Sayin Dilemma23 Cemevlerinde namaz kilinir diyorsunuz antolojinin CEMEVI blogunda baska bir alevi arkadasim bunun aksini söylüyor...Cemevlerinde Namaz ve oruc olmaz diyor..Velhasil bizde sasiriyoruz! ...
cem evinde dualar okunur namazlar kılınır lokmalar dağıtılır küsler barıstırılır semah dönülür ve sadece ve sadece allah ile ilgili konusulur bu sekilde ibader ediliyor,cami ve cem kelime anlam olarak ta aynı zaten hz Ali de cami de namaz kılarken Mülcem muradi tarafından öldürülmüş ama camide öldürüldüğü için boyle olduğu biliniyo tabi bunlar farklı geliştiğini yazanlarda var. yanı bundan dolayı camı yerıne cem evıne giderler alevi kesimi için tabii
benım söylediklerim kulaktan dolma seyler değil eğer tarihi iyi arastırırsanız tabı istersenız bu soylediklerimi daha detaylı göreceksınız zaten kımse pek bilmez boyle seylerı anlatılmaz ama sayın prof dogan ın da yanıldığını sanmam ibadetım farklı derken allaha ibadet ediyoruz hepimiz kurdü türkü alevi sünnisi fark etmıyo sembolık olarak fark edıyo olabailir sadece ben ibadetimi cem evınde yaparım sen camide yaparsın boyle konusmalar içinde sankı alevi islam dininden değilmiş gibi konusukuyo ama tabıkı koca bir yanlıs anlasılmadır saygılarr
ya alevilik 72 gözle dünya ya bakmaktır herkesı bir tutmaktır yanı bhen bugune kadar duymadım alevilerin katlıam yaptıklarını veya savasa önü olduklarını yanı sevginin dili bence..alevi olduğum için değil kalbim allahın inancıyla dolu ama ibadetim faklıdır yanı islam dini zaten güzellik dini ama bu dmek değildir islam dini veya müslüman olanlar aliviği yok saysınlar..eğer iyi arastırma yaparlarsa bazı arkadaslar..asıl türk kökenliker aleviler osmanlıd önemınde alevileri katletmişler ve aleviler kürt lere sığınmıs yanı bu dahada derindir ama bu zaten bilinen bir gercek arastırılırsa daha da öğrenilecek cok sey varr
Seyh bedrettinin aleviliginden bahsediyorsan onlar namaz kilmaz ve oruc tutmazlar. senin inandigin bircok seye de inanmazlar zaten bu yüzden Osmanliya bas kaldirmis ve kellelerinden olmustur..ikide bir bu adamin sözünü yaziyorsun ama alevilere saygisi olmayan onlari farkli gösteren bir asinin sözünü yazmak ile ne kdr celiskiye düstügünün farkindasindir umarim..
Alevilik bir mezhep dgldir.Alevilik saz calip icki icip semah etmekte degildir.Hakem olayinda Amr bin As'in taraf tutmasi ve Hz.Ali'ye yapilan haksizlik ki (bir zamanlar camilerde Hz. Ali'ye küfür derecesine kdr) zamanla Hz. Ali taraftari olusmasini zorunlu kildi.Bende o zamanda yasasaydim,ölürdüm ama Hz. Ali'ye küfür ettirmezdim... Alevi dgl im ama Gercek aleviligi bilen maalesef cok az..
aleviligin hak mezheplerden olmadıgını biliorum. ama tam olarrak yasayışlarını bilmiorum. tabi kibu bncede bir ayrım konusu degil:D ama günümüzde (gençlerin tutumu sebeiyle oldugunu düşünüyorum ben) alevilik ve ateistlik sanki aynı gbi gözüküyo. başka inanıyomuş gibi deilde inanmıyomuş gibi davranıolar. eger islamın emir ve yasakları onlarda da warsa ve sadece aliyi cok seviolarsa sorun yok:Dali zaten tüm mezheplerde sevilir... insan insandır,inancını dogru temsil ettigi sürece...
aleviligi dinsizlik olarak görenlerr.. yada carpiltilmis müslümanlik olarak! alevilik sizlerin anlayamayacagi bir inanistirr.. allah askiyla semah dönmektir alevilik.. eline, beline, diline sahip olmak.. yaradilani sevmek yaradandan dolayii.. alevilik sevgiyle tapinmaktir...
Alevilikte en önemli rakamlar ve en değerlileridir
Alevilikte;
Üçler: Hz. Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’dir.
Beşler: Hz. Muhammed, Hz. Ali, H. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir.
Yediler: Bunlar yedi ulu aşıklardır: Hatayi, Nesimi, Fuzuli, Kul Himmet, Virani, Yemini ve Pir Sultan Abdal’dır.
Oniki İmamlar: Hz. Ali Kerramallahü Veche, İmamı-ı Hasan, İmamı-ı Hüseyin, İmam-ı Zeynel Abidin, İmam-ı Muhammed Bakır, İmam-ı Cafer Sadık, İmam-ı Musa Kazım, İmam-ı Ali Rıza, İmam-ı Muhammed Taki, İmam-ı Aliy’yül Naki, İmam-ı Hasan el-Askeri, İmam-ı Muhammed Mehdi.
Kirklar: Bilinen Hz Ali etrafinda toplandigina dair anlatilan 40 kisilik meclis...
1- Üçler nedir? Üçler, vücut, can ve ruhtur. Can, kan demektir. İnsanın kan dolaşımını anlatmaktadır. Ruh ise irade demektir. Vücuda iyi bakılırsa, kan temiz olur. İyi gidalar alınırsa kan temiz olur. Bunun için irade, bilgi gereklidir.
2- Beşler nedir? Beşlerin dördü Dünya, biri insanla ilgilidir. Dört, ateş, rüzgar, su ve topraktır. Ateş ve rüzgar bir, su ve toprak birdir. Aslında dördü bir gömleğe girmektedir ve birdir. Beşincisi ise Can'dır. Can, Üçlerin toplamıdır. Vücut, kan ve iradenin toplamına Can denir, yani İnsan.
3- Yediler nedir? En önemlisi Yedilerdir. Yediler olmaz ise Kırklar olmaz. Yediler, Dünya'ya ait olan dört ile insana ait olan üçten meydana gelmektedir. Dört, ateş, rüzgar, su ve topraktır. Üç ise can, canan ve çobandır. Çoban çocuktur. Gelecektir. Can erkek, canan kadındır. Can ve canan bir gömleğe girerler, bir olurlar. Birleşmeden çoban, yani çocuk olur. Çoban olmaz ise soy sürmez. Meydan boş kalır. Altı olursa, insan soyu durur....
Dün söylenmediği için bugün unutulan, Şimdi yazılmazsa yarın kaybolacak olan, tarumar edilmiş bir alevi tarihi var. Erdoğan ÇINAR Alevilik = Tevhid: Alevilik bir yoldur, varlığın birliğidir. İnsana sevgi ve saygıdır. Doğanın doğurganlığına inançtır.
İkiliği terket, birlik makamını tut. Canlar canın bulasın, iş bu dirlik içinde. Oruç, namaz, zekat, haç, suç ve cinayettir, Fakir bundan uzaktır, gerçeğe erenler içinde. Yunus EMRE
Sayın Erdoğan Çınar’ın “Aleviliğin Kayıp Bin Yılı” kitabını okuduktan sonra, alevilikle ilgili yeni bilgiler edindim.Aldığım bazı notları insan dostu sizlerle paylaşmak istedim. Bunları yazarken her alevi gibi, hiç bir inanca, ırka ve kişilğe saygıda kusur etmek istemem. ALEVİ = KIZILBAŞ ALAWİ = SERSOR Alevilik; Hıristiyanlık ve İslamiyetten önce, kökleri kendisine giden, binlerce yıllık kadim bir yoldur. Aleviliğin başlangıcı 1240 ta ki Babai İsyanı değildir, olamazda. 7. Y.Y da yaşayan Battal Gazi önemli alevi pirlerinden biridir. Battal Gazi Destanı’nda, Hak Dostları’nın(alevilerin) II.ve III. Y.Y. da Doğu Roma İmparatorluğu ile yapılan savaşlarını anlatır. Aleviler yüzlerce yıl süren baskı gördüler. Yazılı belgeleri yok edildi. Sürgüne ve göçe zorlandılar, katledildiler.Topraklarını terketmeyenler; takiye yaparak ibadetlerini “proseuchei”=”cemevi” denilen evlerde gizli yapıyorlardı. Bu bilgiler bizanslıların onlar için hazırladığı küfürlü belgelerden alınmıştır. Anadolu ve Avrupa’ya yayılan aleviler; hıristiyanlığın ve islamiyetin baskısı sonucu bin yıl kadar süren bir göç ve göçebe hayatı yaşamaya başladılar. Bunun sonucu hiç yazılı bir tarihleri olamadı. Bilgi, kültür,gelenek ve görenekleri pirleri ve dedeleri tarafından, ezbere dayalı olarak sazı ve sözüyle kuşaktan kuşağa aktarıldı. Gelin bazı önemli tarihi dönemeçlere birlikte göz atalım.
PİR SİLVANUS
(2) PİR SİLVANUS
(Hıristiyan papaz Symeon Raporundan) Pir Silvanus (Pir Sultan Abdal) 27 yıl boyunca Şebinkarahisar’da pirlik yaptı. Bizans İmparatoru IV. Konstantin, Silvanus’u tutuklatır ve taliplerine taşlatır. “Yoloğlu” yandaşı “Just”un attığı bir taşla hakka yürür. Symeon, İstanbul Ortodoks papazı idi. Bunu yaptığı için vijdan azabı duyar.Üç yıl düşünür ve pişman olup papazlığı bırakır. Şebinkarahisar’a döner. Titus ismini alarak hakyolunu seçer. Talipleri(müritleri) etrafında toplayarak yol erkan pirliği yapar. Buna sinirlenen II.Justinyen, Titus ve taliplerini tutuklatır ve diri diri yakar. Titus’tan sonra Anadolu’da “Sergius” 800- 834 yılları arasında pirlik yapar. Alevilik Anadolu’da yayıldı. Ortodoks kilisesi geriledi. Alevilik; tek ocak sisteminden çok ocak sistemine geçildi. Örgütlenip güçlendiler ve yayıldılar. DİVRİĞİ ALEVİ DEVLETİ Gözü dönmüş Bizans ordusu alevilere karşı haçlı saldırısı başlattı. Yakılıp – yıkıldı. Yüz bin civarında alevi kanı döküldü.843 yılında “Carbeas” Bizanstan ayrıldı ve talipleriyle Malatya Arguvan’ı yurt edindi. Bizansa karşı direniş başlattı. Daha sonra Divriği’yi merkez yapıp “Divriği Alevi Devleti”ni kurdu. Büyük bir kale yapıldı. Bizans ordusuna saldırdı ve yendi. Sınırlarını genişletti. 863 yılında hakka yürüdü. Yerine damadı komutan “Chrysocheir” geçti. Ankara’dan Ege’ye kadar bölgeyi topraklarına kattı ve Efes’e atıyla girdi. Bizans İmparatoru I.Basil, Sicilyalı Peter’i elçi gönderdi. Anlaşma sağlanamadı. Ancak casusların kurduğu pusu sonucu “Chrysocheir” vuruldu ve 872 yılında hakka yürüdü. 873 yılında Divriği’de deprem oldu. Bunu fırsat bilen Bizans saldırdı ve Divriği Alevi Devleti yakıldı- yıkıldı. Çaltı Çayı günlerce kızıl aktı. Sağ kalanlar dağlara sığındı. Carbeas’ın kabri Ankara yakınlarında Hüseyin Gazi Tepesi’ndedir. Pir Chrysocheir kabri ise Eskişehir Seyit Suyu kenarında Battal Gazi Türbesi “Türkmen Tepesi”ndedir. Battal Gazi Dergahı onundur.Ve bu yüzden Battal Gazi olması kuvvetli ihtimaldir. Bin yılı aşkın bir süredir; Anadolu,Balkan,Kalenderi,Vefailer,Melamiler,Bektaşiler,Işıklar,Torlaklar, ve Babailer’in kutsal Mabedi oldu. Kutuplar Kutbu Battal Gazi Destanı’ndan öğreniyoruz. ŞAHKULU
(3) ŞAHKULU Ünlü komutan Pir Chrysocheir, VI.Konstantin’i İstanbul şimdiki Şahkulu denilen yerde yener. Bizans soluğu denizin öteki yakasında alır. Pir’in askerleri kendilerini “şahkulu “ olarak tanımlıyordu. Şahkulu, o zamandan bu zamana önemli Alevi Dergahı’dır. HAK DOSTLARI Ölmemek için yüzlerce yıl süren alevi göçleri sonucu bir kısmı Bulgaristan’a yerleşti.Anadolu’da kendilerine “hakdostu” denilen aleviler, 7.ve 10. cu yüz yılları arasında bizans baskısı sonucu Filibe’ye kadar gelip yerleştiler. Yerliler “Bogomoli” diyordu. ANNA Anna; I. Alexios’un kızıdır. Tuttuğu notlardan bazı alıntılar: İstanbul’da ocak alevileri ve “Bacıyan-ı Rum”(Rum Kardeşler) lar yaşıyordu. Bunlar tuzağa düşürülüp Pirleri Basil ve yandaşları ile birlikte yakıldılar. BOSNA ALEVİLERİ Bizans ve Osmanlı’nın zulmünden kaçan bir kısım aleviler 13. Y.Y. da hak dostları olarak Bosna, Corniela, Slovenya, Dalmaçya ve İstriya’ya kadar yerleştiler. 11.Y.Y. ile 14.Y.Y arasında alevilik Atlas Okyanusu’na kadar genişledi. Bu yayılmada: 1-Bosnalı Hak Dostları, 2-İstanbul’da alevilikle tanışan Dalmaçya ve Hırvat tüccarları, 3-Haçlı Seferlerine katılan Avrupalı askerlerin sempatisi, Etkili oldu. AVRUPA ALEVİ OCAKLARI Bin yıl kadar süren aleviyi yok etme baskıları sonucu, yüzlerce yıl göçe zorlanan alevilerin bir kısmı Belçika’da “Liej” ve Almanya’da “Köln” şehrine kadar gelip yerleştiler. 1144 tte Avrupa’da ilk Alevi Ocakları buralarda ortaya çıktı. ALBİGEN = IŞIK İNSANI LUVİLER = ALEVİLER Alevi sözcüğü –i eki alarak alev-i haline gelmiştir. Kapı- kapıcı, deniz- denizi, incir- inciri gibi. Yardılışın aslı “nur” dur. “Nur”, “ışık” demektir.Işık güneşten gelir. Güneş kutsaldır. Evlerde ocak vardır ve ısı ışık verir. Hem yemek pişirilir. Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum alevilerine “siraç” denilir. Siraç = ışık demektir. Bundan 35-40 yıl öncesine kadar köydeki yaşlılarımız ve dedelerimiz sabahın ilk ışıklarıyla Güneş’e niyaz olurlardı. Alevilerde Güneş, ocak ve alev kutsaldır. Avrupa alevilerine Katolik Kilisesi “Albigen”(ışık insanı) diyordu. Anadolu’da yaşayan Hitit’ler çivi yazısı kullanıyordu. Günümüze kalan bazı Hitit tabletlerinde çivi yazısından farklı olarak “Hiyeroglif” denilen resimli anlatımlar bulunuyor. M.Ö.2000 –yıllarında(Hititler bu resmli anlatımı kullanan insanlara “Luvi”(ışık) veya “Luviler” (ışık insanı) diyordu. Latincede ışık=(Lux) demektir. Elektiriğin olmadığı 35-40 yıl öncesine kadar evlerimizi gazla ışık veren “Lux” denilen ocakla aydınlatırdık. Toparlarsak; Luviler, Albigen, Lux, Güneş, Ocak, Alev,nur anlamlarını özünde oluşturan bu kutsal kültürü inanç olarak yaşayan alevilerin kendisi ve atalarıdır. Neden ışık? Çünkü ışığın kaynağı Güneştir ve yaşamın kaynağıdır. Biliyoruzki canlıların oluşması için toprak, su, hava ve güneşe ihtiyaç vardır.Toprak,su,hava kutsaldır. Ancak bilim adamlarının açıklamasına göre evren “Big-Bang” denilen ışık patlaması ile milyarlarca yıl süren bir zamanda oluştu. Önce Güneş ve daha sonra ışık zerreciklerinin yoğunlaşması ile dünya ve gezegenler ile yıldızlar oluştu. O halde yaşamın ilk kaynağı güneşin oluşması ile başlamış oldu. Güneş alevi inancında her zaman var olmuştur. OKSİDANYA Katolik ve ortadoks kiliseleri, Avrupa’da yaşayan alevilere karşı haçlı seferleri başlattı. Aleviler ibadetlerini korku içinde gizli yapıyorlardı. Hıristiyanlar bunu “mum söndü” olarak iftira atarak Köln alevilerini diri diri yaktılar. Kuzey Avrupa’da işkence, zulüm ve katliamdan kaçan aleviler, güneye yöneldiler.Çoluk, çocuk yıllarca süren bir göçe zorlandılar. Sonunda Fransa’nın güneyinde “Oksidanya” denilen bölgeye yerleştiler. Burada Albigen’ler iyi karşılandı, sevildiler, sayıldılar. –(4) – 1167 TOULUS KURULTAYI Albigen İnsan-ı Kamil’leri ile Hıristiyan din görevlileri zaman zaman bir araya gelerek demokratik ortamda tartışıyorlardı. Yüzlerce yıl kendilerini gizleyen aleviler bu durumdan memnun kalınca 1167 Toulus Kurultayı’nda kendilerini açıkladılar. Halkın bu insanlara sempatisi arttı. Kilise yerine “Ayin-i Cem” lere katıldılar. III. Papa haçlı ordusunu yeniden örgütledi ve saldırttı. Çok kan döküldü. Ünlü hıristiyan cellat baş Papaz Arnaut Amurai notlarından anlıyoruzki aleviler kılıçtan geçirildi. Komutan Monforit, Tolus kentini kuşattı. Kale, içindekilerle birlikte ateşe verildi. Bu arada bir alevi bacının mancılıkla fırlattığı taş komutan Monforit’i öldürdü. ENGİZİSYON MAHKEMELERİ Fransa’da engizisyon mahkemeleri ilk kez aleviler için kuruldu. 1230- 1240 yılları arasında bu mahkemeler binlerce aleviyi kesti.(İlk mahkeme başkanı Guillaume’nin notlarından.) MONTSEGUR KALESİ
-(5) - MONTSEGUR KALESİ Engizisyon zulmünden kurtulan aleviler Montsegur Kalesi’ni inşa ettiler ve sığındılar. Bu kalede köşeli dik altın oran ilk kez uygulandı. Buraya sığınan aleviler zamanla toparlandılar. Kendilerine pusu kuran mahkeme başkanı Guillame’yi bir gece baskınında adamları ile birlikte öldürdüler. Bu haber çabuk yayıldı. Katolik kilisesinin kışkırtması ile haçlı ordusu on bin kişilik ordu ile kaleyi kuşattı. Komutan Huges Des Arcis entrikalara başladı ve kuşatma bir yıl sürdü. Kaleyi terkeden alevilere inançlarını bırakmaları istendi.Ancak hiç bir buna yanaşmayınca diri diri yakıldılar. FRANSA ALEVİLERİ Bu vahşetten kurtulan ve kendilerini yeniden gizleyen alevilerin bir kısmı Fransa’nın Pirene dağı eteklerinde ve Toulus kenti yakınlarında hala yaşamaktalar. Çünkü: 1-Burada on iki sayısı kutsaldır. 2-İnsana sevgi ve saygıda kusur etmezler. 3-Köylerinde kilise yoktur. 4-Karşılaştıklarında üçer kez öpüşürler. 5-Din görevlileri “bir lokma bir hırka” anlayışına sahipler. 6-Ele, dile, bele, bağlıdırlar. 7-Ateş ve ocak kutsaldır. NOT:Belçikada karşılaştığım alevi arkadaşlarımın (bende dahil) üçer kez öpüştüklerini farkettim. TROBADOUR VEYA TRAVATORE Avrupada alevi halk ozanlarına “trobadour” veya “travatore” deniliyordu. Kadın ozanlara da “ troboritz” Avrupa ilk halk ozanı Oksidanya’lı “Guilleim de Peitieus” dır. Sazı ve sözü ile kültürünü aktarmaya çalıştı. 12. ve 13.Y.Y. da ozanlar için halk şöyle diyordu. “Evvel baharda, susuz bozkırda açmış çiçekler gibiydiler. Erkenden soldular. Tohumlarıyla rüzgarın önüne düştüler.” BABA RESUL = EVLAD-I RESUL Avrupada baskı gören alevilerin bir kısmı, yeniden anavatanları Anadolu’ya göçe başladılar. Yıllarca süren bu göçler sonucunda bir kısmı Batı Anadolu, Bir kısmı Ege Bölgesi’ne yerleştiler. Bir kısmı da Orta Anadolu’ya yerleştiler. Ancak Osmanlı baskısı altında kaldılar. Kendilerini gizlediler. İslam baskısı altında yaşamak için kendilerini “Evlad-ı Resul” olduklarını ve peygamber soyundan geldiklerini söylemek zorunda kaldılar. Alevi pir ve dede ocakları için Padişahlar tarafından uydurma secereler hazırlandı. Zamanla aleviler; islam ve Hz. Ali ile ilgileri olmadığı halde, kendilerini Ali yandaşı ve islamın “ehli beyti” olarak inançlarını yorumlamaya başladılar. -(6) - ŞEYH EDEBALİ 1240 ta Büyük Babai Hareketi içinde yer aldı. Baba İlyas’ın halefi oldu. Kızı Bala (Melhun) hatun, 19 yaşındaki Osman Bey’ le evlendi. 1277 de Bir alevi dede nikahlarını kıydı. 1299 da Osman Bey “Osmanlı Devleti”ni kurdu.Başkent Bilecik oldu. Yerine geçen oğlu Orhan Gazi, Bursa’yı alarak topraklarını genişletti. Alevilerle çok yakınlık kurdu. Baba İlyas, Hacı Bektaşı Veli, Şeyh Edebali, Sarı Saltuk, Battal Gazi, Cogi Baba, Yunus Emre, Pir Silvanus gibi alevi pirleri saygı gördü. Ancak daha sonraları birçok bilgi ve belgenin yok edildiğini anlıyoruz. DİMETOKYA Tüm Balkanların, Bosna, Arnavutluk ve Batı Anadolu Degahlarının asıl merkezi Dimetokya oldu. DESPİNA Despina Hıristiyan kökenlidir. Fatih Sultan Memet’in annesidir. Yeni Çeri Ocağı’nı istemedi ve dağıttı. Alevilik şiiliğin etkisine girdi. Daha sonra gelen Padişahlar Aleviliğe sıcak bakmadılar. Gelenek, görenek ve kültürleri yok sayıldı. Aleviler yine gizlendi ve ibadetlerini gizli yürüttüler. Ancak ne varki günümüzde bile hala aleviler zaman zaman inançlarından dolayı baskı görmekteler. Biz diyoruzki; tüm inançlara saygılıyız. Bizimde inancımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Vergisini ödediğimiz, askerlik yaptığımız ülkede vatandaş olarak bunu istemek en doğal hakkımız. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Herkes insandır ayrımcıLık oLmaz bnde bir aLevi cocuğuyum :) aLeviLik aLeviLiktir yha dedim gibi ayrımcıLık yok geneLLikLe diğer (aLevi oLmayanLar yapıyorLar bunları) ....
