Türkçe ezana mani yok! Deniz Kuvvetleri Komutanı, ezanın Arapça okunmasını 'Devrimlerden ödün verildi.' diye yorumlamış. Şu fark birçok gazetede yazıldı, ben de daha önce yazmıştım: Demokrat Parti, CHP'nin de desteğiyle, 1950'de iktidara gelişinden çok kısa süre sonra 'Ezan Arapça okunamaz.' yasağını kaldırmıştır. Yoksa Türkçe okunmasına yasak getirmemiştir. Dolayısıyla isteyen ezanı Türkçe okumaya devam eder. Deniz Kuvvetleri Komutanımız madem ezanın Arapça okunmasından şikâyetçi, kendilerine bağlı birliklerdeki mabetlerde Türkçe ezan okutabilir. Hür bir ülkede yasaktan bahsedilemez. Kanunlara karşı olmadığı müddetçe isteyen Arapça okur, isteyen Türkçe okur ezanı...
Dinleyince insanın kendisini bulması demektir insanın Allah ı zikre koşması demektir Aydan bile duyulan sestir Ezan ı Şerif. İnsan ruhunun günde 5 kere gıda almasıdır Hz Bilalin mübarek dudaklarından dökülen inci demektir Allah herkese bu mübarek sözleri anlamyı nasip etsin
Öğrenmek niyetiyle TV’den Kur'an-ı kerim dinlemek caizdir. Teypten dinlemek de caizdir. Okunan Kur'an-ı kerimi kasete alıp, mezara gidince, teybi açarak kaseti dinlemekle bizzat Kur'an-ı kerim okunmuş olmaz. Bunun gibi, bir kimse, namaz kılarken kendi filmini çekse, sonra her namaz vakti gelince, video ile bu filmi oynatsa, namaz kılmış olmaz. Namaz kılmak, ezan okumak vakitli ibadetlerdir. Bunları teyple, video ile yapmak, bid'at olup, büyük günahtır.
TV ve video iyi bir eğitim vasıtasıdır. Mesela namazın nasıl kılınacağını tatbiki olarak göstermek çok iyi olur. Fakat namaz kılan imamın filmini alıp, imam yerine ekrandaki bu görüntüye uymak caiz olmaz. Bunun gibi, ezan okuyan müezzinin filmini videoya alıp, vakit gelince videodan ezan okutturmak da caiz olmaz. Çünkü TV ekranındaki resim, müezzinin kendisi değil, görüntüsüdür. TV’deki ses de, müezzinin bizzat kendi sesi değil, benzeridir.
İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz kardeşi Veli, birbirine ayırt edilmeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri Ali, öteki Veli’dir.
Bir insanın resmi, kendisinin tam benzeridir, aynısı değildir. Resmin gözü yırtılsa, sahibinin gözüne bir zarar gelmez. Bir kimse aynaya baksa, aynadaki görüntü, bakan kimsenin resmidir. Bu resim sahibinin bizzat kendisi değil, benzeridir, görüntüsüdür. Aynayı kırsak, görüntü kaybolursa da sahibine bir şey olmaz.
TV, teyp ve radyodaki sesler de, sahibinin benzer sesidir, aynısı değildir. Aynen bunlar gibi imamın sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği bir ses haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın sesi değil, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hasıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın husule getirdiği bir sestir. Bu ses, imamın sesine, ne kadar benzerse benzesin, benzeridir, aynısı değildir.
TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz.
TV’deki sesler yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz. Redd-ül-muhtar’da, (Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız, bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, yankı ile gelen bir secde âyeti için secde-i tilavet gerekmez) buyuruluyor.
Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin naklen yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da uymak caiz olmaz. Yahut hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de imamın sesi olmadığı için, bu ses ile hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.
Elmalılı Hamdi Yazır, Araf suresinin 204. âyetinin tefsirinde diyor ki: Kıraet (okumak) ise bir ihtiyari iştir ki, akıllı ve konuşan bir insanın ağzından çıkanı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir maksat taşıyan sesli olarak okumak demektir. Nitekim vahiy meleği olan Hz.Cebrailin işi bile aslında bir kıraet (Kur'an okuma) değil, bir ikra, yani okutmaktır. Allah’ın yaptığı iş ise vahyi indirmek ve kıraeti yaratmaktır. Cansız varlıklardan çıkan seslere kıraet denilemeyeceği gibi, aks-i sadadan, yani sesin yankılanmasından meydana gelen işe de kıraet denilemez. Bunun içindir ki, fakihler bir kıraetin yankılanmasından hasıl olan yankıya kıraet ve tilavet hükmü terettüp etmeyeceğini ve mesela tilavet secdesi gerekmeyeceğini beyan etmişlerdir. Bir kitabı sessiz olarak okumaya kıraet denilemeyeceği gibi, çalan veya çınlayan, yankı yapan bir sesi dinlemek de kıraet dinlemek demek değildir, bir çınlamayı dinlemektir. Şu halde Kur'an okuyan bir okuyucunun sesini aksettiren gramofon veya radyodan gelen sese de kıraet denilemez. Bu gibi sesler bir kıraet değil, bir kıraetin yankısı ve yansımasıdır, bunlara dinleme ve susma emrinin hükmü terettüp etmez. (s. 2361)
Bid'atin zararı Bu aletleri ibadet vasıtası olarak değil de, eğitim, öğretim, haber gibi işlerde kullanmak çok faydalıdır. İbadetlere karıştırmak bid’attir.
Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Her bid'at sapıklıktır ve her sapık da Cehennemdedir.) [İbni Asakir] (Bid'atten sakının; çünkü her bid'at dalalettir.) [İbni Asakir]
(Bid'at çıkaranın, orucu, haccı, cihadı, tevbesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz. Bunun Müslümanlıktan çıkması, yağdan kıl çıkar gibi kolay olur.) [Deylemi]
İmam-ı Rabbani müceddid-i elfi sani hazretleri buyuruyor ki: (Ahir zamanda Hz. Mehdi gelip, dini yayıp sünneti diriltirken, bid'at işlemeye alışmış olan Medine’nin âlimi, bid'ati güzel sandığı ve ibadet olarak yaptığından, Hz. Mehdi için, 'Bu adam bizim dinimizi yok edecek' diyecektir.) [Mektubat-ı Rabbani c.1, m. 255]
Rûhumun senden ilahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne na-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Îmânından ne kadar emin olamasa da bir kişi, (gerçi emin olmasına gerek yok, neye olduğu da farketmez, îman ettiğini bilmesi yeter) o sesi duyduğunda ruhu mutlaka yerinde kıpırdar.. Gerek iç ezici bi muhabbetle gerek korkuyla..
