İnsan önce kendini tanımalı,çünkü bütün yolculuklara kişi kendinden başlar.
ne kadar mutlusun ne kadar ön yargılısın ne kadar eğitimlisin ne kadar barbarsın ne kadar kendindesin ne kadar üşengeçsin ne kadar düşünebiliyorsun ne kadar anne,baba,kardeşsin ne kadar korkak yada cesursun ne kadar bâtılsın ne kadar insansın Ve insana dair bir çok şey..
Bir insan kendini bile daha doğru dürüst tanıyamıyorken,başkasını nasıl tanır.? İnsanları kendi önemsediğimiz değerlere göre görme eğilimimiz var. Bunun adı kaostur.
siyah renkle ifade ettiği dünyası ne matemler saklamaktadır kim bilir.. herkeslerden sakladığı bir mücevher kutusu var, içindeki siyah incide bir tutam yufka yürek, bir tutam da şefkat gizli.. isyankar, vurdumduymaz ilginç bir mizaç.anlamak pek mümkün değil. istisna olmayı kabul etmez,sıradanlığa razı bir garip:P aslında biraz kendi kendimizin canını acıtıyoruz, o kadar işte.. yok yok, mazoşist falan değiliz sen gönlünü ferah tut :))
'İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.'
doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır. ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok zor olandır.
Okumasını bilen ruhlar,görmesini bilen gözler için
Her kitap ayrı bir güzellik taşır bünyesinde
Bazısı vardır alır götürür bilmediğin görmediğin diyarlara seyretmenin, tanımanın ve görmenin doyumsuz hazzını tadtırır
Bir başkası garip bir hüzün doldurur benliğine acının ve kederin tarifi mümkün olmayan ve belki insan geninde var olan mazoşist duygularını tatmin eder
Yine farklı bir kitap vardır Düşünme yetisini harekete geçirir,zihnini sorular sormaya iter Beynini parçalarcasına cevaplar bulmaya zorlar ve bulabildiği tüm cevapları ruhunu tatmin eden bir cevher gibi saklar benliğinde
Kitap vardır neşe ve surur veren satırlarda insanı yeniden doğmuşcasına rahatlatır
Nihayet
Kitap vardır aşk ve şehvet duygularının dayanılmaz gizemini öğretir Yaşamında ulaşılamayacak ütopyalar sunar
Her kitap okunmaya değer Ve her kitap insana insan olabilme erdemini öğrenebilme seviyesi kazandırır
bir insanı tanıyabilmek için beraber yemek yemek beraber yolculuk etmek beraber uyuyup beraber uyanmak beraber işe gitmek beraber eğlenmeye beraber....
gerek.
ve bu beraberlikleri kesintisiz bir ömür yapmak gerek.. öznesi 'ben' olan bir insanı tanımak anca mümkün insanın hayatında..
bir insanı tanımak bir kitabı okumak gibi bir şey.. hatta orta yaşın üstünde evli bir çiftin tartışırken birinin diğerine -ben seni kaç kere hatim ettim dediğine şahit olmuştum.. çok benzerlikler var mesela bir insanı tanırken sadece kendi pencerenizden gördüğünüz tarafını seyredip ben bunu tanıyorum deriz. halbuki kendisine sorulsa daha başka ifadelendirecek tanımlayacaktır okunan insan.. tıpkı yazarın anlatmak istediğiyle okurun anladığı arasındaki farklar gibi.. herkelime farklı şeyler çağrıştırır okura ama yazar yazarken farklı tasavvurlar içindedir..
bir de rumuzunu değiştirip yazan yazarlar var nedirde tanınıyorlar yazdıklarından hemen.. ama onların bu konuyla alakası yok..
insan isteyince feryad figan sevdiğini bulmak için haykiriyormus.
" Seni tanıyınca
yitirmek zorunda kalacağımı bildiğim için mi
yitirdim seni? "
" Foucault Sarkacı, Umberto Eco _
Bir insanı tanımak onu anlamaktır
Her gün biraz daha ustalaştık taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.
Hayatı tanımaktır..
İnsan önce kendini tanımalı,çünkü bütün yolculuklara kişi kendinden başlar.
ne kadar mutlusun
ne kadar ön yargılısın
ne kadar eğitimlisin
ne kadar barbarsın
ne kadar kendindesin
ne kadar üşengeçsin
ne kadar düşünebiliyorsun
ne kadar anne,baba,kardeşsin
ne kadar korkak yada cesursun
ne kadar bâtılsın
ne kadar insansın
Ve insana dair bir çok şey..
Bir insan kendini bile daha doğru dürüst tanıyamıyorken,başkasını nasıl tanır.?
İnsanları kendi önemsediğimiz değerlere göre görme eğilimimiz var.
Bunun adı kaostur.
Bir insanı tanımak istiyorsanız onu sinirlendirin.. sinirlenince insanlar, sakladıkları yüzlerini çıkarırlar ortaya...
İnsanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar... Oysa tanımak sadece ruha dokunmaktır..