Kendi içlerinde bile bir tutarlık gösteremeyen, çok farklı uç düşünceleri barındıran, ne olduğunu bir türlü anlayamadığım bir din/mezhep/kültürel mozaik vs.
Konu: Mehdi'nin *A L E V İ L İ K * Makalesi...(1.Bölüm) .
Maide Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
54. Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda tüm gayretleriyle didinirler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir...
Araf Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
181. Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki, hak ile kılavuzlar ve yalnız onunla adalet sunarlar.
182. Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
183. Süre tanıyorum onlara. Çünkü benim tuzağım pek yamandır.
Hucurat Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
10. Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah'tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.
11. Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.
Kasas Suresi:
5. Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.
6. Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
*Dünyayı Evangelist Amerika ve Siyonist İsrail yönlendirir...Evangelist Amerikayı ve Siyonist İsraili İlliminatusuyla yani on adamıyla Şeytan yönlendirir...Ve İlliminatusuyla Evangelist Amerikayı ve Siyonist İsraili yönlendiren Şeytanıda biz yönlendiririz...Şeytanın stratejisi zayıftır...Allah'ın stratejisi ise,bizler için hayırlı olandır...Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...*
* Alevilikte Tevella ve Teberra vardır...Bu Resulullah'tan kalmadır...Yani bir dua'sında 'Ya Rabbi Ehl-i Beyt'imi seveni sev sevmeyenleri sevme...' bu hakikat Kur'an'ın şura suresi 23 ile desteklenmektedir...Vesselam! ..
Mehdi buna göre tevellasını şöyle açıklıyor:
Beni seven Pir Sultanı sever...Pir Sultanı seven Şah İsmaili sever...Şah İsmaili seven Abdal Musayı sever...Abdal Musayı seven Hacı Bektaş Veliyi sever...Hacı Bektaş Veliyi seven Hoca Ahmet Yeseviyi sever...Hoca Ahmet Yeseviyi seven Oniki imamı sever...Oniki imamı seven Ehl-i Beyti sever...Ehl-i Beyti seven Resulullah'ı sever...Resulullahı sevende Allah'ı sevmiş olur...Nasıl ki Altın silsile diye tabir ediliyor silsile-i seyyidiye vardır...Bu sayılanlar hep seyyiddir...GERÇEĞE HU..! ! ! *
*Cin ve insan şeytanlarından Allah'a sığının...Onlar sizi Allah ile aldatırlar...Şayet onlar karşınıza çıkıpta bir tekbir getirirse! siz iki tekbirle etrafınızdan savınız...Eğer o cin ve insan şeytanları ellerini kurt kafası yapıpta 'Ya Allah bismillah Allah-u ekber ' derse sizlerde 'Ya Allah Ya Muhammet Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman' diyerek başınızdan def ediniz...*
* Ne kürt sorunu nede ermeni soykırımı hiçbirisi! ..
Bu ülke topraklarında bin yıldır çözüme kavuşturulamamış Alevi sorunu ve hiç bitip tükenmez bir şekilde mütemadiyen devam eden Alevi soykırımı vardır...*
*Doğu Perinçeğin Alevilikle ilgili gafı...
İşçi partisi genel başkanı doğu perinçek diyor ki; 'Alevilik bir zamanlar osmanlı imparatorluğunun despot hükümdarlığı döneminde kurulmuş bir partiydi.Osmanlının yıkılmasından sonra işlevini yitirmiş ve bir önemi kalmamıştır.'Yani doğu perinçek burda demek istiyor ki,Allah'ın (haşa) Resulünün ve onun pak ve temiz Ehl-i Beytinin,12 imamlarının,Hoca Ahmet Yesevinin,Hacı Bektaş Velinin,Yunus Emrenin,Pir Sultanın ve daha nice bu kutsal yola hizmet etmiş ve hala etmekte olan gerçek erenlerin ve evliyaların devri bitmiş ve onların her hangi bir fonksiyonları ve işlerliği kalmamıştır demeğe getiriyor.Hiç yorum yapmıyorum ve yorumunu bizzat alevilerin kendilerine bırakıyorum...*
* Bu Sürüye Bir Çoban Gerek! .. Mehdi Sahib-i Zaman Gerek...
Ortalıkta Dolaşıyor Hep Deliler! .. Bu Delilere Bir Akıllı Gerek...
Uyanın Ey Gaziler ve Şehitler Cephelere Eyleyin Akın! .. Mehdi Sahib-i Zamanın Zuhuru Pek Yakın...
Gürleyin Ey Gökler ve Yerler Etrafa Şimşekler Çakın! .. Mehdi Sahib-i Zamanın Zuhuru Pek Yakın...*
*Refah Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından,bir gece sabaha karşı sasat:03:00'te işgal kuvvetleri gibi buldozerler tarafından yıkılmaya çalışıldı. Aleviler dışındaki kamuoyu, basının ve TV kanallarının ilgilendiği olaydan sonra Karaca Ahmet Dergahı ve yıkılmaya çalışılan cemevinden haberdar oldu. Karaca Ahmet Dergahı ve Cemevi, 12 milyonluk bir megakent olan İstanbul'da bulunan yaklaşık 4 milyon Alevi nüfusunun sahip olduğu 2 mekandan sadece biri.Sırası geldiğinde 'inanç özgürlüğü' konusunda mangalda kül bırakmayan Refahlı belediye, bu ufacık mekana bile tahammül edemedi,cemevini Alevilerin başına yıktı. İslamı Anadolulaştırıp, laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti, insan haklarına saygıyı, düşünce ve inanç özgürlüğünü, hoşgörüyü kendine yaşam biçimi edinen Aleviler için, Tayyip Erdoğan'ın buldozeri öğretici oldu.İstanbul'da ve yurdun çeşitli yerlerinde Aleviler, bulundukları beldelerde cemevleri inşa etmeye başladılar. Karaca Ahmet Cemevi temeli daha sağlam atılıp çelik konstrüksiyon üstüne yükselirken, onu Ankara Dikmen'deki Cem ve Kültür Evi ile başka cem ve kültür evi izledi. Karaca Ahmet Dergahı, 'yıkım olayı'ndan sonra Alevilerin desteklediği, bir merkez haline gelirken, çeğdaş örgütsel yapılanma içinde önemli adımları atmaya başladı.
Not: 'Allah'ın mescitlerini, içlerinde O'nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir! ... Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik vardır. Âhirette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür.' * (Bakara: 114)
* Alevilik Şiirsel Antolojiden İbarettir! ..
Alevi,Bektaşi inancı ve kültürü,geçmişten günümüze kadar daha çok şiirsel antoloji üzerinden ulaşmıştır bizlere...Bunun en büyük belirtisi bin yıldır takipçilerinin genelde aşıklardan ve ozanlardan oluşmasıdır...Hatta yakın tarihe baktığınızda bir Aşık Veysel'i,bir Feyzullah Çınar'ı,Davut Sulari'yi ve Mahzuni Şerif'i görürsünüz...Tıpkı bunlardan önce tarihe damgasını vurmuş olan yedi ulu ozanlar Şah İsmail Hatayi,Fuzuli,Yemini,Virani,Seyyid Nesimi,Pir Sultan ve Kul Himmet gibi vesselam...Aslında antolojiden beslenmeleri çok doğaldır...Hazret-i Ali'nin 'İlim bir nokta idi,cahiller onu çoğalttı...' sözünede bir atıfdır...Yani illede ilimle anlatılmayacağını bunu en güzel şekilde şiirlede anlatmak pek tabi mümkündür...Ama bu şiirler sırrı hakikat damlalarıdır...Hüüü! .. Bazı araştırmacılar bu şiirleri küçümsemiş olmasına rağmen gerçeklikleri en sade bir şekilde günümüze ulaşmıştır...Örneğin bir ilim konusu olan Mehdi ve Mesih konusunu Pir Sultan bir dörtlüğünde sade bir şekilde anlatıvermiştir...İşte o dörtlük; 'Hasan'ül Askeri Mehdi çıkınca,İsa peygamberi vezir dikince,Horasandan doksan bin er kopunca,Oniki imama yardım okurum...' Yine bunun gibi Şah İsmail Hatayi'de şöyle buyurmuştur; 'Hatayim der bu iş birgün biter a? ,Özünü katagör ulu katara,Mehdi şavkı bu cihanı tutar a? ,Şah oğluna sitem olmaz inşaallah...' Umarız ki,ne anlatmak istediğimizi kısa yoldan idrak etmişsinizdir...Allah hepimize anlamak nasip etsin...
Derviş Muhammed Divanından onbeş nefes üzerinden kısa kısa alıntıları sizlerle paylaşıyoruz:
-İşitenler türkü sanıyor bunu İlmi kudretten okurum anı... -İzanı olan seni bilir Yüz sürer yoluna gelir... -Halimiz sana ayandır Bizi nuruna boyandır Koma gaflette uyandır Ya Muhammed ya Muhammed... -Mü'min yoluna koydu baş San şek getiren kalleş... -Onsekizbin alemin ışığı Sahib-i zamandan çıkar... -Din Muhammed dini taptığım tapı Yıkılır mı Hakkın yaptığı yapı... -Eğer zebani gelirse yanıma Arapça kelam getiririm dilime... -Varımız eldedir sırra karıştık Yükümüzü Sekiz uçmağa çözdük... -Müra-i güman ile Hak'mı sevilir Gümanlı gönülde iman eğlenmez... -İncil,Tevrat,Zebur,Kur'an'ı yokla Din Muhammed iman Ali değil mi... -Evliya yatağı bağdad'ın şehri Çok olur yollarda arabı küfrü... -Evliya buyruğu arz oldu bize Erenler yolu farz oldu bize Dört kapı Kırk makama erince Kim bahane bulacak ol kamil öze... -Derviş Muhammedim Hak sırrın demez Hak Ademde bilmeyenler bilemez Yarimde göğsümde beş vakit namaz Bir tekbirde kılacağım çağ oldu... *
*Pir Sultan Gerçeğine Hu! ..
Ne yolcular izin izler Ne meşayih sırrın gizler Ne kadı şerisin gözler Ne beylerde adalet var
Ne kız ayal hicab saklar Ne gelinler usul bekler Ne kocalar özün yoklar Ne yiğitte marifet var..*
*Muhammed Mehdi'nin hak sancağını Çekelim bakalım nic'olsa olsun Teber çekip münkirlerin kanını Dökelim bakalım nic'olsa olsun Müminleri bir katara düzelim Güruh güruh şu alemi gezelim Münkirlerin sarayını bozalım Yıkalım bakalım nic'olsa olsun
Pir Sultan Abdal...*
* Osmanlı yanına kalır mı sandun Nice intikamlar alınsa gerek Mehdi çıkarsa nic'olur halin Heybetlü küsleri çalınsa gerek
Gazi Mehdi bir gün Urum'a çıkar Yezid kal'asını hem burcun yıkar Oniki İmam'ın sancağın çeker Kırmızı tac ile salınsa gerek
Sanma ki Osmanlu yanına kalur Tanrı'nın arslanı Şah oğlu gelür Darb ile elinden tahtını alur Harabende erkan sürülse gerek
Yezid göze almış ol güzel Şah'ı Muhammed Ali'dir anın yardağı Ali'm dünyaya gelürse bir dahi İşinden Yezidler yerinse gerek
Bir gün bu dünyanın sahibi gelür Oniki İmam'ın hakkın alur Yezidler orada hem telef olur Mü'minlerin hali sorulsa gerek
Pir Ali der Mehdi gönül yatağı Kırmızıdır donu yeşil sancağı Düzelim koşalım bahçeli bağı Yezidler aradan sürülse gerek *
*Ne hikmettir ki,sanki bu işi bir bizler yani Aleviler ve Bektaşiler başarmış ve zafere erişmiştir...Onun içindir ki,dört kapı kırk makam gerçeğini bu ilkeler ışığında kabul etmişiz...Bir de şu varki bizler söz de değil öz de dört kitap haktır demiş ve ona göre hareket etmişiz...Devam ediyorum söylenmedik bir şey kalmasın diye...Benim yanılmıyorsam bir yerde okuduğum Hz.Ali'ye ait sözde şöyle yazıyordu...'Allah sırrı hakikatini dört kitap'a serpiştirmiştir...' bu şu demek bir fotoğraf düşünün dörde bölünmüş her parçası bir yerde...Her parçası başka yerde olduğundan sadece o parça ile birilieri mana çıkarmış...Hiçbiride doğru manayı bulamamış...Ve Allah nasip etmiş sırrı hakikate vakıf olanlar bu dört parçayı Allah'ın inayetiyle bir araya getirip resmi net olarak görmüştür...Adam diyor ki Aleviler yehova şahidi olmuş...Bende sordum ne yapıyorlar...Efendim üç kutsal kitabı okuyorlar Kur'an'ı kabul etmiyorlar...Bende diyorum ki,onlar yehova şahitliğini değil öz inançları olan Aleviliği öğreniyorlar gerçeği anlayıp yüzü yerde özü darda dergaha gelip yüz sürecekler...Çünki bir yehova şahidi bana getirmiş kutsal kitabı önüme koymuş işte gerçek burda diyor...Bende üstüne Kur'an'ı'da ekleyip işte şimdi gerçek burda diyorum...Bu işler çok karışık dostlar şeytan gerçekten işleri çok karıştırmış ama şu kesin ki gerçekler cem olmuş Alevi ve Bektaşi külliyatında beklemektedir...Ta ki,Mehdi zuhur edede siz bu gerçeklere vakıf olasınız...Ne mutlu Rabbinin sözünü işitip itaat edenlere yazacaklarım bu kadar iğce merak ettiğiniz bir konu olursa çekinmeden benimle irtibat kurun ve hep birlikte gerçeği ortaya çıkaralım...Çünkü zaman gizliliklerin ortaya çıktığı ahir zamandır...Benden herkese selam olsun...Allah bizi gerçeğinde buluştursun...O bize değil biz ona muhtacız vesselam...*
*SÜPÜRGECİ DUA'SI:
Bismi-Şah Allah Allah Güruhu naciyim...Kırklar meydanında süpürgeciyim...Süpürgeyi çaldı selman,kör olsun mervan,zuhur edecek Mehdi Sahib-i zaman,Allah Eyvallah nefes pirdedir...Erenler demine hüüüü...*
* Sen diyorsun ki,ben şüphe ediyorum:
'Ben sana şüphe et dedim mi,sen sana şüphede bulun dedin mi! ...Öyle ise,kim sana şüphe et dedi...'
Cevap:Şeytan'dır...*
*Kamuran kardeşimize ve alevilik konusunda bilgiye aç olan diğer kardeşlerimize bir armağandır...
