Kültür Sanat Edebiyat Şiir

pir sultan abdal sizce ne demek, pir sultan abdal size neyi çağrıştırıyor?

pir sultan abdal terimi Aysun Çelik tarafından tarihinde eklendi

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas 26.02.2023 - 16:07

  • Uğur Meleği
    Uğur Meleği

    Senden ayrılalı, gülmedim dostum...

  • Dabbetül-arz-ı Mevud
    Dabbetül-arz-ı Mevud

    Gezdim Seyrettim Dünyayı

    Gezdim seyrettim dünyayı,
    Şu dünyada melamet var.
    Silindi gönlümün pası,
    Yüreğimde zılalet var.

    Ne yolcular izin izler,
    Ne meşayih sırrın gizler,
    Ne kadı şer'isin gözler,
    Ne beylerde adalet var.

    Ne kız ayal hicap saklar,
    Ne gelinler usül bekler,
    Ne kocalar özün yoklar,
    Ne yiğitte marifet var.

    Şeriat göğe çekildi,
    Yüz suyu yere döküldü,
    Alem zulm ile yakıldı,
    Kıyametten işaret var.

    Pir Sultan'ım eyder: Erlik,
    İşin bilmektir serverlik.
    Allah'a yakışır benlik,
    İnsanda da keramet var.

  • Zeliha Zeliha
    Zeliha Zeliha

    'dönen dönsün ben dönmezem yolumdan'

    insanca yaşamanın, zulme direnişin, haksızlığa haykırışın... dili

  • Zeynel Gül
    Zeynel Gül

    PİR SULTAN NAMAZ KILMAMIŞTIRRR...

  • Zeynel Gül
    Zeynel Gül

    BAZI CAHİLLERİN NAMAZ KILDIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜ OZANDIR....SÜNNİLEŞTİRMEYE ÇALIŞTIĞI BİR ALEVİ OZANDIR Pİ SULTAN....ALEVİLERİN EN BÜYÜK OZANI DEMEK YANLIŞ OLUR ELBETTE...AMA EN İYİLERİ ARASINDADIRRR....

  • Erdem Ülkün
    Erdem Ülkün

    Yüzlece yil önce Osmanlı'nın idam fermanını yazdığı Yol Ulumuz Pir Sultan Abdal'Açılın kapular dedi...' bu ses yüzlerce yıl sonra duyuldu.Dergahları kapatılmış Aleviler ne yapsın unutsunlar mı? Sivas'ı,Maraş'ı,Çorum'u?

  • Elif Şahin
    Elif Şahin

    Koyun beni Hak aşkına yanayım
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Pir Gerçek Veli diyor ki:

    ...nakarat?

    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuzu Taşlayan Kardeşler?
    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuza Taş Koyan Kalleşler?

    Benim pirim gayet ulu kişidir
    Yediler ulusu, kirklar eşidir
    Oniki imamın server başıdır
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuzu Taşlayan Kardeşler?
    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuza Taş Koyan Kalleşler?

    Kadilar müftüler fetva yazarsa
    İste kemend, işte boynum asarsa
    İste hançer, işte kellem keserse
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuzu Taşlayan Kardeşler?
    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuza Taş Koyan Kalleşler?

    Ulu mahşer günü olur divan kurulur
    Suçlu, suçsuz gelir anda derilir
    Piri olmayanlar anda bilinir
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuzu Taşlayan Kardeşler?
    Yoldaşlar Yoldaşlar,
    Yolumuza Taş Koyan Kalleşler?

    Pir Sultan'ım arşa çıkar ünümüz
    O da bizim ulumuzdur pirimiz
    Hakka teslim olsun garip canımız
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    ...not:

    ...((yoldaşlardan)) kasdedilenler,özellikle diyalektik materyalizme iman etmiş ve bu uzun soluklu vesveseleriyle alevi,bektaşi,şii ve nakşi gençlerimizin beyinlerini yıkayan, adeta bir misyoner gibi çalışan ve bir çoğu ateist ve darwinist olan sosyalist ve komünistlerdir vesselam? ? ?

  • Elif Şahin
    Elif Şahin

    Koca başli koca kadi
    Sende hiç din iman var mi
    Harami helali yedi
    Sende hiç din iman var mi

    Fetva verir yalan yulan
    Domuz gibi dagi dolan
    Sirtina vururum palan
    Senin gibi hayvan var mi

    Iman eder amel etmez
    Hakk'in buyruguna gitmez
    Kadilar yaş yere yatmaz
    Hiç böyle bir şeytan var mi

    Pir Sultan'im zatlarimiz
    Gerçektir şöhretlerimiz
    Haram yemez itlerimiz
    Bu sözümde yalan var mi

    Pir Sultan Abdal

  • Ben Efleck
    Ben Efleck

    Pir sultan yapılan araştırmalara göre bir çok kişiden oluşuyormuş ne olursa olsun deyişleri inançları uğruna can vermiş biridir.Her dönemde böyle insanlar olacaktır ama değerleri hep onlar öldükten sonra biliniyor.Osmanlı deveran edip ölen adamın bir daha dünyaya geleceğine inanıyorlar diye bunlara zındık diyordu.

  • Rabia Kobal
    Rabia Kobal

    Nisa suresi 148. ayette:'Allah kötü söz (sövmek) söyleyenleri sevmez ama zulme uğrayanlar hariç! '
    dünyada haksızlığa ve zulme en çok şairler uğramıştır der yazarın biri...
    Pir Sultan Abdalı daha iyi anlıyorum şimdi...

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    GELİN CANLAR BİR OLALIM
    gelin canlar bir olalım
    zalime kılıç çalalım
    yoksulun hakkın alalım
    kula kulluk bitisin artık
    bu keşmekeş bitsin artık

    özü öze bağlayalım
    sular gibi çağlayalım
    bir yürüyüş eyleyelim
    kula kulluk bitisin artık
    bu keşmekeş bitsin artık

    açalım kızıl sancağı
    geçsin zalimlerin çağı
    elimizde dost bıçağı
    kula kulluk bitisin artık
    bu keşmekeş bitsin artık

    pir sultan'ım geldi cuşa
    zalimlerin aklı şaşa
    haklı olan gelsin başa
    kula kulluk bitisin artık
    bu keşmekeş bitsin artık

  • Fârûk El Furkan
    Fârûk El Furkan

    ALEVİNİN ALEVİDEN BAŞKA DOSTU YOKTUR...
    YEZİTTEN OLMAZ EVLİYA KOMA ONU AVLUYA...

    Gidi Yezid

    Gidi Yezid bize kızılbaş dermiş
    Meğer şâhı sevdi dese yoludur
    Yetmiş iki millet sevmedi şâhı
    Biz severiz şâh-ı Merdan Ali'dir

    Muhammed dînidir bizim dînimiz
    Tarîkat altında geçer yolumuz
    Cebrîl-i Emin'dir hem rehberimiz
    Biz mü'miniz mürşidimiz Ali'dir

    Gidi Yezid biz hiç haran yemedik
    Bâtında gördüğümüzü demedik
    İkrâr birdir dedik geri dönmedik
    Yedileriz birincimiz Ali'dir

    Pir Sultan der ki Hak'kadır yolumuz
    Evvel kurban verdik şâha serimiz
    On iki imam meydanında dârımız
    Biz şehidiz serdarımız Ali'dir

    PİR SULTAN ABDAL

  • Masalin Perisi
    Masalin Perisi

    Pir Sultan Abdal

    16. yüzyılda yaşamış halk şairi, ozan. Asıl adı Haydar'dır. Yaşamının büyük bölümü Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde geçti.Alevi Halkının hak ve özgürlükleri savundu ve bu uğur da da asla yılmadı....sözünü ve sazını kullanarak Şah İsmail’in yaptığı gibi Oniki İmam felsefesini Oniki İmamların isimlerinin anıldığı Düzevi İmam türünden şiirlerle anlatmaya çalışmış...


    Koyun beni hak aşkina yanayim
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayim
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Kadilar müftüler fetva yazarsa
    Işte kement işte boynum asarsa
    Işte hançer işte başim keserse
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Bir gün mahşer olur divan kurulur
    Suçlu suçsuz varsa orda bulunur
    Piri olmayanlar anda bilinir
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    PIR SULTAN'im arşa çikar ünümüz
    O da bizim ulumuzdur pirimiz
    Hakka teslim olsun garip canimiz
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    ......

  • Nagehan Nigah
    Nagehan Nigah

    Çıktim yücesine seyran eyledim
    Gönül eglencesi küstü bulunmaz
    Dostlar bizden muhabbetin kaldirmiş
    Hiç bir ikrarinda ahdi bulunmaz

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    --------


    Ismail Kaygusuz

    Pir Sultan Kalender Şah'ın Huzurunda Özünü Dâra Çekiyor

    Pir Sultan Abdal'ın, 1514 Çaldıran felaketi öncesi tek güvendiği ve peşinden koştuğu Şah, Şah İsmail Hatayi idi. Kendilerini ancak, 13-14 yıl önce Anadolu Alevi Türkmen boylarının yardımıyla Safevi Devletini kuran Şah İsmail kurtarabilirdi. “Urum'da (Anadolu'da) ağlayan sefilleri, o şad eder (sevindirir) ” ve güldürebilirdi.

    Hak'tan inayet olursa

    Şah Urum'a gele birgün

    Gazada bu Zülfikar'ı

    Kâfirlere çala birgün

    Hep devşire gele iller
    Şah'a köle ola kullar
    Rum'da ağlayan sefiller
    Şad ola da güle bir gün
    Çeke sancağı götüre
    Şah İstanbul'da otura

    Firenk'ten yesir getire

    Horasan'a sala bir gün

    Gülü Şah'ın doğdu deyü
    Bol ırahmet yağdı deyü
    Kutlu günler doğdu deyü
    Şu alem şad ola birgün
    Mehdi Dede'm gelse gerek
    Ali divan kursa gerek

    Haksızları kırsa gerek

    İntikamın alsa gerek

    Pir Sultan’ın işi ahtır
    İntizarım güzel Şah'tır
    Mülk iyesi padişahtır
    Mülke sahip ola bir gün
    Bizzat nasip aldığı Piri Balım Sultan'ın o dönemdeki anlaşmacı gördüğü tavrından olacak, “Hacı Bektaş evladını günahkar görüp” Şah İsmail'e sıkıca bağlı görünüyor. Fakat, Çaldıran yenilgisi ve büyük Kızılbaş kırımının ardından Pir Sultan Abdal'ın bütün gücüyle Hacı Bektaş Dergâh'ına sarıldığını anlıyoruz.
    Pir Sultan'ın Çaldıran öncesi ve sonrası yapılan kırımdan kurtulması, Divriği-Arapkir-Kemaliye ilçelerinin ortak otlağı olan Sarı Çiçek Yaylası'nda Koca Haydar adıyla bir zaman gizlenmiş olmasına bağlanabilir. (Bkz. Cahit Öztelli: Pir Sultan Abdal, s. 30-31)

    Yine Sarı Çiçek Yaylası'na çok yakın, Arapkir ilçesinin sınırları içerisinde bulunan Onar köyündeki Şeyh Hasan Oner türbesi ve zaviyesini ziyaret ettiği ve orada konukladığını belirleyen bir nefesi günümüze gelmiştir. Bu nefeste Şeyh Hasan'a yalvarmakta, “zulümat (karanlık) içinde ve darda bulunduklarını” açıklayarak, evliyadan “imdat! ” istemektedir. Aşağıya aldığımız uzun şiirinde, Pirini arayan Kul Himmet'in de yardım dilediği; 1204-5’de Bağdad halifesi Nasir tarafından Anadolu’da üst düzey Ahiliği kurmak, yani Selçuklu Sultanına Fütüvvet kuşağı bağlamak ve şalvarı giydirmek için gönderilen büyük Şeyhler arasında bulunan ve 1220’lerde ise bu bölgeye yerleşen Şeyh Hasan Onar, Bayad Türkmenlerindendir. Ve adı geçen köyde bir zaviye kurarak bölgeyi yurt tutan bir Şeyh-Beg olduğu bilinmektedir. (Geniş bilgi için bkz. İsmail Kaygusuz: Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Hasan Oner. İstanbul 1983; İsmail Onarlı: Şeyh Hasan Aşireti-Anayurttan Anadolu’ya. İstanbul 2001 ve İsmail Kaygusuz’un aynı kitaba yazdığı “Şeyh Hasan, Bölgesinin Ulu Evliyasıdır” başlıklı tanıtım yazısı) Köyün yaşlıları ve Dede’lerinden derlediğimiz nefes şöyledir:

    Bir gececik mihman oldum Onar'a

    Aman Onar Dede sen imdat eyle

    Özümü bağladım ol nazlı Pir'e

    Aman Onar Dede sen imdat eyle

    Adın Şeyh Hasan'dır hem derik Oner
    Elbet er olanda bulunur hüner
    Adını işiden secdeye iner
    Aman Onar Dede sen imdat eyle
    Kimimiz dardadır kimimiz yolda
    Kimi zulümatta kandadır kanda

    Tut elimiz' koyma bizi dar günde

    Yetiş Onar Dede sen imdat eyle

    Dört duvar üstüne binasın' kuran
    Mahrum kalmaz eşiğine yüz süren
    Horasan elinden azmedip gelen
    Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
    Kalkıp Horasan'dan sökün edensin
    Urum diyarını mekân tutansın

    Çağıranın imdadına yetensin

    Yetiş Onar Dede sen imdat eyle

    Pir Sultan'ım düşmüş dürür cüdaya (cüda: ayrı, ayrılmış)
    Halim' arzedeyim Bar-i Hüda'ya (Bari: yaratıcı)
    Canım kurban olsun Onar Dede'ye
    Yetiş Onar Dede sen imdat eyle
    1516 ya da 1518 yılında Balım Sultan'ın ölümüyle Mürşid postuna oturmuş olan Kalender Şah'ın kişiliğinde Alevi-Bektaşi halk yığınları liderini bulmuştur. Kalender Şah'ın yukarıda aktardığımız şiirinde görüldüğü gibi, Şah İsmail Hatayi'nin de bir bakıma buna onayı vardır.
    Pir Sultan, aşağıdaki nefeste Kalender Şah'a seslenmektedir. “Aman mürvet” diyerek onun kapısına gelmiş, Pir'inin huzurunda özünü dâr'a çekmiş, hatalarını bir bir saymaktadır. Kendini düşkün görüp, Pir'ine yalvarmaktadır. Hatta vaktiyle “Hacı Bektaş oğlunu (Balım Sultan kastediliyor olmalı) günahkar” görüp (Dergâh'tan) uzaklaşmasından dolayı kendi kendine “yüzü kara” (iftiracı) nitelemesini yakıştırmaktan bile çekinmiyor. Pir Sultan Abdal, Pir Meydanı'nda özü dârda, müthiş bir özeleştiri vermektedir:

    Zahir batın On'ki İmam aşkına

    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim

    Pirim nazar eyle şu ben düşküne

    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim

    Bakmaz mısın cesedimin nârına
    Elim ermez oldu cihan kârına
    Yüzüm yerde geldim durdum dârına
    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
    Hacı Bektaş oğlun günahkar gördüm
    Aradım isyanımı özümde buldum

    Yüzümün karasın elime aldım

    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim

    Erenler yolundan bir taş kaldırdım
    Gönül bahçesinde gülün soldurdum
    Bugün eksikliğim nefsi öldürdüm
    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
    Pir Sultan’ım eydür karşımda durma

    Gidip münkirlerle yol erkân kurma

    Alnımın karasın yüzüme vurma

    Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim

    Pir Sultan Abdal kendini Şah'ına, yani Piri Kalender Sultan'a bağışlattırdıktan sonra, nefeslerini, düvazlarını en etkin propaganda silahı olarak kullanmaya başlamıştır. Sazı elinde sözü dilinde dağlar aşmakta, ülkeyi köy köy, oba oba dolaşmaktadır. Artık Kalender; Şah'tır, Sultan'dır, Hacı Bektaş ve dört gözle beklediği Ali'dir O. Onun kişiliğinde Hacı Bektaş Veli'yi gördüğünü Pir Sultan Abdal şöyle dile getirir:

    Kuş olup güvercin donunu geyen

    Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor

    Mucizatın cümle aleme bildiren

    Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor

    (...)

