Umutsuzlukta kaybettiğim yılların geleceğe giden zamanısın sen..Tozlu yollarımsın sana uzanan...Adımlarımsın bastığım her izinde adını sayıklayan...Rüzgar koynumda sana geliyorum..Dudaklarımda senin en sevdiğin şarkı....Bir de bohçamda sevgi azığım...Kilitledim geçmişimi karanlığa...Ben sana koşuyorum..Hem de yalınayak...Bilirim ki yollardaki dikenlerin çıplak ayaklarımın kanamasından korkarsın sen...Dudaklarınla öpme sakın yollarıma serilmiş dikenleri..Bırak kanasın ayaklarım....Yollarımsın bâd- ı saba ile yıkanmış..Bulut bulut gölgelerinde ilerlediğim varlığının bayram arifesindeyim.. Sana kavuşmak, bir bayram sabahı... Toprak yağmuru sağarken dudaklarıyla sen benim vuslatımsın hasretin omuzlarına vurulmuş...Sen benim yollarımsın adınla onurlandırılmış..Gözlerini mavi ufuklara çevir..Toz bulutuyla sana gelmekteyim...Ellerimde mavi bilyelerim nefes nefese sana koşuyorum.Bekle beni..Daraldı zaman..Yaz yağmuru kadar mesafem kaldı sana..Geliyorum....Kaybolan yılların cilasız zamanlarından senin için yollara koyuldum..Zamansızlığın patikalarını geçmişken bir dağ kaldı aramızda...Üzüm bağlarından geliyorum sana..Az kaldı sevgili..Yollarımsın, adımlarıma ömür diye sunulmuş...
'Yol' Yılmaz Güney'in filmlerinden biri....Yılmaz Güney bu filmin senaryosunu cezaevinde yazmıştır..Yol' filmi 1982 yılında Cannes Film Festivali'nde 'En İyi Film' ödülünü almıştır....
bir hengâmedir gitmekte dünyada... İnsan savrulmakta bir yandan bir yana.. herkes öyle kaybetmiştir ki kendini...bir nefes mesafesindeki aynı yolun yolcusu olanları bile görmez...göremez gözler...
çekilsindir herşey...
gidilsindir menzile...
ancak o menzile varmak mıdır tek mühim?
yoksa o menzilin yolu da imtihanın cüzü müdür mütemmim?
Yılmaz Güney'in ödüllü yapıtıdır. Yol bir karamsarlık tablosudur. Bütün iyi filmlerdeki gibi kahramanlar parçalanmış kişiliklere sahiptir. Toplum -töre- şiddet üçlemesi ve tutsaklık olgusu işlenir.
Kar sahnesi en müthiş sahnedir... diğer sahne de adamın trende karısıyla sevişmek istemesinin sorulması üzerine verdiği cevaptır...
Dünyanın büyük bir köy haline dönüştüğü bir zamanda yaşıyoruz. Artık ülkeler birbirine o kadar uzak değil. Dünya kara, deniz ve hava yollarıyla birbirine bağlanmış. Durumu iyi olanlar sabah kahvaltısını Paris’te yaparken akşam yemeğini Moskova’da yiyorlar. Küreselleşmenin böyle girift bir hal aldığı bir zamanda Türkiye’nin manzarasını temaşa edersek iki farklı görüntüyle karşılaşırız. Batı’da son derece modern yolar varken Doğu da pek çok köy hâlâ yolsuz olma bahtsızlığını yaşıyor. ‘Bu zamanda yolsuz köy de olur mu? ’ demeyin Doğu ve Güneydoğu da yolsuz ve susuz köy sayısı hiç de azımsanacak miktarda değil. Türkiye’ye Batı’dan bakarsanız bu manzaraları göremezsiniz.