Sık sık görüşmek tanımak anlamına gelmez.Herkes,birbirini karşı tarafın izin verdiği ölçüde tanır.Gerisi mi? Sadece varsayımdır.
siyah renkle ifade ettiği dünyası ne matemler saklamaktadır kim bilir..
herkeslerden sakladığı bir mücevher kutusu var, içindeki siyah incide bir tutam yufka yürek, bir tutam da şefkat gizli..
isyankar, vurdumduymaz ilginç bir mizaç.anlamak pek mümkün değil.
istisna olmayı kabul etmez,sıradanlığa razı bir garip:P
aslında biraz kendi kendimizin canını acıtıyoruz, o kadar işte.. yok yok, mazoşist falan değiliz sen gönlünü ferah tut :))
insanların birbirini tanıması için en iyi zaman,
ayrılmalarına en yakın zamandır'
- Dostoyevski
Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini,
ne'ye güldüğünden akıl seviyesini anla...
'İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.'
Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna
Kendini tanıma, mutluluğun ilk yasasıdır.
doğduğu şehri, annesinin adını, çocukluk anılarını, bilmek değildir tanımak..
içini, ruhunu ve özünü bilmektir;
kelimelere yüklediği anlamları, kırılma noktasını, sesini ve sessizliğini anlamaktır.
ağlarken onu güldürebilmeyi becermek, yanlış yaptığında en sağlam biçimde doğruyu
gösterebilmektir. dinlemektir, saygı duyabilmektir. elle tutulamayan, tarifi çok
zor olandır.
imkansız....
imkansız kelimesinin kullanılabileceği tek durum hatta....
çok zor...
''Tanımamak tanımaktan iyidir...
Seni bir kere tanıdıktan sonra,
Yaşamak acısını da tanıdım...''
diyor ya şair...
İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır' der Dostoyevski...
biri insanı tanımak için birlikte yolculuğa çıkmak gerek demişler.
Her insan bir kitaptır
Okumasını bilen ruhlar,görmesini bilen gözler için
Her kitap ayrı bir güzellik taşır bünyesinde
Bazısı vardır alır götürür bilmediğin görmediğin diyarlara
seyretmenin, tanımanın ve görmenin doyumsuz hazzını tadtırır
Bir başkası garip bir hüzün doldurur benliğine
acının ve kederin tarifi mümkün olmayan ve belki insan geninde var olan
mazoşist duygularını tatmin eder
Yine farklı bir kitap vardır
Düşünme yetisini harekete geçirir,zihnini sorular sormaya iter
Beynini parçalarcasına cevaplar bulmaya zorlar ve bulabildiği tüm cevapları
ruhunu tatmin eden bir cevher gibi saklar benliğinde
Kitap vardır neşe ve surur veren satırlarda insanı yeniden doğmuşcasına rahatlatır
Nihayet
Kitap vardır aşk ve şehvet duygularının dayanılmaz gizemini öğretir
Yaşamında ulaşılamayacak ütopyalar sunar
Her kitap okunmaya değer
Ve her kitap insana insan olabilme erdemini öğrenebilme seviyesi kazandırır
Hiçbir kitaba küçümser tavır,hor gözle bakma
Müellifini incitir!
bir insanı tanıyabilmek için
beraber yemek yemek
beraber yolculuk etmek
beraber uyuyup beraber uyanmak
beraber işe gitmek
beraber eğlenmeye
beraber....
gerek.
ve bu beraberlikleri kesintisiz
bir ömür yapmak gerek..
öznesi 'ben' olan bir insanı tanımak anca mümkün insanın hayatında..
sürekli gelişim // değişim içinde olduğu için insan, sen ancak 'geride kalanları' anlıyabilirsin....görebildiğin kadarını tabee.... ;)
oysa ben ikisini tanıyorum gibi bir hisse kapılıyorum
biri tamam da ya öbürü kim? ! !
Hayatta en zor olan bir insanı tanımak;
Kabul eymek huylarını, değişmeden bir olmak.
Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir.
Bazen küçük bir an için ömür bile verilir.
(Sevdim seni bir kere-Ö.Erdoğan şarkısı)
bir insanı tanımak
bir kitabı okumak gibi bir şey..
hatta orta yaşın üstünde evli bir çiftin
tartışırken
birinin diğerine
-ben seni kaç kere hatim ettim
dediğine şahit olmuştum..
çok benzerlikler var
mesela bir insanı tanırken
sadece kendi pencerenizden gördüğünüz tarafını seyredip ben bunu tanıyorum deriz.
halbuki kendisine sorulsa daha başka ifadelendirecek tanımlayacaktır okunan insan..
tıpkı yazarın anlatmak istediğiyle okurun anladığı arasındaki farklar gibi..
herkelime farklı şeyler çağrıştırır okura
ama yazar
yazarken farklı tasavvurlar içindedir..
bir de rumuzunu değiştirip yazan yazarlar var nedirde
tanınıyorlar yazdıklarından hemen..
ama onların bu konuyla alakası yok..
Hayatta en zor olan...
' sen yabancıların kalbini iyi tanırsın..
mısır da sende bır yabancıydın '
(tevrat)
o istemedikçe tanıyamayız :))) o nasıl tanımamızı isterse bide onu o oranda ve o yönde tanırız :))
herkesin bır hıkayesı vardır..