bir şeyi kendim yaptım kendim cezasına katlanırım anlamına da gelir.Nitekim ´´Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni´´ sözleriyle bunu anlayabilirz Ve Kul Nesîmî’nin yüzyılları eskiten bir dörtlüğüdür bu;
Bu dizelerde iki konu dikkat çekicidir. İlki, Melamî hırkasını herkesin kendinin giydiği, ikincisi de ar ve namusun bir sırça denli nazik ve hassas olduğudur.
Melamet kelimesi “kınama, ayıplama, kötüleme, azarlama, kara çalma” gibi anlamlara gelen ve kınanmayı amaç edinen, insanların kınamasına hedef olmak için kasıtlı tavırlar geliştiren sufilerin yolunu işaret eden bir kelime. Her ne kadar Melamiliğin diğer mistik anlayışlar gibi bir tasavvuf yolu olmadığını iddia edenler varsa da (msl. ileri gelen Melamilerden Abdülaziz Mecdi) Melamilik tarih boyunca hemen bütün tasavvuf dünyasını etkilemiş, Kalenderîlik, Haydarîlik, Mevlevîlik, Bektaşîlik, Hamzavîlik gibi tarikatların öğretileri arasında önemli bir yer tutmuştur.
Melâmilik; 'Ben hiçim Allah var' demektir. Melâmi nefsini yenendir. Eskiden Anadolu' da tarikat şeyhleri gurur ve kibire kapılınca onlara muhalif olarak kurulmuş bir tarikattir melâmilik. Melâmilik tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek, kendini kınayıp kınatarak, her türlü şan şöhret itibardan ve mevkiden vazgeçerek yaşamayı seçmek ve bu yoldan geçerek olgunlaşmaya çalışmak yoludur.
Melâmilik varılacak nokta değil, o noktaya varmak için geçilen kapıdır. Melâmet hırkası ise; ibadet de gizli kabahat de inanç da formatında bir anlayışa meyil vermislerdi. Dışardan gözlemlendiğinde kimsenin, bu anlayışa bağlı insanların Allah yolunda bir yaşam sürdüklerini anlaması mümkün değildi. Zira, böylesi bir imaj için kendilerince hal ve hareketler geliştirmişlerdi. Misal, yasak emirleri yapar görünmek gibi. İşte melâmet hırkası da kendini gizlemek için giyildiği varsayılan imgesel bir hırkadır.
kızım söyle ben sana baba mıyım kızım aşkım her şeyim söyle yolunu açan mıyım kızım aşkım hayata bakışım incilen yüreğin benle yok oluyor mu kızım hayat varlığım güzelligim hayatına ayna oluyor muyum kızım canımın canı ömrüne ömür kattığım ömrüm ömrüne ışık tutuyor mu ömrümü sersem canını yanmaktan korur muyum canım kızım senin canın yanmasın benimkini yak canın yanmasın ömrüm senin olsun
Melamet fırkası nefsi köreltmek için giyinilen bi hırka..Dergahlarda vardı nefis terbiyesi..Aylarca oruç tutmak,gururu ezmek için ayak işleri yapmak gibi
Melâmet Hırkası Melâmilik; 'Ben hiçim Allah var' demektir. Melâmi nefsini yenendir. Eskiden Anadolu' da tarikat şeyhleri gurur ve kibire kapılınca onlara muhalif olarak kurulmuş bir tarikattir melâmilik. Melâmilik tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek, kendini kınayıp kınatarak, her türlü şan şöhret itibardan ve mevkiden vazgeçerek yaşamayı seçmek ve bu yoldan geçerek olgunlaşmaya çalışmak yoludur. Melâmilik varılacak nokta değil, o noktaya varmak için geçilen kapıdır. Melâmet hırkası ise; ibadet de gizli kabahat de/inanç da formatında bir anlayışa meyil vermislerdi. Dışardan gözlemlendiğinde kimsenin, bu anlayışa bağlı insanların Allah yolunda bir yaşam sürdüklerini anlaması mümkün değildi. Zira, böylesi bir imaj için kendilerince hal ve hareketler geliştirmişlerdi. Misal, yasak emirleri yapar görünmek gibi. İşte melâmet hırkası da kendini gizlemek için giyildiği varsayılan imgesel bir hırkadır.