Toprağı vatan haline getirmek bir kısım işlerin eksiksiz yapılmasıyla mümkündür. Milli ve manevi değerlerin vicdanlara yerleştirilmesi birinci sırada gelir. Onu maddi unsurlar takip eder. Bu çerçevede şehirlerin ve köylerin altyapısının kurulması şarttır. Bu maddi ve manevi unsurlar ihmal edilirse işler yolunda gitmez. Ancak bunları temin ederseniz toprak vatanlaşır. Millet bayrağına ve milli değerlerine sahip çıkar.
Yol medeniyetin en büyük ölçüsüdür bence. Öbür gelişmeler yoldan sonra gelir. Şehirleri köylere ve mezralara bağlayan yollar, can damarımızdır. “Gidemediğin yer senin değildir” vecizesi Sivas’ın Osmanlı dönemi eski valilerinden Halil Rıfat Paşa’nın tarihe geçen sözüdür. Bu söz, yolun önemini ne kadar da veciz bir şekilde ifade ediyor. Gerçekten de öyle değil mi? Bir yere dilediğin zaman ulaşamıyorsan orası senin olsa neye yarar?
Halil Rıfat Paşa bu sözü sadece kuru bir hamaset ifadesi olsun diye söylememiş, bunun içini de doldurmuştur. Sivas valiliği sırasında binlerce kilometre yol yapılmasına vesile olarak yol medeniyetinin öncüsü olmuştur. Onun bu güzel sözü yurdun değişik yol güzergâhlarında yer almaktadır. Bu söz evrensel bir hakikati dile getirmektedir. Bugün de Halil Rıfat Paşa gibi yol sevdalılara ihtiyacımız vardır.
Bir yerde yol yoksa oradaki insanlar baştan kaybetmiş demektir. Çünkü hemen her şey yola endekslidir. Bakmayın Ahmet Kutsi Tecer’in: “ Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüzdür / Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür.” dediğine… Gidemediğin yer senin değildir. Doğuda yolsuzluktan kaybettik binlerce insanımızı. Bu kişilere dilediğimiz zaman ulaşamadık. Onları kaderlerine terk ettik. Sadece Doğuda mı? Batıda yolsuz yerler yok mudur? Elbette vardır, hem de fazlasıyla. Fakat gidilemeyen yerler daha çok Doğu coğrafyasında yoğunlaşmıştır. Onun içindir ki en problemli bölge de orasıdır. Oraya gidilebilecek bir altyapıyı her an hazır tutabilseydik neticeler böyle elim olmazdı. Yol olsaydı meselelere sıcağı sıcağına el atabilirdik, baskı unsuru oluşturabilirdik.
Uzak yerlerin meselelerinden uzak kalmak o meselelerin çözümünü sağlamaz. Aksine ne kadar uzak kalırsak o kadar kaybederiz orada yaşayan insanları. Bu, beden kaybı olmaz sadece, en büyük kayıp gönüllerin şerre kaymasıdır aslında. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur demiş atalarımız… Bizden mekân olarak uzak olanlar da bizim insanlarımızdır. Onlarla olan gönül bağımızı gevşetmemeliyiz. Bu da ulaşımla mümkündür. Ulaşım için köylere yollar yapılmalıdır. Köylerle kentlerin bağlantıları yollarla kurulmalıdır. Vasıta gitmeyen köyleri olan bir milletin mağrur olmaya ve caka satmaya hakkı yoktur.
Ahmet Kutsi Tecer edebi açıdan güzel bir şiir yazsa da bu şiirde ifade edilenler yaşanan hakikatlerle örtüşmemektedir. “Orda bir ev var, uzakta / O ev bizim evimizdir. / Yatmasak da, kalkmasak da / O ev bizim evimizdir.” dizeleri duygusallıktan ve hamasetten öteye gitmemektedir. Orda bir ses varsa uzakta, o ses bizim sesimizse o sese kulaklarımızı tıkayamayız. Duymazlıktan, tınmazlıktan gelemeyiz. Şayet böyle yaparsak o ses bizim sesimiz olmaktan çıkar, belli bir zaman sonra başkalarının sesi olur. Orda bir yol varsa uzakta, o yol bizim yolumuzsa, bir gün o yola revan oluruz. O yol ancak kullanılırsa yol vasfını kazanır. Yollu işler yapmak için yol sahibi olmak lazım. Yolu olmayanların yolsuzluklara bulaşması masum olmasa da bazı çevrelerce hafifletici sebep olarak görülebilir.