Düşünmeye başlayınca anlar.. 'mecbursun! ibadet edeceksin! ' değildir o. 'Hürsün, ister ibâdet edersin, ister etmezsin, fakat hatırla ki bu hayırlıdır, faydalıdır, iyidir' demektir.
Düşünürken bi farkeder ki insan, ezandaki ses 'Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu olduğuna ŞAHİDİM' diyo...
zamanında cennet vatana saldıran yunanı,fransızı da ezanı susturmak istiyordu,bu ezandan rahatsız olan güruh da..onlar,Allah'a şükür,başaramadı.siz de çırpınıp durmayın...yaa,İslam'ı,Peygamber (s.a.v.) ve Ashabı'nın yaşadığı gibi yaşamaya çalışan müslümanları arapçı diye güya aşağılarsınız öyle mi.bak,siz de bir çırpıda yunancı yapılıverdiniz.n'aber? .sanki beş-altı cümlenin türkçesini öğrenmek çok zormuş gibi,'anlayamıyoruuz,ama anlayamıyoruz' diyip duruyorlar.ingilizce öğrenmek için çabalıyorsunuz ya,işte o çabanın yüzbinde biriyle ezan cümlelerinin manasını öğreniverin,zahmet olacak.tabii,niyetiniz üzüm yemekse gerçekten.
türkçe okunması gerektiği savunularak sıradan bir belediye anonsuna çevrilmek istenen ama aslında dünyanın heryerinde aynı olması gereken ve bunun arapçılıkla alakası olmayan namaza çağrı...
Okunan ezanın Allah'ın istediği gerçek ezan olabilmesi isin dikkat edilmesi gereken hususlar vardır:
1) Ezan mutlaka Arapça okunmalıdır. Allah'ın gönderdiği Cebrail (a.s.) 'ın öğrettiği kelimelerin dışına Sıkılamaz. Örneğin 'Allahu Ekber' cümlesini aynı anlama geliyor diyerek 'Tanrı uludur' şeklinde Türkçeleştirerek ezan okunamaz. Hangi ırk ve dilden olursa olsun ortak ibâdet dilleri sayesin de kardeşçe kucaklaşan müslümanların birliğini yok etmek isteyen İslâm düşmanları 'kendi dilinle ibâdet etmek daha iyidir' diyerek ezanı Arapça'nın dışında bir dille okutmak isterler. Ama Allah, müslümanları tek vücud gibi görmek istemektedir. Ortak ibâdet diliyle Tevhîd sağlanmaktadır.
2) Ezân; müslümanların sevip saydığı. güvenilir, İslâm ahlâkıyla ahlâklanmış, kısaca gerçek anlamda bir 'müslüman' tarafından okunmalıdır. Allah adına insanları Allah'ın mescidine çağıran kişinin dâvetine cevap verecek olanlar güvendikleri bir müslümanın sesini duyduklarında daha bir şevkle toplanırlar. Allah'ın sevmediği bir günahkâr Allah adına insanları Allah'a çağırmaya yetkili olamaz. Yine bu kişi güvenilirliği yanında, o topluluğun içinde önder olabilecek, sözünün dinlendiği biri olmalıdır. Ancak bu, bu şartlan taşımayanların ezan okuyamayacağı anlamına gelmez. Mümeyyiz olmayan bir çocuğun okuduğu ezan geçerlidir.
3) Ezan okuyan kişinin güzel ve gür sesli olması ve ezanın yüksek bir yerde okunması gerekir. 'Yüksek bir yer'in anlamı günümüzde teknolojinin getirdiği ses yükseltici aletlerle değişime uğradı. Ezan daha iyi duyulsun diye gerekli görülen 'yüksek yer' müslümanlar arasında o derece önem kazanmış ki İslâm şehirlerinde minarelerden daha yüksek yapılan görmek mümkün değildir.
Ancak günümüzde amphlikatör gibi ses yükseltici aletler kullanarak yüksek yere çıkılmadan ezan okunabilir mi, bu aletler kullanılabilir mi? sorusu müslümanların bir kesimini meşgul etmektedir. İnsan sesi iptal ettiği gerekçesiyle bu aletlerden ezan okumanın helâl olmadığını savunan insanlar varlığını korumaktadır. İslâm'ın geldiği ve mezhep imamlarının yasadığı dönemlerde böyle bir sorun olmadığı için bu konuyla ilgili bir ictihad yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'in Vedâ Haccı'nda verdiği hutbe bu konuya en güzel örnek teşkil etmektedir. Vedâ Hutbesi'nde yüzyirmibin kişiye hitap eden Hz. Peygamber belli mesafelere gür sesli görevliler yerleştirerek kendi söylediklerini aynen tekrarlamalarını istemiş ve böylelikle kendi sesinin ulâşmadığı insanlara görevlilerin sesiyle ulaşmıştır. Hz. Peygamber'in bu uygulamasından yola çıkarak Edille-i Şer'iyyenin Kıyas yolunu kullanarak hoparlörün meşrû olduğu gibi sesi uzaklara taşıdığı için son derece faydalı olduğu gayet açık bir husustur. Allah'ın kendilerine öğrettiği ilimden yararlanan müslümanlar hoparlörden yararlanabileceği gibi isteyen de yüksek yere çıkmaya devam edebilir.
4) Farz namazlardan önce okunan ikamet hızlı okunduğu halde ezan ağır ağır okunur.
5) Ezan okurken kelimeleri yanlış okumak ve aşırı şekilde teğanni yapmak câiz değildir.
6) Ezan okurken müezzinin konuşması, hattâ kendisine verilen selâm'ı dahi alması caiz değildir.
Ezan okuyanın dikkat edeceği hususların yanında dinleyenin de uyması gereken hususlar vardır:
I) Ezan okunurken konuşulmaz. Hattâ Kur'ân-ı Kerîm okuyan bir kişi ezan başladığında okumayı bırakıp ezanı dinler.
2) Ezan'ı dinleyen müslüman, müezzinin okuduğu ezanı tekrar eder ve böylece o da ezan okunmuş olur. 'Hayya ala'ssalâh' ve 'Hayya alalfelâh' cümlelerinde 'lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet kaynağı yoktur) ' der. Sabah ezan'ında müezzinin 'essalâtü hayrün mine'n-nevm' cümlesine 'sadakte ve berirte (doğru söylüyorsun) ' diye karşılık vermesi sünnettir.
3) Ezanı işiten kişi cünüp de olsa yukarıdaki yükümlülükleri yerine getirir. Ancak hayızlı ve nifaslı olan kadınlar bunun dışındadır.
4) Ezanın bitiminde dinleyen kişi ezan duasını okur.
'Ey bu üstün çağrının ve hazır namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed 'e vesileyi, fazileti ve yüksek dereceyi ihsan et. Onu kendisine vadetmiş olduğun övülmüş makama eriştir. Zira sen vaadinden dönmezsin '
Bunların dışında ezan hakkında şu hususları belirtelim:
Cuma namazında bir dış bir de iç ezan okunur diğer namazlarda her vakit için bir defa ezan okunur.
