Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Ümraniye Belediyesi Şiir Yarışması

lev nikolaevich tolstoy sizce ne demek, lev nikolaevich tolstoy size neyi çağrıştırıyor?

lev nikolaevich tolstoy terimi Barış Çalışkan tarafından tarihinde eklendi

  • Fatmanur Can
    Fatmanur Can

    Acı duyabiliyorsan, canlısın.
    Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın...
    .
    (Tolstoy)

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    "..sewen hep bir kişidir, öteki ise sewilmesine izin verir..."

  • Şinasi Akay
    Şinasi Akay

    Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür
    (Tolstoy)

  • Bora Aslan
    Bora Aslan

    insanı ve surdugu hayat boyuca ona vasıf kazandıran her turlu soyut kavramları ve bu kavramlara olan baglılıgıyla nasıl asağılanıp ne kadar yucelebılecegını olabılıcek en somut seklıyle aktarmayı basarmıs rakıpsız rus edebı dehası. ozellıkle anna karenına da ve ivan ilyic'in olumu adlı eserlerınde psıkolojık hesaplasmaları, ınsanın vıcdanıyla girdigi mucadeleyi tırnaklarıyla bogusurmuscasına aktarır. genel manada bakıldıgı zaman nietzsche'nın ust ınsan tanımı yada montaıgne'nın kirli ırmak benzetmelerını cagrıstıran bır cagrı yapmaktadır ınsanlıga. sanırım tolstoy nedir bölümünde yazar olsaydı 'insan' başlıgına ivan ilyicin olumu kitabını girerdi...

  • Selim Aydiner
    Selim Aydiner

    tolstoy =insanlari taniyan daha dogrusu cok insan taniyan bi yazar . o bir roman krali. insanlari ve hayati kitaplarina ince ince naksetmis.ve ortaya muthis eserler cikarmis bir sanat adami.

    ! .........................kroycer sonat..................!

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    “... Muhammediliğe, Provoslav (Rusya’da Hıristiyanlığın bir kolu) dininden daha fazla önem vermelerine gelince, ben bütün kalbimle buna katılıyorum. Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor. Eğer hisarı, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav (Hıristiyan) ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah’ı ve onun Peygamberini kabul ederdi..'

    bilen bilir
    bazı yazarlar tolstoy un ahir ömründe müslüman olduğunu bile söylüyor..
    bu sözlerin sahibinin
    muhammediliği kabul etmemesine şaşarım..

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    'İtiraf et
    ve
    Kurtul...'

  • Nisa Gül
    Nisa Gül

    saklanan kitap hz Muhammed s.a.v....
    hidayet layık olanlara verilir bir rusun islamla tanışması hemde tanınan ve sayılan bir yazarın islamla şereflenmesi kayda değer bence...
    Allah rahmet etsin....

  • Mâi Eflatun
    Mâi Eflatun

    sakallarına tutunun ve düşünce ikliminde seyahate başlatın..zaman su misali aksın....

    iç muhasebesi müthiştir...intiharı düşündüğü vakitlerde ölümün soğuk yamaçlarından, Yaratıcının sıcak kucağına koşmasını izletir okuyucularına yazılarında...

    yaşlı görünümü olan fakat yazılarında gençliğin iksirini sunan bilgedir kendileri...

    severiz kendilerini.. ;)

  • Pheta Sl
    Pheta Sl

    anlayışlı ve merhametli bütün erkekler gibi o da yaradan tarafından anlayışsız bir eşle imtahan edilmiş:(

  • Mehmet Akif Ardıç
    Mehmet Akif Ardıç

    Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910)

    HAYATI


    Tarih sahnelerine çıkışları ve medeniyet hayatına ilk adımlarıyla yakın zamanlarda karşımıza çıkan Rus Edebiyatı da başlangıçta çok yalın ve dar bir çerçeve içindeydi; ancak XVII.yüzyıldan sonra gelişim sürecini başlatan Rus edebiyatı, XIX.yüzyılda yetişen büyük ustalarla en iyi meyvelerini verdi.



    Rus edebiyatında olduğu kadar, zamanımızın fikir ve edebiyat sahasındaki realist görüşleriyle derin izler bırakanlardan biri de Lev Nikolayeviç Tolstoy'dur. 19.yy Rus Edebiyatının önde gelen dramatik yazarlarından olan Kont Lev Nikolayeviç Tolstoy, 9 Eylül 1828'de [1] varlıklı ve asil bir ailenin çocuğu olarak Moskova’nın 150 km. güneyinde, Tula eyaleti, Yasnaya-Polyana kasabasında ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Soylu ve kökleri 14. yüzyıla kadar giden ve I.Petro zamanında sivrilmiş toprak zengini bir aileye mensuptu. Babası bir kont, annesi ise prensesti. Babası Kont Nikolay İlyiç, aynı zamanda 1812 yılı Napolyon savaşlarına katılmış emekli bir yarbaydı. Tolstoy’un kendisinin de kont unvanı vardı. 26 Nisan 1831'de, henüz üç yaşındayken, annesinin ölümüyle öksüz kaldı. Annesinin ölümü ile 36 yaşlarındaki babası çocuklarına halalarını vasî tayin etti. Burada aldığı dinsel eğitim, Tolstoy’u derinden etkiledi.



    Tolstoy, sekiz yaşına geldiğinde, babası artık onların ciddi bir eğitim alma zamanının geldiğini düşündü ve çiftlik hayatını bırakıp Moskova'ya taşındı. Moskova'daki bu yıllarda, Tolstoy'un başarılarını halası 'Bu çocukta bir deha var. O küçük bir Moliere.' diyerek ifade eder. Gün geçtikçe Tolstoy, kendi sahasında ilerliyordu. Henüz dokuz yaşındayken, 1837 yazında babası bir cinayete kurban gitti. Bir seyahat esnasında uşağı, yanındaki para için onu zehirledi. Babalarının ölümüyle, babaanneleri de fazla dayanamadı ve hayata gözlerini yumarak çocukları tamamen halalarına terk etmiş oldu. Bu olaydan sonra büyük çocuklar Nikola ve Serge, Moskova'da kalırken; Dimitri, Lev ve Maşa çiftliğe geri döndüler.



    1840 yılına kadar çiftlikte kaldılar.1841 yılı sonlarında ölen Aleksandra hala, onları Tatiana halaya bıraktı ve yeni vasî, onları kocasının yaşadığı Kazan şehrine götürdü. Eniştesinin davranışlarındaki kötü örnekler, Tolstoy üzerinde derin bir tesir bıraktı ve onun hayatına yeni bir yön verdi. Delikanlılık çağına henüz girmiş olan Tolstoy, şimdi Fransızca konuşan, kıyafetlerine aşırı derecede özen gösteren, uzun tırnaklı bir zamane züppesiydi.



    1843’te Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi'ne girdi, ama iyi bir öğrenci değildi. Kendisini tamamen eğlence, dans, içki ve kadına kaptırmış olarak geçen bir yılın ardından sınıfta kaldı ve okulu bıraktı. Kısa bir süre sonra, 1845'te daha kolay bulduğu Hukuk Fakültesi’ne geçti. 1847’de burayı da bıraktı. 19 yaşına gelen Tolstoy'a miras olarak düşenlerin arasında Yasnaya Polyana çiftliği de vardı. İmtihanlı ve disiplinli okullarda yapamayacağını anladı ve kendisine 12 maddelik bir program hazırlayarak kendini yetiştirmeye karar verdi. 'İnsan, ancak başkaları yararına fedakârca çalıştığı zaman mutlu olabilir.' diyerek toprak işleriyle uğraşmak, köylülerin durumunu düzeltmek düşüncesiyle çiftliğe döndü. Bir süre burada çiftçilerin ve köylülerin hayat şartlarını düzeltmek için çalıştı. Topraklarını yönetti, kendini yetiştirmeye devam etti. Daha sonra Moskova ve Petersburg’un hareketli ortamını tercih etti. 1847-1851 yılları arasında çiftlikte kaldı ve şu yanlışları sıraladı günlüğüne: Kararsızlık yada güç eksikliği, kendi kendini aldatma, acelecilik, yersiz utanç, keyifsizlik, şaşkınlık, taklitçilik, döneklik, düşüncesizlik.