Melâmetin hırkası tamam da, ya melâmet ne demek ola ki? .. Arapça bu kavramın kökeninde gene Arapça “levm” sözü yatmaktadır. Levm, kınama ve kötüleme demek oluyor. Buradan Melâmet’e varıyoruz. O ise; azar, ayıplama, kınama veyâ sitem anlamındadır. Kısaca, Ülke geçmişimizde böyle bir tarîkat vardır. Mensuplarına Melâmî, tarîkatın kendisineyse Melâmîlik denmiştir. Melâmet kezâ bunun aynıdır. Belli-başlı özellikleri alçak gönüllülük, dünyâ malında gözü olmamak ve kanaatkâr davranmalarıyla kendilerini toplumdan saklamalarıdır. Başkalarının yanında bulunurken, kendi aralarında rumuz ve işâretlerle anlaşmışlardır. Burada, bizden önce konuya ilişkin hayli bilgi verilmiştir ki, bunları tekrâr etmenin bir anlamı olmayacaktır. Bizim Melâmîlik hakkında hem bir yakınlığımız, hem de bir hâtıramız bulunmaktadır. Onlara değinmek isteriz. Şöyle… Trakya’nın antik ve târihî ilçesi şirin Vize, bizim doğum yerimiz olup, memleketimizdir. Aynı Vize’yse, Cumhûriyet’imizin bütün tarîkatlarla birlikte kapattığı Melâmîliğin herhâlde son merkezidir. Tanınmış Melâmî şeyhi ve şâir “Vizevî Kaygusuz Âlî Alâattin” de adının önündeki ekten anlaşılacağı gibi Vizelidir. Daha az tanınmış Vizeli başka şeyhler vardır. Tarîkatın son şeyhi “Şeyh Bâlî Efendi” kezâ Vizelidir ve soyu Ora’da yaşamaya devâm etmektedir.. Yakınlık dediğimiz husus budur, bu kadardır. Hâtıramıza gelince… Yirmibeş-otuz yıl önce bir cenâze için Kuşadası’na gitmiştik. Uzun ve tabiatıyla o kadar yorucu bir yolculuğun sonunda cenâze namazına ancak ermiştik. Vardığımız Merkez Camiinde, namaz vaktini beklerken oturacak bir yer arıyorduk. O kadar bankın içinden karşıdaki birinde yer görmüştük. Hemen oraya yöneldik. Bizim şimdiki çağımızı yaşayan iki amcadan izin isteyip, yanlarına iliştik. Merhaba ve hâl-hatırdan sonra, belli olan yabancılığımız karşısında amcalar nereli olduğumuzu, cenâzeyle ilgimizi sormuşlardı. Vize’yi söyledik. Fakat bilemediler. Neyse… Biz de onların birini Rumeli’ne, diğeriniyse, Arap melezi gibi görsek de Ora’ya yakıştırmıştık. İlgi çekicidir ki aynen de öyleymişler! Arap’a benzettiğimizin babası Osmanlı subayı olarak Aydın’dan Libya’ya gitmişmiş. Orada evlendiği Arap kızı da melez amcanın annesi oluyormuş! Bu iki tahminimize bayağı bir şaşırmışlardı. Ancak, biraz sonra daha fazla şaşıracaklardı! Amcalar, sözü fazla uzatmadan bir konuya yoğunlaşmış, bize onu anlatmaya çalışıyorlardı. Fakat üstü kapalı bir üslûpla! Dikkatimizi çeken husus anlatılanın Melâmî felsefesine benzerliğiydi. Ne var ki… Bu durum, aradan geçen uzun yıllar sonra Melâmîlikle ancak bir benzerlikten ibâret olabilirdi. Sizin şu anlattığınız Melâmîliğe benziyor, diyecek olmuştuk ki… Ağzımızdan Melâmî sözü çıktığı anda birbirlerine bakışmışlar ve Arap melezi amca, “bana bak çocuk şimdi tokadı çakarım ha! ” deyivermişti. Fakat her ikisi de şaşkın bir hâlde gülümsüyorlardı. O, tokat, denilenin ise şaka olduğu besbelliydi. Sonra iyice bize döndüler. Şimdi anlat bakalım, sen kimsin? Melâmîliği nereden biliyorsun? gibi sorular yönelttiler. Vizeli olduğumu söylemiştim ya… diyecek olduk. Fakat bundan bir şey çıkaramamışlardı. Belli ki Melâmilik târihini