte, tam tersine Sivas yangını Alevilerin kanayan yarası olmaya devam etmektedir.
Sivas katliamı Alevilerin yaşadığı diğer bir çok katliamlara benzemekle birlikte ondan bazı çok trajik unsurlarla farlılık göstermektedir.
Bu nedenle “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, bu nedenle “Sivas unutulmayacak” sözleri bu katliama karşı her fırsatta dile getirilmektedir.
Çünkü 8 saat insanlar Madımak Otelinde kendilerine bir yardım eli uzanmasını beklerler. Cumhurbaşkanı aranır, başbakan aranır, başbakan yardımcısı, bakanlar aranır. Tanıdık bildik etkili yetkili kim varsa bir umut olarak aranır ama güvenlik güçleri de dahil hiçbir güç gelip de şeriatçı güçleri dağıtmaz, Pir Sultan torunlarını kurtarmaz!
Bu ne derin acıdır!
Bu ne büyük bir trajedidir.
Sivas’ta göz göre göre insanlar katledilir. Şeriatçılar bir bayram yerinde buluşmuş gibi Madımak Oteli’ni sarar ve insanlarımızı katlederler. Bu katiller günler öncesinden hazırlık yapmalarına rağmen yakalanmamış, engellenmemiştir. Sivas gibi küçücük bir şehirde kimin ne dolap çevirdiğinin bilinmemesi mümkün müdür? Tersine istihbarat birimleri “olay çıkacağını rapor ettik” demektedirler. Olay çıkmamış, katliam yaşanmıştır. Sivas belediye başkanı katilleri “gazanız mübarek olsun” diye kutlamaya kadar işi vardırmıştır!
8 saat genç kızlarımızın, oğlanlarımızın, şairlerimizin, bağlama ustalarımızın, semahçılarımızın çığlıklarına tüm insanlık kulaklarını tıkamıştır. Başta iktidar sahipleri olmak üzere!
8 saat içinde dünyanın bir başka ucuna müdahale edilebildiği halde, Sivas’a yardım gönderilmemiş, insanların katledilmesine engel olunmamıştır! Sivas nasıl unutulur?
BUNLARI UNUTMA!
Bazı anlarda bazı sözler söylenir, bazen bu sözlerin ve bu sözleri söyleyenlerin asla unutulmaması gerekir. Bu sözler ve onları söyleyenler yeni acılar yaşanmaması için, yeni katliamlar olmaması için, dostu düşmanı tanımak ve aklımızdan çıkarmamak için kesinlikle unutulmamalıdır. Taşlara, demirlere bu sözler kazınmalı ve bir kenara konulmalıdır.
Sivas katliamı yaşanırken de unutulmaması gerekin sözler söylenmiştir.
Hem de bu sözleri dönemin Cumhurbaşkanı, dönemin başbakanı söylemişlerdir. Bu sözler bize katliamın arkasındaki gizi ifade etmektedir.
UNUTULMAYACAK SÖZLER BİR
“GÜVENLİK GÜÇLERİ İLE HALKI KARŞI KARŞIYA GETİRMEYİN! ”
Sözün sahibi Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Katiller Madımak Otelini kuşatmış, insanlar içeride çığlıklarla yardım beklerken bu sözü defalarca Sivas valisine ve emniyet müdürüne söylemiştir. Demirel’in vatandaş dediği şeriatçı katillerdir. Ve güvenlik güçlerinin onlara müdahale etmesine engel olmakta, katillerin işlerini rahatça yapmalarını istemektedir adeta. Katillere karşı gelmeyin, bu sözün anlamı bundan başka nedir? Bu söz nasıl unutulur?
UNUTULMAYACAK SÖZLER İKİ
“OTELİ SARAN VATANDAŞLARIMIZA BİR ŞEY OLMAMIŞTIR! ”
Sözün sahibi Başbakan’dır. Başbakan Tansu Çiller. Çiller Madımak Otelini saran ve insanlarımızı katleden şeriatçı katillere bir şey olmadığını, katillerin burunlarının kanamadığını müjdelemektedir.
