Kültür Sanat Edebiyat Şiir

insan sizce ne demek, insan size neyi çağrıştırıyor?

insan terimi Erdal Canbulat tarafından tarihinde eklendi

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Piyasa sartlarinin kuklasi olmus bir varlikdan ibaret.

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    o saçma evrim teosrisine göre hayvandan gelmişiz...
    sanırım inanmaya başlıyorumm...
    şimdide fikir olarak hayvanlaşmaya başlıyoruzzz...

  • Ulaş Devrim
    Ulaş Devrim

    zamanında Biyoloji hocam derslerde hep dile getirirdi:
    '-İnsan düşünen bi hayvandır.'
    sıra altından boğuk bi sesle seslenirdim:
    -İnsan 'kendini' düşünen bi Hayvandır.

    Fikrime katılmayanlar bu bayram durumu olup bi fakir sevindireceğinden kuşkum yok; Durumu olmayanlara zaten sözüm yok!

    Sivrisinek saz, (anlayana)
    ...

  • Ömer Özcan
    Ömer Özcan

    Bismillâhirrahmânirrahîm.

    1 – İncir ve zeytine,

    2 – Sina dağına,

    3 – Bu emin beldeye yemin olsun ki:

    İlk üç ayette Hz. Musâ, Hz. Îsâ, Hz. Muhammed (aleyhimü’s-selam) gibi ülülazm peygamberlere vahiy gelen kutlu yerlere dikkat çekilmiştir.

    4 – Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık, [30,30]

    5 – Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük.

    6 – Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır.

    Onlara ise hiç eksilmeyen ve tükenmeyen bir mükâfat vardır.

    7 – Bütün bunlardan sonra ey insan, senin mahşere ve hesaba inanmana hangi engel kalabilir?

    8 – Allah hakimlerin hâkimi değil midir?

  • Alp Tanhu
    Alp Tanhu

    hayvanlardan daha aciz ve doğaya karşı korunmasız biz canlılar...
    yaşamak için bilgiye ve tecrübeye muhtaç canlılar bizler....
    kendi neslini kurutmak için savaşanlar bizler...
    fikir savaşları veren, bu amaçta kan akıtan bizler...
    yine de dünyanın efendiliğine soyunan bizler...

    hayvanların bu dünyada yaşaması için gerekli tüm donanımları varken, bizlerin hala yok...
    bi insana en az 10 yıl bakılmazsa yetişkin bi insan tarafından, hemen ölüverecek bi canlı türü... oysa, bi hayvan için bu süre bi kaç günle, bi kaç ay arasında değişiyor.....
    ve hala insan atasını ve kökenini arıyor...hehehe...bu çok komik yaa :))

  • Onur Çağlar
    Onur Çağlar

    Faşistlerin ve gericilerin bir türlü içine giremedikleri kavramdır..

  • Alp Tanhu
    Alp Tanhu

    şu ekosisteme uymayan belki de tek canlı....

    bizim dışımızdaki her canlı memnun ki bu dünyadan pek bi değişiklik göstermeden yaşıyorlar..bizlerse, sürekli değişim içindeyiz... sanırım bu yeryüzü ihtiyaçlarımızı diil de, arzularımızı karşılamaya yetmiyor...bizim mekanımız başka bi yer mi yoksa :))

  • Serdar Ozden
    Serdar Ozden

    En cok faydayi da en cok zarari da o verir.. Ama hep zarar vermeyi tercih eder.. Varligimiz iyi mi kotu mu anlayamadim gitti ama kotu galiba..

  • Ali Erdem
    Ali Erdem

    Duvar...

  • Nuri Can
    Nuri Can

    Dünyanın En Korkunç Yaratığı İnsan mıdır?

    “İnsanların bütün felaketleri, geçimsizlikler, savaşlar, tuzaklar, kan dökmeler, hep altını elde etmek arzusundan doğar.” LUKİANOS.

    Bence evet.

    Dünyanın en korkunç en acımasız yaratığı şüphesiz ki, insanoğludur. Ekolojik sistem içerisinde türüne işkence eden, katleden tek canlıdır... Geçmişten günümüze değin öldürümler, katliamlar, savaşlar hep insanın gündemini oluşturmuştur. Kimi zaman korunmak, kimi zaman korumak, çoğu zaman da Kutsal saydığı inaklar adına katliamlar yapmıştır 'Tanrı, din, ırk, ideoloji, mezhep, tarikat, vatan, toprak vs' gibi.