bilmiyorlardı. Sonra, Vize’yle Melâmîlik bağlantısını naklettik. Şaşkınlıkları daha da artmıştı. Hiç ummadıkları genç bir adam neler anlatmaktaydı. Bu kere bizi aralarına aldılar. Sevgi ve şaşkınlıkla sarılıyor ve sıkıştırıyorlardı. Onlar için, bu devirdeki inanılmaz bir kişiydik biz. Artık namaz vakti de gelmişti. Namaz sonrası karşılıklı adresler ve telefonlar aldık. Bir süre de böyle haberleştik. Sonrasını hatırlayamıyoruz. Amcaların bizde bıraktıkları intibâ, kendilerinin tam da o felsefenin müritleri olduklarıydı. Bugün için hayatta olmaları çok zayıf ihtimâldir ki, ruhları şâd olsun! diyoruz. Bunu buraya niye mi yazdık? Elbette ki, Melâmîliğin bölük-pörçük dahi olsa bugün hâlâ yaşadığını anlatmak için! Evet… Örgütlü olmasa bile, Melâmîlik birilerinin gönüllerinde hâlâ daha yaşamaktadır.
melamet demek yok olmak demektir.ölmezden evvel ölmek.nefsini terbiye edip arifleşmek.varlığı,benliği dağıtıp yok olmak kardeşler.... sövene dilsiz vurana elsiz aşık olup gönülsüzleşmek. vücut bir gemi akıl yelkeni,fikir dümeni deyip yolu ona göre seçmek... pir-i kaptan kendimizi gemi varsaymak.. üstadların yolunda yol alıp kebab olup pişmek,yanmak külü savurmak yok olmak... huzur-u ilahi ye ulaşmak.. herşeyde işleyenin hakk olduğunu müşade etmek.. heryüzde hakk ı görmek hakk ı birlemek.. şeriat tarikat yoldur bilene,hakikat marifet andan içeri.. anlayana bir söz durur,yokuş diil dümdüz durur...anlamayana sözümüz yoktur. bilmeyenler bilmez bizi bilenlere selam olsun....
Kınayanın kınamasından korkmayan, Halktan kendini soyutlamadan halk ile yaşayan, onlarla hoş geçinen, kırmayan, Halkın içindeyken bile kendi içende HAKK ile birlikte olan, Adeta bedeni halkın içinde ruhu HAKK'kın yanında olan, halkın içindeyken bile gizli daimi zikir halinde bulunan, Allah dostlarına ait özel durumda bulunanlar için yapılan benzetme. Melanet hırkasını giyenlere ne mutlu.
Melamet hırkası anlamı, Melamilikten türemiş olup Kınayanın kınamasından korkmayan Dışarda halk ile içeride hak ile olan acayip karayip, iyi geçinilip kesinlikle kalpleri kırılmaması gereken melami dervişlerinin, melameti yaşantısını seçmiş. Farklı yapı kültür ve anlayışla gizli ibadeti yapan kılık kıyafeti ile toplumdaki insanlardan faklı olmayan Allahın gizli memurlarının yaşantı şekli olarak tanımlanabilir.
Melamet hırkası, ücretsizdir. Ama pek alan bulunmaz. Adı gibi örtücü değildir. örtülen insanı açar. insanın na-mahrem yerlerini örtmez, bilakis açar. onu, giyenden başkası görmez. Sahibinden, giyenden başkası da onu örmez. vs. vs.
Ama....
Melamet Hırkasın Aşıklar Giyer Tevhit Bayrağını Eylemiş Siper Her Fikir Kelepçe Her Fikir Rehber İnsanın Mayası Olur Muhabbet
Melamet Aşını Zevkle Yiyenler Nefsini Çıkarıp Hakkı Giyenler Bir Erin Elini Öptüm Diyenler Kahır Ülkesinde Bulur Muhabbet
Melamet Suyunu Kevser Kılanlar Edeb Ahlakını Haktan Alanlar Sıfattan Surete Nazar Salanlar Lütfun Deryasından Alır Muhabbet
Melamet Donunu Giymez Bilenler Güle Gül Yakışır Tevhittir Cevher Aklın Kandilinde Allahü Ekber Alemlere Sultan Olur Muhabbet
Melami Almıştır Haktan Gözünü Gönüllü Mutlaktan Söyler Sözünü Nadanın Gönlünde Büyük Düğünü Yapınca Azrail Olur Muhabbet.
