"Gelişin ne hoştu,tam da sevgilerden umudu kesmişken yüreğim Bir kaçışmıydı sana gelişim yoksa bir yol mu vardı beni sana getiren,rüzgarın ve yıldızların tarif ettiği Geceleri içtiğim yakutun ekşimsi tadında,acı bir çığlık gibiydi denizi bırakışım,acı ve ekşinin karışımında dağlara kaçışım Dönüşüm ne hoştu,rüzgarın tenime çarpan ılık sesinde,sevi hacizleriyle yıpranan aşk kelimesini unutan sözlerimde Rüzgarın şarkısını duyduk,gökyüzünün dağlarla öpüşmesini gördük,bin ışık saçan buğulu gözlerinde
Öyle bir baktıki gözlerin gözlerime,içinden içime akan denizin tuzlu yeşil renginde,bakışların hayat,gülümsemen nefesti soluğunu kaybetmiş bedenimde Bir doğuşmuydu sana gelişim, içimde ölen çocuğun hayat sesinde yoksa türkülerin bilmediğim notalarımıydı,dağların eteği,denizlerin çok ötesinde Gün batımında güneşin veda valsinde Gelişin ne hoştu,rüzgarın yüzüme çarpan ılık sesinde,kendinden bir haber özünü kaybetmiş ölüm gibi sağır özlerimde Yıldızların kaymasını umduk,rüzgarın şarkısını duyduk,bin ışık saçan buğulu gözlerinde
Yorulmuştu adamın bacakları yönü olmayan anlamsız yolculuklardan,bekliyordu kadın içinde geleceklerin ya da gideceklerin kaygısı olmadan Bir oluşmuydu sana gelişim,ruhumda var olmayı bekleyen düzensiz mısraların şiirinde yoksa perilerin mis kokulu çiçeğimiydi cennet çocuklarının dillerindeki masalların birinde Kutup yıldızının dolunayı sımsıcak öpüşünde Sevişin ne hoştu,rüzgarın tenime çarpan ılık sesinde,içimizde yanan kor ateşin umut dolu,sıcak közlerinde Dağların yanlız yüzünde aşkı bulduk,rüzgarın sesini duyduk,yağmur gibi küçücük ellerinde,bin ışık saçan buğulu gözlerinde....."
Talebenin yiyip içmesi, elbiseleri, bütün masrafları hep bana aitti. Bir gün ders veriyordum, kapı açıktı, içeri gayet temiz giyinmiş bir bey geldi.
Selam verdi ve dersi dinledi, Ders sonunda yanıma gelip, (Efendim, kaç talebeniz var? Hangi kitapları okutuyorsunuz? Hangi kitaplara ihtiyacınız var?) diye sordu.
Ben de lazım olan birçok kitap ismi verdim, Hepsini teker teker not aldı. Eğitimle ilgili bütün ihtiyaçlarımı deftere yazdı.
Biraz sonra veda edip gitti, Konuşması gayet nazik, elbisesi gayet muntazam ve temiz olduğundan, bunun bir İstanbul beyefendisi olduğunu anladım.
O söylemeyince ben de kim olduğunu soramadım, Birkaç ay geçti, unutmuştum. Bir gün medreseye postacı geldi. (Size birkaç sandık geldi, postaneden alabilirsiniz) dedi. Gittim, iki sandık kitap dolu idi.
Kitapları, sandıkları aldım, o günün şartlarında hayvana bindirdim, Medreseye getirdim. Sandıklar açılınca, bir de baktımki sandığın içinde iki ay önce isimlerini yazdırdığım kitaplar bulunuyordu.
Üzerinde bir kağıt vardı. (Halife-i müslimîn Sultan Abdülhamid Han’ın hediyesidir) yazılıydı.”
...Saklı gizli bir aşk'tı Kimine göre yasak Kimine göre günah'tı Ama adı üstündeydi ''Aşk''tı... Bütün kuralların üzerinde Bütün çılgınlığıyla yaşanacaktı Ağaçtan koparılmış O kırmızı elmanın cezası Düşünülemezdi artık Isırılacaktı.......
