Hikayenin başlangıcı 1962'ye dayanıyor. Barış Manço, Semra adında Kızıltopraklı bir kıza aşık olur ve nişanlanırlar. Fakat yaklaşık bir yıl sonra Manço'nun eğitimi için Belçika'ya gitmesi gerekir. Barış Manço Belçika'ya gitmek zorunda kalınca da Semra ile nişanı bozulur. Semra, Manço'yu uğurlarken ona veda hediyesi olarak kol düğmeleri hediye eder. Söz konusu şarkı da adını bu veda hediyesinden alıyor. Bu veda Barış Manço'yu öyle derinden etkilemiş olacak ki hüznünü dizelere döküp bizlere harika bir şarkı sunmuş.
Şıklara göre değerlendirme: 1) Ağaca tırmandıysanız, tepe üstü düşmemeye dikkat edin, çünkü düşerseniz ömür boyu "mahallenin delisi" sıfatından kurtulamazsınız.
2) "Gel pisi pisi" diye seslendiyseniz, salaklık derecesinde safsınız. Aman ha iş kurmaya filan kalkmayın. Sakın!
3) Dişi bir kedi getirdiyseniz, adınız "tellal"a çıkar, o günden sonra her gün sabahlara kadar çalan telefonunuzun zilinden uyuyamazsınız. Anlamadım, ne tellalı mı?.. Bkz: Google!
4) Ağacı keserseniz, sizden gaddar bir kasap ve aynı zamanda hain bir sünnetçi olur.
5) Görmezden gelirseniz, sizden çok iyi bir T.C. vatandaşı olur.
Şıklara göre değerlendirme (devam): 6) "Çalıyor ama çalışıyor" derseniz, sizi gabak gibi oyarlar... Zaten konuyla ne alaka yahu?!
7) Dişi kedi kılığına girip ağacın altında cilve yaparsanız, magazin medyası sayesinde şöhret olup, aSSolist'liği kaparak, II.Bülü Bülü donemini başlatırsınız.
8) Kediyi silahla vurup düşürürseniz, sizden çok iyi bir darbeci paşa olur.
9) Yüksek bir yere çıkıp kalabalığa kedileri ne kadar çok sevdiğinizi anlatırsanız, sizden çok iyi parti genel başkanı olur.
10) Kediye bağırıp çağırıp, hakaret ve tehdit ederek indirmeye kalkarsanız, sizden çok iyi reYiz olur.
BU BESTE BAŞKA BESTE! Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın Cumhuriyet'in 100. Yılı için bestelediği 100. Yıl Marşı'yla ilgili olarak, "Bence olmamış" yorumunda bulundu.
Varank'ın yorumu kamuoyunda bıyık altından gülümsemelere yol açtı. (Ayrıntılar gazetelerde)
aGa diyor ki: Sayın Bakan aşağıdaki beste için "olur" verirler herhalde... Arzederim efen'im.
ORC Araştırma Seçmen Eğilimleri Araştırması Nisan 2023’ün sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.
29 İlde 3 bin 920 kişiyle yüz yüze yapılan ankete göre Cumhur İttifakı adayı Erdoğan ile Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu arasında 7 puanlık bir fark var.
Ankete katılanlara “Bu pazar seçim olsa hangi adaya oy verirsiniz?” sorusu soruldu. Alınan yanıtlara göre (kararsızlar dağıtıldıktan sonra) adayların oy oranları şöyle oldu:
Kemal Kılıçdaroğlu: Yüzde 49.3 Recep Tayyip Erdoğan: Yüzde 42.4 Muharrem İnce: Yüzde 6.1 Sinan Oğan: Yüzde 2.2
Bu durumda cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalacak gibi görünüyor.
"Bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna verilen yanıtlar şöyle:
AKP: Yüzde 32.8 CHP: Yüzde 28.6 İYİ Parti: Yüzde 15.1 Yeşil Sol Parti: Yüzde 9.3 MHP: Yüzde 6.3 Memleket Partisi: Yüzde 2.7 TİP: Yüzde 1.4 Yeniden Refah Partisi: Yüzde 1.2 Zafer Partisi: Yüzde 0.9 Diğer: Yüzde 1.7
Bu sonuçlara göre, 2018 seçimleriyle karşılaştırıldığında AKP ve MHP oylarında erime, CHP ve İYİ Parti oylarında ise yükselme görülüyor. (Gazeteler) aGa diyor ki: Benim oyum Neriman'a... şaşmaz aa'bi!
