Kültür Sanat Edebiyat Şiir

acı sizce ne demek, acı size neyi çağrıştırıyor?

acı terimi Ferhat Gube tarafından tarihinde eklendi

  • Şerife Duman
    Şerife Duman

    İnsanın mahiyetini anlayamadığı şeylere verdiği isim....

  • Mustafa Yıldırım
    Mustafa Yıldırım

    Türünün zenginliği açısından zıttından daha dolgundur.

  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    ACı

    Acıma acıyan yürek yaşını
    Serperek, harını çoğaltmışsın, vay! ..
    Acıma! .. Sen de vur! .. Al git başını!
    “Hiç tanımadım...” de, beni yoktan say!

    Karanlıklarımı yararcasına
    Bağrına basarak sararcasına
    Tüm kemiklerimi kırarcasına
    Üstüme gelmekten usan artık, cay! ..

    Kalbim sıkışıyor; çatma, kaşını!
    Çatlattım, sabrımla sabır taşını! ..
    Anlayamıyorum, bu telâşını
    Sakin ol, ruhuma bir ferahlık yay!

    Ayakta pranga, bilekte demir…
    Demire hükmeden, hep aynı Emir…
    Yeter ki: “Ol! ..” desin, buyursun emir! ..
    Kararı veren O! .. Hâkim, Kayyum, Hay! ..

    O Nur olmasaydı, yoktu tesellim! ..
    Yoktu, tek bir umut, dumandı hâlim! ..
    Kırılsın, imzayı atan şu elim! ..
    Kahrolacağıma yok olsaydım, hay! ..
    Kahrolacağıma yok olsaydım, hay! ..

    Onur Bilge

    http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp? sair=42021&siir=636408&order=oto

  • Teo Kal
    Teo Kal

    İnkişaf-ı mahiyeti kah hine-i tebessümde kah hine-i istihzada kah hine-i aşkta kah hine-i hubta ve saire vudud bulan ezvar-ı hissiyyatta cirit atarak terennüm eden, seciyyat-ı beşerin rukunlarından olan, yekvucudleuğuyla taksimatı kabul etmeyen.

  • Fizanlı Necip Fîyakalı
    Fizanlı Necip Fîyakalı

    biz eski bilgeleriz, işaret gösterilenler
    bilinmeyen krallığından unutulmuş olanlar
    isimsiz, izsiz, ölümle battık
    ve zamanın kitabında isimlerimizin yeri boş

    pentagram

  • Mehmet Öztürk
    Mehmet Öztürk

    acı 'engellenmiş isteklerdir' veya 'kötürümleştirilmiş hayattır'

  • Yildiz Demir
    Yildiz Demir

    Onsuz hayatın sürmesi mümkün değil çünkü hayatımızın bir ya da birçok döneminde bir şekilde karşımıza çıkıyor.Acı gerçekten insanı olgunlaştırıyor diye düşünüyorum.

  • Sadece Çiçek
    Sadece Çiçek

    Yaşamdaki acılarda tuz gibidir, ne azdır,nede çok. Acının miktarı hep aynıdır.Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acı olduğunda yapman gereken şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için bardak bardak olmayı bırak, göl almaya çalış.........

  • Melsa Koç
    Melsa Koç

    Kalbin taraçalarına düşen yağmurlar gibidir acı. Yağdıkça, kalbin toprağına gömülü tohumları uyandırır, vahşi çiçekler açtırır göğsünde. Değil mi ki, toprağın en çok yaralı olduğu yerde açar en güzel güller; sen de acının yarasına aç göğsünü. Yaralanmaya razı olmazsan, tohumlara beşiklik edemezsin, kazılıp karılmayı göze almazsan ekinlere annelik edemezsin.
    Senai Demirci

  • Canan Temel
    Canan Temel

    Bir hikâyede okumuştum, sol yanım acıyor anne diyordu! ,

    İşte öyle acıyor benim sol yanım!

    Çıkmaza girmiş bir hayat hikâyesi benimkisi, kaçtıkça içine düşen, hayalleri yıkılan bir çocuk misali,

    işte öyle acıyor benim sol yanım,

    anlamsız bakıyor gözlerim boşluğa, sanki birini bekler gibi,

    ama ne gelen var ne giden, uzattım ellerimi semaya belki bir gören olur diye, içim buruk, kalbim kırık, gözlerim yaşlı,

    işte böyle acıyorr benim sol yanım, çareyi bilip ama çaresiz olmak, karanlık bir kuyunun en dibinde kalmak,

    imkânsız olan aşklar gibi,

    işte öyle acıyor benim sol yanım.