Başbakan’ın vatandaş dediği de şeriatçı katillerdir. Ya içeride çığlıklarla yardım bekleyenler? Onların vatandaşlık hakları? Onların yaşama hakları? Çillerin umrunda olan, Çillerin bu sözleri ile gözetip kayırdığı katillerdir mağdurlar değil. Bu sözler nasıl unutulur?
Ya bu sözleri söyleyenlerin partisine oy veren, oy vermeye çağıran Aleviler, sözde Alevi önderleri onlar nasıl unutulur?
V.ATEŞTE SEMAHA DURANLAR
ŞİVAS ŞEHİTLERİMİZ
Nesimi Çimen:Üç telli curanın üstadı. Sarız 1926
Asım Bezirci:Sosyalizm ve Edebiyat. Erzincan 1927
Metin Altıok:Kara kutu, şiir, felsefe. Bergama,1941
Muhlis Akarsu:Kula kulluk yakışır mı? Kangal 1948
Behçet Aysan:Sefa’sını ölümüle öğreten şair. Ankara 1949
Muhibe Akarsu:Akarsuyum böyle miydi ahdımız? Kangal 1958
Edibe Sulari: Davut Sulari’nin yadigarı. Erzincan 1953
Uğur Kaynar:Militan, şair, elyazarı. Zara 1956
Asaf Koçak:Yok devenin kuşu, bir sır “Cop Cumhuriyeti”nin çizeri, Yerköy 1957
Erdal Ayrancı:Hep barikatın başında. Niğde 1958
Sehergül Ateş:Biz onunla baba kız değildik. O hem sırdaşım, hem yoldaşım, hem dayanağım ve gücümdü; babasının sözleri. Ankara 1953
Hasret Gültekin:Koçgiri’den, Han Köyü’nden. 1965
Muammer Çiçek:Bir oyun yazdı “İnadına Yaşamak”.
Muammer Çiçek:Bir oyun yazdı “İnadına Yaşamak”.Yalınyazı Köyü, Zile 1967
Gülender Akça:Abidin ve Sultan’ın gözbebekleri. Divriğinin Şahin Köyü’nden, 1968
Mehmet Atay:Şahanım, şahdamarım, yangın yüreklim. Divriği 1968
Sait Metin:Uzundu, usuldu dedemin boyu. Divriği 1970
Carina Johanna:Alevilik araştırmacısı, “yabancı değil”. Hollanda 1970
Gülsün Karababa:Babası”Kızım benden daha iyi saz çalacak” derdi. Divriği 1971
İnci Türk:Çiçek açar domur domur dal verir. Balıkesir 1971
Huriye Özkan:Havanın yüzünde semah dönerken. Ankara 1971
Murat Gündüz:Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, en sevdiği dize.Ankara 1971
Ahmet Özyurt:Çok seviyorum düşüncelere dalmayı. Enstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi. Kendi dizeleri. Ankara 1972
Handan Metin:Tüm güzellikleri toplayıp uzun bir yola çıktın. Ankara 1973
Yeşim Özkan:Ballıhan, erenlerin bal çiçeği. Ankara 1973
Yasemin Sivri:Kamber’in profesörü, kitap kurdu. Ankara 1974
Serpil Canik:Kuş olup güvercin donunu giyen, Uyan dağlar uyan Serpil geliyor. Ankara 1974
Serkan Doğan:Başıma kızıl bağla, arkamdan ağıt yakma anam, Ankara 1974
Belkıs Çakır:Güne Umut’tan. Ceylanlara karışıp semaha duran. Ankara 1975
Nurcan Şahin:Kim yakıştırabilir sana ölümü? Ankara 1975
Özlem Şahin:Okur, meraklı, yerinde duramaz, yaşam delisi. Ankara 1976
Asuman Sivri:Semah, semah tutkunu, abisinin delisi. Ankara 1977
Menekşe kaya:Sazı elinde İsmail’in.Ötme bülbül ötme gönlüm şen değil. Ankara 1977
Koray Kaya:Pir Sultan’ın genç şehidi. Ve hep öyle kalacak. Ankara 1981
Yanyana öldüler.
