............................................ Yıl 1993, Batı Avustralyada Curtin University of Technology’de, ırkçılık nedeni ile her anında ayrı bir savaş verdiğim Doktora çalışmamın üçüncü yılındayım. .............................................................
“Merhaba, ben senin yeni tez danışmanınım”. Şaşırıyorum... “Adım I.A. Sen de Berrin olmalısın” “Evet” “Bundan sonra birlikte çalışacağız. Sahi, hangi ülkedendin? ” “Türk’üm” “Haaaa, “Abdul” yani! ” “Anlamadım! “Abdul” de kim? ” “Biz size “Abdul” deriz de! ” “Siz kimsiniz? ” “Batılılar” “Peki “biz” kimiz? ” “Müslüman Türkler” ...................................................... Kitaplar arasında yorgun dolaşırken gözüme birden bir kitap ilişiyor, GALLIPOLI. Yazarı, Alan Moorehead. Kalbim yerinden fırlıyor. Ya “Abdul”e rastlarsam. Sayfalara hızla göz atıyorum. Evet, işte orada... Abdul... Batının gözündeki bizler yani...
Gördüğüm resim beni çok üzüyor... Ama şaşırmıyorum... Kitapta, Türklerin tanımı şöyle yapılıyor; Türklerin canavarca ve insani olmayan bir yanları vardır, zalim ve kötülük saçan aşırı tutucu insanlardır, her türlü kötülüğü ve vahşiliği yapma eğilimleri ve güçleri vardır (Sayfa 149, Paragraf 2) .
Kitapta tanımı verilmeyen ve “Abdul” resmine de yansıtılamayan daha neler var? Öğrenmeliyim...
Daha sonra çok samimi olduğum bazı Avustralyalı arkadaşlarıma soruyorum “Abdul”ü. Utana-sıkıla, “aptal, uyuşuk, bir işe yaramaz, tembel, güvenilmez ve çok pis” sıfatlarını sıralıyorlar Türkleri temsil ettiği iddia edilen “tip” ile ilgili olarak. ............................................................. Dr Berrin Köse'den bir alıntı
................................................ Murat Yetkin sözkonusu yazısında Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in 7 Eylül 2006 tarihinde Çırağan Sarayı'nda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile konuşmasını söz konusu ediyor. Anlaşıldığı kadarı ile Frank-Walter Steinmeier, Sayın Abdullah Gül'ün sıcak hoşgeldin konuşmasına 'Hoşbulduk Abdul' diye yanıt vermiş. Yazıda belirtildiğine göre isim, bu kısaltılmış hali ile dinleyiciler arasında bulunan Sayın Mehmet Ali Birand ve Sayın Yetkin’in kulaklarına hiç de itici gelmemiş. Sayın Yetkin bu ince hareketi (!) Türk ve Alman Dışişleri Bakanlarının arasından su sızmadığının bir göstergesi olarak algılamış ve bunu da Türk halkına aktarma ihtiyacı duymuş.
İyi de etmiş! Aksi taktirde, Türk halkı olarak Batının bizlere ne yüce duygular beslediğini öğrenmekten mahrum kalacaktık!
........................................... Dr. Berrin Köse'den bir alıntı
Abdul kul demektir
Abdul kul demektir. Abdullah allahın kulu. Abdul Menaf isminin anlamını arıyorum.
............................................
Yıl 1993, Batı Avustralyada Curtin University of Technology’de, ırkçılık nedeni ile her anında ayrı bir savaş verdiğim Doktora çalışmamın üçüncü yılındayım.
.............................................................
“Merhaba, ben senin yeni tez danışmanınım”. Şaşırıyorum...
“Adım I.A. Sen de Berrin olmalısın”
“Evet”
“Bundan sonra birlikte çalışacağız. Sahi, hangi ülkedendin? ”
“Türk’üm”
“Haaaa, “Abdul” yani! ”
“Anlamadım! “Abdul” de kim? ”
“Biz size “Abdul” deriz de! ”
“Siz kimsiniz? ”
“Batılılar”
“Peki “biz” kimiz? ”
“Müslüman Türkler”
......................................................
Kitaplar arasında yorgun dolaşırken gözüme birden bir kitap ilişiyor, GALLIPOLI. Yazarı, Alan Moorehead. Kalbim yerinden fırlıyor. Ya “Abdul”e rastlarsam. Sayfalara hızla göz atıyorum. Evet, işte orada... Abdul... Batının gözündeki bizler yani...
Gördüğüm resim beni çok üzüyor... Ama şaşırmıyorum...
Kitapta, Türklerin tanımı şöyle yapılıyor; Türklerin canavarca ve insani olmayan bir yanları vardır, zalim ve kötülük saçan aşırı tutucu insanlardır, her türlü kötülüğü ve vahşiliği yapma eğilimleri ve güçleri vardır (Sayfa 149, Paragraf 2) .
Kitapta tanımı verilmeyen ve “Abdul” resmine de yansıtılamayan daha neler var? Öğrenmeliyim...
Daha sonra çok samimi olduğum bazı Avustralyalı arkadaşlarıma soruyorum “Abdul”ü. Utana-sıkıla, “aptal, uyuşuk, bir işe yaramaz, tembel, güvenilmez ve çok pis” sıfatlarını sıralıyorlar Türkleri temsil ettiği iddia edilen “tip” ile ilgili olarak.
.............................................................
Dr Berrin Köse'den bir alıntı
................................................
Murat Yetkin sözkonusu yazısında Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in 7 Eylül 2006 tarihinde Çırağan Sarayı'nda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile konuşmasını söz konusu ediyor. Anlaşıldığı kadarı ile Frank-Walter Steinmeier, Sayın Abdullah Gül'ün sıcak hoşgeldin konuşmasına 'Hoşbulduk Abdul' diye yanıt vermiş. Yazıda belirtildiğine göre isim, bu kısaltılmış hali ile dinleyiciler arasında bulunan Sayın Mehmet Ali Birand ve Sayın Yetkin’in kulaklarına hiç de itici gelmemiş. Sayın Yetkin bu ince hareketi (!) Türk ve Alman Dışişleri Bakanlarının arasından su sızmadığının bir göstergesi olarak algılamış ve bunu da Türk halkına aktarma ihtiyacı duymuş.
İyi de etmiş! Aksi taktirde, Türk halkı olarak Batının bizlere ne yüce duygular beslediğini öğrenmekten mahrum kalacaktık!
...........................................
Dr. Berrin Köse'den bir alıntı