    1851’de, başıboşluktan kurtulmak amacıyla, ani bir kararla üç yıldır hiç ayrılmadığı çiftliği bırakarak Kafkasya’ya, subay olan ağabeyinin yanına gitti ve Ruslara karşı direnen Müslümanlarla savaşan ilk birliğe atandı. Burada gördüğü yoksul Kafkas halkının yaşantıları, gerçekçiliğinin esin kaynağı oldu. Sert ve Farklı iklimli Kafkaslar, zor tabiat şartları, kır ve dağ havasıyla Tolstoy’da büyük etkiler yaratmıştı; çünkü o eski, genç, yaramaz Tolstoy daha ağırbaşlı olmuştu. Kırım savaşına girmesiyle dünya görüşü değişmiş ve tecrübeleri artmıştı. İlk yapıtı olan Destvo’yu (Çocukluk) burada, çarpışmalardan ve askerce eğlencelerden arta kalan zamanında yazdı. Hatıra defterindeki 3 Temmuz 1851 tarihli sayfada “Yarın büyük bir roman yazmaya başlayacağım.” notundan, onun bu esere bu tarihlerde başladığı sanılıyor. Yitip gitmiş yaşantıları çok canlı, taze bir üslupla anlatan bu otobiyografik yapıt, dönemin en ünlü edebiyat dergisi olan ve Nikolay Nekrasov’un yönetiminde çıkan Sovremennik (Çağdaş) dergisinde “Çocukluğumun Tarihçesi” adı ve “L.N.” imzasıyla yayımlandı, hemen başarı kazandı. Önceleri kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen bu hikayeyi eleştirmenler çok iyi karşıladılar. Eserin Tolstoy’a ait olduğunu öğrenen Nekrasov, dönemin meşhur yazarlarının aldığı telif ücretlerinin ödeneceğini bildirdi Tolstoy’a. Böylece, henüz 23 yaşındayken yazdığı ilk eseriyle kendini tanıtan Tolstoy, usta yazarlar arasında yerini almıştı. Tolstoy, bu eserindeki kahramanlarını yaşadığı çevreden, ailesinden, hatta tamamen kendi hayatından almıştır. İlerde Tolstoy’un en güçlü romanlarında görülecek olan ayrıntı zenginliği, bu ilk yapıtında da izleniyordu. Bu dönemde otobiyografik eserler olan “İlk Gençlik” ve “Gençlik”i ve ayrıca “Tipi”, “İki Süvari Subayı” ve “Toprak Ağası’nın Sabahı”nı yazdı. Kafkasya'da üç yıl kaldıktan sonra Sivastopol Savunması’na katıldı. 1854-55 arası Kırım Savaşı’nda topçu teğmeni olarak görev yaptı. Orada amirlerinin arzusu üzerine Sivastopol Hikayeleri isimli meşhur eserini yazdı. 'Savaş mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Manzarası kan ve ölümdür! ' diye ifade eder bu hikayesinde savaşı. Kırım Savaşı'na da katılan Tolstoy, gördükleri karşısında daha fazla dayanamayıp ordudan ayrıldı ve St.Petersburg'a yerleşti. Burada, birini radikal demokrat N. Çernisevski’nin, öbürünü muhafazakar liberal I. Turgenyev’in temsil ettikleri iki edebi kampla da uzlaşamadı ve Yasnaya Polyana’ya döndü. 1857’de Batı Avrupa’ya gitti; bir süre Almanya, Fransa ve İsviçre'de dolaştı. Bu gezi sırasında sosyete ve materyalizmin etkisinde kaldı. Bu dönem, eğitim kurumlarıyla ve özellikle de köylülerin eğitimsizlik sorunuyla ilgilenmeye başlamıştı. Öğrenimin her öğrencinin kişisel ilgi ve yönelimine göre uygulanması gerektiğini düşünüyordu. Yasniya Polyana'da serbest terbiyeye göre çalıştırdığı bir köy mektebi açtı. 1860’ta yine Almanya, Fransa ve Belçika’ya gitti. Proudhon’la tanışarak başta eğitim olmak üzere birçok konuda ilişkiye girdi. Bu ülkelerdeki eğitim kuram ve uygulamalarını daha ayrıntılı olarak inceledi. Bu incelemelerin neticesinde, Batı’nin yapay ve maddeci uygarlığını insanı bozan bir etken olarak görmeye basladı. Geliştirdiği düşünceleri yaymak için bir pedagoji dergisi çıkarmaya başladı. Basit, anlaşılır ders kitapları yayımladı. Aynı dönemde ahlak felsefesi de biçimlenmekteydi. Batı’nın aşırı incelmiş, yapay ve maddeci uygarlığını, doğal insanı bozan bir etken olarak görmeye başlamıştı. Bu arada kendisi de Batı’daki kumarhanelerde çok para yitirmişti.



    Rusya’ya döndüğünde ülkede sefirlik kaldırılmıştı. O da kendi bölgesindeki eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek görevini üstlendi ve sulh hakimliği yaptı. Çarın emirlerine rağmen eski durumu korumaya çalışan Tolstoy'un asillerle arası açıldı ve görevinden istifa etti. Moskova'ya dönüp tekrar kumara başladı. Hatta bir kumar masasında, borcuna karşılık daha bitirmediği 'Kazaklar'ı rehin koydu. Giderek kendini, köylülere daha yakın görmeye başladı. Bu arada Turgenyev’le yaptığı bir tartışma sonucunda onu düelloya çağırdı, ama Turgenyev bu çağrıyı kabul etmedi. Tolstoy, 23 Eylül 1862’de Moskova'da eski dostlarından bir doktorun kızı olan Sofya Andreyevna Bers ile evlendi. Karısı ondan on altı yaş küçük, canlı, kültürlü bir kadındı. Evlendikten sonra, Tolstoy, kumarı, eğlence dünyasını ve eğitim etkinliklerini bıraktı. Aşırılıklardan uzak bir yasam sürmeye başladı. Gençliğindeki içki, kumar ve çapkınlıklardan zevk alan Tolstoy, artık hayatına bir yön vermiştir. Karısının üzerindeki etkisini 'Hiç böyle aşık olacağımı düşünmemiştim. Ben bir deliyim, böyle devam ederse intihar edeceğim! ' diye belirtmiştir. İlk on beş yılı çok mutlu geçen bu evlilikten Tolstoy’un 13 çocuğu oldu.



    Çok karışık ve fırtınalı yıllardan sonra hayatı bir sükûn devresine girdi. Bu dönemde Tolstoy, sakin bir aile erkeği ve hesaplı bir çiftçi olarak toprağını işletirken, bir yandan ona asıl ürününü kazandıracak olan büyük romanlarını yazıyordu. En güzel eserlerini bu devrede yazmış, daha sonra bazı ruh bunalımları geçirmiş, Rusya'daki muzdarip halkın hüsrânını bu zamanlarda daha çok anlamış ve yazmıştır. Kendini eserlerini yazmaya verdi. 1863'te Harp ve Sulh'u yazmaya başladı. 1864 yılı sonbaharında bir tavşan avında atıyla beraber yuvarlandı ve sağ kolu çıktı. Üç aydan fazla eli kalem tutamadı. Harp ve Sulh'u baldızı Tanya'ya söyleyerek yazdırıyordu. Toprakla uğraştığı yaz ayları dışında bütün zamanını bu büyük eserinin kahramanlarını seçmek ve tahlil etmekle geçiriyordu. İlk bölümü 1865’te çıkan Harp ve Sulh’u 1869’da tamamladı. Harp ve Sulh’un ardından - yıldan yıla artacak olan - ruhsal bir bunalıma girdi. Varlığın manasını anlama çabasıyla bir süre Optima Manastırı’na çekildi.İlahiyatçılarla sürdürdüğü tartışmaları sonucunda resmi Hıristiyanlık inancına duyduğu güvensizliğin yersiz olmadığını gördü. Yeni Ahit’in [2] özüne bağlı kalarak kendini arayış serüvenini sürdürdü. 1873-1877 yılları arasında ikinci büyük romanı olan Anna Karenina’yı yazdı. Roman, büyük bir satış başarısı kazandı. Anna Karenina’yı bitirdikten sonra yine bir bunalıma girdi. 1873-1875 yılları arasındaki bu iki yılda üç çocuğunu ve iki halasını kaybederek üzüntüden hasta düşmüştü. Yine bu yıllarda defalarca intiharın eşiğinden döndü.