Ve yanyana gömüldüler Karşıyaka’da.
Karşıyaka’nın onur gülleri, direnç gülleri, Pir Sultan Şehitleri...
VI.SİVAS DAVASI
“İnsanlık tarihinde
din adına işlenen
böyle bir vahşet görülmemiştir.”
Sivas katliamının bulunabilen, ele geçirilebilen sanıkları çeşitli mahkemelerde yargılandılar. Sivas davası hala sürmektedir!
Dava süreci nasıl gelişti?
Katliam davası güvenlik gerekçesiyle Sivas’tan Ankara’ya nakledildi. Yargılamaya adiyen adam öldürme eylemi davası olarak başlanılmıştı. Mahkeme davayı planlı programlı, örgütlü bir katliam olduğu gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdi.
Ankara DGM 1994 yılında verdiği ilk kararında olayı basit bir “yangın çıkararak adam öldürme” olarak değerlendirdi. Hatta işi daha da azıtarak Aziz Nesin’in katilleri tahrik ettiğini dahi ileri sürdü ve buna dayanarak katillerin cezalarında indirim yaptı.
DGM’nin bu hukuka ve maddi gerçekliğe aykırı kararını inceleyen Yargıtay DGM kararının tümüyle hukuka aykırı olduğunu saptadı. Yargıtay DGM’nin olayı basite aldığını, yanlış değerlendirdiğini vurgulayarak olayda şeriatçılar tarafından laik düzene yönelik bir kalkışma olduğunun belirlenmesi gereğine işaret etti. 28 Şubat sürecine denk gelen günlerde Ankara DGM’de yargılama yeniden başladı. Bu kez sanıklar hakkında “anayasal düzeni bozarak şeriat devleti kurmaya kalkışmak” eyleminden ceza verilmesi yoluna gidildi. Mahkeme 33 sanığı idam cezasına çarptırdı.(1997) Bu karar Yargıtay’ca yeniden incelendi ve bazı usul hatalarından dolayı bozularak eksikliklerin giderilmesi için yeniden Ankara DGM’ye gönderildi. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. Sanıklar bu kararı temyiz ettiler. Dava dosyası şu an Yargıtay’da incelenmekte.
Ankara DGM’sinin sanıklar hakkında idam kararı verirken dayandıkları gerekçe tüyler ürperticidir: “İnsanlık tarihinde din adına işlenen böyle bir vahşet görülmemiştir.”
VII.SİVAS DERSLERİ
Sivas katliamı gerek Alevi örgütlenmesinde gerekse Alevilerin bilincinde bir dönüm noktası olmuştur.
Sivas katliamından çıkan birinci ve temel ders, yalnızca ve yalnızca kendi gücüne ve örgütlülüğüne güvenmenin zorunluluğudur.
Aleviliği yönelik ağır bir kuşatmanın yaşandığı ve saldırıların gündeme geldiği şu günlerde Alevilerin kimlik mücadeleleri için güçlü örgütlülükler yaratması zorunluluğu görevi her zamankinden daha yakıcıdır. ulaşım adresi PATİ[email protected]
Katliamın 14. yılında, “ Madımak müze olursa birlik ve beraberliğimiz bozulur” demecinden, katliamcıları aklamak, siyasi irade ve idare makamlarının katliamcı anlayışa taraf olduğu anlamı çıkar.
SİVAS VALİSİ SAYIN VEYSEL DALMAZ DERHAL İSTİFA ETMELİDİR YA DA GÖREVDEN ALINMALIDIR!
MADIMAK KATLİAMI UNUTMAYI DEĞİL, YÜZLEŞMEYİ ZORUNLU KILAR!