    Coşkuyu yitirmiş, sevgiden yoksun kalmış, şefkate muhtaç, tek başına bir kardelen çiçeği gibi,

    işte öyle acıyor benim sol yanım.

    Mutlu olurum sevenleri görünce, dalar giderim boşluğa,

    hüzün çöker tüm benliğime, başım yana eğilir bakarım öylece, gözlerimden inen yaşı durduramam,

    işte öyle yanıyor benim sol yanım.

  • Schrödingerin Kedisi
    Schrödingerin Kedisi

    'tanrı bizi bir heykeltraş misali yontuyor, biraz daha incelmemiz ve güzelleşmemiz için vurduğu çekiç darbeleridir acı'

  • Hakan Turan
    Hakan Turan

    acı::: sevgilinin giderken arkasından bıraktığı yegane şeydir...

  • Giriftar
    Giriftar

    bazen acı dinmez, bazende yağmur.....

  • Osman Yüksel
    Osman Yüksel

    Aşkın diğer adı olsa gerek...

  • Seda Nur Sezgince
    Seda Nur Sezgince

    buyutmeyin bu kadar.. bırakın isotu en ucuz pul bibere bakar :)

  • Hakan Ersoy
    Hakan Ersoy

    var olusumuz sebebıyle hıssetmemız gereken hıslerımız(en temel hıssımız) düşüncede acıyla karıstırmayalım aslında aynı acıdır ama sadece düşünürüz hissedemeyiz

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    schopenhauer,nietzsche,cioran ın üzerine kafa patlattığı en önemli konu...acı üzerinde yaptıkları tanımda hemen hemen hemfikir sayılırlar...hemfikir oldukları tanım: ' her insanın yaşamak zorunda olduğu bir süreç olduğudur bu kaçınılmazdır ve süreçten kasıtları kişinin bütün ömrüdür'...

  • Sedat Karakaya
    Sedat Karakaya

    Acılar, insanı gördüğü kabustan tekmeyle uyandırmaya çalışan adama benzer.

  • Onur Bilge
    Onur Bilge

    .ACı

    Acıma acıyan yürek yaşını
    Serperek, harını çoğaltmışsın, vay! ..
    Acıma! .. Sen de vur! .. Al git başını!
    “Hiç tanımadım...” de, beni yoktan say!

    Karanlıklarımı yararcasına
    Bağrına basarak sararcasına
    Tüm kemiklerimi kırarcasına
    Üstüme gelmekten usan artık, cay! ..

    Kalbim sıkışıyor; çatma, kaşını!
    Çatlattım, sabrımla sabır taşını! ..
    Anlayamıyorum, bu telâşını
    Sakin ol, ruhuma bir ferahlık yay!

    Ayakta pranga, bilekte demir…
    Demire hükmeden, hep aynı Emir…
    Yeter ki: “Ol! ..” desin, buyursun emir! ..
    Kararı veren O! .. Hâkim, Kayyum, Hay! ..

    O Nur olmasaydı, yoktu tesellim! ..
    Yoktu, tek bir umut, dumandı hâlim! ..
    Kırılsın, imzayı atan şu elim! ..
    Kahrolacağıma yok olsaydım, hay! ..
    Kahrolacağıma yok olsaydım, hay! ..

    Onur Bilge

    http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp? sair=42021&siir=636408&order=oto

    İlk sayfadaki 4. şiir...

  • Dulcinea
    Dulcinea

    Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü

    Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşka
    sonuçları bir bir gözden geçiriyorum
    pulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki can
    madenlerin buharından elde edilen büyü
    bazı yasak kitapların verdiği dinç duygular
    nelerse ki yaşamak sözünü asi kılan
    nelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.

    Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara
    sorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktan
    ipte boynum, ağzım şehvet yalaklarında
    çapraştım, and içip ayna kırdım
    doğadan bir vahiy bekledimse boşuna
    baktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı
    hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.

    Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor
    böylesine hazırlıklı değilim daha.
    Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:
    Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.