    Pir Sultan Abdal’ın cisminde cansın

    Gönlümün evinde kurulu hansın

    Urum'un içinde sen bir Sultan’sın

    Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor

    Kalender Şah’ın kurtarıcı lider olarak gelmekte olduğunu bildirirken, çekimser duranlara ve korkanlara güven veriyor. Onları bıkmadan-usanmadan, toparlanıp ayaklanmaya çağırıyor:

    Muhammed Mehdi'nin hak sancağını

    Çekelim bakalım nic'olursa olsun

    Teber çekip münkirlerin kanını

    Dökelim bakalım nic'olursa olsun

    (...)

    Münkirlerin sarayını yıkalım

    Yıkalım bakalım nic'olursa olsun

    ***

    Serden başka benim sermayem yoktur

    Verelim gaziler İmam aşkına

    ***

    Gelin canlar bir olalım

    Münkire kılıç çalalım

    Hüseyn'in kanın alalım

    Tevekkeltü Taalallah (= Tanrıya dayandım-yaslandım)

    Mervan soyunu vuralım
    Padişahı öldürelim
    Hüseyn'in kanın alalım
    Tevekeltü Taalallah
    Açalım kızıl sancağı
    Geçsin Yezit'lerin çağı

    Elimizde aşk bıçağı

    Tevekkeltü Taalallah

    Şah'ının ve evlatlarının, yani Alevi-Bektaşi halk yığınlarının maddi-manevi gücünü açıklama gereği duyup, çatlak sesleri susturma yollarına da başvuruyor:

    Arkası yok deme Şah'ım (ın) oğlunun

    Zahirde batında yüzbin er vardır

    Ondört masum ile Oniki İmam

    Yanınca Muhammed'le Ali vardır

    Önümüzce Rabbim sözüm pişirir
    Yaramaz sofular Şah'ı şaşırır
    Dervişler ar'oldu çiçek devşirir
    Arının gömecinde balı vardır
    Oddan kılıçtan keskindir gülbengi
    Kırmızıdır donu hem aldır rengi

    Renginde dürüm dürüm alı vardır

    (...)

    Pir Sultan'ım der ki vaktın beklesin

    İkrarını mümin olan haklasın

    Arif olan kalb evine saklasın

    Erenlerin çok gizli yolu vardır

    Pir Sultan Abdal “el-gün arasına düşmüş”, toplu halde “köpüklenmiş sel gibi aşıp giderlerken” biraz kuşkulu, ama büyük umutlar içinde Şah'ın yollarındadır.

    “Engürü dağından” çok ötelerde değildir, Dergâh ve başındaki Pir Kalender Şah. Dolayısıyla toprağını, yurdunu en güzel, en içten duygularla tanımlamış olduğu aşağıdaki şiirine “birçok kimse ile birlikte Pir Sultan'ın İran'a, Şah'a giderken söylediği” yorumunu yapmak gerekmiyor. Engürü dağından (Ankara yöresinden) İran Şahı'nın yolu mu sorulur? (Bkz. C. Öztelli, agy, s. 67, dipnot 2) Ayrıca, şiirin içine, İran tahtında birincisi 1587 yılından sonra görünen “Ala dağ ardındaki Şah Abbas” ifadesi çok sonradan girmiştir. Aşağıda görüleceği gibi söz konusu dörtlük, Pir Sultan Abdal'ın nefesinin genel havasına da kesinlikle uymamaktadır.

    Engürü dağından bir yol azıttım

    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola

    Sarardı gül benzim döndü aynaya

    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola

    Nice pınarım var dolar eksilir
    Ardıç dallarına gök tekeler asılır
    Gırcılı boran tutmuş beller kesilir
    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
    Merdindendir deli gönlüm merdinden
    Ala Dağ ardından Şah Abbas yurdundan

    Kanlı yaş akıttım Şah'ın derdinden

    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola

    Nice pınarım var üstü bovalı (bentli)
    Taşı kimyalı da toprağı dualı
    Kayalarımız var şahin yuvalı
    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola
    Pir Sultan Abdal'ım coşup giderim
    El-gün arasına düşüp giderim

    Köpüklenmiş selim taşıp giderim

    Acap Şah'a giden yollar bu m'ola

    Pir Sultan Abdal'ın “Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm” diye başlayan nefesinde “bezirgân” ve “katar” birer simgedir bizce. Üstü örtülü olarak, bezirgân, Kalender Şah'ın yükselttiği isyan katarına çağrıdır. Kendisi de artık o katarın ayrılmaz eridir. Çünkü bu katar “hemen hakikatın yolunu tutmuştur. ” “Ona hizmet eden ancak Dergâh'a yeter”. Ayrıca “Bezirgân yükünü Yemen'den tutmuş” betimlemesi, Kanuni döneminde Osmanlı'ya Yemen'in iç kısımlarını kaybettiren Zeydi ayaklanmalarını anımsatmakta ve çok gezmiş olan Pir Sultan'ın oralara kadar uzanmış olduğunu düşündürmektedir. Katar çok güçlüdür; ona kâretmez Osmanlı haramisi. Şu dünyada çekilen vefasızlıktan kurtulmak için tek fırsat, bezirgânın katarına girmektir.

    Şah'a gider ben bir bezirgân gördüm

    Ayrılmam katardan ben şimden geri

    Hemen tutmuş hakikatin yolunu

    Ayrılmam katardan ben şimden geri

    Bezirgân yükünü Yemenden tutmuş
    Ona hizmet eden Dergâh'a yetmiş
    (...)
    Bezirgânın yükü lal ile gevher

    Ona kâr mı kılar harami safder

    (...)

    Şu yalan dünyada ne bulduk vefa

    Fırsat elde iken giregör safa

    (...)

    Pir Sultan Abdal'ım âşıkı çoklar

    Hiç kardaş bulmamış kend'özün saklar

    Korktuğumuz yerden yaradan saklar

    Ayrılmam katardan ben şimden geri

    Artık zamanı gelmiştir. Kalender Şah Ali'liğini göstermelidir ki “Ali kim olduğu bilinsin”.

    O Şah'ına, yukarıdaki nefeslerinde görüldüğü gibi hem “Ali” hem “Hacı Bektaş” diyordu. Erenler evliyalar serçeşmesi Hacı Bektaş Veli ise, torunlarından Kalender Şah da serçeşmedir. Şu halde “kendini teslim et bu ser çeşmeye” diyor Pir Sultan.

    Ama onun asıl istediği, tüm Anadolu Alevileri ve de ezilen halklar adına dileği “Hazreti Ali'nin devrinin yürümesi ve yeryüzünü kızıl taçların bürüyerek İstanbul şehrinin alınmasıdır”.

    Hazreti Ali'nin devri yürüye

    Ali kim olduğu bilinmelidir

    Alay alay gelen gaziler ile

    İmamların öcü alınmalıdır

    Kendini teslim et bu Serçeşme'ye
    Er odur ki birisinden şaşmaya
    Bin gaziye bir münafık düşmeye
    Din aşkına kılıç çalınmalıdır
    Çağırırlar filan oğlu filana
    Kılıcı arştadır doğru gelene

    Ne itibar yezit kavli yalana

    Ya ser verip ya ser alınmalıdır

    Yeryüzünde kızıl taçlar bürüye
    Münafık olanın bağrı eriye
    Sahib-i zamanın emri yürüye
    Mehdi kim olduğu bilinmelidir
    Pir Sultan Abdal’ım ey Dede Dehman
    Kendini çevir de andan gel heman

    İstanbul şehrinde ol sahib-zaman

    Tac ü Devlet ile salınmalıdır

    Pir Sultan Abdal'ın 'Dede Dehman, Dehmen'ı (doğrusu Dih-man-İ. K.) hakkında C. Öztelli'nin P. N. Boratav'dan kaynaklanarak yazdığı “Dede Dehmen, Şah Tahmasb'ın adıdır” (C. Öztelli, agy, s. 139) yorumu bizce burada uygun değildir. Bu, Pir Sultan'ı İran Şahı'na bağlamak için zorlama bir yorum olurdu. Pir Sultan Abdal'ın “mihman canlar bize safa geldiniz” şiirindeki bir dörtlüğü biz, bizzat Dede olan babamızdan aşağıdaki biçimde dinledik:

    Misafir kapının iç kilididir

    Ev sahibi ise anın dilidir

    Mehman Muhammed'dir dehman Ali'dir

    Mihman canlar bize safa geldiniz

    Ayrıca Kul Hüseyin:

    Hak ileridedir geride sanma

    Münezzeh şehrinde mihman bizimdir

    Mümin kullar mabuduna tapmıştır

    Ali Keramullah dehman bizimdir

    Mihman Haktır dehman Ali demişler
    Didar arzulayan veli demişler
    İşte budur Allah kulu demişler
    Nur alem nuruyla devran bizimdir
    Hemen anlaşılacağı üzere bu ifadeler, “konuk Hak'tır, Muhammed'dir, yani onların makamındadır; karşılayan, yani evsahibi de Ali'dir” anlamını taşımaktadır. Birincisinde, dolaylı olarak Muhammed'in Kırklar'a konukluğu ve Ali'nin onu karşılaması anımsatılmaktadır. Yani, yukarıdaki nefesinde Pir Sultan Abdal, Ali olarak gördüğü ve nitelediği Kalender Şah'a, “Dede Dehman” diye hitap etmesi oldukça doğaldır

    WWW.TURNADERGİSİ.DE inancımızın gölgesinden.....! ! ! ! ! ! ! !


    PATİKAYOLU@MSN.COM

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    Ismail Kaygusuz

    Pir Sultan'ın Hacı Bektaş Dergâhı'na Bağlılığı

    Pir Sultan zaten Hacı Bektaş Veli Dergâhı'ndan el almış, Pir Balım Sultan elinden dolu içmiştir. Dergâh eşiğine yüz sürdüğünü belirttiği nefesten anlaşıldığı üzere, Balım Sultan sağdır.

    Pir Sultan'ın Piri, C. Öztelli'nin ileri sürdüğü gibi, iki şiirinde adı geçen kesinlikle “Hasan Efendi” olamaz.

    Hasan Efendi postunda oturur

    Rumun abdalları hizmet yetirir

    Zemheride deste gülü getirir

    Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var

    Bu dörtlüğün geçtiği nefeste Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli ve Balım Sultan'a sevgisini anlatmaktadır. Üstelik şiirin sonunda ``Pir Sultan'ım biat ettik ol erden' demektedir. Bir başka şiirinden, Hasan Efendi'nin Koyun Baba Tekkesi postnişini olduğu da rahatlıkla çıkarılabildiğine göre (bkz. Cahit Öztelli, agy, s. 38-39 ve 190) , onu Hacı Bektaş Dergâhı'na halife yapmak zorlamadan başka birşey değildir. C. Öztelli, Pir Sultan'ın asılma tarihini 1617'lere kadar yaklaştırdığı için bu zorlamayı yapmış olmalıdır.

    Hasan Efendi, Dergâh'ta yapılan Cem'lerde 12 hizmet postlarından birinde oturmuş olabilir. Hatta Pir Sultan'ın kendisi bir nefesinde, “Ayn-ı Cem'in bülbülüyüm” dediğine bakılırsa o da, saz çalıp deyiş okuyan “Zakir” postunda oturmuştur.

    Arzuladım sana geldim

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Eşiğine yüzler sürdüm

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir elinden dolu içtim
    Erenler demine düştüm
    Ak cenneti gördüm geçtim
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Kırk Budak'ta şema yanar
    Dolusun içenler kanar

    Abdalları semah döner

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    (...)

    Balım Sultan er köçeği

    Keser kılıncı bıçağı

    Cümle erenler gerçeği

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir Sultan'ım gerçek veli
    Erenlerden çekmem eli
    On'ki imamın serveri
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Hacı Bektaş Veli, onun dilinde hem Muhammed Mustafa, hem Haydar-ı Kerrar'dır (Ali'dir) . Gerçek Şah odur:
    Firdevs-i ala'da bir yanal elma

    On sekiz bin alem nuru dediler

    Muhammed Mustafa Haydar-ı Kerrar

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli dediler

    (...)

    Pirim der ki Bektaşiyim Bektaşi

    Size nasip veren ol nasıl kişi

    Sıkar un ederdi örs gibi taşı

    Budur cümlesindenh ulu dediler

    (...)