Melamet, kişinin kendi nefsini levm etmesi, yani kınaması demektir! Niye kınıyor, o güne dek nefsinin esiri olarak yaşadığını anladı ve pişman oldu da ondan... Ne olur sonra, kişi kendisine ait olduğunu zannettiği yüklerden kurtulması lazım. Nedir onlar? Kişinin ef'ali, sıfatları ve zatı! Bunlardan soyunup sahibine iade ettiği anda, sahibi o saliki giyindirir! Ne ile? Kendi zatı-sıfatları ve ef'ali ile! İşte MELAMET HIRKASI budur! Bu hırkayı giyen kişi artık O'nun veli kuludur! Çünkü Kur'an'ın bir ayetine göre, 'Ancak O'nun giydirdikleri giyinmiş, O'nun doyurdukları doymuştur! ' 'Onlar korkmazlar, mahsunda olmazlar! ' sınıfına girmiştir artık o kişi... O yüzden, bizler hayatımızdaki zan+vehim ve evhamlardan kurtulmadıkça, yaşadığımızı zannederiz, ama yaşam yüzeysel kalmış, hakikatten uzak bir yaşam olmuştur, bununda O'nun indinde bir kıymeti yok tabii...
'Melamilerde zaviye, tekke, dergâh ve hangâh gibi tarikat durakları yoktur. Zikri de merasimden saydıkları için bundan vazgeçmişler, zikri Tanrıyı düşünmek, O’nun kudretini ve büyüklüğünü anmak ve idrak etmeye çalışmak şekline dönüştürmüşlerdir. Melamiler, halk gibi çalışarak kazanmak, kendi el emeği ile geçinmek istemişler; şeyh, derviş, hoca gibi sıfatların ardına saklanarak başkalarının sırtından geçinmeyi doğru bulmamışlardır Melamet, Hakk’ın hizmetinde olmak, halka saygılı davranmaktır.'
tasavvufi bir terimdir..melamet yokluk anlamını ihtiva eder..dolayısıyla melamet hırkası da yokluk hırkasıdır..mecazi bir anlam taşır.. hiçlikte varlığa ermeyi ifade eder..
bir şeyi kendim yaptım kendim cezasına katlanırım anlamına da gelir.Nitekim ´´Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni´´ sözleriyle bunu anlayabilirz
Ve Kul Nesîmî’nin yüzyılları eskiten bir dörtlüğüdür bu;
Bu dizelerde iki konu dikkat çekicidir. İlki, Melamî hırkasını herkesin kendinin giydiği, ikincisi de ar ve namusun bir sırça denli nazik ve hassas olduğudur.
Melamet kelimesi “kınama, ayıplama, kötüleme, azarlama, kara çalma” gibi anlamlara gelen ve kınanmayı amaç edinen, insanların kınamasına hedef olmak için kasıtlı tavırlar geliştiren sufilerin yolunu işaret eden bir kelime. Her ne kadar Melamiliğin diğer mistik anlayışlar gibi bir tasavvuf yolu olmadığını iddia edenler varsa da (msl. ileri gelen Melamilerden Abdülaziz Mecdi) Melamilik tarih boyunca hemen bütün tasavvuf dünyasını etkilemiş, Kalenderîlik, Haydarîlik, Mevlevîlik, Bektaşîlik, Hamzavîlik gibi tarikatların öğretileri arasında önemli bir yer tutmuştur.
Melâmilik; 'Ben hiçim Allah var' demektir. Melâmi nefsini yenendir. Eskiden Anadolu' da tarikat şeyhleri gurur ve kibire kapılınca onlara muhalif olarak kurulmuş bir tarikattir melâmilik. Melâmilik tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek, kendini kınayıp kınatarak, her türlü şan şöhret itibardan ve mevkiden vazgeçerek yaşamayı seçmek ve bu yoldan geçerek olgunlaşmaya çalışmak yoludur.
