Kültür Sanat Edebiyat Şiir

dostoyevski sizce ne demek, dostoyevski size neyi çağrıştırıyor?

dostoyevski terimi Zeki Nasip tarafından tarihinde eklendi

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    'Başkaları için kendinizi unutursanız, o zaman sizi daima hatırlayacaklardır'
    DOSTOYEVSKİ

  • Onur Umut
    Onur Umut

    YER ALTI(*)



    (*) Bu “anılar” da yazarı da kuşku yok ki uydurmadır. Böyle olmakla birlikte bu anıların uydurucusuna benzeyen kişileri ve toplumumuzun içinde bulunduğu durumu düşünürsek, bunların içimizde bulunmalarını yalnızca olağan karşılamaz, aynı zamanda zorunlu olduğunu kabul ederiz. Ben, bundan kısa süre öncesinin alışılmış karakterlerinden birini tüm çıplaklığıyla halkın gözleri önüne sermek istedim. Bu, toplumumuzda yaşamını sürdüregelen temsilcidir. “Yeraltı” başlığı altındaki bu bölümde, bu kişi kendini, kendi görüşlerini açıklamaktadır. Aramızda bulunuşunun, bulunmak zorunda oluşunun nedenlerini anlatmak istiyor. Daha sonraki bölümde ise bu kişinin yaşamındaki birkaç olayı ortaya koyan gerçek “anılar” bulunmaktadır.
    Fyodor Dostoyevski

  • Okan Can
    Okan Can

    dostoyevski 19.yy rus yazınının tartışmasız olağanüstü bir değeridir.hayata ve insana dair yazılabilecek maksimumu yakalamıştır kendileri,yazarların yazarı gibi bir yüceltme yakışır ancak bu sıfata inanın diğer yazarlara haksızlık olmayacaktır

  • Zeki Nasip
    Zeki Nasip

    Ne kadar doğrudur bilinmez,Dostoyevski kumar borçları yüzünden,romanlarını acilen yayınevine yetiştirmek için uşağına yazdırırmış.O söyler uşağı yazarmış,bir anda gelirmiş ilham

  • Zeki Nasip
    Zeki Nasip

    Ya Karamazov Kardeşler? Bence böyle bir roman daha yazılmadı.

  • Zeki Nasip
    Zeki Nasip

    İnsan bir suç işlediği zaman,savunma mekanizmaları harekete geçer,kendini haklı çıkarmaya çalışır.Raskolnikov,işlediği cinayeti insanlık adına yaptığını söylüyordu kendi kendine....Bilinçaltına itilmiş,ezilmişlik ve intikam diygusu bir gün su yüzüne çıkar.Budaladaki Nastasya,çocukluğundan başlayarak zenginlerin zevk aracı olmuştur,ama intikamını da bir süre sonra bu zenginleri kah parmağında oynatarak,kah,birbirlerine düşürerek almıştır...Prens Mişkinse kendisine budala gözüyle bakanlara,çaktırmadan asıl budalanın kendileri olduğunu anlatmaya çalışmıştır.

  • Zeki Nasip
    Zeki Nasip

    O bir dahi,müthiş bir psikolog.Onun romanlarını okurken kendi içimi okuduğumu sanardım zaman zaman.Kahramanları vasıtası ile,insanın içindeki en yüce değerlerin yanında,en iğrençlerini de su yüzüne çıkaran adam.Hepimiz Onun birer kahramanıyız

  • Oktay Karaca
    Oktay Karaca

    insanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır.
    der kendileri, o yüzden:
    acıyıda sevmem dostoyevski'yide :)

  • Aylin Aslım
    Aylin Aslım

    Zig Zag üyesi...

  • Arthas
    Arthas

    Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski 30 Ekim 1821’de Moskova’da babasının bir doktor olarak görev yaptığı Yoksullar Hastanesi’ne ait bir apartmanda doğdu. 1837’de annesinin ölümünün ardından babasının yanından ayrılarak St. Petersburg’a taşındı ve orada Askeri Mühendislik Okulu’na kabul edildi. Bir sınıf arkadaşı onun için “sürekli kendisini ayrı tutardı, hiçbir zaman arkadaşlarının eğlencelerine katılmazdı, ve genellikle bir köşede elinde bir kitapla otururdu” diye anlatıyordu. Yurtluğunda düzensiz bir yaşama çekilmiş olan ve oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddeden babasının tutumu Dostoyevski’nin bu hastalıklı içe-kapanıklığını daha da ağırlaştırdı. Bir keresinde, Dostoyevski babasına ilgisizliği yüzünden hakaret dolu bir mektup gönderdi; ama baba Dostoyevski yanıt vermeye fırsat bulamadan serfleri tarafından öldürüldü. Ailesi içerisinde söylendiğine göre, daha sona ona bütün yaşamı boyunca acı çektiren sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde geçirmişti.