35 İNSANIN DİRİ DİRİ YAKILDIĞI OTEL, KEBAP SALONU YAPILARAK BİRLİK VE BERABERLİK SAĞLANMAZ.
BİRLİK VE BERABERLİĞİN YOLU, MADIMAK OTELİNİN DOSTLUK VE BARIŞ MÜZESİ OLMASINDAN GEÇER.
bu katliami savunan insan olamaz.....
gerici hareket herzaman ülkenin ilericilerini hedef almıştır..üstelik bunlar dış destekli provakasyonlar beyin yıkamalardır.bunlar bilinmektedir fakat burda önemli olan bu ayaklanmalar karşısında devletin aczi ve olaylara seyirci kalarak suça ortak olmasıdır..ülke tarihinin en kara günlerinden biri bir acizlik ifadesi
siz katliamcılar ben 13 yasındayım ve size bunları söylüyorsam utanın
biraz insan taklidi yapın herkese kıysanız en küçüğü 12 yasinda bir tutam insana nasıl kıyarsınız amerika kılıklı iğrenç insanlar
2 TEMMUZ 1993 yılında yapılan katliam.
sivaslı olarak utanç duyduğuğum ve sürekli lanetlediğim ve dünkü tarih itibariyle üzerinden 13 yıl geçen kara olay..
güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
bir türkü çığlıkla ateşe düştü..
kuytu bir köşede bir çiçek küstü.
döktü yaprağını boynunu büktü..
şu sivasın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı, yüreğim dayanmaz
kararmış yüreğin hiç ışık olmaz
bilmezmisin ki türküler yanmaz
günü gelir sanma hesap sorulmaz
dayanır kapına pir sultan ölmez...
şu sivasın elinde sazım çalınmaz..
güllerim yandı, yüreğim dayanmaz..
(TÜRKÜLER YANMAZ)
adım Koray benim
bilmediğim din uğruna
bilmediğim din adamlarınca
devletin gözü önünde
sizlerin gözü önünde
naklen izlerken siz
yanan bendim orada
en küçükleri otuz yedinin
otuz yedi canın
otuz yedi karanfilin
özü bende ANLIYOR MUSUNUZ? ? ? ........
ölümden ötesi yokmuş
DUYUYOR MUSUNUZ? .? ..
1995 Köln
Erdal İrfan
sivas ellerinde sazım çalınmaz oldu....yobazların şeriatcıların 35 canımızı canice yaktıgını ve o canlar diri diri yanarken 'seriat istıyoruz! ' diye bagırmalarını, bı de utanmadan 'ya allah' dıye bagırmalarını unutmayacagız..eger allaha inanııyorlarsa bu kadar masumu yaktıkları için asıl yanacak olan onlardır.canlarımız yanmadı ki ölmedi ki hepsi yasıyo..ayrıca bu kadar masumun yanmasında tek suclu orada bulunanlar degıl.o kadar yardım istemelerine karsın parmaklarını bıle oynatmayanlar da sucludurr...BUNLARI UNUTMAYACAGIZ! ! ! .......
Nedir den iktibastır..
Dinle yavrum!
Sen o zaman henüz beş yaşında idin. Cennet vatanımız ve masum milletimiz üzerinde kirli ve alçakça oyunlar planlayanlar yine sahnede idi.
Tam sekiz sene evvel, sıcak bir Temmuz akşamı, tüm Anadolu köylerinde olduğu gibi Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köylüleri de yorgun–argın evlerine dönmüş günün değerlendirmesini, yarının planını yapıyorlardı. Kadınlar, Allah ne verdi ise, elde–avuçta olanlardan akşam sofrası hazırlığını yaparken, erkekler de akşam namazı için abdest hazırlığına girişmişlerdi.