Melâmilik varılacak nokta değil, o noktaya varmak için geçilen kapıdır. Melâmet hırkası ise; ibadet de gizli kabahat de inanç da formatında bir anlayışa meyil vermislerdi. Dışardan gözlemlendiğinde kimsenin, bu anlayışa bağlı insanların Allah yolunda bir yaşam sürdüklerini anlaması mümkün değildi. Zira, böylesi bir imaj için kendilerince hal ve hareketler geliştirmişlerdi. Misal, yasak emirleri yapar görünmek gibi. İşte melâmet hırkası da kendini gizlemek için giyildiği varsayılan imgesel bir hırkadır.
Haydar haydar türküsünün sözlerinde bulunan bir kelime grubu, ayrıca bu türküyü birde Can Göksun'dan dinlemenizi isterim.
Melamet ağır bir sorumluluk hissi veren bir anlayışı ihya eden yapı taşıdır
Kızıma
kızım söyle ben sana baba mıyım
kızım aşkım her şeyim söyle
yolunu açan mıyım
kızım aşkım
hayata bakışım incilen yüreğin
benle yok oluyor mu
kızım hayat varlığım güzelligim
hayatına ayna oluyor muyum
kızım canımın canı ömrüne ömür kattığım
ömrüm ömrüne ışık tutuyor mu
ömrümü sersem canını yanmaktan korur muyum
canım kızım senin canın yanmasın
benimkini yak canın yanmasın
ömrüm senin olsun
İbrahim Ceyhun Falay
peki bildiğimiz hırkadaki mecaz anlamını nasıl bir ilişki ile kullanmışlar? açıklayacak var mı? merak ediyorum da..
Melamet fırkası nefsi köreltmek için giyinilen bi hırka..Dergahlarda vardı nefis terbiyesi..Aylarca oruç tutmak,gururu ezmek için ayak işleri yapmak gibi
Melamet hırkası ateşten bir gömlektir. Giymesi nefse zor gelir.
üstünüze giyerseniz İnsanlığınız üşümez..
Melanet gibi bir şey, yani büründüğün kimlik, insanların seni gördüğü hal.
Melâmet Hırkası
Melâmilik; 'Ben hiçim Allah var' demektir. Melâmi nefsini yenendir. Eskiden Anadolu' da tarikat şeyhleri gurur ve kibire kapılınca onlara muhalif olarak kurulmuş bir tarikattir melâmilik. Melâmilik tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek, kendini kınayıp kınatarak, her türlü şan şöhret itibardan ve mevkiden vazgeçerek yaşamayı seçmek ve bu yoldan geçerek olgunlaşmaya çalışmak yoludur.
Melâmilik varılacak nokta değil, o noktaya varmak için geçilen kapıdır. Melâmet hırkası ise; ibadet de gizli kabahat de/inanç da formatında bir anlayışa meyil vermislerdi. Dışardan gözlemlendiğinde kimsenin, bu anlayışa bağlı insanların Allah yolunda bir yaşam sürdüklerini anlaması mümkün değildi. Zira, böylesi bir imaj için kendilerince hal ve hareketler geliştirmişlerdi. Misal, yasak emirleri yapar görünmek gibi. İşte melâmet hırkası da kendini gizlemek için giyildiği varsayılan imgesel bir hırkadır.
Melâmet, Melâmîlik…
Melâmetin hırkası tamam da, ya melâmet ne demek ola ki? .. Arapça bu kavramın kökeninde gene Arapça “levm” sözü yatmaktadır. Levm, kınama ve kötüleme demek oluyor. Buradan Melâmet’e varıyoruz. O ise; azar, ayıplama, kınama veyâ sitem anlamındadır. Kısaca, Ülke geçmişimizde böyle bir tarîkat vardır. Mensuplarına Melâmî, tarîkatın kendisineyse Melâmîlik denmiştir. Melâmet kezâ bunun aynıdır. Belli-başlı özellikleri alçak gönüllülük, dünyâ malında gözü olmamak ve kanaatkâr davranmalarıyla kendilerini toplumdan saklamalarıdır. Başkalarının yanında bulunurken, kendi aralarında rumuz ve işâretlerle anlaşmışlardır.