    Evvel Ali'ydi sonra sonra Veli oldu

    Yol erkân bir zaman batında kaldı

    Urum ellerinden nameler geldi

    Budur Hakk'ın doğru yolu dediler

    Pir Sultan'ım eydür Şah'ım Veli'dir
    Cihanı bürüyen onun nurudur
    Şüphesiz ki Hak Muhammed Ali'dir
    Bilmeyene Mülcem soyu dediler
    Pir Sultan Abdal Hacı Bektaş kapısından, yani Dergâh'dan medet-mürvet bekliyor. Hacı Bektaş Veli'yi “Pirlerin Piri ve Şahların Şahı” olarak niteliyor:
    Sensin bizim zahir batın ulumuz

    Aman medet mürvet Pir Hacı Bektaş

    Her taraftan sana çıkar yolumuz

    Ali'sin bir adın var Hacı Bektaş

    Seni sevdik senden yana yakıldık
    Münkirlerin kesretinden sıkıldık (kesret: çokluk)
    Herbirimiz künc-i gamda takıldık (künc-i gam: gam köşesi)
    Yetiş bu imdada er Hacı Bektaş
    Pirlerin pirisin yok sana teki
    Müminin canısın münkirin şeki

    Zahirde batında değilsin iki

    Yetmiş üç milletsin bir Hacı Bektaş

    Şahların şahısın zat-i Ali'sin
    Her ilmin kânısın Şah-ı Veli’sin
    Abdal Musa kendi Kızıl Deli'sin
    Abdalların başı der Hacı Bektaş
    Pir Sultan Abdal’ım sana dayandım
    Uyur idim hizmetimden uyandım

    Her isteyenlere verdin inandım

    Benim de muradım ver Hacı Bektaş

    Görüldüğü gibi, Pir Sultan Abdal Hacı Bektaş Veli'den manevi destek diliyor. Bir başka şiirinde Hacı Bektaş Dergâhı’ndan “nasip alır da var, almaz da” derken, onları Dergâh'a bağlayıp “irfan defterine yazdırmak” amacında olan Pir Sultan, “gelmezleri, görmezleri, bilmezleri” birliğe çağırır:

    Evvel bu dergâhtan nasip

    Alan da var almaz da

    Tarikate kadem basıp (kadem: ayak)

    Gelir de var gelmez de

    Sazını almış destine
    Hizmet ederdi dostuna
    Ahd ile ikrar üstüne
    Durur da var durmaz da
    Olayım der isen Hızır
    İrfan defterine yazıl

    Hak her yerde hazır nazır

    Görür de var görmez de

    İçin bizim dolumuzdan
    Çıkman sakın yolumuzdan
    Pir Sultan'ım halımızdan
    Bilir de var bilmez de
    Pir Sultan Abdal, Dergâh'ta birliğe çağrı yaparken koşulları, kuralları da tek tek açıklıyor. Yoksa “sürerler dergâhtan haller nic'olur” korkusunu çekiyor, anımsatıyor baştan. Kendisi Şah’ın, yani Hacı Bektaş'ın “aciz kuludur”, öyle görüyor:
    Pir Sultan'ım kemter kuldur Şah'ına

    Hünkâr Hacı Bektaş nazargahına

    Deli gönül hak ol düş Dergâh'ına

    Er olayım dersen er ile görüş

    Aksi takdirde:

    Pek imiş kurulmaz feleğin yayı

    Ezelden sunulur aşığın payı

    İki dinli yüzlü yüze gülücü

    Sürerler Dergâh'tan haller nic'olur

    Er değildir er nefesi tutmayan
    Er pislik temiz etmeyen
    Özünü rızaya teslim etmeyen
    Sürerler Dergâh'tan haller nic'olur
    Erenler kabul eylemez yalanı
    İçi sual olup dışı güleni

    Evvel ikrar verip sonra güleni

    Sürerler Dergâh'tan haller nic'olur

    Pir Sultan’ım ihlas çağır Pir'ine
    Yerler gökler inler ah ü zarına
    Mümin olan çıkar Hak divanına
    Sürerler Dergâh'tan haller nic'olur
    Pir Sultan Abdal inanmıştır ki, Pir önünde gerçeklerden söz açılır. Ama “yapı birlik ile yapılır”.
    Yine gerçeklerden açtık kapuyu

    Bir Pir'in önünde kıldık tapuyu

    Arı birlik ile yapar yapuyu

    Birlik ile bitmeyende bal olmaz

    Pir Sultan’ım eydür kalbimin nuru
    Müminler gözlüyse münafık kördür
    Erenlerin yolu kadimdir birdir
    Her tepenin başında da yol olmaz
    Pir Sultan Abdal, hem şöyle sorar:
    Muhammed Ali neslinden kim kaldı

    Kim var Hacı Bektaş Veli'den gayrı

    Onulmaz yaraya merhem kim sardı

    Kim var Hacı Bektaş Veli'den gayrı

    Hem de soruşturmasına yine kendisi yanıt verir:

    Çok şükür olsun Hüda'nın demine

    Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var

    Mehdi evsafı eyledim temine

    Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var

    (...)

    Bir güneş doğdu dünyanın yüzüne

    Âşıkların nur göründü gözüne

    Cümle canlar niyaz etti özüne

    Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var

    Pir Sultan’ım biat ettik ol erden
    Muhabbet kokusu geliyor serden
    Katarından ayırma Şah-ı Merdan
    Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var
    Anadolu'nun yetiştirdiği ve Aleviliğin Yedi Ulu'sundan biri olan büyük ozan, artık Hacı Bektaş Dergâhı'nda daha önce oturmuş ve oturmakta olanların ve Bektaşilerin açık yürekli propagandası içindedir.
    Artık Pir Sultan'a göre “devir Bektaşilerindir”. Öyleyse “sevdalı, bade süzen, dünyayı gezen, sırlarına güç erilen ama arifler arifi ve hak yoluna canlarını kurban etmekten çekinmeyen Bektaşiler” derlenip toparlanmalıdır.

    Sevda çekmek şanlarıdır

    Gizlice erkânlarıdır

    Hak yoluna canlarıdır

    Kurbanı Bektaşilerin

    Onlar Horasan'ı gezer
    Demkeş olur bade süzer
    Seyyah olup daim gezer
    Sultanı Bektaşiler'in
    Sırlarına güç erilir
    Remizleri geç bilinir

    Üstad olan Pir seçilir

    Hünkârı Bektaşilerin

    Arifler arifi gelir
    Arife tarif vız gelir
    Uzak yakın hep bir gelir
    Hassına Bektaşilerin
    Pir Sultan’ım bu ne demek
    Yerde insan gökte melek

    Hiç cahile çekme emek

    Devridir Bektaşilerin

    Sanki bu derleniş için “Rum (eli) ’u fetheden Kırklar serdarı Şah Kızıl Deli'yi (Seyyid Ali Sultan'ı) imdada” çağırmaktadır.

    Şah-ı Merdan Ali kurdu bu yolu

    Hazreti Fatıma cihanın gülü

    Evvel Seyyid Ali aldı yürüdü

    Kırkların serdarıdır Kızıl Deli

    Pir Sultan'ım eydür sancak getiri
    Zemheride gonca güller bitiri
    Kalenin altın üstüne getiri
    Rum'un fethin eden Şah Kızıl Deli
    ***
    Hey erenler evliyalar serveri

    Himmet eyle bize Şah Seyyit Ali

    Tarık-ı Naci'nin sensin rehberi

    Himmet eyle bize Şah Seyyit Ali

    Pir Sultan'ım eydür yola âşıkız
    Ta ezelden böyle kalbi sadıkız
    Severiz ey Şah'ım kalbi sadıkız
    Rahmet eyle bize Şah Seyyit Ali

    WWW.TURNADERGİSİ.DE inançlarımızın gölgesinden........! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !




    patikayolu@msn.com

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    PİR SULTAN ABDAL'DAN SEÇME ŞİİRLER


    1. Derleyen: ismail Kaygusuz

    Koyun beni Hak aşkına yanayım

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Benim pirim gayet ulu kişidir
    Yediler ulusu Kırklar eşidir
    On İki İmamın server başıdır
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Kadılar müftüler fetva yazarsa
    İşte kemend işte boynum asarsa

    İşte hançer işte boynum keserse

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Ulu mahşer olur divan kurulur
    Suçlu suçsuz gelir anda derilir
    Piri olmayanlar anda dirilir
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Pir Sultan'ım arşa çıkar ünümüz
    O da bizim ulumuzdur pirimiz

    Hakka teslim olsun garip canımız

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    2.

    Yas u matem günü derdim yeniler

    Yarin sesi kulağımda çınılar

    Sordum ki dağlara niçin iniler

    Dedi çekticeğim karın elinden

    Alnıma yazılmış kara yazılar
    İtikattır talip pirin arzular
    Sordum ki çamlara neden sızılar
    Dedi çekticeğim pürün elinden
    Varup Hakkın divanına durursun
    Pervan olup aşk oduna yanarsun

    Sordum degirmene ne hoş dönersin

    Dedi çekticeğim perin elinden

    Varup bir pir ile pazar edersin
    Oturup da ikrarını güdersin
    Sordum garip bülbül niçin ötersin
    Dedi çekticeğim harın elinden
    Serçeşmeden gelir suyun durusu
    Nasibimiz verir pirin birisi

    Dedim Pir Sultan'ım benzin sarısı

    Dedi çekticeğim yarin elinden.

    3.

    Gelmiş iken bir habercik sorayım

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    Gerçek erenlere yüzler süreyim

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    Alçağında al kırmızı taşın var
    Yükseğinde turnaların sesi var
    Ben de bilmem ne talihsiz başım var
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    Benim şahım al kırmızı bürünür
    Dost yüzün görmeyen düşman bilinir

    Yücesinden Şah'ın ili görünür

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    El ettiler turnalarla kazlara
    Dağlar yeşillendi döndü yazlara
    Çiğdemler takınsın söyle kızlara
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    Şah'ın bahçesinde gonca gül biter
    Anda garip garip bülbüller öter

    Bunda ayrılık var ölümden beter

    Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın

    Ben de bildim şu dağların şahısın
    Gerçek erenlerin nazargahısın
    Abdal Pir Sultan'ın nazargahısın
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    4.
    Ben de şu dünyaya geldim sakinim

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Muhammed Ali'dir benim vekilim

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Yorulan yorulsun ben yorulmazam
    Derviş makamından ben ayrılmazam
    Dünya kadısından ben sorulmazam
    Kalsın benim davam divana kalsın
    Ben de vekil ettim Bari Hüda'mı
    O da kulu gibi zulüm ede mi

    Orda söyletirler bir bir adamı

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Mümin müslüm döşürür de cem olur
    Anda sınık yaralara em olur
    Kara taş erir de safi dem olur
    Kalsın benim davam divana kalsın
    Pir Sultan Abdal'ım dünya kovandır
    Giden adil beyler kalan ihvandır

    Muhammed divanı ulu divandır

    Kalsın benim davam divana kalsın

    5.

    Şu yalan dünyaya geldim giderim

    Gönül senden özge yar bulamadım

    Yaralandım al kanlara bulandım

    Gönül senden özge yar bulamadım

    Güzel olan neyler altın akçayı
    Arif olan düzer türlü bohçayı
    Vücudunda seyreyledim bahçeyi
    Dosta el değmedik nar bulamadım
    Güzellerin zülfü destedir deste
    Erenler Hak için oturmuş posta

    Bir zaman sağ gezdim bir zaman hasta

    Hasta halin nedir der bulamadım

    Felek kırdı benim kolum kanadım
    Baykuş gibi viranlarda tünedim
    Bugün üç güzelin nabzın sınadım
    Can feda yoluna der bulamadım
    Felek benim kurulu yayım yastı
    Her köşe başında yolumu kesti

    Keskin kadeh ile dolumdan içti

    Yandı yüreciğim kar bulamadım

    Pir Sultan Abdal'ım dağlar ben olsam
    Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam
    Alem çiçek olsa arı ben olsam
    Dost dilinden tatlı bal bulamadım
    6.
    Çıkıp gökyüzünde sökün eyleyen

    Şam'da Kul Yusuf'u görmeye geldim

    Eğildim turaba yüzümü sürdüm

    Hakkın divanına durmaya geldim

    Nurdan kuşak kuşattılar belime
    Hak Muhammed Ali geldi dilime
    İnem gidem imamların yoluna
    Yusuf'tan bir haber almaya geldim
    Hani benim hırka ile postlarım
    Men tutimi bir kafeste beslerim

    Yüküm lal-ü gevher müşter'isterim

    Alan kardeşlere satmaya geldim

    Yapusu var usul ile yapulu
    Hocası var kapusunda tapulu
    Bir şar gördüm üç yüz altmış kapulu
    Kimin açıp kimin örtmeye geldim
    Pir Sultan Abdal'ım dünyadan göçtü
    İdris peygamber de donunu biçti

    Suyu suya köpr'eyledi kim geçti

    Yusuf'tan bir haber almaya geldim

    7.

    Kur'an yazılırken arş-ı Rahman'da

    Kudret katibinin elinde idim

    Güller açılırken kevn ü mekânda

    Bülbül idim gonca gülünde idim

    Evvel Cebrail'in ilk kelamında
    Kırklar meclisinde aşk meydanında
    Muhammed Ali'nin sır kelamında
    Nihan söyleşirken dilinde idim
    Kırklar arş üstünde kurdular cemi
    Muhabbet halk olup sürdüler demi

    Balçıktan yarattı Allah Ademi

    Ben ol vakit anın belinde idim

    Yunus'un deryaya daldığı zaman
    Kırk gündüz kırk gece kaldığı zaman
    Ali zülfikarı çaldığı zaman
    Hayber kalesinde kolunda idim
    Pir Sultan'ım içtim aşkın dolusun
    Makadir bilmeze vermem yarısın

    Bir kuşa seksen bin şehrin kapısın

    Tayin verilirken yanında idim

    8.

    Uyur idik uyardılar

    Diriye saydılar bizi

    Koyun olduk ses anladık

    Sürüye saydılar bizi

    Halımızı hal eyledik
    Yolumuzu yol eyledik
    Her çiçekten bal eyledik
    Arıya saydılar bizi
    Hak divanına dizildik
    Aşk defterine yazıldık

    Bal olduk şerbet ezildik

    Doluya saydılar bizi

    Pir Sultan Abdal'ım şunda
    Çok keramet var insanda
    O cihanda bu cihanda
    Ali'ye saydılar bizi
    9.
    Bir nefescik söylüyeyim

    Dinlemezsen neyleyeyim

    Aşk deryasın boylayayım

    Ummana dalmaya geldim

    Aşk harmanında savruldum
    Hem elendim hem yoğruldum
    Kazana girdim kavruldum
    Meydana yenmeğe geldim
    Ben Hakkın edna kuluyum
    Kem damarlardan beriyim

    Ayn-i Cem'in bülbülüyüm

    Meydana ötmeye geldim

    Ben Hak ile oldum aşna
    Kalmadı gönlümde nesne
    Pervaneyim ateşine
    Şemine yanmağa geldim
    Pir Sultan'ım yeryüzünde
    Var mıdır noksan sözümde

    Eksiğim kendi özümde

    Dârına durmağa geldim

    10.

    Gafil kaldır gönlündeki gümanı

    Bu mülkün sahibi Ali değil mi

    Yaratmıştır on sekiz bin alemi

    Irızgını veren Ali değil mi

    Gelin vazgeçelim böyle gümandan
    Vallahi çıkarız dinden imandan
    Şefaat umariz On'ki İmam'dan
    Anların atası Ali değil mi
    Yarattı Mülcem'i o da oldu düşman
    Kasdetti Ali'ye son oldu püşman

    Kangı kitapta gördün Ömer Osman

    Kur'an-da okunan Ali değil mi

    Binbir adı vardır birisi Hızır
    Her nerde çağırsam orada hazır
    Ali'm padişahtır Muhammed vezir
    Bu fermanı yazan Ali değil mi
    Pir Sultan Abdal'am ben bir fukara
    Acep bulunur mu derdime çare

    Yüzü kara nasıl varam huzura

    Divanda oturan Ali değil mi

    11.

