Pazar günü Güneri Civaoğlu'nun yazı başlığını görünce çok sevindim.
Bir süre önce bu köşede anlamını anlattığım 'Ordo Ab Chao' (Kaostan Çıkan Düzen') cümlesini başlığa koymuştu Cıvaoğlu.
Bu köşeyi düzenli izleyenler bilirler, ben çok uzun süre dünyanın atıldığı karmaşayı anlamlandırma amacıyla 'kontrollü kaos' kavramını ortaya atmıştım.
Amerika görünürde rasyonel açıklaması yokmuş gibi görünen nedenlerden dolayı dünyada bir büyük kaos çıkarma niyetindeydi.
Amaç kaosun yaygınlaştırılması, gerekirse bir büyük savaşın da göze alınması ve oldukça acı ve kanlı geçeceği belli olan bir kısa dönemden sonra da dünyada yeni bir düzenin kurulması gibi gözüküyordu.
Basınımızda hemen hiç kimse bu tür bir akıl yürütmeye uzun süre rağbet etmedi.
Yeni düşünce üretmekten nedense korkar gibi davranmakta ısrarlı olan kalemler Büyük Ortadoğu Projesi türünden içi boş laflarla vakit öldürdüler, hatta tüm olan biteni birkaç insanın (Bush, Sharon gibi) kötü olmalarına bağlayarak teori yaptıklarını bile düşündüler.
Hep birlikte yaşadığımız bu süreci hatırladığınızda Cıvaoğlu gibi 'makul' yazılar yazan bir yazarın da sonunda 'galiba bu işin içinde başka şeyler de var' diyerek, meselenin farklı yönlerine bakmaya çalışmasını neden sevinçle karşıladığımı anlamışsınızdır.
Çünkü, bir süredir sürekli vurguladığım üzere 'gerçek', görünenin dışında, başka bir yerde yatıyor, dolayısıyla ne kadar fazla beyin bu işe konsantre olursa o kadar hızla kolektif bir bilinç yaratabiliriz olan biten hakkında. * * * Cıvaoğlu'nun yazısını dayandırdığı kitap bu konuda öğrenmeye başlamak için bulunabilecek kitaplar arasında en zayıf içerikte olanıdır.
'İllimunati: Entrika Çemberi' adlı kitabın yazarı Texe Marrs adı kült olmuştur ama, yazarın aynı zamanda dünyaya son derece paranoyak baktığını da kitabı okuyunca anlamamak mümkün değildir.
Siz dünyada güç sahibi olan hemen her insanı bir gizli örgüte üye olarak kabul edip, yaşama böyle bakarsanız o zaman ne anlamını açıkladığınızı zannettiğiniz örgütü gerçekten anlayabilirsiniz ne de onun zengin tarihini kavrayabilirsiniz.
İlluminati 1776 yılında Adam Weishaupt tarafından Almanya, Bavyera'da kurulmuştur. Dolayısıyla Cıvaoğlu'nun yazısında yer alan 1575 tarihinin bu örgüt ile bağlantısını ben pek çözemedim.
Bu örgütün en büyük hedeflerinden bir tanesi 'Bütün dinlerin feshedilmesidir.' Yani İllimunati bugün yeryüzünde var olan bütün dinlere düşmandır.
Ve açıkça söylemek gerekirse bu özelliğiyle de kökenleri hem Tapınak Şövalyeleri'ne hem de Avrupa'da 15'inci yüzyılda adını duyurmaya başlayan Gül-Haç (Rose Croix) derneğine kadar gider. Mason örgütlerinin az sayıdaki, çok yüksek derecedeki bilgili insanları da bu bağlantılardan haberdardır (Bu yüzden de 33'üncü dereceye erişebilen Masonlar'a verilen madalyonun üzerinde 'Ordo Ab Chao' yazar)
Ellerinde dünyanın düzeninin gerçek anlamı, gizi ve olası sonuyla yeni başlangıcı konusunda bilgi taşıdıkları iddiasında olan bu örgütlerin kökenlerinin pagan dinlerde olduğunu, tek tanrılı dinlere düşman oldukları ve dini yıkarak yeni bir düzen kurmayı amaçladıklarını anlamazsak, bugün çıkarılmaya çalışılan kaosu da tam kavrayamayız.