Herkes kendi yarasını tamir derdinde Kimisi söz yarası Kimisi aşk yarası Nefs kendine bakmaz Suçlu hep karşıdakidir
Yarası derin olan gururunu ezer Her gece affetmek için binbir bahane arar. Affedeyimde ruhum mutmain olsun der Bir beklenti için değil Duramaz bir vesileyle yazar Kuru bir teşekkür cümlesi Affetme isteğini öldürür Bilir ki o hala nefs muhasebesi yapmamış Açtığı yaranın ömür boyu süreceğinin farkında değil...
“Artık kim olduğumu Ne olduğumu, Nereden gelip, nereye gittiğimi, Ne istediğimi Biliyorum. İçimdeki büyümeyen çocuğu seviyorum... Arsız ruhumu Gamlı gönlümü, Gülen yüzümü seviyorum Bu hayat benim; Sevgi'nin gücüne inanıyorum Kendime inanıyorum, Ve asla vazgeçmiyorum... Muhtaçlığın bir tek Allah'a olduğunu, Kimse olmasa da O’ nun hep yanımda olduğunu biliyorum...
Çok şükür...
Öyle bir hafiflik, Öyle bir huzur ki bu, Yalan dünya dönüyor, İnsanlar dönüyor,
bir gün yollarımız kesişecek alt üst olacak kainat yaşanmamış aşklara inat bir sen bir ben kalacağız tüm yıldızlar çevremizde dönecek
bir gün yollarımız kesişecek yaşanmamış yılların hıncını alacağız dokunuşlarımızla mevsimler değişecek dağları yerinden oynatacağız bütün aşıklar bizi izleyecek
bir gün yollarımız kesişecek son yolculuğa çıkacağız birimiz ha sen ölmüşsün ha ben aynı şey birimize nasip olacak son veda gözümüzde yaş dilimizde dua bir yol kesişmesi daha dileyeceğiz bir gün mutlaka.......
Mesutça
" Bende Mecnun dan daha fazla Aşıklık istidadı var Gerçek aşık benim Mecnun yalnız adı var..."
" Sonra herkes payına düşeni aldı. Şiir yazılacak zamanları da çoktan geçtik. Vedalar da edildi. Kalmadı ne yeni bir yola gitme hevesi, ne de sevmek gibi herhangi birini. Şimdi otur sen de baştan başla. Çünkü yarasını sevmektir. Yarısını yitirenlerin tek tesellisi..."
" Hikayenin sonunu biliyorum ama, insan yanılmayı o kadar çok istiyor ki, anlatamam, Maalesef yapacak bir şeyde yok., Hayat işte umut ile unut arasında tükenmekdeyiz...."
Çok insan tanıdım... Müslüman değildi... Doğru samimi zarif ..
Onlara Baktım Bir de biz Müslüman geçinenlere Müslüman da olması gereken hasletler onlarda vardı... Anladım ki müslümanların uğradığı musibetler Sadece dilde müslüman olmanın cezasiydi....
" sabrınızı Sinirlerinizi Sınırlarınızı zorlayan insan ! ları Kendi hallerine bırakmak gerek.. Çünkü karaktersizlik bazılarının yaşama şeklidir... Şaşmamak gerek....."