Ezan ile kametin arasını biraz uzatmak gerekir ki namaza geç kalanlar cemâate yetişebilsin.
Caminin dışında bir yerde de ezan okunabilir, ikamet getirilerek cemâatle namaz kılınabilir.
Kaza namazları için de ezan okunabilir, ikamet getirilebilir. Bayram, Vitir, teravih ve cenaze namazları için ezan okunmaz.
Medine'ye hicretin birinci yılında birbirlerini 'es-salâh es-salâh (namaza namaza) ' veya 'es-salâtü câmlatün (namaz toplayıcıdır, namaz için toplanın) ' şeklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu şekildeki bir çağrı yeterli olmuyor, uzakta oturanlar bu sesi duymadıkları için namaza yetişemiyorlar ve bu yüzden de İslâm cemâatinin biraraya gelmesinde zorluklar oluyordu. Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
- Çan çalalım ya Resulullah.
- O hıristiyanların adetidir, olmaz.
- Boru çalalım.
- O yahudilerin adetidir, olmaz.
- O zaman ateş yakalım ya Resulullah.
- O da mecusilerin adetidir, bu da olmaz.
Bayrak dikme teklifi de uygun görülmeyince müslümanlar ortak bir karara varamadı ve toplantı sona erdi. Abdullah b. Zeyd de diğer sahâbiler gibi üzüntüyle evine döndü ve yattı. Abdullâh şöyle anlatır:
'Ben de üzüntülü olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken üzerinde yeşil elbisesi olan biri yanıma geldi, bir duvârın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Aramızda şu konuşma geçti:
- Onu bana satar mısın?
- Onu ne yapacaksın?
- Namaz için çalarız.
- Ben sana bu konuyla ilgili daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?
- Olur, dedim. Hemen kıbleye karşı durdu ve okumaya başladı:
Sabahleyin Abdullah b. Zeyd gece gördüğü rüyayı Resulullah'a anlattı. Aynı gece onunla birlikte birçok sahâbe de benzer rüyalâr gördüklerini anlattılar. Öğretilen ezanda değişiklik yoktu. Hz. Ömer de aynı rüyayı görenler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s.) her birini dinledikten sonra Zeyd'e dönerek, 'Gördüğünü Bilâl'e anlat (öğret) ezanı Bilâl okusun; onun sesi seninkinden gürdür' buyurdu. Namaz vakti gelince Bilal Medine'nin en yüksek yerine çıkarak gür sesiyle İslâm'ın ilk ezanını okudu.
Namaz vakitlerini bildirmek için okunan ezanın ne şekilde olduğu Kur'an-ı Kerîm'de bildirilmemiş, ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'e vahiyle bildirilmiş ve onun kelimeleri bizzat Cebrail (a.s.) tarafından öğretilmiştir. Şu âyet-i kerimeler ezanın Allah'tan geldiğini gösterir:
'Siz namaza çağırdığınız zaman onlar o çağrıyı eğlence ve alay konusu yapıyorlardı' (el-Mâide, 5/58) .
'Ey müminler, cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ın zikrine koşun ' (el-Cum'â, 62/9) . Bu ayet-i kerimelerde geçen 'çağrıldığınız zaman' ifadesindeki 'nidâ' kelimesi ezanı kasdetmektedir.
Müslümanlara, günde beş kez, belli bir yerde namaz kılmaları ve namaz için toplanma vaktinin geldiğini ilân etmek, namaz için yapılan çağrı. Arapça bir kelime olan ezan; bildirmek, ilân etmek demektir.
Yüksek bir yere çıkıp gür sesiyle tüm insanlara yeryüzünde tek egemen gücün Allah, tek önderin Hz. Muhammed olduğunu Allah adına korkusuzca haykıran; Allah'ı ilâh ve rabb; Hz. Muhammed'i de kendilerine önder kabul eden müslümanlara da inandıkları Allah'ın önünde topluca ibâdet etsinler, bir ve beraber olduklarını, yeryüzündeki zulmün yerine Allah'ın adaletini yerleştirmek için her an hazır olduklarını düşmanlarına gösterip onlara korku, müslümanlara güven versinler diye camiye çağıran kişiye de müezzin denir.
Ezan, bir yerin müslümanların mı yoksa zorbaların mı kontrolünde olduğunu belirten bir işaret, bir semboldür. Korkusuzca ve doğru bir şekilde okunan ezan o yerin İslâm beldesi olduğunu gösterir. İslâm fıkhında, bir yörenin Daru'l-harp* veya Daru'l İslâm * olduğu tespitinde orada ezanın okunup okunmadığı dikkate alınan ölçülerden biridir.
Müslümanlara namaz Mekke döneminin dokuzuncu yılında farz kılındığı halde onlar namazlarını ezan okumadan kılıyorlardı. Çünkü Mekke'de zayıftılar; orada güçlü olan, toplumda hatta Allah'ın evi Kâbe'de egemen olan müşrik düzendi. Bu yüzden müslümanlar kendi yönetimlerinde olmayan ve güçsüz oldukları bir yerde açıkça ezan okumakla yükümlü tutulmamışlardı.
İngiltere ve ABD gibi ülkelerdeki büyük camilerden yerlerine göre 3 ile 5 vakit arası değişen ezan okunduğunu biliyor muydunuz?
Mesela Londra'daki Sülamaniye camisini Prince Charles açılış törenine katılmış, caminin yerine önce büyük otel yapılacağı ama oranın toprağını Abdülhamit zamanında alınıp içki satılan bir yerin açılmaması şartıyla geri satılması ve bu sayede ucuz bir fiyatla Türklerin topusunu almaları gibi hikayelerin yanında Türk camilerini yansıtan havası ve mimarisiyle sahah ve yatısı ezanı hariç üç vakit İngiliz caddelerine ezan okuyabiliyorlar...
Hicretin birinci yılına kadar, namaz için ezân okunmazdı. Müslümanlar az ve toplu bir halde bulundukları için böyle bir ihtiyaç da hissedilmemekteydi. Namaz vakti gelince(Essalâtü, Esselâtü) . Ya'ni'Namaza, Namaza'diye çağırıp ve bununla yetinirlerdi. Hicretten sonra, müslümanlar çoğalmaya başladığından artık (Essalatü) diye çağrılması, maksadı temin etmiyor, şehrin her tarafından işitilmiyordu. Bundan sonra namaz vakitlerini bildirecek bir vasıtaya ihtiyaç vardı.Kimisi, çan çalarak bildirelim dedi. Resûlullah Efendimiz:
'O Nâsârâ'ya (Hıristiyanlara) mahsustur' buyurdu. Bazıları boru çalsak dediler, Peygamber Efendimiz:
'O da Mûsevilere mahsustur'buyurdu. Abdullah bin Zeyd hazretleri, bir rüyâ görmüştü. Sıra ile üç gün tekerrür eden bu rüyâsını, üçüncü gün sabahı, Resûlullah Efendimizin huzurunda şöyle anlattı:
Yeşil bir şal ve peştemal bağlamış, eline çan almış bir kişi gördüm. Ona sordum:
-Elindeki çanı satar mısın?
