bu yolun buyukleri eserlerinde usullerinden bahhsederler. lakin bir yerde durur burdan otesi kal ile anlatilamaz hal ile bilinir derler. sanirim oyle. yasamak gerek
Canlılar doğal olarak doğar ve ölürler. Doğumla ölüm arasındaki yaşam boşluğu aslolandır. Evrende madde korunur değil mi? Doğan ölenin boşluğuna geçerek hayatını sürdür. Bu döngü doğum ölümle bir bütünsel dönüşümle olurken, anlık ve günlük yaşamsal cerayanda yiyecek ve giyecek vs. gereksinmelerle dolumlanır ve boşalımlanır. İşte bu ortamda mekanızma ne olacaktır? Akıl mı, akılsızlık mı? Akıl, elektirik devresindeki akım gibidir. Potansiyel bir boşluğun değişimini tasaruf eder. Her canlı, her kişi kişsiel yaşam devresinde yaşam boşluğunun zamansal akışıyla hatına güdümlenerek yaşar. Bu mekanızmayı konrtol eden bütünsellik meşruluk, doğal ortamda doğal kanular, maddenin fizik kanunları, canlılar rasındaki meşruluğuda, elamanları arasındaki potansiyel yaş farkının getirdiği hiyararşik durumun, yeti (akıl) sevyeleridir. Bu hiyararşik durumlar, toplumlara ifade kazandıran ülke devlet ve kendi yapısallığı içinde de sivil toplumsal karekterizeleri örgütsellikleridir. Sonuç olarak kişisel ve toplumsal akımı, bütünsel yaşam potansiyelini geçerli doğal konrtrolü, evrensel eşitliğini sağlayacak olan akılsallığın doğal akışıyladır. Bu akılsallığı (bu bilimselliği) inanç durağanlaması oalan, din ve benzeri kutsallıklarla sömümlemeye kalkılırsa eşitlik bozulur. Evrendeki madde korunumu, aktif olmayan durağan olan kutsal inanışlara önceliklenirse, tarikat hiyararşisi ülke ve devlet idaresini ele almaya kalkarsa; o tarikat meşruluğu gereği bütün toplumu kendi inancı doğrultusunda hareket etmeye kalkışacaktır. Kendi içinde, kara madde döngüsündeki haraketinde bir sorun olmaz, o toplumlar laiklik çerçevesi içinde korunuyorsa. Her durağan örgüt potansiyel gücünün doruğuna ulaşınca ülke idaresine el koyacağım derse, ortak akıl ne olacak. Temel gereksinmeler döngüsü nasıl bütünsel sağlanacak. Her inancın yiyecek ve giyecek alışkanlıklarıda farklı farklı. Bu imkansız. Ha herhangi tarikat önderleri belli bir toplumsal potansiyeli elde edince, ben değiştim diyerek ülke yönetimine aday olabilir. Ama bu eşitliğe aykırı olduğu gibi, kendi gari meşru, meşruluğunu dayatmayacağı inandırıcı olmaz. Mazallah ülke santralini patlatarak devlet denen şey ortadan toptan kalkar. Kim doldurur böyle bir boşluğu? Diasporası ve ayrılıkçı hareketi hazır olan akımlar. Dolayısıyla orta çağ zihniyeti tarikat oluşumları, diaspora gözeten akımlara, sırtlanlara bir nevi ortam yaratır. Bu yüzden tarikatların kutsal görünmleri dışsallığına kapılmamak lazım. Doğru akımsal döngü bilim ve fendir. Mustafa Kemal Atatürk'ün yoludur.
nakşibendi tarikatını yakından tanıyorum şimdiye kadar da faydası hariç bana hiç bir zararı dokunmadı herkesin kendi gözüyle görüp kulağıyla duyması gereken bazı şeyler var inanması için o yüzden vakit kayetmeden araştırın ve adıyamana menzile gidin başkalarını söylediklerinede inanmayın herkes kendi dünya görüşüne göre sallıyo bir şeyler bir kişi görüşümü kabul etse kardır diye ama bu görüşler kandırmasın seni sen kendin bul doğrunu ve git gör tarikatın merkezini
...mümin mümine karşı dindardır.ama münkir ve münafıklara karşı kindarlığı vardır.bu doğru kindarlıktır ki,ulu,yüce,büyük rabbimiz kuran-ı nutkullahında cennet ehlinin gönlünden kini çıkaracağım demesindeki kutsal kin o münkir ve münafıklara karşı olan kindir.
...vakıa suresinde 'siz üç sınıf olursunuz? ' ayetinden kasdedilende 'mümin,münkir,münafık'tır.bu bütün semavi dinler içinde geçerlidir ki,her dinin,mezhebin,tarikatın vede siyasetin müminleri,münkirleri ve münafıkları vardır.buna görede münkir münkirler karşı dindar ama mümin ve münafıklara karşı kindardır.keza münafık da münafığa karşı dindar ve mümin ile münkire karşı kindardır.