Sana bir adım kalışımın sevincinde iken... Karşıma çıkardığın uçurumun boşluğunda savruldum.. Bir yere düşmedim .. Asıldım ,...... ............. .................. Soru işaretlerine
gülümse o zaman daha az yakar belki göz yaşların gözlerini ..Karanlık hücrenin küçücük penceresinin parmaklıklarından bakıryosan hayata ..Bir gün kaybedersin renkleri işitemezsin sesleri ..Kalbin soğumaya başlar yavaş yavaş ..Sonunda esiri olursun gölgelerin ..Sakın ha... Yaşamak güzel herşeyiyle güzel.. ..Yağmurda ıslanmak o billur damlaları göz kapaklarında hissetmek ..Bem beyaz karlarda uzanıp pamuk şekeri bulutları izlemek ..Issız bucaksız kırlarda .. kokuları benliğini çocuklaştıran çiçeklerin içinde koşmak güzel ..Güneş sinsice yakarken tenini buz gibi suyu hissedebilmek ..Baharda yağmurdan sonra güllerle karışmış yaprak kokusunu duyabilmek ..Akşamın kızıllığında sevgilinin gözlerinde güneşin batışını beklemek güzel.. ..Narin kırılgan ellerini sevgilinin ellerine alıp ..Yanağında sıcaklığını hissettiğinde dudaklarının ..Tüm benliğinle sevildiğini hissetmek ..Yaşamın anlamını soranlara bunları anlatabilmek güzel.. ..Hatta yorulmak güzel , dinlenirken hazzıyla başarının.. ..Susuzluk güzel ıslanırken kurumuş dudakların.. ..Ayrılıklar bile güzel , çünkü gizemli kapısıdır yeni başlangıçların.. ..O halde gülümse doğan güneşe insanlara çocuklara dünyaya.. ..Yaşama gülümse.. ..Çünkü hiç bir şey bitmez sen istemedikçe ..Yapılanlar kötü değildir sen hissetmedikçe ..Dünya sensin hayat sensin senin aleminin prensi yada prensesi sensin ..Öyleyse gözlerin dolu dolu olsada gülümse ..O zaman belki daha az yakar göz yaşların gözlerini
" Bana doğrultulan,En güzel silahtı gözlerin.
Zaten onlarla başlamadı mı
Bana olan seferin?
Talan ettin gecelerimi,
Uykularım tedirgin.
Bedenimin başkentini
Canımın taa içini
Zavallı yüreğimi,
Bir bakışla fethettin.
Başka nerem kaldı ki
Bayrağını dikeceğin?
Ellerimin,
Ellerinde titrediğini
Sende hissetin.
Artık sevin!
Sana yenildim...."
E.akduman
"Gelişin ne hoştu,tam da sevgilerden umudu kesmişken yüreğim
Bir kaçışmıydı sana gelişim yoksa bir yol mu vardı beni sana
getiren,rüzgarın ve yıldızların tarif ettiği
Geceleri içtiğim yakutun ekşimsi tadında,acı bir çığlık gibiydi denizi
bırakışım,acı ve ekşinin karışımında dağlara kaçışım
Dönüşüm ne hoştu,rüzgarın tenime çarpan ılık sesinde,sevi hacizleriyle
yıpranan aşk kelimesini unutan sözlerimde
Rüzgarın şarkısını duyduk,gökyüzünün dağlarla öpüşmesini gördük,bin ışık
saçan buğulu gözlerinde
Öyle bir baktıki gözlerin gözlerime,içinden içime akan denizin tuzlu yeşil
renginde,bakışların hayat,gülümsemen nefesti soluğunu kaybetmiş bedenimde
Bir doğuşmuydu sana gelişim, içimde ölen çocuğun hayat sesinde yoksa
türkülerin bilmediğim notalarımıydı,dağların eteği,denizlerin çok ötesinde
Gün batımında güneşin veda valsinde
Gelişin ne hoştu,rüzgarın yüzüme çarpan ılık sesinde,kendinden bir haber
özünü kaybetmiş ölüm gibi sağır özlerimde
Yıldızların kaymasını umduk,rüzgarın şarkısını duyduk,bin ışık saçan
buğulu gözlerinde
Yorulmuştu adamın bacakları yönü olmayan anlamsız
yolculuklardan,bekliyordu kadın içinde geleceklerin ya da gideceklerin
kaygısı olmadan
Bir oluşmuydu sana gelişim,ruhumda var olmayı bekleyen düzensiz mısraların
şiirinde yoksa perilerin mis kokulu çiçeğimiydi cennet çocuklarının
dillerindeki masalların birinde
Kutup yıldızının dolunayı sımsıcak öpüşünde
Sevişin ne hoştu,rüzgarın tenime çarpan ılık sesinde,içimizde yanan kor
ateşin umut dolu,sıcak közlerinde
Dağların yanlız yüzünde aşkı bulduk,rüzgarın sesini duyduk,yağmur gibi
küçücük ellerinde,bin ışık saçan buğulu gözlerinde....."