    Mühendislik Okulundaki sınavlarının ardından, Dostoyevski üsteğmenliğe getirildi. Ama 1844’de cebinde üzerine “sivil giysi alacak parası” bile olmayan Dostoyevski kendini yazın sanatına adamak için görevinden ayrıldı. 1846’da ilk romanı İnsancıklar’ın çıkışıyla, genç yazarlar arasında en büyük gelecek vaadedeni olarak görüldü. Eleştirmen Belinsky aracılığıyla “birçok önemli kişi” ile tanıştı ve “yazın dünyasında nasıl yaşanacağı konusunda kapsamlı bir ders” aldı. Ne var ki başarısı kısa sürdü. İnsancıklar’ı izleyen birkaç romanı kötü eleştiri aldı ve Dostoyevski, Belinski’nin salonundan uzak durmaya başladı, çünkü orada özellikle daha önceleri ona karşı “dosttan da öte” olmuş olan Turgenyev’in de katıldığı sürekli alaylara konu ediliyordu.

    Ama bu sırada başka bir küme ile ilişkisini sürdürdü. Petrashevski’nin öncülüğündeki gençlerden oluşan bu kümedekiler, Fransız toplumcularını incelemek ve Rusya’daki toplumsal ve politik reformları tartışmak için biraraya gelmiş ilericilerdi. 1848’i izleyen tepki dalgasında “Petrashevski çevresi”nin üyeleri tutuklandı ve yalancı idam ile sonuçlanan bir soruşturmadan sonra Dostoyevski, Omsk’ta bir ceza kolonisine gönderildi. Hapisanede, “yeraltına gömülü bir insan” gibi yaşadığını yazdı. “Yakınımda içten bir konuşma yapabileceğim tek bir varlık” yoktu. “Soğuğa, açlığa ve hastalığa dayandım. Ağır işlerden sıkıntı çektim, ve salt iyi bir aileden geldiğim için bana diş bileyen mahkumların nefreti sürekli üzerimdeydi.” Bu acılı durum sarasını daha da ağırlaştırdı ama “kendi içime kaçış... meyvalarını verdi.” 1854’de cezasını tamamlamak için bir asker olarak Semipalitinsk’e gönderildi. Beş yıl sonra, arkadaşlarının yardımı aracılığıyla cezası kaldırıldı.

    St. Petersburg’a dönüşü üzerine Dostoyevski, Ölüler Evi ve Ezilenler’i yayınladı. Aynı dönemde ağabeyi Mikhail ile birlikte Zamanlar adında başarılı bir dergi kurdu. Ne var ki 1863’te bir yanlış anlama sonucunda hükümet tarafından kapatıldı. Dostoyevskilere yayınlarının adını değiştirerek Çığır adı altında yeniden çıkarma izni verildi, ama yeni yayın kamunun dikkatini çekmeyi başaramadı. 1846’da Mikhail öldü ve yaklaşık bir yıllık bir çabadan sonra Dostoyevski dergiyi yayımlamaya son verdi. Kendini borçların altında ve ağabeyinin ailesini geçindirme sorumluluğu karşısında buldu.

    Çığır’ın başarısızlığı Dostoyevski’nin daha sonraki tüm çalışmasında izini bırakan bir kişisel bunalımla çakıştı. Sibirya’dayken akıllı ama ahlaksız bir okul öğretmeninin dul karısı olan Maria Dimitrievna Isaev ile evlenmişti. Evlilik ikisine de mutluluk getirmedi ve St. Petersburg’a döndükten kısa bir süre sonra Dostoyevski, Polino Suslova adında kösnül ve saldırgan bir kadınla yakın ilişkiye girdi. Polino Suslova onun çalışmasını ciddi bir şekilde etkilemiş ve kumara karşı sinirceli tutkusunu kışkırtmış gibi görünür. Polina ile birlikte Rusya’dan ayrı olduğu bir sırada Dostoyevski’nin karısı hastalandı ve ağabeyinin ölümünü üç ay önceleyen ölümü onu Yeraltından Notlar (1864) olarak bilinen itirafı yazmaya götürdü.

    İzleyen yıllarda Dostoyevski sürekli sara, yoksulluk ve kumarbazlığına eşlik eden bir endişenin sıkıntısını çekti. Parasal yükümlülükleri yüzünden yayıncılarla yıkıcı sözleşmeler imzaladı ve onlar tarafından Suç ve Ceza (1866) ve Kumarbaz (1867) gibi yapıtları olağanüstü bir hızla yazmaya zorlandı. Bunlardan ikincisi üzerinde çalışırken Anna Grigorievna Snitkin adında bir sekreter tuttu ve aynı yıl onunla evlendi. Romancı olarak başarısı alacaklılarının bir bölümünü susturmasını sağladı, ama bu “diğerlerini o kadar kızdırdı ki” suçlamalardan kurtulmak için St. Petersburg’tan ayrılmak zorunda kaldı. “Her zaman yabancı bir ülkede bir yabancı” olacağı yakınmasına ve “yazma yeteneğini bütünüyle yitireceği” korkusuna karşın, yurtdışında yaşadığı dört yıl yaşamının en üretken yılları oldu. Cenova ve Vevey’de Budala’yı (1868-69): Dresden’de Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler’i (1871) yazdı.