Köyler şehirlerin can damarıdır. Köyünü ve köylüsünü ihmal edenler, onlara sırtını dönenler iflah olmazlar. Köye ulaşmanın, köyle bütünleşmenin vasıtası yoldur, yol, yol, yol! ...Bunun böyle bilinmesi ve yurdun baştan başa yol ağıyla kuşatılması gerekir.
Bu sadece kara yolu olarak düşünülmemelidir. Karayolunun yanında ucuz olan tren yollarının da gündeme alınması gerekir. Özellikle Doğu Karadeniz’e, Trabzon’a demir yolu ağı tez zamanda getirilmelidir… Bu yol Gürcistan üzerinden Kafkasya’ya, oradan İran’a geçirilip söz konusu ağla enerji noktalarının merkezi olan Asya’ya açılmalıdır. Fakat evvela yurdumuzun içerisinde yolsuz köy ve mezra bırakmamalıyız. Bunu sağlayabilirsek başımız dik, gururla dolaşabiliriz. Halil Rıfat Paşa’nın ‘Gidemediğin yer senin değildir’ sözünü her zaman zihnimizin başköşesine yerleştirmeliyiz.
Unutmamalıyız ki yol medeniyettir. Çağdaşlık polemiklerle, laf cambazlıklarıyla kazanılmıyor. Çağdaşlık medeni ülkeleri yakalamaktır. Medeni ülkeler yol sorununu çoktan halletmiştir. Yolsuzluk geri kalmışlıktır. Şehirleri çift yollarla modernleştirirken köylerimize üvey evlat muamelesi yapmayalım. Zira köylerde yaşayanlar da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Onları bir çuval unla tavlanacak oy makineleri olarak gören zihniyetler bu kesimin âhları altında ezilip yok olmaya mahkumdur.
yüzün aynamda can buldu,yüzüm yüzünde.. ey sürmece sürünceme derviş! .. nehrimde (s) üzülen dertli yaprak,(s) olgunsun ve hep yolcusun aynamda.... benim yolcumsun ve yoldaşımsın da aynı zamanda.....
erdal erzincan'ın albümü gurbet yollarında solmuş baharı neresidir onun yurdu kimbilir üstüne yazmışlar garip mezarı baş ucuna gelen var mı kimbilir...
Bu yol benim bu devran benim Elimle çizdiğim bu kader benim Bu sevda benim bu çile benim Seni seven bu gönül benim Kar kıyamet içim dışım bu ayazda üşüdüm Sen sevgilim beni yalnız bırakma ne olur... Yıkıp geçen zamana kızgın, sana dargınım Bir görümlük yüzün vardı onu benden aldın Bari sen beni bu zor günlerimde yalnız bırakma canım...
YOLLARIM'sın...
Umutsuzlukta kaybettiğim yılların geleceğe giden zamanısın sen..Tozlu yollarımsın sana uzanan...Adımlarımsın bastığım her izinde adını sayıklayan...Rüzgar koynumda sana geliyorum..Dudaklarımda senin en sevdiğin şarkı....Bir de bohçamda sevgi azığım...Kilitledim geçmişimi karanlığa...Ben sana koşuyorum..Hem de yalınayak...Bilirim ki yollardaki dikenlerin çıplak ayaklarımın kanamasından korkarsın sen...Dudaklarınla öpme sakın yollarıma serilmiş dikenleri..Bırak kanasın ayaklarım....Yollarımsın bâd- ı saba ile yıkanmış..Bulut bulut gölgelerinde ilerlediğim varlığının bayram arifesindeyim.. Sana kavuşmak, bir bayram sabahı... Toprak yağmuru sağarken dudaklarıyla sen benim vuslatımsın hasretin omuzlarına vurulmuş...Sen benim yollarımsın adınla onurlandırılmış..Gözlerini mavi ufuklara çevir..Toz bulutuyla sana gelmekteyim...Ellerimde mavi bilyelerim nefes nefese sana koşuyorum.Bekle beni..Daraldı zaman..Yaz yağmuru kadar mesafem kaldı sana..Geliyorum....Kaybolan yılların cilasız zamanlarından senin için yollara koyuldum..Zamansızlığın patikalarını geçmişken bir dağ kaldı aramızda...Üzüm bağlarından geliyorum sana..Az kaldı sevgili..Yollarımsın, adımlarıma ömür diye sunulmuş...