1993 yılının 5 Temmuz akşamı güneş son kez göz kırpıp elveda dediği saatte Başbağlar köyünde akşam ezanı okunuyordu. Köyün erkekleri camiye doğru ilerlerken çocuklar son oyunlarını oynuyor, koyunlarının, ineklerinin tamam olup olmadığına bakıyorlardı. Evlerde mütevazı yer sofraları hazırlanmış babaların, dedelerin camiden dönmesi bekleniyordu.
O akşam her akşamkinden daha mı uzun okumuştu imam efendi? Ve tüm evlerde buruk, telaşlı bir bekleyiş başlamıştı. Yemekler soğumaya, çocuklar sabırsızlanmaya başlamıştı ve acaba ne oldu diye camiye doğru yönelenler kara haberlerle, çığlıklarla, yürekleri ağızlarında dönmüşlerdi. Köyü eşkıyalar basmıştı. Köyün imamı ve o akşam namaza giden cemaat, eli silahlı eşkıyaların önünde köy meydanına doğru ilerliyorlardı.
Bu kara haber bir anda bütün evlere bomba gibi düştü. Lokmalar boğazlarda düğümlendi. Gözyaşları sel oldu, feryadlar birbirine karıştı.
Kısa bir zaman içinde, bütün bir köy kadın, çoluk–çocuk, yaşlı–genç, köy meydanına toplanmışlardı.
Eli silahlı, gözü dönmüş teröristler nutuk atıyorlar, tehditler savuruyorlardı. Başbağlar köylülerinde ne onları duyacak kulak, ne de dinleyecek, ayakta duracak derman kalmıştı. Akşamın o yorgun saatinde ölüm bir dağ gibi gelip dikilmişti önlerine.
Eşkıyalar, köyün erkeklerini köy meydanının bir tarafına ayırırken, kadınların, çocukların çığlıkları daha da artmıştı. Biraz sonra olacaklar içlerine doğmuştu, hava iyice kararırken umutlar da tükenmişti. 5 Temmuz akşamı Başbağlar köyünde teröristlerin silahları patladığında, köyün erkekleri ekin tarlası gibi biçilmeye, kadınlar, çocuklar da korkudan ve çaresizlikten ölümle burun buruna gelmişlerdi. O akşam Başbağlar köyünde şehid olan 33 kişiden ikisinin de kadın olması gösteriyor ki bu dehşet karşısında çıldırma noktasına gelen kadınlar kendilerini mermilerin önüne atmışlardı.
Başbağlar köyünün erkeklerini kurşuna dizen ve cami dahil bütün binaları da ateşe veren caniler, alçakça oradan ayrılmışlardı.
6 Temmuz sabahı ilk ışıkları ile gezegenimizi aydınlatan güneş bile Başbağlar köyünü tanıyamamıştı. Akşamdan–sabaha bir köy nasıl da bu kadar değişmişti? Güneş akşam veda ederken cıvıl cıvıl bıraktığı Başbağları sabah merhaba derken ölüm sessizliği içinde, viran olmuş halde buldu.
Evet 6 Temmuz sabahı Başbağlar köyüne ulaşanlar, kan–revan içinde yatan 33 yiğit, 33 şehit ile ve gözyaşları kurumuş 300 kadar köy nufusu ile, viran olmuş bir köy görüntüsü ile karşılaştılar.
Erzincan’ın Başbağlar köyüne sekiz sene evvel, Sırplardan bir çete mi, bir avuç gözü dönmüş Yunan mı, Ermeni çeteleri mi uğramıştı henüz aydınlanmadı ama iyi Türkçe konuştuklarına köyden sağ kalanlar şahit.
– Bu olay Sivas olaylarından önce mi sonra mı olmuştu baba?
– 3 gün sonra... Sen Sivas olaylarını nereden biliyorsun?
– Bir haftadır hemen bütün TV’lerden, gazetelerden Sivas olaylarını dinliyoruz, okuyoruz.
Evet sen o zaman çocuktun. Üç gün ara ile cereyan eden iki olaydan birini tüm detayları ile biliyorsun diğerini ise ilk kez dinliyorsun.
