Çevrenize şöyle bir bakıverin. Kan nehir gibi akıyor. Hem de neşe ile! Şampanya gibi. En zarif kan dökücülerin hemen hepsi en uygar beyefendiler deniyor. İsimlerinin bilinmemesi çokça olmalarındandır. (Fyodor Dostoyevsky)
Bir düşünür; ‘’Ölüme bu korkunç görünümü getiren hekimlerle papazlardır!’’ der. Onu hayalimizin korkunçlaştırdığı dehşetlerden soyarak incelemeliyiz. Kendisinden önce can çekişme acılarından ölüm sorumlu değildir. Bütün hastalıklar gibi bu son işkenceler de hayata aittir. Ölüme yenilmemek için sırnaşıp duruverir. Bizi dehşete düşüren işte bu didişmenin seyredilmesidir. Can çekilince acılar birden kesiliverir. Ondan ötede bir şey yok. Bazı çaresiz olaylarda acı çekenleri kurtarmak için öldürmek istemiyorlar mı? Ölümün gerektiğinde kurtarıcı bir kuvvet olarak başvurulduğunu görüyoruz. (Hüseyin Rahmi Gürpınar-Hayat ve ölüm)
Belirsizlik insanın en doğal durumudur. Ama insan bu belirsizliğin içinde alan yaratmak yerine başkalarına sığınır. Bu bir tür kaçıştır. (Soren Kierkegaard-Ya ya da)
Rahatlamanın birinci şartı, hiçbir şeyi kişisel algılamamaktır. Herkes kendi zihninde olup bitenlere göre eyler, kendi savaşını verir, kendini suçlar, cezalandırır ya da ödüllendirir. Etraftakiler o an sadece sahneyi renklendiren görüntülerden ibarettir.
‘’Bu iskemle üzerine oturanı aptala çevirir.’’ şeklinde bir inanış ortaya atılsa ve bu inanışı ortaya atanlar hakikaten o iskemleye hiç oturmasa, sonraki nesiller o iskemlenin oturanı aptala çevireceğine yönelik bir inanış geliştirirler. Kısa süre sonra o iskemle ile ilgili kabuslar görenler bile olur. Kimisi o lanetli iskemleyi yok etmek isteyecek, kimisi de o iskemleye dokunmanın çok daha büyük bir lanet getireceğine inanacaktır. İşte insanlık tarihi bu tarz inançlarla gelmiştir günümüzde. Yalana inanırsak, yalancılar tarafından felaketlere sürükleniriz. Büyük savaşlar bile bu yalanlalarla, bu kötülemelerle başlar. (Don Miguel Ruiz)
Hegel, Kant’ın diyalektik hakkındaki görüşlerine katılıyordu ancak onları eksik buluyordu. Bu yüzden diyalektiği, değişimin kendi iç çelişkileriyle açıklayan bir kavram haline getirdi. Böylece söylemsel diyalektiğin yerini doğal süreç diyalektiği aldı. Hegelci diyalektik aslında Herakleitos’un karşıtların birliği ilkesine dayanır.
En uzak durduğunuz, en korktuğunuz, aklınıza ya da ruhunuza en itici gelen, bazen de en görmezden geldiğiniz şeyler, aslında hayat kitabının üniteleridir.
İçsel çatışmalar dönüştürücü, geliştiricidir. Onları doğru yorumladığınız takdirde... 21.asırda bu kadar yıkım, bu kadar zulüm ve bu kadar çaresizliğin tekrar tekrar yaşanması onları nasıl işleyeceğini bilememiş benliklerden ötürüdür.
Hangi filozof hakikat budur diyerek nokta koymuştur ki arayışına! Koymamıştır. Dememiştir. Böyle bir güce, böyle bir yetiye sahip olmamıştır. Bedenen ve zihnen müsait değildir belki de insan hakikati bütünüyle yutmaya, içinde tutmaya, içinden dışarı çıkarmaya! Ama bizi çağırır filozof. Özellikle çağırır. Mutluluk ve zevk-i sefa diyarına olmasa da hakikate yolculuğa!
