Günlük yaşantımızda sık sık kullandığımız, hatta dilimize pelesenk ettiğimiz bir deyim var; “adam olmak”
Bu deyimle alakalı olarak; “Kalıbına bakınca seni adam sanmıştım.”, “Yavrum biz seni adam olasın diye okutuyoruz.”,
“Adam olman için kırk fırın ekmek yemen lazım.”, “Senden adam olmaz.” türünden sözleri çokça söylemiş ve duymuşuzdur.
Peki, birçoğumuzun sıkça kullandığı bir söz olan bu “adam olmak” nasıl bir şeydir, bunun bir tarifi, şekli ve şemali var mıdır? Veya adam olmak için iki ayağı, iki gözü, iki kulağı olmak yada iki ayak üzerinde yürümek yeterli midir yoksa başka bir şey midir adam olmak? ..
Kimilerine göre “adam olmak” cibilliyetle / yaratılışla alakalı bir meseledir. Yani bir kimsenin mayası şayet bozuk, kumaşı kalitesiz ise ondan adam olmaz. “Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine yandığım cinsine çeker.” sözü, bu gerçeği ifade etmek için söylenmiştir. Aslında adam olmanın ne olduğuyla alakalı bir kavram kargaşası var. Günümüzde büyük çoğunluğun adamlık göstergesi; mal-mülk ve servettir. Yani bu zümreler parası olanı adamdan sayar, parası olmayanın sözüne bile itibar etmezler.
Yine günümüzde bazı anne-babalar çocuklarının adam olup olmamasını, liselere veya üniversitelere giriş imtihanlarındaki başarısına bakarak değerlendirirler.
Okul bitirmekle, diploma sahibi olmakla adam olunacağını düşünerek; “yavrumuz okusun da adam olsun.” temennisinde bulunurlar. Oysa herhangi bir okulu bitirmekle, bir makam ve mevki sahibi olmakla adam olunamayacağını ifade etmek için; “Okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır.” diye, eskiler boşuna söylememişler.
Ayrıca, okuyup makam-mevki sahibi olmuş ama adam olamamışların kıssalarını da çok dinlemişizdir büyüklerimizden… Bununla alakalı pek çoğumuzun bildiği meşhur bir kıssa vardır. Yeri gelmişken arzedelim:
Bir adamın çok haylaz bir çocuğu vardı. Ne anne-babasına saygısı vardı, ne de onların sözünü dinlerdi. Oğlunun bu gidişatına oldukça üzülen baba, yeri geldikçe oğluna:
Oğlum sen adam olmazsın, derdi.
Babasının bu sözleri ise çocuğun çok zoruna gider ama yinede yapacağından geri kalmazdı. Bir gün yine aksilik edip ana-babasını oldukça üzdü. Oğlunun haylazlıkları canına tak eden baba yine; “oğlum sen adam olmazsın! ” diyerek onu azarladı. Yaramaz oğlu da bunu bahane ederek evden çekip gitti.
İstanbul’a geldi ve okumaya başladı. Güya okuyup adam olacak ve babasını mahcup edecekti.
Nitekim okudu, uğraştı ve bir zaman sonra Osmanlı idaresindeki bir bölgeye vali oldu. Aradan bu kadar zaman geçmiş fakat ana-babasını bir kere olsun ne aramış ne de sormuştu.
Tabi babasının kendisine küçükken söylediği; “oğlum sen adam olmazsın” sözlerini de unutmamıştı. İşte artık makam ve mevki sahibiydi. Devlet yönetiminde etkili ve yetkili bir durumdaydı.
Emrinde birçok adamı vardı. Hani adam olamazdı? Bak işte kocaman vali olmuştu. Bunu mutlaka babasına göstermeli, söylediği o sözlerden dolayı onu mahcup etmeliydi… Adamlarına emretti:
Derhal gidin! Filan şehirde, filan köyde şu isimde bir kimse var. Onu alın ve getirin!