Hedef dünyada devletlere karşı bir inançsızlık yaratmak, dinleri birbirine düşürmek, gerekirse dünyayı ateşe boğacak bir büyük savaş çıkarmak ve sonunda da dünyada yeni bir düzen getirmektir.
Ben hedefin bu olduğunu düşündüğümden Irak'ta işkence fotoğraflarının bulunmasını hiç de şaşkınlıkla karşılamadım. Bu fotoğraflar başta ABD'de ama tabii ki tüm Hıristiyan dünyasında 'iyi bir Hıristiyan bunu yapar mı' sorusunu da sordurmuştur ki amaç da budur.
İkinci amaç da tüm Müslümanlar'ı kinlendirmektir ki bu da başarılmıştır.
Bush ve savaşan arkadaşları göründükleri gibi değildirler. Onlar dindar değil övünerek üyeliklerini ilan ettikleri 'Skulls and Bones' yarı gizli örgütü ile 'tüm dinlerin feshedilerek dünyada yeni bir inanç düzeninin ve yönetim sisteminin' kurulmasını amaçlayan gizli ezoterik derneklerle bağlantılılardır.
* * * Bunlar üzerinde lütfen düşünelim. Şunu hiç unutmayın: bazı konular bize saçma ve delilik gibi gelebilir, muhtemelen bazıları öyledirler de.
Ama dün de vurgulamaya çalıştığım gibi önemli olan bunları bizim nasıl algıladığımız değil, bunlara inananların, kökenleri çok eskilere giden ezoterik inançları nedeniyle neleri yapmaktan korkmayacaklarını anlamamızdır.
Ben birkaç gün içinde sizlere bu konuda daha sağlıklı bilgilendirme sağlayacak bir okuma listesi vereceğim.
Bunları okuduğunuzda sonunda okuduklarınızın tek kelimesine bile inanmasanız da emin olun önemli değil, vakit harcamış olmayacaksınız.
Çünkü dünyada çok önemli güçler bu gizemli dünyalar içindeler, onların kurallarına ve hedeflerine inanarak hareket ediyorlar. Onları daha iyi anlama yolunda büyük adım attığınızı göreceksiniz kitapları okuduğunuzda. * * * Son olarak dün Sabah'ta yayınlanan Erdal Şafak'ın yazısına değinmek istiyorum.
Bu yazı da basınımızda dünyanın içine atıldığı kaotik ortamı anlamak yolunda atılmış doğru adımlardan bir tanesi çünkü.
Evet, Amerika askeri bir yönetime doğru hızla gitmektedir. Bu, Amerikan özelliklerinden dolayı bir askeri darbeyle olmayacak, sivil insanların yönetiminde totaliter bir rejim olacaktır.
Bunun hazırlıkları çoktan yapılmış, sistemin işleyişi detaylı bir şekilde belirlenmiş, kimin nerede nasıl görev yapacağı bile net kurallara bağlanmıştır.
Bunun koordinasyonunu FEMA yani Federal Emergency Management Agency yapacaktır, ilgilenenler FEMA adını araştırıp, açık bilgilere ulaşabilirler.
FEMA, Amerikan başkanından bile daha fazla yetki ve güce sahiptir ve bunu da yeri geldiğinde kullanacaktır.
Totaliter rejime gidiş yolu aşamalı olarak, hem de ne olduğundan zerre kadar haberdar olmayan sıradan Amerikan insanının gönülden desteğiyle atılmaktadır.
O totaliter rejimin büyük kaosa nasıl da katkıda bulunabileceğini şu anda düşünmek bile istemiyorum.