    Sonraki fikir yazılarında Tolstoy'un rasyonalizmden mistizme geçişi görülür. Aslında mistik bir ruh bütün eserlerinde göze çarpar. Bu inanış seneler geçtikçe arttı ve yazarı hayat denen bilinmezliği çözmeye sürükledi. Bu nedenle de eski ve yeni zaman filozoflarının bütün eserlerini inceledi. 1880’den sonra, Ortodoks Kilisesi’ni; Hıristiyanlık’taki “ölümsüzlük” düşüncesini ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir Hıristiyan anarşizmi geliştirmeye yöneldi. Mülkiyetin zor yoluyla elde edildiğini düşündüğü için, özel mülkiyete de karşı çıkıyordu. Düşüncelerini Kritika Dogmatiçeskogo Bogosaviya (Dogmatik Teolojinin Eleştirisi) , Tak Çuto Je nam Delat? (O Halde Ne yapmalıyız?) ve Tsartsvo Bojiye Vnutri Vas (Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir) gibi kitaplarında açıkladı. Bu düşünceler, 1901’de onun Kilise tarafından aforoz edilmesine yol açtı. Bu dönemde yazdığı “İvan İlyiç’in Ölümü”, “Kreutzer Sonat”, “Hacı Murat” ve son büyük romanı sayılabilecek “Diriliş” gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlâksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi yadsıyışına işaret eder.



    1891-1892 yılları arasında Rusya'da büyük bir kıtlık oldu ve bu kıtlığa bir de kolera salgını eklendi. Bu açlıkla mücadele günlerinde Tolstoy, karısına ve çocuklarına karşı büyük bir yakınlık duymuştu; çünkü onlar da bütün varlıklarıyla bu mücadeleye katılmışlardı. Tolstoy, çocukları arasında kızlarını daha çok severdi. Özellikle de on üçüncü çocuğu Vanişka en çok sevdiğiydi. Fakat bu güzel kız henüz yedi yaşındayken, 1895'te kızamığa yakalandı ve kurtulamayarak öldüğünde Tolstoy'un hayatı yine altüst olmuş ve bu defa da yine ölümü düşünmeye başlamıştır. Ölümden eskisi kadar korkmuyordu. Her olay, onu manevî aleme biraz daha yaklaştırıyordu. 22 Şubat 1901'de Saint Sinot, Tolstoy'un kilisece aforoz edilmesi kararını verdiğinde bile hiç üzülmemişti. Yaşı yetmiş üçü bulmuştu... Ağır bir hastalığa tutuldu.



    1902 Ocağında hastalığı zatürreye ve ardından tifoya döndü. Doktorlar, ümidi kesmiş olmalarına rağmen, onun kuvvetli bünyesi tamamen bunlara karşı koydu ve iyileşip sağlıklı bir halde, Temmuz ayında, Yasnaya Polyana’ya geri döndü.



    Son zamanlarında da, ilerleyen yaşına rağmen, hep yenilik ve değişiklik arayan bir çocuktan farksızdı. 82 yaşındayken, ailesiyle aralarında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Tolstoy, kendi görüşleri doğrultusunda mülkünden vazgeçmek istiyordu, ama eşi ve yakınları buna karşı çıkıyordu. O, kendi toprağında köylü giysileri içinde çalışıyor, kendi ayakkabılarını kendisi yaparak olabildiğince başkalarının emeğini sömürmeden yaşamaya dikkat ediyordu. Bu arada eski konumunu sürdürmeye çalışan ailesiyle de arası açıldı.



    1905’te Rus-Japon Savaşı başladığında, Tolstoy, savaş sebebiyle Çar Nikola’yı yüz binlerce adamı boş yere ölüme sürüklediği yolunda açık ithamlarda bulunuyordu. Tolstoy’un bu ikazlarına Çar ve hükümeti aldırış etmediği halde, bütün Rusya onu haklı görüyordu. Memleketin her köşesinde siyasi tezahürat yapılmaya başladı. Hatta bu arada St.Petesburg’da çıkan en büyük Rus gazetesi Noviye Vremya’nın başyazarı Suvorin şöyle yazıyordu: “İki Çarımız var: Nikola II. Ve Lev Tolstoy. Bunlardan hangisi daha kuvvetli? Nikola II., Tolstoy’a bir şey yapamıyor, onun tahtını sarsamıyor. Oysa Tolstoy, hem Nikola’nın hem de hanedanın tahtını yerinden oynatıyor.”

    1905 Devrimi, onu etkilemedi. Ama ayaklanmaya katılanlar arasında şiddete karşı çıkan bu ahlakçının izleyicileri de vardı. O senenin 9 Eylül’ünde 90 yaşını dolduruyordu. Çiftlik ziyaretçilerle dolup taşarken, Tolstoy “Etrafımı çeviren bu kadar haksız bir sefalet içinde manasız ve haksız bir lüks, bana her gün daha ağır geliyor.



    Yasnaya Polyana’daki hayatımı zehirliyor.” diyordu. 22 Temmuz 1910’da, üç şahit huzurunda yazdığı vasiyetname ile, bütün eserlerini en çok dert ortağı olan kızı Aleksandra’ya bırakmıştı. Evliliğinin ilk yıllarından sonra başlayan ve zaman zaman çekilmez bir hal alan aile geçimsizlikleri 1910’un 8 Kasım’ı 9’a bağlayan gecesinde bir fırtına halini aldı. Evi terk etmeye karar veren Tolstoy, gece saat dört civarında karısına bir mektup yazdı ve bu mektubunda ona 48 senelik hizmetinden ve arkadaşlığından dolayı teşekkür ediyor ve kendisi hakkında kötü hislere kapılmamasını rica ediyordu. Mektubu yazdıktan sonra kızı Aleksandra’yı uykudan kalırdı, eşyalarını topladı, arabasını hazırlattı. Yanına doktoru Duşan’ı aldı ve kimseye uyandırmamak için arabasını evin arkasındaki yollardan geçirerek Yasnaya Polyana’daki evinden çıkıp gitti.