Ben seyyidim.
Yani bu demektir ki Türk değilim.
Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse,
üç Türk kalsa, biri ben olurdum.
İki Türk kalsa, gene biri ben olurdum.
Son Türk kalsa da o gene ben olurdum.
Çünkü Türkler olmasa, bugünkü mânâda islâmiyet olmazdı."
Nakşibendi yolu büyüklerinden
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdular ki:
“Başkale’deki medresemde, 20-30 talebe okutuyordum.
Talebenin yiyip içmesi, elbiseleri, bütün masrafları hep bana aitti.
Bir gün ders veriyordum, kapı açıktı,
içeri gayet temiz giyinmiş bir bey geldi.
Selam verdi ve dersi dinledi, Ders sonunda yanıma gelip,
(Efendim, kaç talebeniz var? Hangi kitapları okutuyorsunuz? Hangi kitaplara ihtiyacınız var?) diye sordu.
Ben de lazım olan birçok kitap ismi verdim, Hepsini teker teker not aldı.
Eğitimle ilgili bütün ihtiyaçlarımı deftere yazdı.
Biraz sonra veda edip gitti,
Konuşması gayet nazik,
elbisesi gayet muntazam ve temiz olduğundan, bunun bir İstanbul beyefendisi olduğunu anladım.
O söylemeyince ben de kim olduğunu soramadım,
Birkaç ay geçti, unutmuştum.
Bir gün medreseye postacı geldi.
(Size birkaç sandık geldi, postaneden alabilirsiniz) dedi.
Gittim, iki sandık kitap dolu idi.
Kitapları, sandıkları aldım, o günün şartlarında hayvana bindirdim,
Medreseye getirdim.
Sandıklar açılınca, bir de baktımki sandığın içinde iki ay önce isimlerini yazdırdığım kitaplar bulunuyordu.
Üzerinde bir kağıt vardı.
(Halife-i müslimîn
Sultan Abdülhamid Han’ın hediyesidir) yazılıydı.”
.
...Saklı gizli bir aşk'tı
Kimine göre yasak
Kimine göre günah'tı
Ama adı üstündeydi
''Aşk''tı...
Bütün kuralların üzerinde
Bütün çılgınlığıyla yaşanacaktı
Ağaçtan koparılmış
O kırmızı elmanın cezası
Düşünülemezdi artık
Isırılacaktı.......
Isırdık....
Anamızın örekesini gördük......
Herkes kendi yarasını tamir derdinde
Kimisi söz yarası
Kimisi aşk yarası
Nefs kendine bakmaz
Suçlu hep karşıdakidir
Yarası derin olan gururunu ezer
Her gece affetmek için binbir bahane arar.
Affedeyimde ruhum mutmain olsun der
Bir beklenti için değil
Duramaz bir vesileyle yazar
Kuru bir teşekkür cümlesi
Affetme isteğini öldürür
Bilir ki o hala nefs muhasebesi yapmamış
Açtığı yaranın ömür boyu süreceğinin farkında değil...
" Gülüşün buz kestiğinde
Ve donduğunda hislerin
Umutlarına kar düştüğünde
Ve kırıldığında hevesin
Kış gelmiştir kesin
Uyu da geçsin......"
“Artık kim olduğumu
Ne olduğumu,
Nereden gelip, nereye gittiğimi,
Ne istediğimi
Biliyorum.
İçimdeki büyümeyen çocuğu seviyorum...
Arsız ruhumu
Gamlı gönlümü,
Gülen yüzümü seviyorum
Bu hayat benim;
Sevgi'nin gücüne inanıyorum
Kendime inanıyorum,
Ve asla vazgeçmiyorum...