...kutsal cemevlerimizde yani degah-ı hanedan-ı ehl-i beyttimizde dedeler ayin-i ceme şöyle başlarlar:'münkir münafık olan girmesin bu ceme? ' demekki bu yol şimdi yaşadığımız asr-ı kıyamete göre değilsede geçmişte hem teorik hemde pratikte olmak üzere 'müminlik'yoludur.yani her kim! pratikten yola çıkarak bu yolun teorisinide içine katarak küfreder ve hakarette bulunursa o kilşi ya münkir yada münafık cepheden olduğu anlaşılır.hak,muhammed,ali yolunun münkir ve münafıklarıdırlar.
...bir kişi,siyasette mümin,münkir,münafıksa,,,hiç zihninizi ve kalbinizi yormayın ve düşünce karanlığına da gark olmadan bilinki o kişi tarikattada,mezheptede dindede mümin,münkir ve münafıktır.aynı zamanda mürtedliktede öyle olmak üzere din mürtedliği olanın mezhep,tarikat ve siyaset mürtedliğide söz konusudur bizim dört kapı kırk makam:nakşilikte(şeriat/tarikat) ve bektaşilikte(marifat/hakikat) bu konularda kuranın ilmişeriat,ilmitarikat,ilmimarifet ve ilmihkikat açılımları ve atıfları vardır.bize her sır ayan olmuştur ilmiledünicavidanda dersek 'edipharabi' gibi yeridir.
...münafıklığın dört dörtlük dört alameti vardır.günümüzde her kim bu dört dörtlük dört alamete sahipse dört dörtlük münafıktır bilinmelidir.hak söylemek gerekse! ahirzamannebisinin tarif ettiğine göre o dört alamet şunlardır:'konuştumu yalan söyler_söz verdimi yerine getirmez_emanete hıyanet eder_iktidar olduğu zaman adaletten ve hakkaniyetten kaçar tıpkı muaviyenin hz.hasana yaptıkları gibi.ve 2.halife belkide buna dikkat çekerek derki:'başınıza getireceğiniz kişinin çok namaz kılıp oruç tuttuğune değilde siz onun emanete hıyanet edip etmediğine bakın.(...zira münafıklar namaz kılıp oruç tutabilirler ve kelime-i şehadet getirebilirler -münafikun,1.ayete bakınız?) '2.halife bunu o zaman söylemiş şimdi söylemiş olsaydı 'chp'li veya ergenekoncu damgası yerdi herhalde :)
...kuran 'ey iman edenler! ' diye bolca hitab ettiği için 'müminlerin' kitabıdır.evrensel akıl ve ahlak anayasasıdır ki tüm beşeri alem bu anayasayı esas alacaktır o büyük imam muhammed mehdi hz.ulul-emrin zuhurundan sonra.hz.meryem oğlu hz.isa incil-i şerifinde derki:'biz dünyanın sonlarında herkesi kendi şeriatıyla yargılayacağız? ' buna göre adaletsizlik yapanlar kutsal şeriata saygısızlık etmiş olurlar hz.mehdide hz.mesihte dört kitap dört mürsel kısas a kısasçı ve dört kapı kırk makam kutsal şeriatçıdırlar.
...sonsöz:
'GERÇEKLER ACIDIR AMA MÜMİNLER İÇİN DEĞİL! ! ! MÜNKİR VE MÜNAFIKLAR İÇİN ACIDIR.GERÇEĞE HU 'ALLAH/ALLAH' HU GERÇEĞE? '
Nakşibendi Tarikatına girmek isteyen arkadaşım, eğer o kadar çok istiyorsan girmek, nacizane tavsiyem şudur: zamanında tarikatlar haktı, zamanla azaldı, günümüzde yok denilebilir belki...Nakşibendi Tarikatı şimdilerde dahi milyonlarca müride sahip, aynı tarikat bir yerden sonra kollara ayrılıp her biri ayrı şeyh ile idare edilir olmuş durumda, Türkiyedeki Nahşibendi tarikatı Halidiye kolunda devam eder, Yani Mevlana Halidi Bağdadi hz. mücediddir, sonra onun halifeleri dört biryana dağılmış bu kutlu görevi devam ettirmişlerdir. uzunca anlatılr bu, lakin tavsiyeme devam edeersem, işte bu halidi kolundan yetişen ve benimde şeyhim olan Esseyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri bu yolun son tesbih tanesidir, 1943 yılında vefat etmişlerdir kabri Ankara Keçiörene bağlı Bağlum kabristanındadır, ben derim ki bir kere git, muhakkak faydasını görecek yolun açılacaktır zira tecrübeyle sabittir, duaların geri döndüğü görülmüş şey değildir... Allah şefaatlerine nail etsin
Ben de bu yola girmek istıyorum ankarda yaşıyorum ancak bana yardımcı olacak birilerini bulamıyorum.. Sizlerden yardım istiyıyorum Allah rıxası için bana yardımcı olun...
