Her ne kadar dört bir yandan sarılı olsa da (kültür, batı merakı, düşman ülkeler, ekonomi, PKK(NEFRET ediyorum)) sonsuza dek savunulacak cennet parçasıdır.(Onu ÇOOOOKK seviyorum.) Gerektiğinde de SAVUNACAĞIM tek yer demektir.
BU ÜLKE anlamlar içinde anlam taşıyan,sokaktaki dilencisiyle,dolandırıcsıyla,kapkaççısıyla,iyisiyle-kötüsüyle,zenginiyle-fakiriyle,kötü yöneticileri ve amerika hayranı gençliğiyle(malesef ki gençliğimiz böyle) bizim olan ve hep olacak olan...
bu üıke bence dünyanın en güçlü ülkesi fakat bazı ülkeler tarafından sürekli olarak durdurulmaya çalışılan ve elli senedir veya atatürk öldügünden beri sistemli olarak yürütülen çalışmalarla yıkılmak istenen bir ülke ama bizim birlikçi yapımızla yıkılmayan bir ülke ama inandığım tek şey bir zaman gelecek bu ülke dünyanın tüm yönetimini ele geçirecek
... Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum. Yani düşünceye ve edebiyata hür bir tercih sonunda yönelmiyorum. Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım. Anlıyorum ki, zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar dünyasına sığınmak.
Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel tarif; “Gerici: Bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse) ” (Meydan – Larousse) . Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
4. Murad’a, Süleyman devrine dön! Diye haykıran Koçi Bey, Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
(Bu Ülke S. 73) --- Sen Bir Az - Gelişmişsin
Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: “Hayır delikanlı”, diye fısıldadılar, “sen bir az – gelişmişsin.”
Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
(Bu Ülke S. 84) --- Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi
...
Kitap, istikbale yollanan mektup... smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter.
Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
Asırlar geçti, birer birer söndü meş’aleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
(Bu Ülke - S. 86) --- Divan Edebiyatında Roman
Divan Edebiyatı’nda roman yok. Niçin olsun?
Batı’nın ilk romanlarından biri “Topal Şeytan”. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşâdır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikayeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya “hisse alınacak bir kıssa”dır.
...
Başka bir tabirle, bu edebi nevi bir buhranın, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nispetsizliğin çocuğu. İçtimâî bir sıhhatsizlik, hiç değilse bir tedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyla sahneye çıkışı bundan. İnanan bir toplumda, pürüzleri yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?
...
(Bu Ülke - S. 97) --- İnananlar Kardeştir
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... inananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: Maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz.
asla televole kültürüne yenik düşenlerin değildir.mehmet ali talatları destekleyenlerin değildir.çıkarları uğruna yasa değiştirip çıkaranların değildir.
bu ülke bu sitelere girip böyle konuları okuyanlarındır.
selam aleyküm.. bu vatan topragın kara bagrında sıra daglar gibi duranlarındır bir tarih boyunca o nun ugrunda kendini tarihe verenlerindir.. bu ülke ne mason localarındaki kalleşlerin ne vatan hainlerinin nede yahudi tohumu kendini bilmezlerin degildir ama ne yazık ki vatan hainleri ve onların yardakçıları bu ülkeye ihanet etmeye ve türk milletini uyutmaya devam ediyorlar ne yazık ki... UYAN TÜRKİYE UYAN HEP ÖNÜNE BAKMA ARKANADA BAK......
Bu ülke benim ülkem acısı tatlısıyla...sahtekar bürokratı, vurdumduymaz halkı, şanlı tarihi umut dolu istikbali..kadını, erkeği, imla hataları, kamera şakaları ile benim ülkem...
Yüksek enflasyonu, gelir adaletsizliği, Dolmabahçe Sarayı, fanatik taraftarları, çarpık kentleşmesi ile benim ülkem..
Sağ-sol kavgası, kan davası,12 ada sorunu, dolmuş kuyruğu, magazin foreverları ile benim ülkem...