    Kozelsk istasyonundan trene bindi, üçüncü mevkide seyahat ediyordu. Optina’da trenden indi. Kardeşi Marya’yı rahibe olarak bulunduğu manastırda ziyaret etmek istiyordu. Köyde bir kulübe aradı, bulamadı ve o, burada uzun zaman gizli kalabilmesinin imkansız olduğunu biliyordu. Daha şimdiden kaldığı otelin önünde sivil polisler dolaşmaya başlamıştı. Bu sırada Yasnaya Polyana’dan kendisini her tarafta arattıkları haberini aldı. Karısının, arkasından intihara teşebbüs etmiş olduğunu öğrendi. Tolstoy, tam Poskof’tan pasaportlarını alarak Odesa-İstanbul yolundan Bulgaristan’a geçmeye karar verdiği anda kızı Aleksandra arkasından yetişti. Hep beraber geriye dönmek üzere trene bindiklerinde istasyonlarda aldıkları gazeteler, Tolstoy’un kaçışını yazıyordu. Astapovo’ya [3] geldiklerinde hasta olan Tolstoy, gar şefinin dairesinde Dr. Duşan tarafından ayırtılan iki odadan birine yatırıldı. Hastalanarak Astapova’da trenden indiği Rusya ve bütün dünyada duyulmuştu. 15 Kasım’da zatürre olarak teşhis edilen bu hastalık, onun iki ciğerini birden sarmış ve ağır ağır o cüsseyi, sağlam yapıyı çökertmeye başlamıştı. Bütün dostları, karısı ve çocukları, Rusya’nın en büyük doktorları özel bir trenle Astapovo’ya geldiler. Çar hükümeti, halk arasında çıkması muhtemel bir karışıklığa tedbir olarak, hastanın bulunduğu bölgeyi sıkı bir polis koruması altına aldı. Saint Sinot ise yaptığından pişman olmuş olarak Tolstoy’u kiliseye alma yollarını aramaya koyulmuştu. Ağırlaşan hastaya karısıyla konuşmak isteyip istemediği sorulduğunda adeta sayıklar gibi, “Kaçmak… Kaçmak! ...” diye cevap verdi.



    Günden güne ağırlaşan hastayı dışarıda çocukları ve karısı bekliyorlardı. 20 Kasımın erken saatlerinde Tolstoy, dünyaya gözlerini yumdu. Ölüm haberi, Rusya’ya ve bütün dünyaya yayıldı. Cenaze töreni 23 Kasım günü, Yasnaya Polyana’da yapıldı. Hükümet, bütün taşıma araçlarına el koymuş, fiyatları da on katına çıkarmıştı. Bu yüzdendir ki Tolstoy’un cenaze töreninde, çoğunlukla civar köylerden olmak üzere ancak dört-beş bin kişiyi bulan bir kalabalık bulunabildi. Cesedi, sağlığında kendi eliyle gösterdiği bir yere: çocukken Yasnaya Polyana’nın en çok sevdiği ve oynadığı gölgeli bir köşesine bırakıldı. Bütün mal varlığını yoksullara dağıtan ve onlardan biri gibi yaşamayı seven Tolstoy, hayata gözlerini kapadığında ardında birçok eser bırakmıştır.


    Bu bölümde başvurulan kaynaklar:

    Definition of Leo Tolstoy - wordIQ Dictionary &_ Encyclopedia

    Diriliş Romanı, s.5-9

    Hacı Murat Romanı, Tolstoy’un Hayatı

    İvan İlyiç'in Ölümü, s.5-15

    The Life of Tolstoy - Paul Biryukoff, s.158-164.

    Karanlığın Gücü, s.5-8

    Kazaklar Romanı, s.1

    Metinlerle Türk ve Batı Edebiyatı Lise 3 Ders Kitabı, s.473

    The Life of Tolstoy” by Paul Biryukoff, Cassell & Co., Ltd. 1911, pp. 158-164.

    www.edebiyatturk.com, Tolstoy Maddesi

    www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php? id=2714

    www.koprudergisi.com/index.asp? Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=13

    www.milliyet.com.tr/ozel/edebiyat/yazarlar/tolstoy.html

    Yeni Rehber Ansiklopedisi, s.114-115



    SANATI ve EDEBİ KİŞİLİĞİ



    Tolstoy, okul hayatında başarılı olmayan, kendi kendini yetiştirmiş ender romancılardan biridir. Bunda vücut yapısının biçimsizliği ve çirkinliğinin de etkisi vardır. Çocukluk'ta 'Güzel bir yüzüm olması için her şeyimi, bugünkü, yarınki her şeyi feda etmeye hazır olduğumu söylüyorum.' diye bir itirafta bulunur. Tolstoy'un en belirgin özelliklerini daha bu eserde görmek mümkün: İçtenlik, insan sevgisi, kendi kendisiyle hesaplaşma, dine duyulan büyük ilgi ve doğa sevgisi... Çocukluğunda ağabey’i Nikolay’dan çok etkilenmiş, Gençliğinde Rousseau okumuş, gençliğinde önce Doğu dilleriyle ilgilenmiş, ancak daha sonraları hukuku tercih etmiştir. Ancak yalın ve parlak zekası onu özgür olmaya itince, hukuk fakültesini de terk etmiştir.



    Tolstoy, önceleri yüksek kültürü temsil eden bir yazarın halka inebileceğine, halk için eserler meydana getirebileceğine inanmıyor, hatta kabul bile etmiyordu. Daha sonraları yüksek sınıf için yapılan sanata isyan etti ve sanatın bütün halka mal edilmesi, özellikle köylünün hayatî ihtiyaçlarını karşılaması üzerinde durdu. O zamana dek yaşadığı hayatın sahteliğini, kötülüğünü düşünerek kendi sanat anlayışını lanetleyecek kadar ileri gitti ve bu sıralarda yazdığı itiraflarım adlı eserinde 'Artık içinde yaşadığım hayatı terk edeceğim; çünkü bu hayat yapmacık ve sahte bir hayattır; gerçekten uzaktır.' demiştir.





    Hayatı, devamlı arayışlar, seyahatler ve bunalımlar içinde geçti. Tolstoy'a hiçbir zevk, huzur getirmedi. O, hayatının boşluğunu düşünmeye ve insan mutluluğunu bozan ideallerin zararlarını görerek, insanlara Tanrı dışında kurtuluşun bulunmayacağını anlatmaya çalıştı. Din, iman, ahlâk aşılayıcı eserler yazdı. Ahlâk ve doğruluk üzerinde tavsiyelerde bulundu. [4] Bütün bunları yaparken kiliseye de İncil'in rûhuna ters düşüyorlar suçlamasında bulunuyordu. Nihayet 1901'de Diriliş ismiyle yazdığı eserlerinin bazı bölümlerinden dolayı Tanrı'yı inkar ediyor suçlamasıyla kiliseden aforoz edildi.



    Tolstoy, düşüncesi bakımından Rousseau'ya benzer. Onun gibi, insanların ahlâkını bozan sanata düşmandı. Zorbalığa ve büyük mülkiyete cephe almakla birlikte, hayatıyla düşüncesini bağdaştıramadı. İdealist ve mistik Tolstoy, gerçeği ele alışıyla çağının en büyük yazarlarından biridir. Üslûbuna dikkat etmekten ve romanı bir sanat hâline getirmekten özellikle kaçınmış, Rus toplumunu ve rûhunu büyük bir güçle yaşatmayı ve tahlîl etmeyi başarmıştır.



    Çok uzun bir süre seyahat etmiş, tabiatı ve insanı incelemiştir. Batı’yı ve kendi ülkesini, insanlarını tanımış, yeni pedagoji sistemi geliştirmiştir. Çağını çok iyi gözlemlemiş, aristokrat sınıfın amaçsız, debdebeli yaşantısına ateş püskürmüştür. Onun, “İnancımın Niteliği”, “Dogmatik Din Biliminin Eleştirisi” ve “Sanat nedir” adlı eserleri, Tolstoyizm’in tefsirleri niteliğindedir.



    Tolstoy, 1897’de tamamladığı Çto Takoye İskusstvo (Sanat nedir?) adlı yapıtında, sanatın izleyiciyle yaratıcı arasında ruhsal bir iletişim sağlaması gerektiğini, büyük sanatın da “dinsel sanat” yani okura ya da izleyiciye insan ve Tanrı sevgisini aşılayan sanat olduğunu öne sürmüştür. Bu yüzden de, Shakespeare’i olduğu kadar kendi yapıtlarını da yadsımıştır.