Bir çok ünlü Yahudi vardır. mecha streisand olarak da bilinen barbra streisand paula abdul bob dylan bette midler paul simon yves montand lenny kravitz dana international gweynth paltrow paul newman harrison ford dustin hoffman kirk douglas harvey keitel tony curtis natalie portman daniel day lewis winona ryder alicia silverstone marcel proust allen ginsberg isaac asimov arthur miller david copperfield yehudi menuhin kenny g leonard cohen craig david elvis presley stanley kubrick steven spielberg sergei eisenstein marc chagall modigliani pissarro micheleangelo woody allen
'Stratejik müttefikimiz ABD istedi diye bu tezkere çıktı. İstenmiyorsak gitmeyiz. Türk askerinin orada olup olmayacağı ABD’nin vereceği bir karar. Bundan sonraki kararda ABD’nin talebi bizim için önem arzu ediyor... Şu anda Irak’ta söz sahibi olan ABD’dir. Onların kararı önemli.”
YABANCI SERMAYE ve ATATÜRK... İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün 'yabancı sermaye yanlısı' bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.
Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında 'yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız' diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.
'Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız...' (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)
Eğer, Atatürk'ün 'yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız' sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.
Şu sözler de Atatürk'ündür:
'Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler.' (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)
Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:
'Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız...' (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)
Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:
'Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.'
Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:
'Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir...' (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)
Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:
'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)
Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur. ---------- Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 6 Kasım 1981 (Uyan Gazi Kemal!)
'Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı General Harringthon Cenablarına İstanbul'da hayatımı tehlikde gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir ân evvel istanbul'dan mahalli âhara naklimi talebederim efendim. '
16 Teşrinisani (Kasım) 1922 Halife-i Müslimin Mehmet Vahidettin'
Oral seks diye bir şey VARdır. Ve VAR olan her şey hakkında bilgi edinilmesi gerekir.Size göre değilse, oanylamıyorsanız yapmazsınız.Ama insanların bilgi edinmesi engellenmemesi gerekir.
Galiba gerçeği sonunda görmeye başladılar
Pazar günü Güneri Civaoğlu'nun yazı başlığını görünce çok sevindim.
Bir süre önce bu köşede anlamını anlattığım 'Ordo Ab Chao' (Kaostan Çıkan Düzen') cümlesini başlığa koymuştu Cıvaoğlu.
Bu köşeyi düzenli izleyenler bilirler, ben çok uzun süre dünyanın atıldığı karmaşayı anlamlandırma amacıyla 'kontrollü kaos' kavramını ortaya atmıştım.
Amerika görünürde rasyonel açıklaması yokmuş gibi görünen nedenlerden dolayı dünyada bir büyük kaos çıkarma niyetindeydi.
Amaç kaosun yaygınlaştırılması, gerekirse bir büyük savaşın da göze alınması ve oldukça acı ve kanlı geçeceği belli olan bir kısa dönemden sonra da dünyada yeni bir düzenin kurulması gibi gözüküyordu.
Basınımızda hemen hiç kimse bu tür bir akıl yürütmeye uzun süre rağbet etmedi.
Yeni düşünce üretmekten nedense korkar gibi davranmakta ısrarlı olan kalemler Büyük Ortadoğu Projesi türünden içi boş laflarla vakit öldürdüler, hatta tüm olan biteni birkaç insanın (Bush, Sharon gibi) kötü olmalarına bağlayarak teori yaptıklarını bile düşündüler.
Hep birlikte yaşadığımız bu süreci hatırladığınızda Cıvaoğlu gibi 'makul' yazılar yazan bir yazarın da sonunda 'galiba bu işin içinde başka şeyler de var' diyerek, meselenin farklı yönlerine bakmaya çalışmasını neden sevinçle karşıladığımı anlamışsınızdır.
Çünkü, bir süredir sürekli vurguladığım üzere 'gerçek', görünenin dışında, başka bir yerde yatıyor, dolayısıyla ne kadar fazla beyin bu işe konsantre olursa o kadar hızla kolektif bir bilinç yaratabiliriz olan biten hakkında.
* * *
Cıvaoğlu'nun yazısını dayandırdığı kitap bu konuda öğrenmeye başlamak için bulunabilecek kitaplar arasında en zayıf içerikte olanıdır.
'İllimunati: Entrika Çemberi' adlı kitabın yazarı Texe Marrs adı kült olmuştur ama, yazarın aynı zamanda dünyaya son derece paranoyak baktığını da kitabı okuyunca anlamamak mümkün değildir.