-Ne yapacaksın?
-Namaz vakitlerini bildirmek için çalacağım. Bunun üzerine o zat:
-Ben sana daha hayırlısını tarif edeyim, deyip, Kıbleye karşı durdu ve yüksek sesle (Ezân) ın mübârek kelimelerini okudu.Biraz durduktan sonra, aynı kelimeleri tekrar ederek sonuna doğru(kad kâmetis'salâtü) cümlesini ilâve etti.Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz emir buyurdular:
-'Rüyâ haktır. O kelimeleri Bilâl'e öğret, okusun! '
Hazret-i Bilâl de bu kelimeleri öğrenip, Mescid-i şerifin yanında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk ezânı okudu. Hazret-i Ömer, ezân sesini işitince, koşa koşa, Resûlullah Efendimizin huzuruna geldi. Hazret-i Bilâl'in söylediği kelimeleri aynen rüyâsında gördüğünü arz etti. O gece Eshâb-ı kirâmdan bir kısmı da aynı rüyâyı görmüşlerdi.
İşte o günden itibaren, her namaz vakti ezân okunması sünnet oldu.
bilmek anlamına inmekle olur, uymak ise kalp ile olur... boru da olsa namaza çağrıyorsa gitmek, teslimiyettir...
Gerçekten boru sesi olsaydı biz de önce saz sonra boru tartışması mı olurdu acep? Boru olmamasının sebebi başkalarıyla karıştırlmaması içindir yani Ezan İslamiyetin kimliğidir. Öncelikler önemlidir, burada ki öncelik Türkçe veya Arapça olması ya da başka ülkede de önce Japonca sonra Arapça olması değil, çağrının heryerde aynı şekilde duyulmasıdır.... Çağrı ise Allahü Ekber ile başlar, sünnettir, artık bu ne kulağa, ne kültüre yabancı değildir, bunu duyman önemli ve böyle devam ederek korunması... Esas savaşılması gereken ezan seslerini susturmaya çalışanlara karşıdır ki, dilimizi ve kültürümüzü korumaya çalışırken her noktayı hedef olarak görmeyelim...
Savunduğun ilkleri anlıyor ve anlayışla karşılıyorum, Ezan seslerini vatanımıza geri getirenleri seninle birlikte kucaklıyorum ama bunun tartışmasını yine canlandırmak ve kesin çizgilerle sistemleştirmek yerine Namazın da temsil ettiği birliği sağlamak daha güzel olmaz mı?
Bilirsiniz elbet havaalanlarında falan tabelalarda önce o memleketin diliyle altında da İngilizce yazar.. Çünkü ingilizce dünya dilidir. Ezan da aynen böyle önce Türkçe sonra Arapça okunmalı.. Sonra Arapça okunmalı o da dinin evrenselliğini bozmamak için.. Ama kesinlikle Türkçe de okunmalı.. Bunun mantığı namaza çağırmak değil mi eğer ben denileni anlamıyorsam boru sesinden ne farkı var? İkisin de de anlarım çağrıyı amma velakin ne dediğini de bilmek lazım değil midir?
Allahü teâlâ, büyüktür. Ona bir şey lazım değildir. Kullarının ibadetlerine de muhtaç olmaktan büyüktür. İbadetlerin, Ona faydası yoktur. Bunu, zihinlerde iyi yerleştirmek için, bu kelime, dört kere söylenir.
2- Eşhedü en la ilahe illallah:
Kibriyası, büyüklüğü ile ve kimsenin ibadetine muhtaç olmadığı halde, ibadet olunmaya Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehadet eder, elbette inanırım. Hiçbir şey Ona benzemez.
3- Eşhedü enne Muhammeden Resulullah:
Muhammed aleyhisselamın, Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibadetlerin yolunu bildiricisi olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin, yaraşır olduğuna şehadet eder, inanırım.
4 ve 5- Hayye alessalah, hayye alelfelah:
Müminleri, felaha, saadete, kurtuluşa sebep olan namaza çağıran iki kelimedir.
6- Allahü ekber:
Ona layık bir ibadeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibadetinin Ona layık, yakışır olmasından, çok büyüktür, çok uzaktır.
7- La ilahe illallah:
İbadete, karşısında alçalmaya müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona layık bir ibadeti kimse yapamamakla beraber, Ondan başka kimsenin ibadet olunmaya hakkı yoktur.
kelimenin kökeni 'izin'..
bildiğimiz izin..
arapçada kulak vermek, dinlemek anlamına geliyor 'izin'..
ezansa
bu kelimenin mastarı
yani işitilen, kulak verilen anlamında..
kelimenin etimolojisi bu..
Kimden: faruk el furkan (Bay, 33)
Kime: Grup: Faruk el Furkan
Tarih: 3.10.2006 13:03 (GMT +2:00)
Konu: Türkçe ezana mani yok!
Arslan TEKİN
[email protected]
...........................................................
Türkçe ezana mani yok!
Deniz Kuvvetleri Komutanı, ezanın Arapça okunmasını 'Devrimlerden ödün verildi.' diye yorumlamış. Şu fark birçok gazetede yazıldı, ben de daha önce yazmıştım: Demokrat Parti, CHP'nin de desteğiyle, 1950'de iktidara gelişinden çok kısa süre sonra 'Ezan Arapça okunamaz.' yasağını kaldırmıştır. Yoksa Türkçe okunmasına yasak getirmemiştir. Dolayısıyla isteyen ezanı Türkçe okumaya devam eder.
Deniz Kuvvetleri Komutanımız madem ezanın Arapça okunmasından şikâyetçi, kendilerine bağlı birliklerdeki mabetlerde Türkçe ezan okutabilir. Hür bir ülkede yasaktan bahsedilemez. Kanunlara karşı olmadığı müddetçe isteyen Arapça okur, isteyen Türkçe okur ezanı...