Elbette ki suç bizim.
BU GÜN 2 TEMMUZ! ! ! GERİCİLİĞİN YOBAZLIĞIN CANİLİĞİN ÜLKEMDE VE DOĞUP BÜYÜDÜĞÜM ŞEHİRDE KUDURDUĞU GÜN!
SİVAS
SİVAS
YİĞİTLİKMİDİR EMANET CANA KIYMAK! ! ! ? ? ?
GÜN TUTUŞUR (SİVAS A.......)
Yumrukluyorum duvarları,yumrukluyorum kara gecenin bedenini
Ellerim kan içinde,nehirler taşmış yanaklarımda
37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde
Nasıl uyku tutar gözlerimi
Döne döne samaha duranlar tutuştu önce
Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin
yanı başına
Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp
karanlığa kuban etmek
Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma
Varsın ateşim suskunlukla beslensin
Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
Senin de dağların var Sivas senin de dağların
Dağlarında Şahanların!
Gün tutuşur canım gece tutuşur
Yangınlarda tutsak canlar tutuşur
Gülüm toprak olur yele karışır
Yürür gelir canlar yollar tutuşur
Sivas ellerinde sazım tutuşur
Söz tutuşur canım türkü tutuşur
Teller bizi söyler diller yarışır
Özgürlüğü yazan kalem tutuşur
Canlar can olurda eller tutuşur
Dost evinde canım sevda tutuşur
Pir Sultanlar ölmez binler yetişir
Akar gelir canlar tarih tutuşur
Güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
Bir türkü çığlıkla ateşe düştü
Kuytu bir köşede bir çiçek küstü
Döktü yaprağını boynunu büktü
Şu Sivas'ın elinde sazım çalınmaz
Güllerim yandı yüreğim dayanmaz
Kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
Bilmez misin ki türküler yanmaz
Günü gelir sanma hesap sorulmaz
Dayanır kapına pir sultan ölmez
Şu Sivas'ın elinde sazım çalınmaz
Güllerim yandı yüreğim dayanmaz
Edip AKBAYRAM
bir söz vardır ateşle oynama yanarsın diye. sen cuma günü namaz kılan sünni temiz müslümanları kışkırt git caminin önünde davul çal onlarla alay et sonrada niye böyle yaptılar diye söylen. sivas katliamı bence çok yerinde ve doğru yapılmış bir harekettir. orda alevi ozanları vede atesit aziz nesin temiz sünni insanların inançlarıyla resmen alay etiler ordaki temzi türk ve milliyetçi sünni insanlarımız. bunu kabul etmediler ve o pslikleri cehheneme postaladılar. bugün olsa bende yaparım. helal olsun onları yapanlara. türkiye cumhuriyeti sizinledir. elleriniz dert görmesin
37 kisinin her ne sebeble olursa olsun oldurulmesi igrencliktir haklisiniz fakat su soruya cevap bulamiyorum
nicin Aziz Nesin konferans vermek icin Sivas i bu konuda hassasiyeti olan bir yeri tercih etti.
soylemek istegim sey eger ben fenerbahce tribunlerinin icinde yasasin Cim Bom diye bagirsam veya
Mekkede yasasin Israil diye bayrak acsam hayatta kalma ihtimalim 0 a iner.
Tamam oldurenler suclu fasist fakat burada Aziz Nesinin art niyeti sizce yok mu? ? ? ?
nicin boyle birsey yapilacaksa Istanbul,izmir veya herhangi bir yer degilde sivas? ? ? ? ? ? ? ?