    Tolstoy, romanlarında, insanoğlunun ne kadar değişik karakterli olduğunu vurgular. “Savaş ve Barış” ve “Anna Karanina”, insan tahlilleri ve canlı tasvirler bakımından birer başeserdir. “Anna Karenina”, olay örgüsünün sıklığıyla Balzac-Flaubert geleneğine yakındır. Kar Fırtınası'nda kışın, karlı bir gecede, bir istasyondan diğerine uzanan zor bir kızak yolculuğunu anlatır. Konu çok önemli değildir; ancak işlenişi onu değerlendirmiştir. Kelimelerin konuya uygun seçimi, tasvirlerin kuvveti tamamen Tolstoy'un kabiliyetindendir.





    “Anna Karanina”dan sonraki eserlerinde Tolstoy’un rasyonalizmden mistizme geçişi görülür. Aslında mistik bir ruh bütün eserlerinde göze çarpar. Bu inanış, seneler geçtikçe artar ve hayat bilinmezini çözmeye sürükler. Kardeşi İlyiç’in ölümünden sonra, içindeki şüphelerden kurtulmanın yolunu aramış ve “İtiraflarım” adlı eserini yazmıştır. O, iç dünyanın bir dayanağı olacak şeyin Tanrı olduğunu kabul etmiş ve bu tezi savunmuştur. “Yaşamak, Tanrı’yı tanımak demektir; çünkü Tanrı, hayattır.” Demiştir. Bir gün kendi kendine “Bu işi nasıl bitirebilirim? İple mi, kurşunla mı? ” diye intihar etmeyi düşündüğünde, içine düştüğü bu garip hisse “Tanrı’yı tanımaktan başka isim veremeyeceğim.” Der ve “İtiraflarım”da kendi duygularını dünyaya tanıtma ihtiyacını bu yüzden duyar.



    Tolstoy, son eserlerinde görüldüğü gibi, oldukça uzun süren hayatı boyunca daima sosyal haksızlıklara ve sınıf farklılıklarına karşı mücadele etmiştir. “Balodan Sonra” adlı hikayesinde bir yandan 1840 yılındaki sosyeteye, diğer yandan da zulüm ve kan kokan Çarlık rejimine öfkeyle bakmıştır. “Rüyamda Gördüklerim” adlı hikayesinde, doğrudan doğruya sosyete hayatının kirli ve iğrenç taraflarını irdeler, eleştirir. Bu hayata kapılmaktan kendini alamayan kahramanı Liza’nın acıklı sonunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.



    Doğumunun yüzüncü yılında başlatılan bir çalışmayla eserleri 90 ciltte toplandı. Tolstoy, Shakespeare’den sonra dünya dillerine en çok tercümesi yapılan yazardır. Sadece 1888-1908 yılları arasında, çeşitli dünya dillerine çevrilen eserlerinin sayısı 20 milyonu bulmaktaydı.



    Tolstoy, Rus kültüründe, Turgenyev’in temsil ettiği Batıcı muhafazakar liberaller, Dostoyevski’nin temsil ettiği Ortadoks Slavofiller ve Çernişevski’nin temsil ettiği devrimci demokratların keşişme noktasında yer alır. Son döneminde Dostoyevski’ye daha çok ilgi duymaya başladığı söylenir. Onun düşüncelerinde ahlaki bir kaygı yatar: İnsanların başkalarını sömürerek ahlak bakımından bozulmalarına yol açmayacak bir yaşam düzeni nasıl kurulabilir? Bu ahlak felsefesi, yapıtlarının edebi bütünlüğünü kimi zaman bozmuştur, ama romanlarında inanların ruhsal gerilimlerini, düşüş ve yükselişlerini, yaşamın hayranlık uyandırıcı ayrıntılarını anlatan ve gösteren de bu katı ahlak felsefesinden yayılan enerjidir. Tolstoy, 20.yy’.in Gorki gibi Rus yazarlarının yanı sıra Thomas Mann ve Robert Musil gibi Batı Avrupalı yenilikçi yazarları da etkilemiştir.

    Kaynak: Mehmet Akif ARDIÇ, Tolstoy'un Romanlarında İnanç Motifleri, Bitirme Tezi

  • Meltem Buyuk
    Meltem Buyuk

    o benim için çok şey ifade ediyor..anlatılmakla anlaşılmaz bi insan 'O'...bana 'İNSANIN NE İLE YAŞADIĞINI'öğreten en büyük öğretmenim o benim! ! hayatımın en büyük iki yazarından birisi...hayatımın anlamı yazılarıyla,benliğime işlemiş kişiliğiyle o bence çok ama çok büyük bi üstad! ! ! Ruhun şad olsun büyük üstad! ! ! ! bence hala yaşıyorsun,yaşamak nefes almak değildir,benim için hiç ölmedin! ! !

  • Hamza Ressam
    Hamza Ressam

    bu adamı seviyorum...çünkü o da hayranı olduğum birine hayran...

  • Mustafa Nihat Malkoç
    Mustafa Nihat Malkoç

    RUS YAZAR TOLSTOY VE HZ.MUHAMMED(S.A.V.)
    M.NİHAT MALKOÇ

    İslâmiyet üzerinde görüş beyan eden pek çok müsteşrik vardır.Hakikati teslim eden bu âlim ve sanatkârlar, müslümanlık, Allah ve İslâm peygamberi Hz.Muhammed(SAV) hususlarında düşüncelerini ifade etmişlerdir.
    Rus edebiyatının unutulmaz isimlerinden biri olan Tolstoy da Resulullah Efendimizle alâkalı güzel sözler söylemiştir. Büyük Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy, “Savaş ve Barış”, “Anna Karanina”, “Diriliş” gibi dünya klasiklerinin yazarıdır.
    Tolstoy, İslâm’a ilgi duyduğu için,1908 yılında, Abdullah El-Sühreverdi’nin Hindistan'da basılmış “Hz. Muhammed'in Hadisleri” kitabını okumuştur. Okuduğu hadislerden bir kitapçık tertip etmiş, bunu Rusya'nın “Posrednik” adlı yayınevinde bastırmıştır.Resulullah Efendimizin özellikle şu hadisleri Tolstoy’u etkilemiştir:
    “Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin.”
    “Hiç kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir. ”
    “Çok fazla yiyip içerek kendi kalbinize yüklenmeyin. ”
    “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz. ”
    “Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur. ”
    “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz. ”
    Karakutu Yayınları tarafından okuyucuya sunulan “Hz. Muhammed: Bilinmeyen Kitap”, Arif Arslan tarafından dilimize çevrilmiş…Tolstoy’un dinimizle ve Peygamberimizle ilgili böyle güzel ifadelerle dolu bir eser kaleme alması İslâm’ın tanıtılması açısından bir şanstır.Fakat bunun İslâm âlemi tarafından müspet yönde kullanıldığı söylenemez.Her zamanki gibi “görmedim,duymadım,söylemedim” mantığıyla hareket ediyoruz.
    Kitabın editörü Azerî yazar Prof. Dr. Telman Hurşidoğlu Aliyev, Tolstoy’un Müslümanlığa ve bu dinin önderi Hz.Muhammed’e yaklaşımıyla ilgili şu çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor:
    “Rus halkı ve özellikle Rus aydınları, L. N. Tolstoy'u ilâhî bir kuvvete sahip gibi seviyorlardı ve onun İslamiyet’i kabul etmesinin duyulmasının Rus toplumu içinde İslam'a güçlü bir akım başlatabileceğini biliyorlardı. Bu yüzden de Tolstoy'un Hz.Muhammed'in hadislerinden derlediği kitapçığını KGB gibi Rus istihbarat birimleri gizli tutmaya, unutturmaya ve basılmasını engellemeye çalışıyorlardı. Tolstoy, bu risale (kitapçık) ile Rus okurlarını, Hz. Muhammed'in hadisleriyle tanıştırmıştır. Hadislerden seçtiği konularda “fakirlik” ve “eşitlik” gibi kavramları esas almış, Rus halkına ve onları aldatanlara bir ders verir nitelikte olmasına özen göstermiştir.
    Tolstoy, seçip kitapçık haline getirdiği bu hadislerle, gerçek adalet ve eşitliğin, gerçek kardeşlik ve fedakarlığın yerinin İslam olduğu, hatta insana saygı ve sevginin ve daha ötesinin de yerinin yine İslam olduğunu vurgulamak istemiştir...”
    Tolstoy gibi evrensel bir kalemin İslâmî hakikatleri benimsemesi ve övmesi bu dinin mensupları olan bizleri fevkalâde sevindirmelidir.Çünkü Hıristiyan âleminin baş tacı ettiği Tolstoy, İslâm güneşinin Avrupa’da,Rusya’da veya daha geniş mânâda dünyada doğması için bir fırsat ve şanstır.Tolstoy, Hz.Muhammed(SAV) ile ilgili şu görüşlere yer veriyor eserinde:
    ' Muhammed her zaman Evangelizm'in (Hıristiyanlığın) üstüne çıkıyor. O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah'tan başka ilahı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.'
    ' Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haç'a tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yükseklikte duruyor. Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği, tek Allah'ı ve onun peygamberini kabul ederdi. '
    “Kalbimizde Allah'ın nuru vardır, onun adı da vicdandır”
    “Müslümanlık Hıristiyanlık karşısında üstündür.”
    Tolstoy, 82 yaşında eşiyle yaşadığı geçimsizlik ve kavgalar yüzünden evini terk etti. 20 Kasım 1910’da Odesa-İstanbul üzerinden Bulgaristan’a gitmeye çalışırken zatürreeye yakalandı ve Astapova’da metruk bir tren garında hayata veda etti. Vasiyeti sebebiyle Yasnaya Polyana’daki çiftliğinin sessiz ve gölgeli bir yerine gömülmüştür.
    Tolstoy’un Resul-i Ekrem Efendimizle ve yüce dinimiz İslâmla ilgili birbirinden kıymetli görüşlerinin dünya kamuoyuyla paylaşılması gerekir.Bunu başarabilirsek üç yüz milyonluk Rus âlemi ve onun kat kat fevkinde olan Hıristiyan âlemi teslis inancının zehrinden kurtularak hakikatle yüzleşmiş olacaktır. Ama öncelikle bu kıymetli kitabı kendimiz alıcı bir gözle ve dikkatlice okumalıyız. Sonra da okutmalıyız.

