Türkçülüğün esaslarını bir Kürt Ziya Gökalp yazıyorsa daha nasıl yorum yapılabilir..? Fikir düşünce bazında bir platformun üzerine herhangi bir Türk çıkamamış demek ne kadar yanlış olur? Altyapıyı oluşturan tohum saçan bir fikir adamı üretememiş demek ne kadar yanlış olur? yok yok fikrin temelinde bir bozukluk var tıpkı adında olduğu gibi... Uyan ey millet uyan! ! ! Titrer misin kendine gelirsin yüzüne su çarpar da mı kendine gelirsin o sana kalmış ama kendine gel...
BİR ÇOK KİŞİNİN SÖYLEDİĞİ AMA YAPAMADIĞI ŞEY... adam üniversite öğrencisi ülkücüyüm edebiyatı yapıyor Yusuf Akçakura'yı,İsmail gaspıralı'yı vs vs tanımıyor. bildikleri bir Ziya Gökalp var onunda bir adını biliyorlar.
Türkçülüğün temel şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Türkçü olmak için önce Türk olmak gerekir. Türk olmak hem bilinç hem de kan olarak Türk olmak, Türk'ten başka bir etnik kimliğe sahip olmamak demektir.
2- Türkçü olmak için, Türk ırkının bütün ırklardan üstün olduğu gerçeğine inanmak gerekir. Devletin yönetim kademelerinde yalnızca Türkleri görmeyi istemek, soyunu kırdırmamak, yani Türk ıırkçısı olmak şarttır.
3- Türkçülüğün temel unsurlarından biri de Turancılıktır. Her Türkçü bütün Türklerin bir araya gelmesini ister ve bunun için çalışır.
4- Laiklik Türkçülüğün vazgeçilmez bir unsurudur. Türkçüler insanları dinlerine göre değil soylarına göre ayırırlar.
Türkçülük, Türk budununu yükseltme ülküsüdür. Bu amaçla, tüm dünya Türklüğünün birlik olmasını amaçlar. Türk Birliği'ni savunur. Türkçülük, devrimci, buduncu, budunsal, laik ve sömürü karşıtıdır.
Gerçek Türkçülük, dil, din, irk, millet, sinif ayrimi gözetmeyen; esitlikçi, laik, devrimci, ilerici ve sosyal (devletçi) bir akimdir. Bu fikriyat zamaninda Türkiye Cumhuriyetini kurmus oldugu gibi, günümüzde de Türkiye’nin yeni çagin kosullarina uyum saglayabilmesinin ve de yeni Türk cumhuriyetlerinin kurulus asamalarini basariyla sonuçlandirmalarinin teminati olabilecek saglikli bir potansiyele sahiptir
Ilk Türkçüler arasinda farkli irklardan da bazi kisiler (Mustafa Celaleddin Pasa, Semseddin Sami vs.) oldugu gibi,1918-1920 yillarinda genellikle Türkçülerin (M. Resulzade, Z. Velidi Togan vs.) önderliginde kurulan Türk hükümetlerinin lider kadrosunda da birçok Türk olmayan aydin yer almisti. Diger bir deyisle, ilk Türkçülügün ne teorisinde, ne de uygulamasinda herhangi bir irkçilik emaresi görülür.
Ulus veya millet kavrami, ilk Türkçüler için irk kavram›ndan daha genistir. Zira bir milletin bünyesinde birçok irk temsil edilebilir. Zamaninda Ziya Gökalp, “Türkçülügün Esaslari” eserinde bu duruma temas ederek, eserinin “Türkçülük Nedir? ” bölümünün son paragraf›nda konuyu söyle özetlemistir:
“Yalniz saadet degil, felaket zamanlarimizda da bizden ayrilmayanlari nasil milliyetimizden hariç telakki edebiliriz. Hususiyle, bunlar arasinda milletimize karsi büyük fedakârliklar yapmis, Türklüge büyük hizmetler ifa etmi? olanlar varsa, nasil olur da bu fedakâr insanlara “Siz Türk degilsiniz? ” diyebiliriz... insanlarda ise, irkin içtimai hasletlere hiçbir tesiri olmadigi için, secere aramak dogru degildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahidlerin bir çogunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hal, caiz olmadigindan “Türküm” diyen her ferdi Türk tanimaktan, yalniz Türklüge hiyaneti görülenler varsa, cezalandirmaktan baska çare yoktur”*
Günümüzde Türkçülük denince ilk akla gelen; irkçilik (“kafatasçilik”) oluyor. Bu tezin, aslinda Türkçülükle uzaktan yakindan bir iliskisi yoktur. Gerçek Türkçülük hiçbir zaman irkçi bir yaklasim içinde olmamistir. Bazen “irk” taniminin özellikle 1920-30’lu yillarda yogun bir sekilde kullanilmis olmasi, söz konusu dönem Türkçülerinin irkçi olusu yönünde degerlendirilmektedir.