Tarih:03.10.2006
Dinleyince insanın kendisini bulması demektir insanın Allah ı zikre koşması demektir Aydan bile duyulan sestir Ezan ı Şerif. İnsan ruhunun günde 5 kere gıda almasıdır Hz Bilalin mübarek dudaklarından dökülen inci demektir Allah herkese bu mübarek sözleri anlamyı nasip etsin
Öğrenmek niyetiyle TV’den Kur'an-ı kerim dinlemek caizdir. Teypten dinlemek de caizdir. Okunan Kur'an-ı kerimi kasete alıp, mezara gidince, teybi açarak kaseti dinlemekle bizzat Kur'an-ı kerim okunmuş olmaz. Bunun gibi, bir kimse, namaz kılarken kendi filmini çekse, sonra her namaz vakti gelince, video ile bu filmi oynatsa, namaz kılmış olmaz. Namaz kılmak, ezan okumak vakitli ibadetlerdir. Bunları teyple, video ile yapmak, bid'at olup, büyük günahtır.
TV ve video iyi bir eğitim vasıtasıdır. Mesela namazın nasıl kılınacağını tatbiki olarak göstermek çok iyi olur. Fakat namaz kılan imamın filmini alıp, imam yerine ekrandaki bu görüntüye uymak caiz olmaz. Bunun gibi, ezan okuyan müezzinin filmini videoya alıp, vakit gelince videodan ezan okutturmak da caiz olmaz. Çünkü TV ekranındaki resim, müezzinin kendisi değil, görüntüsüdür. TV’deki ses de, müezzinin bizzat kendi sesi değil, benzeridir.
İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz kardeşi Veli, birbirine ayırt edilmeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri Ali, öteki Veli’dir.
Bir insanın resmi, kendisinin tam benzeridir, aynısı değildir. Resmin gözü yırtılsa, sahibinin gözüne bir zarar gelmez. Bir kimse aynaya baksa, aynadaki görüntü, bakan kimsenin resmidir. Bu resim sahibinin bizzat kendisi değil, benzeridir, görüntüsüdür. Aynayı kırsak, görüntü kaybolursa da sahibine bir şey olmaz.
TV, teyp ve radyodaki sesler de, sahibinin benzer sesidir, aynısı değildir. Aynen bunlar gibi imamın sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği bir ses haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın sesi değil, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hasıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın husule getirdiği bir sestir. Bu ses, imamın sesine, ne kadar benzerse benzesin, benzeridir, aynısı değildir.
TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz.
TV’deki sesler yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz. Redd-ül-muhtar’da, (Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız, bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, yankı ile gelen bir secde âyeti için secde-i tilavet gerekmez) buyuruluyor.
Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin naklen yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da uymak caiz olmaz. Yahut hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de imamın sesi olmadığı için, bu ses ile hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.
Elmalılı Hamdi Yazır, Araf suresinin 204. âyetinin tefsirinde diyor ki:
Kıraet (okumak) ise bir ihtiyari iştir ki, akıllı ve konuşan bir insanın ağzından çıkanı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir maksat taşıyan sesli olarak okumak demektir. Nitekim vahiy meleği olan Hz.Cebrailin işi bile aslında bir kıraet (Kur'an okuma) değil, bir ikra, yani okutmaktır. Allah’ın yaptığı iş ise vahyi indirmek ve kıraeti yaratmaktır. Cansız varlıklardan çıkan seslere kıraet denilemeyeceği gibi, aks-i sadadan, yani sesin yankılanmasından meydana gelen işe de kıraet denilemez. Bunun içindir ki, fakihler bir kıraetin yankılanmasından hasıl olan yankıya kıraet ve tilavet hükmü terettüp etmeyeceğini ve mesela tilavet secdesi gerekmeyeceğini beyan etmişlerdir. Bir kitabı sessiz olarak okumaya kıraet denilemeyeceği gibi, çalan veya çınlayan, yankı yapan bir sesi dinlemek de kıraet dinlemek demek değildir, bir çınlamayı dinlemektir. Şu halde Kur'an okuyan bir okuyucunun sesini aksettiren gramofon veya radyodan gelen sese de kıraet denilemez. Bu gibi sesler bir kıraet değil, bir kıraetin yankısı ve yansımasıdır, bunlara dinleme ve susma emrinin hükmü terettüp etmez. (s. 2361)
Gramofondan [teyp, radyo, TV’de] okunan secde âyetini işitenin, tilavet secdesi yapması gerekmez. (Mezahib-i erbea)
Bid'atin zararı
Bu aletleri ibadet vasıtası olarak değil de, eğitim, öğretim, haber gibi işlerde kullanmak çok faydalıdır. İbadetlere karıştırmak bid’attir.
Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her bid'at sapıklıktır ve her sapık da Cehennemdedir.) [İbni Asakir]
(Bid'atten sakının; çünkü her bid'at dalalettir.) [İbni Asakir]
(Bid'at çıkaranın, orucu, haccı, cihadı, tevbesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz. Bunun Müslümanlıktan çıkması, yağdan kıl çıkar gibi kolay olur.) [Deylemi]
İmam-ı Rabbani müceddid-i elfi sani hazretleri buyuruyor ki:
(Ahir zamanda Hz. Mehdi gelip, dini yayıp sünneti diriltirken, bid'at işlemeye alışmış olan Medine’nin âlimi, bid'ati güzel sandığı ve ibadet olarak yaptığından, Hz. Mehdi için, 'Bu adam bizim dinimizi yok edecek' diyecektir.) [Mektubat-ı Rabbani c.1, m. 255]
Bazılarına göre dakik bağırtılar Ama dini ne bilsin islamı ne bilsin kendisini bir kontrol et...
İnsanlıkla alakası bile yok....
ebedi mutluluğa,huzura davettir ezan sesi...yoktur bence böyle bir tebliğ'den ötesi...
Rûhumun senden ilahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Bi de 'Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna da ŞAHİDİM' diyo..
Bi de öndan önce 'ilah yoktur, Ancak ALLAH vardır ve ben buna ŞAHİDİM' diyoooo....
İnsan dehşete kapılıyo..
Îmânından ne kadar emin olamasa da bir kişi, (gerçi emin olmasına gerek yok, neye olduğu da farketmez, îman ettiğini bilmesi yeter) o sesi duyduğunda ruhu mutlaka yerinde kıpırdar.. Gerek iç ezici bi muhabbetle gerek korkuyla..
Düşünmeye başlayınca anlar.. 'mecbursun! ibadet edeceksin! ' değildir o. 'Hürsün, ister ibâdet edersin, ister etmezsin, fakat hatırla ki bu hayırlıdır, faydalıdır, iyidir' demektir.
Düşünürken bi farkeder ki insan, ezandaki ses 'Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu olduğuna ŞAHİDİM' diyo...
ezan suzmaz vatan böünmez
zamanında cennet vatana saldıran yunanı,fransızı da ezanı susturmak istiyordu,bu ezandan rahatsız olan güruh da..onlar,Allah'a şükür,başaramadı.siz de çırpınıp durmayın...yaa,İslam'ı,Peygamber (s.a.v.) ve Ashabı'nın yaşadığı gibi yaşamaya çalışan müslümanları arapçı diye güya aşağılarsınız öyle mi.bak,siz de bir çırpıda yunancı yapılıverdiniz.n'aber? .sanki beş-altı cümlenin türkçesini öğrenmek çok zormuş gibi,'anlayamıyoruuz,ama anlayamıyoruz' diyip duruyorlar.ingilizce öğrenmek için çabalıyorsunuz ya,işte o çabanın yüzbinde biriyle ezan cümlelerinin manasını öğreniverin,zahmet olacak.tabii,niyetiniz üzüm yemekse gerçekten.