    Alçakta yüksekte yatan erenler

    Mürvetiniz yok mu aldı dert beni

    Başım alıp hangi yere gideyim

    Gittiğim yerlerde buldu dert beni

    Oturup benimle ibadet kıldı
    Yalan söyledi de yüzüme güldü
    Yalın kılıç olup üstüme geldi
    Çaldı bölük bölük böldü dert beni
    Üstümüzden gelen boran kış gibi
    Yavru şahin pençesinde kuş gibi

    Seher çağı bir korkulu düş gibi

    Çağırta çağırta aldı dert beni

    Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
    Kimseye diyemem gönlüm yastadır
    Bilmem deli oldu bilmem ustadır
    Şöyle bir savdaya saldı dert beni
    12.
    Bu kanlı zalımın ettiği işler

    Garip bülbül gibi zareler beni

    Yağmur gibi yağar başıma taşlar

    Dostun bir fiskesi paralar beni

    Dar günümde dost düşmanım belloldu
    On derdim var ise şimdi elloldu
    Ecel fermanı boynuma takıldı
    Gerek asa gerek vuralar beni
    Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz
    Haktan emrolmazsa ırahmet yağmaz

    Şu ellerin taşı hiç bana değmez

    İlle dostun gülü yaralar beni

    13.

    Hak nasib eylese dergâha varsam

    Daim divanında dursam ya Ali

    Eğilsem payine niyaz eylesem

    Yüzüm tabanına sürsem ya Ali

    Yüzüm tabanına sürdüğüm zaman
    Kalmadı kalbimde zerrece güman
    Kâfire Zülfikar çaldığın zaman
    Önünce Kanber'in olsam ya Ali
    Kanber gibi hizmetine yeldirsen
    Bir dem ağlatsan da bir dem güldürsen

    Çeküp Zülfikar'ı beni öldürsen

    Kesmem eteğinden elim ya Ali

    Hiç çekem mi eteğinden elimi
    Hak katında kabul kıldım ölümü
    Erler doğru sürün Ali yolunu
    Mümince kulların görsem ya Ali
    Mümin olan neresinden bellidir
    Haklı söyler nefesinden bellidir

    Erenlerin cemi gonca güllüdür

    Tomurcuk güllerin dersem ya Ali

    Mümin olan müslimini getürse
    Hakikatı Hak cemine yetürse
    Dizi dize verüp irfan otursa
    Doyunca didarın görsem ya Ali
    Pir Sultan'ım niyaz eyle pirine
    İnan gel Muhammed Ali yoluna

    Bu divanda girem kalbin evine

    Yarın fırsat elden gider ya Ali

    14.

    Ben gayrı nesne bilmezem

    Allah bir Muhammed Ali

    Özümü gayra salmazam

    Allah bir Muhammed Ali

    Bir mum yanar bir şişede
    Bülbül eğlenmez meşede
    Yedi iklim dört köşede
    Allah bir Muhammed Ali
    İki kuş gördüm yuvada
    Döner muallak havada

    Dağda deryada ovada

    Allah bir Muhammed Ali

    Yaktıcağım bir çıraktır
    Bindiceğim bir buraktır
    Yerden göğe bir direktir
    Allah bir Muhammed Ali
    Pir Sultan'ım bu bir sırdır
    Sırrını saklayan erdir

    Ay da sırdır gün de sırdır

    Allah bir Muhammed Ali

    15.

    Arzuladım size geldim

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Eşiğine yüzüm sürdüm

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir elinden dolu içtim
    Doğdum elinize düştüm
    Ak cenneti gördüm geçtim
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Rehber aradım aradan
    Cümle alemi yaradan

    Beş taşlı şahit getiren

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Güvercin donunda durur
    Cümle eksikler yetürür
    Beş taşlı şanit getüren
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Âşıkların semah döner
    Kırk budakta şem'a yanar

    Dolusun içenler kanar

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Bahçende gördüm gülünü
    Erenler sürsün demini
    İmam Rıza'nın torunu
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Balım Sultan er köçeği
    Keser kılıcı bıçağı

    Erenlerin bal çiçeği

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir Sultan'ım gerçek Veli
    Erenlerden çekmez eli
    On İki İmam'ın yolu
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    16.
    Bu dünyanın evvelini sorarsan

    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali

    Sen bu yolun sahibini ararsan

    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali

    Tahtını terketti İbrahim Edhem
    Süleyman Nebiye verildi hatem
    Her kulun alnına yazıldı sitem
    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali
    Erenler öldürür yoldan şaşanı
    İhlas ile kaldırtırlar düşeni

    Tarikatta her kişinin nişanı

    Erenler katında bellidir belli

    Erenler elinden dolu içildi
    Ol saadette kil ü kal'den geçildi
    Firdevsi alâ'da güller açıldı
    Cennet-i alâ'nın gülidir güli
    Pir Sultan Abdal'ım ummana daldı
    Yenemedi kendin engine saldı

    Hakıpayinize yüz süregeldi

    Erenlerin kemter kuludur kuli

    17.

    Kocabaşlı koca kadı

    Sende hiç din iman var mı

    Haramı helalı yedi

    Sende hiç din iman var mı

    Fetva verir yalan yulan
    Domuz gubu baga dolan
    Sırtına vururum palan
    Senin gibi hayvan var mı
    İman eder amel etmez
    Hakkın buyruğuna gitmez

    Kadılar yaş yere yatmaz

    Hiç böyle bir şeytan var mı

    Pir Sultan'ım zatlarımız
    Gerçektir şöhretlerimiz
    Haram yemez itlerimiz
    Bu sözümde ziyan var mı
    18.
    Kahpe felek sana n'ettim neyledim

    Aksine döndürdün çark-ı devranı

    Hani n'oldu esk'adalet eski gün

    Perişan eyledin cümle cihanı

    Dayanılmaz âşıkların derdine
    Akıl yetmez ezberine virdine
    Nakes konmak ister cömert yurduna
    Tilki kovdu ülkesinden arslanı
    Anca bu yaraya dayandı Eyyub
    Huda'nın cefasın safaya sayıp

    Cahiller kamile sen bilmen deyip

    Anın için kaybettiler irfanı

    Pir Sultan'ım niye geldin cihana
    Kusur senin imiş etme bahane
    Evvel kullar yalvarırdı sultana
    Şimdi minnetç'ettin kula sultanı
    19.
    Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    Korular kalmadı kara yurd oldu

    Ali'm ne yatarsın dar günün geldi

    Sancak gele Kazova'ya dikile
    Münafık başına taşlar döküle
    Mümin olanlar da Hakka çekile
    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
    Kızılırmak gibi bendinden boşan
    Hama'dan Mardin'den, Sivas'a döşen

    Düldül eğerlendi Zülfikar kuşan

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    Sene tekmil olduğunu bildiler
    Yezid lain gömleğini giydiler
    Kasdeyleyüb imamlara kıydılar
    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
    Abdal Pir Sultan'ım bu sözüm haktır
    Vallahi sözümün hatası yoktur

    Şimdiki sofunun yezidi çoktur

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    20.

    Gelin yiyelim içelim

    Bu güzellik geçer birgün

    Alem yaran yaran olmuş

    Ali'm sırrın açar olmuş

    Yeyip yediren bir adem
    Eksik etmez bari Hüdam
    Gök ekini misal adem
    Anı eken biçer bir gün
    Yeyip yedirmesi hoşdur
    Dayan kahpe yürek taşır

    Can dedikleri bir kuştur

    Kuş kafesten uçar bir gün

    Ağaçlarda yeşil yaprak
    Bastığımız kara toprak
    Yer altında kefen yırtmak
    Boyumuzdan geçer bir gün
    Pir Sultan'ım düşümüzde
    Uzak değil karşımızda

    Baykuş mezar taşımızda

    Dertli dertli öter bir gün

    21.

    Yel esti mi aşka gelir sallanır

    Mart ayında yeşillenir ağaçlar

    Kıpkırmızı donlar giyer allanır

    Hu dost çağırır sallanır ağaçlar

    Çiçek açar domur domur dal verir
    Kimi uzar birbirine el verir
    Kimi meyva verir kimi gül verir
    Kuşlar üstünde dillenir ağaçlar
    Yazbaharda bahçe ile bağ ile
    Kaba çamın gürlemesi dal ile

    Koç yiğidin eğlenmesi yar ile

    Muhabbet eder eğlenir ağaçlar

    Pir Sultan Abdal’ım Hatayi şahım
    Adem için ne halk etmiş Allah’ım
    Güz gelince salar yaprağın dalın
    Vakti geldimi sulanır ağaçlar
    22.
    Hızır Paşa’nın zulmü var ise

    Ne yapayım benim de bir ahım var

    Senin tuğlu padişaın var ise

    Benim arkam kal’em bir Allahım var

    Şol icra Tanrısı yatmaz uyumaz
    Kimsenin hakkını kimsede komaz
    Hünkâr sağır olmuş ünümü duymaz
    Masumlar boğdurur padişahım var
    Gönül verdim ikrar verdim Hayder’e
    Geçmem beni etseler pare pare

    İrafizi deye çektiler dare

    Acab benim bunda ne günahım var

    Pir Sultan Abdal’ım yedullahımız
    Batına hükmeder padişahımız
    Sahib çıkar miskin kul (a) Allahımız
    Şefaat edecek güzel şahım var
    23.
    Birlik makamında bir güzel gördüm

    Leblerinin şekeri var kandi var

    Âşıkı çok imiş aradım sordum

    Nice bencileyin derdimendi var

    Cemali geliyor hayalde düşte
    Canım asumanda kandilde düşte
    Uzakta yakında yepinde pişte
    Her nereye baksam Ali'm kendi var
    Gâh bahçeye girer gülden görünür
    Gâh mana söyleşir dilden görünür

    Gâh gönül evinde mihman görünür

    Âşıkına türlü türlü fendi var

    Şükür olsun bu sevdaya ulaştım
    Muhabbet bağını gezdim dolaştım
    On İki İmam'ın cemine düştüm
    Şimdi boynumuzda aşk kemendi var
    Pir Sultan'ım sever böyle dilberi
    Bu cümle Cihanın yekta gevheri

    Kahrın lutfun çeker ise gel beri

    Sevdiğimin nerde bir menendi var

    24.

    Viran bahçelerde bülbül öter mi

    Gönül eğlencesi gül olmayınca

    Merhemsiz yaralar unar biter mi

    Bir gerçek Veliden el olmayınca

    Nefse uyan Hakka uymuş değildir
    Gaziler namazın kılmış değildir
    Bu gezen abdallar derviş değildir
    Arkasında hırka şal olmayınca
    Tabib olmayınca yaram sarılmaz
    Mürşid olmayınca Pire varılmaz

    Yüzbin asker olsa yezid kovulmaz

    Eli Zülfikar'lı Al (i) olmayınca

    Bu aşk meydanında bir divan olur
    O meydana düşen nevcivan olur
    İtikatsız talib boş kovan olur
    Vızılar arısı bal olmayınca
    Değme arif bunu böyle bilemez
    Bilir ama yine arif olamaz

    Her mürşid ölüyü diri kılamaz

    Hünkâr Hacı Bektaş Vel (i) olmayınca

    İki melek gelir sual sorarlar
    Döker de hurcunu gevher ararlar
    Bir kılın üstüne köprü kurarlar
    Geçemezsin Hakka kul olmayınca
    Pir Sultan'ım baştan dalga aşırır
    Bu aşkın doluşu aşka düşürür

    Her bildiğin rehber çiğ mi pişirir

    Yanıp ateşlere kül olmayınca

    25.

    Çeke çeke ben bu dertten ölürüm

    Seversen Ali'yi değme yaram

    Ali'nin yoluna serim veririm

    Seversen Ali'yi değme yarama

    Ali'nin yarası yar yarasıdır
    Buna merhem olmaz dil yarasıdır
    Ali'yi sevmeyen Hakk'ığn nesider
    Seversen Ali'yi değme yarama
    Bu yurt senin değil konup göçersin
    Ali'nin dolusun bir gün içersin

    Körpe kuzulardan nasıl geçersin

    Seversen Ali'yi değme yarama

    Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım
    Kem gelde didara talihim benim
    Benim derdim bana yeter ey canım
    Seversen Ali'yi değme yarama
    Pir Sultan Abdal'ım deftere yazar
    Hilebaz yar ile olur mu pazar

    Pir merhem çalmazsa yaralar azar

    Seversen Ali'yi değme yarama

    26.

    Ne güzelce muradıma ererken

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Al yanaktan kırmızı gül dererken

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Demir kafeslerdir benim durağım
    Yanar iken yanmaz oldu çırağım
    Gün be gün artıyor derdim firakım
    Felek beni nazlı yardan ayırdı
    Yaz gelince yazı yaban yurt olur
    Ak sürüye kara koyun kurd olur

    Sevip sevip ayrılması derd olur

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Yaz gelince atlar çıkar çayıra
    Kadir mevlam sevdiğini kayıra
    Meğer beni senden ölüm ayıra
    Felek beni nazlı yardan ayırdı
    Pir Sultan Abdal'ım dağları aşam
    Aşam aşam ırmaklara karışam

    Hiç başına gelen var mı danışam

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    27.

    Hazreti Ali'nin devri yürüye

    Ali kim olduğu bilinmelidir

    Alay alay gelen gaziler ile

    İmamların öcü alınmalıdır

    Kendin teslim eyle bir serçeşmeye
    Er oldur ki yarın senden şaşmaya
    Bir munafık bin gaziye düşmeye
    Din aşkına kılıç çalınmalıdır
    Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye
    Munafık olanın bağrı eriye

    Sahib-i zamanın emri yürüye

    Sultan kim olduğu bilinmelidir

    Çağırırlar filan oğlu filana
    Ne itibar Yezid kavli yalana
    Kılıcın arştadır doğru gelene
    Ya ser verip ya ser alınmadır
    Pir Sultan Abdal'ım ey Dede Himmet
    Kendine cevr etme aleme rahm et

    İstanbul şehrinde ol sahib devlet

    Tac-ı devlet ile alınmalıdır

    28.

    Gelin özümüze sitem uralım

    Hile ile hurda ile hal olmaz

    Hakkın divanına nice varalım

    Hak katında yalancıya yer olmaz

    Yine gerçeklerden açtık kapuyu
    Bir pirin önünde kıldık tapuyu
    Arı birlik ile yapar yapuyu
    Birlik ile bitmeyende bal olmaz
    Erenler gafletten kalktı uyandı
    Gerçeklerin nefesine boyandı

    Bu yolun içine girde uyandı

    Be gaziler bunda hiç vebal olmaz

    Ali kulu olan Hak'tan utana
    Var pazarlık ile cevher satana
    Bu yolun içinde riya tutana
    Sürün gitsün dört kapuda yer olmaz
    Pir Sultan'ım eydür kalbimiz nurdur
    Müminler gözlüyse munafık kördür

    Erenlerin yolu kadimdir birdir

    Her tepenin başında da yol olmaz

    29.