    İnsanlar, başka ülke yada halkların malına - mülküne tecavüzü ganimet ve kahramanlık sayıyor... Teknoloji geliştikçe toplu insan katletmenin, acımasızlığın yolları da artıyor. Birileri bu vahşiliği bu tekniği insanların üzerinde gücü yettiğince hep denedi ve deniyor. Bu vahşet ve vahşilik insanın ayak bastığı ve yaşadığı her yerde uygulanıyor... Bazen insana yapılan işkence yada öldürüm biçimleri insanın kanını donduracak boyutlara ulaşıyor. Bazen kana, acıya ve gözyaşına boğulmuş insanın gerçeğini kaldıramıyor insan.

    İncelerseniz insan oğlunun tarihi yıkımlar, işkenceler, öldürümler üzerine kurulmuş. Her süreçte akınlar neticesinde nice karaparçaları, medeniyetler, coğrafyalar, ülkeler, şehirler özelliklerini yitirmiş; insanları yine insanlar tarafından vahşice katledilmiştir.

    Günümüz de hala devam eden bireylerin, ailelerin, toplumların huzurunu alt üst eden düşmanlık ve kin duyguları hangi sebeple olursa olsun çirkin ve zararlıdır. Dünyanın değişik yerlerinde meydana gelen savaşlar ve bu çirkin savaşların insan için nelere mal olduğu ortada.

    Bu barbarlık ve vahşet günümüzde hala insana yaraşır bir barbarlıkla devam ediyor... Hala utanılası yükselen değerler, düşünceler, izmler, uygarlıklar adına devam ediyor... Uzun bir süredir tv deki haberleri izlemiyorum, çünkü izledikçe yüreğim kanıyor. Kahretsin, çocuk olmak ve uzak durmak istiyorum; durdurmak istiyorum bütün savaşları, katliamları. Bir çocuğun gözleriye görmek istiyorum dünyayı, yüreğiyle sevmek istiyorum insanları.

    Amacım ne katili aramak ne de katledileni. Çünkü her ikisi de biziz... İnsan olarak geçmişten bu güne alnımıza sürülen kara bir lekedir sanki. Yapacağımız en onurlu en insanca şey, kendi türümüzün her türlü imhasına, haksızlığa uğramasına 'dur' diyebilmek; ama iflas eden beş bin yıllık paradiğmanın kirli araçlarıyla değil... Vicdanımızla, merhatimizle, onurumuzla, ehlileşmiş insan olan yanlarımızla...

    Nuri CAN
    www.nuricann.com

  • Nuri Can
    Nuri Can

    İnsanın Dünü de Vahşi Bu Günü de

    Etoburların Vahşiliği

    Ateşi kullanmak insandan başka hiçbir yarattığa nasip olmamıştır. Bu durum aklın insanda daha yontma taş devrinde iken inkişaf ettiği ve o devirde bile bütün hayvanları geri bıraktığı anlaşılır.

    Marki Santuola 1897 senesinde dört yaşındaki kızı ile beraber İspanya’nın kuzeyinde Kantabre dağlarında “Altamira” mağarasına fosil aramak için gitmişti. Marki Santuola’nin kızı elinde mum ışığı ile mağarayı gezerken öyle ıssız bir köşesine girmişti ki, orada bir şey bulunacağı kimsenin aklına gelmemişti. Çocuk mumu kaldırıp bir Bizon resmi ile karşılaşınca fena halde korkmuş babasını çağırmıştı.

    İşte tarihden evelki meşhur av hayvanları resimleri böyle bir tesadüf eseri bulunmuştur. Bu buluş üzerine Avrupa´nın bütün mağaralarının gizli ve karanlık yerlerinde araştırmalar yapılmıştır. İspanya, Fransa ve İtalya “Altamira” resimlerine benzer daha bir takım resimler bulunmuş ise de Almanya ve İngiltere de hiç bir resme rastlanmamıştır. Acaba yontma taş çağında yaşayan insanlar bu resimleri mağaraların en gizli yerlerine ne için yapmışlardır. Bu noktaya bilim ve düşün adamları şöyle bir yorum getiriyor.