Kişi kendi parasını harcıyorsa fiyat da önemlidir kalite de. Başkasının parasını kendisi için harcıyorsa fiyat önemli değildir. Kalite ise önemlidir. Kendi parasını başkası için harcıyorsa fiyat önemlidir. Kalite önem taşımaz. Başkasının parasını başkası için harcıyorsa fiyat da kalite de önemli değildir. (Milton Friedman)
Hiçbir şey önceden düşündüğümüz gibi olmuyor. Hatta düşünmediğimiz gibi de olmuyor. Sadece oluyor. Hayatla birlikte akabiliyor isek ne ala! Yoksa şaşırıp kalıyoruz. Bir atık, bir safra gibi bizi bir kenara atıp geçiyor. Şaşmaz bir kararlılıkla kendi yolunu izliyor. Başka birinin hayatını yaşıyor hissi kalıyor bizde sadece. (Saba Altınsay-Faili malum)
Savaş iki farklı tarafın birbirini imha etme çabası değil, birbirine kendi iradesini kabul ettirme çabasıdır. Savaş organize bir çatışmadır. Meseleye şer ekseninden bakarsanız, yani taraflardan birine iyi diğerine kötü, birine haklı diğerine haksız derseniz o savaş bitmez. Bir kısır döngüye girilir. (Carl Schmitt)
İtalya, yaratıcı zekanın kudret ve azametini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Gelgelelim İtalya’nın hemen karşısında yer alan Korsika adası ise ilk çağların basitliği içinde kalmış, bu çerçevenin dışına çıkamamıştır. İnsan bu adada, bu adanın kaba yapılı evlerinde aile kavgalarına, kıskançlıklara, geçimsizliklere rastlayamaz. Bu evlerde hayat sanki donmuş kalmıştır. Bu adada ben bir ay boyunca sanki dünyanın sonundaymışım gibi bir hisse kapılmıştım. (Guy De Maupassant-Mutluluk)
Çeşitli konularda doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek insanı yanıltabilir. Bilgiye ulaşmanın ilk adımı kişinin bilgisizliğini kabul etmesidir. Bu bir bilgelik göstergesidir çünkü cehaletini kabul eden kişi öğrenmeye ve araştırmaya açık hale gelir. Cehaleti kabul etmek bilgiye ulaşmanın ön koşuludur. Bir şey bilmediğini kabul eden kişi gerçek bilginin peşine daha rahat düşer. (Platon)
Saatlerce bekledim şu seyredeceğim anı! Gözden ırak mahzeninde demir kasalarımı! Şükürler olsun altıncı kasaya! Bugünkü henüz tepeleme dolmadı. Bir avuç daha atacağım yeni altınlarımdan. Az gibi geliyor ama servet dediğin azar azar birikir. Bir gün çarın biri avuç avuç toprak yığılsın buyurmuş da çok geçmeden bir tepe yükseltmiş başını! Anlaşılan göz zevkini okşuyormuş çarın bakmak ışıklı çadırlar giymiş vadiye. Telaşlı gemilerle kıpır kıpır denize. Ben de avuç avuç taşıdım bu mahzene topladığım vergiyi! Burada yükselttim tepemi. Ve bakıyorum engin ülkeme. Ne kaldi buyruğuma girmeyen demir pençemin altına? Canım çekerse saraylar yükselir bir anda. Orman perileri dans eder eşsiz bahçelerinde. İlham perileri gözüme girme yarışındadır. Deha vazgeçer özgürlüğünden. Buyruğumdadır namusla durmak bilmeyen emek. Büzülürler köşeye, ödüllendirilmeyi beklerler. Bir ıslığımla kana bulanmış suç, ürkekçe sokulacak yanıma, elimi yalayacak, gözlerime bakacaktır. Benim buyruğumda hepsi, bense hiçbirinin. (Aleksandr Sergeyeviç Puşkin- Pinti şövalye)
İhtirasın en büyük kötülüğü nankör olmasıdır. Devlette görev alanlar ne kadar kişiyi geride bıraktıklarını değil de kimlerin gerisinde kaldıklarını göz önünde tutarlar hep. Çok yükseğe çıkanları daha yukarılara çıkmayı teşvik eden çoğunlukla kıskançlıktır. Önlerinde bir tek kişinin bulunmasının verdiği acı, binlerce kişiyi geride bırakmış olmanın sevincini gölgeleyiverir. (Seneca-Ahlak mektupları)
Hazımsızlığın sebebi vasıfsızlıktır. Yaratmaya değil kazanmaya odaklı olmak, çevreyi incelemeden sadece küpünü doldurmaktır mesele. Vermeden almak soysuzluktur. Döngüyü bozmak ve hayatı lehine çevirmeye çalışmak sığ zihinlerin tek amacıdır.