    Bülbül olsam gül dalında şakısam

    Öz bağında biten gül neme yetmez

    Süleymanın kuş dilinden okurum

    Bana talim olan dil neme yetmez

    Derviş oldum pir eteğin tutarım
    Hakka doğru çekilmiştir katarım
    Baykuş gibi garip garip öterim
    Issız viraneler çöl neme yetmez
    Aşk kitabın ele aldım yazarım
    Yolum Hakka doğru meylim nazarım

    Neme gerek dağı taşı gezerim

    Karşıda görünen yol neme yetmez

    Dünyanın ötesi neden malumdur
    Anın da aslına eren alimdir
    Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
    Bana hırkayla şal çul neme yetmez
    Pir Sultan'ım sırrım kimseler bilmez
    Tevekkül malını erteye koymaz

    Kişi kısmatından artuğun yemez

    Bana kısmat olan mal neme yetmez

    30.

    Hacı Bektaş tekkesinin dışında

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Ayrılmışlar yaranından eşinden

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Eşinden ayrıldı Bektaş'a vardı
    Kuru göllerde çok savaşlar kıldı
    Ayrılık haberin Mucur'dan aldı
    Dediler bir suna aştı yalınız
    Geçti m'ola Kızılırmak boyunca
    Çeken bilir ayrılığı doyunca

    Ayrılmıştır On İki İmam soyunca

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Aştı m'ola Kırlangıç'ın belini
    Avcı rast gelirse yolar telini
    Arzulamış gider dostun elini
    Dediler bir suna aştı yalınız
    Pir Sultan Abdal'ım gönlümüz paslı
    Tutu kumru gibi kafeste besli

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli'dir nesli

    Dediler bir suna aştı yalınız

    31.

    Yürü bre Hızır Paşa

    Senin de çarkın kırılır

    Güvendiğin padişahın

    O da bir gün dev (i) rilir

    Nemrud gibi Anka n'oldu
    Bir sinek havale oldu
    Davamız mahşere kaldı
    Yarın bu senden sorulur
    Şahı sevmek suç mu bana
    Kem bildirdin beni Hana

    Can için yalvarmam sana

    Şehinşah bana darılır

    Hafid-i Peygamber'im has
    Gel Yezid Hüseynimi kes
    Mansur'um beni dâra as
    Ben ölünce il durulur
    Ben Musa'yım sen Firavun
    İkrarsız Şeytan-ı lain

    Üçüncü ölmem bu hain

    Pir Sultan ölür dirilir

    32.

    Dağdan kütür kütür hezen indirir

    İndirir de ataşlara yandırır

    Her evin devliğin öküz döndürür

    İreçberler hoşça tutun öküzü

    Öküzün damını alçacık yapın
    Yaş koman altını kuruluk sepin
    Koşumdan koşuma gözünden öpün
    İreçberler hoşça tutun öküzü
    Pir Sultan'm der ki kaynar coşunca
    Tekne hamur kalmaz ekmek pişince

    Adem At (a) öküzün çifte koşunca

    İreçberler hoşça tutun öküzü

    33.

    Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş

    Meğer Şah'ı sevmiş dese yoludur

    Yetmiş iki millet sevmezler şahı

    Biz severiz Şah'ı Merdan Ali'dir

    Kırkımız da bir katara dizildik
    Hak Muhammed ümmetine yazıldık
    Hakikat şerbeti olduk ezildik
    Biz içeriz bize sunan Ali'dir
    Gidi Yezid bizler haram yemedik
    Batındaki gördüğümüz demedik

    İkrar birdir dedik geri dönmedik

    Yedileriz birincimiz Ali'dir

    Muhammed dinidir bizim dinimiz
    Tarikat altından geçer yolumuz
    Hem Cibril-i Emin'dir rehberimiz
    Biz müminiz mürşidimiz Ali'dir
    Pir Sultan'ım Nesimi'dir pirimiz
    Evvel kurban ettik Şah'a serimiz

    On İki İmam meydanında dârımız

    Biz şehidiz serdarımız Ali'dir

    34.

    Emek çektim bir ev yaptım erenler

    Yine bu güzele bildiremedim

    Bahar geldi çiçek bitti ot bitti

    Toprak güldü taşı güldüremedim

    Önüne rehber almıştır kadıyı
    Gelir kitabın okuyu okuyu
    Burhan ile buldum yetmiş ikiyi
    İkisin bir kaba sığdıramadım
    Yüreğimde belli belli yaralar
    Şeytan kalbin almış gözün köreler

    Hakka niyaz eylemeye ar eyler

    Eğilip bir secde kıldıramadım

    Hu demine bir ikrarı güdenin
    Tuh yüzüne ikrarından dönenin
    Pir Sultan'ım munafıkın nadanın
    Gönül aynasını sildiremedim
    35.
    Hızır Paşa bizi berdar etmeden

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Siyaset günleri gelip yetmeden

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Gönül çıkmak ister Şah'ın köşküne
    Can boyanmak ister Ali müşküne
    Pirim Ali On İki İmam aşkına
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Her nereye gitsem yolum dumandır
    Bizi böyle kılan ahd ü amandır

    Zincir boynum sıktı haylı zamandır

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Ilgın ılgın eser seher yelleri
    Yare selam eylen Urum Erleri
    Bize Peyik geldi Şah bülbülleri
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Çıkarım bakarım kale başına
    Mümin müslümanlar gider işine

    Bir ben mi düşmüşüm can telaşına

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Yaz seli gibiyim akar çağlarım
    Hançer alıp ciğerciğim dağlarım
    Garip kaldım şu arada ağlarım
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Pir Sultan'ım eydür mürvetli Şah'ım
    Yaram başverdi sızlar ciğergahım

    Arşa direk direk de olmuş ahım

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    36.

    Ben de şu dünyaya geldim geleli

    Emanetten bir don giymişe döndüm

    Sahibi çıktı da elimden aldı

    Koru yerde koyup yaymışa döndüm

    O yar geldi geçti geri bakmadı
    Hendekler kazdırdım sular akmadı
    Çok yuva bekledim cücük çıkmadı
    Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm
    Pir Sultan Abdal'ım bu dünya fani
    Baştan başa kim sürdü bu devranı

    Yarin bir çift sözü üşüttü beni

    Yüce dağ başında buymuşa döndüm

    37.

    Sofi mezhebimi niye sorarsın

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Gözlüye gizli olmaz ne ararsın

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Eğnimize biz kırmızı giyeriz
    Halimizce biz de mana duyarız
    İmam Cafer mezhebine uyarız
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Her kulun çırağın yaksa Hak yakar
    Mümin olanları katara çeker

    Aslımız On İki İmam'a çıkar

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Muhammed Ali'dir Kırkların başı
    Anı sevmeyenin nic'olur işi
    Yezid'e lanetle atalım taşı
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Biz tüccar değiliz alıp satmazız
    Erenler malına hile katmazız

    Gönlümüz geniştir biz kin tutmazız

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    İlkbaharda açılmıştır gülümüz
    Hakkin dergâhına gider yolumuz
    On İki İmamı okur dilimiz
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Pir Sultan'ım söyler ganidir gani
    Evveli Muhammed ahırı Ali

    Anlardan öğrendik erkânı yolu

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    38.

    Gelin canlar bir olalım

    Münkire kılıç çalalım

    Hüseyn'in kanın alalım

    Tevekkeltü taalallah

    Özü öze bağlayalım
    Sular gibi çağlayalım
    Bir yürüyüş eyleyelim
    Tevekkeltü taalallah
    Açalım kızıl sancağı
    Geçsin yezitlerin çağı

    Elimizde aşk bıçağı

    Tevekkeltü taalallah

    Pir Sultan'ım geldi cuşa
    Münkirlerin aklı şaşa
    Takdir olan gelir başa
    Tevekkeltü taalalla


    WWW.TURNADERGİSİ.DE


    KARADENİZE@LİVE.COM

    PATİKAYOLU@MSN.COM

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    Pir Sultan'ın Yaşadığı Dönem: Tanık Olduğu ve İçinde Yaşadığı Alevi Halk Hareketleri

    Ismail Kaygusuz

    Celaleddin Ulusoy'un getirdiği yaklaşımla Kalender Çelebi'ye bağlandığında, Pir Sultan'ın yaşadığı dönem, yukarıda değindiğimiz birinci görüşte ileri sürülen dönemle, yani 2. Bayezid (1483-1512) , 1. Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) zamanlarıyla denk düşebiliyor.

    Bunun yanısıra, İlhan Başgöz'ün, Düzmece Şah İsmail'in (1577-8) “Pir Sultan'ın beklediği Şah” olduğuna tarihsel kanıt olarak gösterdiği dörtlüğe göz atalım:

    Pir Sultan Abdal'ım dost çiresine

    Arzumanım kaldı Şah cilvesine

    60 ile 73'ün arasına

    Özümü irfana koşamam m'ola

    İlhan Başgöz, rakamları Hicri 960 (1552-53) ve Hicri 973 (1565-6) tarihleri olarak yorumlayıp, “bu yıllar arasında, özünü irfana koşmak isteyen Pir Sultan yaşamaktadır” diyor. (S. Eyuboğlu, agy, s. 55) Hangi gerekçe ile bu rakamları tarih kabul ettiği açık değil.

    Neden Pir Sultan Abdal, 60 ile 73 yaşları arasında özünü irfana koşmuş olmasın? Demek ki ömrünün bu dönemi, onun olgunlaştığı ve çağının bilgilerine ulaşıp onları özümsediği dönemdir. Bizce bu şiiri Pir Sultan 73 yaşlarındayken yazmış olmalıdır. Belki de Hızır Paşa'nın zindanlarında, ömrünün son zamanlarında yazmıştır. Böyle olunca onun 1475-80 arasında doğmuş olabileceği ortaya çıkıyor.

    Bu tarihi esas aldığımızda, “Pir Sultan'ın zamanında, yaşadığı çevrede herhangi bir halk hareketi olmamış ve kendisi de böyle bir harekete katılmamıştır” diyenlerin (bu iddia sahipleri için bkz. Baki Öz: Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, s. 191) niyetlerinin karanlık olduğu görülür. Çünkü Pir Sultan Abdal, bu tarihe göre, 30 yaşlarından itibaren, idam edilinceye kadar en az on Alevi halk hareketi yaşadı. Büyük kırımlar ve kanla bastırılmış onca ayaklanmaya, Çaldıran savaşı (1514) öncesi ve sonrasında, yüzbinlerin öldürüldüğü toplu Kızılbaş kırımlarına tanık oldu. İran savaşları sırasında (1548-55) Kanuni'nin Kızılbaş kırımından yakasını kurtaramadı.

    Pir Sultan Abdal'ın yaşamış ve tanık olduğu bu halk hareketlerinden bazılarına değinelim:

    1. 1509-11 yılları arasında iki yıl süren Şah Kulu Sultan ayaklanması: Bu, Şah İsmail Safevi'yi dayanak alıp başlayan, ama kısa zamanda bağımsız gelişerek, Anadolu ve Rumeli'yi saran ve doğrudan siyasal iktidara yönelik bir Alevi halk hareketiydi. Yenilgiden yenilgiye uğrayan Osmanlı kuvvetleri, ancak Vezir Hadım Ali Paşa'nın yönetiminde Sivas yakınlarında Gedikhan'da yapılan savaşta Şah Kulu'nu öldürerek ayaklanmayı bastırabildiler. 1511 Haziran'ında yapılan bu savaşta Ali Paşa da öldü. Şahkulu Sultan'ın ölümüyle halk birlikleri dağıldı, 15 bin kadarı İran'a geçti. Şah İsmail daha başlardayken, bu hareketten desteğini çekmiş sudan bahanelerle birçoğunu katletti...

    2. Nur Ali Halife ayaklanması: 1512 yılında Tokat, Amasya, Yozgat ve Çorum yörelerindeki Alevi kitleler tarafından gerçekleştirildi. Nur Ali, Şah İsmail'in halifelerindendi. Tokat'da Şah İsmail adına hutbe okuttu. Şehzade Ahmed'in (Yavuz Selim'in kardeşi) isyanı bastırmakla görevlendirdiği Sinan Paşa'yı iki bin askeriyle öldürüp, Sivas'ı kuşattı. Şehzade Ahmed'in oğlu Murat Kızılbaş olmuş ve Nur Ali Halife'yle işbirliğine girmişti. Nur Ali, emrinde 10 bin kişilik kuvvet bulunan Murat'la Kazova'da birleşti. Aynı yılın yazında Erzincan yakınlarında Göksu'da yapılan savaşta Nur Ali Halife birlikleri Osmanlı ordusuna yenildi. Bıyıklı Mehmed Paşa, Nur Ali'nin başıyla birlikte 600 isyancı Kızılbaşın kellesini Yavuz'a İstanbul'a gönderdi. Doğrusu ise, F. Sümer'in yazdığı gibi, Nur Ali Halife kurtulup Erzincan'a döndü. Kendisi 1514 Çaldıran savaşında Şah İsmail'in kumandanlarından biri olarak görev yapmıştır. (Faruk Sümer: Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 35-36) Şah İsmail, kendisi adına başkaldıran Nur Ali Halife’yi de desteksiz bırakmıştı. Bununla da kalmıyarak Çaldıran savaşının başında, Osmanlı ordusunun özelliklerini çok iyi tanıyan Diyarbakır valisiyle birlikte Nur Ali’nin de savaş planlarını kabul etmemiştir. Kızılbaş ordusunun Çaldıran’da yenilmesinin birinci nedeni Şah İsmail’in ateşli silahlar kullanmayışıysa, ikinci önemli neden bu çok değerli iki Kızılbaş önderinin savaş taktiklerini reddetmesidir.

    Çaldıran öncesi ve sonrası iki yıl içerisinde Anadolu'da Büyük Kızılbaş Kırımları gerçekleştirildi. Osmanlı'yla Safevi devleti arasında 1514 yılında yapılan Çaldıran savaşı, Anadolu Kızılbaşları için bir dönüm noktasıydı. Bu büyük yenilgiyle Şah İsmail’den umutlar kesildi.

    Bütün bu olaylardan, o sırada otuzunu aşmış bulunan Pir Sultan uzak mı kalmıştır? Hayır, tersine tamamıyla içinde bulunuyor ve kendisi Anadolu Kızılbaş siyasetinin öncülerindendi.