Valinin adamları söylenen köye gittiler ve valinin babasını buldular. Adamcağız tarlada çift sürüyordu. Yanına giderek:
Seni vali bey huzuruna emrediyor, hemen hazırlan gidiyoruz! dediler.
Adamcağız şaşırmıştı. “Bir vali, fakir bir köylüyü niçin huzuruna çağırsın ki? ” diye düşündü. Üstelik ne suçu vardı, ne de kabahati…
“Hayırdır inşallah” diyerek hazırlıklarını yaptı ve valinin adamlarıyla beraber yola çıktı. Uzun bir yolculuktan sonra kendisini çağıran valinin bulunduğu şehre geldiler. Adamcağız hala buralara niçin getirildiğini bilmiyordu.
Yolda adamlar da kendisine bir şey söylememişlerdi, hem zaten sebebini onlar da tam olarak bilmiyorlardı.
Nitekim adamcağızı getirip valinin huzuruna çıkardılar. Büyük bir debdebe ile babasını huzuruna kabul eden vali:
İyi bak bakalım, beni tanıyabilecek misin? diye sordu babasına…
Yaşlı adam, huzuruna çıkarıldığı valinin kendi oğlu olabileceğini aklının ucundan bile geçiremezdi.
Oğlu yıllar önce evi terk edip gitmiş ve bu güne kadar ondan iyi ya da kötü hiçbir haber alamamıştı. Aradan da çok uzun yıllar geçtiği için oğlunu tanıyamamıştı. Şimdi valinin bu sorusuna ne cevap versin? Bu imalı soruya sıradan bir cevap verdi:
Siz bu şehrin valisisiniz efendim.
Vali, babasından bir nevi intikam almanın gururu içinde böbürlene böbürlene:
Demek tanıyamadın? Ben senin oğlunum! .. Hani sen bana; “adam olamazsın” diyordun ya, bak işte gördüğün gibi adam oldum hatta vali bile oldum, dedi.
Adamcağız meseleyi anlamıştı. Acı acı güldü. Üzüntü dolu gözlerle oğluna baktı ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
Evlat! Beni ta uzaklardan demek bunu söylemek için çağırdın. Ben sana “vali olamazsın” dememiştim ki, “adam olamazsın! ” demiştim. Şayet sen adam olsaydın, ana-babanı görmeye sen gelirdin. Oysa beni ayağına bu şekilde çağırmakla maalesef benim sözümü bir kez daha doğru çıkardın…
Gerçekten de çok ibretlik bir kıssa… Adam olmanın okumakla, makam ve mevki sahibi olmakla hiçbir alakası olmadığını çok güzel ifade ediyor. Evet adam olmak başka şey; makam ve mevki sahibi olmak, meşhur olup tanınmak veya hesap cüzdanının kabarık olması başka şeydir.
Adam olmanın, kişinin boyu-posuyla, cüssesiyle, giyim ve kuşamıyla da alakası yoktur. Nitekim Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri, bir beytinde bu gerçeğe şöyle işaret etmiştir:
Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok Nice elbiseler gördüm içinde insan yok
biraz saçma bişey galiba..kişinin bakışına göre değişiyor adam olmak.birini adam gibi adam dediğini başkası yerden yere vurabiliyor...bu konuda kafam karışık..kriterleri çok olan birşey bu adam olmak ve zor şey :))
efenim kütlemizden bahis açmış destursuzun biri; bir başkası da 'yıldızını aldık başımıza tacettik abi'diyerekten almış topu.öküz bahsinde o kadar değindik idi fekat anlaşılan kimsenin kulak memesinden öte gidemedi yuh ilen... efenim adam olmak bir erdem idir böyle arkadan konuşmak olmaz! laf söyleyebilmek için yürek olmalıdır öyle geçip gittiğimiz yollara taş koymak olmaz! merkep bakar; bakar bakar; fekat görmek her kula nasip olmaz! itina ilen... aforizmada devam ilen...