Resul-u Rahman bir hadis-i şeriflerinde 'Yahudiler yetmişbir millete ayrılacak,yetmişi helak olacak biri kurtulacak...Hıristiyanlar yetmişiki millete ayrılacak yetmişbiri helak olacak biri kurtulacak...Müslümanlar yetmişüç millete ayrılacak yetmişikisi helak olacak biri kurtulacak...' şimdi bu hadisi kim nasıl yorumlayacak...İşte Aleviliğin sırrı hakikati şu hasdisle örtüşmektedir...Nedenine gelince Hacı Bektaş Veli suluca karahöyüke geldiğinde ortalıkta yahudilerin esenileri,hıristiyanların azizleri,müslümanlarında erenleri dolaşıyordu...İşte bunlar hadiste bahsedilenlerin ruhani liderleriydi...Nitekim bunlardan Kur'an haber vermiştir Musa hocam bilirler! ..Ve dikkat edilirse masonlukta aslında hakikatte bu hadis çerçevesinde ilk olarak bektaşilikte cem olmasından yola çıkarak gelişmiş ve kendini göstermiştir...Masonluk 'gizli kardeşlik örgüt'ü' bunun içindir...Yani hadis hak bu üç kavmin gerçek ruhani liderleri var ve ruhani halkıda mevcuttur...Ve işte bu ruhani ve rahmani yahudi,hıristiyan,müslüman halk bir şekilde bir araya gelmekte ve birbirlerinden haberdar olmaktadırlar...Hacı Bektaş Veli bu adreslerden biridir örneğin...Mesela bektaşi menkıbelerinden bazılarında kilise de papazlık yapıpda aynı zamanda o kiliselerin mahzenlerinde islamı yaşayanlardan bahsedilir...İşte bunları Kur'an haber vermektedir...Musa hocama sorabilirsiniz...Kısaca Alevilikte gerçekleşen hadise aslında masonluğun yani gizli kardeşlik örgütünün ta kendisidir...Ama bahsetmiş olduğumuz hadis çerçevesinde bu gerçekleşmiştir...İşte bu gizli kardeşlik neticesinde cem ibadeti ve çeşitli ritüeller vardır...Yani sonuç olarak şunu demek isterim ki,evet Aleviler camiye gitmezler,ama havraya ve kiliseyede gitmezler...Sanki havra,kilise ve cami ayin-i cem de cem olmuştur ve ortaya cem evi çıkmıştır...Çünki haber verilen izlenimler odur ki,bizim ayin-i cemlerimizi izleyen gerek yahudi gerekse hıristiyan vatandaşlarımız mutlaka kendilerinden bir şey bulup etkilenmişlerdir...Yani dostlar bence siz alevilikle hiç uğraşmayın sır içinde sırdır ve ancak bir kişi bu sırrı sizlere açıklayacaktır oda Mehdi'den başkası değildir...Zaten bizim son halkamız olması ve ahir zamanın sonunda zuhuru bunu içermektedir...Ne derler bizim erenler 'dört kapı kırk makamı bilen gelsin işte meydan' İşte bu da Mehdi'ye işarettir...Yazacaklarım bu kadar umarım tatmin olmuşsunuzdur...Eğer kafanıza takılanlar olursa ben burdayım yazılarınızdan takiben cevap vermeye çalışacağım inşaallah...Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...*
*Atatürk diyor ki:
'Ben gerçeğin aşığıyım! ..O gerçek benim aleyhimde olsa bile...'
Ben sizlere şunu sormak isterim! ..Said Nursi ve Fethullah gülen acaba Hiroşima ile Nagazaki hakkında insanlık adına ne söylemişlerdir...*
*Onsekizbin Alemin Sultanı Rahman Ve Rahim Olan Allah diyor ki:
'Biliyormusunuz biz kimlerin üzerlerine şeytanları göndeririz! ..Biz gerçeği ters yüz edenlerin üzerine şeytanları göndeririz..'
Galile galileo bir gök bilimciydi ve gerçeği arıyordu...Allah ona gerçeği ilham etti ve oda anlayıp dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneşin etrafında döndüğünü veriler doğrultusunda açıkladı ama kilise ve dinsel yorumcular bunu kabul etmediler ve bilmeyerek gerçeği ters yüz etmiş oldular...Ve sonuç itibariyle Allah şeytanları bunların üzerlerine gönderiverdi...
Ve yine Sultan bir ayetinde 'Allahın isminin anıldığı yerleri yıkmak isteyenden daha zalim kim olabilir...Onların o gibi yerlere girmeleri korka korka olacaktır...Onlar için yeryüzünde alçaklık ve ahirette ise büyük azap vardır'
Yıllar önceydi bir belediye başkanı karacaahmet dergahı ve cem evini yıkmaya yeltendi oraya 03 de dozerler gönderdi ama yıkmaya yeltendi...Yine yıllar önce II.Mahmut yeniçeri ocaklarını bahane ederek büyük bektaşi dergahlarını yıktırdı ve oralarda Allahın isminin anıldığı yerlerdi...Ve Allah'da onların saltanatını yerle bir etti...Hayat devam ediyor hakikatte devam ediyor...Allah'ın sünnetinde bir değişiklikte yok...Ve şimdi şeytanlarıyla başbaşa olanlar çok yakındaki yıkımını beklesinler zira Mehdi'nin zuhuru yaklaştı...Onun zuhuruyla güruh-u şeytanda ortaya çıkcaktır şüphesiz...İşte bizler bu gerçekleri bildiğimizden gerçeği ters yüz etmediğimizden gerçeğe hu deriz...*
* Zekeriya Beyaz'a Mehdi hakkında kritik sorumuz...
Sevgili hocam bendeniz tasavvufçuyum...Alevi ve Bektaşi kökenli olmam hasebiyle isna-aşeriyye,zeydiyye,imamiyye ve caferiyye mezheblerine bağlıyım...Malum bizim bir Mehdi inancımız var...Ve onun zuhurununda yaklaştığını oldukça güçlü şekilde inancımız gereği hissediyoruz...Ve bir de bakıyorum ki,sizin gibi değerli bir hocamız Mehdi inancını yok sayıyor...Sizce bu bir çelişki değil mi? biz aleviler ve bektaşiler Mehdi inancına o kadar bağlıydık ki,ilk etapta Atatürk'ü bile o zannedip bektaşi dergahımızda üzengisine niyaz vermişiz...Ve sonra anladık ki,o bizim beklediğimiz Mehdi değilmiş...Ve şimdi ben alevi ve bektaşi bir arkadaşınız olarak sizin bu tutumunuzdan rahatsızlık duyuyorum...Ben şöyle bir araştırma yaptım bizim ulu ozan diye tabir ettiğimiz Fuzuli,Virani,Yemini,Hatayi,Seyyid Nesimi,Pir Sultan Ve Kul Himmet hep Mehdi inancına bağlı kalıp onun yolunu gözlemiştir...Ve bizler Atatürk'ü o zannedip bir yanılgıya düşerek Mehdi inancımızı kaybetmiş ve bir sürünün dağılması gibi kırk parçaya dağılmışız...Ve ben şimdi tekrar Mehdi inancına kavuşmuş onun sırrı hakikatine vakıf olmuş bir alevi vatandaş olarak sizden ve sizin vesveseci görüşlerinizden rahatsızlık duyuyorum...E peki şimdi ne olacak...Bu durumda bana ne cevap vereceksiziniz...Şayet ben sizin Mehdi hakkında ki,görüşlerinizi kabul edecek olsam o zaman geçmişte yaşamış olan bizim ulu ozanları haşa aptal yerine koymuş olacağım...Yani onlar bilmiyordu siz biliyorsunuz...Onlar hurafelere inanıyordu siz hakka inanıyorsunuz gibi temelde çelişkiler ve çetin tezatlar oluşacak...Bizler bu durumda sizinle nasıl anlaşacağız...Bakın size bu konuda bir kaç dörtlük sunayım...*
* Atatürk Mehdi değildi... - Atatürk İslam aleminin değil! Türklüğün ve türk aleminin ve tarihinin kurtarıcısıdır...Gelecek olan Mehdi ise türkiyeninde içinde bulunduğu tüm İslam alemini kurtaracak ve zafere eriştirecektir...Bu tespiti neden yaptık derseniz bazı insanların Atatürk'ü haddinden fazla yüceltip neredeyse kurtarıcımız olan Mehdi hazretelerini bizlere unuturma çabalarını artırmalarıdır...Atatürk kendisininde anlıyamadığı ilahi bir kurtarıcılık rolüne soyunmuş kısmen bunu başarmıştır...Fakat bildiği veya bilmediği bir köklü inanç vardı ki,oda ahir zamanda Mehdi adını taşıyan bir kurtarıcının zuhuruna olan inançtı...Ve belkide kendisi için tarihi bir fırsat olan bu inanış oldukça işe yaramış ve zafere eriştirmiştir...Ve belkide tüm bunları Anadolu halkının özelliklede Alevi ve Bektaşilerin de zemin hazırlamasıyla olmuştur...Nitekim İstanbul hükümeti Atatürk ve silah arkadaşları için idam fermanı çıkarırken başta Aleviler ve Bektaşiler olmak üzere Atatürk'ü Mehdi ilan etmişlerdir...Malesef bu büyük bir tarihi yanılgı olacak kendilerine zarar verecekti...Nitekim Aleviler ve Bektaşiler Atatürk'ü Mehdi ilan etmekle inançlarını ve kültürlerinide kaybetmeye maruz kalacaktı...Ve bendeniz şunu çok iyi biliyorum ki,Atatürk kesinlikle o bahsedilen kurtarıcı Mehdi değildi...Zira bu büyük zat bir memleketin kurtuluşu için değil cihan şümul tüm dünyanın kurtuluşu için geleceği haber verilmekredir...Ve bu konuyla alakalı Atatürkün sırlı bir sözü vardır; 'Bir Türk (Mehdi) dünyaya bedeldir...' En doğrusunu Allah bilir...Ulu ozanlardan birisi sayılan Şah Hatayi bakın bunu bir dörtlükle nasıl özetliyor...'Hatayim der bu iş birgün biter a! Özünü katagör ulu katara! Mehdi şavkı bu cihanı tutar a! Şah oğluna sitem olmaz inşaallah...' Yine ulu ozanlardan birisi olan Pir Sultan Abdal'da şöyle özetliyor dörtlüğünde 'Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye! Münafık olanın bağrı eriye! Sahib-i zamanın emri yürüye! Mehdi kim olduğu bilinmelidir...' Gerçeğe hu denir buna ne demeli başka...İşte her iki ulu ozanın vurgulamaya çalıştığı ve Atatürkümüzünde dikkat çektiği zat olan Mehdi cihan şümul olan ve dünyayı ve özellikle İslam alemini kurtaracak olan Mehdi imam-ı sahib-i zamandır...*
*Dikkat Dikkat...
Tekrar hatırlatıyoruz... Aleviler kıyam etmedikçe Mehdi zuhur etmez... Yapılan son seçim bir kez daha gerçeği ortaya koymuştur ki,artık bu cumhuriyetin ve kazanımlarının hiçbir anlamı ve ehemmiyeti kalmamıştır... Ve bu durum ve sonuç bizleri ve yeni stratejimizi haklı çıkarmıştır... Artık bu cumhuriyet eski cumhuriyet değil! ! ! Akp cumhuriyeti ve Erdoğan demokrasisine dönüşmüştür... Alevilerin son kez güven duyup oy verdikleri CHP müstehak olduğu şekilde hezimete uğramıştır... Tarih tekerrürden ibaret olduğu gerçeği bir kez daha kendini göstermiş bu durum sa sonuç itibariyle Alevileri eski davalarına dönmeyi mecbur bırakmıştır... Ey Alevi özüne dön! .. Hak,Muhammed,Ali ve Mehdi gerçeğine geri dön...
Stratejik sloganımız: ________________
İMAMIN HAKKINDAN İMAM GELİR...MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN GELİR...
Yürüyüş eylem sloganımız: ______________________
YA ALLAH YA MUHAMMED YA ALİ YA MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN...'
Örgütümüzün adı: _______________
******HÜR İSLAM HALK HAREKETİ******
*Dikkat Dikkat! ! !
Allah'ın biriciği ve sevgili halifesi hz.Mehdi -aleyhisselam- tarihi stratejisini ülke ve dünya kamuoyuna bildiriyor...Kısa ve öz açıklamayla tek satırda bunu dile getiren halife kısa ve uzun vadede bunun gerçekleşeceğinide ayrıca zikrediyor...Gerek türk milletinin ve gerekse İslam aleminin beklediği bu stratejik açıklama umarız ki,hem ülkemizde hemde dünyamızda yankı bulur...Ve Allah'ın takdir ettiği yönde ivme kazanır...Şüphesiz Allah belirleyici ve düzenleyici olandır...En üstün strateji sahibi olan Alemlerin Rabbi bu üstünlüğünü şu ayetle dile getirmiştir...'Kafirler ve münafıklar tuzak kuruyorlar,bende tuzak kurmaktayım...Şeytanın hilesi zayıftır,Allah'ın hilesi ise hayırlı olandır.'malumunuz asr-ı saadet döneminde hayırlar hakimdi ve buna binaen Resul şöyle buyurdu...'Fitne uykudadır,uyandırana lanet olsun've nitekim bazı kendini bilmez ezelde İslam düşmanları bu şer fitneyi koparıp Allah'ın lanetini kıyamete dek üzerlerine almış oldular...Ve işte şimdi asr-ı fetret dönemindeyiz...Ve şimdi hayır değil şer hakim durumda...Ve birileri durumu iyi gösterip hayır fitnenin kopmasından korkuyor...Ve o kaçmakta oldukları hayır fitne kopmak için kendini zor tutuyor...Ve şüphesiz bu hayır fitne başlangıçta şer olarak görünecek olsada Mü'minler için hayırla sonuçlanacaktır...Hiç kimse paniğe kapılmasın...Artık ilahi anarşi sürecine girilmiştir...Allah dünya gündemini üzerine almıştır...Ve 1400 yıldır beklenen olmuş Mehdi kıyam etmiştir...Oda Zuhuru için gün saymaktadır...Ve şunu demek istiyoruz ki,o korkulan hayır fitne Mehdi'den başkası değildir...Nitekim 6.İmam Cafer es-Sadık bunu şöyle haber vermiştir...'Mehdi'nin zuhuru kıyamet gibi olacaktır'üç şey vardır kaçınılmaz olan bizce gerçek,ölüm,ve zamandır...Hiç kimse bu üçünden kaçamamıştır...Ve şimdide kaçamıyacaksınız...Onun için fazla meraklandırmadan İmam-ı Seyyid-i Ekberin çok kısa ve öz stratejisini açıklıyoruz...Şimdiden gazanız mübarek olsun.
'DAVAMIZ BÜYÜK,DÜŞMANIMIZ BÜYÜK,SAVAŞIMIZ BÜYÜK,ZAFERİMİZDE BÜYÜK OLACAKTIR...YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TEKBİR VE TEVHİD BAYRAKLARI DİKİLİP YERYÜZÜ RAHMANİSTAN ANADOLU ALEVİSTAN OLUNCAYA DEK KUTSAL SAVAŞIMIZ SONUNA DEK SÜRECEK...ZAFER MUTLAKA ALLAH'IN VE RESULLERİNİN OLACAKTIR...YAŞASIN ZALİMLER ÜZERİNE HAK OLAN ÖLÜM KIYAMET VE CEHENNEM AZABI...' *
ALLAH-U EKBER ALLAH-U EKBER
LA İLAHE İLLALLAH
MUHAMMEDÜN RESULULLAH
ALİYYEN VELİYYULLAH
MEHDİYYEN İMAMULLAH
MESİHHEN RUHULLAH
ALLAH-U EKBER ALLAH-U EKBER
LA İLAHE İLLALLAH
ZİKR-İ HAKİKATİMİZDİR... ___________________________ BAKİ GERÇEKLER DEMİNE HU DOST ALLAH EYVALLAH... GERÇEĞE HU MÜ*MİNE YA ALİ YA MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN...
aleviliği anlatmaya ne 'nedir bölümü' yeter ne de başka bir yer..... üç-beş kelime yalan yanlış bişey yazıpta işte aleviliğin tamamı bu kadardır demekte saçma sapan bir düşüncenin yazıya dökülmüş hali olur........
Timur Ankara savaşını kazanır, esir aldığı yaklaşık 70 bin Türk'ü İran'ın Erdebil kentine götürür ve kendisi oradan ayrılarak seferlerine devam eder. Erdebil'deki şii şeyhe gönülden bağlanan Türk esirler, şeyhin Timur'a ricası sonunda serbest bırakılırlar ve anadoluya dönerler. lakin dönenler artık gidenler değildir. şiilikle beraber dönmüşlerdir memleketlerine, zamanla göçebe Türk kültürüyle içiçe geçen şiilik yepyeni bir form doğurur ki yalnızca Anadolu'ya özgü alevilik'tir bu form. tabi şah ismail'in şiileştirme propagandaları da bu sürece etki etmiştir.
ne bir mezheptir alevilik bugün bazılarının idda ettiği gibi, ne de ayrı bir dindir birilerinin empoze etmeye çalıştığı kadarıyla. yalnızca sonraları Bektaşi tarikatının da etkisine giren bir tasavvufi-folklorik yorumdur. hepsi ve tamamı bu kadardır...
ALEVİLERİN bugün camiye gitmedikleri bir gerçektir. Bunun hem sosyal, hem tarihi, hem de felsefi nedenleri vardır.
1) Tarihi Sebep: Bilindiği gibi, Mekke'nin alınması üzerine korkudan Müslüman olan Ebu Süfyan ailesinden gelme Muaviye, Osman zamanında Suriye'yi avucuna almış, Hz. Ali zamanında isyan etmiş, kılıç zoruyla püskürtülmüştü.
Hz. Ali Harici İbni Mülcem tarafından şehit edilince, Muaviye zor yoluyla Hz. Hasan'dan halifeliği aldı. Halkubi o zamana kadar, halife, halkın onayı ile seçiliyordu.
Muaviye, Hz. Ali'ye düşmandı... Ona, Şam'daki camilerde kılınan namazlarda, özellikle cuma namazlarında lanet ettiriliyordu. Hz. Hasan, Muaviye'ye hilafeti bırakırken, bu kötü âdetin kaldırılmasını anlaşmaya koymuştu. Fakat Muaviye, diğer koşullara uymadığı gibi, buna da uymadı. İslam şehirlerindeki camilerde, Hz. Ali'ye ve evlatlarına hakaretler, aldı başını gitti. Peygamber soyuna yönelik bu saldırılar, samimi Müslümanları yaralıyor, onları camilerden soğutuyordu.
Kendilerine, Müslümanların Emiri (emirülmüminin) dedirten bu Emevi padişahları, İslamiyet'i aslında hiçe sayıyorlardı. Örneğin, Velit, cariyesini erkek kıyafetine sokuyor, camiye yolluyor, halka namaz kıldırtıyordu. Kafası kızıyor, Kuran'ı hedef tahtasına asıyor, saatlerce okçulara oklatıyor, paramparça ettiriyordu. Sonra da; “Haydi bakalım Muhammet'in kitabı, ne yapacaksan yap bana...” diyerek meydan okuyordu. Bir başka Emevi halifesi, namaz kıldırırken, namazı bırakıp cemaate; “Yeter mi? Yoksa biraz daha kıldırayım mı? ” diye alaylı alaylı soruyordu. Emeviler, aslında namaza hiç önem vermiyorlardı. Ama, halkın namaz kılmasını örgütlüyorlardı.