Az gelişmiş topluluklarda siyasetçinin çözme sözü vererek başa geldiği sorunlar, aslında onun tüm siyasetini üzerine inşa ettiği bir temel taşıdır. Siyasetçi varlığını bu sorunlara borçludur. Özellikle cahil ve kötü niyetli siyasetçiler, bu sorunları çözüme kavuşturmayı kendi zararlarına çalışmak ve sorunun yarattığı kamuoyunu kaybetmek olarak algılarlar.
Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanacağı bir Everest’i muhakkak vardır demişti Nasuh Mahruki. Şiiri, sanatı, duyguyu, aşkı, değişimi, güzelliği kendine Everest yapmış şairlerin uğrak yeridir Antoloji.
Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim cenaze alaylarıya, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç haldir. Çocuklar bile sevdiklerini maske takmış görünce korkarlar. (Montaigne-Ölüm)
Bir maddiyatçı ile bir maneviyatçı sodyum klorür minerali için aynı tarifi yaparlar. Ancak insanın tarifinde anlaşamazlar. İnsanlık kendini tanımak için büyük bir gayret göstermiştir. Bilgin, filozof, şair ve mistiklerin gözlemlerinden oluşan bir hazine sahibi olmamıza rağmen insan hakkındaki görüşlerimiz bazı görünüş ve parçalardan ibarettir. Bu parçalar da bizim metotlarımızla bir araya getirilmiştir. Her birimiz bir hayaletler alayından başka bir şey değiliz. Bilinmez gerçek de bu hayaletler arasında yürüyor. (Alexis Carrel- İnsan denen meçhul)
İnsan öyle karışıktır ki insanlar, insanı kendi oluşturdukları insan tasarımlarına indirgeyememektedir.
Çevrenize şöyle bir bakıverin. Kan nehir gibi akıyor. Hem de neşe ile! Şampanya gibi. En zarif kan dökücülerin hemen hepsi en uygar beyefendiler deniyor. İsimlerinin bilinmemesi çokça olmalarındandır. (Fyodor Dostoyevsky)
Bir düşünür; ‘’Ölüme bu korkunç görünümü getiren hekimlerle papazlardır!’’ der. Onu hayalimizin korkunçlaştırdığı dehşetlerden soyarak incelemeliyiz. Kendisinden önce can çekişme acılarından ölüm sorumlu değildir. Bütün hastalıklar gibi bu son işkenceler de hayata aittir. Ölüme yenilmemek için sırnaşıp duruverir. Bizi dehşete düşüren işte bu didişmenin seyredilmesidir. Can çekilince acılar birden kesiliverir. Ondan ötede bir şey yok. Bazı çaresiz olaylarda acı çekenleri kurtarmak için öldürmek istemiyorlar mı? Ölümün gerektiğinde kurtarıcı bir kuvvet olarak başvurulduğunu görüyoruz. (Hüseyin Rahmi Gürpınar-Hayat ve ölüm)
Belirsizlik insanın en doğal durumudur. Ama insan bu belirsizliğin içinde alan yaratmak yerine başkalarına sığınır. Bu bir tür kaçıştır. (Soren Kierkegaard-Ya ya da)
Rahatlamanın birinci şartı, hiçbir şeyi kişisel algılamamaktır. Herkes kendi zihninde olup bitenlere göre eyler, kendi savaşını verir, kendini suçlar, cezalandırır ya da ödüllendirir. Etraftakiler o an sadece sahneyi renklendiren görüntülerden ibarettir.
‘’Bu iskemle üzerine oturanı aptala çevirir.’’ şeklinde bir inanış ortaya atılsa ve bu inanışı ortaya atanlar hakikaten o iskemleye hiç oturmasa, sonraki nesiller o iskemlenin oturanı aptala çevireceğine yönelik bir inanış geliştirirler. Kısa süre sonra o iskemle ile ilgili kabuslar görenler bile olur. Kimisi o lanetli iskemleyi yok etmek isteyecek, kimisi de o iskemleye dokunmanın çok daha büyük bir lanet getireceğine inanacaktır. İşte insanlık tarihi bu tarz inançlarla gelmiştir günümüzde. Yalana inanırsak, yalancılar tarafından felaketlere sürükleniriz. Büyük savaşlar bile bu yalanlalarla, bu kötülemelerle başlar. (Don Miguel Ruiz)
Kurtuluşun failini dışarıda arayanlar, kulluk etmeye mahkumdurlar. Özgürlük de mutluluk gibi içeride bulunan gücün, güneşin, ışığın yansımalarıdır.