bize öğretilen her söze kandık.
yasaktır mamnudur dendi inandık
hep girilmez levhasına aldandık
bu tutulan yol yanlış yol gelir bize..
her yol romaya çıkar
Yol tutulan yol, gidilen yol
Hedef midir bilinmez
Ne zaman nasıl varılır bilinmez
Bilinen yaşanan andır sadece
An bilinir de gayrisi bilinmez
'Yol' Yılmaz Güney'in filmlerinden biri....Yılmaz Güney bu filmin senaryosunu cezaevinde yazmıştır..Yol' filmi 1982 yılında Cannes Film Festivali'nde 'En İyi Film' ödülünü almıştır....
yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir...
alıp başını gitmek...
bazı yolların bitimi yeni yolların başlangıcıdır.
başlangıcı olan bir yol bulana ne mutlu!
ve düşün ki çıkmaz bir yoldasın.. en iyisi geri dön.
ya da kal duvar dibinde ve öl! ..
sana üzülmem neyi değiştirir?
bir hengâmedir gitmekte dünyada...
İnsan savrulmakta bir yandan bir yana..
herkes öyle kaybetmiştir ki kendini...bir nefes mesafesindeki aynı yolun yolcusu olanları bile görmez...göremez gözler...
çekilsindir herşey...
gidilsindir menzile...
ancak o menzile varmak mıdır tek mühim?
yoksa o menzilin yolu da imtihanın cüzü müdür mütemmim?
yol uzun,söylenecek söz de çok...
Vesselâm...
olmanın yolu bilmek....
bilmenin yolu dinlemektir efendim...
Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir.
Hz.Muhammed
my WAY islam :)
..
Yol bir yere gitmez
O bir susma biçimidir
Soğuk bir taşıtın uğultusunda
Yılmaz Güney'in ödüllü yapıtıdır. Yol bir karamsarlık tablosudur. Bütün iyi filmlerdeki gibi kahramanlar parçalanmış kişiliklere sahiptir. Toplum -töre- şiddet üçlemesi ve tutsaklık olgusu işlenir.
Kar sahnesi en müthiş sahnedir...
diğer sahne de adamın trende karısıyla sevişmek istemesinin sorulması üzerine verdiği cevaptır...
iki kapı vardı adamın yolunun üstünde
birinde girilmez yazıyordu
diğerinde çıkılmaz
girilmeze girdi adam
çıkılmazdan çıktı
yoruldum çok
yolun açık olsun
kimse geri dönmez
dönüşe gider..
Abdalın karnı doyunca, gözü yola bakarmış.... :)
GİDEMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR
M.NİHAT MALKOÇ
Dünyanın büyük bir köy haline dönüştüğü bir zamanda yaşıyoruz. Artık ülkeler birbirine o kadar uzak değil. Dünya kara, deniz ve hava yollarıyla birbirine bağlanmış. Durumu iyi olanlar sabah kahvaltısını Paris’te yaparken akşam yemeğini Moskova’da yiyorlar. Küreselleşmenin böyle girift bir hal aldığı bir zamanda Türkiye’nin manzarasını temaşa edersek iki farklı görüntüyle karşılaşırız. Batı’da son derece modern yolar varken Doğu da pek çok köy hâlâ yolsuz olma bahtsızlığını yaşıyor. ‘Bu zamanda yolsuz köy de olur mu? ’ demeyin Doğu ve Güneydoğu da yolsuz ve susuz köy sayısı hiç de azımsanacak miktarda değil. Türkiye’ye Batı’dan bakarsanız bu manzaraları göremezsiniz.
