‘’Coğrafya kaderdir!’’ sözü İbn Haldun’a ait değildir ama onun tezlerinin dışında kalan bir söz de değildir. Düşünüre göre toplumsal olaylar belli bir bağlamın üzerinde gerçekleşir. Bu bağlam en temelde iktisattır -ki bu iktisatta alt yapı üst yapıyı belirler anlayışı İbn Haldun'da da mevcuttur.- Tüm bunların da temelinde iklim ve coğrafya vardır. Coğrafya kader kadar güçlü olmasa da deterministik bir role sahiptir.
Antik Yunanlıların Daimon dediği daha yüksek, daha otantik bir ben vardır. Bu benlik diğer insanlarla, doğayla ve tüm evrenle olan içsel bağlantısının farkındadır. İçsel daimonumuz düzenli bir durumda olduğunda iyi ruh hali, tatmin durumu olan Eudaimonia’yı deneyimleriz.
Ahlaksız çağda, ilişkilerin çıkar üzerine kurulu olduğu, her şeyin alınır satılır cinsten olduğu bir çağda en zor fakat en güzel şey ahlaklı yaşamak için direnmektir.
İnsanlar sorunlarınızı alaycı bir ifadeyle dinliyorsa, bu sorunlara alaycı bir tutumla yaklaşıyorlarsa bu onların zalim oldukları anlamına gelir. (Epiktetos)
21.asır insanı: Yapabileceği şeylerden haberi bile olmayan insan. Bu habersiz olma hali, sadece cehaletten değil egonun aşırılıkları ya da gereksizlikleri nedeniyle mevcut enerjisini ve zamanını fazla tüketen, kendini gerçekleştirmek yerine sadece yap denileni yapan, kendi iç sesini unutmuş insan!
İnsan yapılanmasında çok küçük yaştan itibaren inkar vardır. Hırsızlık yapan bir çocuk sessizliğe bürünür ya da inkarcı olur. Yetişkin de öyle. Suçu yüzüne vurulduğunda dahi derhal inkar eder. İşte esas mevzuu, kişinin içinde boşalan o alanın nasıl doldurulacağıdır. Bu insan ruhu için bir rahatsızlıktır. Ben nesnesinin kuruluşu oldukça zorlu bir süreçtir. (Sigmund Freud)
Marks’ın emek-değer teorisi eski insanların, metalara bakış açısı ile alakalıdır. Eskiden, yani paranın yaygın olmadığı dönemde ürünler takas edilirdi fakat bu takasta, söz konusu ürünler için ne kadar emek harcandığı ön plana çıkardı. Söz gelimi 50 saatte üretilmiş bir ürünü alabilmek için 10 saatte üretilmiş bir üründen 5 adet vermek gerekirdi.
Nicedir hissettiğim bir şeyler var. Her yerde memnuniyetten başkasını görmüyorum ama tuhafım. Gizli bir halsizlik, sıkıntı, kalbimin derinliklerine sızmış durumda! Bir zamanlar senin de hakkında söylediğin gibi onun boş ve şişmiş olduğunu hissediyorum adeta. Değer verdiklerime duyduğum bağlılık, kalbimi meşgul etmeye yetmiyor. Ne yapacağını bilmediği işe yaramaz bir güçle başbaşa kalıyor sanki. Biliyorum, böylesi bir acı tuhaf ama gerçek. Dostum, çok mutluyum ama bu mutluluk beni çok sıkıyor. (Jean Jack Rousseau- Julie ya da yeni Heloise)
Cahil ve aptal toplulukların enerjisi, kendi yarattıkları sorunları çözmek için harcanır. Elde kalan daima sıfırdır. Bu tarz topluluklarda yenilik beklemek güçtür.
Zevk almanın birinci şartı gereksiz yükleri atmaktır. Gereksiz yükleri sırtlarında taşıyarak yola devam edenler zevkleri, acıların ve fuzuli görevlerin arasına sıkışıp kalmış minik fasılalar olarak yaşarlar.
Değişimi evetlemeli, kaçınılmaz olanı onaylamalı insan! Değişenin ruhuna nüfuz etmeli! Çağın ruhunu yakalamalı. İtiraz etmeden önce anlamaya, tanımaya, dinlemeye çalışmalı! Bu olmadığında kaçınılmaz bir çatışma başlar benlikte. Bu dönüştürücü, değiştirici ve ileri götürücü bir çatışma değil, tırtılın yaprağı kemirmesi gibi imha edici bir çatışmadır. Cahil sadece kendini tüketen bir döngü içinde kıvranır durur ömür boyu!