Siz dünyada güç sahibi olan hemen her insanı bir gizli örgüte üye olarak kabul edip, yaşama böyle bakarsanız o zaman ne anlamını açıkladığınızı zannettiğiniz örgütü gerçekten anlayabilirsiniz ne de onun zengin tarihini kavrayabilirsiniz.
İlluminati 1776 yılında Adam Weishaupt tarafından Almanya, Bavyera'da kurulmuştur. Dolayısıyla Cıvaoğlu'nun yazısında yer alan 1575 tarihinin bu örgüt ile bağlantısını ben pek çözemedim.
Bu örgütün en büyük hedeflerinden bir tanesi 'Bütün dinlerin feshedilmesidir.' Yani İllimunati bugün yeryüzünde var olan bütün dinlere düşmandır.
Ve açıkça söylemek gerekirse bu özelliğiyle de kökenleri hem Tapınak Şövalyeleri'ne hem de Avrupa'da 15'inci yüzyılda adını duyurmaya başlayan Gül-Haç (Rose Croix) derneğine kadar gider. Mason örgütlerinin az sayıdaki, çok yüksek derecedeki bilgili insanları da bu bağlantılardan haberdardır (Bu yüzden de 33'üncü dereceye erişebilen Masonlar'a verilen madalyonun üzerinde 'Ordo Ab Chao' yazar)
Ellerinde dünyanın düzeninin gerçek anlamı, gizi ve olası sonuyla yeni başlangıcı konusunda bilgi taşıdıkları iddiasında olan bu örgütlerin kökenlerinin pagan dinlerde olduğunu, tek tanrılı dinlere düşman oldukları ve dini yıkarak yeni bir düzen kurmayı amaçladıklarını anlamazsak, bugün çıkarılmaya çalışılan kaosu da tam kavrayamayız.
Hedef dünyada devletlere karşı bir inançsızlık yaratmak, dinleri birbirine düşürmek, gerekirse dünyayı ateşe boğacak bir büyük savaş çıkarmak ve sonunda da dünyada yeni bir düzen getirmektir.
Ben hedefin bu olduğunu düşündüğümden Irak'ta işkence fotoğraflarının bulunmasını hiç de şaşkınlıkla karşılamadım. Bu fotoğraflar başta ABD'de ama tabii ki tüm Hıristiyan dünyasında 'iyi bir Hıristiyan bunu yapar mı' sorusunu da sordurmuştur ki amaç da budur.
İkinci amaç da tüm Müslümanlar'ı kinlendirmektir ki bu da başarılmıştır.
Bush ve savaşan arkadaşları göründükleri gibi değildirler. Onlar dindar değil övünerek üyeliklerini ilan ettikleri 'Skulls and Bones' yarı gizli örgütü ile 'tüm dinlerin feshedilerek dünyada yeni bir inanç düzeninin ve yönetim sisteminin' kurulmasını amaçlayan gizli ezoterik derneklerle bağlantılılardır.
* * *
Bunlar üzerinde lütfen düşünelim. Şunu hiç unutmayın: bazı konular bize saçma ve delilik gibi gelebilir, muhtemelen bazıları öyledirler de.
Ama dün de vurgulamaya çalıştığım gibi önemli olan bunları bizim nasıl algıladığımız değil, bunlara inananların, kökenleri çok eskilere giden ezoterik inançları nedeniyle neleri yapmaktan korkmayacaklarını anlamamızdır.
Ben birkaç gün içinde sizlere bu konuda daha sağlıklı bilgilendirme sağlayacak bir okuma listesi vereceğim.
Bunları okuduğunuzda sonunda okuduklarınızın tek kelimesine bile inanmasanız da emin olun önemli değil, vakit harcamış olmayacaksınız.
Çünkü dünyada çok önemli güçler bu gizemli dünyalar içindeler, onların kurallarına ve hedeflerine inanarak hareket ediyorlar. Onları daha iyi anlama yolunda büyük adım attığınızı göreceksiniz kitapları okuduğunuzda.
* * *
Son olarak dün Sabah'ta yayınlanan Erdal Şafak'ın yazısına değinmek istiyorum.