Yalancı âlimler ortaya çıkartılıyor, bunlar, uydurdukları Hz. Ali'yi kötüleyen sözlere, peygamber sözüdür, diyor ve bu yolla da Ali ve soyuna hakaret ediyorlardı.
Emevi devleti zamanında başlayan bu politik tavır, değişik biçimlerde şimdilerde bile yaşıyor. Camilerde genellikle politika konuşuluyor. Veya politikaya hizmet edecek konular din görevlilerince gündeme getiriliyor; değişik siyasal, dinsel görüşler hakarete uğruyor. İmamlar, cami görevlileri gibi değil, parti görevlileri gibi çalışıyorlar. Böyle davranmayan görevliler de var, ama bunlar azınlıktadır. Sünni Müslümanların bu konuda doğrudan doğruya bir hataları yok. Onlar yüzyıllardır yürütülen kötüleme kampanyalarının sonucu, olumsuz bakış açısı kazandılar...
Bugün, bir Alevi'nin camiye gitmesi demek, her türlü hakarete göğüs germeyi göze alması demektir.
Bu konuda birinci derecede suçlu olanlar, camilerin katı politik merkezler haline sokulmasına göz yumanlardır. Devlet, camileri, yalnızca dinsel işlerin konuşulduğu, Sünni insanların namaz kıldığı ibadet evleri haline getirmelidir.
Bugün, yerden biter gibi her tarafın camiyle dolmasının sebebi, ibadethane yetersizliği değildir. Yeni açılan camiler, gerici-bölücü politik görüşlerin harmanlandığı, örgütlendiği, yayıldığı politik birimlerdir.
Şimdi, Kuran-ı Kerim'de, namaz olgusunun (salat) nasıl anlatıldığını, ilgili surelerin bazı ayetlerinde görelim:
Âl-i İmran Suresi (2) 191: Onlar; ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar...
Nisa Suresi (4) 43: Sarhoşken (...) namaz kılmayın...
Bakara Suresi (2) 239: Eğer korkarsanız, (namazı) yaya yahut binekte iken kılın.
Nisa Suresi (4) 103: Namaz kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. (...) Namaz, insanlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır.
Hud Suresi (11) 87: Ey Şuayp! Babalarımızın taptığını bırakmamanı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı yasaklayan senin namazın mıdır? Sen doğrusu, aklı başında, yumuşak huylu birisin dediler.
Meryem Suresi (19) 59: Onların (Âdem ve Nuh'un) ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi.
Enbiya Suresi (21) 73: (...) Onlara (İbrahim, Yakup ve İshak peygamberlere) iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik.
Taha Suresi (20) 14: (...) (Ey Musa) beni anmak için namaz kıl...
Furkan Suresi (25) 64: Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.
Ankebut Suresi (29) 45: (...) Namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor.
Tur Suresi (52) 49: Geceleyin ve yıldızlar sönerken onu (Tanrı'yı) tesbih et...
Müzzemmil Suresi (73) 1-7: (Mealen, ibadetin gece yapılmasını, insanların gündüz işleri olduğunu söylüyor.)
Yukarıda, Kuran'dan yaptığımız alıntılar bizi çok önemli bir gerçekle karşı karşıya getirmektedir:
Yukarıda okuduğumuz ayetlere göre, Kuran; Hz. Muhammet'ten önceki peygamberlerin ve onların yandaşlarının da namaz kıldığını açık açık dile getiriyor.
Bu durumda şunu düşünebiliriz:
a) Ya, bugünkü Müslümanların kıldığı namazı eskiden bütün Ortadoğu dinlerinin peygamberleri (Yahudi, Hıristiyan) kılıyordu...
b) Ya da Kuran'da dile getirilen namaz, bugünkü namazdan farklı bir şeyi ifade etmektedir.
Aleviler, Kuran'da anlatılan namazın; yani Âdem'den tutun da İsa'ya değin uzanan çizgi içindeki peygamberlerin kıldığı namazın Tanrı önünde eğilmek olduğunu ifade ederler.
Yoksa, tarih ve toplumbilim, bugünkü Müslüman namazının eskiden Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından kabul edilmediğini gösteriyor.
Bu yüzden Kuran’ın ilgili ayetlerinde anlatılan namaz, bugünkü namaz gibi değildir.
İslamiyet, insanlara yeni bir ruh, yeni bir öz kazandırmak üzere ortaya çıkmış bir akımdır. Bu akımın amacı, insanı cehalet çağından kendini bilme, kendini tanıma çağına geçirmektir. Kuran'da dile getirilen Tanrı'nın; insanın kulluk yapmasına gereksinimi yoktur. İnsanın ibadeti; kendisine yöneliktir ve kendisini terbiye eden bir araçtır. Kuran'da “Enam Suresi”nin (6. Sure) 48. ayeti şöyle der:
“Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir.”
Ayet çok açık. Peygamberler; insanlara güzel şeyler söyleyecek bir müjdeci ve yol gösterici uyarıcılardır. Güzel şey ve gösterilecek yol da insanın kendi nefsini ıslah etmesidir...
Aleviler, bütün ibadetlerin, insanın kendi nefsini ıslah etmesine yönelik olduğuna inanırlar. Kendilerini kötülüklerden ve çirkin şeylerden uzaklaşmış sayarlar. Bu aşamadaki bir insan için namaz elbette geride kalmıştır. Onlar, manevi dünyada daha yükseklere çıkmak için başka yollar uygulamışlardır.
Kuran'da, ibadetin gösterişten uzak olmasına özellikle dikkat edilmiştir. Örneğin, Maun Suresi (107. Sure) bu konuda çok öğreticidir. Din anlayışını ve ibadeti yansıtmak için tümünü alıyoruz:
“1. Ey Muhammet, dini yalan sayanı gördün mü? 2-3, Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse, işte odur. 4. Vay o namaz kılanların haline ki 5. Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. 6. Onlar gösteriş yaparlar. 7. Onlar eğreti olarak basit şeyleri dahi vermezler.”
Bu sure, net olarak şunu vurguluyor: Dini inkâr edenler, öksüzünü kakıştıran, yoksulu doyurmayandır. Yani, dinin temeli, güçsüze yardım etmek, yoksulların yoksulluklarını gidermektir. İbatedin amacı da budur. Gösteriş için yapılan ibadet, ibadet değildir. İnsanlara en basit yardımda bulunmayan birisinin ibadeti, gösterişten başka şey değildir.
Ayet, ibadet etmiş olmak için yapılan ibadete kesin olarak karşı çıkmakta... İbadetin amacının sosyal dayanışma ve insanın kendisini yenilemesi olduğu bu sureden de açıkça anlaşılmaktadır.
Aleviler, bu yenilenmeyi yaşadıklarına inanırlar. İbadetin göteriş ve riya ile yapılmasına karşıdırlar. Zaten Kuran, bu türlü ibadeti kesin olarak yasaklamıştır.
Örneğin, Mescid-i Dırar diye bilinen ve dedikodu üterilen bir mescit, peygamberin emriyle yıktırılmıştır. Bu konuda Kuran'ın Tevbe Suresi'nde şöyle deniliyor:
“107. Zarar vermek, inkâr etmek, inananların arasını açmak, Allah ve peygamberine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup, 'Biz sadece iyilik yapmak istedik' diye yemin edenlerin yalancı olduklarına Allah şahittir.
108. Ey Muhammet, o mescide hiç girme. İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur. Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.”
Ayetler, güzel bir örnektir.
Camiye gitmenin amacı; insanın kendisini arıtmasıdır...
İyilik yapmak adı altında, insanları birbirine düşürecek cami yapılmasına İslamiyet kesinlikle karşıdır. Cami; insanları, benlik duygusundan, kötülüklerden, dedikodulardan, ayırımcı düşüncelerden uzaklaştıracak bir yer olmak durumundadır. Eğer orada, insanlar çekiştiriliyorsa, orası, Kuran'ın anlattığı mescit sayılamaz. Müminlerin de öyle yerlere gitmemesi gerekir... Alevilerin, bugün camilere gitmemesinin nedenlerinden biri de Kuran'da anlatıldığı gibi bozguncu olayların mescitlerde daha sonra ortaya çıkmasıdır.
Kendilerini arındırmak için çabalayan Aleviler, Tanrı'nın istediğini en iyi biçimde yerine getirdiklerine inanırlar. Bu nedenle, tam bir gösterişe dönüşen toplu halde namaz olayına katılmazlar.
Kuran'ın, en önemli işaretlerinden birisinin de ibadetin gece yapılması olduğu ortadadır. Bunu, yalnızca namaz olarak algılamak, Allah'ı anışa sınır getirmek demektir. Bu da aslında yanlış bir şeydir. Kuran'daki namaz, Allah'ı anlamaktan ibarettir. “Bakara Suresi”nin 239. ayeti, şöyledir: “Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken (namaz) kılın (Tanrı'yı anın) , güvene erişince, bilmediklerini öğrettiği gibi Allah'ı anın.”
Birileri çıkıp, yürürken de bir hayvanın veya taşıtın üstündeyken de bugünkü gibi namaz kılınacağını, ayette bunun vurgulandığını söylerse hata eder. Burada sözü edilen, Allah'ı yürekten duyuşla anmaktır... Yürürken veya binekteyken kılınan namaz da ancak bu duyuştan başka bir şey değildir. Öyleyse namaz, bir iç duyuştur... Bu iç duyuşu yaşayanlar, namaz kılmış olurlar...
Aleviler için dindar olmanın yolu namaz kılmaktan geçmez. Namaz reddedilmez ama, ibadet onunla sınırlandırılmaz. Ayrıca, Alevilerin namaza bakış açısı, Sünnilikteki uygulamadan farklıdır.
Aleviler, Kuran'da namazın bugünkü haliyle dile getirildiğini kabul etmezler. Kuran'da namaz kılınız biçiminde bir ifade de yoktur. Söz konusu olan “salat”tır. Salat, namaz değil, Tanrı'yı içten anıp selamlamaktır. Eğer bugünkü anlamda eğilip doğrulma gibi bir namaz biçimi kesin şart olsaydı, bunun Tanrı tarafından biçiminin bildirilmesi gerekirdi.
Halbuki;
a) Kuran'da namazın biçimi yoktur... Nasıl kılınacağı tarif edilmemiştir.
b) Kuran'da, namazın beş vakit kılınacağına ilişkin bilgi de yoktur.
Namazın bir secde olduğu, Kâbe’de putlar önünde eğilmenin bu anlama geldiği de ayrı bir olgudur. İslam öncesinin Arapları da (Müşrikler) bu anlamda namaz kılmışlardır. Bu olgu, diğer bütün dinlerde de bulunmaktadır.
İslamiyette, namaz uzun geldiğinden, kısaltılmıştır; kimi zaman uzatılmıştır; sayısı, değiştirilmiştir. Bu uygulamalar bile, namazın Tanrı'nın kesin emri olmadığını göstermek bakımından yeterlidir. Eğer namaz Tanrı'nın kesin emri ve gelecek zamanlara da uzanmasını istediği bir emri olsaydı; namaz olgusunun böyle boşlukta bırakılmaması gerekirdi. Namazın biçimi konusunda, Sünni kesim arasında bile yer yer anlaşmazlıklar vardır. Namazı kesin Tanrı buyruğu sayanlar, bu konuyu Kuran'da ve İslam tarihinde derinlemesine araştırmayanlardır.
Mevcut anlayıştan farklı olduğu için ezilen Aleviler, kırsal alana kaçarak yaşama olanağı buluyorlardı. Kırda, kendi içinde bütün ama dışa kapalı bir hayat tarzı geliştiren Aleviler arasında ekonomik farklılaşma fazla derinleşemedi. Çünkü onlar göçebelik ve köylülük grubunun alt basamaklarında yaşadılar (Reaya yığını) . Yoksulluklarını kardeşlik düzeni ile aştılar. İçeride sıkı bir disiplin kurdular. Osmanlı sistemine yakalanmamak için aralarına başkasını almadılar. Böylece anası-babası bilinmeyenler, yani mezhep kimliği belli olmayanlar Alevilerin arasına giremedi. Bu durum yüzyıllar boyunca sürünce bir kural haline geldi. Sonuçta da Alevilik ana babadan gelen bir kabul haline dönüştü ve bu bir inanç kuralı oldu. Geçmişte bu yoktu.
Kısacası, bir kişinin Alevi olabilmesi için anasının babasının alevi olması şartı, siyasal/sosyal baskıdan doğmuş yapay bir durumdu.
Aleviler üzerindeki yok edici baskı kalkınca bu kuralın da değişmesi gerekiyordu. Ne yazık ki siyasal kural giderek bir mezhep kuralı haline geldiğinden bunu yok etmek hâlâ mümkün gözükmüyor. Doğrusu, kendisini Alevi gibi gören herkesin Alevi olabileceğidir.
Bütün bu sıkı disiplin, Büyük toplum'a (Sünni Osmanlı Toplumu) bir karşı duruşu ifade ediyordu. Böylece kendi içinde uyumlu olan köy Aleviliği, savunma mekanizmalarının çalışması üzerine yerleşti ve “tepkici-retçi –ama kendi içinde gelenekçi– toplum psikolojisi ile yaşamını sürdürdü.
Devletin takibi sürdü gitti. 1826'da Yeniçeri Ordusu'nun kaldırılmasından sonra yeni bir kırım dalgası oluştu ve önde gelen pekçok dede ile dedebaba asıldı. Hacıbektaş'ta postta oturan ve devletten icazeti bulunan Hamdullah Çelebi bile Amasya'ya sürgüne gönderildi. Hacıbektaş Dergahı'ndaki Alevi kaynaklar yok edildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya götürdüğü kitaplar da yandı(!)
Ali; yüce, ulu anlamına gelen bir sözcüktür ve tarihte Hazret-i Ali'nin kimliği ile özdeşleşmiş bir isimdir.
Alevi, Ali sözcüğüne, mensubiyet-aitlik-özdeşlik anlamı katan “-i” sonekinin eklenmesi ile oluşmuştur ve dilbilgisinde türemiş sözcükler grubundandır.
Ali, sözcüğüne yandaşlık, aitlik anlatan -i eki ulanırken araya “-v-” kaynaştırma sesi girer ve sözcük “Alevi” halini alır.
Aynı etimolojik durumu, Hamza sözcüğünde de görebiliriz. Hamza yandaşları, Hamza yolundan gidenler anlamına gelen Hamzavi sözcüğünde de aynı yapısal durum oluşmuştur. Bu ses değişimi, türeme sürecinde benzer başka kelimelerde bol bol görülür: “Dünya”dan türetilen “dünye-vi, “bünye”den türetilen “bünye-vi”, “daire”den “dairevi”, “mana”dan “manevi” gibi...
Alevi sözcüğünün bu etimolojisini bilmeyenlerle Alevi kavramını çarpıtmak isteyenler, “Alevi”yi, “Alev” sözcüğüne bağlamak yanlışlığına düşmüşlerdir. Böylece de Alevi sözcüğüne, “Aleve, ateşe tapanlar” anlamını vermeye çabalamışlardır.
Bu oyuna başvuran iki kesim olmuştur. Birincileri, geçmişte Alevi düşmanlığını devam ettiren Sünni kesimden bazı yazarlar, sözde bilimadamlarıdır. Ne yazık ki sözlüklere, ansiklopedilere bile bu yakıştırma girmiştir.
Diğeri ise Aleviliğin Zerdüştlükten çıktığını iddia eden Kürt kökenli bazı angaje yazarlardır. Aleviliğin Kürt kültürünün ürünü olduğunu ileri süren Cemşit Bender ve benzerleri, tarihi gerçekleri güncel siyasal amaçlar uğruna değiştirmeye çabalamışlardır.
Aleviliği Kürtlere bağlamaya çalışanlar, giderek onun Hazreti Ali ile bile ilgisinin olmadığını iddia etmeye başladılar. Bu konuda, “Alisiz Alevilik” adlı (Faik Bulut) kitap yazıldı. Geçmişte Muaviye yönetimine ve zalim Abbasi halifelerine yaranmak için kitap yazan Sünni ulemanın eserlerini temel alan bu yazar, Hazreti Ali'yi karalamak için elinden geleni yapıyor. Amaç, Ali ile, İslamla Aleviliğin bağını kopartmak. Buna bağlı olarak da da Aleviliğin kökeninin “alev “ olabileceğini iddia ediyor.
Bu anlayışa bir başka kanattan da destek gelmektedir. Türkiye'de, Aleviliğin Hazret-i Ali ile ve sonuçta da İslamiyet'le ilgisi olmadığını iddia edecek kadar politikleşmiş kişiler de ortaya çıkmıştır.
Bunlar, Alevi kitleyi dindışı bir çizgiye çekmeye çalışan grupçuklardır. Onlar da Aleviliğin Ali ile değil alev ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedirler. “Alevilerin başı Kuran'a bağlıdır.” deyip bundan dönenler (Nejat Birdoğan) “Kızılbaşlığın İslamdışı özellikleri! ”ni anlayamayıp “Alevilik İslamdışıdır”a dönüştürenler, bu gruptandır. Asıl amaçları dine karşı mücadele olan bu kişiler, sonuçta Alevileri karalamak için onları Aleve tapanlar gibi gösteren Sünni yobazlarla aynı kampta buluşmuş oldular.
Alevi kelimesi Ali kökünden türetilmiştir ve Ali'nin yolunda giden manasındadır.Hz.Ali Radyallahu Anh Efendimiz Aleyhisselam'ın damadı,halifelerin 4.sü ve evliyaların babasıdır.
Bütün müslümanlar Hz.Ali'yi sever.Onun yolundan giderler çünkü Hz.Ali de peygamberimizin yolundan gitmiştir.
Yani bütün müslümanlar Alevidir. Onun yolundan gidiyorum deyip Kur'an'a ve peygamberimizin sünnetine aykırı davrananların kendine başka bir isim bulması lazım bunun için.
Sayin Dilemma23
Cemevlerinde namaz kilinir diyorsunuz antolojinin CEMEVI blogunda baska bir alevi arkadasim bunun aksini söylüyor...Cemevlerinde Namaz ve oruc olmaz diyor..Velhasil bizde sasiriyoruz! ...