Birde sonrasında katliamda ölen aydınları alevilerin sahiplenmesi sebebiyle utanmadan yeri geldiğinde sivasta yaktıklarımız yetmedi diyorlar onlara.ne yani kuran size insan öldürün mü diyor, afferin size sizin gibi olmayan bütün insanları öldürün ozaman.o sizin alimleriniz aydınlar ve benzeri kesim hakkında katli vaciptir diyor dimi.
katliyam gelir aklima insanli bilmiyen kuran da bir kac arabca kelimeyi ogrenmis bir kac geri zekalini yapti katliyam.
allah verdini tek allah alir
din adina diyimde cikarlari dorultunda bir toplum karsi yapilmis katliyam
ama bu cayillerin bilmedi bir sey var biz bir oldur bin dogariz
bizi yok edemezler
biz insaniz ki oyle kalacagiz yine sazlarimiz calacak
sozlerimiz deystelerimiz olacam
cemlerimiz
semahlarimiz
yuz yillardi bizi yok edemediler ki boyle etsinler
biz bir oglur bin dogariz
37 KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ (bunlardan 2 tanesi yakanalardan 2 side polis)
İNSANLIK DIŞI KATLİAM
VE
onların anısına yazılan ağıtlarda türkülerde diğer 4 kişinin de anılması
da ayrı bi mesele
Sivasta bir çok aydın öldü ama Başbağlarda Sivas'ın intikamını aldık diye köyde katliam yapan insanları nasıl bi ideolojinin adamları gibi gösteremezseniz bu katliamı yapanlarıda Müslümanlara mal edemezsiniz...Bunu yapmaya çalışanlara yazıklar olsun! ! !
kimilerinin anlayamadığı bu işte..hiç bir şeyi yakarak yok edemezsiniz..
pir sultanlar bedrettınler denizler çayanlar ve adını sayamadığım bir sürü
insan yok olmadılarki..aksine her ölümde yeniden doğdular..adları cocuklarımızda yasıyor..ve onlarında cocuklarında yasamaya devam edecekler..
yalnızca sivasın degıl bu ülkede yapılan tüm katlıamlara duyarlı olmaya cagırıyorum ınsanları..ne dünya ne türkiye kimseye ait değil...bize ait... adını insan koyan herkesin..yani renklılığe ınanan cok sesliliğe inanan
demokratik bir ülkeye inanların..yaşam hakkı kutsaldır..
sivasın alevileri 1970 lerden itibaren yoğun şekilde göç vermiştir.bunun nedeni devlet destekli faşist saldırılarının ve köylerden sivasa değil türkiyenin diğer şehirlerine göç vermesidir.1970 lerde sivasta chp nin oylarına bakarsan görüürsün.1969 seçimlerinde sivaslı alevilerin kurduğu tbp sivasta alevilerin yarısından bile azını almasına rağmen %25 oy almıştır istanbulda 10 sivaslı varsa 8 alevidir.sivasın 1260 köyün 730 u alevidir.insanlar yanarken devlet 8 saat katliamıa seyirci kalmıştır.20 milyon(tarafsız araştırmacıların rakamı) aleviyi yakarak yok edemezsiniz.
bırakın şimdi dini sağı solu
insan olmayı öğrendinimizki önce, şimdi fikir savunuyorsunuzzz
olduğu günlerde sivastaydım...ve bu durum bir sivaslı olarak benim vicdanımda yaradır...
öncelikle şunu söylemek istiyorum ki:bu katliamın sorumluları sivaslılar değildir..dışardan gelen ve bu durumun gerçekleşmesi için önceden donatılmış provakatörlerdiir..bu olay sonrası incelemelerde kanıtlanmıştır...ve olay sırasında orda olan bir çok insan daha sonra sivasta bulunamamış,ve onları tanıyan kimse çıkmamıştır....
ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardan yalnızca bir tanesinin sonucudur sivas olayı..amaç tamamen insanların inançlarını kullanarak iç savaş çıkarmaktır..sanki olanlar yetmiyomuş gibi...
sivas olayı dış güçlerin provakatörlerinin ustaca planları sayesinde yaşanmış ve bir çok günahsız insanımızın vefatına yol açmıştır...
Allah'tan hepsine rahmet diliyorum...