    İsmet Özel

  • Zaza
    Zaza

    anlatilmaz YASANIR ancak kimse kimsenin acisini yasayamaz, ates dustugu yeri yakar...

  • Tülin Cunbut
    Tülin Cunbut

    yüreği yakıp kavurdukça sızısı hiç bitmeyen bir his....

  • Dulcinea
    Dulcinea

    Bazıları acıyla yoğrulur. Yerinin cennet olması içindir belkide... Nur, ilk solukla son soluk arasında olsundur. Hazzın hak edilmeyişinde hayır vardır. Çünkü olanda hayır vardır... Çünkü haz, nefsin şeytana göz kırpmasına nedendir...

  • Öznur Barutçu
    Öznur Barutçu

    Acınız, anlayışınızı saklayan kabugun kırılışıdır..Nasil bir meyvenin çekirdegi, kalbi Güneş'i görebilsin diye kabuğunu kırmak zorundaysa, siz de acıyı bilmelisiniz.Ve eger kalbinizi, yasamınızın günlük mucizelerini,hayranlıkla izlemek üzere açarsanız, acınızın, neşenizden
    hiç de daha az harikulade olmadığını göreceksiniz; Ve kırlarınızın üstünden mevsimlerin geçisini kabul ettiginiz gibi,aynı dogallıkla, kalbinizin mevsimlerini de onaylıyacaksınız.

  • Mehmet Demir
    Mehmet Demir

    Gercek acı ağlatmaz.Yer,bitirir,öldürür belki ama asla ağlatmaz.Donuk bakışlı,buz gibi bir insan yaratır sadece.Yasayamadıkları için pişman olan,kurduğu hayaller için pişman olan bir hayalet yaratır gercek acı.Ölüm ile yasam arasına sıkışıp kalmış,sahte gülümsemeyi marifet saymış, çok istesede ağlayamamış, hayat dolu ama ölümü isteyen,özleyen umutsuz bir ruh sunar gercek acı…

  • Nagehan Nigah
    Nagehan Nigah

    Ben hayatımda böyle bir şey okumadım.
    İçim oyuldu.
    Bittim.
    Öldüm. Alya, 'Anne neden ağlıyorsun? ' dedi, cevap veremedim.
    Okuyunca sizin de ağlayacağınızdan eminim. H.Y.’ye başsağlığı ve sabır diliyorum.
    Başka da ne denir bilemiyorum.
    Evlat acısı hiçbir şeye benzemiyor...
    İlk defa bugün yazmak istedim.
    Ve acımı sizinle paylaşmak istedim.
    Belki de anneliği çok yoğun yaşadığınız için sizi kendime yakın hissettim.
    Belki de tanımadığım, tanışma ihtimalimin de olmadığı birinin bu hikáyeyi bilmesini istedim...
    İnsan, bir yığın duygusuyla yüzleşir yaşamı boyunca.
    Öfkesiyle, kıskançlığıyla, sevgisiyle, hırsıyla...
    Ama insan, yaşadığı en büyük acıyla nasıl yüzleşebilir ki?
    Bilmiyorum, deneyeceğim. Sadece deneyeceğim...