Hegel, Kant’ın diyalektik hakkındaki görüşlerine katılıyordu ancak onları eksik buluyordu. Bu yüzden diyalektiği, değişimin kendi iç çelişkileriyle açıklayan bir kavram haline getirdi. Böylece söylemsel diyalektiğin yerini doğal süreç diyalektiği aldı. Hegelci diyalektik aslında Herakleitos’un karşıtların birliği ilkesine dayanır.
Ne düşündüğümüz sorusuyla o denli meşgulüzdür ki bilinçaltımızın bizim hakkımızda ne düşündüğünü sormayı tamamen unutmuşuzdur. (Carl Gustav Jung)
En uzak durduğunuz, en korktuğunuz, aklınıza ya da ruhunuza en itici gelen, bazen de en görmezden geldiğiniz şeyler, aslında hayat kitabının üniteleridir.
İçsel çatışmalar dönüştürücü, geliştiricidir. Onları doğru yorumladığınız takdirde... 21.asırda bu kadar yıkım, bu kadar zulüm ve bu kadar çaresizliğin tekrar tekrar yaşanması onları nasıl işleyeceğini bilememiş benliklerden ötürüdür.
Nasıl zarar verdiğini, nasıl yıktığını anlamamış bilinçsiz varlık, nasıl kurtaracağını, nasıl tamir edeceğini anlamış bilinçli bir varlığa evrilemez.
Mal, ömrün huzur ve asayişi içindir. Ömür, mal cem eylemek için değildir.(Sadi Şirazi)
Hangi filozof hakikat budur diyerek nokta koymuştur ki arayışına! Koymamıştır. Dememiştir. Böyle bir güce, böyle bir yetiye sahip olmamıştır. Bedenen ve zihnen müsait değildir belki de insan hakikati bütünüyle yutmaya, içinde tutmaya, içinden dışarı çıkarmaya! Ama bizi çağırır filozof. Özellikle çağırır. Mutluluk ve zevk-i sefa diyarına olmasa da hakikate yolculuğa!
Kişi kendi parasını harcıyorsa fiyat da önemlidir kalite de. Başkasının parasını kendisi için harcıyorsa fiyat önemli değildir. Kalite ise önemlidir. Kendi parasını başkası için harcıyorsa fiyat önemlidir. Kalite önem taşımaz. Başkasının parasını başkası için harcıyorsa fiyat da kalite de önemli değildir. (Milton Friedman)
Hiçbir şey önceden düşündüğümüz gibi olmuyor. Hatta düşünmediğimiz gibi de olmuyor. Sadece oluyor. Hayatla birlikte akabiliyor isek ne ala! Yoksa şaşırıp kalıyoruz. Bir atık, bir safra gibi bizi bir kenara atıp geçiyor. Şaşmaz bir kararlılıkla kendi yolunu izliyor. Başka birinin hayatını yaşıyor hissi kalıyor bizde sadece. (Saba Altınsay-Faili malum)
Savaş iki farklı tarafın birbirini imha etme çabası değil, birbirine kendi iradesini kabul ettirme çabasıdır. Savaş organize bir çatışmadır. Meseleye şer ekseninden bakarsanız, yani taraflardan birine iyi diğerine kötü, birine haklı diğerine haksız derseniz o savaş bitmez. Bir kısır döngüye girilir. (Carl Schmitt)
İtalya, yaratıcı zekanın kudret ve azametini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Gelgelelim İtalya’nın hemen karşısında yer alan Korsika adası ise ilk çağların basitliği içinde kalmış, bu çerçevenin dışına çıkamamıştır. İnsan bu adada, bu adanın kaba yapılı evlerinde aile kavgalarına, kıskançlıklara, geçimsizliklere rastlayamaz. Bu evlerde hayat sanki donmuş kalmıştır. Bu adada ben bir ay boyunca sanki dünyanın sonundaymışım gibi bir hisse kapılmıştım. (Guy De Maupassant-Mutluluk)
Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter. (Franz Kafka-Dönüşüm)
Çeşitli konularda doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek insanı yanıltabilir. Bilgiye ulaşmanın ilk adımı kişinin bilgisizliğini kabul etmesidir. Bu bir bilgelik göstergesidir çünkü cehaletini kabul eden kişi öğrenmeye ve araştırmaya açık hale gelir. Cehaleti kabul etmek bilgiye ulaşmanın ön koşuludur. Bir şey bilmediğini kabul eden kişi gerçek bilginin peşine daha rahat düşer. (Platon)