    Yontma taş devrinde ki, insanlar üretimi bilmezlerdi. Çevrelerinde yiyecek bulurlarsa yaşarlar, bulamazlarsa ölürler yada başka bir yere göçerlerdi.

    Fakat yontma taş insanları iki zümreye ayrılırlar otluk yerlerde yaşıyan kabileler av hayvanları ile beslenirlerken, ormanlarda yaşıyan kabilelerin ise başlıca gıdaları huda’yı nabit yemişler ile toprak altından çıkan köklerdir. Bununla beraber av hayvanları bazı seneler bol, bazı seneler kıt olurdu. Yontma taş devrinde kabileler arasında tesanüd (dayanışma) yoktu. İnsanlar küçük kümeler halinde yaşarlar ve en çok açlıktan korkarlardı.

    Nasıl ormanlarda yaşıyan kabileler yemişlerin bol olması için dağlarda seçtikleri ağaçların önünde senenin muayyen günlerinde toplanarak bir takım ayinler yaparlarsa (*) av hayvanları ile beslenen kabileler de av hayvanlarının çoğalması ve çabuk tutulabilmesi için mağaralarda kadın ve çocukların giremeyeceği gizli yerlerde bu hayvanların resimlerini çizer, önlerinde büyüler yaparlardı. İşte “Altamira” mağaralarında bulunan av hayvan resimleri yontma taş devrinden kalma büyülerdir.

    Bu ayinlerden anlıyoruz ki, aç adamın dermansızlığı, tok adamın kuvetli oluşu daha yontma taş devrinde ki, insanların dikkatini çekmiştir. İnsanlar gıda maddelerinin sihirli kudretine daha o devirde inanmışlardı. Nebatat ile hayvanatı mukaddes addeden totemizm bu devrin hatırası olarak kalmıştır.

    Bu iki nevi totem, insanların üzerinde başka başka hayati tesirler yaratmıştır. Vejetalistlerin dünyasını nebatat teşkil cihetle hayatlarını tabiatın gidişine intibak ettirmiştir. Ölüm hadisesini tabii bir zaruret sayarak ölülerinin hatırasını unutmamışlar, kadınlara ihtiyarlara hürmet etmişler başka kabile insanlarına saygı göstermişler. Barışı mücadeleye tercih etmişlerdir...

    Av hayvanları ile beslenenlere gelince dünya görüşlerini, hayvanların haşin ve sert mücadelerine intibak ettirdiklerinden vejatalistlerin tam aksine kaba kuvet ve kurnazlığa itibar etmişlerdir. İnsan ve diğer yaratıkları gözünü kırpmadan öldürmüş ve işgalci olmuşlardır. Ölülerini, bir daha dönüp geri gelmemeleri için sımsıkı bağlamışlar, aileden ziyade kabileye bağlanıp, aralarından en kuvetli adamı lider olarak seçmiş ve sihire inanmışlardır.

    İşte bundan on bin sene önce Fransa ve İspanya mağaralarının duvarlarını Bizon ve diğer hayvan resimleri ile süsleyen ve bu gün dahi sanat bakımından hayranlığımızı çeken kromanyonlar bu ikinci zümreye mensup adamlardı.

    Yontma taş devrinde dahi insanların hiç bir davranışı yoktur ki, bir manası olmasın. Ateşin bulunuşundan sonra en mühim hadise imanın zuhurudur. Mağaralardaki resimler keyif için yapılmamıştır, bunlar cemiyeti açlıktan kurtarmak için düşünülmüş büyülerdir.

    Portekizli bilim adami Mondos Korea “Medeniyyetin menşei Avrupa’dır; çünkü Akdeniz medeniyeti Kromanyon kültürünün istihalesidir” der ve şimdiye kadar ekseriyetin kabul ettiği ışık doğudan gelmiştir iddiasını çürütür. Biz bu birinci iddayı kabul etmiyoruz.

    Çünkü Kromanyolar ne kadar sanatkar olurlarsa olsunlar nihayet av hayvanları ile yaşamışlar, asalaklıktan işgalcilikten, kurtulamamışlardır.
    Binaenaleyh Akdeniz medeniyetinin menşeini Avrupa da değil Asya ve Afrika da aramak mecburiyetindeyiz. Bu konu uzun olduğu için ancak başka bir yazı da ele almayı düşünüyorum...