Pardon sayfayi yalnis yazmisim cemevleri dgl,
CEMEVI 'ne girin bakin...
cem evinde dualar okunur namazlar kılınır lokmalar dağıtılır küsler barıstırılır semah dönülür ve sadece ve sadece allah ile ilgili konusulur bu sekilde ibader ediliyor,cami ve cem kelime anlam olarak ta aynı zaten hz Ali de cami de namaz kılarken Mülcem muradi tarafından öldürülmüş ama camide öldürüldüğü için boyle olduğu biliniyo tabi bunlar farklı geliştiğini yazanlarda var. yanı bundan dolayı camı yerıne cem evıne giderler alevi kesimi için tabii
Cem evinde yapilan ibadet nasildir? Hz. Ali'nin Cem evimi vardi?
benım söylediklerim kulaktan dolma seyler değil eğer tarihi iyi arastırırsanız tabı istersenız bu soylediklerimi daha detaylı göreceksınız zaten kımse pek bilmez boyle seylerı anlatılmaz ama sayın prof dogan ın da yanıldığını sanmam ibadetım farklı derken allaha ibadet ediyoruz hepimiz kurdü türkü alevi sünnisi fark etmıyo sembolık olarak fark edıyo olabailir sadece ben ibadetimi cem evınde yaparım sen camide yaparsın boyle konusmalar içinde sankı alevi islam dininden değilmiş gibi konusukuyo ama tabıkı koca bir yanlıs anlasılmadır saygılarr
Osmanlilar alevi katliami yapmis aleviler Kürtlere mi siginmis! ...ya güldürmeyin insani.. Biz burada kulaktan dolmus düsünceleri dgl aleviligin tarihini konusuyoruz.alevilik 72 gözle bakmaktir diyorsunuz buna katiliyorum cünkü 72 cesit alevilik var. acaba siz hangisindensiniz.Mesela ibadetimiz degisiktir diyorsunuz cok merak ettim siz nasil ibadet ediyorsunuz?
yaşam felsefesi.
gelin canlar bir olalım... varmı üstüne söz deyin hele.
saygılarımla
ya alevilik 72 gözle dünya ya bakmaktır herkesı bir tutmaktır yanı bhen bugune kadar duymadım alevilerin katlıam yaptıklarını veya savasa önü olduklarını yanı sevginin dili bence..alevi olduğum için değil kalbim allahın inancıyla dolu ama ibadetim faklıdır yanı islam dini zaten güzellik dini ama bu dmek değildir islam dini veya müslüman olanlar aliviği yok saysınlar..eğer iyi arastırma yaparlarsa bazı arkadaslar..asıl türk kökenliker aleviler osmanlıd önemınde alevileri katletmişler ve aleviler kürt lere sığınmıs yanı bu dahada derindir ama bu zaten bilinen bir gercek arastırılırsa daha da öğrenilecek cok sey varr
Seyh bedrettinin aleviliginden bahsediyorsan onlar namaz kilmaz ve oruc tutmazlar. senin inandigin bircok seye de inanmazlar zaten bu yüzden Osmanliya bas kaldirmis ve kellelerinden olmustur..ikide bir bu adamin sözünü yaziyorsun ama alevilere saygisi olmayan onlari farkli gösteren bir asinin sözünü yazmak ile ne kdr celiskiye düstügünün farkindasindir umarim..
Hayatı ve dünyayı kendi küçük dünyaları ile sınırlı tutanlar bizi anlamazlar. (Şeyh Bedrettin)
Alevilik bir mezhep dgldir.Alevilik saz calip icki icip semah etmekte degildir.Hakem olayinda Amr bin As'in taraf tutmasi ve Hz.Ali'ye yapilan haksizlik ki (bir zamanlar camilerde Hz. Ali'ye küfür derecesine kdr) zamanla Hz. Ali taraftari olusmasini zorunlu kildi.Bende o zamanda yasasaydim,ölürdüm ama Hz. Ali'ye küfür ettirmezdim... Alevi dgl im ama Gercek aleviligi bilen maalesef cok az..
aleviligin hak mezheplerden olmadıgını biliorum.
ama tam olarrak yasayışlarını bilmiorum.
tabi kibu bncede bir ayrım konusu degil:D
ama günümüzde (gençlerin tutumu sebeiyle oldugunu düşünüyorum ben) alevilik ve ateistlik sanki aynı gbi gözüküyo.
başka inanıyomuş gibi deilde inanmıyomuş gibi davranıolar.
eger islamın emir ve yasakları onlarda da warsa ve sadece aliyi cok seviolarsa sorun yok:Dali zaten tüm mezheplerde sevilir...
insan insandır,inancını dogru temsil ettigi sürece...
aleviligi dinsizlik olarak görenlerr.. yada carpiltilmis müslümanlik olarak! alevilik sizlerin anlayamayacagi bir inanistirr.. allah askiyla semah dönmektir alevilik.. eline, beline, diline sahip olmak.. yaradilani sevmek yaradandan dolayii.. alevilik sevgiyle tapinmaktir...
Alevilikte en önemli rakamlar ve en değerlileridir
Alevilikte;
Üçler: Hz. Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’dir.
Beşler: Hz. Muhammed, Hz. Ali, H. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir.
Yediler: Bunlar yedi ulu aşıklardır: Hatayi, Nesimi, Fuzuli, Kul Himmet, Virani, Yemini ve Pir Sultan Abdal’dır.
Oniki İmamlar: Hz. Ali Kerramallahü Veche, İmamı-ı Hasan, İmamı-ı Hüseyin, İmam-ı Zeynel Abidin, İmam-ı Muhammed Bakır, İmam-ı Cafer Sadık, İmam-ı Musa Kazım, İmam-ı Ali Rıza, İmam-ı Muhammed Taki, İmam-ı Aliy’yül Naki, İmam-ı Hasan el-Askeri, İmam-ı Muhammed Mehdi.
Kirklar: Bilinen Hz Ali etrafinda toplandigina dair anlatilan 40 kisilik meclis...
3lerin, 5lerin, 12lerin, 40larin anlatmak istedigi INSANDI.
1- Üçler nedir? Üçler, vücut, can ve ruhtur. Can, kan demektir. İnsanın kan dolaşımını anlatmaktadır. Ruh ise irade demektir. Vücuda iyi bakılırsa, kan temiz olur. İyi gidalar alınırsa kan temiz olur. Bunun için irade, bilgi gereklidir.
2- Beşler nedir?
Beşlerin dördü Dünya, biri insanla ilgilidir. Dört, ateş, rüzgar, su ve topraktır. Ateş ve rüzgar bir, su ve toprak birdir. Aslında dördü bir gömleğe girmektedir ve birdir. Beşincisi ise Can'dır. Can, Üçlerin toplamıdır. Vücut, kan ve iradenin toplamına Can denir, yani İnsan.
3- Yediler nedir?
En önemlisi Yedilerdir. Yediler olmaz ise Kırklar olmaz. Yediler, Dünya'ya ait olan dört ile insana ait olan üçten meydana gelmektedir. Dört, ateş, rüzgar, su ve topraktır. Üç ise can, canan ve çobandır. Çoban çocuktur. Gelecektir. Can erkek, canan kadındır. Can ve canan bir gömleğe girerler, bir olurlar. Birleşmeden çoban, yani çocuk olur. Çoban olmaz ise soy sürmez. Meydan boş kalır. Altı olursa, insan soyu durur....
alevilik bir yasam tarzidir, özünde ''sevgiye'' dayanan....
ALEVİLİĞİN KAYIP BİN YILI
Dün söylenmediği için bugün unutulan, Şimdi yazılmazsa yarın kaybolacak olan, tarumar edilmiş bir alevi tarihi var.
Erdoğan ÇINAR
Alevilik = Tevhid:
Alevilik bir yoldur, varlığın birliğidir. İnsana sevgi ve saygıdır. Doğanın doğurganlığına inançtır.
İkiliği terket, birlik makamını tut.
Canlar canın bulasın, iş bu dirlik içinde.
Oruç, namaz, zekat, haç, suç ve cinayettir,
Fakir bundan uzaktır, gerçeğe erenler içinde.
Yunus EMRE
Sayın Erdoğan Çınar’ın “Aleviliğin Kayıp Bin Yılı” kitabını okuduktan sonra, alevilikle ilgili yeni bilgiler edindim.Aldığım bazı notları insan dostu sizlerle paylaşmak istedim. Bunları yazarken her alevi gibi, hiç bir inanca, ırka ve kişilğe saygıda kusur etmek istemem.
ALEVİ = KIZILBAŞ
ALAWİ = SERSOR
Alevilik; Hıristiyanlık ve İslamiyetten önce, kökleri kendisine giden, binlerce yıllık kadim bir yoldur. Aleviliğin başlangıcı 1240 ta ki Babai İsyanı değildir, olamazda.
7. Y.Y da yaşayan Battal Gazi önemli alevi pirlerinden biridir.
Battal Gazi Destanı’nda, Hak Dostları’nın(alevilerin) II.ve III. Y.Y. da Doğu Roma İmparatorluğu ile yapılan savaşlarını anlatır.
Aleviler yüzlerce yıl süren baskı gördüler. Yazılı belgeleri yok edildi. Sürgüne ve göçe zorlandılar, katledildiler.Topraklarını terketmeyenler; takiye yaparak ibadetlerini “proseuchei”=”cemevi” denilen evlerde gizli yapıyorlardı. Bu bilgiler bizanslıların onlar için hazırladığı küfürlü belgelerden alınmıştır.
Anadolu ve Avrupa’ya yayılan aleviler; hıristiyanlığın ve islamiyetin baskısı sonucu bin yıl kadar süren bir göç ve göçebe hayatı yaşamaya başladılar. Bunun sonucu hiç yazılı bir tarihleri olamadı. Bilgi, kültür,gelenek ve görenekleri pirleri ve dedeleri tarafından, ezbere dayalı olarak sazı ve sözüyle kuşaktan kuşağa aktarıldı.
Gelin bazı önemli tarihi dönemeçlere birlikte göz atalım.
PİR SİLVANUS
(2) PİR SİLVANUS
(Hıristiyan papaz Symeon Raporundan) Pir Silvanus (Pir Sultan Abdal) 27 yıl boyunca Şebinkarahisar’da pirlik yaptı. Bizans İmparatoru IV. Konstantin, Silvanus’u tutuklatır ve taliplerine taşlatır. “Yoloğlu” yandaşı “Just”un attığı bir taşla hakka yürür.
Symeon, İstanbul Ortodoks papazı idi. Bunu yaptığı için vijdan azabı duyar.Üç yıl düşünür ve pişman olup papazlığı bırakır. Şebinkarahisar’a döner. Titus ismini alarak hakyolunu seçer. Talipleri(müritleri) etrafında toplayarak yol erkan pirliği yapar. Buna sinirlenen II.Justinyen, Titus ve taliplerini tutuklatır ve diri diri yakar.
Titus’tan sonra Anadolu’da “Sergius” 800- 834 yılları arasında pirlik yapar. Alevilik Anadolu’da yayıldı. Ortodoks kilisesi geriledi. Alevilik; tek ocak sisteminden çok ocak sistemine geçildi. Örgütlenip güçlendiler ve yayıldılar.
DİVRİĞİ ALEVİ DEVLETİ
Gözü dönmüş Bizans ordusu alevilere karşı haçlı saldırısı başlattı. Yakılıp – yıkıldı. Yüz bin civarında alevi kanı döküldü.843 yılında “Carbeas” Bizanstan ayrıldı ve talipleriyle Malatya Arguvan’ı yurt edindi. Bizansa karşı direniş başlattı. Daha sonra Divriği’yi merkez yapıp “Divriği Alevi Devleti”ni kurdu. Büyük bir kale yapıldı. Bizans ordusuna saldırdı ve yendi. Sınırlarını genişletti. 863 yılında hakka yürüdü.
Yerine damadı komutan “Chrysocheir” geçti. Ankara’dan Ege’ye kadar bölgeyi topraklarına kattı ve Efes’e atıyla girdi.
Bizans İmparatoru I.Basil, Sicilyalı Peter’i elçi gönderdi. Anlaşma sağlanamadı. Ancak casusların kurduğu pusu sonucu “Chrysocheir” vuruldu ve 872 yılında hakka yürüdü. 873 yılında Divriği’de deprem oldu. Bunu fırsat bilen Bizans saldırdı ve Divriği Alevi Devleti yakıldı- yıkıldı. Çaltı Çayı günlerce kızıl aktı. Sağ kalanlar dağlara sığındı.
Carbeas’ın kabri Ankara yakınlarında Hüseyin Gazi Tepesi’ndedir.
Pir Chrysocheir kabri ise Eskişehir Seyit Suyu kenarında Battal Gazi Türbesi “Türkmen Tepesi”ndedir. Battal Gazi Dergahı onundur.Ve bu yüzden Battal Gazi olması kuvvetli ihtimaldir. Bin yılı aşkın bir süredir; Anadolu,Balkan,Kalenderi,Vefailer,Melamiler,Bektaşiler,Işıklar,Torlaklar, ve Babailer’in kutsal Mabedi oldu. Kutuplar Kutbu Battal Gazi Destanı’ndan öğreniyoruz.
ŞAHKULU
(3) ŞAHKULU
Ünlü komutan Pir Chrysocheir, VI.Konstantin’i İstanbul şimdiki Şahkulu denilen yerde yener. Bizans soluğu denizin öteki yakasında alır. Pir’in askerleri kendilerini “şahkulu “ olarak tanımlıyordu. Şahkulu, o zamandan bu zamana önemli Alevi Dergahı’dır.
HAK DOSTLARI
Ölmemek için yüzlerce yıl süren alevi göçleri sonucu bir kısmı Bulgaristan’a yerleşti.Anadolu’da kendilerine “hakdostu” denilen aleviler, 7.ve 10. cu yüz yılları arasında bizans baskısı sonucu Filibe’ye kadar gelip yerleştiler. Yerliler “Bogomoli” diyordu.
ANNA
Anna; I. Alexios’un kızıdır. Tuttuğu notlardan bazı alıntılar: İstanbul’da ocak alevileri ve “Bacıyan-ı Rum”(Rum Kardeşler) lar yaşıyordu. Bunlar tuzağa düşürülüp Pirleri Basil ve yandaşları ile birlikte yakıldılar.
BOSNA ALEVİLERİ
Bizans ve Osmanlı’nın zulmünden kaçan bir kısım aleviler 13. Y.Y. da hak dostları olarak Bosna, Corniela, Slovenya, Dalmaçya ve İstriya’ya kadar yerleştiler. 11.Y.Y. ile 14.Y.Y arasında alevilik Atlas Okyanusu’na kadar genişledi. Bu yayılmada:
1-Bosnalı Hak Dostları,
2-İstanbul’da alevilikle tanışan Dalmaçya ve Hırvat tüccarları,
3-Haçlı Seferlerine katılan Avrupalı askerlerin sempatisi,
Etkili oldu.
AVRUPA ALEVİ OCAKLARI
Bin yıl kadar süren aleviyi yok etme baskıları sonucu, yüzlerce yıl göçe zorlanan alevilerin bir kısmı Belçika’da “Liej” ve Almanya’da “Köln” şehrine kadar gelip yerleştiler. 1144 tte Avrupa’da ilk Alevi Ocakları buralarda ortaya çıktı.
ALBİGEN = IŞIK İNSANI
LUVİLER = ALEVİLER
Alevi sözcüğü –i eki alarak alev-i haline gelmiştir. Kapı- kapıcı, deniz- denizi, incir- inciri gibi. Yardılışın aslı “nur” dur. “Nur”, “ışık” demektir.Işık güneşten gelir. Güneş kutsaldır. Evlerde ocak vardır ve ısı ışık verir. Hem yemek pişirilir. Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum alevilerine “siraç” denilir. Siraç = ışık demektir. Bundan 35-40 yıl öncesine kadar köydeki yaşlılarımız ve dedelerimiz sabahın ilk ışıklarıyla Güneş’e niyaz olurlardı. Alevilerde Güneş, ocak ve alev kutsaldır. Avrupa alevilerine Katolik Kilisesi “Albigen”(ışık insanı) diyordu. Anadolu’da yaşayan Hitit’ler çivi yazısı kullanıyordu. Günümüze kalan bazı Hitit tabletlerinde çivi yazısından farklı olarak “Hiyeroglif” denilen resimli anlatımlar bulunuyor. M.Ö.2000 –yıllarında(Hititler bu resmli anlatımı kullanan insanlara “Luvi”(ışık) veya “Luviler” (ışık insanı) diyordu. Latincede ışık=(Lux) demektir. Elektiriğin olmadığı 35-40 yıl öncesine kadar evlerimizi gazla ışık veren “Lux” denilen ocakla aydınlatırdık. Toparlarsak; Luviler, Albigen, Lux, Güneş, Ocak, Alev,nur anlamlarını özünde oluşturan bu kutsal kültürü inanç olarak yaşayan alevilerin kendisi ve atalarıdır. Neden ışık? Çünkü ışığın kaynağı Güneştir ve yaşamın kaynağıdır. Biliyoruzki canlıların oluşması için toprak, su, hava ve güneşe ihtiyaç vardır.Toprak,su,hava kutsaldır. Ancak bilim adamlarının açıklamasına göre evren “Big-Bang” denilen ışık patlaması ile milyarlarca yıl süren bir zamanda oluştu. Önce Güneş ve daha sonra ışık zerreciklerinin yoğunlaşması ile dünya ve gezegenler ile yıldızlar oluştu. O halde yaşamın ilk kaynağı güneşin oluşması ile başlamış oldu. Güneş alevi inancında her zaman var olmuştur.
OKSİDANYA
Katolik ve ortadoks kiliseleri, Avrupa’da yaşayan alevilere karşı haçlı seferleri başlattı. Aleviler ibadetlerini korku içinde gizli yapıyorlardı. Hıristiyanlar bunu “mum söndü” olarak iftira atarak Köln alevilerini diri diri yaktılar. Kuzey Avrupa’da işkence, zulüm ve katliamdan kaçan aleviler, güneye yöneldiler.Çoluk, çocuk yıllarca süren bir göçe zorlandılar. Sonunda Fransa’nın güneyinde “Oksidanya” denilen bölgeye yerleştiler. Burada Albigen’ler iyi karşılandı, sevildiler, sayıldılar. –(4) –
1167 TOULUS KURULTAYI
Albigen İnsan-ı Kamil’leri ile Hıristiyan din görevlileri zaman zaman bir araya gelerek demokratik ortamda tartışıyorlardı. Yüzlerce yıl kendilerini gizleyen aleviler bu durumdan memnun kalınca 1167 Toulus Kurultayı’nda kendilerini açıkladılar. Halkın bu insanlara sempatisi arttı. Kilise yerine “Ayin-i Cem” lere katıldılar. III. Papa haçlı ordusunu yeniden örgütledi ve saldırttı. Çok kan döküldü. Ünlü hıristiyan cellat baş Papaz Arnaut Amurai notlarından anlıyoruzki aleviler kılıçtan geçirildi. Komutan Monforit, Tolus kentini kuşattı. Kale, içindekilerle birlikte ateşe verildi. Bu arada bir alevi bacının mancılıkla fırlattığı taş komutan Monforit’i öldürdü.
ENGİZİSYON MAHKEMELERİ
Fransa’da engizisyon mahkemeleri ilk kez aleviler için kuruldu. 1230- 1240 yılları arasında bu mahkemeler binlerce aleviyi kesti.(İlk mahkeme başkanı Guillaume’nin notlarından.)
MONTSEGUR KALESİ
-(5) - MONTSEGUR KALESİ
Engizisyon zulmünden kurtulan aleviler Montsegur Kalesi’ni inşa ettiler ve sığındılar. Bu kalede köşeli dik altın oran ilk kez uygulandı. Buraya sığınan aleviler zamanla toparlandılar. Kendilerine pusu kuran mahkeme başkanı Guillame’yi bir gece baskınında adamları ile birlikte öldürdüler. Bu haber çabuk yayıldı. Katolik kilisesinin kışkırtması ile haçlı ordusu on bin kişilik ordu ile kaleyi kuşattı. Komutan Huges Des Arcis entrikalara başladı ve kuşatma bir yıl sürdü. Kaleyi terkeden alevilere inançlarını bırakmaları istendi.Ancak hiç bir buna yanaşmayınca diri diri yakıldılar.