Adam olmak, dik durmaktır. korkaklıga,ikiyuzluluge,sahtekarlıga namertlıge pirim vermemektir.adam gibi adamların yolları zorlu ve çetindir.ölümün kendileri için en sadık dost oldugunu bildiklerınden kin ve itikam çigliklarına kulaklarını tıkar gülüp geçerler.
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası II. Murat Han: -“Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz” diye çıkışır. Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der: -Peder ne der, kader ne der.
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir ne yıkıldım diye yerinir ikisini de önem vermeyebilirsen eğer
söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve yeniden koyulabilirsen işe
döküp ortaya varını yoğunu bir yazı turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın diline baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktaya sen dayanabilirsen tek başına
herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de dost da düşmanda incitemezse seni ne küçümser nede büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına emeğini katarsan alın terine hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti her şeyiyle dünya önüne serilir korktuğun yerde el öpmez hükümran olduğun yerde ezmezsen oğlum adam oldun demektir üstelik adam gibi bir adam.
göğe bakma durağı)
olmak ya da olmamak?!
Düşmanı her yerde doğru sözlerin.
Devir, av peşinde şahin gözlerin,
Sağır vicdanların, asfalt yüzlerin,
Adamı değilim bu yeryüzünün.
Adam olmak'
Günlük yaşantımızda sık sık kullandığımız, hatta dilimize pelesenk ettiğimiz bir deyim var; “adam olmak”
Bu deyimle alakalı olarak; “Kalıbına bakınca seni adam sanmıştım.”, “Yavrum biz seni adam olasın diye okutuyoruz.”,
“Adam olman için kırk fırın ekmek yemen lazım.”, “Senden adam olmaz.” türünden sözleri çokça söylemiş ve duymuşuzdur.
Peki, birçoğumuzun sıkça kullandığı bir söz olan bu “adam olmak” nasıl bir şeydir, bunun bir tarifi, şekli ve şemali var mıdır? Veya adam olmak için iki ayağı, iki gözü, iki kulağı olmak yada iki ayak üzerinde yürümek yeterli midir yoksa başka bir şey midir adam olmak? ..
Kimilerine göre “adam olmak” cibilliyetle / yaratılışla alakalı bir meseledir. Yani bir kimsenin mayası şayet bozuk, kumaşı kalitesiz ise ondan adam olmaz. “Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine yandığım cinsine çeker.” sözü, bu gerçeği ifade etmek için söylenmiştir. Aslında adam olmanın ne olduğuyla alakalı bir kavram kargaşası var. Günümüzde büyük çoğunluğun adamlık göstergesi; mal-mülk ve servettir. Yani bu zümreler parası olanı adamdan sayar, parası olmayanın sözüne bile itibar etmezler.
Yine günümüzde bazı anne-babalar çocuklarının adam olup olmamasını, liselere veya üniversitelere giriş imtihanlarındaki başarısına bakarak değerlendirirler.
Okul bitirmekle, diploma sahibi olmakla adam olunacağını düşünerek; “yavrumuz okusun da adam olsun.” temennisinde bulunurlar. Oysa herhangi bir okulu bitirmekle, bir makam ve mevki sahibi olmakla adam olunamayacağını ifade etmek için; “Okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır.” diye, eskiler boşuna söylememişler.
Ayrıca, okuyup makam-mevki sahibi olmuş ama adam olamamışların kıssalarını da çok dinlemişizdir büyüklerimizden… Bununla alakalı pek çoğumuzun bildiği meşhur bir kıssa vardır. Yeri gelmişken arzedelim:
Bir adamın çok haylaz bir çocuğu vardı. Ne anne-babasına saygısı vardı, ne de onların sözünü dinlerdi. Oğlunun bu gidişatına oldukça üzülen baba, yeri geldikçe oğluna:
Oğlum sen adam olmazsın, derdi.