    Sürgündeyken Dostoyevski “gazete gibi bir şey” çıkarmayı ve bu yolla kanıları konusunda “bir kez olsun son sözü söyleyebilmeyi” tasarlıyordu. Tasarısını 1876’da Bir Yazarın Günlüğü’nün basımıyla uygulamaya koyuldu. Bunda Zamanlar’da başlatmış olduğu ulusal ve demokratik Hıristiyanlık öğretisini genişletti. Bu etkinliğinin sonucunda bir gazeteci olarak sözü geçer biri oldu ve son yıllarını göreli olarak daha iyi bir ortamda geçirdi. 1877’de Büyük bir Günahkarın Yaşamı adında çok büyük bir diziyi oluşturmak için yayıma ara verdi. Bu “bütün yaşamım boyunca bana bilinçli ya da bilinçsiz olarak işkence etmiş olan” Tanrı’nın varlığı sorunuyla ilgili bir çalışmaydı. Bitirdiği çalışmanın biricik bölümü olan Karamazov Kardeşler 1880’de basıldı.

    O yıl Rus Yazını Dostları Toplumu’nun Moskova’daki Puşkin anıtının açılışında konuşma yapması için onu çağırısıyla çağdaş ünü doruğa ulaştı. Konuşmayı bitirdiği anda, “batılı” düşünceleri uzun süre kişisel çatışma kaynağı olmuş olan Turgenyev bile “beni öpücüklere boğmak için yanıma geldi... ve yineleyerek büyük işler yaptığımı bildirdi” diyordu.

    Dostoyevski sonraki yıl 28 Ocak’ta öldü. Cenazesi toplumsal bir gösteri için fırsat oldu.

  • Rukiye Okur
    Rukiye Okur

    stephan zweig in harika bi biyografisi var dostoyevski için. okunmalı.. yani dostoyevski seviyorum diyosanız bayılacağınız bi kitaptır.

  • Sait Diyapoğlu
    Sait Diyapoğlu

    'hepimiz kendimizi tanrı'nın kulları sanıyoruz, oysa hepimiz birer dostoyevski karakteriyiz..'

  • Ahmet Peker
    Ahmet Peker

    insanın sınırsızlığını gösteren,

    ateistleri dahi müthiş imanlı olan,

    edebiyatı ve dini olağanüstü bir ahenkle meczeden,

    iyiliğin ve kötülüğün aynı insanda ne kadar sınırsızca bulunabileceğini gösteren,


    kendimi sevdiren ve kendimden nefret ettiren

    adam. zirve.. benim hemen altımdaki zirve tek farkımız

    ben yaşadıklarımı yazmıyorum o yazmış

    ve o benden önceki zirve..

  • Selim Sağır
    Selim Sağır

    kitaplık dergisinde (son sayısında) 1876 yılına ait yazdığı günlükten parçalarını okuduğumda 'bu ne lan? ' diye irkildiğim şahsiyet.kendisi deli petronun panslavizm davasına yürekten bağlıymış ve gelecek rus nesillerine bıraktığı yegane nasihat slav ırkını ve avrupayı ihya edebilmeleri için istanbulu (çargrad) almalarının kati oluşuymuş!
    yazdıklarından istifade edişimden dolayı kızamadığım ama eski ahım şahımlığının nazarımda yerle bir olduğu panslavist...

  • Mustafa Adil
    Mustafa Adil

    Edebiyat dünyasına Tanrı nın armağanı......

  • Mehmet Seyrekbasan
    Mehmet Seyrekbasan

    Suc ve Ceza da sanki cinayeti sanki ben işledim.Ancak bu kadar hissettirilebilir bişey...Beni tamamiyle icine alan bir kac yazardan biri...

  • Mehmet Bağlar
    Mehmet Bağlar

    Toplum ve insan psikolojisinin dehası, arınma kapısıdır.Petersburk'da dünyayı gören bir göz...

  • İbrahim Karataş
    İbrahim Karataş

    İnsanoğlunun karakterinin yapı taşlarını -Shakespear'den sonra-analiz eden en iyi yazarlardan biri.Siyasete bulanık gençliğin ahmaklıklarını en iyi tespit etmiş klasik yazar...Bir edebi deha...Okunması gereken bir yazar...

  • Oktay Taskin
    Oktay Taskin

    'insancıklar ' yüzünden bana ruhsal travma geçirten yazar

  • Mm
    Mm

    budala
    yeraltından notlar
    suç ve ceza
    ecinniler
    karamazof kardeşler
    ve kumarbaz...benim ilk altım....

  • Mm
    Mm

    yabanılerden...

  • Mm
    Mm

    daha iyisini tanımam....