    Nuri CAN
    www.nuricann.com

  • Arthas
    Arthas

    insan

    Doğadaki diğer biyolojik canlılarda olduğu gibi varolduğu yaşam serüveninde bir çok evrimsel süreçten geçmiştir insan… Ayakları üzerinde durabilmiş, maddeye şekil verip tasarımlar yapabilmiş, elleri ile üretebilmiş ve tüm bunların sonucunda kendini bir bütün olarak ifade edebilecek sanatı ve kültürünü oluşturmuştur. Belki de bu şekilde yaşamı anlamayı, kendini duyumsayabilmeyi öğrenebilmiştir. Ama asıl önemlisi, kendini bir varlık olarak algılama becerisini gösterebilen bilinen tek varlık olmuştur. Sancılı bir süreçtir bu…Eski Hint kültüründe, insan bütün canlılarla kendini bir algılar. Bu düşünüşe göre doğada canlılar birbirlerine bağlı olarak bir aradadır. Klasik Yunanda ise insanın düşünce ve duyguları ile diğer canlılardan ilk kez ayrıldığı görülmektedir; İnsana özgü olan akıl ile insan kendisini diğer varlıkların önüne çıkarır ve bir noktada tanrılıkla bağlanır (Logos) . Descartes’ da insan aklı ile tanrısallık bir arada algılanır. Dünyanın varlığından tanrıya giden yol bırakılıp, Tanrılıkta kökünü bulan, bilen aklın ışığından dünyanın çıktığı şeklinde bir sonuçlanmaya varılır. İbni Sina’dan Spinoza’ya ve Hegel’e kadar gelen panteizm, insan tini ile Tanrısal tinin özdeşliğini ana öğretilerden biri haline getirmiştir. Artık insanın tinsel farklılığı irdelenmektedir. Leibniz bunu daha da ileri götürmüştür. Ona göre insan kendinde bir tür küçük tanrıdır.

    Tarih boyunca kendi üzerindeki bilincinin gelişip artmasıyla insan artık kendisinin kim olduğu, bu evren içerisinde yerinin ne olduğu sorularını da sormaya başlamıştır. Scheler’e göre insanın bu sorgulamaları onu birçok sonuca götürmüş, bu sonuçların etkileri de kendisini insanlık tarihi olarak ortaya koymuş olduğundan, tarihte ortaya çıkan insanlıkla ilgili ide’leri beş farklı ana madde üzerinde toplamıştır;

    Scheler, özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğine bağlı olan çevrelerin, dinsel inancın insan üzerindeki ide’si ile algılanan insan düşüncesini dile getirir. Tanımlanan bu ilk ide, Tanrı tarafından yaratılan bir çift insan tasarımının (Adem- Havva) insanlık üzerinde kendisi hakkında bıraktığı etkidir. Bu düşünceye göre, insan daha doğuştan günahkardır. Çünkü aklı ve özgür iradesiyle işlediği günah sonucu Tanrı tarafından cennetten kovulmuştur. İnsanın aklı sayesinde ulaştığı Tanrı kavramı, yine bu aklın, Tanrıyla ama temelde kendisiyle çatışması olarak belki de insanlığın yarattığı ilk mitos biçiminde ortaya çıkmış olması gerçekten çok ilginçtir.