  • Düşünmüyorum Yine De Varım
    Düşünmüyorum Yine De Varım

    Ne mutlu banaaaaaaa

  • Düşünmüyorum Yine De Varım
    Düşünmüyorum Yine De Varım

    Ünlü Rus yazar Tolstoy’un, ölümünden bir yıl önce Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hadislerini derlediği bir risalesi olduğu ortaya çıktı. Tolstoy’un eseri, Rus halkında İslama ilgi uyandırmaması için komünizm döneminde gizlenmiş.

    ‘Muhammed her zaman Evangelizmin (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor. O insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah’tan başka ilahı yoktur ve Muhammed O’nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.” Bu sözler tanınmış Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy’a ait.

    Sadece Rusça konuşulan ülkelerde değil dünya edebiyatında da büyük saygınlığa sahip Tolstoy’un yıllardır gizlenen risalesi Türkiye’de de ilk kez “Hz. Muhammed” adıyla yayımlanıyor. Tolstoy, bu risalesini 1909 yılında neşrediyor. Ancak komünizmin baskı yıllarında kitap Rus ve Müslüman halkları etkilememesi için devlet tarafından bilinçli bir politikayla gözlerden uzak tutulmuş.

    Sovyetler’in yıkılması ile 1990 yılında eser “Hz. Muhammed’in Kuran’a Girmemiş Hadisleri” adıyla Rusça yeniden yayımlanıyor. Karakutu Yayınları tarafından Türkiye’de okuyucuya sunulan kitabın editörü Azeri Prof. Telman Hurşidoğlu Aliyev, kitabın orijinal adını İslami terminolojiye göre teknik olarak hatalı buldukları için sadece “Hz.Muhammed” koymayı tercih ettiklerini belirtiyor. Tolstoy’un da orijinal baskılarda “hazreti” sıfatını bizzat kullanmış olması dikkat çekici.

    Tolstoy’u bu kitabı yazmaya yönelten olay 1908 yılında Hindistanlı alim Abdullah El Sühreverdi’nin “Hz. Muhammed’in Hadisleri” kitabını okuması oluyor. Kitaptan oldukça etkilenen Tolstoy, seçtiği hadislerle hemen bir kitapçık oluşturuyor. Tolstoy daha çok, Allah inancı, fakirlik, eşitlik, ölüm ve iyi insan olma gibi konuları içeren hadisleri toparlamış. “Hz. Muhammed” kitabının editörleri Tolstoy’un seçtiği hadislerin Kütüb-ü Sitte’de yer alanlarını da tek tek tespit etmişler. Tolstoy’un seçtiği hadislerden bazıları şöyle:

    “Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin.”

    “Hiç kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir.”

    “Çok fazla yiyip içerek kendi kalbinize yüklenmeyin.”

    “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

    “Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur.”

    “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.”

    Yaşadığı dönemde de Rusya’da büyük saygınlığa sahip Tolstoy’un hadis kitapçığı yayınlaması önemli. Ancak tek başına buna dayanarak yazarın Müslüman olduğunu iddia etmek mümkün değil. Fakat “Hz.Muhammed” kitabı edebiyat dünyasında önemli tartışmalara sebep olacak, Tolstoy’un Müslüman olduğuna dair bilgi ve mektuplara da yer veriyor.

    Prof. Aliyev, bir Arapla evlenip İslamı kabul etmiş Valeriya Porohova isimli Rus bir kadının anılarına yer veriyor. 11 yıl eşiyle Suudi Arabistan’da yaşayan bayan Porohova, Kur’an-ı Kerim’i Rusça’ya tercüme etmiş. Porohova, ünlü yazar Tolstoy’un son zamanlarında İslamı kabul ettiğini ve bir Müslüman gibi toprağa verilmeyi vasiyet ettiğini iddia ediyor. Tolstoy’un İslami usûllere göre defnedildiğini iddia eden Porohova, mezarının başında Hıristiyanlığın sembolü olan Haç’ın da yer almadığını belirtiyor. Sovyet hükümetlerinin bu gerçeği uzun yıllar gizlemeye çalıştığını kaydeden Prof. Aliyev, Tolstoy’un Müslüman olduğunun öğrenilmesi halinde Rus halkında İslama yönelme akımının başlamasından korkulduğunu ileri sürüyor.

    Kitap, Rus Yelena Vekilova’nın Tolstoy ile oğulları üzerine yaptığı çarpıcı mektuplaşmaya da yer veriyor. Rusya’da 1904’te çıkarılan ve çocukların herhangi bir sebepten dolayı ayrıldıkları ana-baba dinine dönmelerine izin veren düzenleme sonrası yaşanıyor bu mektuplaşmalar. Azeri kökenli general İbrahim Ağa ile evli olan Vekilova biri üniversitede, diğeri askeri okulda okuyan iki oğlunun babalarının dini İslam’a meylettiğini, Rus ve Hıristiyan olarak kendisinin ne yapması gerektiğini soruyor ünlü Rus yazara.

    Tolstoy’un bayan Vekilova’ya cevabi mektubu oldukça net.

    “Muhammediliğe, Hıristiyan dininden daha fazla önem vermelerine gelince, ben bütün kalbimle buna katılıyorum. Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan mukayese edilmeyecek kadar üstündür.” satırlarıyla gençlerin tercihini destekliyor. Tolstoy, mektubun devamında çok daha ilginç bir tespitte bulunuyor: “Eğer insan seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Hıristiyan ve her bir insan şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği, tek Allah’ı ve O’nun peygamberini kabul ederdi.”