Bir tiyatronun kulisinde yangın çıkmış. Bir soytarı sahneye çıkıp seyircileri durumdan haberdar etmiş. Herkes şaka yapıyor sanmış. Bir alkış kopmuş; soytarı yine aynı sözleri tekrar etmiş; alkışlar daha da artmış. Ben dünyanın, bunun bir şaka olduğunu sanan cin fikirli şaka severlerin alkışları arasında yok olacağını düşünüyorum. (Soren Kierkegaard-Ya ya da)
Aynı satırları okumama rağmen bazen neşelenir, bazen heyecanlanır, bazense sıkılırım. Aynı yolda yürürken bazen zevk alır, bazen de almam. Hayat der geçerim.
Kağıda tutku duyduğunuz 20 şey yazın. Sonra iyice düşünün ve bunların içinden beş tanesini seçin. Kalan 15 tanesini ise tamamen unutun, çıkarın akıldan. İşte o beş şeye odaklı kalın yoksa hayatınız boyunca sürünürsünüz. (Warren Buffet)
Başkasına yaptığımız, başkasıyla sınırlı kalmaz. Başkasına yaptığımızı aynı zamanda kendimize de yaparız. Diğerinin özgürlüğünü yok ettiğinde, onunla birlikte senin özgürlüğün de yok olur.
Acı çekmek insan yaşamının bir parçasıdır. Dünyayı iyileştirmeyi amaçlayan düşünceler her zaman bir kusur içerir. Acıyı ortadan kaldırmazlar, sadece acının şeklini değiştirirler. Hayat, acıların odak noktasının sürekli değişimine şahit olmaktır. İnsan beyni başka türlüsünü düşünememekte, tasarlayamamaktadır.
Sosyal bilimlerde matematiksel formüller ortaya atmak imkansızdır. Her toplum farklı özellikler taşır. Her toplum için farklı bir izah geliştirmek gereklidir. Bu yüzden genel geçer ilkelere ulaşmak mümkün değildir.
Üçüncü asır insanının kahraman tanımı ile yirminci asır insanının kahraman tanımı aynıdır. Kendisini feda etmeye hazır güçlü bir lider ile liderden kendisini feda etmesini bekleyen halklar mevcuttur dünyanın her yerinde. Liderin bilge olup olmadığını analiz edemez kimse! Bu da aslında insanlığın çok da ileri gitmediğini gösterir. (Bertrand Russell)
İş insanının biri Nabokov'a ‘’Bana yazarın topluma, toplumun da yazara borcu var mıdır sorularının cevabının yazılı olduğu en az iki bin kelimelik bir metin hazırlarsanız size iki yüz dolar vereceğim.’’ demiş. Nabokov da bunun üzerine: ‘’Yoktur. Siz bana elli sent verseniz yeter.’’ diye cevap vermiş.
‘’Sen söylediğinle konuşmazsın. Söylediğin her şey, söylemediğin üzerine kuruludur. Konuştuğunda milyonlarca farklı olmayan kombinasyonu da belirtmiş olursun.’’ demiş J. Lacan. Temel siyaset biliminde de söylem, olduğu anlamdan farklı bir toplumsal, etimolojik anlama gelebilir. Önemli olan bu söylemleri bir genellemeye tabi tutup, içerdiği ve içermediği anlamlar olarak ikiye ayırıp buna göre halkın nabzına göre şerbet sunmaktır. İktidar mekanizmaları bunu pragmatik şekilde kullanırlar.
‘’Coğrafya kaderdir!’’ sözü İbn Haldun’a ait değildir ama onun tezlerinin dışında kalan bir söz de değildir. Düşünüre göre toplumsal olaylar belli bir bağlamın üzerinde gerçekleşir. Bu bağlam en temelde iktisattır -ki bu iktisatta alt yapı üst yapıyı belirler anlayışı İbn Haldun'da da mevcuttur.- Tüm bunların da temelinde iklim ve coğrafya vardır. Coğrafya kader kadar güçlü olmasa da deterministik bir role sahiptir.