Burada, bizden önce konuya ilişkin hayli bilgi verilmiştir ki, bunları tekrâr etmenin bir anlamı olmayacaktır. Bizim Melâmîlik hakkında hem bir yakınlığımız, hem de bir hâtıramız bulunmaktadır. Onlara değinmek isteriz. Şöyle… Trakya’nın antik ve târihî ilçesi şirin Vize, bizim doğum yerimiz olup, memleketimizdir. Aynı Vize’yse, Cumhûriyet’imizin bütün tarîkatlarla birlikte kapattığı Melâmîliğin herhâlde son merkezidir. Tanınmış Melâmî şeyhi ve şâir “Vizevî Kaygusuz Âlî Alâattin” de adının önündeki ekten anlaşılacağı gibi Vizelidir. Daha az tanınmış Vizeli başka şeyhler vardır. Tarîkatın son şeyhi “Şeyh Bâlî Efendi” kezâ Vizelidir ve soyu Ora’da yaşamaya devâm etmektedir.. Yakınlık dediğimiz husus budur, bu kadardır.
Hâtıramıza gelince… Yirmibeş-otuz yıl önce bir cenâze için Kuşadası’na gitmiştik. Uzun ve tabiatıyla o kadar yorucu bir yolculuğun sonunda cenâze namazına ancak ermiştik. Vardığımız Merkez Camiinde, namaz vaktini beklerken oturacak bir yer arıyorduk. O kadar bankın içinden karşıdaki birinde yer görmüştük. Hemen oraya yöneldik. Bizim şimdiki çağımızı yaşayan iki amcadan izin isteyip, yanlarına iliştik. Merhaba ve hâl-hatırdan sonra, belli olan yabancılığımız karşısında amcalar nereli olduğumuzu, cenâzeyle ilgimizi sormuşlardı. Vize’yi söyledik. Fakat bilemediler. Neyse… Biz de onların birini Rumeli’ne, diğeriniyse, Arap melezi gibi görsek de Ora’ya yakıştırmıştık. İlgi çekicidir ki aynen de öyleymişler! Arap’a benzettiğimizin babası Osmanlı subayı olarak Aydın’dan Libya’ya gitmişmiş. Orada evlendiği Arap kızı da melez amcanın annesi oluyormuş! Bu iki tahminimize bayağı bir şaşırmışlardı. Ancak, biraz sonra daha fazla şaşıracaklardı!
Amcalar, sözü fazla uzatmadan bir konuya yoğunlaşmış, bize onu anlatmaya çalışıyorlardı. Fakat üstü kapalı bir üslûpla! Dikkatimizi çeken husus anlatılanın Melâmî felsefesine benzerliğiydi. Ne var ki… Bu durum, aradan geçen uzun yıllar sonra Melâmîlikle ancak bir benzerlikten ibâret olabilirdi. Sizin şu anlattığınız Melâmîliğe benziyor, diyecek olmuştuk ki… Ağzımızdan Melâmî sözü çıktığı anda birbirlerine bakışmışlar ve Arap melezi amca, “bana bak çocuk şimdi tokadı çakarım ha! ” deyivermişti. Fakat her ikisi de şaşkın bir hâlde gülümsüyorlardı. O, tokat, denilenin ise şaka olduğu besbelliydi.
Sonra iyice bize döndüler. Şimdi anlat bakalım, sen kimsin? Melâmîliği nereden biliyorsun? gibi sorular yönelttiler. Vizeli olduğumu söylemiştim ya… diyecek olduk. Fakat bundan bir şey çıkaramamışlardı. Belli ki Melâmilik târihini bilmiyorlardı. Sonra, Vize’yle Melâmîlik bağlantısını naklettik. Şaşkınlıkları daha da artmıştı. Hiç ummadıkları genç bir adam neler anlatmaktaydı. Bu kere bizi aralarına aldılar. Sevgi ve şaşkınlıkla sarılıyor ve sıkıştırıyorlardı. Onlar için, bu devirdeki inanılmaz bir kişiydik biz.
Artık namaz vakti de gelmişti. Namaz sonrası karşılıklı adresler ve telefonlar aldık. Bir süre de böyle haberleştik. Sonrasını hatırlayamıyoruz.