Oysa bu durum sadece bir terminoloji meselesidir. Bunun sebebi, bir taraftan, Osmanli döneminde tamamen farkli anlamda kullanilmis olan “millet” teriminin henüz günümüzdeki anlamina kavusmamis olmasi veya kullanilmak istenmemesi ve bunu tam olarak karsilayan herhangi bir terimin veya sözcügün olmayisi (“ulus” sözcügü sonradan genis kullanim alani bulmustur) , diger taraftan ise “irk” kavraminin söz konusu dönemde tüm dünyada yogun olarak kullanilmasidir.
Herhangi bir ayristirici veya sosyal farklilik baglaminda irkçilik, Türkçülük ideolojisine yabancidir. Son dönemlerde irkçiligin bazi kisiler ve çevrelerce öne çikarilmis olmasi, Türkçülügün, yukarida temas ettigimiz saptirma ve kisirlastirma sürecinin bir halkasidir.
MILLIYETÇILIGIN ÖZÜ: EZILEN TÜRK HALKINI KURTARMAK
Ilk Türkçülerin “sol” kavrami ile ifade edilen degerleri savunmalari, imkân oldugunda ise uygulamaya geçmis olmalari ile ilgili örnekler sadece burada adi geçen kisilerle sinirli kalmamistir. Türkçülük akimi baslangiçta esasen sosyal bir harekettir. ideolojik temelleri Rusya’da yerli Türk kadrolari, Türkiye’de ise yine Rusya’dan gelmis Türk kökenli ayd›nlar taraf›ndan at›lan bir hareket için aslinda bu gayet dogaldir. Zira birer milliyetçi olan bu aydinlarin öncelikli meselesi; ezilen Türk halkini kurtarmak, çagdas ileri halklar düzeyine ulasmalarini saglamakti. Türkiye’ye geldiklerinde benzeri problemlerin burada da yasandigini, Türk halkinin kendi devletinde de ezildigini, geri kaldigini, sömürüldügünü gördüler. Bu durum, meselenin sadece yabanci baskisi, kendi devlet kurumlar›ndan yoksun olma ile açiklanamayacagini kanitliyordu. Dolayisiyla daha genis bir tahlil ve sentez yapilmasi gerekliydi. Bu sentezi ise, Yusuf Akçura “Üç Tarz-i Siyaset”le, Hüseyinzade Ali Bey ise 1904-1906 yillarinda yayinladigi birçok makaleyle yapt›lar.
Rusya’daki Bolsevik Devrimi’ne yaklasimlari bakimindan Akçura ile Hüseyinzade Ali Bey arasinda bir ortaklik gözlenmektedir. Her ikisi de devrim döneminde ve takip eden yillarda Rusya ile iliskilerini sürdürmüs, Hüseyinzade Ali Bey ise devrim sonrasinda -1926 yilinda- Sovyet Azerbaycan’ina bizzat giderek konferans vermistir. Yine her ikisi, Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Rusya aras›nda iliskilerin kurulmasi ve sürdürülmesi yönünde çalismalara katilmistir. Çagdaslari olan sagci ve liberal akimlarin temsilcilerinden farkli olarak, Rus Devrimi ve Sovyet rejimi ile ilgili olumsuz davranislardan kaçinmislar. Tersine, Rus Devrimi’ne sempati ile yanastiklarini kanitlayan görüsler ifade etmisler. Elbette bu tür davranislar Rus Devrimi ve SSCB’ne karsi izlenen basit siyasal taktikler degildi. Kendilerinin toplumsal faaliyet tecrübeleri, en önemlisi de olaylara bilimsel materyalist yaklasimlari, ilerici ve devrimci nitelikleri, objektif olarak sosyalist devrime sicak bakmalarini ve desteklemelerini saglamisti. Ayrica Kemalizm’in Rusya Türkleri arasina nüfuz etmesi ve yayilmasi yönünde de katkilari olmustur.
Kisa adiyla “Türk-Tatar Heyeti” olarak bilinen bu komiteden birkaç kisi (Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Ahmet Agaoglu vs.) 1915 yili sonlarina dogru Avrupa’da birçok ülkeyi ziyaret ederek, devlet adamlariyla önemli temaslarda bulundu.1916 yazinda ise Yusuf Akçura, Isviçre’de Lenin’le bir araya geldi. Görüsmeler sonucunda Lenin’den Rusya’daki Türk halklarinin durumuyla ilgili bazi güvenceler almis olmasi ihtimal dahilindedir, zira Rus Devrimi sirasinda Bolseviklere karsi olumlu bir tutum aldigi bilinmektedir.
F. Georgeon, Türkçülerin, Çarlik Rusyasi’na olan tutumlari ile Sovyetler’e gösterdikleri dostluk arasindaki zitligi söyle belirtir: “Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik ya da “özgürlesme” öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ortaya çikan strateji ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji idi.”4
Herhalde bu strateji degisimi bir tesadüf degildi. Zira Akçura, emperyalizme karsi devrimle ittifak yapilmasinin Dogunun çikarlarina uygun düsecegini fark ediyordu. Daha 1910 yilinda “...Avrupa sermayedarliginin geceli gündüzlü çalistirdigi iki kölesinden birisi Garb’in amelesi ise, digeri de sark’in bütün ahalisidir.”5 demisti.