İdealistleri, alaycıları, kahramanları, bayram ziyaretleri, güvercinleri ile benim ülkem...
Çok kızıyorum...şikatey ettiğim o kadar şey var ki...
Herşeye ama herşeye rağmen burası benim ülkem ve onu çoook seviyorum....
Türk'ün boğazına sarılacağı günü hasretle bekleyen insanlarla dolu.
(jURNAL,04.02.1964)
KAN DÖKEREK.... CAN VEREREK KURANLARIN
ne yazık ki. şimdi de
ONUN İÇİN HİÇ BİRŞEY YAPMADAN AHKAM KESEN
hem yiyip hem ikram eden yamyamların
AMA YARIN
KURTULUŞ VE KURULUŞU BİLENLERİN YAŞIYACAĞI YER
Her ne kadar dört bir yandan sarılı olsa da (kültür, batı merakı, düşman ülkeler, ekonomi, PKK(NEFRET ediyorum)) sonsuza dek savunulacak cennet parçasıdır.(Onu ÇOOOOKK seviyorum.) Gerektiğinde de SAVUNACAĞIM tek yer demektir.
emelliler ülkesi.
İçki masalarına meze konuların ikincisi, birincisi aşk ve din
Sömürgenlerin elinde olsa da halkımız duyarsız ve kör olsa da halkımı ve bu ülkeyi seviyorum.
ardarda bilmem kaç zemheri geçti
her nekadar insanlarımızda batı merakı da olsa ben bu ülkeyi çok seviyorum.
bağımsız yaşamak gibisi varmı?
adam olmaz......
BU ÜLKE anlamlar içinde anlam taşıyan,sokaktaki dilencisiyle,dolandırıcsıyla,kapkaççısıyla,iyisiyle-kötüsüyle,zenginiyle-fakiriyle,kötü yöneticileri ve amerika hayranı gençliğiyle(malesef ki gençliğimiz böyle) bizim olan ve hep olacak olan...
KAN DÖKEREK.... CAN VEREREK KURANLARIN
ne yazık ki. şimdi de
ONUN İÇİN HİÇ BİRŞEY YAPMADAN AHKAM KESEN
hem yiyip hem ikram eden yamyamların
AMA YARIN
KURTULUŞ VE KURULUŞU BİLENLERİN YAŞIYACAĞI YER
adam olmaz...
bu üıke bence dünyanın en güçlü ülkesi fakat bazı ülkeler tarafından sürekli olarak durdurulmaya çalışılan ve elli senedir veya atatürk öldügünden beri sistemli olarak yürütülen çalışmalarla yıkılmak istenen bir ülke ama bizim birlikçi yapımızla yıkılmayan bir ülke ama inandığım tek şey bir zaman gelecek bu ülke dünyanın tüm yönetimini ele geçirecek
cemil meriç...
... Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum.
Yani düşünceye ve edebiyata hür bir tercih sonunda yönelmiyorum.
Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım. Anlıyorum ki, zalim ve
kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar dünyasına sığınmak.
Kitap, istikbale yollanan mektup...
Cemil Meriç - Bu Ülke, 9. Baskı, İst./1998, sh. 21 - 100.
Gerici Kim?
Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel tarif; “Gerici: Bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse) ” (Meydan – Larousse) . Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
4. Murad’a, Süleyman devrine dön! Diye haykıran Koçi Bey, Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
(Bu Ülke S. 73)
---
Sen Bir Az - Gelişmişsin
Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: “Hayır delikanlı”, diye fısıldadılar, “sen bir az – gelişmişsin.”
Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
(Bu Ülke S. 84)
---
Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi
...
Kitap, istikbale yollanan mektup... smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter.
Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
...