    * * *

    13 Ocak 1990, saat 18.00.
    Doğum sancılarım başladığımda sırtım ikiye ayrılıyordu sanki.
    Teyzem demişti ki bana: 'Önce bir fırtına kopacak.
    Her yer toz duman. Göz gözü görmeyecek. Ardından öyle bir güneş doğacak ki...
    Gözlerin kamaşacak.
    Müthiş bir dinginlik yaşayacaksın! '
    Allah’ım bu kadın, kesin diğer hayatında filozoftu!
    Bir doğum, bu kadar mı güzel tarif edilir...
    Aynen dediği gibi oldu...
    Saat 21.15’te önce kıyamet koptu.
    Ardından...
    Ardından, öyle bir güneş doğdu ki, böyle bir rahatlama duygusu yok...
    Sanki içim boşalıyor...
    Bedenim kuş gibi hafifliyor...
    Ve...
    Ve kapkara bir şey...
    Hiçbir şeye benzemiyor.
    Bir de doğar doğmaz, tepetaklak doktorun elinde dururken üstüme işemesin mi?
    O zamanlar ultrason falan yok...
    Doktor, habire karnıma huni gibi bir şey koyuyor, kalp atışını dinliyoruz...
    At koşuyor gibi...
    Dıgıdık dıgıdık...
    Bir hızlı atıyor, heyecandan geberiyoruz.
    Ama nedense hep ona Osman diyoruz...
    Pazar günleri kayınvalidem aranıyor, 'Anne ya Osman’ın canı yine pişi istedi! ' Ya da Osman, gecenin bir vakti çilekli pasta istiyor!
    Taa ki işgüzar doktor eşime, 'Aşermek diye bir şey yok. Tamamen psikolojik' diyene kadar...
    Adam jinekolog değil de, sosyolog sanki!
    Hamileyken habire dergi, kitap karıştırıyorum.
    Doğar doğmaz anne göğsüne konan bebek, diğerlerine göre daha kısa sürede annesini tanırmış...
    Muhteşem, ilk temas...
    O zamanlar sezaryen furyası daha yok.
    Ama özel hastanede bayılarak doğum yapmak moda.
    Özel hastanede doğurunca, bütün sülale, cümbür cemaat odada.
    Sancılar hep birlikte sayılıyor.
    Doğuma yakın markaj yani.
    Ben de özel hastanede doğuracağım ama bayılmayacağım.
    Aynı okuduğum gibi, önce benim göğsüme gelecek.
    Geceliğim sıyrılıyor...
    Ve o şey, benim koca memelerimin üzerinde...
    Ben şokta...
    Bu arada doktor dikiş atıyor...
    Ama umurumda değil...
    Acayip bir şey...
    Yumuk gözlü...
    Çipil çipil...
    Küçücük...
    O küçücük şey, sarıp sarmalanıyor.
    Gelen çocuk doktoru, şöyle bir alelade bakıyor: 'Sorun yok, çok sağlıklı! ' Ama içime hiç sinmiyor.
    Ben yorgun, o yorgun.
    Ve o küçücük şey, sabaha kadar inliyor...
    Evimizde ilk gece...
    Oturma odasında yatıyoruz...
    Kış, hava çok soğuk...
    Lok lok ses çıkaran gaz sobası...
    Bebek, karyolasında...
    Biz çekyatta...
    Yüzümüz bebeğe dönük...
    Babası arkamdan kafasını uzatmış, sadece onu seyrediyoruz...
    O şey, uyuyor...
    Mırıldanıyor...
    Memelerim şişiyor, uçları acıyor...
    Bir de dikişlerimin acısı...
    Ama o şey, müthiş...
    Kucağıma alınca transa geçiyorum, içim çekiliyor sanki...

    * * *
    13 Ocak 2008.
    O şey, artık 18’ini dolduruyor.
    Kocaman bir adam 1.90 boyunda, 90 kilo, 46 numara ayakkabı giyiyor...
    Bir heyecanlı, bir heyecanlı...
    Ben mutfakta kendimi paralıyorum...
    İki de bir yanımda...
    Hep aç ya...
    Sadece dayısıyla neredeyse bir koyunu mangalda yedikten sonra 'İlk defa doydum' diyor, '18 yıl boyunca! '
    '18 dolunca hep böyle olur insan' diyorum, 'Ama yarın bugünden farklı olmayacak! '
    Acayip bozuluyor...
    Akşam dedesi, doğum günü parasını iki kat verince havalara uçuyor.
    Bir de günlerce kafa yorup aldığım gümüş bilekliği takınca...

    * * *
    09 Şubat 2008.
    Yine transa geçiyorum...
    Yine içim çekiliyor sanki...
    Sedyedeyim...
    Bir yığın insan gelip gidiyor...
    Elimde bırakmadığım torba...
    İçinde temiz eşofman altı, boxer ve çorap var...
    Ama hiç bırakmıyorum...
    Bir bakıyorum yanımdaki sedyede kayınvalidem...
    Babası ve kardeşi nerede?
    Ortalıkta yoklar.
    Uğultulu bir anons: 'Kaan Y.’nin yakınları danışmaya...'
    Bir şey mi isteyecekler acaba? Bir ilaç mı lazım oldu?
    Kimse yanımda yok...
    Kalkıyorum...
    Elimde yine torbam...
    Koridoru dönünce karşılaşıyorum...
    Birileriyle...
    Tekrar bir yere yatırıyorlar...
    Başımda bir yığın kafa.
    'N’olur söyleyin, ne oldu? '
    Tek kelime: 'Kaybettik.'
    Neyi kaybettik?
    Uğulduyor kulaklarım...
    Yine içim çekiliyor...
    Doktorun elini sıkıyorum, 'Neden, neden daha çok uğraşmadınız? ' diyorum.
    'İnanın çok uğraştık' diyor. 'Benim de bir oğlum var. Ama... Söz, sizi götüreceğim ona...'