Yâhu! .. Eğer Müslüman iseniz, bunun bir kitabı, bir ana-yasası vardır. Alır okursunuz. Anlar veyâ anlamaz, inanır veyâ inanmaz, kabûl eder veyâ etmezsiniz. Burası size kalmış bir husustur. Ancak… Eğer inanmış ve kabûl etmişseniz, Kur’an’da olmayanın da peşinden gitmeyiniz! İslâm birdir; basit ve yalındır. Çeşitlemesi yok, yorumu yoktur, başka yolu (tarîkatı) da yoktur! O’ndan ve ana yoldan ayrılmayınız! Dünyâya bakın! Aslında bir olan İslâm, sözde O’na hizmet eden bâzı kafalar yüzünden bin-bir parçaya bölünmüştür. Neredeyse her yerde başka bir doktrindir. Bir din, eğer Allah gibi bir varlık tarafından gönderilmişse, “iki kere iki” gibidir! Yâni… Her yerde ve her zaman “dört” eder! ” Aaaah Atatürk, Ahhh! ! ! Şu belli olmaktadır ki, onca zorluğu aştıktan sonra bile eksik bir şeyler daha kalmışmış meğer!
bi arkadasım kuranı kerimde ölene kadar nakşibendi devam edecek.....diye bir ayeti kerime oldugunu söylüyor ama arastırdıgım kadarıyla kuranda tarikatlere dair ayet yoktur.Bu konuda beni bilgilendirirseniz cok sevinirim
Nakşibendi tarikatı,en sağlam istikamettir.Yolu,sohbettir.Bulanlara ne mutlu.Sırlarla doludur.Manevi sofralardan tatmak isteyenler için sonsuz bir hazinedir.Amma zakirin gayreti şarttır.Bu yolda seyr-i sülük edenler,hem kendine hem Hakka yürürler.Yürümek isteyeni yürütürler,koştururlar,kanatlandırırlar :)
Nakşibendi terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 taihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir.
NAKŞİBENDİLİK NEDİR? Nakşibendi terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 taihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir. Onun adına nispet edilerek Nakşibendilik diye anılmaktadır.
Bu terbiye yolu ve usûlü, Şahı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usul, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usul ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddıka (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbetir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır.
Hz. Ebu Bekir Sıddıktan (r.a.) sonra bu yola Sıddıkiyye ismi verildi. Hz. Beyazidi Bistamîye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra Tayfûriyye ismi verildi. Tayfir, Beyazidi Bistami'nin bir diğer adıdır. Hace Abdulhalik Gücdevani Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, Hâcegâniyye ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdâdiden sonra Nakşibendî Hâlidiyye ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yagın olan kol Halidiyye koludur. Bu yol, günümüzde ŞahI Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle Nakşibendîlik şeklinde anılmaktadır. ? ? ? ? : Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi! ! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php? t=130326
Nakşibend, nakş ile bend kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır ancak isim gibi meşhur olmuştur.
Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hale getirmek, mühür gibi kazımaktır.
Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. isim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir. Kalbe zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendi denmiştir.
Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. İnsanı terbiye için kurulmuştur. Tarikatlar terbiye için tercih ettikleri usullere ve zikirlere göre farklı adlarla anılmışlardır. Tasavvufun kaynağı, doğunun felsefesi, batının batıl dinleri değil, Kur'an ve sünnettir.
Bütün manevi terbiye yollarına kısaca tasavvuf denir.
Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli ashabının (r.anhüm) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkca belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslamın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur.
Fakihler nasıl fıkıh alananda içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler.
Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce a bağlamaktır Temel usulü gizli, zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir.Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir:
1) Zahiri Hâller: Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsakonunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir.2) Batıni Hâller: Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük inmet güzel kulluktur. Bu hale kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir.
Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce tarafından sevilir, O'nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar.
Bu bölüm Semerkand Yayınları - Arifler Yolunun Edepleri - S. Muhammed Saki Haşimî - Sayfa: 24- 27 den alınmıştır. ? ? ? ? : Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi! ! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php? t=130326
İnsanların dini duygularını kullanarak faydalanmak istiyorlar kuranda ve sünnette allahtan bşkasından af ve yardım dilemenin haram olduğu açıkca bldiriliyor bi tarikata bağlanmak yerine allahın emir ve yasaklarına uyarak ibadet etmek daha mantıklı zarara girmek yerine sevap kzanmak daha ii
tarikat demek mevlaya yaklaşma demek ruhunu bedenini maddi ve manevi kirlerden arındırmadır binevi huzur kapısıdır insan kendi başına mevlaya ulaşamazmı diyor gibisiniz ulaşır ulaşırda nefis en büyük düşmadır insana bazen nefsimize yeniliyoruz ama tarikatli olunca biliyosunki o yapmaya meyillendin yanlış oldunuda bildin şeyi ikikere düşünüyosun acaba? diye insanı harama yanlışa karşı eline diline bedenine benine(vs) kelepçe vurmakdır mevla dan dilerimki herkese nasip eylesin tarikate girmeyi kötü bişey deyil arkadaşlar sonuçta kendimiz için kazanç kapısı bu yol ne yaparsan elinle o gider seninle(a e o) esselamınleyküm
Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli ashabının (r.anhüm) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkca belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslam'ın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur.
Fakihler nasıl fıkıh alananda içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler.
Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve Allah rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce Allah'a bağlamaktır Temel usulü gizli, zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir.Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir
1-) Zahiri Hâller Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsak, onunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir.
2-) Batıni Hâller Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük inmet güzel kulluktur. Bu hale kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir.
Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce Allah tarafından sevilir, O'nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar.
Allah'ın sana ulaşmak istiyorum deyip gözlerinizi yaşa bogarsanız ve bunu yürekten isterseniz Allah'ın sizi gönderdiği yoldur.Bu kadar Söylüyorum kimse iftira etmesin bilmeyenler neyi bilmiş bilenlere selam olsun demiş Yunus Emre(K.S) dahada söze gerek yok.
gelin...girin...görün... başkalarının kelimeleri ile tanıyamayacağınız bir dünyayı görmeye çalışmayın..tarikat kelimesinden korkmayın.Tarik Latince'de 'yol' demektir. Tarikat bu kelimenin çoğuludur ve 'yollar' manasına gelir mezhep kelimesi Zehebe (Gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak benzemektedir tarikat tasavvuf için yol, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarikat keşfe ve ilhama dayanırken, mezhepler nakle (kitap, paygamber) dayanır.Tarikatlar da Mürşit denilen manevi önderler eşliğinde tasavvuf öğretisini uygulamaya istek duyan kişilere (talip) yolun esasları hakkında teorik ve pratik bilgi verilir. Yola giren kimseler (mürid) ve yolda ilerleyenler (salik) tasavvuf öğretisinin esaslarını yaptıkları pratiklerle (zikir, tefekkür, rabıta, murakabe, nafile ibadetler vs.) kendi derunlarında keşf ederler...hadi hintlilerin yogasını kabul eden benim kalbim temiz diyen müslümanlar...gösterin bu temizliği ve yanlı konuşmayın...araştırın öğrenin....
“Yaptığımız işlerin muhasebesini yapmalıyız. Kendi nefsimizi kandırmayalım. Allah (c.c) kalpleri biliyor. Onun rızası olmayan işte hayır yoktur. Kalbimizi nefis ve şeytana bırakmayalım. Düşman düşmana acımaz.”
“Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse yüce Allah’ın zikrini çok yapmalıdır. Allah celle celâluhû bir kulunu sevmeze onun ağzına zikrini vermez. Zikir çekmeyen Sûfi avamdır. Nakşi listesine sadece zikir çeken sûfiler yazılır. İnsan zikir çeke çeke öyle bir duruma gelir ki; attığı her adımda Allah aklına gelir. İçtiği suda Allah aklına gelir. Her şeyde Allah’ın rızasını aramaya başlar. İşte iman budur. İmanı hakikiyi zikirde bulursun. Vücut Allah demeye başladı mı artık yatarken, otururken, ayaktayken, konuşurken, her halde Allah’ın razı olup olmadığını düşünürsün. Allah’ı sürekli düşünmek: işte evliyalık budur.”
Naki AYDOĞAN, her kelimenin uydur(ukçasını) ulmuşunu yazmanız, yazdığınız metninizi yapay, kokusuz, cansız bir çiçek bahçesine döndermiş. Aklıma 'Güneş Dil Teorisi' akımının verdiği üfürükle çalışan makineleri getirdiniz :)
bu yolun buyukleri eserlerinde usullerinden bahhsederler. lakin bir yerde durur burdan otesi kal ile anlatilamaz hal ile bilinir derler. sanirim oyle. yasamak gerek
Çağ dışı örgütlenmeyi.
Canlılar doğal olarak doğar ve ölürler. Doğumla ölüm arasındaki yaşam boşluğu aslolandır. Evrende madde korunur değil mi? Doğan ölenin boşluğuna geçerek hayatını sürdür. Bu döngü doğum ölümle bir bütünsel dönüşümle olurken, anlık ve günlük yaşamsal cerayanda yiyecek ve giyecek vs. gereksinmelerle dolumlanır ve boşalımlanır. İşte bu ortamda mekanızma ne olacaktır? Akıl mı, akılsızlık mı? Akıl, elektirik devresindeki akım gibidir. Potansiyel bir boşluğun değişimini tasaruf eder. Her canlı, her kişi kişsiel yaşam devresinde yaşam boşluğunun zamansal akışıyla hatına güdümlenerek yaşar. Bu mekanızmayı konrtol eden bütünsellik meşruluk, doğal ortamda doğal kanular, maddenin fizik kanunları, canlılar rasındaki meşruluğuda, elamanları arasındaki potansiyel yaş farkının getirdiği hiyararşik