    “Hz.Muhammed” kitabı Tolstoy’un ‘İtirafları’na yer veriyor. Söz konusu eseri Tolstoy, hasta olan erkek kardeşinin kendisinde uyandırdığı etkiyle kaleme alıyor. Tolstoy’un hayat hikâyesine de kısaca yer veren kitapta, araştırmacı ve edebiyatçılara belge özelliği taşıması için mektuplar ve hadislerin toplandığı risalenin Rusça orijinallerine de ek olarak yer veriliyor.

    1828’de doğan Tolstoy, önce annesini, sonra babasını kaybetti. 9 yaşından itibaren halasının gözetiminde büyüdü. Asil ve zengin bir ailenin çocuğu olan Tolstoy, çocuk yaşında Fransızca ve Almanca öğrendi. 1844’te Kazan Üniversitesi’nde Doğu Dilleri üzerine eğitim görmeye başladığı halde, bohem yaşama olan düşkünlüğü ile bu eğitimi yarıda bıraktı.

    19 yaşına geldiğinde ailesinden kalan servetin vârislerinden birisi olarak genç yaşında büyük bir servete kondu. 1851’de Kafkaslara askeri eğitim almaya gitti. İki yıl sonra Osmanlılara karşı savaşmak üzere cepheye katıldı. 1856’da ordudan ayrıldı. Çocukluk anılarını anlattığı ‘Çocukluk’u 1851’de henüz 23 yaşındayken kaleme almaya başladı.

    Kafkas halklarının yaşamını ele aldığı ‘Hacı Murat’ ve ‘Kazaklar’ romanlarını 1852’de, Kırım Savaşı’nı anlattığı ‘Sivastopol Hikayeleri’ni 1855’te yayımladı. Ardından Fransa, İngiltere ve Belçika’ya seyahatler düzenledi. 1862’de evlendi. Ertesi yıl en önemli eserlerinden ‘Savaş ve Barış’ı yazmaya başladı, 6 yıl sonra 1869’da tamamladı. 1873’te bir diğer klasik eseri ‘Anna Karanina’yı kaleme almaya başladı ve 3 yılda bitirebildi. Bir diğer güçlü eseri ‘Diriliş’i yirmi yıl sonra yazmaya başladı ve 1899’da tamamladı. Ara dönemde ‘Din Nedir? ’, ‘Ölüm Manifestosu’ ve ‘Üç Ölüm’ gibi insan, yaratıcı ve ölümü ana tema olarak ele aldığı hikâye ve romanları yazdı.

    Tolstoy, 82 yaşında eşiyle yaşadığı geçimsizlik ve kavgalara kızarak çocukluğundan beri yaşadığı Yasnaya Polyana’daki evini terk etti. 20 Kasım 1910’da Odesa-İstanbul üzerinden Bulgaristan’a gitmeye çalışırken zatürreeye yakalandı ve Astapova’da metruk bir tren garında hayata veda etti. Vasiyeti sebebiyle Yasnaya Polyana’daki çiftliğinin sessiz ve gölgeli bir yerine gömüldü.

  • Onur Umut
    Onur Umut

    hiç hazetmediğim yazarlardandır kendisi....tabi mübtelası olan sembolcu arkadaşlar okuyorlar güzel güzel...

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    Büyük Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy (Leo Tolstoy) , 9 Eylül 1828’de Tula’da bulunan ailesine ait Yasyana Polyana Malikanesinde doğdu. İki yaşında annesini ve dokuz yaşında babasını kaybetti. Anne ve babasının olmaması sebebiyle eğitimini halaları üstlendi ve 1943 yılında Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne gönderildi. Fakat uzun bir süre geçmeden buradaki eğitimini yarıda bıraktı ve Hukuk Fakültesi’ne geçti. Bu fakültedeki eğitimini de yarıda bıraktı ve 1847 yılında, doğduğu yer olan Yasyana Polyana’daki çiftliğine geri döndü. Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1851’de Rus ordusuna yazıldı ve 1854-55 arası Kırım Savaşın’da topçu teğmeni olarak görev yaptı.


    Bu dönemde otobiografik eserler olan Çocukluk, İlk Gençlik ve Gençlik’i ve ayrıca Tipi, İki Süvari Subayı ve Toprak Ağası’nın Sabahı’nı yazdı. Bu ilk başarılarından sonra kendini edebiyata adamaya karar veren Tolstoy, savaştan sonra St. Petersburg’a gitti, fakat burada birini radikal demokrat N. Çernişevski, diğerini muhafazakar liberal I. Turgenyev’in temsil ettiği iki edebi kampla anlaşamayarak 1857’de İsviçre, Almanya ve Fransa’yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla ilgilenmeye başladı ve Rusya’ya dönerek çiftliğindeki köylü çocukları için bir okul açtı. 1860’ta ikinci bir Avrupa seyahatine çıkarak buradaki eğitim kuramlarını ayrıntılı bir şekilde inceledi. Bu incelemelerin neticesinde, Batı’nın yapay ve maddeci uygarlığını, insanı bozan bir etken olarak görmeye başladı. Avrupa seyahatini bitirip Rusya’ya döndüğünde serflik kaldırılmıştı. Tolstoy, kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıçlık görevini üstlendi.


    1862 yılında komşu çiftliğinin sahibinin kızı olan Sofya Andeyevna Bers’le evlendi ve bu evliliğinden on üç çocuğu oldu. Bu dönemde yazar, “Kazaklar”, “Sivastopol Hikayeleri” ve belkide en büyük romanı olan “Savaş ve Barış”ı yazdı. Napolyon Savaşları sırasında, 1865'de yazdığı 'Savaş ve Barış', yaşama sunulan bir destan olarak nitelendirilir. Bu romanda geniş bir zaman sürecinden bahsedilmesi, somut özelliklerin canlandırılmasında kaydedilen yüksek başarı düzeyi, sayıları beş yüzü aşan sayıda kişiyi içermesi, öykünün dallanıp budaklanarak ilerlemesi bu eseri başyapıtlardan biri haline getirmiştir. Eser geniş ve detaylı olması nedeniyle tarihi bir belgesel niteliği dahi taşır. Bu kadar çok sayıda karaktere rağmen, her bir karakter diğerlerinden çok farklı özellikler taşır. Tolstoy, “Savaş ve Barış” adlı eserinin yayımlanmasından sonra, yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. Bu bunalımın izleri, 1877 yılında yayımlanan, ikinci büyük romanı sayılabilecek “Anna Karenina” adlı romanında da görülür. Bu romanda yazar, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp, kendimizi sorgulamaya sevketmiştir.


    Tolstoy, 1880’den sonra Hristiyanlıktaki ölümsüzlük düşüncesini, Ortodoks Klisesi’ni ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir tür hristiyanlık anarşizmi geliştirmeye başladı. Düşüncelerini açıkladığı ‘‘Dogmatik Teolojinin Eleştirisi’’, ‘‘O Halde Ne Yapmalıyız? ’’ ve ‘‘Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir’’ adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901’de Kilise tarafından afaroz edildi. Bu dönemde yazdığı “İvan İlyiç’in Ölümü”, “Kreutzer Sonat”, “Hacı Murat” ve son büyük romanı sayılabilecek “Diriliş” gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlâksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi yadsıyışına işaret eder.


    1900’lerden itibaren bir yandan mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle ailesiyle arası açılırken, diğer yandan aydın Rus gençleri arasında giderek daha çok tanındı. Bu ikisi, derin bunalımını ve manevi yalnızlığını arttırdı. 7 Kasım 1910’da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızı ve doktoruyla yola çıktı. Ancak birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreden ölmüş olarak bulundu.