Huzura çıkmaya davet sesini Allah kulağımızdan eksik etmesin.
ben ezanı seviyorum.. türkçe okunsa ne iyi olacak..bir de güzel sesli biri okursa, daha da güzel olur...
Çağrı
ezan banim için müslümanların namazlarını kılabilmesi içn olan bir habercidir
türkçe okunması gerektiği savunularak sıradan bir belediye anonsuna çevrilmek istenen ama aslında dünyanın heryerinde aynı olması gereken ve bunun arapçılıkla alakası olmayan namaza çağrı...
Akşam ezanı Üsküdar vapurunda yakalamalı seni,iki kıtanın ezanı buluşmalı ve tam ortada sen olmalısın!
Bu bir lutuf olmalı...
Okunan ezanın Allah'ın istediği gerçek ezan olabilmesi isin dikkat edilmesi gereken hususlar vardır:
1) Ezan mutlaka Arapça okunmalıdır. Allah'ın gönderdiği Cebrail (a.s.) 'ın öğrettiği kelimelerin dışına Sıkılamaz. Örneğin 'Allahu Ekber' cümlesini aynı anlama geliyor diyerek 'Tanrı uludur' şeklinde Türkçeleştirerek ezan okunamaz. Hangi ırk ve dilden olursa olsun ortak ibâdet dilleri sayesin de kardeşçe kucaklaşan müslümanların birliğini yok etmek isteyen İslâm düşmanları 'kendi dilinle ibâdet etmek daha iyidir' diyerek ezanı Arapça'nın dışında bir dille okutmak isterler. Ama Allah, müslümanları tek vücud gibi görmek istemektedir. Ortak ibâdet diliyle Tevhîd sağlanmaktadır.
2) Ezân; müslümanların sevip saydığı. güvenilir, İslâm ahlâkıyla ahlâklanmış, kısaca gerçek anlamda bir 'müslüman' tarafından okunmalıdır. Allah adına insanları Allah'ın mescidine çağıran kişinin dâvetine cevap verecek olanlar güvendikleri bir müslümanın sesini duyduklarında daha bir şevkle toplanırlar. Allah'ın sevmediği bir günahkâr Allah adına insanları Allah'a çağırmaya yetkili olamaz. Yine bu kişi güvenilirliği yanında, o topluluğun içinde önder olabilecek, sözünün dinlendiği biri olmalıdır. Ancak bu, bu şartlan taşımayanların ezan okuyamayacağı anlamına gelmez. Mümeyyiz olmayan bir çocuğun okuduğu ezan geçerlidir.
3) Ezan okuyan kişinin güzel ve gür sesli olması ve ezanın yüksek bir yerde okunması gerekir. 'Yüksek bir yer'in anlamı günümüzde teknolojinin getirdiği ses yükseltici aletlerle değişime uğradı. Ezan daha iyi duyulsun diye gerekli görülen 'yüksek yer' müslümanlar arasında o derece önem kazanmış ki İslâm şehirlerinde minarelerden daha yüksek yapılan görmek mümkün değildir.
Ancak günümüzde amphlikatör gibi ses yükseltici aletler kullanarak yüksek yere çıkılmadan ezan okunabilir mi, bu aletler kullanılabilir mi? sorusu müslümanların bir kesimini meşgul etmektedir. İnsan sesi iptal ettiği gerekçesiyle bu aletlerden ezan okumanın helâl olmadığını savunan insanlar varlığını korumaktadır. İslâm'ın geldiği ve mezhep imamlarının yasadığı dönemlerde böyle bir sorun olmadığı için bu konuyla ilgili bir ictihad yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'in Vedâ Haccı'nda verdiği hutbe bu konuya en güzel örnek teşkil etmektedir. Vedâ Hutbesi'nde yüzyirmibin kişiye hitap eden Hz. Peygamber belli mesafelere gür sesli görevliler yerleştirerek kendi söylediklerini aynen tekrarlamalarını istemiş ve böylelikle kendi sesinin ulâşmadığı insanlara görevlilerin sesiyle ulaşmıştır. Hz. Peygamber'in bu uygulamasından yola çıkarak Edille-i Şer'iyyenin Kıyas yolunu kullanarak hoparlörün meşrû olduğu gibi sesi uzaklara taşıdığı için son derece faydalı olduğu gayet açık bir husustur. Allah'ın kendilerine öğrettiği ilimden yararlanan müslümanlar hoparlörden yararlanabileceği gibi isteyen de yüksek yere çıkmaya devam edebilir.
4) Farz namazlardan önce okunan ikamet hızlı okunduğu halde ezan ağır ağır okunur.
5) Ezan okurken kelimeleri yanlış okumak ve aşırı şekilde teğanni yapmak câiz değildir.
6) Ezan okurken müezzinin konuşması, hattâ kendisine verilen selâm'ı dahi alması caiz değildir.
Ezan okuyanın dikkat edeceği hususların yanında dinleyenin de uyması gereken hususlar vardır:
I) Ezan okunurken konuşulmaz. Hattâ Kur'ân-ı Kerîm okuyan bir kişi ezan başladığında okumayı bırakıp ezanı dinler.
2) Ezan'ı dinleyen müslüman, müezzinin okuduğu ezanı tekrar eder ve böylece o da ezan okunmuş olur. 'Hayya ala'ssalâh' ve 'Hayya alalfelâh' cümlelerinde 'lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet kaynağı yoktur) ' der. Sabah ezan'ında müezzinin 'essalâtü hayrün mine'n-nevm' cümlesine 'sadakte ve berirte (doğru söylüyorsun) ' diye karşılık vermesi sünnettir.
3) Ezanı işiten kişi cünüp de olsa yukarıdaki yükümlülükleri yerine getirir. Ancak hayızlı ve nifaslı olan kadınlar bunun dışındadır.
4) Ezanın bitiminde dinleyen kişi ezan duasını okur.
'Allahumma Rabbe hezihi'd-da' vati't-tamme ve's-salati'l-kâime âti seyyidina Muhammeden el-vesilete ve'l-fazilete ve'd-dereceti'r-rafiati'l âliye ve'b-ashû makamen mahmuden ellezi vaadtehu inneke la tuhlifu'lmi'ad. '
'Ey bu üstün çağrının ve hazır namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed 'e vesileyi, fazileti ve yüksek dereceyi ihsan et. Onu kendisine vadetmiş olduğun övülmüş makama eriştir. Zira sen vaadinden dönmezsin '
Bunların dışında ezan hakkında şu hususları belirtelim:
Cuma namazında bir dış bir de iç ezan okunur diğer namazlarda her vakit için bir defa ezan okunur.