Muhtaçlığın bir tek Allah'a olduğunu,
Kimse olmasa da O’ nun hep yanımda olduğunu biliyorum...
Çok şükür...
Öyle bir hafiflik,
Öyle bir huzur ki bu,
Yalan dünya dönüyor,
İnsanlar dönüyor,
Ben seyrediyorum…”
bir gün yollarımız kesişecek
alt üst olacak kainat
yaşanmamış aşklara inat
bir sen bir ben kalacağız
tüm yıldızlar çevremizde dönecek
bir gün yollarımız kesişecek
yaşanmamış yılların hıncını alacağız
dokunuşlarımızla mevsimler değişecek
dağları yerinden oynatacağız
bütün aşıklar bizi izleyecek
bir gün yollarımız kesişecek
son yolculuğa çıkacağız birimiz
ha sen ölmüşsün ha ben aynı şey
birimize nasip olacak son veda
gözümüzde yaş dilimizde dua
bir yol kesişmesi daha dileyeceğiz
bir gün mutlaka.......
Mesutça
" Bende Mecnun dan daha fazla
Aşıklık istidadı var
Gerçek aşık benim
Mecnun yalnız adı var..."
" Hergün bir valiz daha topluyor ,
hergün biraz daha gidiyorum.
Kendimden büsbütün uzaklaştığım gün
Bitecek bu yol
Oracıkta bekle beni......"
". Yoğun kosuşturmalardan sonra
Eve girdiğimde Hz fâtima'nın
Yüzüne baktığım andan itibaren
Bütün dertlerimi unutuyorum..."
Hz Ali ( k v )
" Sonra herkes payına düşeni aldı.
Şiir yazılacak zamanları da çoktan geçtik.
Vedalar da edildi.
Kalmadı ne yeni bir yola gitme hevesi,
ne de sevmek gibi herhangi birini.
Şimdi otur sen de baştan başla.
Çünkü yarasını sevmektir.
Yarısını yitirenlerin tek tesellisi..."
"Ama hep böyledir işte,
yaşam boyu tanıştığımız değil,
geride bıraktığımız insanlardır bizi biz yapan
Kimisi tatlı bir anı
Kimisi acı tebessüm ."
" Hikayenin sonunu biliyorum ama,
insan yanılmayı o kadar çok istiyor ki, anlatamam,
Maalesef yapacak bir şeyde yok.,
Hayat işte
umut ile unut arasında tükenmekdeyiz...."
Çok insan tanıdım...
Müslüman değildi...
Doğru samimi zarif ..
Onlara Baktım
Bir de biz Müslüman geçinenlere
Müslüman da olması gereken hasletler onlarda vardı...
Anladım ki müslümanların uğradığı musibetler
Sadece dilde müslüman olmanın cezasiydi....
". Sevgi kusur gören gözü kapatır..
Güzellik gören gözü açar....
Seveceksen öylece sev...
Ne kusursuz insan ara
Ne de insanda kusur....."
Rumî
" sabrınızı
Sinirlerinizi
Sınırlarınızı zorlayan insan ! ları
Kendi hallerine bırakmak gerek..
Çünkü karaktersizlik
bazılarının yaşama şeklidir...
Şaşmamak gerek....."
". Tıp ne kadar ileri giderse gitsin
İnsanların ar damarındaki çatlağı
Hiçbir zaman kapatamayacaktır...."
Bir çiçek duruyordu,
orda bir yerde.
Bir yanlışı düzeltircesine açmış..."
Zarif naif ( saf, temiz, doğal, tabii, yapmacıksız, açık yürekli, tecrübesiz ) bir çiçekti kıymetini bilemediğim
Ve insandı...
Müslüman değildi ama Allah'a inanırdı..
İnsanı kırmaz anlamaya çalışırdı
Menekşe gözleri hüzünlü olsada
Sevgiyle gülümserdi..