    İnsanlık üzerinde en çok kabul gören ikinci ide “Homo sapiens” ide’sidir. Yunanlıların ulaştığı bu düşünce, insanın bir “akıl varlığı” olduğudur. Bu düşünce ilk olarak Anaksogoras tarafından dile getirilmiş, Platon ve Aristoteles tarafından da felsefi biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Aristoteles’e göre “Anima rationalis” ide’si yani aklın yolundan giderek bilgi ağacını tanıma ve cennetten kovulma düşüncesi sonraları Hıristiyan felsefesinde de insan özünün “Anima rationalis” ide’si ile tanımlanmasını doğurmuş, bilgi ile günah bir arada algılanır hale gelmiştir. Homo sapiens ide’si insanı hayvandan ayıran bir özelliktir. Akıl aracılığı ile insan varolanı olduğu gibi tanımaya, Tanrıyı, evreni ve kendini bilmeye elverişli hale gelebilmiştir. Aristoteles’ten Kant’a homo sapiens ide’sini kabul eden hemen bütün filozoflar için insan Tanrıca bir etmendir. İşte bu etmen, kaosu kozmos’a çeviren şey ile ilkece aynıdır. Bu durum ise “aklın değişmezliği” tartışmalarına neden olmuştur. Hegel tarafından yadsınmış olan aklın değişmezliği ona göre eksik bir bakış açısıdır. Hegel tarihi aklın ürünlerinin bir toplamı olarak değil, insanlık tininin bir biçimlenmesi olarak görür. Tarih ona göre, Tanrılığın insanın ideler dünyasında anlaşılması ve kendi kendisinin farkına varılmasının meydana getirdiği sürecin adıdır.

    İnsan üzerindeki üçüncü ide, naturalist, pozitivist, ve daha sonra pragmatist öğretilerin kabul ettiği “homo faber” ide’sidir. Bu düşünceye göre insan temelde hayvanlardan çok da farklı olmayan bir “içgüdü varlığı”dır. Bacon, Hume, Spencer gibi pozitivistlerin insan anlayışları, onun içgüdü varlığı olduğu yönündedir. Çalışan, konuşan, alet yapan, aklını ve mantığını ancak uğraşları ile kuran bir varlıktır insan. Özde düşünen değil yapabilen, şekil veren, üretebilendir.

    İnsan için ortaya atılan dördüncü ide ise, onun tarih içerisindeki soysuzlaşmasına değinir. Bu görüş, evrimleşme sürecini tamamlayamayan insanın bu eksikliğini giderebilmek üzere varolmak için üretmek zorunda olduğu aletleri kullanma gereksiniminden bahseder. Evrimsel olarak genetik yapılanmasını doğa ile uyumlu hale getiremeyen insan yok olması gereken bir canlı türüdür. Ancak bu yok oluşu o kendi tinsel yapısı ve aklı ile aşmıştır

    İnsan üzerine günümüz felsefesinde ortaya konan beşinci ide Scheler’e göre kendisini öylesine mağrur ve baş döndürücü bir yüksekliğe koymuştur ki artık insan, üst insan kimliği ile karşılaştırıldığında “utanç verici” bir varlıktır. Üst insan tek sorumlu olan bir efendidir. Yaratıcıdır. Tarihin kendisinde anlam bulduğu yegane varlıktır. Özde ortaya konan bu ateizm kavramı, insanın bir kişi olması için teist Tanrı kavramının varolmaması gerekliliği esasına dayanır. Hartman’a göre insanın dışında bir varlığın geleceği belirlemesi özgür ve kendinden sorumlu bir varlık olarak insanı ortadan kaldırır.

    İnsanın insan hakkında düşünce tarihinde söylediği yığınla söz ve ürettiği çok sayıda düşünceden sonra vardığı nokta aslında bir yere varamamış olmasının yarattığı içsel çelişkidir. Tarih boyunca insanın aklı ve tinsel yapısıyla ulaştığı Tanrı kavramı, yine aynı akıl tarafından yok edilebilmektedir. Ama asıl paradoksu oluşturan, Tanrıyı reddedebilen insanın, evrende kendisini farklı bir yere koyarken ve insanı tanımlarken, Tanrıyı algılamasını sağlayan tinsel özelliğini her şeye rağmen ortaya koyma çabasıdır. Dolayısıyla aslında insanoğlu bilir ki, Tanrıyı anlamak insana özgüdür ve insanca bir eylemdir. Özetle, bu bir çıkmaz sokaktır. Bu durum ise yaşadığımız çağda, kendi ürettiği en büyük soruya yanıt bulduğunu kabul eden insanı başka açmazlara götürür. İşte böylesi bir durumda da sorulması gereken temel soru, düşünen insanın felsefi “uyanış” ını reddeden çözümlerin oluşturduğu problemlerin neler olabileceğidir?