Antik Yunanlıların Daimon dediği daha yüksek, daha otantik bir ben vardır. Bu benlik diğer insanlarla, doğayla ve tüm evrenle olan içsel bağlantısının farkındadır. İçsel daimonumuz düzenli bir durumda olduğunda iyi ruh hali, tatmin durumu olan Eudaimonia’yı deneyimleriz.
Ahlaksız çağda, ilişkilerin çıkar üzerine kurulu olduğu, her şeyin alınır satılır cinsten olduğu bir çağda en zor fakat en güzel şey ahlaklı yaşamak için direnmektir.
Kuşkuculuğun son noktası ve yitimi, insanın kuşkulanabileceği bir hakikatin varlığından da kuşkulanmaya başlamasıdır. (Jean Baudrillard)
İnsanlar sorunlarınızı alaycı bir ifadeyle dinliyorsa, bu sorunlara alaycı bir tutumla yaklaşıyorlarsa bu onların zalim oldukları anlamına gelir. (Epiktetos)
21.asır insanı: Yapabileceği şeylerden haberi bile olmayan insan. Bu habersiz olma hali, sadece cehaletten değil egonun aşırılıkları ya da gereksizlikleri nedeniyle mevcut enerjisini ve zamanını fazla tüketen, kendini gerçekleştirmek yerine sadece yap denileni yapan, kendi iç sesini unutmuş insan!
İnsan yapılanmasında çok küçük yaştan itibaren inkar vardır. Hırsızlık yapan bir çocuk sessizliğe bürünür ya da inkarcı olur. Yetişkin de öyle. Suçu yüzüne vurulduğunda dahi derhal inkar eder. İşte esas mevzuu, kişinin içinde boşalan o alanın nasıl doldurulacağıdır. Bu insan ruhu için bir rahatsızlıktır. Ben nesnesinin kuruluşu oldukça zorlu bir süreçtir. (Sigmund Freud)
Zamanın para olduğu yerde insanı silmeniz kaçınılmazdır.
Marks’ın emek-değer teorisi eski insanların, metalara bakış açısı ile alakalıdır. Eskiden, yani paranın yaygın olmadığı dönemde ürünler takas edilirdi fakat bu takasta, söz konusu ürünler için ne kadar emek harcandığı ön plana çıkardı. Söz gelimi 50 saatte üretilmiş bir ürünü alabilmek için 10 saatte üretilmiş bir üründen 5 adet vermek gerekirdi.
Güçlü yönlerinizi olumlu yönde kullanamamak, zayıf yönlerinizi geliştirememekten çok daha kötüdür.
Nicedir hissettiğim bir şeyler var. Her yerde memnuniyetten başkasını görmüyorum ama tuhafım. Gizli bir halsizlik, sıkıntı, kalbimin derinliklerine sızmış durumda! Bir zamanlar senin de hakkında söylediğin gibi onun boş ve şişmiş olduğunu hissediyorum adeta. Değer verdiklerime duyduğum bağlılık, kalbimi meşgul etmeye yetmiyor. Ne yapacağını bilmediği işe yaramaz bir güçle başbaşa kalıyor sanki. Biliyorum, böylesi bir acı tuhaf ama gerçek. Dostum, çok mutluyum ama bu mutluluk beni çok sıkıyor. (Jean Jack Rousseau- Julie ya da yeni Heloise)
Cahil ve aptal toplulukların enerjisi, kendi yarattıkları sorunları çözmek için harcanır. Elde kalan daima sıfırdır. Bu tarz topluluklarda yenilik beklemek güçtür.
Zevk almanın birinci şartı gereksiz yükleri atmaktır. Gereksiz yükleri sırtlarında taşıyarak yola devam edenler zevkleri, acıların ve fuzuli görevlerin arasına sıkışıp kalmış minik fasılalar olarak yaşarlar.
Aklıyla duygusunu birleştiren değişimi yakalar, değişimle bir olur, değişimde kaybolur. Diğerleri sadece değişime maruz kalır.
Değişimi evetlemeli, kaçınılmaz olanı onaylamalı insan! Değişenin ruhuna nüfuz etmeli! Çağın ruhunu yakalamalı. İtiraz etmeden önce anlamaya, tanımaya, dinlemeye çalışmalı! Bu olmadığında kaçınılmaz bir çatışma başlar benlikte. Bu dönüştürücü, değiştirici ve ileri götürücü bir çatışma değil, tırtılın yaprağı kemirmesi gibi imha edici bir çatışmadır. Cahil sadece kendini tüketen bir döngü içinde kıvranır durur ömür boyu!