    ESERLERİNDEN BAZILARI


    Kazaklar

    Büyük Rus yazarı Lev Tolstoy'un ilk yapıtı olan Kazaklar, iki karşıt dünyanın çarpıcı bir üslupla karşılaştırılmasıdır. Bu iki farklı dünyadan biri çeşitli kültürlerin etkisi altında yaşayan ve 'kibarlar' tabakasını oluşturan aristokratların, diğeri ise, kendi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ve başka bir kültürle karşılaşmamış olan halkın dünyasıdır. Tolstoy, dağlarda yaşayan Terek Kazaklarını anlatırken bu insanların ülkeden kopuşlarının nedenlerini; içinde bulundukları koşulların onları nasıl savaşçı kıldığını gerçekçi bir üslupla sergiler.

    Savaş ve Barış

    Lev Tolstoy,1863-1868 yılları arasında sürekli ve yoğun bir çaba sonucunda ürettiği ünlü başyapıtı 'Savaş ve Barış'ın temel özelliğini şöyle belirtiyor.'Bu yapıt bir roman değildir, bir şiir de değildir, bir tarih kroniği hiç değildir. 'Savaş ve Barış', dile geldiği biçim içinde, yazarın dile getirmek istediği ve getirebildiği şeydir.(Arka Kapak)


    Kroyçer Sonat


    Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişev'i değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişev'in kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişev'in ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişev'in öyküsü, Lev Tolstoy'un yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethoven'ın ünlü Kroyçer Sonat'ını dinleyip dinlememek, size kalmış.(Arka Kapak)


    Hacı Murat


    1896-1904 yılları arasında yazılan Hacı Murat, büyük Rus yazarı Tolstoy' un olgunluk dönemi romanları arasında yer alıyor. Hacı Murat, on dokuzuncu yüzyıl Kafkas halkları arasında efsaneleşen, Şeyh Şamil' le davalıdır. Yurt edinme, hayata tutunma, bağımsızlık, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında biçimlenen bir davanın kahramanıdır. Zayıflıklarının ve gücünün farkında bir kahraman. Acımasız bir coğrafyanın geniş yürekli insanları arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmak zorunda kalmıştır; Rusları da sevmez, Şeyh Şamil' i de. Seçeneksiz kalmak, bütün duygulardan arınmanın başlangıcı ve sonucu belki de. Savaş bazı insanların kaderidir. Tıpkı inanmasa da taraf olmak zorunda kalmak gibi. Aslolansa direnmek. Her koşulda direnmek ve ayakta kalmak. Tolstoy, ölümüne direnen bir kahramanı yazarak sonsuza taşıyor. (Arka Kapak)


    Anna Karenina


    Anna Karenina, Rusların kendi ülkelerini ve dönemin aristokratlarını en doñru yanlarıyla yansıtan bir romandır. Lev Tolstoy'un 1876-77 yılları arasında kaleme aldığı Anna Karenina'nın ana teması her şeyden önce Rus ailesidir. Bu romanda Tolstoy, dürüst bir evliliğin açık mutluluğuyla evlilik dışı bir aşkın yol açtığı düş kırıklıklarını ve düşüşleri karşılaştırmaktadır. Anna Karenina, dönemin üst kademedeki bir memurunun karısıdır. Onu, hovarda Vronski ile kurduğu ilişkide hazin bir son beklemektedir. Bunun karşısında Kiti ve Levin'in arasındaki sağlam temellere dayalı aşk, Anna Karenina'nın kendini beğenmişliğini ve temsil ettiği aristokrasinin köksüzlüğünü ortaya koymaktadır. Rus halkının Napolyon ile yaptığı harbin anlatıldığı Savaş ve Barış'ın yazarı Tolstoy'un Anna Karenina'sı, yaratıcısının aile hayatındaki huzur getirmeyen zevklerinden usandığı ve inanç buhranının kıskacına düştüğü zamanların ürünüdür.


    Diriliş


    Diriliş, insanca şefkatin en güzel, belki de en doğru sözlü şiirlerinden biridir. Ben bu yapıtta Tolstoy'un ışıklı gözlerini, içe işleyen açık mavi gözlerinin bakışını, öbür yapıtlarında olduğundan çok daha açık olarak görüyorum. Bu bakış doğrudan doğruya ruha gider.- Romain Rolland-Diriliş'i vakit buldukça, bölüm bölüm değil, bir kerede, soluk almamacasına okudum. Burada ilgi çekmeyen tek şey, Nehludov'la Katya arasındaki ilişkilerdir. İlgi çekici yanlarsa prensler, generaller, köylüler, mahsuplar, gardiyanlardır.- Çehov-(Arka Kapak)


    Çocukluk


    Tolstoy, yaşadığı yüzyıla olduğu kadar günümüz dünya edebiyatına da mührünü vurmuş 'dahi' yazarlardan biri.. O'nun, hala klasikler arasında duran eserlerine baktığımızda, sürekli aynı karekteristik özellikleri taşıdığını görüyoruz; yani, kendi sosyal gerçeğinden dünya ölçeğine çıkan bir üslup ve konu bütünlüğü...'Çocukluk'da, böylesi bir eser. Geriye dönüşlerle başlayan otobiyografik kitap, yazıldığı dönemin trajik toplum hayatına, anne-baba sevgisine, eğitim sistemine, aşklarına dair duyuşları ele alıyor. İroniyle dramın, sevgiyle kaosun ortasında yaşayan genç birinin gözüyle ve özel bir anlatımla sunulan 'Çocukluk', Tolstoy kitapları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip. Eseri okuyanlar, yalın ve yapmacıksız bir çocukluğun gizemli dehlizlerine de yolculuk yapma imkanı bulacaklar... (Arka Kapak)


    Sanat Nedir?


    'En iyi sanat eserlerinin, kitleler tarafından anlaşılmayan, ancak bu büyük eserleri anlamaya hazır seçkinlere ulaşabilen eserler olduğu söylenir. Fakat insanların çoğunluğu bu eserleri anlamıyorsa, onları anlamayı mümkün kılan gerekli bilgi bu insanlara öğretilmeli ve açıklanmalıdır. Ancak kolaylıkla anlaşılabilir ki; böyle bir bilgi yoktur. Bu eserler açıklanamaz. 'Çoğunluk bu iyi sanat eserlerini anlamıyor,' diyenler de hala bu eserleri açıklayamamakta ve sadece bize onları anlamak için tekrar tekrar okumamız, görmemiz ve duymamız gerektiğini söylemektedirler. Oysa bu bir açıklama değildir, sadece alıştırmaktır. İnsanlar kendilerini herhangi bir şeye, hatta en kötü şeylere bile alıştırabilirler. İnsanlar nasıl kendilerini kötü yiyeceklere, sert içkiye, tütüne ve afyona alıştırıyorlarsa, aynı şekilde kötü sanata da alıştırabilirler. Yapılan şey, kesinlikle budur.(Arka Kapak)

  • Ayhan Karadag
    Ayhan Karadag

    her insanın ruhunda onu kahraman yapacak asil bir kıvılcım gömülüdür; ama bu kıvılcım sürekli parlamaktan yorulur, küllenir kimi zaman. ancak o kaderi an gelince, ansızın alevlenir ve nice büyük işlere döker aydınlığını.

  • Ahmet
    Ahmet

    Lev Nikolayeviç Tolstoy,,,
    Bütün duyguların elçisi...

  • Ayda Pehlivan
    Ayda Pehlivan

    çiftçi, toprak ağası, avcı, yazar, aile babası

  • Güliz Küpeli
    Güliz Küpeli

    insanı

  • Periru Gogen
    Periru Gogen

    Anna Karenina, en güzel ve en hüzünlü romanlarindandir, ahh nerede o eski yazarlar...dobraye utra Tolstoy..

  • Deng Xioping
    Deng Xioping

    evlılık cagına gelmıs bila-istisna her erkek Kreutzer Sonatı'nı okumalı...