    3. Bozoklu Celal, 1517 yılı ortalarında, Yavuz Selim'in Mısır seferi sırasında ayaklandı. Amasya ve Tokat bölgelerinin Alevi Türkmenlerini başına toplamıştı. Bozoklu Celal eyleminin tabanının oluşturan 20 bini aşkın yoksul halk ve köylüler, iki yıla yakın süre Osmanlı'ya karşı mücadele verdiler. Ferhad Paşa liderliğinde ordunun üstlerine yürümesi karşısında Bozoklu Celal ve yandaşları Turhal, Zile, Artova ve Sivas üzerinden İran'a yöneldiler. Ancak sonunda Erzincan'da Celal yakalanıp kafası kesildi ve Yavuz'a gönderildi.

    4. Şah Veli ayaklanması: 1519'da Yozgat'ta başladı. Şah Veli, Bozoklu Şah Celal'ın talibiydi. Çevresinde toplanan 4 binden fazla insanla Celal'ın öcünü aldı. Zile'de Sivas beylerbeyi Şadi Paşa'yı savaşa zorlayarak, birliklerini dağıttı. Çarpışmalarda Sivas defterdarı öldürüldü ve Şadi Paşa yaralandı. Bu olayla Şah Veli büyük ün kazandı. Öyle ki bir Osmanlı tarihyazıcısı, sonradan onun “Şah İsmail Safevi'in bile adını unutturduğunu” yazacaktır. Şah Veli’nin kuvvetleri, aynı yılın ortalarına doğru, Kızılırmak üzerindeki Şahruh köprüsü yakınlarında Osmanlının Husrev Paşa’sına ve büyük bir Alevi katliamı daha yapıldı.

    5. Süklün ve Baba Zünnun ayaklanmaları da Alevi Türkmenlerin yoğun olduğu Bozok'da (Yozgat) çıkmış, Tokat, Sivas, Amasya, Maraş, Adana, Tarsus ve İçel yörelerine kadar yayılmıştır. Osmanlı'nın ağır baskıya dayanan toprak-vergi-köylü siyaseti, Aleviler ve Alevilik inancına horbakışı, Alevileri “mülhid, rafızi (dinsiz, sapık) ” olarak nitelemesi ve hakaretin ötesinde Aleviliği “ağır suç” kapsamında görmesi, ayaklanmaların ana nedenleriydi.

    Türkmen oymaklarından Süklün aşiretinin Koca Dede'sine devlet memurlarının yaptığı hakaret (hiç bıçak vurmadığı sakalının, bıyığının zorla kestirilmesi) , Alevi Türkmenlerin geniş tepkisine yol açan bir kıvılcım oldu. Yoksul halkın başa geçirdiği Baba Zünnun'un 1525'lerde başlattığı ayaklanma, hızla gelişip yayıldı ve 1527'ye kadar sürdü. Ayaklanma sırasında Bozok sancak beyi Mustafa bey, İlyazıcısı Kadı Muslihüddin öldürüldüler. Sancak beyinin Kanuni'nin halasının oğlu olması, İstanbul'da geniş yankı uyandırmış ve isyanı bastırmak üzere Hurrem Paşa görevlendirilmişti.

    Baba Zünnuncu Alevi yığınlar, Kayseri yakınlarında Hurrem Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerini perişan ettiler. Hurrem Paşa, İçel sancak beyi Ali bey, Kayseri valisi Behram bey ve daha birçok zeamet ve timar sahibi beyler öldürüldü. Bu başarılarıyla taraftarları artan Baba Zünnun ise Artova ve Kazova'ya doğru ilerleyerek, Alevi köylü yığınlarının kaynağına yöneldi.

    Osmanlı yönetimi bu kez Rumeli beylerbeyi Hüseyin Paşa'yı, Sivas beylerbeyi Hasan Paşa'yı ve Maraş beyi Mahmut'u isyanı bastırmakla görevlendirdi. Hüseyin Paşa tüm eyalet askerleriyle Zünnun'un üzerine yürüdü. Höyüklü'deki kanlı çarpışmalarda, Baba Zünnun'un kendisi ve yandaşlarından çok ölenler oldu, ama Aleviler Osmanlı ordusuna pes etmediler. Dağlara çekilip toparlandılar. Vakit geçirmeden yeniden Osmanlı güçlerine saldırıp onları dağıttılar ve Hüseyin Paşa öldürüldü.

    Baba Zünnuncu Alevi Türkmenler, daha sonra, güneyden gelen Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev Paşa'nın Kürt birlikleri tarafından dağıtıldılar.

    Aynı yıllar içinde, Atmaca ayaklanması, babasının öldürülmesiyle oymağının başına geçen Zünnunoğlu; Maraş, Adana, Tarsus-İçel hattında Tonuzoğlu ve Yenice Bey, yine Adana'da Veli Halife, Seydi Bey ve İnciryemez Alevi kökenli halk ayaklanmaları, aynı zincirin halkalarıydı ve resmi tarihin “Yükselme Devri” adını verdiği Kanuni Süleyman'ın “Cihan İmparatorluğu'nu” temelinden sarsıyorlardı.


    www.turnadergisi.de


    patikayolu@msn.com

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    PİR SULTAN ABDAL

    Pir Sultan Abdal, yedi ulu Alevi ozanından birisidir.Kişiliğiyle, sanatıyla, direnişiyle günümüzde de güncelliğini ve haklılığını korumaya devam ediyor.

    Pir Sultan Abdal’ın asıl ismi Haydar’dır. Soyu Yemen’den olup oradan Hoy’a yerleştikleri Anadolu’ya göçle beraber Sivas Yıldızeli Banaz yaylasına yerleştiği belirtilmektedir. Kesin doğum ve şahadet tarihi bilinmemekle beraber 1500’lü yıllarda yaşadığı varsayılmaktadır. Pir Sultan Abdal’ın en büyük özelliği ne pahasına olursa olsun inandığı değerlerden zerre kadar taviz vermemesidir. Pir Sultan Abdal’ın günümüzde de oldukça popüler olan şiirlerinden anlaşıldığı üzere, Pir Sultan komple bir insandır. O salt bir şair değil, aynı zamanda halkın önderi, sözcüsü olarak siyasi bir kişiliktir de. Nitekim bunu bilen Osmanlı devleti, Pir Sultan’a mevki makam sunmuş bunda başarılı olamayınca Pir Sultan’ı idam ettirmiştir. Osmanlı devleti onu idam edip yok edeyim derken Pir Sultan Abdal daha da ölümsüzleşti.

    Pir Sultan Abdal, şiirlerinde genellikle Alevi davasına ve ulularına olan bağlılığını işlemiştir. Bunların başında da Hz. Muhammed, Hz. Ali, On iki İmamlar, Hacı Bektaşi Veli gelmektedir. Pir Sultan kendi çağının acılarına ancak direnişle son verileceğini coşkulu bir şekilde şiirlerinde dile getirmiştir. Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı 1500’lü yıllarda Anadolu da Osmanlı zulmü vardı. Osmanlı devleti halkı ağır vergilere bağlıyor olmadık baskılar uyguluyordu. Bu baskıların sonucu sürekli isyanlar, başkaldırılar gelişiyordu. Gelişen başkaldırılar anlı-şanlı Osmanlı imparatorluğunu sarsıyordu. Osmanlı imparatorluğunun yöneticileri sadece isyan edenleri değil, bir baştan bir başa tüm halkı kılıçtan geçirip, kanlı saltanatlarını sürdürüyorlardı. İşte Pir Sultan Abdal böylesi koşulların ağır olduğu bir dönemde Anadolu’yu karış karış gezerek bir muhalefet hareketi geliştiriyor ve halkı sömürücü düzene karşı direnmeye çağırıyordu. Pir Sultan Abdal’ın çağrısı salt Aleviler için değil, Osmanlının sömürge düzeninden rahatsız olan herkeseydi. Pir Sultan’ın en büyük propaganda malzemesi Alevi öğretisindeki eşitliği, paylaşmacılığı dile getirdiği şiirleriydi. Pir Sultan Abdal Alevi öğretisi hakkında muazzam bir bilgi birikimine sahipti. Bu bilgisini şiirlerine yansıtıyor, bir ‘yol’ insanı olarak inancının gereklerini yerine getiriyordu. Bilindiği gibi Alevi inancının en belirgin özelliklerinden biriside, ne pahasına olursa olsun haksızlığa, sömürüye, zalimin zulmüne karşı olmaktır. Pir Sultan bu ilkeyi sonuna kadar savundu ve sonunda da Osmanlı devletinin Sivas paşası Hızır (Hınzır) tarafından astırılarak ilkeleri uğruna şehit edildi.

    Pir Sultan Abdal, Alevi toplumunun yetiştirdiği en büyük kahramanlardan biridir. Pir Sultan Abdal eylemiyle, sanatıyla bir çığır açmıştır. Anadolu da Pir Sultanlar geleneğini başlatmıştır. Bu gelenek onurlu, erdemli insan olma geleneğidir. Bu gelenek ve yarattığı değerler, evrensel anlamda bütün insanlık için bir şereftir.

    patikayolu@msn.com

  • Selahattin Aykurt
    Selahattin Aykurt

    Pir Sultan Abdal, 16. yüzyılda yaşamış halk şairi, ozan. Asıl adı Haydar'dır. Yaşamının büyük bölümü Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde geçti. 16. yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi Safevi-Türkmen kökenli yani Şah İsmail yanlısı Caferi mezhebi olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan'ı astırdı. Ölümünün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor.

    Konu başlıkları
    [gizle]
    1 6 Ayrı Kimlik
    2 Yetişme Koşulları
    3 Hakkında Araştırma ve Çalışmalar Yapanlar
    4 Dış Bağlantılar

    6 Ayrı Kimlik
    Pir Sultan Abdal
    Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla,
    Çorum yöresinden olup bir süre Ankara’da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan'ım Haydar,
    Aruzla şiirler yazan Pir Sultan,
    Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal,
    18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan,
    16. yüzyıl sonu ile 17. yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan'ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal.
    Son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa'nın astığı kabul edilen 16'ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, günümüzde tanınan Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder.
    Pir Sultan Abdal Safevi yanlısı değildir.[kaynak belirtilmeli] Yazdığı deyişlerin hepsi Şah'a yazılmıştır.[kaynak belirtilmeli] Alevilikte Şah ile Hakk yani Allah anlatılmak istenir.[kaynak belirtilmeli] Şah Hz. Ali ile de özdeşleştirilir, çünkü Alevilikte Hz. Ali Şah-ı Merdan olarak adlandırılır ve Hakk-Muhammed-Ali bir bütün olarak tanımlanır. Pir Sultan Abdal bu anlamda Şah'a gidelim derken doğru ve temiz yol olan Hakk yolu (Hakk-Muhammed-Ali yolu) , aklın ve bilimin yolu olan Allah'ın yoluna davet etmiştir.

    Yetişme Koşulları
    Pir Sultan Abdal, halk arasında Yedi Ulular olarak bilinen Yedi Ulu Ozan'dan biridir. Alevi gelenekleri ile dergâhta tarikat ortamında Türk dilini kullanarak yetişti. Şiirlerinde duru ve yalın bir Türkçe kullandı. Ana konuları, Deyişler, Nefesler, Hakk sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi, duazimam, ilahi aşk, tasavvuf ve sosyal uyarı niteliğindedir. Bazıları her ne kadar Pir Sultan'ı başkaldıran asi biri olarak gösterse de gerçekte Pir Sultan Abdal'ın yaşadığı Sivas bölgesinde o tarihte hiçbir halk ayaklanmasına rastlanmamaktadır. Dolayısıyla bir derviş olarak toplumu irşat (İlimiyle ve aklıyla toplumu bilgilendirmiştir) etmiştir. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimini Erdebil'de görmesine rağmen, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmedi. Alevi olan Pir Sultan Abdal Türk diline sahip çıkmıştır.
    Pir Sultan Abdal


    Alçakta yüksekte yatan erenler
    Yetişin imdada aldı dert beni
    Başımı alıp hangi yere gideyim
    Gittiğim yerlerde buldu dert beni

    Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
    Kimseye diyemem gönlüm yastadır
    Bilmem deli oldu bilmem ustadır
    Şöyle bir sevdaya saldı dert beni


    Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.

    Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.

    Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy...

    Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.

    Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar'dir. Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den 'Zeynel dedem' diye söz eder. Uzmanlara göre, Pîr Sultan'in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, 'seyyid'liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.

    Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez.

    Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat'in Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir. Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pîr Sultan'in 'Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı n'eyleyim' derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.

    Pîr Sultan Alevî-Bektasî tarikatindandir. Tarikata girme arkadasi, yani musaibi, Ali Baba'dir. Baglandigi tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdigi dervislerden Koyun Babanin tekkesinde, Bektasîligin kurucusu Haci Bektas Veli'nin tekkesinde posta oturmus, yani en üst makamlara getirilmis Seyh Hasan'dir.

    Pîr Sultan, baglandigi tarikatça yalniz dinsel önder degil, devlet baskani olarak da görülen Iran Sahlari adina, Anadolu halkini Osmanlilar'a karsi kiskirttigi,ayaklanmaya çagirdigi, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettigi için, Sivas Valisi Hizir Pasa'nin emriyle tutuklanmis, yolundan dönmeyecegi anlasilinca da asilmistir.

    Söylentiye göre, asildigi yer Sivas'da eskiden Keçibulan adini tasiyan, sonra uzun süre Daragaci diye anilan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarsisi'nin karsisinda Mal Pazari olarak kullanilan bu alanin Gazhane bitisiginde, sira sögütlerin bitiminde bulunan, boyu bes metre, eni bir metreden fazla, bakimsiz toprak yigini onun mezaridir. Üstündeki moloz taslar, asilmasi sirasinda Hizir Pasa'nin emriyle halkin attigi taslardir.

    Mezarinin, bir menkibeye göre Erdebil'de, Bektasî gelenegine göre de Merzifon'da oldugu söylenir. Daha baska söylentiler de vardir, ama gerçege en yakin görünen söylenti asildigi yere gömüldügü, yakinlarinin, tarikat erlerinin, hükümet baskisi yüzünden ölüsünü alip köyüne bile götüremedikleridir.

    Siirlerinden, halk söylentilerinden çikarilan bu daginik bilgileri degerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan'in ne zaman yasadigini saptamak gerekir.


    NE ZAMAN YASADIGI
    Uzmanlar 'Yürüyüs eyledi Urum üstüne' diye baslayan siirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'in Sah Tahmasb zamaninda yasadigini söylüyorlar. Bu siirinde söyle sözler var:

    Aslini sorarsan Sah'in ogludur
    (...)
    Koca Haydar Sah-i cihan torunu
    Ali nesli güzel imam geliyor
    'Koca Haydar Sah-i cihan' diye anilan, Sah Ismail'in babasi Seyh Haydar'dir. 'Sah' diye anilan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yikip Safevîogullari Devleti'ni kurarak Sîî mezhebi baskanligi ile devlet baskanligini birlestiren, Sah Ismail'in kendisidir. Seyh Haydar'in torunu, Sah Ismail'in oglu da Sah Tahmasb'dir.

    Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman'in saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar geçmisteki aci olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasinda barisi saglayamamislar, Iranlilar ile Osmanlilar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yili anlasmazliklar, çatismalar, savaslarla geçirmislerdir. Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptigi dogu seferinde, Iranlilar'in elinde bulunan Bagdat'i Osmanli topraklarina katmis, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemis, 1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri almistir.

    Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylarin Sah Tahmasb dönemindeki olaylara uymasi, daha sonraki Iran sahlarinin Anadolu üzerine 'yürüyüs eylemis' olmalari, bazi uzmanlarin kesin konusmalarina, sairin bu dönemde yasadigindan süphe edilemeyecegini söylemelerine yol açar.

    Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmis bir Hizir Pasa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bagdat beylerbeyliklerinde bulunmus bir Hizir Pasa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hizir Pasa'nin, Bagdat'a giderken, Sivas'a ugrayip oradaki ayaklanmayi bastirmis olabilecegini söylüyor. Bu görüs dogruysa, Pîr Sultan 1560'da asilmis demektir.

    Pîr Sultan'in dili on altinci yüzyilin ikinci yarisinin dilidir, diyen bazi uzmanlar ise sairin 1560'da asilmis olabilecegini kabul etmiyorlar. Onlar halk söylentisini degerlendirerek baska bir yoldan gidiyor, Sivas'da valilik etmis Hizir Pasa'yi ariyorlar.

    Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdigi bir mektupta, Alevîler ile Seyh Bedreddin'e bagli olanlari iyi taniyan, onlarla ugrasmasinin bilen bir Hizir Pasa'dan söz ediliyor. Belgenin ilgili bulundugu dönemde ise iki Hizir Pasa yasamis. Birinin özellikleri söyle:

    Deli Hizir Pasa, Van Beylerbeyi (1582) , Kars Beylerbeyi olarak Iran seferine katilma (1587) , Erzurum Beylerbeyi (1588) , Sivas Valisi (1588) , Diyarbakir Valisi (1589) , gene Sivas Valisi (1590) , Tuna Muhafizi (1602) , Budin Muhafizi (1605) , ölümü (1607) .

    Deli diye anilmasi gözü pek, acimasiz bir kimse oldugunu gösteriyor. Ayrica Iran seferine katilmis, yani Safevîlere karsi savasmis. Safevî yanlisi Alevîlere düsmanlik besleyebilir. Iki kere Sivas'a vali gönderilmis, ikincisinde oldukça uzun kalmis. Alevîleri iyi tanidigi, onlarla ugrasmasini bildigi anlasiliyor.

    Pîr Sultan'i astiranin Sivas Valisi Deli Hizir Pasa oldugunu söyleyen uzmanlarin görüsü dogruysa, sairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradir.

    Gene uzmanlara göre, Pîr Sultan 1534'de Bagdat'in Osmanlilar'a geçisi üzerine, Iran Sahina,


    Güzel Sah'im çok yerlerden görünür
    Asli nedir niye verdin Bagdat'i
    diye siir yazmistir. 1534 ile 1590 arasinda 56 yil var. Pîr Sultan bu siiri yazdiginda, diyelim 20 yasindaysa, 76 yasinda ölmüs olur.

    Böyle uzun bir ömür sürdügü kabul edilirse, uzmanlar arasindaki görüs ayriliklari da sona erebilir. Çünkü bu uzun ömre hem Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hizir Pasa sigdirilabiliyor.

    Gene de bazi durumlarin açiklanmasi kolay degil. Örnekse, Pîr Sultan'in siirlerinde bir Alevî ayaklanmasindan söz ediliyor, oysa Deli Hizir Pasa döneminde Sivas'da böyle bir ayaklanma olmamis.

    Uzmanlar arasindaki görüs ayriliklarinin ötesinde, kesin olan sudur: Pîr Sultan abdal on altinci yüzyilda Anadolu'da, Sivas yöresinde yasadi.


    KITAPLAR
    Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalismayi 1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmis, 105 siir yayimlayarak, sair üzerine bilgiler verilmistir: XVII Asir Saz Sairlerinden Pîr Sultan Abdal.

    Konuya ikinci önemli yaklasim Pertev Naili BORATAV ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nin birlikte hazirladiklari, 1943'de yayimlanan Pîr Sultan Abdal adli kitaplar olmustur.

    Diger yayinlar:


    Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpinarli, Varlik Yayinevi
    Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayinevi
    Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayinevi
    Sabahattin Eyüboglu'nun, ölümünden önce hazirlayip bitiremeden biraktigi bir seçmeler kitabi, dostlarinca tamamlanip Cem Yayinlari arasinda basildi.


    SANATI
    Halkin benimsedigi, destan kahramani durumuna getirdigi sairlerin alinyazisini Pîr Sultan da paylasmistir. Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da agizdan agiza sürüp gelen Pîr Sultan siirlerinden hangilerinin gerçekten onun oldugunu, hangilerinin onun adina baskalarinca söylendigini ayirmakta güçlük çekiyor, çaresiz kaliyorlar. Görünüse bakilirsa, halkimiz Pîr Sultan'in siirlerini çogaltma çabasini günümüzde bile sürdürüyor.

    On altinci yüzyilda yazildigi bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pîr Sultan siirleriyle sonradan bulunanlar arasinda, gerek dil, gerek söyleyis yönünden büyük ayriliklar oldugu gerçektir.

    Bu durumu gözönünde tutan uzmanlar, Pîr Sultan'in sanati üzerine konusurken, özellikle eski yazmalardaki siirlerinden, onun söyledigine kesin diye bakilan siirlerden yola çikiyorlar. Görüsleri söyle özetlenebilir:

    Pîr Sultan Halk edebiyati geleneklerinden hiç ayrilmamis, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyis özellikleriyle, bir halk ozani görünümünü hep sürdürmüstür. Siirleriin genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kaliplariyla yazmis, arada 7'li kalibi da kullanmistir. Aruz ölçüsüyle siiri yoktur. Yalniz, gene heceyle yazdigi bir siirinde gazel düzenini denemistir. Bunun disinda siirleri hep dörtlikler biçimindedir, kosma ya da semaî biçiminde... Çogu zaman yarim uyak kullanmis, ses azligini rediflerle giderme yoluna da sik sik basvurmustur.

    Siirlerinden Pîr Sultan'in saza bagliligi açikça anlasiliyor. Iyi bir çalgi ustasi oldugu da düsünülebilir.

    Konularini yalnizca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarindan almamis, yasamin çesitli yönleri üzerine kesinlikle din disi siirler de söylemistir. Tarikat siirlerinde ise, Ali, On Iki Imam gibi genel konularin yani sira, kendi kavgasini, yasadigi günlerdeki çatismalari, ayrintilariyla yansitmis olmasi çok ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin sorunlarina girmemis, yasam karsisinda hep sonut, hep disa dönük kalmistir. Inançlarinin,kavgasinin yilmak bilmez, sözünü sakinmaz bir propagandacisidir.

    Onun siirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz. devlet düzenini bozuklugunu, mezhep ayriligindan dogan iç kavgalari, bu yüzden Alevîlere yapilan zulümleri, kadilarin haram yedigini, müftülerin yalan yanlis fetva verdigini, Siilerin karsilastigi güçlüklerin Sünnî halktan degil, Sünnî Osmanli Devleti'nden geldigini ögreniriz. Alevî Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel hosgörüden uzaklasan Osmanlilar'dan nasil kopup, Mehdî diye, kurtarici diye Iran Sahlarina sarildiklarini, siyasal kaygilara nasil araç edildiklerini görürüz. Bu baglanisin altindaki çaresizlikleri, giderek bu baglanisin yarattigi umut kirikliklarini sezeriz.

    Pîr Sultan din disi konular islerken halk ozanlarinin kaliplasmis sözlerini kullandigi gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklasmis köy yasamini tertemiz, katkisiz bir gözlem gücüyle yansiyan siirler de söylemistir. Insan, hayvan, doga sevgisiyle örülmüs siirler...

    Kullandigi dil çaginin konusma dilidir. Yabanci sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat araciligiyla yasadigi günlerin konusma diline girdigi oranda onun siirlerine de girmistir


    KAYNAK: MEMET FUAT
    Pîr Sultan Abdal-Yasami Sanatçi Kisiligi Yapitlari-DE Yayinevi 1977



    Eserlerinden bazıları:

    Alçakta Yüksekte

    Alçakta yüksekte yatan erenler
    Yetisin imdada aldi dert beni
    Basimi alip hangi yere gideyim
    Gittigim yerlerde buldu dert beni

    Oturup benimle ibadet kildi
    Yalan söyledi de yüzüme güldü
    Yalin kiliç olup üstüme geldi
    Çaldi bölük bölük böldü dert beni

    Üstümüzden gelen boran kis gibi
    Yavru sahin pençesinde kus gibi
    Seher çagi bir korkulu düs gibi
    Çagirta çagirta aldi dert beni

    Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
    Kimseye diyemem gönlüm yastadir
    Bilmem deli oldu bilmem ustadir
    Söyle bir sevdaya saldi dert beni


    Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma

    Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma
    Erilir Gam Yeme Divane Gönül
    Er Başımda Duman, Dağ Başında Kış
    Erilir Gam Yeme Divane Gönül

    Yıkılır Mı Hakk’ın Yaptığı Havuz
    Şah-ı Merdani' nin, Biz De Kılavuz
    Üç Günlük Dünyada, şu Yahşi Yavuz
    Erilir Gam Yeme Divane Gönül

    Pir Sultan Abdal’ım, Sırdan Sırada
    Bu İş Böyle Oldu, Kalsın Burada
    Cümlemiz Niyetlendiği Murada
    Erilir Gam Yeme Divane Gönül


    Bugün Yardan Haber Geldi

    Bugün Yardan Haber Geldi
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
    Eğildim Bir Buse Aldım
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Güzel Olanı Severler
    Yanağından Gül Dererler
    Kulakta Mengiç Küpeler
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Baş Koydum Yarin Dizine
    Uykular Girmez Gözüme
    Ağ Ellerin Sür Yüzüme
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Şekerden Şerbet Ezerler
    İnce Tülbentten Süzerler
    Dört Yanım Almış Güzeller
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Pir Sultanım Gel Yanıma
    Seni Sarayım Canıma
    Dola Kolların Boynuma
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan


    Bilene Danış

    Bilirim Bilirim Dersin Bilene Danış
    Danışan Dağları(Hey Dost) Aşar Mı Aşar
    Danışmadan Yola Çıksa Bir Kişi
    Akıbet Yolundan(Hey Dost) Şaşar Mı Şaşar

    Cahile Irak Ol Kamile Yakın
    Bir Mana Söyleyim(Hey Dost) Darılma Sakın
    Hasmın Karıncaysa Merdane Takın
    Ummadık Taş Başa (Hey Dost) Düşer Mi Düşer

    Pir Sultan Abdalım Böyle Mi Olur
    Kişi Ettiğini(Hey Dost) Elbette Bulur
    Yırtıcı Kuşların Ömrü Tez Olur
    Zararsız Akbaba(Hey Dost) Yaşar Mı Yaşar


    Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez

    Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez
    Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk
    Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez
    Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk

    Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım
    El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım
    Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım
    Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk

    Elim Tutmaz Güllerini Dermeye
    Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya
    Dört Cevabin Mânasını Vermeye
    Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk

    Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye
    Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye
    Dostum Beni Ismarlamış Gel Diye
    Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk Gurbet Elde

    Gurbet elde bir hal geldi başıma,
    Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
    Derman arar iken derde düş oldum,
    Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

    Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
    Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.
    Dedim yâre gidem nasip olmadı,
    Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

    Kağıda yazarlar ufak yazılar,
    Anasız olur mu körpe kuzular.
    Yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
    Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

    Pir Sultan Abdal'ım böyle buyurdu,
    Ayrılık donları biçti giydirdi.
    Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
    Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.




    Kul Olayım Kalem Tutan Ellere

    Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

    Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
    Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür.
    Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

    Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa,
    Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa.
    Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.



    Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş

    Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş
    Korudur Da Benli Dilber Korudur
    Gülünü Dererken Dalını Kırmış
    Kurudur Da Benli Dilber Kurudur
    Neredesin De Dudu Dillim Nerede
    Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

    Bu Meydanda Serilir Postumuz
    Çok Şükür Mevlaya Gördük Dostumuz
    Bir Gün Kara Toprak Örter Üstümüz
    Çürüdür De Benli Dilber Çürüdür
    Neredesin De Dudu Dillim Nerede
    Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

    Pir Sultan Abdal’ım Başımdan Başlar
    İyisini Korda Kemini Taşlar
    Bin Çiçekten Bir Kovana Bal İşler
    Arıdır Da Benli Dilber Arıdır
    Neredesin De Dudu Dillim Nerede
    Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede




    Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım

    Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
    Gerçek Erenlere Yüzler Süreyim
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

    Alçağında Al Kırmızı Taşın Var
    Yükseğinde Turnaların Sesi Var
    Ben De Bilmem Ne Talihsiz Başın Var
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

    Benim Şah'ım Al Kırmızı Bürünür
    Dost Yüzün Görmeyen Düşman Bilinir
    Yücesinden Şah'ın İli Görünür
    Niçin Gitmez Yıldızdağı Dumanın

    El Ettiler Turnalar Bazlara
    Dağlar Yeşillendi Döndü Yazlara
    Çiğdemler Taşınsın Söylen Kızlara
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

    Şah'ın Bahçesinde Gonca Gül Biter
    Anda Garip Garip Bülbüller Öter
    Bunda Ayrılık Var Ölümden Beter
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın

    Ben De Bildim Su Dağların Sahisin
    Gerçek Erenlerin Nazargâhısın
    Abdal Pir Sultan’ın Seyrangâhısın
    Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın







    çııÖÖçşIlgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri

    Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri
    Doğru Gelir Doğru Gider Mi
    Hakkın Emri İle Çürüyen Canlar
    Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü

    Pazarlık Mı Olur Adil Dükkanda
    Mevl-i Muhabbetim De Kaldı Yar Sende
    Bu Divan Olmazsa Ulu Divanda
    Dost Benim Sualim Verir Mi

    Bahçede Açılmış Yar Gonca Güller
    Gülün Figanından Sefil Bülbüller
    Aşuktan Maşuğa Da Sarılan Kollar
    Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü

    Abdal Pir Sultan'ım Da Kalbi Zar Olan
    Döner Mi Sözünden Gerçek Yar Olan
    Senin Gibi Aht-ı Sadık Yar Olan
    Verdiği İkrardan Döner Mi