    Bir yanda, Tanrıyı sorgulayarak ondan bir şekilde uzaklaşmayı becermiş insan gerçeği vardır. Tanrıyı anlamayı düşünsel boyutta artık gerekli bulmayan insan, varoluşunu anlamak, kendini bilmek adına girdiği bu savaştan vazgeçerek ve tinsel yapısından tekrar koparak bir anlamda insanlığından uzaklaşmakta mıdır? Evet…yanıtlanması zor bir sorudur bu. Ancak insan olma bilinci ve kişi olma sorumluluğu insanı tam anlamıyla tüketmiştir. Belki de bu yüzden vazgeçmiştir günümüz insanı. Yenilmiştir. 19. yüzyıl sonrası ortaya çıkan bilimselci anlayışın faydacı bir bakış açısıyla bütünleşerek değerlendirme ölçütü haline gelmesi başka hangi nedenlerden dolayıdır? Tanrıya insanlaşması için gereksinimi olan insanın onu reddedemeyip göz ardı etme çabasıdır bu. Artık gerçek, sadece denenebilir ve tekrar edilebilir doğruların kendisidir.

    Öte yanda ise, sanki başka bir dünyada aynı süreç, tanrıyı değil kurallarını yaşamak adına koşulsuz ve sorgusuz bir inancı önermektedir. Çünkü yine yanıtın bulunduğu kabul edilmiştir. Ancak sorunun yanıtını kim vermiştir? soruyu soran akıl mı? Yoksa aklın bulduğu Tanrı mı? Neden artık insanın tinselliği bir yerden sonra gereksiz yada yetersiz bulunabilmektedir? Sanırım yanıtımız ne olursa olsun, bu düşüncenin, sonuçları açısından yine benzer bir şekilde, insanı, sorgulamama noktasına getirebilmesi oldukça düşündürücüdür.

    Günümüz dünyasında felsefi eğitim konusunda niçin eksik kalınmıştır? Neden ısrarla felsefi düşünceden bilinçli bir şekilde uzaklaşılmakta, bahis konusu edilmemektedir? Öyle görünüyor ki bu durum günümüz dünyasını belirleyen değerlerle, anlayışlarla ve görme açılarıyla ilgilidir. Artık “insan olma bilincinin” rafa kaldırıldığı 21. yüzyılın başlarında “humanitas” idealinin üst bir noktası olarak insan hakları düşüncesine ulaşabilmiş olan insanın, bu hakların ihlalinin önüne neden geçemediği de kanımca son derece açıktır. Felsefi bilginin temeli olarak bağımsız ve yaratıcı düşünmenin zayıfladığı, kendini dar çevresinden soyutlayarak bir bütün olarak algılayabildiği “theoria” yönünü yitirdiği, bilginin, bütünlüğü olmayan ve birbirinden kopuk uzmanlıklarla sınırlandırıldığı dünyamızda insanın kendini anlama çabası, faydacı anlayışından dolayı son derece gereksiz bulunmaktadır. İşte bu yüzden toplum bilimcilerin ısrarla sorgulamaya ve anlamlandırmaya çalıştığı insanın etik anlayışı yok olma sürecine girmiştir. İşte bu yüzden günümüz Türkiye’sinde temel eğitimin üzerinde böylesine hesaplar yapılmakta, “kişi” olabilecek kuşakların, yönetenlerin faydacı anlayıştan kaynaklanan çıkarları uğruna, sorgulayamayan “sürü insan”lar haline gelebilmesi için elden gelen her çaba sarf edilmektedir. Ve işte bu yüzden, tüm teknolojik avantajlarına rağmen günümüz insanı için “İNSAN OLMA SORUNU” ve “İNSAN NEDİR? ” sorusu daha önemli hale gelmiş, onun insanlaşması için temel gerekliliğin yanıtın kendisinde değil sorulan sorunun oluşturduğu eylemde, yani “ARAMAK” ta olduğu inanıyorum ki daha da belirginleşmiştir.

  • Cem Kor
    Cem Kor

    Türkiye, Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkelerinde hiç bir değeri olmadan yaşamaya çalışan canlı türü..

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    Allah'ın insanı ne kadar çok sevdiğinin kanıtı olan ayetler:
    kainat insan için yaratılmış...
    çünkü en son yaratılan varlık insandır.

    bakara-29:
    Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan...

    O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı...

    casiye-13:
    Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu) , inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne) .