Toprağı vatan haline getirmek bir kısım işlerin eksiksiz yapılmasıyla mümkündür. Milli ve manevi değerlerin vicdanlara yerleştirilmesi birinci sırada gelir. Onu maddi unsurlar takip eder. Bu çerçevede şehirlerin ve köylerin altyapısının kurulması şarttır. Bu maddi ve manevi unsurlar ihmal edilirse işler yolunda gitmez. Ancak bunları temin ederseniz toprak vatanlaşır. Millet bayrağına ve milli değerlerine sahip çıkar.
Yol medeniyetin en büyük ölçüsüdür bence. Öbür gelişmeler yoldan sonra gelir. Şehirleri köylere ve mezralara bağlayan yollar, can damarımızdır. “Gidemediğin yer senin değildir” vecizesi Sivas’ın Osmanlı dönemi eski valilerinden Halil Rıfat Paşa’nın tarihe geçen sözüdür. Bu söz, yolun önemini ne kadar da veciz bir şekilde ifade ediyor. Gerçekten de öyle değil mi? Bir yere dilediğin zaman ulaşamıyorsan orası senin olsa neye yarar?
Halil Rıfat Paşa bu sözü sadece kuru bir hamaset ifadesi olsun diye söylememiş, bunun içini de doldurmuştur. Sivas valiliği sırasında binlerce kilometre yol yapılmasına vesile olarak yol medeniyetinin öncüsü olmuştur. Onun bu güzel sözü yurdun değişik yol güzergâhlarında yer almaktadır. Bu söz evrensel bir hakikati dile getirmektedir. Bugün de Halil Rıfat Paşa gibi yol sevdalılara ihtiyacımız vardır.
Bir yerde yol yoksa oradaki insanlar baştan kaybetmiş demektir. Çünkü hemen her şey yola endekslidir. Bakmayın Ahmet Kutsi Tecer’in: “ Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüzdür / Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür.” dediğine… Gidemediğin yer senin değildir. Doğuda yolsuzluktan kaybettik binlerce insanımızı. Bu kişilere dilediğimiz zaman ulaşamadık. Onları kaderlerine terk ettik. Sadece Doğuda mı? Batıda yolsuz yerler yok mudur? Elbette vardır, hem de fazlasıyla. Fakat gidilemeyen yerler daha çok Doğu coğrafyasında yoğunlaşmıştır. Onun içindir ki en problemli bölge de orasıdır. Oraya gidilebilecek bir altyapıyı her an hazır tutabilseydik neticeler böyle elim olmazdı. Yol olsaydı meselelere sıcağı sıcağına el atabilirdik, baskı unsuru oluşturabilirdik.
Uzak yerlerin meselelerinden uzak kalmak o meselelerin çözümünü sağlamaz. Aksine ne kadar uzak kalırsak o kadar kaybederiz orada yaşayan insanları. Bu, beden kaybı olmaz sadece, en büyük kayıp gönüllerin şerre kaymasıdır aslında. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur demiş atalarımız… Bizden mekân olarak uzak olanlar da bizim insanlarımızdır. Onlarla olan gönül bağımızı gevşetmemeliyiz. Bu da ulaşımla mümkündür. Ulaşım için köylere yollar yapılmalıdır. Köylerle kentlerin bağlantıları yollarla kurulmalıdır. Vasıta gitmeyen köyleri olan bir milletin mağrur olmaya ve caka satmaya hakkı yoktur.