    Bugün Yardan Haber Geldi

    Bugün Yardan Haber Geldi
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
    Eğildim Bir Buse Aldım
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Güzel Olanı Severler
    Yanağından Gül Dererler
    Kulakta Mengiç Küpeler
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Baş Koydum Yarin Dizine
    Uykular Girmez Gözüme
    Ağ Ellerin Sür Yüzüme
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Şekerden Şerbet Ezerler
    İnce Tülbentten Süzerler
    Dört Yanım Almış Güzeller
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

    Pir Sultanım Gel Yanıma
    Seni Sarayım Canıma
    Dola Kolların Boynuma
    Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan



    Derdim Çoktur Hangisine Yanayım

    Derdim Çoktur Kangısına Yanayım
    Yine Tazelendi Yürek Yaresi
    Ben Bu Dertten Kande Derman Bulayım
    Meğer Şah Elinden Ola Çaresi

    Dürlü Donlar Giyer Gülden Naziktir
    Bülbül Cevreyleme Güle Yazıktır
    Çok Hasretlik Çektim Bağrım Eziktir
    Güle Güle Gelir Gelir Canlar Paresi

    Benim Uzun Boylu Serv-i Çınarım
    Yüreğime Bir Od Düştü Yanarım
    Kıblem Sensin Yüzüm Sana Dönerim
    Mihrabımdır Kaşlarının Aresi

    Dizar İle Muhabbete Doyulmaz
    Mehabbetten Kaçan İnsan Sayılmaz
    Münkir Bin Kere Püf Dise Sönmez
    Tutusunca Yanar Aşkın Çırası

    Pir Sultan'ım Kati Yüksek Uçarsın
    Selamsız Sabahsız Gelir Geçersin
    Aşkı Mehabbetten Niçün Kaçarsın
    Böyle Midir Elinizin Türesi



    Ötme Bülbül Ötme

    Ötme Bülbül Ötme, Sen Değil Bağım
    Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
    Tükendi Fitilim Eridi Yağım
    Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana

    Deryadan Bölünmüş Sellere Döndüm
    Ateşi Kararmış Küllere Döndüm
    Vakitsiz Açılmış Güllere Döndüm
    Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana

    Haberin Duyarsın Peyikler İle
    Yaramı Sarsınlar Şeyikler İle
    Kırk Yıl Dağda Gezdim Geyikler İle
    Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana

    Abdal Pir Sultan'ım, Doldum Eksildim
    Yemeden İçmeden Sudan Kesildim
    Zülfün Kemendine Kondum Asıldım
    Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana



    Yürüyüş eyledi Urum üstüne

    Yürüyüş eyledi Urum üstüne
    Ali nesli güzel İmam geliyor
    İnip temenna ettim güzel destine
    Ali nesli güzel İmam geliyor

    Doluları adım adım dağıdır
    Tavlasında küheylanlar bağlıdır
    Aslını sorarsan şahın oğludur
    Ali nesli güzel İmam geliyor

    Tarlaları adım adım çizili
    Rakibin elinden ciğer sızılı
    Al yeşil geyinmiş gerçek gazili
    Ali nesli güzel İmam geliyor

    Magripten çıkar görünü görünü
    Kimse bilmez evliyanın sırrını
    Koca Haydar şah-ı cihan torunu
    Ali nesli güzel İmam geliyor

    Pir Sultan Abdal' ım görsem şunları
    Yüzüm sürsem boyun eğip yalvarı
    Evvel baştan On'kiler serveri
    Ali nesli güzel İmam geliyor



    Çıkardılar kisvesini başından

    Çıkardılar kisvesini başından
    Soyuyorlar Şahı Merdan Ali'yi
    İndirdiler teneşirin üstüne
    Koyuyorlar Şah'ı Merdan Ali'yi

    Fatma Ana ağlar şol yaşın yaşın
    Şundan gördüm Düldül'ün kişneyişin
    Ol Şahı Merdan'ın kıbleye başın
    Çevirdiler Şahı Merdan Ali'yi

    Mürekkebi Zemzem ile ezdiler
    Üst başına Mim duasın yazdılar
    Kubunın da Ak Deve'ye kazdılar
    Gönderdiler Şahı Merdan Ali'yi

    Kasdettiler İmamlann soyuna
    Zehirler kattılar Hasan payına
    Kefenini Ab-ı Zemzem suyuna
    Batırdılar Şahı Merdan Ali'yi

    Pir Sultan Abdal'ım hoş hava ile
    Arşa direk dikti bir dua ile
    Kanber'in yedtiği Ak Deve ile
    Götürdüler Şahı Merdan Ali'yi Sabahtan Cemalin

    Sabahtan Cemalin Seyran Eyledim
    Gönüller Perişan Elinden Güzel
    Nice Bir Gezeyim Gurbet Elleri
    Hiç Mi Bilir Yoktur Halımdan Güzel

    Seher Bülbülüsün Gider Gelmezsin
    Gelirsen De Güzel Baki Kalmazsın
    Seni Uçuranlar Murat Almasın
    Seni Kim Uçurdu Yuvandan Güzel

    Pir Sultan Abdal'ım Dervişler Gezer
    Aradım Bulmadım Derdimi Yazar
    Şimdi Benim Dostum Cennette Gezer
    Kalma Benim İçin Yolundan Güzel



    Çeke Çeke

    Çeke Çeke Ben Bu Dertten Ölürüm
    Seversen Ali’yi Değme Yarama
    Ali’nin Yoluna Serim Veririm
    Seversen Ali’yi Değme Yarama

    Bu Yurt Senin Değil Konar Göçersin
    Körpe Kuzulardan Nasıl Geçersin
    Ali’nin Dolusun Bir Gün İçersin
    Seversen Ali’yi Değme Yarama

    Ilgıt Ilgıt Oldu Akıyor Kanım
    Pir Yoluna Kurban Verilir Serim
    Benim Derdim Bana Yeter Efendim
    Seversen Ali’yi Değme Yarama

    Abdal Pir Sultanım Deftere Yazar
    Hilebaz Yar ile Olur Mu Pazar
    Pir Melhem Çalmazsa Yaralar Azar
    Seversen Ali’yi Değme Yarama



    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
    Yolumdan Dönüp Mahrum Mu Kalayım
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Benim Pirim Gayet Ulu Kişidir
    Yediler Ulusu, Kırklar Esidir
    On İki İmamın Server Başıdır
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Kadılar Müftüler Fetva Yazarsa
    İşte Kemend, İste Boynum Asarsa
    İşte Hançer, İste Kellem Keserse
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Ulu Mahşer Günü Olur Divan Kurulur
    Suçlu, Suçsuz Gelir Anda Derilir
    Piri Olmayanlar Anda Bilinir
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

    Pir Sultan'ım Arsa Çıkar Ünümüz
    O Da Bizim Ulumuzdur Pirimiz
    Hakka Teslim Olsun Garip Canımız
    Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan



    Dünyanın Üstünde Kurulu Direk

    Dünyanın Üzerinde Kurulu Direk
    Emek Sayılmadan, Sızlar Bu Yürek
    Bu Düzeni Kim Kurmuş Bizler De Bilek
    Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar

    Ocağa Koymuşlar Köşe Taşını
    Hak Kollasın Gerçeklerin İsini
    Bir Gün Ağrıdırlar Senin Başını
    Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar

    Pir Sultan Abdal’ım Farz Eylesinler
    Yola Gelmeyenden Edilmez Minnet
    Cümlenin Muradı Dünyada Cennet
    Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar


    Mürşide varmaya talip olursan

    Mürşide varmaya talip olursan
    İptida insandan rehber isterler
    Verdiğin ikrara doğru gelirsen
    Ahd ile peymandan rehber isterler

    Rehberin var ise olursun insan
    Rehberin yok ise kalırsın hayvan
    Arasat gününde açılır meydan
    Açılan meydanda rehber isterler

    Mürşidin nazarı müşkülü seçer
    Kamil olan talip sıratı geçer
    Can kuşu kafesten akıbet uçar
    Tenden uçan candan rehber isterler

    Şah-ı Merdan bir yol kurdu kuluna
    Bu yola giden rehberden biline
    Girmek ister isen İmam yoluna
    On İki İmamdan rehber isterler

    Tarikat babına girmek dilersen
    Hakikat güllerin dermek dilersen
    Erenler sırrına ermek dilersen
    Sır ile pinhandan rehber isterler

    Pir Sultan'ım söyler bu hikayeti
    Yirmi sekiz harfle yedi ayeti
    Nefsini bilmektir sözün gayeti
    Bilmeğe irfandan rehber isterler


    Gam elinden benim zülfü siyahım

    Gam elinden benim zülfü siyahım
    Peykan değdi sinem yaralandı gel
    Suna başın için ağlatma beni
    Bugün sevda candan aralandı gel

    Gamdan hisar oldu mekanım yurdum
    İşitmez avazım dinlemez virdim
    Bir değil beş değil on değil derdim
    Düğümler baş verdi sıralandı gel

    Hasretine vasıl olam mı böyle
    Mecnun'a da bili kalır mı Leyla
    Ölümlü dünyadır gel helaı eyle
    Yüklendi barhanam kiralandı gel

    Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz
    Gürler gelir geçer ömür çağ olmaz
    Teşevvüştür yaralarım sağ olmaz
    Göğerdi çevresi karalandı gel

    Pir Sultan Abdal'ım haftada ayda
    Günler gelir geçer bulunmaz fayda
    Gönül Hak arzular canım hayhayda
    Toprağım üstüme kürelendi gel


    Yürü bire yalan dünya

    Yürü bire yalan dünya
    Yalan dünya değil misin
    Hasan ile Hüseyini
    Alan dünya değil misin

    Ali bindi Düldül ata
    Can dayanmaz bu firkata
    Boz kurt ile kıyamete
    Kalan dünya değil misin

    Tanrı'nın Aslan'ın alan
    Düldül'ü dağlara salan
    Yedi kere ıssız kalan
    Kalan dünya değil misin

    Bak şu kışa bak şu güze
    Ciğer kebab döndü köze
    Muhammed'i bir top beze
    Saran dünya değil misin

    Pir Sultan'ım ne yatarsın
    Kurmuş çarhını dönersin
    Ne konarsın ne göçersin
    Kalan dünya değil misin



    PATİKAYOLU@MSN.COM
    HARAMİLER@MSN.COM

  • Aex Aexe
    Aex Aexe

    Ölmeden öl şu dünyada. demiş ve bir ölmüş bin doğmuş tur pir sultanlar ölmedi ölmez de zulüm ün karşısında sazıyla sözüyle hoşgörüsüyle duracak insanlara doğruyu gösterecek birileri olacak hiç kimse olmasa insanın kendisi kendisine yol gösterecek çünkü yol bu yoldur Pirsultan da demiş ya açılın kapılar şaha gidelim burda ki şah Allah tır daha doğrusu herşeydir. Anlatması kolay değil ama ancak hissedebilirsiniz pirsultanın dediği şah aslında evrendir Allah ile evren, nsan hepsi içe içe dir kendini bulmak için kendinden oldu desem biraz anlam kazandırır ama açıklamaya yetmez. böyle kişiler 2 kelimeye 10 cilt kitap sığdırıyorlar. mevlana da öyle mesela. PirSultan ında işte Ölmeden Öl şu dünya da sözü nefis i anlatmıştır. Yine de bana kalırsa bu cümleden 10000 sayfanın anlatamıyacağı şeyleri anlatıyor derim.

  • Ciwan Azad
    Ciwan Azad

    hızır paşa'ya ' can için yalvarmam sana' diyerek ne denli büyük adam olduğunu kanıtlamış evliya.


    padişah katlime ferman dilese
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan
    cellatlar karşımda satır bilese
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan

    onyedi yerimden vursalar yara
    cerrahlar derdime kılmasa çare
    kemendi bend ile çekseler dara
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan

    karadır kaşları benzer kömüre
    münafıklar zarar verir ömüre
    ik’ellerim bağlasalar demire
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan

    eğer beni katsa kervan göçüne
    götürseler hindistan’a maçin’e
    urganım atsalar darağacına
    yine geçmem ala gözlü şah'ımdan

    ahiri katlime ferman yazılsa
    çıksam teneşire tabut düzülse
    kefenim biçilse mezar kazılsa
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan

    pir sultan abdal’ım derim vallahi
    ölsem terk eylemem pir’i billahi
    huzur-u mahşerde dilerim şah’ı
    yine geçmem ala gözlü şah’ımdan”

  • Serdar Samatyalı
    Serdar Samatyalı

    Yaşadığı çağa göre yine de sırrı saklamıştır, Pirimiz...

    Balıklar deryaya da hasret
    Çarha döner göl içinde

    Sır budur...

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    'Pir Sultan'ım yeryüzünde
    Var mıdır noksan sözümde
    Eksiklik kendi özümde
    Darına durmağa geldim'

    Pir Sultan Abdal

  • Saliha Yadigar
    Saliha Yadigar

    'Nidem ben ummana daldıktan sonra.'

    (İlkay'dan.)

  • Şekerrîz
    Şekerrîz

    Derdim çoktur hangisine yanayım
    Yine tazelendi yürek yâresi
    Ben bu derde kande derman bulayım
    Meğer dost elinde m'ola çâresi

    ...

    Benim uzun boylu servi çınarım
    Yüreğime bir od düştü yanarım
    Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
    Mihrâbımdır kaşlarının arası

    (Abicim ben bu son iki mısraya ömrümü veririm kesinlikle. Altına imzamı atmayı bırak, mümkünse gider kulu falan olurum.)

    Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın
    Selamsız sabahsız gelir geçersin
    Dilber muhabbetten niye kaçarsın
    Böyle miydi yolumuzun töresi

    (Efenim burda muhabbeti 'dilber' olarak sıfatlandırmış. Yani dilbere bir söz yok, dilber olan muhabbetin kendisi)

    Nokta.

  • Fatih Yalçın
    Fatih Yalçın

    Halkın belli bir kesiminin ozanıyım diyen Osmanlıya ihanet eden iran yararına çalışan bir hain

    Tek yaptığı iş ise halk arasında Fesat çıkarmak ve halkı devletine karşı kışkırtmak

    Onun başını kesen Hızır Paşaya Çok şey borçluyuz

  • Aslıhan Duygu Alptekin
    Aslıhan Duygu Alptekin

    döneminin en büyük devrimci nitelikli kalkışmasıdır pir sultan abdal...insancıldır...haramı,zinayı.dedikoduyu ve iftirayı müritlerine şiddetle men eder...haramzade osmanlı beylerinin paşalarının kabusudur...büyük bir halk ozanıdır ve gerçek anlamda halkçıdır...

  • Murat Duygulu
    Murat Duygulu

    aleviliğin 7 büyük ozanından biri.. bir derviş.. aynı zamanda çağını aşmış büyük bir siyasi önder.. osmanlı sultanının korkulu rüyası iran hükümdarı şah ismail' in (şah hatai) anadoluda ki sesi soluğu..