Rus Devrimi döneminde sergiledigi ideolojik ve siyasal davranislari da, Akçura’nin hem gerçekçi siyaset adami, hem de ileri görüslü aydin kimligini ortaya koymaktadir. Akçura, “Tatar dostlarina Bolseviklerle anlasma yollarini bulmalarini öneriyordu.”3
Ilk Türkçülerin siyasal ve ideolojik tercihleri, Birinci Dünya Savasi yillarinda ve onu takip eden Rus Devrimi döneminde belirgin bir sekilde ortaya çikmis bulunuyor.1915 yilinda Istanbul’da, Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarin Haklarini Koruma Komitesi adi altinda bir örgüt kuruldu. Bu örgütte Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Abdurrasit Ibrahimov, Ahmet Agaoglu, Mükimeddin Begcen, Çelebizade Mehmet Esat vs. gibi isimler yer almisti. Muhtemelen Osmanli devletinin destegi ile kurulmus olan bu örgüt, “Kafkasya, Türkistan, Kirim ve Kazan Türklerinin haklarini korumayi ya da daha dogrusu, gasp edilen haklarinin geri verilmesi için mücadeleyi” öngörüyordu.
Türkçülügün sinirlandirilmaya, saptirilmaya ve yozlastirilmaya hatta kisirlastirilmaya baslandigi son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir. Klasik Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Hemen hemen hepsi de Cumhuriyet Türkiye’sinin kurulusunda aktif roller üstlenen söz konusu kisilerin çalismalari, genç cumhuriyetin biçimlenmesi asamasinda bizzat bu yönlerin israrla öne çikarilmasinda belirleyici etken olmustur.
Türkçülügün ilerici niteligi, özellikle bazi yabanci arastirmacilarin gözünden kaçmamistir. François Georgeon, bu konuyu Akçura baglantili olarak söyle ifade etmektedir: “Pantürkizm, Türk toplumunun en tutucu kesimlerinin kullandigi bir tema haline gelmistir. Ne var ki, XX. yy’in baslarinda böyle bir sey hiç mi hiç söz konusu olamazdi. Tersine Akçura ve arkadaslarinin öngördügü Pantürkizm Osmanli imparatorlugunun ayrismasi için öngörülen bir çözüm olarak, içerigi oldukça ilerici bir toplumsal ve kültürel programdi... Bugünkü milliyetçi çevrelerin kendilerinden sayacaklari biri olmasi ise asla mümkün degildi.”
Halkin dinî baskilardan, çagin çok çok gerilerinde kalan medrese zihniyetinden kurtulmasi, Ahundzade’nin eserlerinde ele aldigi baslica konulardir.
Genç neslin müspet bilimlere yönelerek aydinlanmasi için çareyi ise, ilk dönemlerde eski alfabenin islah edilmesi, ömrünün sonlarina dogru ise daha köktenci bir adim atarak bu alfabenin tamamen kaldirilmasinda görmüstür.
Bu yönde yogun çalismalar yaparak, birkaç alfabe projesi gelistirmis, bunlardan bir tanesini 1862 yilinda bizzat Istanbul’a gelerek Osmanli sadrazami Fuat Pasa’ya sunmustur. Proje, “Mecmua-yi Funun-i Cemiyet-i Osmaniye” dergisinin 14. say›s›nda yay›mlanmistir1. Sonraki dönemde Gaspirali’nin gayretleri sonucu Türk dünyasinda “Usul-i Cedid” adi altinda genis biçimde yayilan yeni egitim yönteminin ilk asamasinin bu alfabe çalismalari oldugunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Siyasî bir tez olarak Türkçülügün tarihi, Yusuf Akçura’nin 1904 yilinda yay›mlanan Üç Tarz-i Siyaset eseriyle baslatilabilir. Ancak Türkçülük, bu tarihten çok önceleri,19. yüzyilin ortalarinda boy vermistir. Yaklasik 50 yillik bir dönemi kapsayan ilk Türkçülük hareketleri ile ilgili bilgilerin çogu zaman kulaktan dolma oldugunu görüyoruz. Örnegin Y. Akçura, Ziya Gökalp ve H. N. Orkun gibi önde gelen Türkçüler bile, Türkçülügün öncülerinden Mirza Feth Ali Ahundzade (1811-1878) ve diger aydinlari, birkaç komedi (“medhike”) ve siirleriyle tanitmislardir, o kadar. Oysa o komediler, yogun ideolojik bildiriler içermekte, açikça devrimci bir yaklasimi ifade etmekteydi.
Devrimci Toplum Onderleri: Ilk Turkculer Sagci degil solcuydular Arif Acaloglu Türkolog/Bilgi Üniversitesi Ögretim Görevlisi
19. yüzyildaki ilk Türkçü aydinlarin Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz. Hepsini etkileyen Ahundzade, gerilikten kurtulmak için radikal çözümler üretti.
Eski Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir.
Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji.