Ahmet Kutsi Tecer edebi açıdan güzel bir şiir yazsa da bu şiirde ifade edilenler yaşanan hakikatlerle örtüşmemektedir. “Orda bir ev var, uzakta / O ev bizim evimizdir. / Yatmasak da, kalkmasak da / O ev bizim evimizdir.” dizeleri duygusallıktan ve hamasetten öteye gitmemektedir. Orda bir ses varsa uzakta, o ses bizim sesimizse o sese kulaklarımızı tıkayamayız. Duymazlıktan, tınmazlıktan gelemeyiz. Şayet böyle yaparsak o ses bizim sesimiz olmaktan çıkar, belli bir zaman sonra başkalarının sesi olur. Orda bir yol varsa uzakta, o yol bizim yolumuzsa, bir gün o yola revan oluruz. O yol ancak kullanılırsa yol vasfını kazanır. Yollu işler yapmak için yol sahibi olmak lazım. Yolu olmayanların yolsuzluklara bulaşması masum olmasa da bazı çevrelerce hafifletici sebep olarak görülebilir.
Köyler şehirlerin can damarıdır. Köyünü ve köylüsünü ihmal edenler, onlara sırtını dönenler iflah olmazlar. Köye ulaşmanın, köyle bütünleşmenin vasıtası yoldur, yol, yol, yol! ...Bunun böyle bilinmesi ve yurdun baştan başa yol ağıyla kuşatılması gerekir.
Bu sadece kara yolu olarak düşünülmemelidir. Karayolunun yanında ucuz olan tren yollarının da gündeme alınması gerekir. Özellikle Doğu Karadeniz’e, Trabzon’a demir yolu ağı tez zamanda getirilmelidir… Bu yol Gürcistan üzerinden Kafkasya’ya, oradan İran’a geçirilip söz konusu ağla enerji noktalarının merkezi olan Asya’ya açılmalıdır. Fakat evvela yurdumuzun içerisinde yolsuz köy ve mezra bırakmamalıyız. Bunu sağlayabilirsek başımız dik, gururla dolaşabiliriz. Halil Rıfat Paşa’nın ‘Gidemediğin yer senin değildir’ sözünü her zaman zihnimizin başköşesine yerleştirmeliyiz.
Unutmamalıyız ki yol medeniyettir. Çağdaşlık polemiklerle, laf cambazlıklarıyla kazanılmıyor. Çağdaşlık medeni ülkeleri yakalamaktır. Medeni ülkeler yol sorununu çoktan halletmiştir. Yolsuzluk geri kalmışlıktır. Şehirleri çift yollarla modernleştirirken köylerimize üvey evlat muamelesi yapmayalım. Zira köylerde yaşayanlar da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Onları bir çuval unla tavlanacak oy makineleri olarak gören zihniyetler bu kesimin âhları altında ezilip yok olmaya mahkumdur.
Az kaldı,bir kaç gün sonra yolcudur abbas...
Terki diyar eylenecek...
Bu gönül daha fazla yük taşıyamıyor artık...
yolcudur abbas baglasan durmaz.....herkese iyi geceler iyi bayramlar....
izlenmesi gereken bir film
Kendi yolunuzu çizmek kadar, çizdiğiniz yolda her şeye rağmen inatla yürümek de önemlidir...
Asla vazgeçmeyin! ...
yüzün aynamda can buldu,yüzüm yüzünde.. ey sürmece sürünceme derviş! .. nehrimde (s) üzülen dertli yaprak,(s) olgunsun ve hep yolcusun aynamda.... benim yolcumsun ve yoldaşımsın da aynı zamanda.....
yollar akıp gider, yolum yoldaşım oldu..
erdal erzincan'ın albümü
gurbet yollarında solmuş baharı
neresidir onun yurdu kimbilir
üstüne yazmışlar garip mezarı
baş ucuna gelen var mı kimbilir...
yolcu yanmakla yol bitmez...
yol cümleden uludur...
''bu yol nereye gider? ''
Bu yol benim bu devran benim
Elimle çizdiğim bu kader benim
Bu sevda benim bu çile benim
Seni seven bu gönül benim
Kar kıyamet içim dışım bu ayazda üşüdüm
Sen sevgilim beni yalnız bırakma ne olur...
Yıkıp geçen zamana kızgın, sana dargınım
Bir görümlük yüzün vardı onu benden aldın
Bari sen beni bu zor günlerimde yalnız bırakma canım...