durumun, yeti (akıl) sevyeleridir. Bu hiyararşik durumlar, toplumlara ifade kazandıran ülke devlet ve kendi yapısallığı içinde de sivil toplumsal karekterizeleri örgütsellikleridir. Sonuç olarak kişisel ve toplumsal akımı, bütünsel yaşam potansiyelini geçerli doğal konrtrolü, evrensel eşitliğini sağlayacak olan akılsallığın doğal akışıyladır. Bu akılsallığı (bu bilimselliği) inanç durağanlaması oalan, din ve benzeri kutsallıklarla sömümlemeye kalkılırsa eşitlik bozulur. Evrendeki madde korunumu, aktif olmayan durağan olan kutsal inanışlara önceliklenirse, tarikat hiyararşisi ülke ve devlet idaresini ele almaya kalkarsa; o tarikat meşruluğu gereği bütün toplumu kendi inancı doğrultusunda hareket etmeye kalkışacaktır. Kendi içinde, kara madde döngüsündeki haraketinde bir sorun olmaz, o toplumlar laiklik çerçevesi içinde korunuyorsa. Her durağan örgüt potansiyel gücünün doruğuna ulaşınca ülke idaresine el koyacağım derse, ortak akıl ne olacak. Temel gereksinmeler döngüsü nasıl bütünsel sağlanacak. Her inancın yiyecek ve giyecek alışkanlıklarıda farklı farklı. Bu imkansız. Ha herhangi tarikat önderleri belli bir toplumsal potansiyeli elde edince, ben değiştim diyerek ülke yönetimine aday olabilir. Ama bu eşitliğe aykırı olduğu gibi, kendi gari meşru, meşruluğunu dayatmayacağı inandırıcı olmaz. Mazallah ülke santralini patlatarak devlet denen şey ortadan toptan kalkar. Kim doldurur böyle bir boşluğu? Diasporası ve ayrılıkçı hareketi hazır olan akımlar. Dolayısıyla orta çağ zihniyeti tarikat oluşumları, diaspora gözeten akımlara, sırtlanlara bir nevi ortam yaratır. Bu yüzden tarikatların kutsal görünmleri dışsallığına kapılmamak lazım. Doğru akımsal döngü bilim ve fendir. Mustafa Kemal Atatürk'ün yoludur.
nakşibendi tarikatını yakından tanıyorum şimdiye kadar da faydası hariç bana hiç bir zararı dokunmadı herkesin kendi gözüyle görüp kulağıyla duyması gereken bazı şeyler var inanması için o yüzden vakit kayetmeden araştırın ve adıyamana menzile gidin başkalarını söylediklerinede inanmayın
herkes kendi dünya görüşüne göre sallıyo bir şeyler bir kişi görüşümü kabul etse kardır diye
ama bu görüşler kandırmasın seni sen kendin bul doğrunu ve git gör tarikatın merkezini
ŞERİFFAKİH//SEYYİDDEDE:
KUTSAL KİNDARLIK VE DİNDARLIK:
SELAM İLMİ RAHMETÜL ALEYKÜM EHL-İ BEYTTEN VESSELAM! ! !
...mümin mümine karşı dindardır.ama münkir ve münafıklara karşı kindarlığı vardır.bu doğru kindarlıktır ki,ulu,yüce,büyük rabbimiz kuran-ı nutkullahında cennet ehlinin gönlünden kini çıkaracağım demesindeki kutsal kin o münkir ve münafıklara karşı olan kindir.
...vakıa suresinde 'siz üç sınıf olursunuz? ' ayetinden kasdedilende 'mümin,münkir,münafık'tır.bu bütün semavi dinler içinde geçerlidir ki,her dinin,mezhebin,tarikatın vede siyasetin müminleri,münkirleri ve münafıkları vardır.buna görede münkir münkirler karşı dindar ama mümin ve münafıklara karşı kindardır.keza münafık da münafığa karşı dindar ve mümin ile münkire karşı kindardır.
...kutsal cemevlerimizde yani degah-ı hanedan-ı ehl-i beyttimizde dedeler ayin-i ceme şöyle başlarlar:'münkir münafık olan girmesin bu ceme? ' demekki bu yol şimdi yaşadığımız asr-ı kıyamete göre değilsede geçmişte hem teorik hemde pratikte olmak üzere 'müminlik'yoludur.yani her kim! pratikten yola çıkarak bu yolun teorisinide içine katarak küfreder ve hakarette bulunursa o kilşi ya münkir yada münafık cepheden olduğu anlaşılır.hak,muhammed,ali yolunun münkir ve münafıklarıdırlar.
...bir kişi,siyasette mümin,münkir,münafıksa,,,hiç zihninizi ve kalbinizi yormayın ve düşünce karanlığına da gark olmadan bilinki o kişi tarikattada,mezheptede dindede mümin,münkir ve münafıktır.aynı zamanda mürtedliktede öyle olmak üzere din mürtedliği olanın mezhep,tarikat ve siyaset mürtedliğide söz konusudur bizim dört kapı kırk makam:nakşilikte(şeriat/tarikat) ve bektaşilikte(marifat/hakikat) bu konularda kuranın ilmişeriat,ilmitarikat,ilmimarifet ve ilmihkikat açılımları ve atıfları vardır.bize her sır ayan olmuştur ilmiledünicavidanda dersek 'edipharabi' gibi yeridir.