(Bu Ülke - S. 87)
---
Asâletini Kaybeden İrfan
İrfanı hisarla kuşatmış Doğu, mâbede bezirgân sokmamış. Yıllarca davar gütmüş, odun taşımış çömez... Meş’aleyi çetin imtihanlardan sonra tutuşturmuşlar eline. “Emanetleri ehline tevdi ediniz.” demiş din.
...
Asırlar geçti, birer birer söndü meş’aleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
(Bu Ülke - S. 86)
---
Divan Edebiyatında Roman
Divan Edebiyatı’nda roman yok. Niçin olsun?
Batı’nın ilk romanlarından biri “Topal Şeytan”. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşâdır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikayeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya “hisse alınacak bir kıssa”dır.
...
Başka bir tabirle, bu edebi nevi bir buhranın, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nispetsizliğin çocuğu. İçtimâî bir sıhhatsizlik, hiç değilse bir tedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyla sahneye çıkışı bundan. İnanan bir toplumda, pürüzleri yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?
...
(Bu Ülke - S. 97)
---
İnananlar Kardeştir
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... inananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: Maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz.
(Bu Ülke - S. 142)
Eklenme Tarihi: 13-01-2003
Ekleyen: kayserili
bu ilke uğrunda mücadele veren ve vermişlerindir.
asla televole kültürüne yenik düşenlerin değildir.mehmet ali talatları destekleyenlerin değildir.çıkarları uğruna yasa değiştirip çıkaranların değildir.
bu ülke bu sitelere girip böyle konuları okuyanlarındır.
Komedi filmi.
Bu ülke deyince akillarina gelen ilk sözcük 'selam aleyküm' olanlar,bu ülkeyi bir arap ülkesi algiliyorlar galiba. 'TÜRK ÖGÜN ÇALIS GÜVEN'
Cemil Meriç in kitabı
bu ülke de yaşanmaz diyenlere inat hala sevenleri olan Türkiye
bu ülke, bizim ülkemiz güzel bir ülke..
atatürk ünden gurur duyduğum bir ülke..
Bu ulke bana ' Devletler hakettikleri gibi yonetilir' sozunu cagristiriyor. Yaziklar olsun bize
bence 'alacadoğan' bu ülkeye bir şey vermediği gibi verenleri de kendince hain sayarak bu ülkeye hıyanet ediyor.... çağrışımı bu! ...
selam aleyküm..
bu vatan topragın kara bagrında sıra daglar gibi duranlarındır
bir tarih boyunca o nun ugrunda kendini tarihe verenlerindir..
bu ülke ne mason localarındaki kalleşlerin ne vatan hainlerinin nede yahudi tohumu kendini bilmezlerin degildir
ama ne yazık ki vatan hainleri ve onların yardakçıları bu ülkeye ihanet etmeye ve türk milletini uyutmaya devam ediyorlar ne yazık ki...
UYAN TÜRKİYE UYAN HEP ÖNÜNE BAKMA ARKANADA BAK......
BU ÜLKE size neyi çağrıştırıyor?
Herşeyin saçma, hiçbirşeyin doğru yapılmadığı bir toprak bütünlüğü...
nereyi tutsan elinde kalacak gibi...
Bu ülke benim ülkem acısı tatlısıyla...sahtekar bürokratı, vurdumduymaz halkı, şanlı tarihi umut dolu istikbali..kadını, erkeği, imla hataları, kamera şakaları ile benim ülkem...
Yüksek enflasyonu, gelir adaletsizliği, Dolmabahçe Sarayı, fanatik taraftarları, çarpık kentleşmesi ile benim ülkem..
Sağ-sol kavgası, kan davası,12 ada sorunu, dolmuş kuyruğu, magazin foreverları ile benim ülkem...
İdealistleri, alaycıları, kahramanları, bayram ziyaretleri, güvercinleri ile benim ülkem...
Çok kızıyorum...şikatey ettiğim o kadar şey var ki...
Herşeye ama herşeye rağmen burası benim ülkem ve onu çoook seviyorum....