    * * *
    Bir yatakta...
    Üzerinde, inatla giydiği babasının eski, mavi kadife kazağı...
    Kolları kısalmış, sökülmüş...
    Altında gri eşofman altı...
    Gözleri kapalı...
    Uzun, kıvrık kirpikleri, alnındaki siyah noktaları...
    Dudaklarının kenarı hafif mor gibi...
    Sadece uyuyor.
    Dışarıda bir yığın insan...
    Hepsi bana bakıyor yerde sürünürken...
    Kardeşi ağlıyor, babası ağlıyor, dayısı, herkes...
    Kendi yatağımdayım...
    Hep tavana bakıyorum...
    Bembeyaz tavan...
    İçim delinmiş sanki.
    Hep uyumak istiyorum...
    İçimden bir şey çıkmış gitmiş, kocaman deliği kalmış sadece.
    Ertesi gün yine görüyorum...
    Oğlumu...
    Bembeyaz, sıcacık yanakları...
    Gülsuyu kokuyor...
    Saçlarını taramışlar...
    Yine uyuyor...
    Dudak kenarları da artık mor değil.
    Gümüş bilekliği babasının kolunda...
    Ben yine hep havaya bakıyorum...
    Bir yığın insan...
    Hepsini tanıyorum...
    Yine de havaya bakıyorum...
    Bir divanda arkası dönük yatarken görüyorum...
    Cep telefonundan mesaj çekiyor, 'Ben yaşıyorum! ' Bir sevinç bende: 'Ben size demedim mi? '
    Yine yatarken görüyorum...
    Uyanıyor birdenbire...
    Hemen mutfağa koşuyorum şekerli süt ısıtmak için...
    Bu sefer yattığı yerden çıkıyor...
    Ayağında lacivert şort ve bir tişört...
    Yine çok seviniyorum... 'Ben size demedim mi? ' Babası kucağına alıyor, ayaklarına taş batmasın diye...
    Koşuyoruz kaçırıyoruz onu...
    Ben hep 'Karnın acıkmadı mı bunca zamandır? ' diyorum...
    Ayşe ARMAN

  • Deniz
    Deniz

    Acı, bilgidir.

    Byron

  • Şahnaz Erdem
    Şahnaz Erdem

    Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
    Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
    Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
    Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

    Ümit Yaşar OĞUZCAN

  • Şahnaz Erdem
    Şahnaz Erdem

    tarif edilmesi çok zor. sahi, beyin mi yapıyor bütün bunları? unutmak istediğiniz şeyi sürekli size hatırlatıyor. ağrı gibi değil. ondan kat kat kötü...

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    ...cevapsızlık da kendine göre bir sorundur. bunu biliyorum. ama bir çaresizlikle ellerini kucağına koyarsın. başın önünde beklemeye başlarsın. oysa her soruyu ilk kez görüyormuş gibi titreyerek karşılamak gerçekten yorucudur ve bir süre sonra da ürkütücü. her seferinde ruhundan bir parça daha kopar. ve sonra bir tane daha. çatlaklardan sızan şey seni insandan başka ne olunuyorsa o yapmaya yeter de artar bile...

    acı önemli bir nesne. ve onu kutsayanlar, lânetleyenler olduğu gibi benimkine benzer kaliteli tecessüslerle inceleyenler de var. ama elbette sadece dışarıdan. hâlbuki hissedilen, kendini laboratuarda ele vermez. olay mahallinde, ok yaydan çıkmışken, çığ büyürken, aklıma gelmeyen o diğer atasözleri, deyimler size hangi fotoğrafları gösteriyorsa, orada, o zamanda, kendini anlatmaya başlar. nefret, korku, pişmanlık, merhamet... acı öyle güzel babalık yapar ki bunlara, hangisi iyiden yana, hangisi kötüden, kestiremezsin bile...