...münafıklığın dört dörtlük dört alameti vardır.günümüzde her kim bu dört dörtlük dört alamete sahipse dört dörtlük münafıktır bilinmelidir.hak söylemek gerekse! ahirzamannebisinin tarif ettiğine göre o dört alamet şunlardır:'konuştumu yalan söyler_söz verdimi yerine getirmez_emanete hıyanet eder_iktidar olduğu zaman adaletten ve hakkaniyetten kaçar tıpkı muaviyenin hz.hasana yaptıkları gibi.ve 2.halife belkide buna dikkat çekerek derki:'başınıza getireceğiniz kişinin çok namaz kılıp oruç tuttuğune değilde siz onun emanete hıyanet edip etmediğine bakın.(...zira münafıklar namaz kılıp oruç tutabilirler ve kelime-i şehadet getirebilirler -münafikun,1.ayete bakınız?) '2.halife bunu o zaman söylemiş şimdi söylemiş olsaydı 'chp'li veya ergenekoncu damgası yerdi herhalde :)
...kuran 'ey iman edenler! ' diye bolca hitab ettiği için 'müminlerin' kitabıdır.evrensel akıl ve ahlak anayasasıdır ki tüm beşeri alem bu anayasayı esas alacaktır o büyük imam muhammed mehdi hz.ulul-emrin zuhurundan sonra.hz.meryem oğlu hz.isa incil-i şerifinde derki:'biz dünyanın sonlarında herkesi kendi şeriatıyla yargılayacağız? ' buna göre adaletsizlik yapanlar kutsal şeriata saygısızlık etmiş olurlar hz.mehdide hz.mesihte dört kitap dört mürsel kısas a kısasçı ve dört kapı kırk makam kutsal şeriatçıdırlar.
...sonsöz:
'GERÇEKLER ACIDIR AMA MÜMİNLER İÇİN DEĞİL! ! ! MÜNKİR VE MÜNAFIKLAR İÇİN ACIDIR.GERÇEĞE HU 'ALLAH/ALLAH' HU GERÇEĞE? '
Nakşibendi Tarikatına girmek isteyen arkadaşım, eğer o kadar çok istiyorsan girmek, nacizane tavsiyem şudur:
zamanında tarikatlar haktı, zamanla azaldı, günümüzde yok denilebilir belki...Nakşibendi Tarikatı şimdilerde dahi milyonlarca müride sahip, aynı tarikat bir yerden sonra kollara ayrılıp her biri ayrı şeyh ile idare edilir olmuş durumda, Türkiyedeki Nahşibendi tarikatı Halidiye kolunda devam eder, Yani Mevlana Halidi Bağdadi hz. mücediddir, sonra onun halifeleri dört biryana dağılmış bu kutlu görevi devam ettirmişlerdir. uzunca anlatılr bu, lakin tavsiyeme devam edeersem, işte bu halidi kolundan yetişen ve benimde şeyhim olan Esseyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri bu yolun son tesbih tanesidir, 1943 yılında vefat etmişlerdir kabri Ankara Keçiörene bağlı Bağlum kabristanındadır, ben derim ki bir kere git, muhakkak faydasını görecek yolun açılacaktır zira tecrübeyle sabittir, duaların geri döndüğü görülmüş şey değildir... Allah şefaatlerine nail etsin
Mevcut durumlar düşmeye başladığında yükselen varlık.
Ben de bu yola girmek istıyorum ankarda yaşıyorum ancak bana yardımcı olacak birilerini bulamıyorum.. Sizlerden yardım istiyıyorum Allah rıxası için bana yardımcı olun...
Şu Belli Olmaktadır…
Yâhu! .. Eğer Müslüman iseniz, bunun bir kitabı, bir ana-yasası vardır. Alır okursunuz. Anlar veyâ anlamaz, inanır veyâ inanmaz, kabûl eder veyâ etmezsiniz. Burası size kalmış bir husustur. Ancak… Eğer inanmış ve kabûl etmişseniz, Kur’an’da olmayanın da peşinden gitmeyiniz! İslâm birdir; basit ve yalındır. Çeşitlemesi yok, yorumu yoktur, başka yolu (tarîkatı) da yoktur! O’ndan ve ana yoldan ayrılmayınız!
Dünyâya bakın! Aslında bir olan İslâm, sözde O’na hizmet eden bâzı kafalar yüzünden bin-bir parçaya bölünmüştür. Neredeyse her yerde başka bir doktrindir. Bir din, eğer Allah gibi bir varlık tarafından gönderilmişse, “iki kere iki” gibidir! Yâni… Her yerde ve her zaman “dört” eder! ”
Aaaah Atatürk, Ahhh! ! ! Şu belli olmaktadır ki, onca zorluğu aştıktan sonra bile eksik bir şeyler daha kalmışmış meğer!
Mete Esin
Allah vardır 32 farz vardır Kuran vardır öğretiçisi Hz peygamber vardır
gerisi çok tehlikedir!
tarikatlar müslümanları birleştirmek içindir. kuran yolunda yol göstericidirler. birine katılmakta fayda vardır.
yollardan biri imiş..
bi arkadasım kuranı kerimde ölene kadar nakşibendi devam edecek.....diye bir ayeti kerime oldugunu söylüyor ama arastırdıgım kadarıyla kuranda tarikatlere dair ayet yoktur.Bu konuda beni bilgilendirirseniz cok sevinirim
bu ve benzeri yollar insanları sürüleştirmekten başka bir sonuç doğurmaz.hangi maskeyi takıp hangi takiyeyi yaparsanız yapın çıplak gerçek budur.