Bolsevik Devrimi’ne yaklasimlari bakimindan Akçura ile Hüseyinzade Ali Bey aras›nda bir ortakl›k gözlenmektedir. Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Rusya arasinda iliskilerin kurulmasi ve sürdürülmesi yönünde çalismalara katilmistir.
Türkiye’nin son dönem tarihine damgasini vuran sag sol tartismalari ortaminda, sag kesim kendisini tarihsel planda hakli çikarmak için, ilk Türkçü aydinlari kendi safinda gösterme gayretindedir. Sol taraf ise, bu fikir mirasini yeterince bilmedigi için, Türkçü aydinlari özellikle sag ve tutucu egilimlerin odagi olarak göstermistir. Daha ileri gidilerek, ilk Türkçülerin bir kismi anti-sosyalist, bir kismi ise sosyalist olarak degerlendirilmis, Türk fikir tarihinin özgün renkleri görmezden gelinmistir.
Bu manzaraya bakilirsa, Mirza Feth Ali Ahundzade, Sihabeddin Mercani, Gaspirali Ismail Bey, Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura vs. sagci ve anti-sosyalist Neriman Nerimanov, Mirseyit Sultangaliyev, Ahmet Baytursunov, Turar Riskulov vs. ise solcu, sosyalist olarak ele alinmistir.
Onlarin en önemli ortak yani Türkçülüktür. Ve hepsinin de Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. Bu yönüyle degerlendirildigi zaman, ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz.
türkçülük türk olan ve ya türk olduğuna inanan insanların iyiliğini istemektir.onları her alanda mesut görmeyi istemek, onların haklarını korumaktır.türkçülük türk ırkının diğer ırklardan üstün olduğunu iddia etmek değildir.zaten böyle bir iddiada tutarlı değildir.atalarımızın diğer milletlere göre üstün özelliklere sahip olması gelecek nesilleri ilgilendirmez.her insan kendinden sorumludur.zaten bugün her türlü pisliği yapan, tembel tembel dolaşan gençleri nasıl açıklayabiliriz.o yüzden her insan kendini geliştirmeye çalışmalı.eskiden meydana gelen başarılara güvenerek tembelleşmemeli.bunu yaparken insan içinden geldiği milleti, kültürü inkar etmemeli.bugün türk kelimesinden huylanan vatandaşlarımızı gördükçe artık kavramlara doğru anlam vermek gerektiğine inanıyorum.
Türkçülük kesinlikle Turancılık değildir.Zira Türklerin yaşadığı Anadolu ve Orta Asya da hiç bir zaman böyle bir görüş belirmemişdir.Fakat 1900 yılların başında macarlardan ithal bir görüştür Turancılık.... Türkçülüğe gelince de 'aynı kaderi paylaşan insanların birleşmesidir' 'aynı yolda yürümektir...'
Ziya Gökalp a Turancı demeyen zihniyete de gülüyorum.Zira bir Ziya Gökalp beyiti;
Düşmanın ülkesi viran olacak Türkiye büyüyüp Turan olacak..
Bir başka beyit; Vatan ne Türkiye dir Türklere ne Türkistan Vatan ulu ve ilelebet bir devlettir, Turan
türkiye
En büyük ödevimiz.Atalarımıza borcumuz.Bazılarına anlamsız gelse de.Kandan olacak herhalde...
Türkçülük dejenere olmayan bir Türk milleti arzulamaktır Atatürk ü Gökalp i Akif i anlamaktır
Türkçülüğün esaslarını bir Kürt Ziya Gökalp yazıyorsa daha nasıl yorum yapılabilir..? Fikir düşünce bazında bir platformun üzerine herhangi bir Türk çıkamamış demek ne kadar yanlış olur? Altyapıyı oluşturan tohum saçan bir fikir adamı üretememiş demek ne kadar yanlış olur? yok yok fikrin temelinde bir bozukluk var tıpkı adında olduğu gibi... Uyan ey millet uyan! ! ! Titrer misin kendine gelirsin yüzüne su çarpar da mı kendine gelirsin o sana kalmış ama kendine gel...
türkücülük...
Büyük ülkümüz,yaşama nedenimiz,ata ödevi.
türkçülük; sevdadır.karşılıksız sevmek.
türkçülük, güçlülüktür
türkçülük; bir olağanüstünlüktür.
türklük bilincini yok etmeye çalışan propagandalara kanmayan hatta bununla mücadele eden türklüğün bir onur olduğunu kavrayabilmiş ülkü sahibi insan
Nazizmden pek bir farkı olduğunu söyleyemeyeğim...
il gider, töre kalır!
The Seven Rules of Nationalism:
Milliyetciligin Yedi Kurali:
If an area was ours for 500 years and yours for 50 years, it should belong to us-you are merely occupiers.
Eger bir bolge 500 yildir bize ve 50 yildir size aitse, orasi bize ait
olmalidir – sizler sadece isgalcisiniz.
If an area was yours for 500 years and ours for 50 years, it should belong to us—borders must not be changed.