FRANSA ALEVİLERİ
Bu vahşetten kurtulan ve kendilerini yeniden gizleyen alevilerin bir kısmı Fransa’nın Pirene dağı eteklerinde ve Toulus kenti yakınlarında hala yaşamaktalar. Çünkü:
1-Burada on iki sayısı kutsaldır.
2-İnsana sevgi ve saygıda kusur etmezler.
3-Köylerinde kilise yoktur.
4-Karşılaştıklarında üçer kez öpüşürler.
5-Din görevlileri “bir lokma bir hırka” anlayışına sahipler.
6-Ele, dile, bele, bağlıdırlar.
7-Ateş ve ocak kutsaldır.
NOT:Belçikada karşılaştığım alevi arkadaşlarımın (bende dahil) üçer kez öpüştüklerini farkettim.
TROBADOUR VEYA TRAVATORE
Avrupada alevi halk ozanlarına “trobadour” veya “travatore” deniliyordu. Kadın ozanlara da “ troboritz” Avrupa ilk halk ozanı Oksidanya’lı “Guilleim de Peitieus” dır. Sazı ve sözü ile kültürünü aktarmaya çalıştı. 12. ve 13.Y.Y. da ozanlar için halk şöyle diyordu. “Evvel baharda, susuz bozkırda açmış çiçekler gibiydiler. Erkenden soldular. Tohumlarıyla rüzgarın önüne düştüler.”
BABA RESUL = EVLAD-I RESUL
Avrupada baskı gören alevilerin bir kısmı, yeniden anavatanları Anadolu’ya göçe başladılar. Yıllarca süren bu göçler sonucunda bir kısmı Batı Anadolu, Bir kısmı Ege Bölgesi’ne yerleştiler. Bir kısmı da Orta Anadolu’ya yerleştiler. Ancak Osmanlı baskısı altında kaldılar. Kendilerini gizlediler. İslam baskısı altında yaşamak için kendilerini “Evlad-ı Resul” olduklarını ve peygamber soyundan geldiklerini söylemek zorunda kaldılar. Alevi pir ve dede ocakları için Padişahlar tarafından uydurma secereler hazırlandı. Zamanla aleviler; islam ve Hz. Ali ile ilgileri olmadığı halde, kendilerini Ali yandaşı ve islamın “ehli beyti” olarak inançlarını yorumlamaya başladılar.
-(6) - ŞEYH EDEBALİ
1240 ta Büyük Babai Hareketi içinde yer aldı. Baba İlyas’ın halefi oldu. Kızı Bala (Melhun) hatun, 19 yaşındaki Osman Bey’ le evlendi. 1277 de Bir alevi dede nikahlarını kıydı. 1299 da Osman Bey “Osmanlı Devleti”ni kurdu.Başkent Bilecik oldu.
Yerine geçen oğlu Orhan Gazi, Bursa’yı alarak topraklarını genişletti. Alevilerle çok yakınlık kurdu. Baba İlyas, Hacı Bektaşı Veli, Şeyh Edebali, Sarı Saltuk, Battal Gazi, Cogi Baba, Yunus Emre, Pir Silvanus gibi alevi pirleri saygı gördü. Ancak daha sonraları birçok bilgi ve belgenin yok edildiğini anlıyoruz.
DİMETOKYA
Tüm Balkanların, Bosna, Arnavutluk ve Batı Anadolu Degahlarının asıl merkezi Dimetokya oldu.
DESPİNA
Despina Hıristiyan kökenlidir. Fatih Sultan Memet’in annesidir. Yeni Çeri Ocağı’nı istemedi ve dağıttı. Alevilik şiiliğin etkisine girdi.
Daha sonra gelen Padişahlar Aleviliğe sıcak bakmadılar. Gelenek, görenek ve kültürleri yok sayıldı. Aleviler yine gizlendi ve ibadetlerini gizli yürüttüler.
Ancak ne varki günümüzde bile hala aleviler zaman zaman inançlarından dolayı baskı görmekteler. Biz diyoruzki; tüm inançlara saygılıyız. Bizimde inancımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Vergisini ödediğimiz, askerlik yaptığımız ülkede vatandaş olarak bunu istemek en doğal hakkımız. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Seyit Rıza Bakır
[email protected]
Herkes insandır ayrımcıLık oLmaz bnde bir aLevi cocuğuyum :) aLeviLik aLeviLiktir yha dedim gibi ayrımcıLık yok geneLLikLe diğer (aLevi oLmayanLar yapıyorLar bunları) ....
Alevilik İslam Antolojisidir...
Kendi içlerinde bile bir tutarlık gösteremeyen, çok farklı uç düşünceleri barındıran, ne olduğunu bir türlü anlayamadığım bir din/mezhep/kültürel mozaik vs.
Kimden: MEHDİ Sahib-i zaman... (Bay, 34)
Kime: Grup: ALEVİ Uyan...MEHDİ Geldi...
Tarih: 23.8.2007 11:36 (GMT +2:00)
Konu: Mehdi'nin *A L E V İ L İ K * Makalesi...(1.Bölüm) .
Maide Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
54. Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda tüm gayretleriyle didinirler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir...
Araf Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
181. Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki, hak ile kılavuzlar ve yalnız onunla adalet sunarlar.
182. Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.
183. Süre tanıyorum onlara. Çünkü benim tuzağım pek yamandır.
Hucurat Suresi:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
10. Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah'tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.
11. Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.
12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.
Kasas Suresi:
5. Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.
6. Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
Sadakallahül-Azim...
________________________________________________________________
*Dünyayı Evangelist Amerika ve Siyonist İsrail yönlendirir...Evangelist Amerikayı ve Siyonist İsraili İlliminatusuyla yani on adamıyla Şeytan yönlendirir...Ve İlliminatusuyla Evangelist Amerikayı ve Siyonist İsraili yönlendiren Şeytanıda biz yönlendiririz...Şeytanın stratejisi zayıftır...Allah'ın stratejisi ise,bizler için hayırlı olandır...Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...*
* Alevilikte Tevella ve Teberra vardır...Bu Resulullah'tan kalmadır...Yani bir dua'sında 'Ya Rabbi Ehl-i Beyt'imi seveni sev sevmeyenleri sevme...' bu hakikat Kur'an'ın şura suresi 23 ile desteklenmektedir...Vesselam! ..
Mehdi buna göre tevellasını şöyle açıklıyor:
Beni seven Pir Sultanı sever...Pir Sultanı seven Şah İsmaili sever...Şah İsmaili seven Abdal Musayı sever...Abdal Musayı seven Hacı Bektaş Veliyi sever...Hacı Bektaş Veliyi seven Hoca Ahmet Yeseviyi sever...Hoca Ahmet Yeseviyi seven Oniki imamı sever...Oniki imamı seven Ehl-i Beyti sever...Ehl-i Beyti seven Resulullah'ı sever...Resulullahı sevende Allah'ı sevmiş olur...Nasıl ki Altın silsile diye tabir ediliyor silsile-i seyyidiye vardır...Bu sayılanlar hep seyyiddir...GERÇEĞE HU..! ! ! *
*Cin ve insan şeytanlarından Allah'a sığının...Onlar sizi Allah ile aldatırlar...Şayet onlar karşınıza çıkıpta bir tekbir getirirse! siz iki tekbirle etrafınızdan savınız...Eğer o cin ve insan şeytanları ellerini kurt kafası yapıpta 'Ya Allah bismillah Allah-u ekber ' derse sizlerde 'Ya Allah Ya Muhammet Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman' diyerek başınızdan def ediniz...*
* Ne kürt sorunu nede ermeni soykırımı hiçbirisi! ..
Bu ülke topraklarında bin yıldır çözüme kavuşturulamamış Alevi sorunu ve hiç bitip tükenmez bir şekilde mütemadiyen devam eden Alevi soykırımı vardır...*
*Doğu Perinçeğin Alevilikle ilgili gafı...
İşçi partisi genel başkanı doğu perinçek diyor ki; 'Alevilik bir zamanlar osmanlı imparatorluğunun despot hükümdarlığı döneminde kurulmuş bir partiydi.Osmanlının yıkılmasından sonra işlevini yitirmiş ve bir önemi kalmamıştır.'Yani doğu perinçek burda demek istiyor ki,Allah'ın (haşa) Resulünün ve onun pak ve temiz Ehl-i Beytinin,12 imamlarının,Hoca Ahmet Yesevinin,Hacı Bektaş Velinin,Yunus Emrenin,Pir Sultanın ve daha nice bu kutsal yola hizmet etmiş ve hala etmekte olan gerçek erenlerin ve evliyaların devri bitmiş ve onların her hangi bir fonksiyonları ve işlerliği kalmamıştır demeğe getiriyor.Hiç yorum yapmıyorum ve yorumunu bizzat alevilerin kendilerine bırakıyorum...*
* Bu Sürüye Bir Çoban Gerek! ..
Mehdi Sahib-i Zaman Gerek...
Ortalıkta Dolaşıyor Hep Deliler! ..
Bu Delilere Bir Akıllı Gerek...
Uyanın Ey Gaziler ve Şehitler Cephelere Eyleyin Akın! ..
Mehdi Sahib-i Zamanın Zuhuru Pek Yakın...
Gürleyin Ey Gökler ve Yerler Etrafa Şimşekler Çakın! ..
Mehdi Sahib-i Zamanın Zuhuru Pek Yakın...*
*Refah Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından,bir gece sabaha karşı sasat:03:00'te işgal kuvvetleri gibi buldozerler tarafından yıkılmaya çalışıldı. Aleviler dışındaki kamuoyu, basının ve TV kanallarının ilgilendiği olaydan sonra Karaca Ahmet Dergahı ve yıkılmaya çalışılan cemevinden haberdar oldu. Karaca Ahmet Dergahı ve Cemevi, 12 milyonluk bir megakent olan İstanbul'da bulunan yaklaşık 4 milyon Alevi nüfusunun sahip olduğu 2 mekandan sadece biri.Sırası geldiğinde 'inanç özgürlüğü' konusunda mangalda kül bırakmayan Refahlı belediye, bu ufacık mekana bile tahammül edemedi,cemevini Alevilerin başına yıktı. İslamı Anadolulaştırıp, laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti, insan haklarına saygıyı, düşünce ve inanç özgürlüğünü, hoşgörüyü kendine yaşam biçimi edinen Aleviler için, Tayyip Erdoğan'ın buldozeri öğretici oldu.İstanbul'da ve yurdun çeşitli yerlerinde Aleviler, bulundukları beldelerde cemevleri inşa etmeye başladılar. Karaca Ahmet Cemevi temeli daha sağlam atılıp çelik konstrüksiyon üstüne yükselirken, onu Ankara Dikmen'deki Cem ve Kültür Evi ile başka cem ve kültür evi izledi. Karaca Ahmet Dergahı, 'yıkım olayı'ndan sonra Alevilerin desteklediği, bir merkez haline gelirken, çeğdaş örgütsel yapılanma içinde önemli adımları atmaya başladı.
Not: 'Allah'ın mescitlerini, içlerinde O'nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir! ... Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik vardır. Âhirette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür.' *
(Bakara: 114)
* Alevilik Şiirsel Antolojiden İbarettir! ..
Alevi,Bektaşi inancı ve kültürü,geçmişten günümüze kadar daha çok şiirsel antoloji üzerinden ulaşmıştır bizlere...Bunun en büyük belirtisi bin yıldır takipçilerinin genelde aşıklardan ve ozanlardan oluşmasıdır...Hatta yakın tarihe baktığınızda bir Aşık Veysel'i,bir Feyzullah Çınar'ı,Davut Sulari'yi ve Mahzuni Şerif'i görürsünüz...Tıpkı bunlardan önce tarihe damgasını vurmuş olan yedi ulu ozanlar Şah İsmail Hatayi,Fuzuli,Yemini,Virani,Seyyid Nesimi,Pir Sultan ve Kul Himmet gibi vesselam...Aslında antolojiden beslenmeleri çok doğaldır...Hazret-i Ali'nin 'İlim bir nokta idi,cahiller onu çoğalttı...' sözünede bir atıfdır...Yani illede ilimle anlatılmayacağını bunu en güzel şekilde şiirlede anlatmak pek tabi mümkündür...Ama bu şiirler sırrı hakikat damlalarıdır...Hüüü! .. Bazı araştırmacılar bu şiirleri küçümsemiş olmasına rağmen gerçeklikleri en sade bir şekilde günümüze ulaşmıştır...Örneğin bir ilim konusu olan Mehdi ve Mesih konusunu Pir Sultan bir dörtlüğünde sade bir şekilde anlatıvermiştir...İşte o dörtlük; 'Hasan'ül Askeri Mehdi çıkınca,İsa peygamberi vezir dikince,Horasandan doksan bin er kopunca,Oniki imama yardım okurum...' Yine bunun gibi Şah İsmail Hatayi'de şöyle buyurmuştur; 'Hatayim der bu iş birgün biter a? ,Özünü katagör ulu katara,Mehdi şavkı bu cihanı tutar a? ,Şah oğluna sitem olmaz inşaallah...' Umarız ki,ne anlatmak istediğimizi kısa yoldan idrak etmişsinizdir...Allah hepimize anlamak nasip etsin...
Derviş Muhammed Divanından onbeş nefes üzerinden kısa kısa alıntıları sizlerle paylaşıyoruz:
-İşitenler türkü sanıyor bunu
İlmi kudretten okurum anı...
-İzanı olan seni bilir
Yüz sürer yoluna gelir...
-Halimiz sana ayandır
Bizi nuruna boyandır
Koma gaflette uyandır
Ya Muhammed ya Muhammed...
-Mü'min yoluna koydu baş
San şek getiren kalleş...
-Onsekizbin alemin ışığı
Sahib-i zamandan çıkar...
-Din Muhammed dini taptığım tapı
Yıkılır mı Hakkın yaptığı yapı...
-Eğer zebani gelirse yanıma
Arapça kelam getiririm dilime...
-Varımız eldedir sırra karıştık
Yükümüzü Sekiz uçmağa çözdük...
-Müra-i güman ile Hak'mı sevilir
Gümanlı gönülde iman eğlenmez...
-İncil,Tevrat,Zebur,Kur'an'ı yokla
Din Muhammed iman Ali değil mi...
-Evliya yatağı bağdad'ın şehri
Çok olur yollarda arabı küfrü...
-Evliya buyruğu arz oldu bize
Erenler yolu farz oldu bize
Dört kapı Kırk makama erince
Kim bahane bulacak ol kamil öze...
-Derviş Muhammedim Hak sırrın demez
Hak Ademde bilmeyenler bilemez
Yarimde göğsümde beş vakit namaz
Bir tekbirde kılacağım çağ oldu... *
*Pir Sultan Gerçeğine Hu! ..
Ne yolcular izin izler
Ne meşayih sırrın gizler
Ne kadı şerisin gözler
Ne beylerde adalet var
Ne kız ayal hicab saklar
Ne gelinler usul bekler
Ne kocalar özün yoklar
Ne yiğitte marifet var..*
*Muhammed Mehdi'nin hak sancağını
Çekelim bakalım nic'olsa olsun
Teber çekip münkirlerin kanını
Dökelim bakalım nic'olsa olsun
Müminleri bir katara düzelim
Güruh güruh şu alemi gezelim
Münkirlerin sarayını bozalım
Yıkalım bakalım nic'olsa olsun
Pir Sultan Abdal...*
* Osmanlı yanına kalır mı sandun
Nice intikamlar alınsa gerek
Mehdi çıkarsa nic'olur halin
Heybetlü küsleri çalınsa gerek
Gazi Mehdi bir gün Urum'a çıkar
Yezid kal'asını hem burcun yıkar
Oniki İmam'ın sancağın çeker
Kırmızı tac ile salınsa gerek
Sanma ki Osmanlu yanına kalur
Tanrı'nın arslanı Şah oğlu gelür
Darb ile elinden tahtını alur
Harabende erkan sürülse gerek
Yezid göze almış ol güzel Şah'ı
Muhammed Ali'dir anın yardağı
Ali'm dünyaya gelürse bir dahi
İşinden Yezidler yerinse gerek
Bir gün bu dünyanın sahibi gelür
Oniki İmam'ın hakkın alur
Yezidler orada hem telef olur
Mü'minlerin hali sorulsa gerek
Pir Ali der Mehdi gönül yatağı
Kırmızıdır donu yeşil sancağı
Düzelim koşalım bahçeli bağı
Yezidler aradan sürülse gerek *
*Ne hikmettir ki,sanki bu işi bir bizler yani Aleviler ve Bektaşiler başarmış ve zafere erişmiştir...Onun içindir ki,dört kapı kırk makam gerçeğini bu ilkeler ışığında kabul etmişiz...Bir de şu varki bizler söz de değil öz de dört kitap haktır demiş ve ona göre hareket etmişiz...Devam ediyorum söylenmedik bir şey kalmasın diye...Benim yanılmıyorsam bir yerde okuduğum Hz.Ali'ye ait sözde şöyle yazıyordu...'Allah sırrı hakikatini dört kitap'a serpiştirmiştir...' bu şu demek bir fotoğraf düşünün dörde bölünmüş her parçası bir yerde...Her parçası başka yerde olduğundan sadece o parça ile birilieri mana çıkarmış...Hiçbiride doğru manayı bulamamış...Ve Allah nasip etmiş sırrı hakikate vakıf olanlar bu dört parçayı Allah'ın inayetiyle bir araya getirip resmi net olarak görmüştür...Adam diyor ki Aleviler yehova şahidi olmuş...Bende sordum ne yapıyorlar...Efendim üç kutsal kitabı okuyorlar Kur'an'ı kabul etmiyorlar...Bende diyorum ki,onlar yehova şahitliğini değil öz inançları olan Aleviliği öğreniyorlar gerçeği anlayıp yüzü yerde özü darda dergaha gelip yüz sürecekler...Çünki bir yehova şahidi bana getirmiş kutsal kitabı önüme koymuş işte gerçek burda diyor...Bende üstüne Kur'an'ı'da ekleyip işte şimdi gerçek burda diyorum...Bu işler çok karışık dostlar şeytan gerçekten işleri çok karıştırmış ama şu kesin ki gerçekler cem olmuş Alevi ve Bektaşi külliyatında beklemektedir...Ta ki,Mehdi zuhur edede siz bu gerçeklere vakıf olasınız...Ne mutlu Rabbinin sözünü işitip itaat edenlere yazacaklarım bu kadar iğce merak ettiğiniz bir konu olursa çekinmeden benimle irtibat kurun ve hep birlikte gerçeği ortaya çıkaralım...Çünkü zaman gizliliklerin ortaya çıktığı ahir zamandır...Benden herkese selam olsun...Allah bizi gerçeğinde buluştursun...O bize değil biz ona muhtacız vesselam...*
*SÜPÜRGECİ DUA'SI:
Bismi-Şah Allah Allah Güruhu naciyim...Kırklar meydanında süpürgeciyim...Süpürgeyi çaldı selman,kör olsun mervan,zuhur edecek Mehdi Sahib-i zaman,Allah Eyvallah nefes pirdedir...Erenler demine hüüüü...*
* Sen diyorsun ki,ben şüphe ediyorum:
'Ben sana şüphe et dedim mi,sen sana şüphede bulun dedin mi! ...Öyle ise,kim sana şüphe et dedi...'