Allah'a yakın olmak,bağlılık,rabıta ve cehennemden kurtuluş demektir.
Nakşibendi tarikatı,en sağlam istikamettir.Yolu,sohbettir.Bulanlara ne mutlu.Sırlarla doludur.Manevi sofralardan tatmak isteyenler için sonsuz bir hazinedir.Amma zakirin gayreti şarttır.Bu yolda seyr-i sülük edenler,hem kendine hem Hakka yürürler.Yürümek isteyeni yürütürler,koştururlar,kanatlandırırlar :)
Nakşilik Nedir?
Nakşibendi terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 taihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir.
NAKŞİBENDİLİK NEDİR?
Nakşibendi terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 taihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir. Onun adına nispet edilerek Nakşibendilik diye anılmaktadır.
Bu terbiye yolu ve usûlü, Şahı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usul, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usul ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddıka (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbetir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır.
Hz. Ebu Bekir Sıddıktan (r.a.) sonra bu yola Sıddıkiyye ismi verildi. Hz. Beyazidi Bistamîye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra Tayfûriyye ismi verildi. Tayfir, Beyazidi Bistami'nin bir diğer adıdır. Hace Abdulhalik Gücdevani Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, Hâcegâniyye ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdâdiden sonra Nakşibendî Hâlidiyye ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yagın olan kol Halidiyye koludur. Bu yol, günümüzde ŞahI Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle Nakşibendîlik şeklinde anılmaktadır.
? ? ? ? : Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi! ! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php? t=130326
Nakşibend, nakş ile bend kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır ancak isim gibi meşhur olmuştur.
Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hale getirmek, mühür gibi kazımaktır.
Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. isim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir.
Kalbe zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendi denmiştir.
Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. İnsanı terbiye için kurulmuştur. Tarikatlar terbiye için tercih ettikleri usullere ve zikirlere göre farklı adlarla anılmışlardır. Tasavvufun kaynağı, doğunun felsefesi, batının batıl dinleri değil, Kur'an ve sünnettir.
Bütün manevi terbiye yollarına kısaca tasavvuf denir.
Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli ashabının (r.anhüm) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkca belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslamın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur.
Fakihler nasıl fıkıh alananda içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler.
Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce a bağlamaktır Temel usulü gizli, zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir.Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir:
1) Zahiri Hâller: Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsakonunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir.2) Batıni Hâller: Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük inmet güzel kulluktur. Bu hale kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir.
Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce tarafından sevilir, O'nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar.
Bu bölüm Semerkand Yayınları - Arifler Yolunun Edepleri - S. Muhammed Saki Haşimî - Sayfa: 24- 27 den alınmıştır.
? ? ? ? : Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi! ! http://www.tevbe.org/forum//showthread.php? t=130326
İnsanların dini duygularını kullanarak faydalanmak istiyorlar kuranda ve sünnette allahtan bşkasından af ve yardım dilemenin haram olduğu açıkca bldiriliyor bi tarikata bağlanmak yerine allahın emir ve yasaklarına uyarak ibadet etmek daha mantıklı zarara girmek yerine sevap kzanmak daha ii
tarikat demek mevlaya yaklaşma demek ruhunu bedenini maddi ve manevi kirlerden arındırmadır binevi huzur kapısıdır insan kendi başına mevlaya ulaşamazmı diyor gibisiniz ulaşır ulaşırda nefis en büyük düşmadır insana bazen nefsimize yeniliyoruz ama tarikatli olunca biliyosunki o yapmaya meyillendin yanlış oldunuda bildin şeyi ikikere düşünüyosun acaba? diye insanı harama yanlışa karşı eline diline bedenine benine(vs) kelepçe vurmakdır mevla dan dilerimki herkese nasip eylesin tarikate girmeyi kötü bişey deyil arkadaşlar sonuçta kendimiz için kazanç kapısı bu yol ne yaparsan elinle o gider seninle(a e o) esselamınleyküm
müslüman ve imanı olan herkesin yolu birdir.
bunu guruplar yok tarıkatlar sacmalık öğrenmek istiyosan kuranını oku kimsenin hocaya hacıya ihtiyacı yok
Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli ashabının (r.anhüm) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkca belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslam'ın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur.
Fakihler nasıl fıkıh alananda içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler.
Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve Allah rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce Allah'a bağlamaktır Temel usulü gizli, zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir.Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir
1-) Zahiri Hâller Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsak, onunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir.
2-) Batıni Hâller Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük inmet güzel kulluktur. Bu hale kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir.
Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce Allah tarafından sevilir, O'nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar.