Eger bir bolge 500 yildir sizin ve 50 yildir bizimse, orasi bize ait
olmalidir – sinirlar degismemelidir.
If an area belonged to us 500 years ago but never since then, it should belong to us—it is the Cradle of our Nation.
Eger bir bolge 500 yil once bize aitken simdi bize ait degilse, orasi bize ait olmalidir – orasi Ulusumuzun Besigidir.
If a majority of our people live there, it must belong to us—they must enjoy the right of self-determination.
Eger halkimiza ait bir cogunluk orada yasiyorsa, orasi bize ait olmalidir – onlarin kendi kaderini tayin hakki olmalidir.
If a minority of our people live there, it must belong to us—they must be protected against your oppression.
Eger halkimiza ait bir azinlik orada yasiyorsa, orasi bize ait olmalidir – onlar sizin baskiniza karsi korunmalidir.
All of the above rules apply to us but not to you.
Yukaridaki butun kurallar bizler icin uygulanir, sizler icin degil.
Our dream of greatness is Historical Necessity, yours is
Fascism.
Buyukluk dusumuz Tarihsel Bir Gerekliliktir, sizinkisi ise Fasizmdir.
BİR ÇOK KİŞİNİN SÖYLEDİĞİ AMA YAPAMADIĞI ŞEY...
adam üniversite öğrencisi ülkücüyüm edebiyatı yapıyor Yusuf Akçakura'yı,İsmail gaspıralı'yı vs vs tanımıyor.
bildikleri bir Ziya Gökalp var onunda bir adını biliyorlar.
“Ey koca ve yüce Türk! Devşirmeler seni devşirmeden, sen aklını başına devşir...”
Tonyukuk
Türkçülüğün temel şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Türkçü olmak için önce Türk olmak gerekir. Türk olmak hem bilinç hem de kan olarak Türk olmak, Türk'ten başka bir etnik kimliğe sahip olmamak demektir.
2- Türkçü olmak için, Türk ırkının bütün ırklardan üstün olduğu gerçeğine inanmak gerekir. Devletin yönetim kademelerinde yalnızca Türkleri görmeyi istemek, soyunu kırdırmamak, yani Türk ıırkçısı olmak şarttır.
3- Türkçülüğün temel unsurlarından biri de Turancılıktır. Her Türkçü bütün Türklerin bir araya gelmesini ister ve bunun için çalışır.
4- Laiklik Türkçülüğün vazgeçilmez bir unsurudur. Türkçüler insanları dinlerine göre değil soylarına göre ayırırlar.
5- Atalara saygı ve ata yoluna itaat şarttır.
Eğer bir Türk Kürtleri sevmiyorsa o Türk değildir..
Ve eğer bir Kürt Türkleri sevmiyorsa o Kürt değildir..
(Türkçülüğün babası Ziya Gökalp)
Türkçülük, Türk budununu yükseltme ülküsüdür. Bu amaçla, tüm dünya Türklüğünün birlik olmasını amaçlar. Türk Birliği'ni savunur. Türkçülük, devrimci, buduncu, budunsal, laik ve sömürü karşıtıdır.
Hiç bir şey, yani hangi millet veya ırktan olrsan ol hiç bir anlamı yoktur.Önemli olan insan olmak.
TÜRK DEVRIMINI YAPAN AKIM
Gerçek Türkçülük, dil, din, irk, millet, sinif ayrimi gözetmeyen; esitlikçi, laik, devrimci, ilerici ve sosyal (devletçi) bir akimdir. Bu fikriyat zamaninda Türkiye Cumhuriyetini kurmus oldugu gibi, günümüzde de Türkiye’nin yeni çagin kosullarina uyum saglayabilmesinin ve de yeni Türk cumhuriyetlerinin kurulus asamalarini basariyla sonuçlandirmalarinin teminati olabilecek saglikli bir potansiyele sahiptir
TÜRK IRKINDAN OLMAYAN TÜRKÇÜLER
Ilk Türkçüler arasinda farkli irklardan da bazi kisiler (Mustafa Celaleddin Pasa, Semseddin Sami vs.) oldugu gibi,1918-1920 yillarinda genellikle Türkçülerin (M. Resulzade, Z. Velidi Togan vs.) önderliginde kurulan Türk hükümetlerinin lider kadrosunda da birçok Türk olmayan aydin yer almisti. Diger bir deyisle, ilk Türkçülügün ne teorisinde, ne de uygulamasinda herhangi bir irkçilik emaresi görülür.