Amcaların bizde bıraktıkları intibâ, kendilerinin tam da o felsefenin müritleri olduklarıydı. Bugün için hayatta olmaları çok zayıf ihtimâldir ki, ruhları şâd olsun! diyoruz.
Bunu buraya niye mi yazdık? Elbette ki, Melâmîliğin bölük-pörçük dahi olsa bugün hâlâ yaşadığını anlatmak için! Evet… Örgütlü olmasa bile, Melâmîlik birilerinin gönüllerinde hâlâ daha yaşamaktadır.
Mete Esin
melamet demek yok olmak demektir.ölmezden evvel ölmek.nefsini terbiye edip arifleşmek.varlığı,benliği dağıtıp yok olmak kardeşler....
sövene dilsiz vurana elsiz aşık olup gönülsüzleşmek.
vücut bir gemi akıl yelkeni,fikir dümeni deyip yolu ona göre seçmek...
pir-i kaptan kendimizi gemi varsaymak..
üstadların yolunda yol alıp kebab olup pişmek,yanmak külü savurmak yok olmak...
huzur-u ilahi ye ulaşmak..
herşeyde işleyenin hakk olduğunu müşade etmek..
heryüzde hakk ı görmek hakk ı birlemek..
şeriat tarikat yoldur bilene,hakikat marifet andan içeri..
anlayana bir söz durur,yokuş diil dümdüz durur...anlamayana sözümüz yoktur.
bilmeyenler bilmez bizi bilenlere selam olsun....
Şimdi en ufak bir eleştiride celallenenler biraz tasavvufla ve bu konularla ilgilenseler, o celalliklerinden eser kalmaz.
Kınayanın kınamasından korkmayan,
Halktan kendini soyutlamadan halk ile yaşayan, onlarla hoş geçinen, kırmayan,
Halkın içindeyken bile kendi içende HAKK ile birlikte olan,
Adeta bedeni halkın içinde ruhu HAKK'kın yanında olan, halkın içindeyken bile gizli daimi zikir halinde bulunan, Allah dostlarına ait özel durumda bulunanlar için yapılan benzetme.
Melanet hırkasını giyenlere ne mutlu.
MELAMET TASAVVUFUN RIFAT KOLU OLUP EN ÜST MERTEBESİDİR.BU YOLA HEVES ETMEK BİRÇOK ŞEYİ TERK ETMEK ANLAMINA GELİR.
Muslumanin yoludur amaci degildir.
Melamet hırkası anlamı,
Melamilikten türemiş olup Kınayanın kınamasından korkmayan Dışarda halk ile içeride hak ile olan acayip karayip, iyi geçinilip kesinlikle kalpleri kırılmaması gereken melami dervişlerinin, melameti yaşantısını seçmiş. Farklı yapı kültür ve anlayışla gizli ibadeti yapan kılık kıyafeti ile toplumdaki insanlardan faklı olmayan Allahın gizli memurlarının yaşantı şekli olarak tanımlanabilir.
bi de mazlum çimen seslendiriyorsaa.. :))
MELAMET HIRKASI
Ben melamet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne
Sofular haram demişler
Aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne
Haydar Haydar günah benim kime ne
Gah çıkarım gökyüzüne
Seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne
Seyreder alem beni
Haydar Haydar seyreder alem beni
Gah giderim medreseye
Ders okurum Hak için
Gah giderim meygedeye
Dem çekerim aşk için
Haydar Haydar dem çekerim aşk için
Nesimi'yi sorsalar kim
Yarin ile hoş musun
Hoş olam ya olmayayım
O yar benim kime ne
Haydar Haydar o yar benim kime ne
Aşık Nesimi
Melamet hırkası, ücretsizdir. Ama pek alan bulunmaz. Adı gibi örtücü değildir. örtülen insanı açar. insanın na-mahrem yerlerini örtmez, bilakis açar. onu, giyenden başkası görmez. Sahibinden, giyenden başkası da onu örmez. vs. vs.
Ama....