HÜMA Henüz söylenmemiş sözlerin içinde; Lâl olan yüreğimde tutsak, Sisli bir perde Aramızdaki nigah. Her gün biraz daha Yankılanıyor, Fütursuz suskunluğuna Meftun figanım. Kifayeti yoksun, Dilhun bir hücreye kapatılmış Nasibim... Zümra Seni Kaybetmeyeceğim...
Cumhuriyet'in 100. yılı için yapacağı beste hakkında da konuşan müzisyen, "İzmir Belediyesi'nin babası olduğu bir fikir. 'Ben buradan iyi bir iş çıkarmaya çalışırım' dedim ama önce iyi bir şiir bulmamız lazım. Bir şairimizin bir şiirine rastladım ve not ettim: 'Bu 100 yıl marşı olabilir' dedim. Ayten Mutlu idi bu şairimiz. Ayten hanım ile uzun uzun konuştuk. Büyük bir iştahla çalıştım. İyi bir şey çıkardığımı düşünüyorum.
İki büyük insana da çok teşekkürler saygı ve sevgiler
Günahkâr bir adamdı Ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan “Ölse de bir kurtulsak” diyorlardı Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler. Döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, İki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarayı zor sarıyordu. İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, “Ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin” diye yalvarıyordu Allah’a… Adam bir sabah evden çıktı. Fakat ertesi sabah oldu dönmedi.. Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir nerede sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, Orada içerdi adam, bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, Köyün dört bir yanına baktı, yoktu. “Eve gelmiştir belki” diyerek koşarak geri geldi. Hayır, dönmemişti. Güneş inmek üzereydi. Acele bir abdest aldı, namaza durdu. Duası bitmek üzereydi ki, kapının çaldığını duydu. Öksürüyor, eliyle göğsünü işaret ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç bela sedire kadar taşıdı. Uzandı adam. Karısının yüzüne baktı. Ağlıyordu. Doğrulmak ister gibi yaptı, “Hakkını helal et” diyecekti. Lafının sonunu getiremedi, Başı yastığa düştü.. Ölmüştü… Kadıncağız, kocasının başında epeyce bir ağlayıp feryat etti. Biraz kendine gelince gözlerini sildi, yemenisi bağladı. Kalktı, imamın evine gitti. -Hocam… diyebildi hıçkırarak… Bizimki… Söyleyemiyordu, ama imam efendi durumu anlamıştı. Kadının yüzüne baktı, “Köylü ne der” diye düşündü, bocaladı… -O mendebur, bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, Kaldırmam onun cenazesini” diyerek kapattı kapıyı. Kahroldu kadın. “Nereye gitsem, ne yapsam” diye düşündü. Kimseleri yoktu ki… Çaresiz, eve döndü. Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa sardı, Omzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu. Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin Kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Bir kez daha düğümlendi boğazı, Cenazesi omzundan kayarken Dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Hışımla yaklaştı muhtar: -Onu nereye götürüyorsun, dedi. Mezarlığa gömeyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, Bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden… Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya başladı, Delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken, Cenazesini tekrar yüklendi, Köyün dışına doğru yürümeye başladı. Kan ter içinde kalmıştı kadın, Artık adım atacak hâli yoktu. Kendi kendine: -Şuracığa gömeyim adamımı, Kimseler rahatsız olmaz burada, dedi. Tam o anda bir ayak sesi duyuldu, irkildi. Bir çobandı gelen. Kadıncağız her şeyi olduğu gibi anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu. -Dert etme, dedi. Ben yardım ederim sana. Bir çukur kazıp, cenazeyi gömdüler. Çoban başucunda durdu mezarın, ellerini açtı, dua etti. Birkaç çiçek buldu kadın, Toprağın üstüne serpti. Çobana dualar ederek döndü evine, Yorulmuştu. Camın kenarına oturup, uzaklara daldı. Uyuyup kalmıştı oracıkta… Ertesi sabah imamın kapısı çaldı telaşla, Muhtar, bir yandan tekmeyi vuruyor, bir yandan da; -İmam efendi, imam efendi… diye bağırıyordu. İmam korkuyla açtı kapıyı. -Bir rûya gördüm, dedi muhtar. Hocam o berduş, o serseri adam cennetteydi, Bana gülüyor, “hakkım sana bile helal olsun”, diyordu. Rûyayı duyan imamın benzi attı, Kendisi de hemen hemen aynı rûyayı görmüştü. -Gel hele içeri gel, demeye kalmadı, köyün delisini gördüler. Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu. -Demedim mi ben, demedim mi size, Rûyamda gördüm, rûyamda… Birkaç köylü daha benzer rûyalar gördüğünü söyleyince karar verdiler. Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, Bu arada işin aslını öğreneceklerdi. Bir şeyler olmuştu ama ne? Adamın evine vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı. Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, yapamadı. Gelenler olup biteni anlatıp özür diledi, Cenazeyi nereye defnettiğini, neler olduğunu sordular. Kadıncağız her şeyi anlattı. Can kulağı ile dinlediler ve Çobanı bulmaya karar verdiler. Bir yandan yürüyor, Bir yandan aralarında konuşuyorlardı: -Bu çoban bir evliyaydı her halde, Belki de hızırdı, Aslında ölen adam da o kadar kötü bir adam değildi… Tarif edilen yere geldiklerinde, çoban koyunlarını otlatıyordu.. Gelenleri görünce ayağa kalktı, “Hayırdır inşallah” dedi… Oturdular. Onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar. Çoban söylenenlerden hiç bir şey anlamamıştı. Cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı. -Ben bir garip kulum, dedi. “Cenazeyi defnettik, Başucunda durup bir dua ettim sadece, hepsi bu…” Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, Çoban da söyledi: -Allahım, Ben dağda koyunlarımı otlatırken, Kulların gelirler yanıma, Selam verirler “Senin selamınla gelen, Senin misafirindir” der, ağırlarım. Süt ikram eder, Azığımı paylaşırım… Şimdi de, Ben sana bir misafir yolluyorum, Onu da sen ağırla...
Yine size Yasemin hanım :)) Babalarımızdan başlayıp bizlere kadar ulaşan efsane şarkı "Love in Portofino"nun yanısıra bir başka efsaneyi, besteci ve piyanist Giovanni Marradi'yi de hatırlamış olduk her ikisini de keyifle dinlerken...Sayenizde.
Merhaba Yasemin hanım, Felsefe ve bilgi dağarcığımızı doldurduk yine sayenizde :)) Tüm paylaşımlarınız ve özellikle Freud'un savı (15:34 mesajınız) ile "Love in Portofino"nin öyküsü çok ilginçti.
En büyük düşman;
kendi algınız, kendi cehaletiniz ve kendi egonuzdur.
Revolver
İnsanlar, seviyelerinin seninle konuşmaya yetmeyeceğini anladıkları için, arkandan konuşmaya başlarlar.. Keyfini çıkar.
#Bernard Shaw.
eskiler daha güzel
Ağaçta duran kuş, dalın kırılmasından hiç korkmaz. Onun güveni ağaca değil kendi kanatlarınadır. -
Charles Bukowski
Kimseyi başkalarının anlattığı hikayelere göre yargılama
@platon
Hayatı kaybetmekden daha acı bir şey vardır
Yaşamın anlamını kaybetmek
@seneca
Şarkının Hikayesi: Barış Manço - Kol Düğmeleri
Semra Hanım'ın Vedası
Hikayenin başlangıcı 1962'ye dayanıyor. Barış Manço, Semra adında Kızıltopraklı bir kıza aşık olur ve nişanlanırlar. Fakat yaklaşık bir yıl sonra Manço'nun eğitimi için Belçika'ya gitmesi gerekir. Barış Manço Belçika'ya gitmek zorunda kalınca da Semra ile nişanı bozulur. Semra, Manço'yu uğurlarken ona veda hediyesi olarak kol düğmeleri hediye eder. Söz konusu şarkı da adını bu veda hediyesinden alıyor. Bu veda Barış Manço'yu öyle derinden etkilemiş olacak ki hüznünü dizelere döküp bizlere harika bir şarkı sunmuş.
Sevgi ve rahmetle Barış Manço
Günaydın Mekan :))
Sevgili Tuba ve Turhan bey
Sayın Turhan bey şiirimi sayfaya taşımışsınız teşekkür ederim..
Müzikte harika.
İyi günler diliyorum
ERKEK KEDİ AĞAÇTAN NASIL İNER? 1
Soru:
Ağaçtan inmemek için direnen erkek kediyi indirmek için ne yaparsınız?