Ulus veya millet kavrami, ilk Türkçüler için irk kavram›ndan daha genistir. Zira bir milletin bünyesinde birçok irk temsil edilebilir. Zamaninda Ziya Gökalp, “Türkçülügün Esaslari” eserinde bu duruma temas ederek, eserinin “Türkçülük Nedir? ” bölümünün son paragraf›nda konuyu söyle özetlemistir:
“Yalniz saadet degil, felaket zamanlarimizda da bizden ayrilmayanlari nasil milliyetimizden hariç telakki edebiliriz. Hususiyle, bunlar arasinda milletimize karsi büyük fedakârliklar yapmis, Türklüge büyük hizmetler ifa etmi? olanlar varsa, nasil olur da bu fedakâr insanlara “Siz Türk degilsiniz? ” diyebiliriz... insanlarda ise, irkin içtimai hasletlere hiçbir tesiri olmadigi için, secere aramak dogru degildir. Bunun aksini meslek ittihaz edersek, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahidlerin bir çogunu feda etmek iktiza edecektir. Bu hal, caiz olmadigindan “Türküm” diyen her ferdi Türk tanimaktan, yalniz Türklüge hiyaneti görülenler varsa, cezalandirmaktan baska çare yoktur”*
*: Ziya Gökalp; Türkçülüğün esasları s.22
TÜRKÇÜLÜGÜ IRKÇILIKLA YOZLASTIRDILAR
Günümüzde Türkçülük denince ilk akla gelen; irkçilik (“kafatasçilik”) oluyor. Bu tezin, aslinda Türkçülükle uzaktan yakindan bir iliskisi yoktur. Gerçek Türkçülük hiçbir zaman irkçi bir yaklasim içinde olmamistir. Bazen “irk” taniminin özellikle 1920-30’lu yillarda yogun bir sekilde kullanilmis olmasi, söz konusu dönem Türkçülerinin irkçi olusu yönünde degerlendirilmektedir.
Oysa bu durum sadece bir terminoloji meselesidir. Bunun sebebi, bir taraftan, Osmanli döneminde tamamen farkli anlamda kullanilmis olan “millet” teriminin henüz günümüzdeki anlamina kavusmamis olmasi veya kullanilmak istenmemesi ve bunu tam olarak karsilayan herhangi bir terimin veya sözcügün olmayisi (“ulus” sözcügü sonradan genis kullanim alani bulmustur) , diger taraftan ise “irk” kavraminin söz konusu dönemde tüm dünyada yogun olarak kullanilmasidir.
Herhangi bir ayristirici veya sosyal farklilik baglaminda irkçilik, Türkçülük ideolojisine yabancidir. Son dönemlerde irkçiligin bazi kisiler ve çevrelerce öne çikarilmis olmasi, Türkçülügün, yukarida temas ettigimiz saptirma ve kisirlastirma sürecinin bir halkasidir.
MILLIYETÇILIGIN ÖZÜ: EZILEN TÜRK HALKINI KURTARMAK
Ilk Türkçülerin “sol” kavrami ile ifade edilen degerleri savunmalari, imkân oldugunda ise uygulamaya geçmis olmalari ile ilgili örnekler sadece burada adi geçen kisilerle sinirli kalmamistir. Türkçülük akimi baslangiçta esasen sosyal bir harekettir. ideolojik temelleri Rusya’da yerli Türk kadrolari, Türkiye’de ise yine Rusya’dan gelmis Türk kökenli ayd›nlar taraf›ndan at›lan bir hareket için aslinda bu gayet dogaldir. Zira birer milliyetçi olan bu aydinlarin öncelikli meselesi; ezilen Türk halkini kurtarmak, çagdas ileri halklar düzeyine ulasmalarini saglamakti. Türkiye’ye geldiklerinde benzeri problemlerin burada da yasandigini, Türk halkinin kendi devletinde de ezildigini, geri kaldigini, sömürüldügünü gördüler. Bu durum, meselenin sadece yabanci baskisi, kendi devlet kurumlar›ndan yoksun olma ile açiklanamayacagini kanitliyordu. Dolayisiyla daha genis bir tahlil ve sentez yapilmasi gerekliydi. Bu sentezi ise, Yusuf Akçura “Üç Tarz-i Siyaset”le, Hüseyinzade Ali Bey ise 1904-1906 yillarinda yayinladigi birçok makaleyle yapt›lar.
BILIMSEL MATERYALIST YAKLASIM VE DEVRIMCI ÇÖZÜM
Rusya’daki Bolsevik Devrimi’ne yaklasimlari bakimindan Akçura ile Hüseyinzade Ali Bey arasinda bir ortaklik gözlenmektedir. Her ikisi de devrim döneminde ve takip eden yillarda Rusya ile iliskilerini sürdürmüs, Hüseyinzade Ali Bey ise devrim sonrasinda -1926 yilinda- Sovyet Azerbaycan’ina bizzat giderek konferans vermistir. Yine her ikisi, Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Rusya aras›nda iliskilerin kurulmasi ve sürdürülmesi yönünde çalismalara katilmistir. Çagdaslari olan sagci ve liberal akimlarin temsilcilerinden farkli olarak, Rus Devrimi ve Sovyet rejimi ile ilgili olumsuz davranislardan kaçinmislar. Tersine, Rus Devrimi’ne sempati ile yanastiklarini kanitlayan görüsler ifade etmisler. Elbette bu tür davranislar Rus Devrimi ve SSCB’ne karsi izlenen basit siyasal taktikler degildi. Kendilerinin toplumsal faaliyet tecrübeleri, en önemlisi de olaylara bilimsel materyalist yaklasimlari, ilerici ve devrimci nitelikleri, objektif olarak sosyalist devrime sicak bakmalarini ve desteklemelerini saglamisti. Ayrica Kemalizm’in Rusya Türkleri arasina nüfuz etmesi ve yayilmasi yönünde de katkilari olmustur.