;
" Bir yaştan sonra her sabah
Kırılan parçalarını toplayıp
Yeni baştan yaşamasını öğreniyorsun...
İşte bunun adına olgunluk deniyor..."
....kimsenin kolayı olmayın..
bırakın bazı şiirler yarım kalsın..
" vVe gün biter gece başlar
Ne şair kalır ne şiir
Gece yarısından sonra
Bütün sözler
Yalnızlık kokar....."
". Çok değer verdiğin biri olursa
Onu sakın bırakma......
,.......
.............
..,.................
O seni bırakır zaten....."
"Hiç kimse gerçekten sevildiğini,
sevileceğine inanmıyor. Sahteliğin tüm zamanların rekorunu kırdığı bir devir."
Kafka
" Gönlümün en vefasız yanılgısıydın..
Çürüttün Aşk'a dair umutlarımı...
Sana bir kez daha kanarsam
Bana da yazıklar olsun..."
Sana bir adım kalışımın sevincinde iken...
Karşıma çıkardığın uçurumun boşluğunda savruldum..
Bir yere düşmedim ..
Asıldım
,......
.............
..................
Soru işaretlerine
" Sahi
İnsan insanı anlayan mıydı,
Yoksa,
Yaralayan mıydı
İçinizde yarım kalan ne varsa bitirin.
Nankör ve vefasızın
yası tutulmaz....."
Birini seviyorsanız,
Ona sevdiğinizi söyleyiniz ;
Muhabbetiniz artar...
- Hz. Muhammed. (sav )
" Aslında herşey çok basitti
Birisi bir daha bulamayacağı bir sevgiyi kaybetti.
Diğeri de bir daha aşık olmamaya yemin etti..."
" Şaiir Adamlar vardı;
Dogru Kadına denk gelseler, onları mücevher gibi işleyecek...
Sair Adamlar şiirsiz kadınların elinde
mum gibi eriyip bitti...
Mesele sevmek gönule girmek değil
Mesele o girdiğin gönulde kalmaktir
Sadakat karakter meselesidir
Herkesinde harci digildir .."
gülümse
o zaman daha az yakar belki
göz yaşların gözlerini
..Karanlık hücrenin küçücük penceresinin parmaklıklarından bakıryosan hayata
..Bir gün kaybedersin renkleri işitemezsin sesleri
..Kalbin soğumaya başlar yavaş yavaş
..Sonunda esiri olursun gölgelerin
..Sakın ha...
Yaşamak güzel herşeyiyle güzel..
..Yağmurda ıslanmak o billur damlaları göz kapaklarında hissetmek
..Bem beyaz karlarda uzanıp pamuk şekeri bulutları izlemek
..Issız bucaksız kırlarda
.. kokuları benliğini çocuklaştıran çiçeklerin içinde koşmak güzel
..Güneş sinsice yakarken tenini buz gibi suyu hissedebilmek
..Baharda yağmurdan sonra güllerle karışmış yaprak kokusunu duyabilmek
..Akşamın kızıllığında sevgilinin gözlerinde güneşin batışını beklemek güzel..
..Narin kırılgan ellerini sevgilinin ellerine alıp
..Yanağında sıcaklığını hissettiğinde dudaklarının
..Tüm benliğinle sevildiğini hissetmek
..Yaşamın anlamını soranlara bunları anlatabilmek güzel..
..Hatta yorulmak güzel ,
dinlenirken hazzıyla başarının..
..Susuzluk güzel ıslanırken kurumuş dudakların..
..Ayrılıklar bile güzel ,
çünkü gizemli kapısıdır yeni başlangıçların..
..O halde gülümse doğan güneşe
insanlara çocuklara dünyaya..
..Yaşama gülümse..
..Çünkü hiç bir şey bitmez sen istemedikçe
..Yapılanlar kötü değildir sen hissetmedikçe
..Dünya sensin hayat sensin
senin aleminin prensi yada prensesi sensin
..Öyleyse gözlerin dolu dolu olsada gülümse
..O zaman belki daha az yakar
göz yaşların gözlerini