Upanishadlar, yaşamımın tek avuntusu oldu. Ölümümün de avuntusu olacaktır. (Arthur Schopenhauer)
Joker gibi bir psikopat, Gotham gibi empati yoksunu ve menfaatperest insanların yoğun olduğu bir şehirde ortaya çıkmıştı.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir iş, o işle ilgili katılınan iş görüşmesi kadar ciddi değildir. (John Budd)
Bir tiyatronun kulisinde yangın çıkmış. Bir soytarı sahneye çıkıp seyircileri durumdan haberdar etmiş. Herkes şaka yapıyor sanmış. Bir alkış kopmuş; soytarı yine aynı sözleri tekrar etmiş; alkışlar daha da artmış. Ben dünyanın, bunun bir şaka olduğunu sanan cin fikirli şaka severlerin alkışları arasında yok olacağını düşünüyorum. (Soren Kierkegaard-Ya ya da)
Parasız insana en çok annesi küfreder.
Aynı satırları okumama rağmen bazen neşelenir, bazen heyecanlanır, bazense sıkılırım. Aynı yolda yürürken bazen zevk alır, bazen de almam. Hayat der geçerim.
Kağıda tutku duyduğunuz 20 şey yazın. Sonra iyice düşünün ve bunların içinden beş tanesini seçin. Kalan 15 tanesini ise tamamen unutun, çıkarın akıldan. İşte o beş şeye odaklı kalın yoksa hayatınız boyunca sürünürsünüz. (Warren Buffet)
Başkasına yaptığımız, başkasıyla sınırlı kalmaz. Başkasına yaptığımızı aynı zamanda kendimize de yaparız. Diğerinin özgürlüğünü yok ettiğinde, onunla birlikte senin özgürlüğün de yok olur.
Acı çekmek insan yaşamının bir parçasıdır. Dünyayı iyileştirmeyi amaçlayan düşünceler her zaman bir kusur içerir. Acıyı ortadan kaldırmazlar, sadece acının şeklini değiştirirler. Hayat, acıların odak noktasının sürekli değişimine şahit olmaktır. İnsan beyni başka türlüsünü düşünememekte, tasarlayamamaktadır.
İki insan ayrılırken şefkatli konuşan taraf, aşık olmayan taraftır. (Marcel Proust)
Sosyal bilimlerde matematiksel formüller ortaya atmak imkansızdır. Her toplum farklı özellikler taşır. Her toplum için farklı bir izah geliştirmek gereklidir. Bu yüzden genel geçer ilkelere ulaşmak mümkün değildir.
Cahil topluluklarda hukukun bittiği yerde adaletsizlik ve haksızlık, gelişmiş toplumlarda ise hukukun bittiği yerde hukuk felsefesi başlar.
Üçüncü asır insanının kahraman tanımı ile yirminci asır insanının kahraman tanımı aynıdır. Kendisini feda etmeye hazır güçlü bir lider ile liderden kendisini feda etmesini bekleyen halklar mevcuttur dünyanın her yerinde. Liderin bilge olup olmadığını analiz edemez kimse! Bu da aslında insanlığın çok da ileri gitmediğini gösterir. (Bertrand Russell)
İş insanının biri Nabokov'a ‘’Bana yazarın topluma, toplumun da yazara borcu var mıdır sorularının cevabının yazılı olduğu en az iki bin kelimelik bir metin hazırlarsanız size iki yüz dolar vereceğim.’’ demiş. Nabokov da bunun üzerine: ‘’Yoktur. Siz bana elli sent verseniz yeter.’’ diye cevap vermiş.
‘’Sen söylediğinle konuşmazsın. Söylediğin her şey, söylemediğin üzerine kuruludur. Konuştuğunda milyonlarca farklı olmayan kombinasyonu da belirtmiş olursun.’’ demiş J. Lacan. Temel siyaset biliminde de söylem, olduğu anlamdan farklı bir toplumsal, etimolojik anlama gelebilir. Önemli olan bu söylemleri bir genellemeye tabi tutup, içerdiği ve içermediği anlamlar olarak ikiye ayırıp buna göre halkın nabzına göre şerbet sunmaktır. İktidar mekanizmaları bunu pragmatik şekilde kullanırlar.