Cevap:Şeytan'dır...*
*Kamuran kardeşimize ve alevilik konusunda bilgiye aç olan diğer kardeşlerimize bir armağandır...
Resul-u Rahman bir hadis-i şeriflerinde 'Yahudiler yetmişbir millete ayrılacak,yetmişi helak olacak biri kurtulacak...Hıristiyanlar yetmişiki millete ayrılacak yetmişbiri helak olacak biri kurtulacak...Müslümanlar yetmişüç millete ayrılacak yetmişikisi helak olacak biri kurtulacak...' şimdi bu hadisi kim nasıl yorumlayacak...İşte Aleviliğin sırrı hakikati şu hasdisle örtüşmektedir...Nedenine gelince Hacı Bektaş Veli suluca karahöyüke geldiğinde ortalıkta yahudilerin esenileri,hıristiyanların azizleri,müslümanlarında erenleri dolaşıyordu...İşte bunlar hadiste bahsedilenlerin ruhani liderleriydi...Nitekim bunlardan Kur'an haber vermiştir Musa hocam bilirler! ..Ve dikkat edilirse masonlukta aslında hakikatte bu hadis çerçevesinde ilk olarak bektaşilikte cem olmasından yola çıkarak gelişmiş ve kendini göstermiştir...Masonluk 'gizli kardeşlik örgüt'ü' bunun içindir...Yani hadis hak bu üç kavmin gerçek ruhani liderleri var ve ruhani halkıda mevcuttur...Ve işte bu ruhani ve rahmani yahudi,hıristiyan,müslüman halk bir şekilde bir araya gelmekte ve birbirlerinden haberdar olmaktadırlar...Hacı Bektaş Veli bu adreslerden biridir örneğin...Mesela bektaşi menkıbelerinden bazılarında kilise de papazlık yapıpda aynı zamanda o kiliselerin mahzenlerinde islamı yaşayanlardan bahsedilir...İşte bunları Kur'an haber vermektedir...Musa hocama sorabilirsiniz...Kısaca Alevilikte gerçekleşen hadise aslında masonluğun yani gizli kardeşlik örgütünün ta kendisidir...Ama bahsetmiş olduğumuz hadis çerçevesinde bu gerçekleşmiştir...İşte bu gizli kardeşlik neticesinde cem ibadeti ve çeşitli ritüeller vardır...Yani sonuç olarak şunu demek isterim ki,evet Aleviler camiye gitmezler,ama havraya ve kiliseyede gitmezler...Sanki havra,kilise ve cami ayin-i cem de cem olmuştur ve ortaya cem evi çıkmıştır...Çünki haber verilen izlenimler odur ki,bizim ayin-i cemlerimizi izleyen gerek yahudi gerekse hıristiyan vatandaşlarımız mutlaka kendilerinden bir şey bulup etkilenmişlerdir...Yani dostlar bence siz alevilikle hiç uğraşmayın sır içinde sırdır ve ancak bir kişi bu sırrı sizlere açıklayacaktır oda Mehdi'den başkası değildir...Zaten bizim son halkamız olması ve ahir zamanın sonunda zuhuru bunu içermektedir...Ne derler bizim erenler 'dört kapı kırk makamı bilen gelsin işte meydan' İşte bu da Mehdi'ye işarettir...Yazacaklarım bu kadar umarım tatmin olmuşsunuzdur...Eğer kafanıza takılanlar olursa ben burdayım yazılarınızdan takiben cevap vermeye çalışacağım inşaallah...Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...*
*Atatürk diyor ki:
'Ben gerçeğin aşığıyım! ..O gerçek benim aleyhimde olsa bile...'
Ben sizlere şunu sormak isterim! ..Said Nursi ve Fethullah gülen acaba Hiroşima ile Nagazaki hakkında insanlık adına ne söylemişlerdir...*
*Onsekizbin Alemin Sultanı Rahman Ve Rahim Olan Allah diyor ki:
'Biliyormusunuz biz kimlerin üzerlerine şeytanları göndeririz! ..Biz gerçeği ters yüz edenlerin üzerine şeytanları göndeririz..'
Galile galileo bir gök bilimciydi ve gerçeği arıyordu...Allah ona gerçeği ilham etti ve oda anlayıp dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneşin etrafında döndüğünü veriler doğrultusunda açıkladı ama kilise ve dinsel yorumcular bunu kabul etmediler ve bilmeyerek gerçeği ters yüz etmiş oldular...Ve sonuç itibariyle Allah şeytanları bunların üzerlerine gönderiverdi...
Ve yine Sultan bir ayetinde 'Allahın isminin anıldığı yerleri yıkmak isteyenden daha zalim kim olabilir...Onların o gibi yerlere girmeleri korka korka olacaktır...Onlar için yeryüzünde alçaklık ve ahirette ise büyük azap vardır'
Yıllar önceydi bir belediye başkanı karacaahmet dergahı ve cem evini yıkmaya yeltendi oraya 03 de dozerler gönderdi ama yıkmaya yeltendi...Yine yıllar önce II.Mahmut yeniçeri ocaklarını bahane ederek büyük bektaşi dergahlarını yıktırdı ve oralarda Allahın isminin anıldığı yerlerdi...Ve Allah'da onların saltanatını yerle bir etti...Hayat devam ediyor hakikatte devam ediyor...Allah'ın sünnetinde bir değişiklikte yok...Ve şimdi şeytanlarıyla başbaşa olanlar çok yakındaki yıkımını beklesinler zira Mehdi'nin zuhuru yaklaştı...Onun zuhuruyla güruh-u şeytanda ortaya çıkcaktır şüphesiz...İşte bizler bu gerçekleri bildiğimizden gerçeği ters yüz etmediğimizden gerçeğe hu deriz...*
* Zekeriya Beyaz'a Mehdi hakkında kritik sorumuz...
Sevgili hocam bendeniz tasavvufçuyum...Alevi ve Bektaşi kökenli olmam hasebiyle isna-aşeriyye,zeydiyye,imamiyye ve caferiyye mezheblerine bağlıyım...Malum bizim bir Mehdi inancımız var...Ve onun zuhurununda yaklaştığını oldukça güçlü şekilde inancımız gereği hissediyoruz...Ve bir de bakıyorum ki,sizin gibi değerli bir hocamız Mehdi inancını yok sayıyor...Sizce bu bir çelişki değil mi? biz aleviler ve bektaşiler Mehdi inancına o kadar bağlıydık ki,ilk etapta Atatürk'ü bile o zannedip bektaşi dergahımızda üzengisine niyaz vermişiz...Ve sonra anladık ki,o bizim beklediğimiz Mehdi değilmiş...Ve şimdi ben alevi ve bektaşi bir arkadaşınız olarak sizin bu tutumunuzdan rahatsızlık duyuyorum...Ben şöyle bir araştırma yaptım bizim ulu ozan diye tabir ettiğimiz Fuzuli,Virani,Yemini,Hatayi,Seyyid Nesimi,Pir Sultan Ve Kul Himmet hep Mehdi inancına bağlı kalıp onun yolunu gözlemiştir...Ve bizler Atatürk'ü o zannedip bir yanılgıya düşerek Mehdi inancımızı kaybetmiş ve bir sürünün dağılması gibi kırk parçaya dağılmışız...Ve ben şimdi tekrar Mehdi inancına kavuşmuş onun sırrı hakikatine vakıf olmuş bir alevi vatandaş olarak sizden ve sizin vesveseci görüşlerinizden rahatsızlık duyuyorum...E peki şimdi ne olacak...Bu durumda bana ne cevap vereceksiziniz...Şayet ben sizin Mehdi hakkında ki,görüşlerinizi kabul edecek olsam o zaman geçmişte yaşamış olan bizim ulu ozanları haşa aptal yerine koymuş olacağım...Yani onlar bilmiyordu siz biliyorsunuz...Onlar hurafelere inanıyordu siz hakka inanıyorsunuz gibi temelde çelişkiler ve çetin tezatlar oluşacak...Bizler bu durumda sizinle nasıl anlaşacağız...Bakın size bu konuda bir kaç dörtlük sunayım...*
* Atatürk Mehdi değildi...
-
Atatürk İslam aleminin değil! Türklüğün ve türk aleminin ve tarihinin kurtarıcısıdır...Gelecek olan Mehdi ise türkiyeninde içinde bulunduğu tüm İslam alemini kurtaracak ve zafere eriştirecektir...Bu tespiti neden yaptık derseniz bazı insanların Atatürk'ü haddinden fazla yüceltip neredeyse kurtarıcımız olan Mehdi hazretelerini bizlere unuturma çabalarını artırmalarıdır...Atatürk kendisininde anlıyamadığı ilahi bir kurtarıcılık rolüne soyunmuş kısmen bunu başarmıştır...Fakat bildiği veya bilmediği bir köklü inanç vardı ki,oda ahir zamanda Mehdi adını taşıyan bir kurtarıcının zuhuruna olan inançtı...Ve belkide kendisi için tarihi bir fırsat olan bu inanış oldukça işe yaramış ve zafere eriştirmiştir...Ve belkide tüm bunları Anadolu halkının özelliklede Alevi ve Bektaşilerin de zemin hazırlamasıyla olmuştur...Nitekim İstanbul hükümeti Atatürk ve silah arkadaşları için idam fermanı çıkarırken başta Aleviler ve Bektaşiler olmak üzere Atatürk'ü Mehdi ilan etmişlerdir...Malesef bu büyük bir tarihi yanılgı olacak kendilerine zarar verecekti...Nitekim Aleviler ve Bektaşiler Atatürk'ü Mehdi ilan etmekle inançlarını ve kültürlerinide kaybetmeye maruz kalacaktı...Ve bendeniz şunu çok iyi biliyorum ki,Atatürk kesinlikle o bahsedilen kurtarıcı Mehdi değildi...Zira bu büyük zat bir memleketin kurtuluşu için değil cihan şümul tüm dünyanın kurtuluşu için geleceği haber verilmekredir...Ve bu konuyla alakalı Atatürkün sırlı bir sözü vardır; 'Bir Türk (Mehdi) dünyaya bedeldir...' En doğrusunu Allah bilir...Ulu ozanlardan birisi sayılan Şah Hatayi bakın bunu bir dörtlükle nasıl özetliyor...'Hatayim der bu iş birgün biter a! Özünü katagör ulu katara! Mehdi şavkı bu cihanı tutar a! Şah oğluna sitem olmaz inşaallah...' Yine ulu ozanlardan birisi olan Pir Sultan Abdal'da şöyle özetliyor dörtlüğünde 'Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye! Münafık olanın bağrı eriye! Sahib-i zamanın emri yürüye! Mehdi kim olduğu bilinmelidir...' Gerçeğe hu denir buna ne demeli başka...İşte her iki ulu ozanın vurgulamaya çalıştığı ve Atatürkümüzünde dikkat çektiği zat olan Mehdi cihan şümul olan ve dünyayı ve özellikle İslam alemini kurtaracak olan Mehdi imam-ı sahib-i zamandır...*
*Dikkat Dikkat...
Tekrar hatırlatıyoruz...
Aleviler kıyam etmedikçe Mehdi zuhur etmez...
Yapılan son seçim bir kez daha gerçeği ortaya koymuştur ki,artık bu cumhuriyetin ve kazanımlarının hiçbir anlamı ve ehemmiyeti kalmamıştır...
Ve bu durum ve sonuç bizleri ve yeni stratejimizi haklı çıkarmıştır...
Artık bu cumhuriyet eski cumhuriyet değil! ! ! Akp cumhuriyeti ve Erdoğan demokrasisine dönüşmüştür...
Alevilerin son kez güven duyup oy verdikleri CHP müstehak olduğu şekilde hezimete uğramıştır...
Tarih tekerrürden ibaret olduğu gerçeği bir kez daha kendini göstermiş bu durum sa sonuç itibariyle Alevileri eski davalarına dönmeyi mecbur bırakmıştır...
Ey Alevi özüne dön! .. Hak,Muhammed,Ali ve Mehdi gerçeğine geri dön...
Stratejik sloganımız:
________________
İMAMIN HAKKINDAN İMAM GELİR...MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN GELİR...
Yürüyüş eylem sloganımız:
______________________
YA ALLAH YA MUHAMMED YA ALİ YA MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN...'
Örgütümüzün adı:
_______________
******HÜR İSLAM HALK HAREKETİ******
*Dikkat Dikkat! ! !
Allah'ın biriciği ve sevgili halifesi hz.Mehdi -aleyhisselam- tarihi
stratejisini ülke ve dünya kamuoyuna bildiriyor...Kısa ve öz açıklamayla tek
satırda bunu dile getiren halife kısa ve uzun vadede bunun
gerçekleşeceğinide ayrıca zikrediyor...Gerek türk milletinin ve gerekse
İslam aleminin beklediği bu stratejik açıklama umarız ki,hem ülkemizde hemde
dünyamızda yankı bulur...Ve Allah'ın takdir ettiği yönde ivme
kazanır...Şüphesiz Allah belirleyici ve düzenleyici olandır...En üstün
strateji sahibi olan Alemlerin Rabbi bu üstünlüğünü şu ayetle dile
getirmiştir...'Kafirler ve münafıklar tuzak kuruyorlar,bende tuzak
kurmaktayım...Şeytanın hilesi zayıftır,Allah'ın hilesi ise hayırlı
olandır.'malumunuz asr-ı saadet döneminde hayırlar hakimdi ve buna binaen
Resul şöyle buyurdu...'Fitne uykudadır,uyandırana lanet olsun've nitekim
bazı kendini bilmez ezelde İslam düşmanları bu şer fitneyi koparıp Allah'ın
lanetini kıyamete dek üzerlerine almış oldular...Ve işte şimdi asr-ı fetret
dönemindeyiz...Ve şimdi hayır değil şer hakim durumda...Ve birileri durumu
iyi gösterip hayır fitnenin kopmasından korkuyor...Ve o kaçmakta oldukları
hayır fitne kopmak için kendini zor tutuyor...Ve şüphesiz bu hayır fitne
başlangıçta şer olarak görünecek olsada Mü'minler için hayırla
sonuçlanacaktır...Hiç kimse paniğe kapılmasın...Artık ilahi anarşi sürecine
girilmiştir...Allah dünya gündemini üzerine almıştır...Ve 1400 yıldır
beklenen olmuş Mehdi kıyam etmiştir...Oda Zuhuru için gün saymaktadır...Ve
şunu demek istiyoruz ki,o korkulan hayır fitne Mehdi'den başkası
değildir...Nitekim 6.İmam Cafer es-Sadık bunu şöyle haber
vermiştir...'Mehdi'nin zuhuru kıyamet gibi olacaktır'üç şey vardır
kaçınılmaz olan bizce gerçek,ölüm,ve zamandır...Hiç kimse bu üçünden
kaçamamıştır...Ve şimdide kaçamıyacaksınız...Onun için fazla
meraklandırmadan İmam-ı Seyyid-i Ekberin çok kısa ve öz stratejisini
açıklıyoruz...Şimdiden gazanız mübarek olsun.
'DAVAMIZ BÜYÜK,DÜŞMANIMIZ BÜYÜK,SAVAŞIMIZ BÜYÜK,ZAFERİMİZDE BÜYÜK
OLACAKTIR...YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TEKBİR VE TEVHİD BAYRAKLARI DİKİLİP
YERYÜZÜ RAHMANİSTAN ANADOLU ALEVİSTAN OLUNCAYA DEK KUTSAL SAVAŞIMIZ SONUNA
DEK SÜRECEK...ZAFER MUTLAKA ALLAH'IN VE RESULLERİNİN OLACAKTIR...YAŞASIN
ZALİMLER ÜZERİNE HAK OLAN ÖLÜM KIYAMET VE CEHENNEM AZABI...' *
ALLAH-U EKBER ALLAH-U EKBER
LA İLAHE İLLALLAH
MUHAMMEDÜN RESULULLAH
ALİYYEN VELİYYULLAH
MEHDİYYEN İMAMULLAH
MESİHHEN RUHULLAH
ALLAH-U EKBER ALLAH-U EKBER
LA İLAHE İLLALLAH
ZİKR-İ HAKİKATİMİZDİR...
___________________________
BAKİ GERÇEKLER DEMİNE HU DOST ALLAH EYVALLAH...
GERÇEĞE HU MÜ*MİNE YA ALİ YA MEHDİ SAHİB-İ ZAMAN...
alevilik=alicilik
aleviliği anlatmaya ne 'nedir bölümü' yeter ne de başka bir yer..... üç-beş kelime yalan yanlış bişey yazıpta işte aleviliğin tamamı bu kadardır demekte saçma sapan bir düşüncenin yazıya dökülmüş hali olur........
Timur Ankara savaşını kazanır, esir aldığı yaklaşık 70 bin Türk'ü İran'ın Erdebil kentine götürür ve kendisi oradan ayrılarak seferlerine devam eder. Erdebil'deki şii şeyhe gönülden bağlanan Türk esirler, şeyhin Timur'a ricası sonunda serbest bırakılırlar ve anadoluya dönerler. lakin dönenler artık gidenler değildir. şiilikle beraber dönmüşlerdir memleketlerine, zamanla göçebe Türk kültürüyle içiçe geçen şiilik yepyeni bir form doğurur ki yalnızca Anadolu'ya özgü alevilik'tir bu form. tabi şah ismail'in şiileştirme propagandaları da bu sürece etki etmiştir.
ne bir mezheptir alevilik bugün bazılarının idda ettiği gibi, ne de ayrı bir dindir birilerinin empoze etmeye çalıştığı kadarıyla. yalnızca sonraları Bektaşi tarikatının da etkisine giren bir tasavvufi-folklorik yorumdur. hepsi ve tamamı bu kadardır...
'eğer alevilik hazreti Ali'yi sevmekse en büyük alevi benim'***
Şair;
Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
diyordu. Ayna nerde, yüz nerde, Ali nerde?
Aynalar kırık şimdi.
ALEVİLERİN bugün camiye gitmedikleri bir gerçektir. Bunun hem sosyal, hem tarihi, hem de felsefi nedenleri vardır.
1) Tarihi Sebep: Bilindiği gibi, Mekke'nin alınması üzerine korkudan Müslüman olan Ebu Süfyan ailesinden gelme Muaviye, Osman zamanında Suriye'yi avucuna almış, Hz. Ali zamanında isyan etmiş, kılıç zoruyla püskürtülmüştü.
Hz. Ali Harici İbni Mülcem tarafından şehit edilince, Muaviye zor yoluyla Hz. Hasan'dan halifeliği aldı. Halkubi o zamana kadar, halife, halkın onayı ile seçiliyordu.
Muaviye, Hz. Ali'ye düşmandı... Ona, Şam'daki camilerde kılınan namazlarda, özellikle cuma namazlarında lanet ettiriliyordu. Hz. Hasan, Muaviye'ye hilafeti bırakırken, bu kötü âdetin kaldırılmasını anlaşmaya koymuştu. Fakat Muaviye, diğer koşullara uymadığı gibi, buna da uymadı. İslam şehirlerindeki camilerde, Hz. Ali'ye ve evlatlarına hakaretler, aldı başını gitti. Peygamber soyuna yönelik bu saldırılar, samimi Müslümanları yaralıyor, onları camilerden soğutuyordu.