Allah'ın sana ulaşmak istiyorum deyip gözlerinizi yaşa bogarsanız ve bunu yürekten isterseniz Allah'ın sizi gönderdiği yoldur.Bu kadar Söylüyorum kimse iftira etmesin bilmeyenler neyi bilmiş bilenlere selam olsun demiş Yunus Emre(K.S) dahada söze gerek yok.
bir gün bir tarikata girmeyi düşünürsem nakşibendi tarikatı olur bu
Allah'ın gölgesinde yaşayıpta kendi gölgeniz zannetmeyin! ..
nahşibendi adıyamana bağlı öğle bağlıysa bende katılmak isterim kastamonudan msn adresim var sitede ben gercekten katılmak istiyorum
gelin...girin...görün...
başkalarının kelimeleri ile tanıyamayacağınız bir dünyayı görmeye çalışmayın..tarikat kelimesinden korkmayın.Tarik Latince'de 'yol' demektir. Tarikat bu kelimenin çoğuludur ve 'yollar' manasına gelir mezhep kelimesi Zehebe (Gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak benzemektedir tarikat tasavvuf için yol, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarikat keşfe ve ilhama dayanırken, mezhepler nakle (kitap, paygamber) dayanır.Tarikatlar da Mürşit denilen manevi önderler eşliğinde tasavvuf öğretisini uygulamaya istek duyan kişilere (talip) yolun esasları hakkında teorik ve pratik bilgi verilir. Yola giren kimseler (mürid) ve yolda ilerleyenler (salik) tasavvuf öğretisinin esaslarını yaptıkları pratiklerle (zikir, tefekkür, rabıta, murakabe, nafile ibadetler vs.) kendi derunlarında keşf ederler...hadi hintlilerin yogasını kabul eden benim kalbim temiz diyen müslümanlar...gösterin bu temizliği ve yanlı konuşmayın...araştırın öğrenin....
Hakkani erleriyiz Allah Allah Şeyh Nazım mürşidimiz Elhamdülillah...
Vukuf-i Zamani (Yaşadığın anın farkında ol)
“Yaptığımız işlerin muhasebesini yapmalıyız. Kendi nefsimizi kandırmayalım. Allah (c.c) kalpleri biliyor. Onun rızası olmayan işte hayır yoktur. Kalbimizi nefis ve şeytana bırakmayalım. Düşman düşmana acımaz.”
“Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse yüce Allah’ın zikrini çok yapmalıdır. Allah celle celâluhû bir kulunu sevmeze onun ağzına zikrini vermez. Zikir çekmeyen Sûfi avamdır. Nakşi listesine sadece zikir çeken sûfiler yazılır.
İnsan zikir çeke çeke öyle bir duruma gelir ki; attığı her adımda Allah aklına gelir. İçtiği suda Allah aklına gelir. Her şeyde Allah’ın rızasını aramaya başlar. İşte iman budur. İmanı hakikiyi zikirde bulursun. Vücut Allah demeye başladı mı artık yatarken, otururken, ayaktayken, konuşurken, her halde Allah’ın razı olup olmadığını düşünürsün. Allah’ı sürekli düşünmek: işte evliyalık budur.”
Gavs-ı Sâni (Kudduse sııruh)
SEYDA O 'DUR
Bilvanis'de bir yiğit var,
Arslan oğlu arslan o'dur!
Ahir zamanda bulunmaz,
İlmi ile Amil o'dur..
Menzili çok yola çıktık,
Varıp nasibimiz aldık.
'Sarp yokuşu' nedir bildik,
Son menzilin Piri o'dur..
Haddimizi bildirdiler,
Nefsimizi eğdirdiler,
Gönlümüzü doldurdular,
Taliplere Mürşid o'dur.
Hüseynidir o mübarek,
Ehl-i beyttir o'na örnek,
Ali ashab; bağ-ı çiçek,
Güller deren, Seyyid o'dur.
Gavs-ı Kasrevi torunu,
Gavs'ul Azam'ın oğulu,
Şah-ı Urfa'nın yolunu,
Takib eden Seyda o'dur.
Resulullah aşkı ile
Kur'an ile sünnet ile
Azimetle gayret ile,
Sadıklara Rehber o'dur.
Şeriatın kaynağından,
Kur'an sünnet ışığından,
Alimlerin ocağından,
Dersler veren Alim o'dur.
Allah için sevenlere,
Nakşibendi gönüllere,
Aşık olan müridlere,
Muktedir Evliya o'dur.
Vird,rabıta bilenlere,
Bid'atlardan kaçanlara,
Hatmesini yapanlara,
Teveccüh eden Şeyh o'dur.
Ümmete darbe vuruldu,
Zulm ile zillet soruldu,
Şura-ı Azam kuruldu,
Velilere İmam o'dur.
Abidlerin sığınığadır,
Kamillerin kaynağıdır,
Cehd ehlinin bayrağıdır,
Gönüllerde, Sultan o'dur.
Allah'ın gayretli kulu,
Rasullullah ümmetidir.
Ehl-i beytin o nurunu,
Gösteren bir Fakih o'dur.
Eskişehir /Sivrihisar/Buhara köyünde muhkim
Seyyid Fevzeddin Hz İthaf edilmiştir...
11/09/2009 Üsküdarlı Talib...