YUSUF AKÇURA LENIN’LE GÖRÜSÜYOR
Kisa adiyla “Türk-Tatar Heyeti” olarak bilinen bu komiteden birkaç kisi (Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Ahmet Agaoglu vs.) 1915 yili sonlarina dogru Avrupa’da birçok ülkeyi ziyaret ederek, devlet adamlariyla önemli temaslarda bulundu.1916 yazinda ise Yusuf Akçura, Isviçre’de Lenin’le bir araya geldi. Görüsmeler sonucunda Lenin’den Rusya’daki Türk halklarinin durumuyla ilgili bazi güvenceler almis olmasi ihtimal dahilindedir, zira Rus Devrimi sirasinda Bolseviklere karsi olumlu bir tutum aldigi bilinmektedir.
F. Georgeon, Türkçülerin, Çarlik Rusyasi’na olan tutumlari ile Sovyetler’e gösterdikleri dostluk arasindaki zitligi söyle belirtir: “Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik ya da “özgürlesme” öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ortaya çikan strateji ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji idi.”4
Herhalde bu strateji degisimi bir tesadüf degildi. Zira Akçura, emperyalizme karsi devrimle ittifak yapilmasinin Dogunun çikarlarina uygun düsecegini fark ediyordu. Daha 1910 yilinda “...Avrupa sermayedarliginin geceli gündüzlü çalistirdigi iki kölesinden birisi Garb’in amelesi ise, digeri de sark’in bütün ahalisidir.”5 demisti.
BOLSEVIK DOSTU
Rus Devrimi döneminde sergiledigi ideolojik ve siyasal davranislari da, Akçura’nin hem gerçekçi siyaset adami, hem de ileri görüslü aydin kimligini ortaya koymaktadir. Akçura, “Tatar dostlarina Bolseviklerle anlasma yollarini bulmalarini öneriyordu.”3
Ilk Türkçülerin siyasal ve ideolojik tercihleri, Birinci Dünya Savasi yillarinda ve onu takip eden Rus Devrimi döneminde belirgin bir sekilde ortaya çikmis bulunuyor.1915 yilinda Istanbul’da, Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarin Haklarini Koruma Komitesi adi altinda bir örgüt kuruldu. Bu örgütte Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Abdurrasit Ibrahimov, Ahmet Agaoglu, Mükimeddin Begcen, Çelebizade Mehmet Esat vs. gibi isimler yer almisti. Muhtemelen Osmanli devletinin destegi ile kurulmus olan bu örgüt, “Kafkasya, Türkistan, Kirim ve Kazan Türklerinin haklarini korumayi ya da daha dogrusu, gasp edilen haklarinin geri verilmesi için mücadeleyi” öngörüyordu.
TÜRKÇÜLÜK NASIL YOZLASTIRILDI
Türkçülügün sinirlandirilmaya, saptirilmaya ve yozlastirilmaya hatta kisirlastirilmaya baslandigi son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir. Klasik Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Hemen hemen hepsi de Cumhuriyet Türkiye’sinin kurulusunda aktif roller üstlenen söz konusu kisilerin çalismalari, genç cumhuriyetin biçimlenmesi asamasinda bizzat bu yönlerin israrla öne çikarilmasinda belirleyici etken olmustur.
Türkçülügün ilerici niteligi, özellikle bazi yabanci arastirmacilarin gözünden kaçmamistir. François Georgeon, bu konuyu Akçura baglantili olarak söyle ifade etmektedir: “Pantürkizm, Türk toplumunun en tutucu kesimlerinin kullandigi bir tema haline gelmistir. Ne var ki, XX. yy’in baslarinda böyle bir sey hiç mi hiç söz konusu olamazdi. Tersine Akçura ve arkadaslarinin öngördügü Pantürkizm Osmanli imparatorlugunun ayrismasi için öngörülen bir çözüm olarak, içerigi oldukça ilerici bir toplumsal ve kültürel programdi... Bugünkü milliyetçi çevrelerin kendilerinden sayacaklari biri olmasi ise asla mümkün degildi.”
AHUNDZADE’NIN AYDINLANMACILIGI
Halkin dinî baskilardan, çagin çok çok gerilerinde kalan medrese zihniyetinden kurtulmasi, Ahundzade’nin eserlerinde ele aldigi baslica konulardir.
Genç neslin müspet bilimlere yönelerek aydinlanmasi için çareyi ise, ilk dönemlerde eski alfabenin islah edilmesi, ömrünün sonlarina dogru ise daha köktenci bir adim atarak bu alfabenin tamamen kaldirilmasinda görmüstür.