Babasının bu sözleri ise çocuğun çok zoruna gider ama yinede yapacağından geri kalmazdı. Bir gün yine aksilik edip ana-babasını oldukça üzdü. Oğlunun haylazlıkları canına tak eden baba yine; “oğlum sen adam olmazsın! ” diyerek onu azarladı. Yaramaz oğlu da bunu bahane ederek evden çekip gitti.
İstanbul’a geldi ve okumaya başladı. Güya okuyup adam olacak ve babasını mahcup edecekti.
Nitekim okudu, uğraştı ve bir zaman sonra Osmanlı idaresindeki bir bölgeye vali oldu. Aradan bu kadar zaman geçmiş fakat ana-babasını bir kere olsun ne aramış ne de sormuştu.
Tabi babasının kendisine küçükken söylediği; “oğlum sen adam olmazsın” sözlerini de unutmamıştı. İşte artık makam ve mevki sahibiydi. Devlet yönetiminde etkili ve yetkili bir durumdaydı.
Emrinde birçok adamı vardı. Hani adam olamazdı? Bak işte kocaman vali olmuştu. Bunu mutlaka babasına göstermeli, söylediği o sözlerden dolayı onu mahcup etmeliydi… Adamlarına emretti:
Derhal gidin! Filan şehirde, filan köyde şu isimde bir kimse var. Onu alın ve getirin!
Valinin adamları söylenen köye gittiler ve valinin babasını buldular. Adamcağız tarlada çift sürüyordu. Yanına giderek:
Seni vali bey huzuruna emrediyor, hemen hazırlan gidiyoruz! dediler.
Adamcağız şaşırmıştı. “Bir vali, fakir bir köylüyü niçin huzuruna çağırsın ki? ” diye düşündü. Üstelik ne suçu vardı, ne de kabahati…
“Hayırdır inşallah” diyerek hazırlıklarını yaptı ve valinin adamlarıyla beraber yola çıktı. Uzun bir yolculuktan sonra kendisini çağıran valinin bulunduğu şehre geldiler. Adamcağız hala buralara niçin getirildiğini bilmiyordu.
Yolda adamlar da kendisine bir şey söylememişlerdi, hem zaten sebebini onlar da tam olarak bilmiyorlardı.
Nitekim adamcağızı getirip valinin huzuruna çıkardılar. Büyük bir debdebe ile babasını huzuruna kabul eden vali:
İyi bak bakalım, beni tanıyabilecek misin? diye sordu babasına…
Yaşlı adam, huzuruna çıkarıldığı valinin kendi oğlu olabileceğini aklının ucundan bile
geçiremezdi.
Oğlu yıllar önce evi terk edip gitmiş ve bu güne kadar ondan iyi ya da kötü hiçbir haber alamamıştı. Aradan da çok uzun yıllar geçtiği için oğlunu tanıyamamıştı. Şimdi valinin bu sorusuna ne cevap versin? Bu imalı soruya sıradan bir cevap verdi:
Siz bu şehrin valisisiniz efendim.
Vali, babasından bir nevi intikam almanın gururu içinde böbürlene böbürlene:
Demek tanıyamadın? Ben senin oğlunum! .. Hani sen bana; “adam olamazsın” diyordun ya, bak işte gördüğün gibi adam oldum hatta vali bile oldum, dedi.
Adamcağız meseleyi anlamıştı. Acı acı güldü. Üzüntü dolu gözlerle oğluna baktı ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
Evlat! Beni ta uzaklardan demek bunu söylemek için çağırdın. Ben sana “vali
olamazsın” dememiştim ki, “adam olamazsın! ” demiştim. Şayet sen adam olsaydın, ana-babanı görmeye sen gelirdin. Oysa beni ayağına bu şekilde çağırmakla maalesef benim sözümü bir kez daha doğru çıkardın…
Gerçekten de çok ibretlik bir kıssa… Adam olmanın okumakla, makam ve mevki
sahibi olmakla hiçbir alakası olmadığını çok güzel ifade ediyor. Evet adam olmak başka şey; makam ve mevki sahibi olmak, meşhur olup tanınmak veya hesap cüzdanının kabarık olması başka şeydir.