    O’dur ki, O yüce Allah’tır ki; bütün göklerde ve bütün arzlarda (hayat olan âlemlerde yarattığı) herşeyi katından sizlerin (insanların) emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki; bunda, düşünen bir kavim için âyetler vardır.

    fazla söze ne gerek..

  • Murat Kanlıbas
    Murat Kanlıbas

    insan:ıgrenclıklerın bası.ise yaramıyan tuketen dogal olmayan yasaması gereken son varlık

  • Serap Demirtürk
    Serap Demirtürk

    İnsan düşünüp yapan, yaptığını sorgulayan, yanlışlarından sonuçlar çıkarmasını bilen bir varlıktır.

  • Ahmetsezen
    Ahmetsezen

    en tehlikeli canlı :))

  • Sdogan
    Sdogan

    Doganin bir parcasi demek,diger pacalarini seven sayan parcasi

  • Sila Esin
    Sila Esin

    insan bir nimettir,cok deyerli bir varlik iyiside kotusude vardir ama insan bir doga harikasidir.

  • Sabri Yılancı
    Sabri Yılancı

    sen
    ben biz siz onlar... sürekli nefsine yenik düşen varlık

  • Atilla Atukhan
    Atilla Atukhan

    dusunebilen insanlar::: hayatta bazi degerlere sahip olanlar
    dusunmeyenler ise:::: bos olan beyinlerini sacma ve zaman oldurucu bicimde yok edip 'anlik' yasayan ve ilerisini dusunemeyen zavalli yaratiklardir. ''bunlardan uzak durmak gerekir''

  • Meryem Genel
    Meryem Genel

    Güzelliğin aynası ama ne yazıkki şikayet tarlası gibiyiz bu konuda çok beçerikliyiz

  • Horus
    Horus

    hiç birşey insan kadar yükselip onun kadar alçalamaz
    (lincoln demiş sanırım)

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Okunacak en büyük kitap insandır..
    Hacı Bektaşı Veli

  • Yunus Emrah Bulut
    Yunus Emrah Bulut

    her insan potansiyel insandir...insan olmaya calismak insani insan eder...belki sultan eder...

  • Oğuzhan Keskin
    Oğuzhan Keskin

    DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

    Akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    Serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    Midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    Bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    Koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
    Ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
    ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    — demeye de dilim varmıyor ama —
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
    1947

  • Yılmaz Yılmaz
    Yılmaz Yılmaz

    insan dünyanin küçük bir maketidir. insanı büyüttügünüzde dünyayı, dünyayı küçülttüğünüzde insanı elde edersiniz. insan; bir bilinmezlik demektir. insan kendini çözümleyebildiği zaman bütün sorunlar çözülmüş demektir. insan aynı zamanda Allah'a kulluk yapmak için yaratılmıştır ve canlıların en üstün olanıdır. 'Ama bu üstünlüğünü farkedip insanları diğer canlılardan ayıran özelliklerini kullanmayan bir zavallıdır.'

  • Dünyali Racy
    Dünyali Racy

    Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı
    kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak
    için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde
    oturacağını düşündü.Tam bunları düşünürken
    oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu.Baba
    oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç
    dışarı çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması
    gerekiyordu.Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı
    dünya haritası gözüne ilişti.Önce dünya haritasını küçük
    parçalara ayırdı ve oğluna 'Eğer bu haritayı
    düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceği dedi ve sonra düşündü; ' oh
    be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü getirsen bu haritayı
    akşama kadar düzeltemez.Aradan on dk. geçtikten sonra oğlu
    babasını yanına koşarak geldi ve 'Ba
    ba haritayı düzelttim artık sinamaya gidebiliriz' dedi.Adam önce
    inanamadı ve görmek istedi.Gördüğünde de halen hayretler içindeydi ve
    bunu nsaıl yaptığını sordu.Çocuk 'Bana verdiğin
    haritanın arkasında bir insan vardı.INSANI DUZELTTIGIM ZAMAN
    DUNYA KENDILIGINDEN DUZELMISTI

  • İlayza
    İlayza

    yer yüzünün en muhteşem ve enzeki varlıkları.

  • Uygar
    Uygar

    İnsan ile ilgili en basit çağrışımım: En karizmatik hayvan...