Çatışma, toplumsal çıkarla bireysel çıkarın çelişmesi sonucu ortaya çıkar. (Spinoza)
Saatlerce bekledim şu seyredeceğim anı! Gözden ırak mahzeninde demir kasalarımı! Şükürler olsun altıncı kasaya! Bugünkü henüz tepeleme dolmadı. Bir avuç daha atacağım yeni altınlarımdan. Az gibi geliyor ama servet dediğin azar azar birikir. Bir gün çarın biri avuç avuç toprak yığılsın buyurmuş da çok geçmeden bir tepe yükseltmiş başını! Anlaşılan göz zevkini okşuyormuş çarın bakmak ışıklı çadırlar giymiş vadiye. Telaşlı gemilerle kıpır kıpır denize. Ben de avuç avuç taşıdım bu mahzene topladığım vergiyi! Burada yükselttim tepemi. Ve bakıyorum engin ülkeme. Ne kaldi buyruğuma girmeyen demir pençemin altına? Canım çekerse saraylar yükselir bir anda. Orman perileri dans eder eşsiz bahçelerinde. İlham perileri gözüme girme yarışındadır. Deha vazgeçer özgürlüğünden. Buyruğumdadır namusla durmak bilmeyen emek. Büzülürler köşeye, ödüllendirilmeyi beklerler. Bir ıslığımla kana bulanmış suç, ürkekçe sokulacak yanıma, elimi yalayacak, gözlerime bakacaktır. Benim buyruğumda hepsi, bense hiçbirinin. (Aleksandr Sergeyeviç Puşkin- Pinti şövalye)
Timur'un fili var adeta sırtımızda. Bakamıyoruz, yetişemiyoruz.
İhtirasın en büyük kötülüğü nankör olmasıdır. Devlette görev alanlar ne kadar kişiyi geride bıraktıklarını değil de kimlerin gerisinde kaldıklarını göz önünde tutarlar hep. Çok yükseğe çıkanları daha yukarılara çıkmayı teşvik eden çoğunlukla kıskançlıktır. Önlerinde bir tek kişinin bulunmasının verdiği acı, binlerce kişiyi geride bırakmış olmanın sevincini gölgeleyiverir. (Seneca-Ahlak mektupları)
Hazımsızlığın sebebi vasıfsızlıktır. Yaratmaya değil kazanmaya odaklı olmak, çevreyi incelemeden sadece küpünü doldurmaktır mesele. Vermeden almak soysuzluktur. Döngüyü bozmak ve hayatı lehine çevirmeye çalışmak sığ zihinlerin tek amacıdır.
Mantık bahçenin çitidir. Fizik bahçedeki ağaçtır. Etik de ağaçtaki meyvedir. Amaç meyveye ulaşmaktır. Meyve de insanların ahlakının düzgün olmasıdır.
Az gelişmiş topluluklarda siyasetçinin çözme sözü vererek başa geldiği sorunlar, aslında onun tüm siyasetini üzerine inşa ettiği bir temel taşıdır. Siyasetçi varlığını bu sorunlara borçludur. Özellikle cahil ve kötü niyetli siyasetçiler, bu sorunları çözüme kavuşturmayı kendi zararlarına çalışmak ve sorunun yarattığı kamuoyunu kaybetmek olarak algılarlar.
Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanacağı bir Everest’i muhakkak vardır demişti Nasuh Mahruki. Şiiri, sanatı, duyguyu, aşkı, değişimi, güzelliği kendine Everest yapmış şairlerin uğrak yeridir Antoloji.
Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim cenaze alaylarıya, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç haldir. Çocuklar bile sevdiklerini maske takmış görünce korkarlar. (Montaigne-Ölüm)
Bir maddiyatçı ile bir maneviyatçı sodyum klorür minerali için aynı tarifi yaparlar. Ancak insanın tarifinde anlaşamazlar. İnsanlık kendini tanımak için büyük bir gayret göstermiştir. Bilgin, filozof, şair ve mistiklerin gözlemlerinden oluşan bir hazine sahibi olmamıza rağmen insan hakkındaki görüşlerimiz bazı görünüş ve parçalardan ibarettir. Bu parçalar da bizim metotlarımızla bir araya getirilmiştir. Her birimiz bir hayaletler alayından başka bir şey değiliz. Bilinmez gerçek de bu hayaletler arasında yürüyor. (Alexis Carrel- İnsan denen meçhul)