Şıklar:
1) Ağaca tırmanırsınız.
3) "Gel pisi pisi" diye seslenirsiniz.
3) Dişi bir kedi getirirsiniz.
4) Ağacı kesersiniz.
5) Görmezden gelirsiniz.
6) "Çalıyor ama çalışıyor" dersiniz.
7) Dişi kedi kılığına girersiniz.
8) Kediyi silahla vurup düşürürsünüz.
9) Kedileri çok sevdiğinizi anlatırsınız.
10) Kediyi tehditle indirmeye kalkarsınız.
(Devamı aşağıda)
ERKEK KEDİ AĞAÇTAN NASIL İNER? 2
Şıklara göre değerlendirme:
1) Ağaca tırmandıysanız, tepe üstü düşmemeye dikkat edin, çünkü düşerseniz ömür boyu "mahallenin delisi" sıfatından kurtulamazsınız.
2) "Gel pisi pisi" diye seslendiyseniz, salaklık derecesinde safsınız. Aman ha iş kurmaya filan kalkmayın. Sakın!
3) Dişi bir kedi getirdiyseniz, adınız "tellal"a çıkar, o günden sonra her gün sabahlara kadar çalan telefonunuzun zilinden uyuyamazsınız. Anlamadım, ne tellalı mı?.. Bkz: Google!
4) Ağacı keserseniz, sizden gaddar bir kasap ve aynı zamanda hain bir sünnetçi olur.
5) Görmezden gelirseniz, sizden çok iyi bir T.C. vatandaşı olur.
(Devamı aşağıda)
ERKEK KEDİ AĞAÇTAN NASIL İNER? 3
Şıklara göre değerlendirme (devam):
6) "Çalıyor ama çalışıyor" derseniz, sizi gabak gibi oyarlar... Zaten konuyla ne alaka yahu?!
7) Dişi kedi kılığına girip ağacın altında
cilve yaparsanız, magazin medyası sayesinde şöhret olup, aSSolist'liği kaparak, II.Bülü Bülü donemini başlatırsınız.
8) Kediyi silahla vurup düşürürseniz, sizden çok iyi bir darbeci paşa olur.
9) Yüksek bir yere çıkıp kalabalığa kedileri ne kadar çok sevdiğinizi anlatırsanız, sizden çok iyi parti genel başkanı olur.
10) Kediye bağırıp çağırıp, hakaret ve tehdit ederek indirmeye kalkarsanız, sizden çok iyi reYiz olur.
-Bitti-
BU BESTE BAŞKA BESTE!
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın Cumhuriyet'in 100. Yılı için bestelediği 100. Yıl Marşı'yla ilgili olarak, "Bence olmamış" yorumunda bulundu.
Varank'ın yorumu kamuoyunda bıyık altından gülümsemelere yol açtı. (Ayrıntılar gazetelerde)
aGa diyor ki:
Sayın Bakan aşağıdaki beste için "olur"
verirler herhalde... Arzederim efen'im.
SEÇİM ANKETİ (Cumhurbaşkanı)
Kılıçdaroğlu 7 puan önde!
ORC Araştırma Seçmen Eğilimleri Araştırması Nisan 2023’ün sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.
29 İlde 3 bin 920 kişiyle yüz yüze yapılan ankete göre Cumhur İttifakı adayı Erdoğan ile Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu arasında 7 puanlık bir fark var.
Ankete katılanlara “Bu pazar seçim olsa hangi adaya oy verirsiniz?” sorusu soruldu. Alınan yanıtlara göre (kararsızlar dağıtıldıktan sonra) adayların oy oranları şöyle oldu:
Kemal Kılıçdaroğlu: Yüzde 49.3
Recep Tayyip Erdoğan: Yüzde 42.4
Muharrem İnce: Yüzde 6.1
Sinan Oğan: Yüzde 2.2
Bu durumda cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalacak gibi görünüyor.
(Devamı aşağıda)
SEÇİM ANKETİ (Milletvekili)
AKP 4 puan önde!
"Bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna verilen yanıtlar şöyle:
AKP: Yüzde 32.8
CHP: Yüzde 28.6
İYİ Parti: Yüzde 15.1
Yeşil Sol Parti: Yüzde 9.3
MHP: Yüzde 6.3
Memleket Partisi: Yüzde 2.7
TİP: Yüzde 1.4
Yeniden Refah Partisi: Yüzde 1.2
Zafer Partisi: Yüzde 0.9
Diğer: Yüzde 1.7
Bu sonuçlara göre, 2018 seçimleriyle karşılaştırıldığında AKP ve MHP oylarında erime, CHP ve İYİ Parti oylarında ise yükselme görülüyor. (Gazeteler)
aGa diyor ki:
Benim oyum Neriman'a... şaşmaz aa'bi!
HÜMA
Henüz söylenmemiş sözlerin içinde;
Lâl olan yüreğimde tutsak,
Sisli bir perde
Aramızdaki nigah.
Her gün biraz daha
Yankılanıyor,
Fütursuz suskunluğuna
Meftun figanım.
Kifayeti yoksun,
Dilhun bir hücreye kapatılmış
Nasibim...
Zümra
Seni
Kaybetmeyeceğim...
TUBA YILDIRIM
"Misafir" ibretlik bir öyküydü.
Fazıl Say'ın 100.Yılı ise 4×4'lük.
Teşekkürler...
İZMİRLİYİZ GURURLUYUZ ATA'NIN İZİNDEYİZ
Tek kelimeyle muhteşem
Ve Fazıl Say
CUMHURİYET'İN 100 YIL MARŞI HİKAYESİ
Cumhuriyet'in 100. yılı için yapacağı beste hakkında da konuşan müzisyen, "İzmir Belediyesi'nin babası olduğu bir fikir. 'Ben buradan iyi bir iş çıkarmaya çalışırım' dedim ama önce iyi bir şiir bulmamız lazım. Bir şairimizin bir şiirine rastladım ve not ettim: 'Bu 100 yıl marşı olabilir' dedim. Ayten Mutlu idi bu şairimiz. Ayten hanım ile uzun uzun konuştuk. Büyük bir iştahla çalıştım. İyi bir şey çıkardığımı düşünüyorum.
İki büyük insana da çok teşekkürler saygı ve sevgiler
Ver ver ver ver
Ver elini
Ver ver elini
Yıkalım karanlığı
Gel küçük sevinçler
duyalım kedere inat
Gökyüzünden sevgiden
söz edelim
Türküler söyleyelim
Aksın dolsun yüreğimize
Yarınların ışığı
Daha ne bekliyorsun
Ver ver ver ver ver elini
Göğün mavi şimşeği
Atamın gözlerinde
Toprak gülsün, gök tutuşsun
Güneş yansın, dönsün dünya
Daha daha, nice nice yüzyıllara
Dönsün dünya
Kıssadan Hissemiz
Sen de Benim Misafirimi Ağırla ;
Günahkâr bir adamdı Ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan “Ölse de bir kurtulsak” diyorlardı Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler. Döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, İki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarayı zor sarıyordu. İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, “Ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin” diye yalvarıyordu Allah’a… Adam bir sabah evden çıktı. Fakat ertesi sabah oldu dönmedi.. Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir nerede sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, Orada içerdi adam, bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, Köyün dört bir yanına baktı, yoktu. “Eve gelmiştir belki” diyerek koşarak geri geldi. Hayır, dönmemişti. Güneş inmek üzereydi. Acele bir abdest aldı, namaza durdu. Duası bitmek üzereydi ki, kapının çaldığını duydu. Öksürüyor, eliyle göğsünü işaret ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç bela sedire kadar taşıdı. Uzandı adam. Karısının yüzüne baktı. Ağlıyordu. Doğrulmak ister gibi yaptı, “Hakkını helal et” diyecekti. Lafının sonunu getiremedi, Başı yastığa düştü.. Ölmüştü… Kadıncağız, kocasının başında epeyce bir ağlayıp feryat etti. Biraz kendine gelince gözlerini sildi, yemenisi bağladı. Kalktı, imamın evine gitti. -Hocam… diyebildi hıçkırarak… Bizimki… Söyleyemiyordu, ama imam efendi durumu anlamıştı. Kadının yüzüne baktı, “Köylü ne der” diye düşündü, bocaladı… -O mendebur, bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, Kaldırmam onun cenazesini” diyerek kapattı kapıyı. Kahroldu kadın. “Nereye gitsem, ne yapsam” diye düşündü. Kimseleri yoktu ki… Çaresiz, eve döndü. Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa sardı, Omzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu. Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin Kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Bir kez daha düğümlendi boğazı, Cenazesi omzundan kayarken Dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Hışımla yaklaştı muhtar: -Onu nereye götürüyorsun, dedi. Mezarlığa gömeyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, Bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden… Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya başladı, Delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken, Cenazesini tekrar yüklendi, Köyün dışına doğru yürümeye başladı. Kan ter içinde kalmıştı kadın, Artık adım atacak hâli yoktu. Kendi kendine: -Şuracığa gömeyim adamımı, Kimseler rahatsız olmaz burada, dedi. Tam o anda bir ayak sesi duyuldu, irkildi. Bir çobandı gelen. Kadıncağız her şeyi olduğu gibi anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu. -Dert etme, dedi. Ben yardım ederim sana. Bir çukur kazıp, cenazeyi gömdüler. Çoban başucunda durdu mezarın, ellerini açtı, dua etti. Birkaç çiçek buldu kadın, Toprağın üstüne serpti. Çobana dualar ederek döndü evine, Yorulmuştu. Camın kenarına oturup, uzaklara daldı. Uyuyup kalmıştı oracıkta… Ertesi sabah imamın kapısı çaldı telaşla, Muhtar, bir yandan tekmeyi vuruyor, bir yandan da; -İmam efendi, imam efendi… diye bağırıyordu. İmam korkuyla açtı kapıyı. -Bir rûya gördüm, dedi muhtar. Hocam o berduş, o serseri adam cennetteydi, Bana gülüyor, “hakkım sana bile helal olsun”, diyordu. Rûyayı duyan imamın benzi attı, Kendisi de hemen hemen aynı rûyayı görmüştü. -Gel hele içeri gel, demeye kalmadı, köyün delisini gördüler. Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu. -Demedim mi ben, demedim mi size, Rûyamda gördüm, rûyamda… Birkaç köylü daha benzer rûyalar gördüğünü söyleyince karar verdiler. Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, Bu arada işin aslını öğreneceklerdi. Bir şeyler olmuştu ama ne? Adamın evine vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı. Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, yapamadı. Gelenler olup biteni anlatıp özür diledi, Cenazeyi nereye defnettiğini, neler olduğunu sordular. Kadıncağız her şeyi anlattı. Can kulağı ile dinlediler ve Çobanı bulmaya karar verdiler. Bir yandan yürüyor, Bir yandan aralarında konuşuyorlardı: -Bu çoban bir evliyaydı her halde, Belki de hızırdı, Aslında ölen adam da o kadar kötü bir adam değildi… Tarif edilen yere geldiklerinde, çoban koyunlarını otlatıyordu.. Gelenleri görünce ayağa kalktı, “Hayırdır inşallah” dedi… Oturdular. Onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar. Çoban söylenenlerden hiç bir şey anlamamıştı. Cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı. -Ben bir garip kulum, dedi. “Cenazeyi defnettik, Başucunda durup bir dua ettim sadece, hepsi bu…” Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, Çoban da söyledi: -Allahım, Ben dağda koyunlarımı otlatırken, Kulların gelirler yanıma, Selam verirler “Senin selamınla gelen, Senin misafirindir” der, ağırlarım. Süt ikram eder, Azığımı paylaşırım… Şimdi de, Ben sana bir misafir yolluyorum, Onu da sen ağırla...
Turhan bey;
Çok nadiren de olsa bazı müziklerin inanılmaz güzel hikayeleri var
Beğenmenize sevindim
Güzel bir akşam dilerim
Güzel bir seçim Giovanni'den eklediğiniz müzik çok teşekkür ederim Turhan bey
Ve bir "Yasemin hanıma" daha :))
Yukarıdaki Giovanni Marradi de benden size katkılarınız için...
Yine size Yasemin hanım :))
Babalarımızdan başlayıp bizlere kadar ulaşan efsane şarkı "Love in Portofino"nun yanısıra bir başka efsaneyi, besteci ve piyanist Giovanni Marradi'yi de hatırlamış olduk her ikisini de keyifle dinlerken...Sayenizde.
Bir teşekkür de bu iki şarkı için :))
Merhaba Yasemin hanım,
Felsefe ve bilgi dağarcığımızı doldurduk yine sayenizde :)) Tüm paylaşımlarınız ve özellikle Freud'un savı (15:34 mesajınız) ile "Love in Portofino"nin öyküsü çok ilginçti.
Teşekkürler Mekan'a katkılarınız için.