Kendilerine, Müslümanların Emiri (emirülmüminin) dedirten bu Emevi padişahları, İslamiyet'i aslında hiçe sayıyorlardı. Örneğin, Velit, cariyesini erkek kıyafetine sokuyor, camiye yolluyor, halka namaz kıldırtıyordu. Kafası kızıyor, Kuran'ı hedef tahtasına asıyor, saatlerce okçulara oklatıyor, paramparça ettiriyordu. Sonra da; “Haydi bakalım Muhammet'in kitabı, ne yapacaksan yap bana...” diyerek meydan okuyordu. Bir başka Emevi halifesi, namaz kıldırırken, namazı bırakıp cemaate; “Yeter mi? Yoksa biraz daha kıldırayım mı? ” diye alaylı alaylı soruyordu. Emeviler, aslında namaza hiç önem vermiyorlardı. Ama, halkın namaz kılmasını örgütlüyorlardı.
Yalancı âlimler ortaya çıkartılıyor, bunlar, uydurdukları Hz. Ali'yi kötüleyen sözlere, peygamber sözüdür, diyor ve bu yolla da Ali ve soyuna hakaret ediyorlardı.
Emevi devleti zamanında başlayan bu politik tavır, değişik biçimlerde şimdilerde bile yaşıyor. Camilerde genellikle politika konuşuluyor. Veya politikaya hizmet edecek konular din görevlilerince gündeme getiriliyor; değişik siyasal, dinsel görüşler hakarete uğruyor. İmamlar, cami görevlileri gibi değil, parti görevlileri gibi çalışıyorlar. Böyle davranmayan görevliler de var, ama bunlar azınlıktadır. Sünni Müslümanların bu konuda doğrudan doğruya bir hataları yok. Onlar yüzyıllardır yürütülen kötüleme kampanyalarının sonucu, olumsuz bakış açısı kazandılar...
Bugün, bir Alevi'nin camiye gitmesi demek, her türlü hakarete göğüs germeyi göze alması demektir.
Bu konuda birinci derecede suçlu olanlar, camilerin katı politik merkezler haline sokulmasına göz yumanlardır. Devlet, camileri, yalnızca dinsel işlerin konuşulduğu, Sünni insanların namaz kıldığı ibadet evleri haline getirmelidir.
Bugün, yerden biter gibi her tarafın camiyle dolmasının sebebi, ibadethane yetersizliği değildir. Yeni açılan camiler, gerici-bölücü politik görüşlerin harmanlandığı, örgütlendiği, yayıldığı politik birimlerdir.
Kuran Ne Diyor?
Şimdi, Kuran-ı Kerim'de, namaz olgusunun (salat) nasıl anlatıldığını, ilgili surelerin bazı ayetlerinde görelim:
Âl-i İmran Suresi (2) 191: Onlar; ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar...
Nisa Suresi (4) 43: Sarhoşken (...) namaz kılmayın...
Bakara Suresi (2) 239: Eğer korkarsanız, (namazı) yaya yahut binekte iken kılın.
Nisa Suresi (4) 103: Namaz kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın. (...) Namaz, insanlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır.
Hud Suresi (11) 87: Ey Şuayp! Babalarımızın taptığını bırakmamanı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı yasaklayan senin namazın mıdır? Sen doğrusu, aklı başında, yumuşak huylu birisin dediler.
Meryem Suresi (19) 59: Onların (Âdem ve Nuh'un) ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi.
Enbiya Suresi (21) 73: (...) Onlara (İbrahim, Yakup ve İshak peygamberlere) iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik.
Taha Suresi (20) 14: (...) (Ey Musa) beni anmak için namaz kıl...
Furkan Suresi (25) 64: Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.
Ankebut Suresi (29) 45: (...) Namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor.
Tur Suresi (52) 49: Geceleyin ve yıldızlar sönerken onu (Tanrı'yı) tesbih et...
Müzzemmil Suresi (73) 1-7: (Mealen, ibadetin gece yapılmasını, insanların gündüz işleri olduğunu söylüyor.)
Yukarıda, Kuran'dan yaptığımız alıntılar bizi çok önemli bir gerçekle karşı karşıya getirmektedir:
Yukarıda okuduğumuz ayetlere göre, Kuran; Hz. Muhammet'ten önceki peygamberlerin ve onların yandaşlarının da namaz kıldığını açık açık dile getiriyor.
Bu durumda şunu düşünebiliriz:
a) Ya, bugünkü Müslümanların kıldığı namazı eskiden bütün Ortadoğu dinlerinin peygamberleri (Yahudi, Hıristiyan) kılıyordu...
b) Ya da Kuran'da dile getirilen namaz, bugünkü namazdan farklı bir şeyi ifade etmektedir.
Aleviler, Kuran'da anlatılan namazın; yani Âdem'den tutun da İsa'ya değin uzanan çizgi içindeki peygamberlerin kıldığı namazın Tanrı önünde eğilmek olduğunu ifade ederler.
Yoksa, tarih ve toplumbilim, bugünkü Müslüman namazının eskiden Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından kabul edilmediğini gösteriyor.
Bu yüzden Kuran’ın ilgili ayetlerinde anlatılan namaz, bugünkü namaz gibi değildir.
İslamiyet, insanlara yeni bir ruh, yeni bir öz kazandırmak üzere ortaya çıkmış bir akımdır. Bu akımın amacı, insanı cehalet çağından kendini bilme, kendini tanıma çağına geçirmektir. Kuran'da dile getirilen Tanrı'nın; insanın kulluk yapmasına gereksinimi yoktur. İnsanın ibadeti; kendisine yöneliktir ve kendisini terbiye eden bir araçtır. Kuran'da “Enam Suresi”nin (6. Sure) 48. ayeti şöyle der:
“Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir.”
Ayet çok açık. Peygamberler; insanlara güzel şeyler söyleyecek bir müjdeci ve yol gösterici uyarıcılardır. Güzel şey ve gösterilecek yol da insanın kendi nefsini ıslah etmesidir...
Aleviler, bütün ibadetlerin, insanın kendi nefsini ıslah etmesine yönelik olduğuna inanırlar. Kendilerini kötülüklerden ve çirkin şeylerden uzaklaşmış sayarlar. Bu aşamadaki bir insan için namaz elbette geride kalmıştır. Onlar, manevi dünyada daha yükseklere çıkmak için başka yollar uygulamışlardır.
Kuran'da, ibadetin gösterişten uzak olmasına özellikle dikkat edilmiştir. Örneğin, Maun Suresi (107. Sure) bu konuda çok öğreticidir. Din anlayışını ve ibadeti yansıtmak için tümünü alıyoruz:
“1. Ey Muhammet, dini yalan sayanı gördün mü? 2-3, Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse, işte odur. 4. Vay o namaz kılanların haline ki 5. Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. 6. Onlar gösteriş yaparlar. 7. Onlar eğreti olarak basit şeyleri dahi vermezler.”
Bu sure, net olarak şunu vurguluyor: Dini inkâr edenler, öksüzünü kakıştıran, yoksulu doyurmayandır. Yani, dinin temeli, güçsüze yardım etmek, yoksulların yoksulluklarını gidermektir. İbatedin amacı da budur. Gösteriş için yapılan ibadet, ibadet değildir. İnsanlara en basit yardımda bulunmayan birisinin ibadeti, gösterişten başka şey değildir.
Ayet, ibadet etmiş olmak için yapılan ibadete kesin olarak karşı çıkmakta... İbadetin amacının sosyal dayanışma ve insanın kendisini yenilemesi olduğu bu sureden de açıkça anlaşılmaktadır.
Aleviler, bu yenilenmeyi yaşadıklarına inanırlar. İbadetin göteriş ve riya ile yapılmasına karşıdırlar. Zaten Kuran, bu türlü ibadeti kesin olarak yasaklamıştır.
Örneğin, Mescid-i Dırar diye bilinen ve dedikodu üterilen bir mescit, peygamberin emriyle yıktırılmıştır. Bu konuda Kuran'ın Tevbe Suresi'nde şöyle deniliyor:
“107. Zarar vermek, inkâr etmek, inananların arasını açmak, Allah ve peygamberine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup, 'Biz sadece iyilik yapmak istedik' diye yemin edenlerin yalancı olduklarına Allah şahittir.
108. Ey Muhammet, o mescide hiç girme. İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur. Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever.”
Ayetler, güzel bir örnektir.
Camiye gitmenin amacı; insanın kendisini arıtmasıdır...
İyilik yapmak adı altında, insanları birbirine düşürecek cami yapılmasına İslamiyet kesinlikle karşıdır. Cami; insanları, benlik duygusundan, kötülüklerden, dedikodulardan, ayırımcı düşüncelerden uzaklaştıracak bir yer olmak durumundadır. Eğer orada, insanlar çekiştiriliyorsa, orası, Kuran'ın anlattığı mescit sayılamaz. Müminlerin de öyle yerlere gitmemesi gerekir... Alevilerin, bugün camilere gitmemesinin nedenlerinden biri de Kuran'da anlatıldığı gibi bozguncu olayların mescitlerde daha sonra ortaya çıkmasıdır.
Kendilerini arındırmak için çabalayan Aleviler, Tanrı'nın istediğini en iyi biçimde yerine getirdiklerine inanırlar. Bu nedenle, tam bir gösterişe dönüşen toplu halde namaz olayına katılmazlar.
Kuran'ın, en önemli işaretlerinden birisinin de ibadetin gece yapılması olduğu ortadadır. Bunu, yalnızca namaz olarak algılamak, Allah'ı anışa sınır getirmek demektir. Bu da aslında yanlış bir şeydir. Kuran'daki namaz, Allah'ı anlamaktan ibarettir. “Bakara Suresi”nin 239. ayeti, şöyledir: “Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken (namaz) kılın (Tanrı'yı anın) , güvene erişince, bilmediklerini öğrettiği gibi Allah'ı anın.”
Birileri çıkıp, yürürken de bir hayvanın veya taşıtın üstündeyken de bugünkü gibi namaz kılınacağını, ayette bunun vurgulandığını söylerse hata eder. Burada sözü edilen, Allah'ı yürekten duyuşla anmaktır... Yürürken veya binekteyken kılınan namaz da ancak bu duyuştan başka bir şey değildir. Öyleyse namaz, bir iç duyuştur... Bu iç duyuşu yaşayanlar, namaz kılmış olurlar...
Aleviler için dindar olmanın yolu namaz kılmaktan geçmez. Namaz reddedilmez ama, ibadet onunla sınırlandırılmaz. Ayrıca, Alevilerin namaza bakış açısı, Sünnilikteki uygulamadan farklıdır.
Aleviler, Kuran'da namazın bugünkü haliyle dile getirildiğini kabul etmezler. Kuran'da namaz kılınız biçiminde bir ifade de yoktur. Söz konusu olan “salat”tır. Salat, namaz değil, Tanrı'yı içten anıp selamlamaktır. Eğer bugünkü anlamda eğilip doğrulma gibi bir namaz biçimi kesin şart olsaydı, bunun Tanrı tarafından biçiminin bildirilmesi gerekirdi.
Halbuki;
a) Kuran'da namazın biçimi yoktur... Nasıl kılınacağı tarif edilmemiştir.
b) Kuran'da, namazın beş vakit kılınacağına ilişkin bilgi de yoktur.
Namazın bir secde olduğu, Kâbe’de putlar önünde eğilmenin bu anlama geldiği de ayrı bir olgudur. İslam öncesinin Arapları da (Müşrikler) bu anlamda namaz kılmışlardır. Bu olgu, diğer bütün dinlerde de bulunmaktadır.
İslamiyette, namaz uzun geldiğinden, kısaltılmıştır; kimi zaman uzatılmıştır; sayısı, değiştirilmiştir. Bu uygulamalar bile, namazın Tanrı'nın kesin emri olmadığını göstermek bakımından yeterlidir. Eğer namaz Tanrı'nın kesin emri ve gelecek zamanlara da uzanmasını istediği bir emri olsaydı; namaz olgusunun böyle boşlukta bırakılmaması gerekirdi. Namazın biçimi konusunda, Sünni kesim arasında bile yer yer anlaşmazlıklar vardır. Namazı kesin Tanrı buyruğu sayanlar, bu konuyu Kuran'da ve İslam tarihinde derinlemesine araştırmayanlardır.
Ana-Baba Alevi Olmazsa Kuralı
Mevcut anlayıştan farklı olduğu için ezilen Aleviler, kırsal alana kaçarak yaşama olanağı buluyorlardı. Kırda, kendi içinde bütün ama dışa kapalı bir hayat tarzı geliştiren Aleviler arasında ekonomik farklılaşma fazla derinleşemedi. Çünkü onlar göçebelik ve köylülük grubunun alt basamaklarında yaşadılar (Reaya yığını) . Yoksulluklarını kardeşlik düzeni ile aştılar. İçeride sıkı bir disiplin kurdular. Osmanlı sistemine yakalanmamak için aralarına başkasını almadılar. Böylece anası-babası bilinmeyenler, yani mezhep kimliği belli olmayanlar Alevilerin arasına giremedi. Bu durum yüzyıllar boyunca sürünce bir kural haline geldi. Sonuçta da Alevilik ana babadan gelen bir kabul haline dönüştü ve bu bir inanç kuralı oldu. Geçmişte bu yoktu.
Kısacası, bir kişinin Alevi olabilmesi için anasının babasının alevi olması şartı, siyasal/sosyal baskıdan doğmuş yapay bir durumdu.
Aleviler üzerindeki yok edici baskı kalkınca bu kuralın da değişmesi gerekiyordu. Ne yazık ki siyasal kural giderek bir mezhep kuralı haline geldiğinden bunu yok etmek hâlâ mümkün gözükmüyor. Doğrusu, kendisini Alevi gibi gören herkesin Alevi olabileceğidir.
Bütün bu sıkı disiplin, Büyük toplum'a (Sünni Osmanlı Toplumu) bir karşı duruşu ifade ediyordu. Böylece kendi içinde uyumlu olan köy Aleviliği, savunma mekanizmalarının çalışması üzerine yerleşti ve “tepkici-retçi –ama kendi içinde gelenekçi– toplum psikolojisi ile yaşamını sürdürdü.
Devletin takibi sürdü gitti. 1826'da Yeniçeri Ordusu'nun kaldırılmasından sonra yeni bir kırım dalgası oluştu ve önde gelen pekçok dede ile dedebaba asıldı. Hacıbektaş'ta postta oturan ve devletten icazeti bulunan Hamdullah Çelebi bile Amasya'ya sürgüne gönderildi. Hacıbektaş Dergahı'ndaki Alevi kaynaklar yok edildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya götürdüğü kitaplar da yandı(!)
ALEVİ SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİSİ
Alevi sözcüğünün kökeni, Arapça'dır. Aslı “Ali”dir.
Ali; yüce, ulu anlamına gelen bir sözcüktür ve tarihte Hazret-i Ali'nin kimliği ile özdeşleşmiş bir isimdir.
Alevi, Ali sözcüğüne, mensubiyet-aitlik-özdeşlik anlamı katan “-i” sonekinin eklenmesi ile oluşmuştur ve dilbilgisinde türemiş sözcükler grubundandır.
Ali, sözcüğüne yandaşlık, aitlik anlatan -i eki ulanırken araya “-v-” kaynaştırma sesi girer ve sözcük “Alevi” halini alır.
Aynı etimolojik durumu, Hamza sözcüğünde de görebiliriz. Hamza yandaşları, Hamza yolundan gidenler anlamına gelen Hamzavi sözcüğünde de aynı yapısal durum oluşmuştur. Bu ses değişimi, türeme sürecinde benzer başka kelimelerde bol bol görülür: “Dünya”dan türetilen “dünye-vi, “bünye”den türetilen “bünye-vi”, “daire”den “dairevi”, “mana”dan “manevi” gibi...
Alevi sözcüğünün bu etimolojisini bilmeyenlerle Alevi kavramını çarpıtmak isteyenler, “Alevi”yi, “Alev” sözcüğüne bağlamak yanlışlığına düşmüşlerdir. Böylece de Alevi sözcüğüne, “Aleve, ateşe tapanlar” anlamını vermeye çabalamışlardır.
Bu oyuna başvuran iki kesim olmuştur. Birincileri, geçmişte Alevi düşmanlığını devam ettiren Sünni kesimden bazı yazarlar, sözde bilimadamlarıdır. Ne yazık ki sözlüklere, ansiklopedilere bile bu yakıştırma girmiştir.
Diğeri ise Aleviliğin Zerdüştlükten çıktığını iddia eden Kürt kökenli bazı angaje yazarlardır. Aleviliğin Kürt kültürünün ürünü olduğunu ileri süren Cemşit Bender ve benzerleri, tarihi gerçekleri güncel siyasal amaçlar uğruna değiştirmeye çabalamışlardır.
Aleviliği Kürtlere bağlamaya çalışanlar, giderek onun Hazreti Ali ile bile ilgisinin olmadığını iddia etmeye başladılar. Bu konuda, “Alisiz Alevilik” adlı (Faik Bulut) kitap yazıldı. Geçmişte Muaviye yönetimine ve zalim Abbasi halifelerine yaranmak için kitap yazan Sünni ulemanın eserlerini temel alan bu yazar, Hazreti Ali'yi karalamak için elinden geleni yapıyor. Amaç, Ali ile, İslamla Aleviliğin bağını kopartmak. Buna bağlı olarak da da Aleviliğin kökeninin “alev “ olabileceğini iddia ediyor.
Bu anlayışa bir başka kanattan da destek gelmektedir. Türkiye'de, Aleviliğin Hazret-i Ali ile ve sonuçta da İslamiyet'le ilgisi olmadığını iddia edecek kadar politikleşmiş kişiler de ortaya çıkmıştır.
Bunlar, Alevi kitleyi dindışı bir çizgiye çekmeye çalışan grupçuklardır. Onlar da Aleviliğin Ali ile değil alev ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedirler. “Alevilerin başı Kuran'a bağlıdır.” deyip bundan dönenler (Nejat Birdoğan) “Kızılbaşlığın İslamdışı özellikleri! ”ni anlayamayıp “Alevilik İslamdışıdır”a dönüştürenler, bu gruptandır. Asıl amaçları dine karşı mücadele olan bu kişiler, sonuçta Alevileri karalamak için onları Aleve tapanlar gibi gösteren Sünni yobazlarla aynı kampta buluşmuş oldular.
Alevi kelimesi Ali kökünden türetilmiştir ve Ali'nin yolunda giden manasındadır.Hz.Ali Radyallahu Anh Efendimiz Aleyhisselam'ın damadı,halifelerin 4.sü ve evliyaların babasıdır.
Bütün müslümanlar Hz.Ali'yi sever.Onun yolundan giderler çünkü Hz.Ali de peygamberimizin yolundan gitmiştir.
Yani bütün müslümanlar Alevidir.
Onun yolundan gidiyorum deyip Kur'an'a ve peygamberimizin sünnetine aykırı davrananların kendine başka bir isim bulması lazım bunun için.