Bu yönde yogun çalismalar yaparak, birkaç alfabe projesi gelistirmis, bunlardan bir tanesini 1862 yilinda bizzat Istanbul’a gelerek Osmanli sadrazami Fuat Pasa’ya sunmustur. Proje, “Mecmua-yi Funun-i Cemiyet-i Osmaniye” dergisinin 14. say›s›nda yay›mlanmistir1. Sonraki dönemde Gaspirali’nin gayretleri sonucu Türk dünyasinda “Usul-i Cedid” adi altinda genis biçimde yayilan yeni egitim yönteminin ilk asamasinin bu alfabe çalismalari oldugunu kesinlikle söyleyebiliriz.
BILINMEYEN DEVRIMCI KÖKLER
Siyasî bir tez olarak Türkçülügün tarihi, Yusuf Akçura’nin 1904 yilinda yay›mlanan Üç Tarz-i Siyaset eseriyle baslatilabilir. Ancak Türkçülük, bu tarihten çok önceleri,19. yüzyilin ortalarinda boy vermistir. Yaklasik 50 yillik bir dönemi kapsayan ilk Türkçülük hareketleri ile ilgili bilgilerin çogu zaman kulaktan dolma oldugunu görüyoruz. Örnegin Y. Akçura, Ziya Gökalp ve H. N. Orkun gibi önde gelen Türkçüler bile, Türkçülügün öncülerinden Mirza Feth Ali Ahundzade (1811-1878) ve diger aydinlari, birkaç komedi (“medhike”) ve siirleriyle tanitmislardir, o kadar. Oysa o komediler, yogun ideolojik bildiriler içermekte, açikça devrimci bir yaklasimi ifade etmekteydi.
Devrimci Toplum Onderleri: Ilk Turkculer Sagci degil solcuydular
Arif Acaloglu
Türkolog/Bilgi Üniversitesi Ögretim Görevlisi
19. yüzyildaki ilk Türkçü aydinlarin Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz. Hepsini etkileyen Ahundzade, gerilikten kurtulmak için radikal çözümler üretti.
Eski Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir.
Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji.
Bolsevik Devrimi’ne yaklasimlari bakimindan Akçura ile Hüseyinzade Ali Bey aras›nda bir ortakl›k gözlenmektedir. Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Rusya arasinda iliskilerin kurulmasi ve sürdürülmesi yönünde çalismalara katilmistir.
Türkiye’nin son dönem tarihine damgasini vuran sag sol tartismalari ortaminda, sag kesim kendisini tarihsel planda hakli çikarmak için, ilk Türkçü aydinlari kendi safinda gösterme gayretindedir. Sol taraf ise, bu fikir mirasini yeterince bilmedigi için, Türkçü aydinlari özellikle sag ve tutucu egilimlerin odagi olarak göstermistir. Daha ileri gidilerek, ilk Türkçülerin bir kismi anti-sosyalist, bir kismi ise sosyalist olarak degerlendirilmis, Türk fikir tarihinin özgün renkleri görmezden gelinmistir.
Bu manzaraya bakilirsa, Mirza Feth Ali Ahundzade, Sihabeddin Mercani, Gaspirali Ismail Bey, Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura vs. sagci ve anti-sosyalist Neriman Nerimanov, Mirseyit Sultangaliyev, Ahmet Baytursunov, Turar Riskulov vs. ise solcu, sosyalist olarak ele alinmistir.
Onlarin en önemli ortak yani Türkçülüktür. Ve hepsinin de Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. Bu yönüyle degerlendirildigi zaman, ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz.
türkçülük türk olan ve ya türk olduğuna inanan insanların iyiliğini istemektir.onları her alanda mesut görmeyi istemek, onların haklarını korumaktır.türkçülük türk ırkının diğer ırklardan üstün olduğunu iddia etmek değildir.zaten böyle bir iddiada tutarlı değildir.atalarımızın diğer milletlere göre üstün özelliklere sahip olması gelecek nesilleri ilgilendirmez.her insan kendinden sorumludur.zaten bugün her türlü pisliği yapan, tembel tembel dolaşan gençleri nasıl açıklayabiliriz.o yüzden her insan kendini geliştirmeye çalışmalı.eskiden meydana gelen başarılara güvenerek tembelleşmemeli.bunu yaparken insan içinden geldiği milleti, kültürü inkar etmemeli.bugün türk kelimesinden huylanan vatandaşlarımızı gördükçe artık kavramlara doğru anlam vermek gerektiğine inanıyorum.
Türkçülük kesinlikle Turancılık değildir.Zira Türklerin yaşadığı Anadolu ve Orta Asya da hiç bir zaman böyle bir görüş belirmemişdir.Fakat 1900 yılların başında macarlardan ithal bir görüştür Turancılık....
Türkçülüğe gelince de 'aynı kaderi paylaşan insanların birleşmesidir' 'aynı yolda yürümektir...'
Ziya Gökalp a Turancı demeyen zihniyete de gülüyorum.Zira bir Ziya Gökalp beyiti;
Düşmanın ülkesi viran olacak
Türkiye büyüyüp Turan olacak..
Bir başka beyit;
Vatan ne Türkiye dir Türklere ne Türkistan
Vatan ulu ve ilelebet bir devlettir, Turan