Ezan ile kametin arasını biraz uzatmak gerekir ki namaza geç kalanlar cemâate yetişebilsin.
Caminin dışında bir yerde de ezan okunabilir, ikamet getirilerek cemâatle namaz kılınabilir.
Kaza namazları için de ezan okunabilir, ikamet getirilebilir. Bayram, Vitir, teravih ve cenaze namazları için ezan okunmaz.
Ezan Vacib derecesinde sünneti müekkeddir.
Fedakâr KIZMAZ
Medine'ye hicretin birinci yılında birbirlerini 'es-salâh es-salâh (namaza namaza) ' veya 'es-salâtü câmlatün (namaz toplayıcıdır, namaz için toplanın) ' şeklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu şekildeki bir çağrı yeterli olmuyor, uzakta oturanlar bu sesi duymadıkları için namaza yetişemiyorlar ve bu yüzden de İslâm cemâatinin biraraya gelmesinde zorluklar oluyordu. Peygamber efendimiz (s.a.s.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişâre etti. Sahâbîler birçok teklif getirdiler:
- Çan çalalım ya Resulullah.
- O hıristiyanların adetidir, olmaz.
- Boru çalalım.
- O yahudilerin adetidir, olmaz.
- O zaman ateş yakalım ya Resulullah.
- O da mecusilerin adetidir, bu da olmaz.
Bayrak dikme teklifi de uygun görülmeyince müslümanlar ortak bir karara varamadı ve toplantı sona erdi. Abdullah b. Zeyd de diğer sahâbiler gibi üzüntüyle evine döndü ve yattı. Abdullâh şöyle anlatır:
'Ben de üzüntülü olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken üzerinde yeşil elbisesi olan biri yanıma geldi, bir duvârın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Aramızda şu konuşma geçti:
- Onu bana satar mısın?
- Onu ne yapacaksın?
- Namaz için çalarız.
- Ben sana bu konuyla ilgili daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?
- Olur, dedim. Hemen kıbleye karşı durdu ve okumaya başladı:
'Allahu Ekber, Allahu Ekber
Allahu Ekber, Allahu Ekber
Eşhedü en Lailahe illallah,
Eşhedü en Lailahe illallah
Eşhedü enne Muhammeden
Resûlullah Eşhedü enne Muhammeden
Rasûlullah Hayyaala's-salâh, Hayyaala's-salâh Hayyaala'l-felâh, Hayyaala'l-felâh Allahu Ekber, Allahu Ekber
La ilahe illallah '
Sabahleyin Abdullah b. Zeyd gece gördüğü rüyayı Resulullah'a anlattı. Aynı gece onunla birlikte birçok sahâbe de benzer rüyalâr gördüklerini anlattılar. Öğretilen ezanda değişiklik yoktu. Hz. Ömer de aynı rüyayı görenler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s.) her birini dinledikten sonra Zeyd'e dönerek, 'Gördüğünü Bilâl'e anlat (öğret) ezanı Bilâl okusun; onun sesi seninkinden gürdür' buyurdu. Namaz vakti gelince Bilal Medine'nin en yüksek yerine çıkarak gür sesiyle İslâm'ın ilk ezanını okudu.
Namaz vakitlerini bildirmek için okunan ezanın ne şekilde olduğu Kur'an-ı Kerîm'de bildirilmemiş, ancak Hz. Peygamber (s.a.s.) 'e vahiyle bildirilmiş ve onun kelimeleri bizzat Cebrail (a.s.) tarafından öğretilmiştir. Şu âyet-i kerimeler ezanın Allah'tan geldiğini gösterir:
'Siz namaza çağırdığınız zaman onlar o çağrıyı eğlence ve alay konusu yapıyorlardı' (el-Mâide, 5/58) .
'Ey müminler, cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ın zikrine koşun ' (el-Cum'â, 62/9) . Bu ayet-i kerimelerde geçen 'çağrıldığınız zaman' ifadesindeki 'nidâ' kelimesi ezanı kasdetmektedir.
EZAN
Müslümanlara, günde beş kez, belli bir yerde namaz kılmaları ve namaz için toplanma vaktinin geldiğini ilân etmek, namaz için yapılan çağrı. Arapça bir kelime olan ezan; bildirmek, ilân etmek demektir.
Yüksek bir yere çıkıp gür sesiyle tüm insanlara yeryüzünde tek egemen gücün Allah, tek önderin Hz. Muhammed olduğunu Allah adına korkusuzca haykıran; Allah'ı ilâh ve rabb; Hz. Muhammed'i de kendilerine önder kabul eden müslümanlara da inandıkları Allah'ın önünde topluca ibâdet etsinler, bir ve beraber olduklarını, yeryüzündeki zulmün yerine Allah'ın adaletini yerleştirmek için her an hazır olduklarını düşmanlarına gösterip onlara korku, müslümanlara güven versinler diye camiye çağıran kişiye de müezzin denir.
Ezan, bir yerin müslümanların mı yoksa zorbaların mı kontrolünde olduğunu belirten bir işaret, bir semboldür. Korkusuzca ve doğru bir şekilde okunan ezan o yerin İslâm beldesi olduğunu gösterir. İslâm fıkhında, bir yörenin Daru'l-harp* veya Daru'l İslâm * olduğu tespitinde orada ezanın okunup okunmadığı dikkate alınan ölçülerden biridir.
Müslümanlara namaz Mekke döneminin dokuzuncu yılında farz kılındığı halde onlar namazlarını ezan okumadan kılıyorlardı. Çünkü Mekke'de zayıftılar; orada güçlü olan, toplumda hatta Allah'ın evi Kâbe'de egemen olan müşrik düzendi. Bu yüzden müslümanlar kendi yönetimlerinde olmayan ve güçsüz oldukları bir yerde açıkça ezan okumakla yükümlü tutulmamışlardı.
günde beş kere müezzin minareden seslenir çağrıya koşanlara Allah kabul etsin
koşmayanlara Allah ıslah etsin demekten başka ne yapabiliriz ki
ben ezanla dogmusum,öyle diyorlar ve onunla büyüdüm...
simdi ise kulaklarim ona hasret...
İngiltere ve ABD gibi ülkelerdeki büyük camilerden yerlerine göre 3 ile 5 vakit arası değişen ezan okunduğunu biliyor muydunuz?