Bu yazı da basınımızda dünyanın içine atıldığı kaotik ortamı anlamak yolunda atılmış doğru adımlardan bir tanesi çünkü.
Evet, Amerika askeri bir yönetime doğru hızla gitmektedir. Bu, Amerikan özelliklerinden dolayı bir askeri darbeyle olmayacak, sivil insanların yönetiminde totaliter bir rejim olacaktır.
Bunun hazırlıkları çoktan yapılmış, sistemin işleyişi detaylı bir şekilde belirlenmiş, kimin nerede nasıl görev yapacağı bile net kurallara bağlanmıştır.
Bunun koordinasyonunu FEMA yani Federal Emergency Management Agency yapacaktır, ilgilenenler FEMA adını araştırıp, açık bilgilere ulaşabilirler.
FEMA, Amerikan başkanından bile daha fazla yetki ve güce sahiptir ve bunu da yeri geldiğinde kullanacaktır.
Totaliter rejime gidiş yolu aşamalı olarak, hem de ne olduğundan zerre kadar haberdar olmayan sıradan Amerikan insanının gönülden desteğiyle atılmaktadır.
O totaliter rejimin büyük kaosa nasıl da katkıda bulunabileceğini şu anda düşünmek bile istemiyorum.
Serdar Turgut (Akşam-25.5.2004)
Bir çok ünlü Yahudi vardır.
mecha streisand olarak da bilinen barbra streisand
paula abdul
bob dylan
bette midler
paul simon
yves montand
lenny kravitz
dana international
gweynth paltrow
paul newman
harrison ford
dustin hoffman
kirk douglas
harvey keitel
tony curtis
natalie portman
daniel day lewis
winona ryder
alicia silverstone
marcel proust
allen ginsberg
isaac asimov
arthur miller
david copperfield
yehudi menuhin
kenny g
leonard cohen
craig david
elvis presley
stanley kubrick
steven spielberg
sergei eisenstein
marc chagall
modigliani
pissarro
micheleangelo
woody allen
Çoğunluğunun yaşadığı 'Kürdistan' bir coğrafi bölgenin adıdır.(Anadolu gibi) Kurulacak veya kurulmuş bir devlet değildir.
'Stratejik müttefikimiz ABD istedi diye bu tezkere çıktı. İstenmiyorsak gitmeyiz. Türk askerinin orada olup olmayacağı ABD’nin vereceği bir karar. Bundan sonraki kararda ABD’nin talebi bizim için önem arzu ediyor... Şu anda Irak’ta söz sahibi olan ABD’dir. Onların kararı önemli.”
Recep Tayyip Erdoğan, 18 Ekim 2003, Mallorca
YABANCI SERMAYE ve ATATÜRK...
İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün 'yabancı sermaye yanlısı' bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.
Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında 'yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız' diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.
'Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız...' (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)
Eğer, Atatürk'ün 'yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız' sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.
Şu sözler de Atatürk'ündür:
'Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler.' (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)
Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:
'Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız...' (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)
Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:
'Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.'
Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:
'Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir...' (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)
Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:
'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)
Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur.
----------
Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 6 Kasım 1981 (Uyan Gazi Kemal!)
İngiliz generaline yazdığı kısa ve öz mektup:
'Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı
General Harringthon Cenablarına
İstanbul'da hayatımı tehlikde gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir ân evvel istanbul'dan mahalli âhara naklimi talebederim efendim. '
16 Teşrinisani (Kasım) 1922
Halife-i Müslimin
Mehmet Vahidettin'
Bir coğrafi bölgedir.Bugün doğu ve güney doğu Anadolu diye bilinen coğrafi bölgenin adı bazılarına göre Kürdistan'dır.
bakınız: illuminati, yeni dünya düzeni, abd...
Oral seks diye bir şey VARdır. Ve VAR olan her şey hakkında bilgi edinilmesi gerekir.Size göre değilse, oanylamıyorsanız yapmazsınız.Ama insanların bilgi edinmesi engellenmemesi gerekir.
Üyelerinden Mehmet Doğan Vakit gazetesi yazarıdır.