Adam olmanın, kişinin boyu-posuyla, cüssesiyle, giyim ve kuşamıyla da alakası yoktur. Nitekim Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri, bir beytinde bu gerçeğe şöyle işaret etmiştir:
Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok Nice elbiseler gördüm içinde insan yok
biraz saçma bişey galiba..kişinin bakışına göre değişiyor adam olmak.birini adam gibi adam dediğini başkası yerden yere vurabiliyor...bu konuda kafam karışık..kriterleri çok olan birşey bu adam olmak ve zor şey :))
adam olmak dile kolaydır.o kadar zordur yani.
Verdiğin söze sadık olmaktır.
Alttan almayı bilmektir,
Söyleneni dinlemektir,
Belki dokunur insana,
Had'size cevap vermemektir...
Adam olmak; Adem olmaktır.
Hayatında ekmeği yenmeyen kimsenin adı ölümünden sonrada anılmaz..
Kardan adamların saltnatı güneş görününceye kadardır. (Said Solmaz)
öyle ya insan olarak doğdukta olabildiysek adam olmakta yakındır.
çünkü (gönül gözü alemi dünya gözü el alemi ister) sevgiler
ADAM OLMAK.. SEVMEYİ BİLMEKTİR.
Alim olmak kolay, adam olmak zordur.
Türk Atasözü
Vefalı olmaktır...
...
efenim kütlemizden bahis açmış destursuzun biri; bir başkası da 'yıldızını aldık başımıza tacettik abi'diyerekten almış topu.öküz bahsinde o kadar değindik idi fekat anlaşılan kimsenin kulak memesinden öte gidemedi yuh ilen...
efenim adam olmak bir erdem idir böyle arkadan konuşmak olmaz! laf söyleyebilmek için yürek olmalıdır öyle geçip gittiğimiz yollara taş koymak olmaz! merkep bakar; bakar bakar; fekat görmek her kula nasip olmaz!
itina ilen...
aforizmada devam ilen...
Hayatı kavrayabilmek..
Adam olmak,
dik durmaktır. korkaklıga,ikiyuzluluge,sahtekarlıga namertlıge pirim vermemektir.adam gibi adamların yolları zorlu ve çetindir.ölümün kendileri için en sadık dost oldugunu bildiklerınden kin ve itikam çigliklarına kulaklarını tıkar gülüp geçerler.
ruh sağlığı yerinde, insani değerlere sahip....
adam olmak; görüntüde değil bütünde insan olmak...
küçüklerin 'en büyük hayali', büyüklerin ise zıddı olan küçklüğü arzuladığı komplex 'bir ŞEY' dir adam olmak
Yok arkadaş yok, haberlere bakıyorumda hiç iyi bişeyler yok, bu gidişle ne biz adam oluruz,ne bu ülke nede bu dünya...:(
büyümek... daha dahabüyüyüncede kazık kadar olmak....
kendin olmak
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası II. Murat Han:
-“Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz” diye çıkışır.
Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:
-Peder ne der, kader ne der.
Adam Gibi Adam Olmak
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir
ne yıkıldım diye yerinir
ikisini de önem vermeyebilirsen eğer
söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve
yeniden koyulabilirsen işe
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine, sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek başına
herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de
dost da düşmanda incitemezse seni
ne küçümser nede büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan alın terine
hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti
her şeyiyle dünya önüne serilir
korktuğun yerde el öpmez
hükümran olduğun yerde ezmezsen
oğlum adam oldun demektir
üstelik adam gibi bir adam.
Şiir: Rudyard KPLİNG
Şiir: çeviri Bülent Ecevit
Aslında sonradan adam olunmuyor, doğuştan adamsan adamsındır, değilsen çok zoooor))))))))