Mesela Londra'daki Sülamaniye camisini Prince Charles açılış törenine katılmış, caminin yerine önce büyük otel yapılacağı ama oranın toprağını Abdülhamit zamanında alınıp içki satılan bir yerin açılmaması şartıyla geri satılması ve bu sayede ucuz bir fiyatla Türklerin topusunu almaları gibi hikayelerin yanında Türk camilerini yansıtan havası ve mimarisiyle sahah ve yatısı ezanı hariç üç vakit İngiliz caddelerine ezan okuyabiliyorlar...
yaz tatilinde geldigimde sabah korunde bir ses geliyor sus diyom susmuyor nedense.... ezan=bas agritisi
İlk Ezan
Hicretin birinci yılına kadar, namaz için ezân okunmazdı. Müslümanlar az ve toplu bir halde bulundukları için böyle bir ihtiyaç da hissedilmemekteydi. Namaz vakti gelince(Essalâtü, Esselâtü) . Ya'ni'Namaza, Namaza'diye çağırıp ve bununla yetinirlerdi. Hicretten sonra, müslümanlar çoğalmaya başladığından artık (Essalatü) diye çağrılması, maksadı temin etmiyor, şehrin her tarafından işitilmiyordu. Bundan sonra namaz vakitlerini bildirecek bir vasıtaya ihtiyaç vardı.Kimisi, çan çalarak bildirelim dedi. Resûlullah Efendimiz:
'O Nâsârâ'ya (Hıristiyanlara) mahsustur' buyurdu. Bazıları boru çalsak dediler, Peygamber Efendimiz:
'O da Mûsevilere mahsustur'buyurdu. Abdullah bin Zeyd hazretleri, bir rüyâ görmüştü. Sıra ile üç gün tekerrür eden bu rüyâsını, üçüncü gün sabahı, Resûlullah Efendimizin huzurunda şöyle anlattı:
Yeşil bir şal ve peştemal bağlamış, eline çan almış bir kişi gördüm. Ona sordum:
-Elindeki çanı satar mısın?
-Ne yapacaksın?
-Namaz vakitlerini bildirmek için çalacağım. Bunun üzerine o zat:
-Ben sana daha hayırlısını tarif edeyim, deyip, Kıbleye karşı durdu ve yüksek sesle (Ezân) ın mübârek kelimelerini okudu.Biraz durduktan sonra, aynı kelimeleri tekrar ederek sonuna doğru(kad kâmetis'salâtü) cümlesini ilâve etti.Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz emir buyurdular:
-'Rüyâ haktır. O kelimeleri Bilâl'e öğret, okusun! '
Hazret-i Bilâl de bu kelimeleri öğrenip, Mescid-i şerifin yanında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk ezânı okudu. Hazret-i Ömer, ezân sesini işitince, koşa koşa, Resûlullah Efendimizin huzuruna geldi. Hazret-i Bilâl'in söylediği kelimeleri aynen rüyâsında gördüğünü arz etti. O gece Eshâb-ı kirâmdan bir kısmı da aynı rüyâyı görmüşlerdi.
İşte o günden itibaren, her namaz vakti ezân okunması sünnet oldu.
Hic eskimeyen
Dinlemekten bikilmayan
Cocuklugumuzdan beri
Kulagimizda olan
Alemdeki en guzel davet
hayyales sala hayyalel felah...
Anti kapitalist bir duruş ve o sağlam duruşa davet...
bilmek anlamına inmekle olur, uymak ise kalp ile olur... boru da olsa namaza çağrıyorsa gitmek, teslimiyettir...
Gerçekten boru sesi olsaydı biz de önce saz sonra boru tartışması mı olurdu acep? Boru olmamasının sebebi başkalarıyla karıştırlmaması içindir yani Ezan İslamiyetin kimliğidir. Öncelikler önemlidir, burada ki öncelik Türkçe veya Arapça olması ya da başka ülkede de önce Japonca sonra Arapça olması değil, çağrının heryerde aynı şekilde duyulmasıdır.... Çağrı ise Allahü Ekber ile başlar, sünnettir, artık bu ne kulağa, ne kültüre yabancı değildir, bunu duyman önemli ve böyle devam ederek korunması... Esas savaşılması gereken ezan seslerini susturmaya çalışanlara karşıdır ki, dilimizi ve kültürümüzü korumaya çalışırken her noktayı hedef olarak görmeyelim...
Savunduğun ilkleri anlıyor ve anlayışla karşılıyorum, Ezan seslerini vatanımıza geri getirenleri seninle birlikte kucaklıyorum ama bunun tartışmasını yine canlandırmak ve kesin çizgilerle sistemleştirmek yerine Namazın da temsil ettiği birliği sağlamak daha güzel olmaz mı?
Bilirsiniz elbet havaalanlarında falan tabelalarda önce o memleketin diliyle altında da İngilizce yazar.. Çünkü ingilizce dünya dilidir. Ezan da aynen böyle önce Türkçe sonra Arapça okunmalı.. Sonra Arapça okunmalı o da dinin evrenselliğini bozmamak için.. Ama kesinlikle Türkçe de okunmalı.. Bunun mantığı namaza çağırmak değil mi eğer ben denileni anlamıyorsam boru sesinden ne farkı var? İkisin de de anlarım çağrıyı amma velakin ne dediğini de bilmek lazım değil midir?
Ezan kelimelerinin manaları nasıldır?
CEVAP
Ezanın kelimeleri yedidir.
1- Allahü ekber:
Allahü teâlâ, büyüktür. Ona bir şey lazım değildir. Kullarının ibadetlerine de muhtaç olmaktan büyüktür. İbadetlerin, Ona faydası yoktur. Bunu, zihinlerde iyi yerleştirmek için, bu kelime, dört kere söylenir.
2- Eşhedü en la ilahe illallah:
Kibriyası, büyüklüğü ile ve kimsenin ibadetine muhtaç olmadığı halde, ibadet olunmaya Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehadet eder, elbette inanırım. Hiçbir şey Ona benzemez.
3- Eşhedü enne Muhammeden Resulullah:
Muhammed aleyhisselamın, Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibadetlerin yolunu bildiricisi olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibadetlerin, yaraşır olduğuna şehadet eder, inanırım.
4 ve 5- Hayye alessalah, hayye alelfelah:
Müminleri, felaha, saadete, kurtuluşa sebep olan namaza çağıran iki kelimedir.
6- Allahü ekber:
Ona layık bir ibadeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibadetinin Ona layık, yakışır olmasından, çok büyüktür, çok uzaktır.
7- La ilahe illallah:
İbadete, karşısında alçalmaya müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona layık bir ibadeti kimse yapamamakla beraber, Ondan başka kimsenin ibadet olunmaya hakkı yoktur.
kaynak: www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/Namaz/EzanveIkamet.htm
ayrıca bkz: www.geocities.com/SoHo/Easel/3809/ezan.htm
www.ezan.projesi.com