Melamet Hırkasın Aşıklar Giyer
Tevhit Bayrağını Eylemiş Siper
Her Fikir Kelepçe Her Fikir Rehber
İnsanın Mayası Olur Muhabbet
Melamet Aşını Zevkle Yiyenler
Nefsini Çıkarıp Hakkı Giyenler
Bir Erin Elini Öptüm Diyenler
Kahır Ülkesinde Bulur Muhabbet
Melamet Suyunu Kevser Kılanlar
Edeb Ahlakını Haktan Alanlar
Sıfattan Surete Nazar Salanlar
Lütfun Deryasından Alır Muhabbet
Melamet Donunu Giymez Bilenler
Güle Gül Yakışır Tevhittir Cevher
Aklın Kandilinde Allahü Ekber
Alemlere Sultan Olur Muhabbet
Melami Almıştır Haktan Gözünü
Gönüllü Mutlaktan Söyler Sözünü
Nadanın Gönlünde Büyük Düğünü
Yapınca Azrail Olur Muhabbet.
22 Ocak 2007
Mustafa Turhan
Birde Melanet Hırkası vardır ki bunuda aşağıdaki hezeyanları fütursuzca sallayan develer giyer.....
'peygamberlerin mucizeleri (ayın tamm ortadan şakkk diye ikiye
ayrılması,
kızıl denizin tammmm ortadan şarrr! ! ! ! diye bölünmesi..vsvswc! !) ...
yanında..(Mısır Piramitleri) çocuk oyucağı kalır...! ! ................- :) .
buu peygamber mucizelerinden.../ sonralara...bugünlere! ! kalmış hiiiiçç
bişii yok...ya yarmışlar! ! ? / ya bölmüşler..? ? ? ..............- :)
ay dededddeee, yerindeeee.....................- :) '
Herseye bi itirazin var, demekki varmiski koymuslar oraya. olmayan bisiyi koyacak halleri yokya bu insanlarin...
yokum öyleyse varım...gibi bir şey...
ben melamet hırkasını
deldim taktım eğnime
ar ü namus şişesini
taşa çaldım kime ne
ben yitirdim ben ararım
yar benimdir kime ne
gah giderim öz bağrıma
gül dererim kime ne
Melamet, kişinin kendi nefsini levm etmesi, yani kınaması demektir!
Niye kınıyor, o güne dek nefsinin esiri olarak yaşadığını anladı ve pişman oldu da ondan... Ne olur sonra, kişi kendisine ait olduğunu zannettiği yüklerden kurtulması lazım. Nedir onlar? Kişinin ef'ali, sıfatları ve zatı! Bunlardan soyunup sahibine iade ettiği anda, sahibi o saliki giyindirir! Ne ile? Kendi zatı-sıfatları ve ef'ali ile!
İşte MELAMET HIRKASI budur! Bu hırkayı giyen kişi artık O'nun veli kuludur! Çünkü Kur'an'ın bir ayetine göre, 'Ancak O'nun giydirdikleri giyinmiş, O'nun doyurdukları doymuştur! '
'Onlar korkmazlar, mahsunda olmazlar! ' sınıfına girmiştir artık o kişi...
O yüzden, bizler hayatımızdaki zan+vehim ve evhamlardan kurtulmadıkça, yaşadığımızı zannederiz, ama yaşam yüzeysel kalmış, hakikatten uzak bir yaşam olmuştur, bununda O'nun indinde bir kıymeti yok tabii...
Ben melamet hırkasını kendim giymedim kime ne diyemiyorum....
'Melamilerde zaviye, tekke, dergâh ve hangâh gibi tarikat durakları yoktur. Zikri de merasimden saydıkları için bundan vazgeçmişler, zikri Tanrıyı düşünmek, O’nun kudretini ve büyüklüğünü anmak ve idrak etmeye çalışmak şekline dönüştürmüşlerdir. Melamiler, halk gibi çalışarak kazanmak, kendi el emeği ile geçinmek istemişler; şeyh, derviş, hoca gibi sıfatların ardına saklanarak başkalarının sırtından geçinmeyi doğru bulmamışlardır
Melamet, Hakk’ın hizmetinde olmak, halka saygılı davranmaktır.'
mazlum çimen sesiyle..
tasavvufi bir terimdir..melamet yokluk anlamını ihtiva eder..dolayısıyla melamet hırkası da yokluk hırkasıdır..mecazi bir anlam taşır..
hiçlikte varlığa ermeyi ifade eder..